Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SAYFA 4 OLUŞ > Bulgaristanda bir takım tevkifler yaptırıldığı haberi, bulgar ajansı tara- fından tekzib olunmaktadır. * İsveçin cenubundaki Roden kale- sinde salgın halinde grib başlamış ve , di kişi ölmüştür. > Yeni bir ingiliz deniz altı gemisi daha denize indirilmiştir. 1520 tonluk 0- lan bu geminin süratı 15 mildir. >* Polonya iç bakanı diyet meclisinde verdiği bir nutukta, bazı sağcı ve solcu unsurların ekonomik buhrandan faydala- narak memlekette kargaşalık çıkarmağa yeltendiklerini, hükümetin bu iki gru- pun faaliyetini büyük bir şiddetle önli- yeceğini bildirmiştir. * Çindeki Sansi vilâyetinin komü- nistlerin tehdidi altında bulunduğu ha- beri teyid olunmaktadır. * Vaşingtondaki Meksika büyük el- çisi, hükümetinin Panamerikan konfe- ransıma memnuniyetle gireceğini dış iş- leri bakanlığına bir nota ile bildirmiştir. * İngilterenin munzam deniz büt- çesiyle yaptıracağı yedi süperdestroyer çok modern olacaktır. Bunlarda andlaş- maların izin verdiği en ağır toplar ve torpil makineleriyle cihazlandırılacak ve süratleri 35 buçuk mili ziyadesiyle geçe- cektir. >* Bulgaristanda 19 mayis 1934 hü- kümet darbesini yapan askeri cemiyetin eski azası ve kendisine ölüm cezası veri- Jen Volçef'in yakınları olan bir takım eski subaylar tevkif edilmiştir. Kısa Dış Haberler >* Memel'de alman partileri geçen devreye göre iki fazlasiyle 48 azalık ka- zanmışlardır. * 6 ikinci teşrin 1916 da ruslar tara- fından batırılan denizaltı gemisinde “'-a 13 alman ve neferi, Varnada büyük tö- ülmüştür. Bu d lti gemisi iki senelik bir çalışmadan sonra yüzdü renle go rülmüş ve tayfaların cesedleri çıkarıl mıştır. * İngiliz kabinesi haftalık mutad toplantısını yaparak B. Eden'in 18 ler komitesinde takınacağı tavrı görüştüğü bildirilmektedir. * Bulgaristan polisinin, askeri mah- keme tarafınd hkü dilenle dostlarının hâdise çıkarmamaları için altı yedek subayı iğreti olarak tevkif et- rin *& B. Eden pazar günü öğleden son ra Cenevreye hareket edecektir. * B. Musolini bugün müsteşar B. Riçi'yi kabul etmiş ve mumaileyhten Almanyadaki ikameti hakkında izah- lar almıştır. * Nankin hükümeti nezdindeki yeni japon büyük elçisi Şanghay'a varmıştır. * Avam kamarasında Japonyu hâdiseleri hakkında bir suale cevab veren B. Eden Japonya bankasının işleri tatil ettiğini söyledikten sonra bilinen tafsilâtı vermiştir. Bayramda galatasaraylı boksörler geliyor * Haber aldığımıza göre, Galata - saray boksörleri şehrimize gelerek (Ankara Boks, ve Ankara Gücü) ile bayramın üçüncü ve beşinci gün- leri olmak üzere iki çarpışma yapa - caklardır. * Galatasarayın yetiştirdiği Küçük Kemal, Fahri, İsmail, Kler, Süheyl, Danyal, Talât, ve Melih gibi ele - manlarını göndermekle Ankara'da ilk defa iki şehir çarpışmasını tem:' ederek ankaralılara iyi bir spor günu yaşatacaklardır. Sporun n heye- canlı şubelerinden biri olan boksu, ilerletmek için yapılan bu teşebbüs - leri memnuniyetle karşılarız. Resmimiz galatasaraylı boksörler- le karşılaşacak olan Ankara boks ku- lübünden Salih ve Hilmi ile Ankara Gücünden Bekiri gösteriyor. LYabancı_gazeteler de oîkujilıl;d_arş_mız " | NşLEğ Tribün des Nasyon gazetesinde Pi- yer Dominik yazıyor: Her politikada, faaliyet prensip ve esaslarını göz önünde tutmak icab eder. Diplomatik ve devlet adamının her şeyi açıkça söylieymiyeceği kabul edilmelidir. Diplomat bazen gizle- mek yoluna sapar ve devlet kamoyunu kollamak zorundadır. Fransanın istinad ettiği prensipler sulh ve kollektif emniyetin bölünmez- liği prensipidir. Sulh bölünemez, çün. kü dünyanın herhangi bir tarafında ihlal edildiği kavga i leşebileceği için, her taraf tehlike al- tındadır. Ve emniyet kollektif olma- hdır, öyle ki, bir devlet, başka taraf- ta. diğerlerinin yardımına koşmayı te- ahhüt ederken, başkalarının da ken- di yardımına koşacaklarına güvene bilsin İşte Fransa, politikasına temel ola- rak bu prensipleri kabul etmiştir ve bunları kabulde yalnız değildir, fa kat herkes bu esasları kabul etmis de- gildir. CENEVRELİLER VE DİĞERLERi Evvela şurasını göz önünde tutme lıyız ki, bir taarruz halinde mudaha le etmeye muktedir pek az millet var dır. Mesela hiç kimse bir Peru veya Meksika ordusunun yardımını düşun- memiştir. Pratik olarak, mesele, mu- ayyen hir mikdar devleilerin elinde olacaktır. Bunlardan birinci safta ye- di' devlet vardır: İngiltere, adamı Fransa, Rusya, Almanya, İtalya, Birleşik dev- letler, Japonya. Bunlara, daha az kuvvetli fakat aksiyonları ihma! edi- Hir olmıyan bir mikdar kuvvetleri da ha ilâve etmek lâzımdır: Evvela Po- lonya. sonra küçük anlaşmanın üç devleti, Balkan anlaşması ve bilhassa bu anlaşmanın askeri başı olan Tür- kiye. Geri kalanlarının kıymeti ikir- ci dereceded;?r. Felâket şüuradadır ki yedi büyük mille:ten üçü Cenevreci, üçü Cenevre aleyhtarı ve biri bitaraftır. Çünkü. hususiyle bizi meşgul eden bir Avru- pa savaşı halinde Birleşik devletler yerinden kımıldamıyacaktır, bizim ondan bütün istiyebileceğimiz deniz- lere hâkim olan kuvvetleri rahat bı- rakmasıdır. FRANSIZ POLİTİKASI VE VAKLIA- LAR. Fransız politikası bu suretle pren. siplerden vakıalara geçmiye mecbur kalmaktadır. Eğer bütün devletler, kollektif emniyet hususunda kendi görüşüne iştirak etmiş olsalarvdı, Fran sa. tehvike halinde müşterek birlik fikeıne dayanarak rahat edebilirdi, fakat hal böyle değildir. Japonya ve Almanya, mutlak milli hakimıyetleri ve ferdi müdafaa hakkındaki esşk' fikirlerine döndüler ve İtalya da geçen senede nberi onların misalini takib e diyor görünüyor. Öte yandan, Birle- şik devletler, kend kabuğuna çekil miştir. Bu şartlar içinde, Fransa an- cak prensipleri ilân etmek, fakat on- lara hürmet ederken, vakıaları da he- saba katmaktan başka türlü hareket edemezdi. İmdi ortada bazı vakıalar vardır: İtalyan - habeş harbı, İtalyanın zec- vi tedbirlere karşı ayaklanması, Al- manyanın ve Sovyet Rusyaya karşı tehdidler; Japonyanın taarruzcu politikası. "AREKETk GEÇMEK LÜZUMU Bir müdaet, Fransa, harekete geç silahlanması mese de olur sandı. Japonya uzaktır deniliyordu, İtalya - Habeş harbı bir sömürge kavgasıdır ve bölgesel bir iştir, Almanyaya gelince, onunla bir yakınlaşma vapmak imkânına inanı lıyordu. Fakat Japonya ne kadar uzak o- lursa olsun, hareketlerinin akisleri Avrupaya kadar gelmektedir; İtalya- Habeş harbı da, zecri tedbirler petrol ambargosu de'; <siyle, vaya da sirayet etmek tehlikesini gös- ve Avru- teriyor; nihayet, Almanya bir yakın- lasmayı istiyor ve kabul ediyorsa, bu nu ancak garb sınırında istiyor sırf şarkta ellerini serbest bulundur- mak maksadiyle. Bütün bunlnr'. Fran- sayı, yetersiz veya bozuk olan kollek- tif sistemin yerine bir seri anlaşma ve ve ittifaklar tesisi suretiyle harekete geç- miye sevketti. FRANSA VE MOSKOVA Bunun için, ilk iş, bir Fransız - Sovyet anlaşması yapmaktı. Polonya Aln:anyaya yaklaşmış göründüğü ve Almanyanın Moskova ile münasebet- leri gerginleşmiş olduğu için bu an- laşma çok daha lüzumlu bir hale gel- mişti. Bu anlaşma, Fransız - Leh bağ- larının kopması demek olmıyacaktı. Şüphesiz ki Alman - Rus kavgasının savaş meydanı haline gel- mek istemediği için, bu anlaşmaya iş- tirak etmiyecekti, fakat Fransız - Sov- yet uzlaşması, Polonyanın bize mu- halif olması takdirinde de bütün kuv- vetiyle mer'i olabilecekti; ve Polonya bizim tarafımızda kaldığı takdirde ise, Rusya, hiç olmazsa, manevi ve ekonomik yoldan Polonyayı gerisin. den emin bir vaziyette bulunduracak- tı. Polonya, İkinci nokta, Fransanın küçük an- faşma ve Balkan devletleriyle birli- ğini kuvvetlendirmekti. Üçüncüsü de bu devletleri ve küçük anlaşmayı Sov- yet Rusyaya yakımlaştırmaktı. Fran- sız diplomasisi böylece bir Çek - Sov- yet anlaşması imzalatmıya muvaffak oldu, sonra Sovyet Rusya, Besarabya- dan vaz geçtiği için, zemin bir Rus- Romen anlaşmasına müsaid hale gel. di. Bugün küçük anlaşma ve Balkan anlaşması biribirine dayanıyorlar ve YENİ FRANSIZ POLİTİKASI her ikisi de Fransa ve Sovyet Rusya ile mutabıktırlar. MUHAFAZAKÂR BİRLEŞMESİ Bu muhafazakâr unsurların birleş- mesi demektir. Çünkü İngiltere de ta- bit buraya dahildir. Ne İngiltere, ne Fransa, ne Sovyet Rusya, ne de kü- çük anlaşmanın veya Balkan anlaş- ması devletlerinden hiç biri, komşu- larından bir şey istiyor değildir. Bu- rada Avusturya hatıra gelir. turya hiç de revizyonist değildir ve bir yandan prens Ştaremberg, bir yandan resmi mümessiller bunu açık- lamışlardır: Outlar memleketin mut. lak istiklalini istiyorlar; hiç bir sınır hakkında hiç bir şikâyetleri yoktur. Avusturya da iştirak ederse, hakiki bir Tuna birliği teşekkül edebilir. Ö- te yandan, İngiltere ve Fransanın dostça tazyikleri, belki Bulgaristanın günün birinde Balkan anlaşmasına girmesini intaç edecek kadar sarih o- Jacaktır. Gerçi Bulgaristanla Maca- ristan gibi, muhafazakâr bir unsur duğilse de, öyle tek başına kalmak- tadır. ki UNSURLARIN Avus- fransız - ingiliz tarafını tut- mak kendi menfaati icabıdır. Avus- turya küçük anlaşmaya — yaklaşırsa Macaristan için de vaziyet aynı ola- caktır. REVİZYONİST UNSURLAR Ne yazık ki, bu muhafazakâr bir- liğin karşısında, kudretli revizyor.cu vnsurlar dikilmektedir. Hareket sa. hası Asyada tahdid edilmiş olan Ja- ponya, politikası çok kararsız v2 senc Jiplomasisi çok ihtiyatsız olan P »lon- ya bir kenara brrakılırsa, Macarıstarnı ve Bulgaristan ihmal edilse bile, Al- manya ve hattâ İtalya adamakıllı he- saba katılmak lâzımdır. İtalya, şimdilik Habeşistanda meş- guldür, fakat petrol üzerine ambar- go hususunda en küçük tehdid, veya daha fenası abloka, onu Akdenizde ve hattâ Avrupada harekete geçirebi- Tir ve herhalde Almanyaya çok yak- laşbırabilir. Almanyaya gelince, bu devlet Ren'in yeniden askerleştiril. mesi işini fransız - sovyet paktının tasdikine bağlamak ister görünüyor. NETİCE Netice: Almanyayı silahlanmak- tan menetmek için yapılan gayretler boşa çıktı. İtalyayı, harba #irmekten menet- vek için yapılan gayretler netice ver- redi. Tıpkı harbı durdurmak - için yarcanmış olan gayretler gibi. Al- nanyanın yeniden silahlanması deh- şetli nisbetler alryor: Renani'nin ye- ziden askerleştirilmesi resmen değil- se bile pratik olarak hemen tamam- 'anmış gibidir; şu halde, revizyoncu dalga karşısında felâkete mani ola- Tefrika: :1 TOPYEKÜN HARB Yazan: General Ludendorf Türkçeye çeviren: Hikmet TUNA ee <— Çünkü, bu esaslar, millete mensub her serdin, tekmil varlığını, hayat telakkisini, kendisinin millete intibak şeklini, ve ciddi an gelince, kendi varlığının idamesi için mü- cadele edecek olan bir millete, manevi bir- liğin, ne suretle elde edilerek korunacağını tayin etmektedir. Bu esaslı araştırmanın verdiği ilk netice, hüsusiyetlerini gasbederek kollektifleştir- dikleri milletlerin üzerinde, kendi cihan cu- murluklarını kurmak için, yahudi ile Roma- nın, giriştikleri mücadelede, hıristiyanlık akidesinin en elverişli bir propaganda aki- desinden başka bir şey olmadığının, tesbit edilmiş olmasıdır. Mukaddes kitabta, Yahudilerin ulusal tanrıları ve hıristiyanların cihan tanrısı Yehova'nın, güzide yahudi milletine, millet- lere tahakküm etimeleri icin verdiği direktif- ler ve, bu gayeye varmak icin gösterdiği yol- lar, apaçık olarak tesbit edilmistir ki, avnı Mire'tifleri, Roma'daki Pana da. papas ha- kimiyetini başarabilmek için, ilâhi bir emir diye kullanmakatdır. Bu direktifleri, yaşa- mak azminde olan ve kendilerine muhalif bulunan milletlere karşı kolayca tatbik ede- bilmek için, hıristiyanlık akidesi, hıristiyan- ın, her türlü ulusal ve ırki duygusunu sili süpürüyor ve aynı zamanda da, Yehava'nın emirlerini yeryüzünde eda etmemesinden ötürü, ebedi cehennem azabına mahküm e- dilmediği takdirde, fâni dünyadaki hayatı- nın manası diye, bu direktifleri yerine getir- menin bir mükâfatı olarak cennette ehedi ve mesud bir hayat gösteriyor. Bu suretle de, hiristivanın yeryüzündeki varlığı, cennette- ki ebedi havata veya cehennem azabına bir intikal seklinden başka bir sey olmıyor. Cennet ve cehennem hakkındaki akide- ler, hıristiyanı son derece hodbin yapıyor; cünkü bu akidelere göre o, ve yalnız o, kısa bir fâni varlıktan sonra, cennette veya ce- hennemde, ebedi hayat geçirmekte ve bu ebedi hayatın nimet ve yahut dehşetlerini tatmaktadır. Yehova'nın mümessilleri olan papaslar, hu istiyanlık akidesiyle, her-hıristiyana, cen- nete girebilmesi için ne yapması veya cehen- neme yuvarlanmaması için nelerden çekin mesi lâzımgeldiğini göstermekte ve böyle- likle, ona, ulus içindeki kardeşlerinin mane- vi dünyasından ayrılmış bir halde, ayrı bir* hayat sürdürmektedir. Bu gibi insanlar, ken- di ulusları arasından kurtarılıp, kolayca “ne- cata” vardırılırlar. Böyle “halâs” olmuşlar ise, kendilerini, can ve gönülden, papasın güdümüne bırakmaları lâzımdır. Cennet u- mudu ile cehennem korkusunun da, zaten zoru, budur. Bu da yetmiyor. Bu gibi kim- selerin, tamamiyle dermansız ve mukave- metsiz olmaları gerektir. Onun için, hrristi- yanlık akidesi, ona, kendisi hakkında, tan- rının, ayrı ayrı her şeyi tayin etmekte oldu- ğunu öğretmoktedir. Bundan dolayıdır ki, harb başladığı za- man, harba giris$miş ve biribirlerinin karşı- larına, düşman diye dikilmiş olan milletler, kendilerini, yahudi ve papas saltanatı altı- na sokmak istiyen, aynı tanrıdan, aynı Ye- hova'dan, zafer dilendiler. Hıristiyan, payma düşen —musibetten ötürü, nasıl Yehova'ya bilhassa müteşekkir olması lâzımsa, - çünkü, ne kadar büyük o- lursa o nisbette de, bu musibeti, Yehova'nın kendisine karşı olan fevkalâde bir sevgi te- zahürü diye telakki etmesi gerektir - kaybe- dilmiş olan bir harbın korkunç sefaletinden ötürü de, Yehova'ya teşekkür etmesi lâzım- dır. Çünkü, hıristiyanın iymanınca, Yehova, ona ve mensub olduğu ulıısa, böyle bir mu- sibeti, kendilerini selâmete çıkarmak içın, bilhassa tesiri dokunsun diye vermektedir. Böylelikle, bu akidenin neticesiyle, ulu- sal hürriyet azminin istediği şeyler arasında: ki içinden çıkılmaz tez>dları aklı almıyan hıristiyan tanrıya erişmek sahasında düsün- cesiz ve iradesiz bir hale sokulmuşs oluyor. Ondan sonradır ki, o, papas elinde ve do- layısiyle Yuda ile Romanın avcunda, uysal, müdafaasız ve düşünce fukarası bir alet ha- lini alır; ayrıca yapılan telkinlerle, her ta- rafa, hattâ kendi milleti ve başka milletler aleyhinde de sevkedilebilir. İşte, gene büun- dan sonradır ki, hıristiyan akidesi, vazifesi- ni yapmış olur. Dünya harbında, hıristiyan milletlerin, “memnun olmıyanlar” ın tesiriyle devrilmiş olmaları, ancak bu suretle izah edilebilir. Topyekün harbın zarureti içinde, ulusal yı- kımın - ve hele yahudi ile Roma böyle bir yıkımı isteyince - sebebi, hıristiyan!ık akide- si, ve bu akideye göre hayata verilmiş ol- Masıdır. Birçoklarının, yalnız adlariyle alman ol- r-: larına rağmen, dünya harbında, bizler de bir hıristiyan millet idik ve bu harbta, hü- yük işler başardık. (Sonu var)