19 Şubat 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA 4 ULUS BAT 19 ŞU Endüstrileşmemiz ve Romen basını $ gazetelerin- R ya'nın t den Üniversül gazetesi, beş senelik sanayi plânımız hakkında bir başma- kale yazmıştır. Bu makalede Atatürk Türkiyesinde son zamanlarda görülen. gelişme eserlerinden sitayişle bahse- dilerek şöyle bir mütalea yürütül- mektedir: “Zamanımızdaki oltoriter rejim ne kadar tenkid edilirse edilsin ve bütün kabahatler de omuzlarına yükletilsin gene de takdire şayan müstesna bir- çok meziyetleri vardır. Müşterek kül. türle ameli hayatta lüzumlu olan di- siplinli itimadı yaratarak elde ettik- leri kuvvetler ile bugün İtalya, Rus- ya, Birleşik Amerika hükümetleri, Almanya ve Türkiye gibi bazı mem- leketler geniş mikyasta tezgâhlar kurmak suretiyle ülkelerinin gidişa- tmı baştanbaşa tebdil ettiler. Bu su- retle disiplinli ve gayretli çalışmaları sayesinde i ların deniyet yo- lunda azimle yürümeleri için yeni kuvvetler temin ettiler. Ötedenberi bu rejim hatalı oldu- l gu mübaleğa edilerek söylenirse söy- lensin işbirliğine iman ettirerek zor- hu çal ları inde elde ettiği mucizeleri önümüze koyup temaşa ettirmek suretiyle insanlık yeni ve canlı uflklar açtı. Rejim otori tek k dası sayesinde bugün birçok milletler, ar- zu ettikleri fevkalâde büyük inşaat plânlarını tatbik sahasına koydular. Bunu bir misal ile gösterelim: Müstakil Türkiyenin iktısadi ba- kı da kuv ini, Kemalist Ş rejimi, tahakkuk ettirmek üzere beş senelik bir plân tanzim etmiştir. Bu işe dokuma, gülyağı, suni ipekçilik, kimyevi maddeler, çimento, Selüloit âlemine “ve cam ilah. gibi kendi memleketin- de mevcud iptidai maddeleri kulla- mabilecek sanayii tesis etmekle baş- ladı”. d Muharrir yapılan fabrikaların a detlerini ve maliyet fiatlarını ve ser- mayelerini rakamlarla gösterdikten sonra bu fabrikaların memleket ihti- yacını ne nisbette karşılıyacağını ve milli iktisadiyatımızla dahili ticareti- mizde yapacağı tesirleri anlatarak — “mütalı şöyle d tmektedir: — “Düne kadar bir nebat gibi yerin- de sayan ve modern hayat yaşıyan milletlerin safından ayrılan türk mil. .SGi ü İ y MAT L letinden mükemmel ders alabiliyoruz Yaratıcı ve pratik duygularla müceh- hez bir idarecinin arzuları ve enerji- leri milli müşterek servislere hasre- dilirse nelere kadir olduğunu bu mil- T hetin yarattığı işlerin neticelerinden pek iyi anlıyabiliriz. Bugün Türkiye, Rusya gibi sarsıntısız ve Amerika gi- bi para israf etmeden - başarılan ve israrla takib edilen mütevazi plânla- rı ile bize bir dersi ibret teşkil edi- TALRREAERRAE A AA ONLE D LAE — (îYâbancı gazetelerderokuduklarımız]l Almanya ve müşterek emniyet La Repüblik gazetesinde Piyer Brosolet yazıyor: Fransız parlamentosunda, fransız- sovyet paktının görüşülmesi başladı- gı sırada Almanyanın devlet adamla- reaksiyonları takip etmek faydasız olmıyacaktır. rı arasında uyanacak Almanyanın, abloka edildiğinden tutuldu- ğgundan bir kere daha şikâyet edece- ve sulh teşkilatından uzak ği muhakkaktır. Bu Almanyanın âdet edindiği bir iştir ve Avrupa diploma sisinin doğu kuvvetlendirmeye her teşebbüs emniyeti edi şinde onun bu usule başvurmuş oldu- gu hatırlardadır. Fakat bu defa milletlerarası kamo- ingiliz acındırabil ği Avrupasında kamoyuna şüphelidir. İngiliz gazetelerinin yazıları bu hu- yu ve hususiyle L el 5: susta çok manalıdır. Hemen istisna- ingiliz fransız - sovyet paktınım, ona iştirak etmek istiyecek her devlete açık bıra- kılmış olduğunu ve gene de açık bu- lunduğunu kaydediyorlar. Almanya, birçok defalar, şark Lokarnosuna iş- tirake davet edilmiştir. Fakat o her zaman reddetmiş ve üstelik, Polon. yayı da reddetmiye ikna etmiştir. Bu yüzden pakt Fransa ile Sovyet Rus- ya ârasında bir anlaşmaya inhisar et- miştir. Fakat Almanyanın, bundan şikâyete hakkı yoktur. Öte yandan, ingiliz gazeteleri, — fransız - sovyet paktının, Milletler Cemiyeti çerçeve si içinde kalacak surette kaleme alın- mış olduğunu ve Lokarno anlaşmasiy- le ahenkli bulunduğunu da ettirmektedir. Londra hükümeti esa: sen bunu resmen tanımıştır ve ingiliz basını ingiliz dış bakanlığının bilinen duygularını yapmaktan başka bır şey yapmıyor. Şu anda Londra ile Moskova ara- sında hissedilir bir yakınlaşma husu- le geldiğinden Almanyanın, wamoyunu ecındırması büsbütün u zak bir ihtiraal haline gelmektedir. Bu inkişafta, hiç şüpkesiz, alman teh- likesi büyük bir rol oynamıştır. Fakat asıl âmil Asyadaki japon ileri hareketi olmuştur. İngilterede, .T L | — — ” ae S denaala a torluk menfullennın tehlikeye gir- diğini nihayet hissetmiştir. Japon mi- litarizmine karşı sovyetlerin elbirliği artık ona ihmal edilir görünmemeye başladı. Ve bu yüzden, sulhun teşki- lâtlanması işine Sovyetlerin iştirakine knrşı olan çekingenliği hafifledi. KK sız olarak, bütün gazeteleri tebarüz ingiliz Berlin'in devlet adamları, bunu farkedecek kadar iyi malümat sahi- bidirler. Onun içindir ki şimdi yolla- rını aradıklarını hissediyoruz. Onlar için şimdi iki imkân vardır: Paktlar politikasıma karşı, yet sistemine karşı ve Fransa, İngil- tere, Sovyet Rusya ve küçük anlaş- emni- manın da bağlı bulunduğu Milletler Cemiyetinin kuvvetlenmesine karşı her zamandan fazla şiddetle protes. to edebilirler. Bu takdirde İtalyanın, Polonyanın ve Macaristanın kozu oy- nanacakıtır. Fakat bu kozların kıymeti nedir? Birlin'de bu sual sorulsa gerektir. İ- talyanın yardımının şüphesiz ki, habeş harbı dolayısiyle kıymeti azalmıştır. Öte yandan Polonya, Almanyaya kar- şı müstakil hareket etmek niyetinde B. Şaht'ın Ko- ridor'un demiryolu münakalesi mese olduğunu göstermektedir: nutuklarına karşı protestosu ve lesinde aldığı tavur bunun misalidir. Macaristana gelince, Avusturya ve küçük anlaşma arasında husule gel- mekte olan yakınlaşma onu ciddi o- larak tereddüde düşürebilir. Bu güçlükler tabiidir ki nazi dev- Tet adamlarının gözünden kaçmıyor- du. Ve alman politikasını dikkatle ta- kip edenler Almanyanın taktik değiş- tireceğine, aşılması aşikâr — surette güç olan bir duvara cepheden çarp- mıyacağına inanmaya meylediyorlar Dün Ekselsiyor gazetesinde B. Andre Sülli, Frankfortişe Çaytung'da çık- mış olan ve alman politikasının yeni bir veçhe alışına işaret olan yazıdan bahsediyordu. Almanyanın, bü yazı- dan anlaşıldığına göre, bazı imtiyaz- lar kollektif emniyet kati den vaz geçmesi mevzuubahstir. karşılığında prensipine karşı muhalifliğin- Bu imtiyazlar hangi sahada olacaktır? Mesela Danzig ve Memel, ve sömür- geler, ve hususiyle Ren askersizleş- tirilmiş bölgesinde. Şüphesiz ki man diplomasisi bütün meseleri bir. Önce, en az mukavemet görecek neviden o- lanları ileri sürecektir. Fakat alman dış sıyasasının aldığı bu yönelmenin al- den ortaya atacak değildir: önemli girişimlere vesile olması neti- cesi çıkabilir. Fransız kamoyu böyle ihtimallere hazırlanmalıdır. Almanyanın doğru- dan doğruya ve vasıtalı olarak ileri sürebileceği bütün istekler onu ilgi- ler. Kollektif emniyete karşı Alman- yanın daha anlayışlı bir tavur alması için bazı tavizlerde bulunmak Fran- sanın menfaati icabı mıdır? Aksine olarak Hitler emperyalizmini uzun zaman akimliğe uğratabileceğini im- kânlı görüyor mu? Bu, şüphesiz ki, Fransanm pek yakında karşısında kalacağı ağır sorudur. İngiltere kime Jak Şayhyon ımzasıyl: (Pari Sü- var) gazet di ştur: “Baldvin hükümeti ingiliz parla- mentosuna geniş bir silahlanma plânı vermiştir. Bu plâna göre hükümet üç senede 300 milyon ingiliz lirası yani senede yedi buçuk milyar frank sar- fedecektir. İngiltere hükümeti bu pa- Ru a borcou sayı barç alaralktır veya kışa vade ile Londra mali i piya- | vin sası kolaylıkla temin eaece';hr a Bunda dikkati çekmeğe değer bir şey varsa o da İngilterenin böyle ve KU karşı silâhlanıyor İngiliz istatistikleri 15 ilkkânun 935 den 15 sonkânun 936 ya kadar, yani bir ay içinde işsizlerin sayısının (1,866,000) den (2,159,000) e yük. seldiğini, bu hesaba göre 291,000 art- tığını gösteriyorlar. Vakıâ bu yüksel. me mevsimin icabı ve bilhassa kış za- manı tezgâhlarda gemi yapılarının a- zalmasından ileri gelmiş olabilir. Fa- Kat bu sene iş faaliyeti geçen senele- mamış, bilakis artmıştır. Su halde iş sizlerin çoğalması sebeblerini başka yerlerde aramak lâzımgelir. İngiltere ( DA | geniş nisbette bir silahlanma t süne giriş hakiki sebebini olduğunu anlamaktır. Şüphe yok ki son günlerin hâdiseleri İngiltereyi böyle bir karar almağa sevketmiştir. Roma, hem Büyük Britanya impara- torluğuna hem de Milletler Cemiye- tine karşı kafa tutmuştur. Habeş har- bı ingiliz deniz kuvvetlerinin zayıflı- ğını ortaya — koymuştur. Berlin - ise harb filosunu kuvvetlendirme isteğini elbette zam,;u güdmektedir. Bunlara karşı Londra'nın tetik bulunması gelmiştir. Fakat - İngilterenin istemesinin bütün sebebleri bu kadar silahlanmak mı ve bunlar mı? İngiltere yalnız har ba karşı mı silahlanıyor? geniş ölç büyük yapılar politika- siyle işsizlik ve açlığa karşı açtığı sa- vaştan imkân olan bütün faydaları toplamıştı. Bu kâfi gelmemiş olmalı ki buhrana karşı savaş sistemini si- lahlanma ve bor; alma politikasına çeviriyor. Londra hükümeti, ucuz para poli- tikasına finansa! mahfillerinin söz gö- türmez kudretine, imparatorluk tica- retiının geniş ölçülü yardımlarına rağ- men diğer hükümetlerin başvurduk- ları çarelere başvuruyor. Bu vaziyet acaba İngilterenin (prestij) ini oldukça sarsmıyacak mı? Ve gene bu vaziyet karşısında (zavallı) Fransa finansı biraz daha merhamete lâyık olmaz mı? Türkiyenin yenî]eşmesi Paris'te çıkan Viktuar gazetesi Georges Bienaime imzasiyle memle- ketimiz ve inkılâbımız hakkında aşa- gıdaki yazıy: neşrediyor: Türkiye'nin, Suriye ve lrak vila- kaybedeliden- beri çok ufalmış bir küçük devlet ol- yetleriyle Arabistanı duğu sanılabilir. Bu hiç de doğru değildir. Fransa'dan bir buçuk misli fazla toprağa sahib olan ve 17 milyon nu- fusu olan Türkiye bir “küçük” dev- let değildir. Ve hemen söyliyebiliriz ki, sahib olduğu ekonomik imkânlar, milletinin tabii meziyetleri ve Avrupa ile Asya arasında işgal ettiği müstesna vaziyet bütün bunlar, “hasta adam” ın mem- leketini baştanbaşa değiştirebilir ve yenileşmiş Türkiyeyi elli sene içinde çok kudretli bir devlet yapabilir. Türkiyenin yenileyicisi, haklı ola- rak türklerin babası diye adlandırıl- mış olan Kamâl Atatürk'tür. Bu inkılâbçı şef büyük bir lenfa- tik vücud olan sultanların Türkiyesi- ne yeniden hayat verebilmek için ta- biidir ki birçok ananeleri 'i'ıkmık zo- runda kalmıştır. Her şeyden önce, artık sultan yok- tur, müminlerin halifesi yoktur ve hattâ mümin bile yoktur, daha doğ- rusu her şeyden önce yurdun refahı- na bağlı olan yeni inanlılar vardır. Din yok edilmiş değildir, fakat es- kiden olduğu gibi artık cemiyetin is- keletini. teşkil etmiyor. Kamâl, Sovyetlerin Rusyada yap. tıkları gibi Türkiyeye ateizmi kabul ettirmemiştir. Fakat devleti ve ida- reyi lâikleştirmiştir. - Far luk bu h ona çok yardım etmiştir. Bununla beraber, farmasonluk bugün ortadan klakmış- tır. Ve Türkiyede bulunan iki bin lo- carım bütün Halkevlerine kalmıştır. Bir tikele 477 varlığı ” ozmopolit ve esrarlı haliy- le, masonluk, İâik Türkiyede lü- zumsuz ve hattâ zararlı olmuştu. “Bundan başka, ma , azala- rı için bir nevi iş bulma bürosu hali- ne gelmişti!” (Tıpkı Fransa'da oldu- ğu gibi). Bu yüzden masonluk Türkiyeden kalkmıştır, İtalya'da olduğu gibi. Bu iki otorite memleketini biribiri- ne yaklaştırıyorum, çünkü, her ikisi de, şeflerinin, enerjik tesirleri altın- da, on iki yıldanberi büyük maddi ilerlemeler meydana getirmişlerdir. Tabiidir ki Türkiyenin İtalyadan çok fazla yapılacak işi vardı. Münakale yolları çok yetersizdi. Demiryolları 1500 kilometreden 5200 kil treye çıkarılmış Ve ilerle- yiş seneden seneye artmaktadır. Koca Anadol da zenzindir. Kömürü Şark ve cenub vilayetlerinin işletil- mesine henüz yeni başlanmıştır. Bur- sa, İzmir ve Kilikya'nın bereketli 0- danl h I Teti ıııenı masonluk huk./—"' Tefrika: 6 TOPYEKÜN HARB Yazan: General Ludendorf Türkçeye çeviren: Hikmet TUNA Topyekün harb, bir milletin tekmil kuv- vetine karşı yapılan bir hareket olduğuna göre, onun mahiyeti de, bir ulusun, bütün kuvvetini tamamı tamamına istemektedir. Topyekün harb, değiştirilemiyen, geri- letilemiyen, ve hattâ diyebilirim ki, kanun halini almış olan hakikatlerin tesiriyle, na- sıl mahiyetini değiştirmiş bulunuyorsa, po- litika vazifeçevresinin de, kendini genişlet- mesi ve dolayısiyle, doğrudan doğruya, po- litikanın kendini deği: “si lâzımdır. Po- litikanın da, tıpkı top, n harb gibi bir mahiyet alması icab etmektedir. Bu politi- kanın, bir milletin topyekün harbdaki âzami kabiliyetini göz önünde tutarak, kendine gö- re ölçülüp biçilmiş bir ulus - hayat idamesi- nin ilmi halini alması, ve ulusun, yalnız ma- nevi sahada değil, yasayışın her sahasında havatını idame için, ne gibi şeylere ihtiyacı olduğunu, göz önünde bulundurması lâzım- dır. Harb, bir ulusun, hayat idamesinde, en geniş ölçüde gayrete geçmesini ifade etmek- tedir. Onun için, topyekün politikada, daha sulh zamanında, bir ulusun harb içindeki ha- yat mücadelesine kendini uydurması, ve bu hayat mücadelesinin temellerini, harbın şid- detinden sarsılıp yarılmıyacak veyahur da, düşmanın alacağı tedbirlerle büsbütün ç. miyecek bir şekilde kuvvetlendirmesi ge- rektir. Hem harb ve hem de politika, mahiyet- lerini değiştirmiş olduklarına göre, politika da, harb güdümü ile olan münasebetinin şek- lini değiştirmelidir. Clausewitz'in tekmil te- orileri bir yana atılmalıdır. Harb ile politika, ulusun hayat idamesine hizmet ediyorlar; fakat, harb, milli yaşayıs azminin en büyük bir tezahürüdür. Bu itibarla, politika harb güdümüne hizmet etmekle mükelleftir. Milletler, ırk şuurlarını ne nisbette tek- rar geri kazanırlar ve kenlJilerinde willi ruh ne kadar canlanır, ulusal hayat şartları her cihetle kavranır, devletlere üstün kııvvet o- lan yahudi milletile Roma kilisesinin, ulus- yıkıcı faaliyetleri ve bu kuvvetlerin, millet- leri çiğnemekte olan dünyayı tahasküm al- tıma almak gayeleriyle birlikte, sıyasal yol- ları ne kadar tebarüz ettirilirse, ulusun haya- tını idame etmek gayesini taşıyan ve topye- kün harbın davasını müdrik bulunan böyle bir politika da, o nisbette kendiliğinden mey- dana gelir. Böyle bir politika ise, hiç şüphe- siz ki, en doğru bir ulusal politika olur ve kendini, harb güdümü emrine âmade kılar. Çünkü, her ikisinin de gayesi birdir. Bu ga- ye: milleti yaşatmaktır. Vhi ULUSUN MANEVİ BİRLİĞİ. — TOPYEKÜN HARBIN TEMELİ Müdafaa ordusunun kökleri ulustadır; o, ulusu tamamlayan parçalardan biridir. Ulusun varlığını idame için yapılan ve bugün başlanıp ertesi gün bitmeyen, uzun müddet süren bu gibi harblarda, ulus ve or- duya, muhtaç oldukları birliği temin eden şey, manevi kuvvettir. Milletin hayatını ida- me için girişilen böyle bir harbın âkibeti üzerinde mutlak tesirini yapan şey, ulusun manevfi brililiğidir. Bugünkü günde hiç bir devlet, ulusun müdafaa ordusunu silâhsız, talim ve terbiyesiz, techizatsız bırakmıya- caktır. Ulusa, zorlu cenklere girisen müda- '_.ır—T"' '-5 arAFRA eee faa ordusuna, durmadan ve yeniden yeniye manevi kuvvet yetiştirmek, müdafaa ordu- su için çalışmak, ve gene bu orduyu, harbın gaileleri ve düşmanın harb hareketleri ara- sında bile, zafer ve mukavemet neşesi içinde yaşatmak kudret ve kabiliyetini veren şsey, yalnız, manevi birliktir. Müdafaa ordusunun, ulusun manevi birliği bakımından, sulh za- manında hususi bir vaziyeti olabilir; ancak seferberlikle beraber, vaktile terhis edilmiş olan milyonlarca erkek müdafaa ordusunu kuvvetlendirince, ve cephelerdeki zaferler, müdafaa ordusuyla millete doğrudan doğru- ya manevi kuvvetler eriştirmediği takdirde, ulusun manevi varlığı, harb ne kadar uzar- sa o nisbette, müdafaa ordusunun manevi varlığı halini alınca, bu husust vaziyet de ortadan kalkar. 1870-71 harbında Fransada, almanların, 6.8.1870 tarihinden 1. ve 2.9.1870 e kadar Spichern ile Wörth'den Sedan'a kadar, ka- zandıkları azferlerden sonra, yani birkaç hafta icinde, Fransada, hükümet ile ordu a-. rasındaki mü-terek irtibat kayboldu. Zaten, o zamanlar henüz, başka bir şey beklene- mezdi. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: