Ç Fikir cereyanları Roosevelt'in nutku her tarafta ay- İ ü karntırmadı. et çe ye — ut bu memlekette bile bütün basın tarafından aynı sda karşılanmadı. e taraf basının — Mesela, Fransa' Hozz — gağradı. Radikal sosyalist basın ise 0. “işmen çok sankayonlar ve petrol am. — — Bargosu bakımından ele aldı. İtalya, — mutku tabiatiyle beğenmedi. Alman- “ya, otokrat rejimler aleyhindeki söz- deri beni “talyan faşistlerine bıraktı. İr aanı, nuthu vuzuhksuz ve dal lesterikan iç uyasasına mahsur O du. 'Bu manzara yalnız, bugünkü dun. “yanın e kadar karışık olduğunu gos- Memleketler ayrı “eym düşündükten boşka her memle: — ketin kendi kamoyu (İtalya, Sovyet — Rusya ve Almanya / gibi bazıları c kontrollu memleketler müstesna) 'zıd porçalara bölünmüş bulun- omaktadır. Manzaranın pek karışık olmasına isemedi ve cevab vermeyi “ gillere gibi memlehetlerin partileri anıl tasnif edeceğimizi söylemeğe lü- “Sum yoktar. Memleketleri ise, aynı Bumara srasını elde futarak şöyle damir edebiiriz. 1. — İngiltere, Fransa, Belçika v.s. / 2. Almanya, Japonya, İtalya. — 3.— Sowyet Rusya, Hütler'den önceki Almanyada Nasıl cereyan etmekte oldu. ize, buçünkü Fransa'da görüyo 'Almanyadaki Brüning'in yerini 'da bugün radikal sosyalistler gefleri tutmaktadır. oyanun cihan - ölçüsünde ve arasında cereyan etme- ize, daha yeni yeni şa- dar Feyz Mohammed Han y şerefine -— Dünküziyafetler izde bulunmakta olan Afgan iye Nazırı Feyz Mohammed Han dün İran Büyük Elçiliğinde bir ilmiştir. Bu ziyafette Bakanlığı ve Afgan Büyük Elçiliği ri gelenleri de bulunmuşlardır. Ayrıca Dış Bakanımız B.T.R. Aras / Karşiyakada ışık söndür- me tecrübesi 1 (A.A) — Bu gece Kar- Yala ile civarında hava hücumuna “ karşı işıkları maskeleme — tecrübesi ır. Tecrübe — saat 20 den © kadar devam etmiş, muvaf. neticelenmiştir. ta ve akislerini ya Cenevre toplantı- ları ve kararları yahut da Rooseveli Kibi şahsiyetlerin nutuklarında - bul- ın mücadele, bu üç fikir ce- reyanının aynı memleketin parlamen- tosunda ve bu parlamentodaki partı- ler arasında cereyan etmesi kadar va zıh değildir. Bu vuzuhsuzluğun - bir sebebi, bu üç. fikir cereyanının arsıulasal alana henüz çıkmış olmalarıdır. Bu fikir ce- reyanları, fikir cereyanları” olarak, gerçi ötedenberi mevcuddurlar amı kocaman millet camialarının resmi rejimleri ve sıyasaları olarak ortaya çıkmaları, henüz pek yenidir. Genel savaştar önce, yalnız liberal ve de- mokrat devletler vardı. Otokrat — ve geri devletlerin ideolojik - bakımdan yrestijleri me de hayat haklar vardı. Genel savaştan sonra ise, faşist devlet ve sosyalist devlet tipleri yal- mız ortaya çıkmakla kalmamış, tari hin seyir ve istikameti üzerinde mü- essir olabilmek için, bunların pro; “gandalar yaptıklı zandıkları da görülmüştür. Vuzuhsuzluğun ikinci sebebi we, armulusal alanın bir memleket ve o- nun parlamentosu gibi ucu bucu ma- Tüm, mahdud ve mukayyet olmanı sıdır. Arsulusal alan demek, nihayet dünya demektir. Bir fikir mücadelesi- 'min dünya ölçüsünde yapılması; büy: le bir mücadelenin kendi ihtilaflarını çarpışmalarını yaparak istikametleri -i lusal ölçüde ce- reyan eden bir mücadelede neticele- vin malüm olmağa başlaması için, en az iki üç nesillik bir zaman lâzımdır. Şu var ki, nasıl otuz sene süren mezheb muharebelerinin toleranı ve aiklik fikirlerini ve nasıl ingiliz ve fransız inkılablarının liberal ve de- mokrat cemiyetleri doğuracakları, o sıralarda meçhul kalmış fakat daha sonraki nesiller için malüm olmuş ve, bugünkü fikir cereyanlarının netice- sinderde ber sentez üzerinde mutabık kalınacağına ve dünyanın kıyamete kadar liberal demokrat - faşist - sor- yalist idelerin bir savaş rasını muhafaza edemiyeceğine vüp he yoktur. B. Roosevelt, bir nutuk — söylemiz- tir. Bu nutuk bazılarının dediği gıbi sırf sankayonlar işi bakımından — ya- hut diğerlerinin ileri sürdükleri gıbi Amerikanın iç sıyasası için söylenmiş olabilir. Şurası muhakkaktır ki, mut- ku iyice inceliyecek olursak, onda, hem liberal demokrasi, hem faşizm, hem de sosyalizm için söylenmiş çok sözler bulabiliriz. Cenevre ile L val - Hoare plânının karşılaşmasında, keza. Eker ileriyi görerek “mütalea yü: rütmek istersek dünyamızın bu husu- siyetini gözden kaçırmıyalım. Burhan BELGE 've taraftarlar ka- östermesi ve Yüksek Müdafaa Meelisinin toplantısı Bakanlar Kurulu dün Başvekil İsmet İnönü'nün reisliği altımda Yük- Türk vatandaşlığına ge- çecek beyaz ruslar 15-16 yıldır yurdumuzda misafir bulunan beyaz rusların sayısı bugün 1450 kadardır. Bunlardan 142 çim ve yaşayış durumlarından di yı Türkiye dışında çalışmak istek ve zZaruretinde bulunduklarından, Mil - letler Cemiyeti Nansen ofisi vekili nin delaletiyle, yavaş yavaş Cumu- riyet Hükümetinin göslerdiği kolay- lıklardan da faydalanarak yeni yer- leşme yerlerine gitmektedirler. Ge - riye kalan 1300 kadar beyaz rusun Türkiye tabiyetine geçirilmeleri ka- tarlaşmıştır. Diğerleri memleketi ter- kettikten sonra bunların türk tabü - yeti muameleleri yürütülmeye baş- Tanacaktır. CAA) ULUS 12 SONKAİDI. İÇ HABERLER Halkevinde dünkü konferans Hukuk ilmini yayma kurumunun, tertib ettiği seri konferansların altın- cısını dün halkevinde Ankara Hukuku profesörlerinden B. Şevket Mehmed Ali Bilgişin vermiştir. Dinleyiciler »- yrofesörler ve bir ci vardı. rasında mebuslar, çok hukuk mens Konferansın mevzuu: bestisini takyid edici âmillerin hukuk bakımından tetkiki idi. Profesör; ticaret hukukundaki ser bestinin mukavele serbestisi demek olduğunu — söyledikten - sonra bunun tarihi seyri üzerinde kısa / bir tahlil yaptı. Roma hukukunda şekli tahdıd- lere rağmen mükavelede / ferdin ira- desi mutlak olduğunu ve bunun kilise ve feodalite hukukuna nüfuz ederek 19 uncu asır hukukuna kadar devam bu asrın ilk nısfında en vket Mehmed Ali Bilgişin, Hukuk il - mini Yayma Kurumunun seri konfe lan altıncısını verdi lâtının mukavele idaresini takyid et- mediğini, ancak li tahdid eylediğini söyledi. Fransız ihtilâlinin geniş ferdiyetçi premsiplerine ragmen / mükavele ser bestisini tahdid eden bazı hükümlerin ihtilâl kanunlarında yer » hatırlattı. ğını da Yitminci fennin biki ve münakale v rinm artışı ve süaetlenişi iktısa: da büyük değişiklikler yapınıştır. Bu değişiklik sanayide ve kredide büyük ve bun- ve içtimai alan. bir mahiyet almıştır. İçtimdi ve ikt inkılâplar ferdin hürriyetini ve onun mukavele iradesinin hududları- mi, ön dokuzüncü asır sonlarına doğ- ice darlaştırırken hukuk felset>- | yeni mektepler doğmağa başlamıştır. Hegel ile başlayan ve ferdin hüriyetini devletçiliğin otorite- Si ile tahdid eden yeni konsepsiyom- lar, yirminci asrın ilk yıllarında da- ır. Ancak garb hukuku alıştığı ve bir türlü ayrılama- ha geniş bir yer almış dığı endividünlist esasları muhafaza ederken içtimai zaruretleri de hukuk alanında Jurisprüdanslarla önlemeğe © Ancak bu tedbirlere rağmen cemi- yet hayatındaki / realitelerle mevzu hükük kaideleri arasındaki - boşluk tamamen duyulmaktadır. Ve bu boş- luğu ancak yaratıcı bir kuvvetin ye- niden kaidelerini kuracağı yeni bir hukuk doldurabi Profesör, bu sile içinde geniş malümat verdikten sonra sözünü türk inkaılâbı ile birlikte ve derhal kur, lan yeni türk hukukuna intikal ettir- miş ve rejimimizin devletçi ve halkçı mahiyetinin yeni türk hukukunda da tecelli edeceğini söylemiştir. B. Şevket Mehmed. Ali şöyle bitirmiştir. '— Türk milleti, bu. fikir inkılâ- binı yapabilecek yaratıcı kuvvete ma- diktir, bu yaratıcı kuvvetin adını he- piniz bilirsiniz... Atatürk. “Ulus,,un Dil Yazıları (Başı 1. inci sayfada) da kullanıldı. Enkidu Gılgamiş'in sadık yoldaşı onu ölümlerden, fe- Tâketlerden kurtarırdı. Enkidu Sü merde olduğu gibi (Eti) mitoloji- sinde de etkili ve kuvvetli bir rol sahibidir. Topraktan çıkarılmış E- ti eserleri Enkidu'yu — (boynuzlu ve kuyruklu bir boğa adam “Hom- Tisation des Hittit et des Mıtanni- ens s. 235) şeklinde göstermekte- dir. Sürn İlarında bunun 5) Te İZYÜR Si tariima OK Yhla v SÖŞT N— —— ——— AAA —— nilir ki (Kilgamiş'in harikulâde bir dos- tu vardı. Bu çök zeki, çok kuvvet- Enkidu idi. Denis Saurat His- y 108). Bugünkü Türkçe lehçelerinde ank ve ona hitim kelimeler şun- lardır: Ang — (Rodloff, 1-183 karaim, sort) kabiliyet, istidad, feraset ha- tıra, Angu — (Radloff, 1-187. Uyg. Levha manzara. — (Radloff, 1-187 kas) idrâk, akıl, fehim, An — (Pekarski — Yakut 1-100) 1 - mebde, menşe. 2 - birin- ci, ilk. 3 - yarık, kapı, geçit, kader, kismet. Anık — (Radloff. 1-231). 1) (Kırgız) doğru, dürüst açık. 2) (Kırım) izah etmek. 3) (Kazan, Karayim) hazır. Ang, ong, ung — Akıl, gayri mezru, yemin (sağ) (Rad. 1. “ad., kaz., Krm.” (der — Yabanabat - Ankara) (Rad. | - alt., tel., kı K. kır., tar., sağ., Koyb., kaç., Kom., Krm., Uyg., Çağ. Angalmak — Hayret etmek (Türkmen.), Angın - angun — Mamur (Der Gördes, Muğla). Hatıra (Oğ.). Angu — Hayal, resim (Oğ.) Anglayış — İdrâk (B. T. L.). Ankı — Gafil (İd. haş.). Eski ve yeni muhtelif Türk leh- çelerinde ank ve anğ ile ilgili ke- limelerin hepsinde şu manaları bu- luyoruz: 1— Kuvvet kudret, asil, yara- tan. 2— Akıl, zekâ, feraset, uyanık- lik, 3 — Sadık, açık kalpli, dürüst. 4 — Resim, hayal, ışık. 5 — Su. ve Sümer tanrısı, Ahterikebir ankur bi, kelimenin “her nesnenin mek olduğunu ve kelimenin arap- mitolojisinde | ça olduğunu söyliyorsa da aldan- dığı şüphesizdir. Kelimenin anlamlarını öğren- dikten sonra Ankaramızın Güneş- Dil teorisine göre analizini yapa- rak hakikata varalım. Kelimenin etimolojik şekli şudur: Not: — (Ank da iki konson yan yana olduğu için konsonların ara- sında bir. (g) aramak lâzımdır. Zaten kelime dikkatle telâffuz © sösterir) () (2) (3) (4) Ankara — ağ $ aof ağhak (1) ağ — ana köktür, asıl esas, sahip, kudret manalarını verir. (2) an — ektir. Bu anlamları süje veya objenin en yakın sahada muhitine ve bitişiğine götürür ve süje veya obje ile ana kökün çok yakın bir münasebetini ifade eder. (3) ağ — ektir. Bu mana ve mu- nasebeti temsil eder. Bu bakun- dan (ağ * an * ağ | ak) — (aganagak) — ank kuvvetli, kud: retli, sahip, asıl demektir, ve tam manada akıl ve feraset sahibi o- lan bir tanrıdır. Sümer mitolojisin- de ki ank tanrının bütün vasıfla- rını açık kalpliliğile, merhameti, insanlara insanlık öğretme mezi- yetlerini nefsinde toplıyabilir. Yu- karda sıraladığımız manaları ve- rip vermediğini anlamak için bir kaçı ile mukayesesini yapalım: (©) (2) (3) (0 Ank — ağ Fan 4 ağ t ak Karayim lehçesinde: Ang—ağ t an Hağ t ag an | ig 4 ik Analiz neticesi her üç kelime unsurlarının aynı kiymette - oldu. ğunu göstermektedir (1). Netekim manaları da aynıdır. Artık ank kelimesinin manasını öğrenmiş o- luyoruz. Şimdi Ankara'nın anali- zine devam edelim. O zaman ke- limenin etimolojik şeklini şöylece hulâsa edebiliriz: ÇÜYÜ e A, Ank ar 4 ağ (8) ar — ektir. Yakın muayyen kat'i bir sahayı ve o sahadaki ha- reketi gösterir istenilen şeyin oldu- gunu, tekarrürünü ifade eder. (6) ağ — mananın ifadesini ve tamamlandığını bildirir, bu suret le Ankara akıl ve ferasetin kuvvet ve kudretin tamam ve mükemmel olarak kararlaştığı yer manasını verir. Hakikatte Ankara'nın bu lunduğu yerin ehemiyeti müdata- aya elverişli olması, çok eski za- manlarda da kültür. ve merkezi oluşu bakımından bu ma- (7) Gerek konson gerek vokal kateğorileri için teoriye müracaat Tâzımdar. endüstr hada bir isim olması doğru ve ta- bi olmakla beraber - Ank adı sular tanrısı olması ve iç Asya'da Ankara adında bir de su bulun- Mması göz önüne alınarak onun bir 'de su ile olan münasebetini araş- tırmak doğru olur. Bu bakımdan Ankara'yı den analiz edelim! G) () () ağ t an 4 ağ yeni- & ak y (©) () ana köktür, su anla- Ankara (1) ağ mınadı (2) an ve suye ile ilgisini gösterir. ektir. (3) ağ — bu ek yukarıki anla- mı ve münasebetini isimlendiren obje veya süjedi: (4) ak — ektir; düşünceyi ta- mamlamış ve manayı tayin etmiş- tir. Şu hale göre (ağ -4 an * ağ * ak) — (ağanağak) — ank mu hitine taşmıyan fakat tamam ve muayyen bir su yani nehir veya göl demektir. 5) ar — ektir. Yakın, muay- yen, kat'i bir sahayı ve sahadaki Böylece (li H an 4 ağ * H ar * ağ) İUİWWII) — Ankara. Bir suyun kat'i ve mu- ayyen bir sahanın, bir yerini ifa- de eden bi demek olur ki bu suretle de Ankaramızın en doğ ru bir ifadesini yapar. Ankaranın eski bir sır 'na şüphe yoktur. Netekim aşa; da isimlerini yazdığımız Ank ve Ang li isimlerin hepsı de su yakı- 'nında veya su üzerindedirler: Ank — Urfa, Bilecik. Anyig — Erzvacan, Kigi. Angül — D. Bekir, Lice. Ang van — Elaziz Palo. Anguzeh — Van, Muradiye. Ankliya — Artvin. Not: — Ankaramıza bu adı ve- renler Baykal gölünün garbından göçmüş Türklerdir. Baykal gölü garb mıntakasında Baykal'dan çı- kup Yenisey (Yeniçay) büyük neh- ine dökülen bir Angora nehri var ki, bu nehrin geçtiği mıntaka esa- sen coğrafyacıların ilmi ifadelerine göre dünya yüzünde, ilk sudan sır- tını çıkarmış ve güneşe arzetmiş ilk insanlık mıntakasıdır. Ankara- 'nın ne kadar eski bir Türk şehiri olduğunu anlamak - için bu ilmi izah çok inandırıcıdır kanaatinde yiz, Bu tarihi ve coğrafi izahla; meydana - çıkıyor ki- Ankaramı: içinden geçen sularla alâ larak Türkler tarafında: mış gayet kadim bir Türk şehri- dir. BİTTİ