7 HAZİRAN 1935 CUMA Görüşler: Devrilen Çınar Bozkurt köyünün Çınar'ı kırk yullık genç ve gürbüz bir ağaçtı. Kız gibi düzgün bir boyu, çam ka- dar olgun bir gövdesi vardı. Kökleri toprağın derinliğine sürüp gitmiş, dalları dört kola ser- rilip serpilmişti. O, köylünün arkadaşı, yoldaşı, derdortağı idi: akşamları çiftçiler terlerini onun gölgesinde kuru turlar, gündüzleri nineler yavru - Tatını onun dizinde uyuturlar, ge- celeri delikanlılar gönül işlerini onun yanında konuşurlardı. Bozkurt Çınar'ını tanımıyan yoktu: sonbahar sabahları dolaş - maktan bacakları yorulan avcılar onun yeşil yaprakları altında din- lenir, yaz günleri yürümekten bo- ğazı kuruyan yolcular onun göğ - sünde serinlenirdi. Bir yaz akşamıydı. Köylüjer Çınar'ın dibine top - lanmışlardı. Herkesin yüzü gülü - yordu. O yıl ürün bereketli idi. Bir aralık, bilinmez nasıl oldu, çı- narın yapraklarından bir hışırtı geçti, dallar sert bir ürperişle sal- landı, karşıki tarladan bir toz yük- seldi. Görgülü ihtiyarlar yerle - rinden kalktılar, Biraz sonra çına- rın tepesinde bir bulut belirdi. Çok geçmeden uzaktan bir gök gürlemesi işitildi. Sarı bir alev ufku tutuşturdu. Hep kaçıştılar. O gece sabaha kadar kuduz ta biat, şen köyün üstünde gürültülü ve ateşli bir savaş açtı. Gök yüzü parıltılarla açılıp kapandı, yerin altı sarsıntılarla çalkandı durdu. Bir aralık tâ yakında bir kamçı şakladı: köye şimşek düştü. “ Ertesi sabah, bütün köy halkı, böğründen vurulmuş bir arslan gibi yerde yatan çınarın - başına toplanmışlardı. Geceki savaşın en kuvvetli ateşi Bozkurt'un çınarını tâ kökünden biçmişti, Yaşlılar boyunlarını büktüler, delikanlılar içlerini çektiler, ka dınlar gizli gizli göz yaşı döktü - ler. Bozkurt köyünden bir çınar ek- silmişti. Vasıf da böyle oldu. O da, Boz- kurt'un yıldırım çarpan çınarı gi - bi devrildi. Taze insan etinden hoşlanan kör ve kuduz tabiat, gü- neşli bir yaz gününün cümbüşü arasına bir hırsız gibi sokularak, bu devrim bekçisini kancıkça ar - kasından vurdu. Düne kadar onu temiz yüzünü görmek için hava - ya kalkan başlar şimdi, yıldırımın yıktığı Bozkurt çınarı gibi yerde yatan bu cansız gövdeyi görmek için bir çukura kadar eğilecekler - dir. Şimdi yüreklerimiz yasla, göz- Terimiz yaşla doludur; yumrukla- rımızı kötü ve kuduz tabiata sıkı- yoruz ve o yüksek boyun devril - diğine, o gür sesin sustuğuna, o bir çift iyi gözün kapandığına ina namıyoruz. Yalnız şuna inan - mışızdır ki onun bıraktığı nöbet yeri hiç bir zaman boş kalmıya - caktır. « # » Türk — toprağının yetiştirdiği türk Vasıl gene toprağına dönü - yor ve türk devriminin kâbesi olan Ankara kendi çocuğunu ken- di koynuna çağırıyor. Büyük davanın eşiğinde ve tü- feği elinde can veren Vasıf'ın yer- de yatışı da ayakta duruşu kadar büyük olacaktır. Dün onu canlı görmek için başlarımızı ne kadar kaldırıyorduksa bugün onu saklı- yacak çukurun önünde de gönül - lerimiz o kadar eğilecektir. Ve türk çocukları (Vasıt) n ölümiyle açılan boşluğu, Bozkurt çınarının gövdesini süsliven kur- şun yaralarından biri gibi tanı - yacaklardır. İ. Müştak MAYAKON Dil ve tarih araştırmaları Arab illerinde Zaki yakın doğu terihinde Arab ili anlam dolu bir rol iye (sahib) sidir. Çün kü orası Sam urukunun ana yurdu idi. Yurd kendilerine dar gelmeğe başlayın- ca ve artık toprak doyurmaz olunca bu Sam uruğu batıya, doğuya buradan taş mağa başladı. Arab ili verimsiz, ürünsüz bir kıt adır. Elgünü her zaman yoksulluk, sı- kintı çeker. Öyle olmakla beraber çok doğumludur. En kötü ve bunlu devir- lerde bile nüfusu artar. Bu artma yü- zünden çokluk ana yurdlarını bırakırlar. bırakıp — çıkanlar imkânsızlık dolayısiyle ancak ticaret Böylece yurdlarını yolların: izleyebiliyorlardı. Yarımada; artık taşan bu nüfusu her arttıkça yan yurdlarda sıyasal ve ekonomik bir buh- ran başlardı. Bu çeşid göçmelerin baş- langıcr Milâdtan yaklaştırma 3500 yıl önceden başlar. Ve şöyle böyle yıl aralıkla devam eder. İlk göçme en eski Sam stokunu Babil'e getirdi. İlkin- ci göçme dalgası konanları önce Felas. tine oradan da gene Babil'e attı, Üçün- cü dalga Arâmları yahut Süryanileri dördüncü dalga Nabtları, beşinci dal- ga ise Arabları Babil'e sürükledi. Bu göçüm dalgalarının üçüncü ile beşinci- si öbürlerinin n İlk göçmenler Sam dilinin en ilkel bir ti İkinci göçme dalgası ile bu öncüller hemen kaynaşa- bildi. Dördüncü dalga göçmenleri (Nabt- lar) öncekiler gibi konuşamıyorlardı. Onların dili başka idi. Cemuptaki Sam oğulları gibi (cemi mükesser)li bir dil kullanıyorlardı. Birinci göçme dalgası ile ikincisi ata- sında kalan bin yıllık bir devir içinde çöllerin içinde daha farklı bir dil tipi- nin işlenmiş olduğuna hükmetmek ye- rinde olur. Christan'ın sandığı gibi üçüncü, dördüncü dalgalar arasındaki zamanlarda cenub Samileri merkezin- de (Yemen) konuşulan diyelek — (leh- çe) in sonraları şimal Sam oğulları merkezine göçmüş olması ihtimal için- dedir. W. H Worrel. A. study. of Ra- ces inthe ancient Est 83.) Worrel göç dalgalarının yürüyüş kollarını ve yönetlerini anlatırken dil durumlarından da bahsetti. Ben henüz biner iyükleridir. pi ile konuşuyorlardı. bahsinde olduğum ilerideölçüş- tarihsel hareketler için Sam dillerini daha türmeğe çalışacağım. Bu göçme dalgaları şimale, Mexzobotamyanın düz ve alçak ovalarına geçtiler. Hi adlanan topraklara berkçe yerleşti- Mezobotamyanın bu şimal bölü. Fıratı aşarak Daha geçleri Asur ler. ğünde yaşama daha güvenli, daha umut- lu idi. Arkalarında şürüleri barındıra- bilen otlu, bitek, ağaçlı dağlar vardı. O zamana kadar tanrı- sel insanların,Sumerlilerin yen bir biliş (vukuf) le yaptıkları ta- rım (ziraat) işlerini usul usul kendile- ri de yapabileceklerdi. Hele bit yıl sonra ikinci göçme dalgası geldiği zaman — ilkinkller Su- mer medeniyetine girmiş bulunuyorlar. dı. Burada göze batan bir özgülük var: Milâdtan 3500 yıl önce gelenlerin dili ilkel idi fakat sumerceye yabancı de- ğildi. Bin yıl sonra gelenler de güçlük gekmediler, hemen eski urukdaşlariyle anlaşabildiler. Çünkü bin yıllık bir ara- lığa tağmen dilleri aşağı yukarı gene aynı idi. Sumer dili ile Necid'ten bin yıl ara ile gelen ilk büyük göçün dille- ri arasında bir yakınlık, bir soysopluk olduğunda şüphe yoktur. Bunlar (hele Milâdtan üç bin yıl önce artık Sumer kültür elemanlarını daima arttırarak gerisin geriye cenuba taşıyıp — götür- ve sulu yüce akıl irme: ULUS Sümer izleri H, R. TANKUT meğe başlamışlardı. Dr. E. Huber. Dat trank oöpfer 136) Bu gidiş geliş her iki tavafın dili üzerinde etkili oluyordu. Yüce bir küil- tür dili olan sumerce ilerde ve daha sonraları syntaxe'i çok kuvvetlenecek olan eski Sam diline kelimeler ve te- rimler vermeğe başladı. Bu maddiğ ve tinel (manevi) kımıldayışlarla arsrulu sal değilse de kavimler arası yeni bir kültür işlenmeye başlıyordu, Artık mer- olmamak kezi arab yurdunun — içinde şartile bir yarımadalılar — varlığı sezer gibi oluyoruz. Yüksek arab yaylasın- oymaklar ; boylar yaparak şimale Fıratın verimli da çoğalıp taşan obalar, topraklarına, bayındır şarlarına doğru yürüyorlardı. Buna karşı asyalı keavimler de dur- madan bareket ediyorlardı. - Sumerli- ler, Riamlılar yarımadanın her yolun- dan Yemene, Habeşe ve Mısıra — gidip gele gele Sam oğullarının klâsik yurdu sayılan o illerde yer yer sömürgeler yapmışlar, kültürel ömek (cemaat) ler kurmuşlardı. Ekonomi ve soysal ve tecim de ellerinde olduğu için yerlile- ri hükümleri altına alabiliyorlardı. U- zun kafalı yerlilec Mezopotamyada ol- duğu gibi buralarda da kuzey kültürü- ne uydular, Mezopotamyada ve bütün Arab yarımadasında Sumer soysallığı- nın, kültürünün böylece yenip Üstün- lenmesi — sümerlilerden yana olmadı. Tam tersine olarak kendi sıyasal ve u- lusal varlıklarına karşı oldu. — | ——— Yurd Postası Çorum ilbayı Arif Aykacın âni ölümü Çorum ve böl gesinde büyük bir acı ve derin bir yas doğurdu Çorum, beklenmedik ve umulmadık bir zamanda bir devlet adamımı, bir sevgilisini kaybetmek — bahıtsızlığına uğradı. İlbay, Bay Arif Aykaç, cuma günü Baat 1430 da bir kalb durmasından ha- yata gözlerini kapadı. Çok sevilen ve çok sayılan değerli Aykacın bu, vakıtsız ölümü, Çorum ve bölgesinde derin bir acı ve büyük bir yas doğurdu. Noreye gitseniz, kiminle le konuşsanız, günün sözü, konusu bu acı ve yürek sızlatıcı ölüm haberi olu- yordu. İki buçuk yıldır, Çorumun yüksel- mesi, ileri görüşlü ve Atatürke yakışan şerefli bir diyar olması için yorulmak ve usanmak bilmez bir enerji ve emek ve- ren Arif Aykaca, Çorum halkı kop - maz bir sevgiyle bağlıydı. Ve bu sev - ginin sevgisldir ki, adı hep anılacak parlak bir ölüm töreni yaparak saygı - Tarını gösterdiler. C. BAYKAL SD Z Çorum Tibayı Arif Aykaç'ın yapılan ölü töreninden Bir görünüş ADANADA Yeni ürün - Okulların ser- gisi-Hava kurumuna yar- dım - Sıcaklar Adana, 6 (A.A.) — Yeni ürün şehir pazarına gelmekte ve bu geliş gittikçe artmaktadır. Yeni arpanın kilosu 2.35, yulaf 2.05, ku- ruştan satılmaktadır. Buğdayın değeri biraz düşkün- dür. Ovalarda biçme ve pamuk iş- lerile uğraşma hız almıştır. Hava- lar düzgün giderse bu yıl da ge- çen yıl gibi bol pamuk almacağı umuluyor. Şimdi borsada hazır pamuğun kilosu 43.44 kuruşa sa- tılmaktadır. ve. Adana, 6 (A.A.) — Ders yılı sonu dolayısile ilk okullarda açı- lan sergiler bu yıl çok zengin e- serlerle doludur. Sergilerde yav- rularımızın büyük emek ve özen- lerle ortaya koydukları — devrim resimlerile türlü işler, gezenler tarafından çok beğenilmektedir. ver Adana, 6 (A.A.) — Hava teh- likesini bilen üye yazılmak için yurdun her tarafında olduğu gi- bi Adana'da da büyük bir hareket vardır. İlbay başta olmak üzere öteki ileri gelen işyarlar ve dok- torlar ve öğretmenler ile türe, hü- kümenlerle genel savamanlar 20 şer lira vererek hava tehlikesini bi- len üye yazılmışlardır.Bunların tu- tarı 910 lirayı bulmuştur. Bu iş üzerinde bugün Halkevinde bir toplantı yapılacaktır. 45 Adana, 6 (A.A.) — Havaların çok sıcak gitmesinden dayreler. deki işyarların çalışma — saatleri sabah saat 8-13, öğleden sonra 15- 18 olarak kararlaştırılmıştır. v.. Aydın, 6 (A.A.) — Dün İlbay m başkanlığında büyük bir toplan- tı yapıldı. Bu toplantıda hava teh- likesini bilenler kurumuna üye yazılmak işi konuşuldu. Pek önemli olan bu iş hakkın- da kararlar verildi. Ve bu işle sı- kı bir surette uğraşmak üzere 14 kişilik bir komite seçildi ve top- lantıda hazır bulunanlar hemen üye yazılmaya başladılar, İlbay- lığın her bucağında bu işe karşt büyük bir ilgi gösterildiği bildi- rilmektedir. ANKARA RADYOSU Bugünkü program: 19,30 — Çocuk saati 19,40 — Musiki: Verracini Allemanda Handel Adagio Keman: Necdet Remzi Piyano: Ulvi Cemal 20, —— Ev kadınına öğütler 20,10 — Dans musikisi 20,30 — Musiki: Mozart Menuet Beethoven Larghetto Piyano: Ulvi Cemal Keman: Necdet Remzi Violonsel: Edip Sezen 20,50 — Haberler. ——— SAYIFA 3 Değerli bir işyarı kaybettik Türkofis başdanışmanı B. Mettar uzun samandanberi çektiği kanser has- talığından kurtulamıyarak, İstanbulda aylardanberi yattığı hastaevinde — dün TüÜrkofis Başdanışmanı B. Muhter İsatabul'da Türe fakültesini bitir- dikten sonre hükümet hesabına Parise giderok orada öğrenimini bitirmiş olan B. Muhtar, memlekete döndükten son- ra bir eüre Dış Bakanlığında çalışmış, sonra Rikonomi Bakarılığına geçmiş, u- zun zaman Triyeste tecim oruntaklığı- Ni yapımış, sonra da bu ödevde gördü- ü değerli hirmetlerden dolayı Türk- ofis Ankara kadrosuna alınmıştı. B. Muhtar bütün arkadaşlarına ken- disini çok sevdirmiş, eyi, temiz ahlaklı, çalışkan, ödevine düşkün ve zeki bir işyardı. Memleket kendisinden haklı olarak daha pek çok hizmetler bekle- yebilirdi. Genc yaşında ölümü —acıklı bir kayıb olmuştur. Ekonomi Bakanı B. Bayar, bu ölü- mü öğrenince, aylesine bir telgraf gön- dererek kederlerini paylaştığını bildir. miştir. B. Muhtar'ın ölümü, İstanbul- da Tecim odası, borsa ve ekonomi km- rumları üyeleri tarafından törenle kah- dırılacak, iç tecim genel direktörü B. İsmail Veral'la, Berlin tecim danışma- nr B. Avni de bakanlık adına hazar bu- lunacaklardır. Ankara'da Kızılay haftası Yurdumuzun her tara- fında yapılan ( Kunlaya üye olma) haftasına bu eyilik kurumumuzun — Ankara ku- rulu B hasiran, cumartesi günü başlıyacaktır. Kızılay tarafından evle- rinize gönderilecek (üye ya- zılma) kâğularını doldura- rak onu size getirene veri- niz. Barışta ve - savaşta felâ- ketlerimizi paylaşan - bu iyi- lik kurumumuza üye olu- M Si Söer ai viĞar AAi . . Ça LA f . . — 08f 4 aç L ! 4 j j