BAYIFA 4 Ulusal Ekonemide Ormancılık sıyasamıza hükmeden noktalar Memlekttimizin ekonomi yapısını ku- fat ve onu düzenlerken, plânlı hareket edebilmekliğimiz için her şeyden genel olarak göz önünde tutup araştı - önce racağımız noktalar şunlardır : 1) Türkiyenin ekonomik yapısını meydana getiren tam tikeleri nelerdir. 2) Bu ekonomik tam tikelerin genel yapı içerisinde tuttuğu yerler neye ve hangi kıymete göre düzenlenmiş ve sı - ralanmışlardır. 3) Bu tikeler ekonomik ve — tabiatın şartlarma göre nasl bir gelişme hazırlı- ğını gösteriyorlar. 4) Genel ekonomi yapımız içerisin - deki bu tam tikelerin biribirlerine olarnı kargılıklı etkileri nelerdir. 5) Biz bunlara yüksek bir verimlilik vermek için nâsıl ve ne şekilde rasyonel ve plânlı bir idare ve işletme şekli tap - tamalıyız. Bu hususta her ekonomik tam tiket için ne gibi bir politika yürütmeli- yiz, İşte bu noktaları araştırmadan kur - mak istediğimiz ekonomik yapı sağlam temeller üzerine oturtulmuş olmaz, çünkü böyle bir ekonomi yapısı yapına ve mem- leketin tabiat ve ekonomi şartlarına uy- ğun gelmez. Kurulacak her hangi bir fabrika, tüttürülecek her hangi bir ocak yapılacak her hangi bir endüstri plânı, ve her hangi bir tecimel anlaşma yanlış bir yola saptırılabiliyor. Şu halde biz. her yeyden evel bu noktalarr araştırıp — ce - vablandırmak yükümündeyiz: Biz bu yazımızda yalnız ormancılık tikesini ele alıp, bunda güdeceğimiz po- Hitikaya hâkim olan noktaları araştırmak istiyoruz, çünkü ormancılık meselesi yal- mız günün aktüel bir hadisesi değil, o daha ziyade ekonomik yapımızı tâ derin. lerden ilgilendiren bir meseledir. Tam tikeye doğru ve izabetli bir yöretmek istiyorsak, her şeyden öncç ona hâkim olan özellikleri bulup meydana çıkarma mız lâzımgelir, İşte bu özellikleri meyda- na çıkarırken, yukarda sıralamış oldu - ğümuz noktalara da ormancılık bakımın dan genel olarak cevab vermiş olacağız. Türkiyenin ekönömi yapısını meyda- na getiren tam tikeler tarım, endüstri, tecim, madencilik taşıma işleri ve saire olmakla beraber, bunların yanı başında ve ulusal ekonomi bakımından gerek doğ mudan doğruya ve gerekse - dolayısiyle ekonomik varlığımıza derin bir sinmi o- lan ormancılık gelir. Düzenli ve plânlı bir ekonomik kalkınmada ve verimli bir ekonami politikası yürütülmesinde dik- kat edeceğimiz nokta bu tam ekonomik tikeler arasında iyi bir anlaşma bulun - masıdır, çönkü bunların hepsi de biribi rine bağlı olarak bir ekonomik — yapıyı meydana getirirler. Fakat bu uyumun meydana gelmesi için bu ekonomik tam tikelerin memleketteki varlıklarını ve de- gerlerini bilmemiz gerekir. Şu halde or- mancılık tam ükelinde karşımıza çıkacak Hlk soru ve kotarılması geceken ilk me- sele, Türkiyenin ulusal ekonomi yapısın- da orman varlığı ve orman kıymeti nc - dir sorusudur. Güdeceğimiz bütün poli- tikamızın son-noktası da buradadır. Bu soruyu cevablandırmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir, çünkü mem- leketimizdeki orman genişliğini ve orman Tarın doğrodan doğruya ekönomik key - metlerini L ldiren istatistikler eksik ve yanlıştır. Ormancılık işlerinde söz söy - demek istiyen kimseler, kendilerine göre ortaya bir takım rakamlar atmaktadırlar. Biz biribirinden oytılan bu rakamları, ormancılıkta doğru bir istatistik yapri - madığını göstermek için buraya ahyo - Yur: Amerikalı Zon'a göre Türkiyedeki orman genisliği: 9,934,000 hektardır. Doktor Ai Kemnale göre Türlüyede- Ki orman genisliği: 7,400,000 hektardır. Hamid Sadiye göre Türkiyedeki or- enişliği: 6,200,000 hektardır. 1929 tarihli alman istatistiğine göre Türkiyedeki ornman genişliği 1!2,323,000 hektardır 191 '2 tarihli siman istatiatiğine göre — Yürkiyedeki orman genişliği: , 8,816.000 hektardır. Orman yönetgesinin 1925 tarihli is - tatlatiğine göre Türkiyedeki orman ge - nişliği: 7,435,000 hektardır. Görülüyor ki ortada bir ayrım var - dır.. Acaba bu neden doğuyor. bizce iki sebebi vardır : 1) Orman anlayışının memlekette başka başka olması ormanlara, funda - lıkların, çalılıkların ve hele memleketi- mizin batı kuzey taraflarında bulunan “maki,, denilen şeylerin karıştırılmış bu- lunması. Bunun 2) Ölçümün doğru ve isabetli bir su- rette yapılmaması, Ormancılıkta plântı bir işletme po - litikası gütmek için evvelâ bir —orman ölçümünün yapılması zorağlıdır. Bu öl- çüm bize yalnız ormanın genişliğini gös- termeyip, aymı zamanda ağaç cinslerini ve çeşidlerini belitmelidir. Çünkü her ağacın değerini ve hele endüstri hare - ketlerinin başladığı bu sıralarda bilme - miz lâzımgeliyor. İşte biz bundan sonra ulusal ekonami yapımızdaki orman kıy- metini anlar ve diğer ekonomik tam - ti- kelle olan ilgisini araştırır ve uyumu « nu sağlavahiliriz. Orman genişliğini gösteren —bu ra - kamlardan orman yöretgesinin verdiği rakamı esas olarak ele alır ve — orman zenginliğini de ona göre belitir ve Tür- kiyenin ormanca fakir bulunup bulun - madığı hükmünü çıkarmağa kalkarsak, görürüz ki Türkiye ormanca fakir olan memleketler sırasındadır. Bir memleke - tin ormanca fakir olup olmadığını sap- tamak için, bazı ölçüler kabul edilmiş - tic. Bu Biçüler iki bakıma göre yapılır. 1) Nütus bakımından, 2) Arazinin genişli bakımından. Ormanlarımızın geniştiğini bu iki ök güye vurduğumuzda şu sonucu alırız. Türkiyede orman genişliğinin arasi genişliğine nisbeti aşağı yukarı 9ç9,7 dir Bu mikdar Türkiyenin ormanca fakir ol- duğunu gösterten bir rakamdır, zira bir mmemleketin orman genişliği arazi geniş- liğine göre ©ç 20 den aşağıya düşerse or- manca fakirdir. Halbuki Türkiyede bu rakam ?5 9,7 dir. Orman genişi n nüfus bakımın - daki dürumuna gelince, 1927 — yılındaki nüluş istatistiğine göre adam başına 0,53 bektar olarak gösterilmektedir. Bu nis- bete göte Türkiye nüfuş bakımından or- manca rengindir diyenler olabilir. Çün- klü başta alman ormancılik politikacısı Endres olmakla beraber, daha bir çok or mancılık politikacıları bir memlekette 100 kişiye 95 hektardan fazla orman isabet edeck olursa, o memleket odun çı- katı yapabilecek durumdadır derler. Bu görüş tamamen sübjektif bir — görüştür, biz bu görüşü gencileştiremeyiz. Endres bu ölçüyü koyarken Almanyanın ve di - Ber Ortaavrupadaki memleketlerin or - manlarının durumunu ve bir nüfusun se- nede harcayacağı oduna göre saptamış - tır. Ona göre bir insan yılda bir metre mikâb: odun harcar ve bunu ise 0,33 mik darındaki hektarlık orman alanı sağlar. Açıktır ki bu ölçüyü böyle riyazi bir kesimlikle söylemek yanlıştır, çünkü in- sanın ihtiyacı muhtelif etkelerle değişe- biliyor. Bazı sebebler dolayısiyle azaldı- Ür gibi, çoğalmak imkânmı da göterir, Evet Türkiyede 1927 nüfus İstatistiğine göre 0,53 mikdarında adam başına or - man alanı düşmüştür. Fakat bugünkü vaziyet, yani bugünkü nisbet böylemi - . Bizce bu nisbet çok aşağıya düş - müştür. Zisa Türkiyede nüfus durma - dan yükselmektedir. Buna karşılık da or- man aİnar durmadan ve uykaz - olarak azalmaktadır. Bundan başka Türkiyede- ki ormanların durumu Almanyanın or- manlarıma göre alan bakımından da kıy- metsizdir. Zira Türkiyedeki ormanlar bakrmsızdır. Almanyadaki bir hektarlık orman alanından alacağımız metre mikâ- bu ile, Türkiye ormanlarının bir hektar - İrk sahasından alacağımız metrküp ara- sında ayrım vartdır. Tabiiğ Türkiyeye karsın olan bir ayrım.. ormancılık dokto ru Ali Kemale göre Türkiyede hir metr- küp odun alabilmek için bir hektarlık or- man genişliğine ihtiyasımız vardır. Gö - e olan nisbeti Balkan görüşüleri 16 mayıs tarihli La Bülgari gazete- sinin başyazısından: Balkan anlaşması kurulunun Bük- reşteki toplantısı bitti. Bu görüşüler sonucunda çıkarılan resmiğ bildirik, yarımadadaki memleketleri biribirine bağlıyan bağların her an biraz daha sıklaştırılması için bütün Balkan dev- letlerinin elbirliği yapmaları Küzumu- mu bir kere daha anlatıyor. Harbertesi devresinde bütün ulusların karşılaştık- ları güçlükler ve bütün dünya hükü- metlsrinin dikkatini çekmekte devam eden karışık meseleler, devletler ve u- huslar arasındaki karşılıklı ilgi ve bağ- ların önemini apaçık ortaya koymuş tur. Bu karşılıklr bağlılık, kamoyları büyük bir değişim geçirmekte bulunan Balkanlarda ayrı bir özellik göster- mektedir. Bu yüzden, başarılmış olan işin büyük olduğunu ve ilerisi için çok umudlar verdiğini söyliyenler hak. hdırlar. Bütün — uluslar tarafından büyük Hürumu aynı derecede hissedi- len yakınlaşma ve elbirliği yolunda Balkanlarda elde edilmiş olan sonucla- tın değeri de buradadır. Şurası kesin- dir ki, uzan zaman çok kötü bir üm va- hibi olan Balkanlar şimdi — Avrupanın ysal bölgesidir. Çünkü herkex, ex- ki genliğe dönüş imkânını verecek sü- kün, güvenlik ve elbirliğini sağlamak için büyük bir istek duymaktadır. Bünlar sadece plâtonik görüşler değil, kimsenin değerini yadısayamaya- cağı Memleketlerimiz derin yedek enerji sa- hibidirler, Daha büyük bir güven bu enerjileri kolaylıkla birge-saca hizme- tine koyabilir. Bütün mesele, bu ka- dar uzun zamandanberi Leklenen etbir- liğinin sırrını formülü bulmaktır. Gerçekten, balkanlılar - bir gıkınaz değre içinde bocalayıp duru- yorlar ve dünya buhranımın - korkünç etkileri bu çıkmazlığı arttırıyor. Onla- & bunaltan ekonomik durgunluk da bu durum. yüzündendir. Teçimel canlı ve sarsılmaz gerçelerdir. bize verecek değişler istatistikleri, ekonomik kınavların kuv- vetlendirilmesi için harcanan emekle- rin büyük sonuclar vermemiş olduğu- nu gösteriyor. Hiç şüphe yok ki, mem- leketlerimizden her birinin ulusal eko- nomisi her gün durumumuzu karâkte- rize eden güçlüklerle yolundan alıko- nulmaktadır. 1932 denberi, buhran ağır- laştıkca, gelirle gider arasındaki men- #iğ açık, bütün Balkan hükümet mer kezlerinde finansal denkliği asığlama- ya uğraşanları düşündürmektedir. Bun- lar ekonomik evrime ve tecimel geniş- lemeye kötü etkileri dokunan sebebler- dir. Bütün bunları daha eyi anlamak için, uluslarımızın bu işe daha kuvvet- le sarılmaları hususunda bütün imkân- lar kullanılmış olsaydı daha geniş bir elbirliğinin kalkınma işine yapacağı geniş yardımı göz önüne getirmek la- pımdı. Böyle bir elbirliğine götüre - cek yolu aramanın küçüksenmiyeceği- ni umalım. Biz, Bükreş bildiriğinde, Balkan anlaşması devletlerinin bütün hakikiğ barış asığlarını savgayanlarla elbirliği yapmağa hazır olduklarını söylemelerini buna beldek — sayıyoruz. Bulgar ulusal sıyasasının en esaslı noktalarından biri olan bu elbirliğini bizim de candan dilediğimizi —ilaveye ——— —— rülüyor ki Endres'in koyduğu bu ölçüyü memleketimizde taptayamayır. Biz id - dia ediyorur ki, Türkiye bu bakımdan da fakirdir. Esasen bir memleketin or - manca zengin olmasını ileri sürmek için yaktız nüfusa nisbet etmek bir - taraflı hareket ve bir taraflı düşünüş demektir. Durumu'bir kül olarak ele almak ister - sek aynı zamancda memleketin tabilğ şart. lazını da gözönünde bulundurmalıyız. Ancak böyle olursa o memleketin orma- nnn ekonomik bakımından kiymetini belitebiliriz. Görülüyor ki Türkiye ormanca fa - kirdir. Şu halde güdeceğimiz ormancılık pelitikasına ilğğükmen olan nokta budur. | Bu noktayı gözününde tutarak, onun ge- lüzum var mı? Bilindiği gibi, arsıulu- sal alanda memleketimizin çalışmaları- mın ülkeler ve hele Balkan Ülkeleri a- rasında yakınlaşmayı kolaylaştırmak- tan başka bir hedefi yoktur. Bu sebeb- Ve, Bükreş görüşülerini büyük bir dik- katle kovalamış olan bulgar kamoyu Balkan anlaşmasının en yetkeli orun- takları ağzından işittiği ve kendisini taa olarak güvendiren sözlerden çok hos- mud kalmıştır. Kurul v Konsey; Sonuç — Netice; Bildiriğ * Beyanname; İlgi « Müna- sebet; Önem — Ehemmmiyet; Kamoy elkâri umumiye; Baysal c Sakin; Bölge — Mıntaka; Genlik — Refah; Sağlamak — Temin etmek; Yadısamak — İnkâr etmek; Gerçe — Realite; Ye- dek — İhtiyat; Birge - sava — Müşte- rek dava; Çıkmaz değre — Dairel fa- side; Btki * Tesir; Durum — Varzi- yet; Tecimel — Ticari; Değiş - Mü- badele; Kınav — Faaliyet; Finansal — Malf: Aaığlamak — Temin etmek; Ev- rim — Tekâmdi; Etki « Tesir; Rü- güksemek — İstihkar etmek; Asığ — Menfaat; — Savgamak — Müdafaa et- mek; Beldek —— Alâmet; Armulusal — Beynelmilel; Görüşü — Müzakere; Yetkeli — Salâhiyetli; Oruntak —« Mü- messil Lehistan'ın ulusal kahramanı 14 mayıs 935 tarihli Deyli Telgraf gözetesi “Lehistan'ın ulusal — kalırama- nr, başlığı alcında yazmış olduğu bir başyazıda diyor ki: *Lehistan, en büyük ulusal kahra- manı olan Mareşal Pilsudeki'yi, hükü- meti devirip Lehistan'ın alın yazısını kendi eliyle yazacak duruma gelişinin dökürüncü yıldörlüümünde kaybetti. Fakat Pilsudaki, Lehistan diktatö- rü olmadan evel bu Ülkenin kurtarıcısı olmuştu. Onun için Leh ulusunun çok- luğunun hele köylülerin ona bes leri sempati ve güven 1926 yılından çok öncedenberi başlar . Beş yıl Siberyada hapiste kalışı, sonra Galiçyada yetiştirdiği bir avuç kuvvetle 1914 te rüuslara karşı — savaş- sözün kısası, bütün bu büyük kendisini Lehistanm ulusa) kahramanı haline getirmiştir. Lehistan, boyunduruktan kurtul- duktan sonra Pilsudeki, alman hapis evinden kurtarılmış — ve ulusu tarafın- dan cumuriyet başkanlığına ve baş ko- mutanlığına çafırılmıştı. Onun Lehistan için düşündüğü şu idi: Bu ülke askerlikçe kuvvetli ol- mazsa elden çıkar. Devletin itk olarak ihtiyaçlı olduğu şey ordu idi ve mareşal bunu kurmak için doğrudan dağruya harekete geç- mişti. Onu öteki diktatörlerden ayırdeden nokta, kendisinin arka plânda durup Lehistanın iç işlerini kendi güvendiği adamların eline bırakması idi. O, kendi izetinde birçok bakanlıklar toplamadı. Sadece genel ispekter ve sü bakanı ole- rak kaldı. Buğgünkü yönetim buhranları için önceden tedbir alındığı için Lehista- mnda mareşalın ölümü ile bir buhran çıkınası, yahut dış sıyasada bir değişik- Jik olması iktimali yoktur. Pilsudski, Bay Laval Varşovaya var- dığı zaman, kendisiyle görüşemiyecek kadar hastaydı. Fakat bu konuşmalar dan sonra çıkarrlan bildiriden, Fransa ile Lehistan arasında gerginlik olduğu ve 1921 birleşmesinin tehlikede bulun- duğu hakkındaki şüphelerin ortadan kalktığı anlaşılmaktadır ki bu da ölen mareşalın yurduna yapmış olduğu son eyilik sayılabilir. Bay Laval, mareşalın sağ kolu de- mek olan B. Bek'e Fransız — Rus an- laşmasile Fransız — Leh birleşmesi a- r uymamazlık olmadığını ve mayı, yürdseverlikler rasındı bu birleşmenin Avrupa güvenliği bakı- mından değerli bir belge olduğunu an- reklerine göre hareket etmemiz lâzım - | latabilmiştir. gelir. Bay Laval, şimdi Moskovadadır. ı gazetelerde okuduklarımız 21 MAYİiS 1935 SALI d v. . “ Türkiye ve boğazlar 14 mayıs 93$ tarihli Deyli Heraid geretesi yazıyor: Türkiye hükümeti eğer andlaşmala- rın süel maddeleri yeniden gözden ge- girilecek ve değiştirilecek olursa ken-. disinin de Boğazlar hakkındaki madde nin değişmesini istiyeceğin: Avrupa ele çilerine bildirmiştir. Böyle olunca Türkiyenin bütün eye- menliğine üye bir devler olarak Boğar- larda barular yaptırmak, yabancı dev. let zırhiılarının gelip geçmesini yasak etmek istiyecekrir. Geçen ay yapılan aluslar sosyetesi konseyi toplantısında Türkiye Dış Ba- kanı Dr. Tevfik Rüştü Aras, bu dileği ortaya atmıştı. O zaman İngiltere, Uransa ve İtal. ya oruntakları buna karşı durmuşlar, Rus Dış Bakanı Bay Litvinof ise Ruw yanın — böyle bir — dileğe karşı hiç güçlük çıkarmıyacağını söylemişti. Türklerin bu yeni dilekleri bür me- seleyi büsbütün açığa vurmaktadır. A- vusturya, Macaristan ve Bulgaristanın imzalamış oldukları bazış andlaşmala- tının tekrar gözden geçirilmesini Stre- 49 konferansı ortaya çıkardı. “Boğazların Bagürlüğü, — meselesi Avrupa — diplomasisinin tuhaf şakala- rından birisidir. Türkler İstanbulu —alıp Boğazların iki krymuna yerleştikten sonra buratı savaş gemilerinin gelip gitmesine kapar tılmış oldu. Kırum savaşında, yalnız İngilir ve Fransız donanması, o da Rusyaya karı # Türkiye ile birleşik oldukları için; buradan diledikleri gibi geçebilmişler ĞL Bütün on dokuzuncu asırda Rusya kendi zırhlılarını Boğazlardan geçire mek için birteviye uğraşmış, fakat İn« giltere, çarlığın bu dileğine karşı dur- müştu. Fakat genel savaştan sonra dü- rum hepten değişti. Artık, İngiltere, Akdenize inecek bir rus donanmasından — işkillenmiyor- du. Onun bütün düşüncesi Karadenize gemilerini gönderebilmek ve bir savaş çıkarsa Rusyaya oradan saldırabilmek dileğinde idi. Onun için Boğazların - gık kalmasını istedi. Herhangi bir — saldırıştan korkan Sovyet Rusya da Boğazın, tecim gemi- letinden başkalarıma kapalı kalması di. leğini ileriye sürdü. 1923 yılhında Lozanda Çiçerin'in epey ayak diremesine karşın Lord Küre zon'un dediği oldu. Boğazlar andlaşması, Boğarın her iki tarafında bir yadsüel bölge yapmış, buralarda türklerin barular yapmaları- Ni yasak etmiş, savaş gemilerinin gür özgür geçmesine İmkân vermiştir. Bu geçiş bariş zamanlarında bir ta. kım küsteklerle kösteklendirilmiştir. Karadenize geçecek olan filo, oradaki en kuvvetli devletin — yani Rusyanın— filosundan daha kuvvetli olmeyacaktır, Fakat savaş zamanında — Boğazları dan her devlet İstediği kadar zırhlı ve asker geçirebilir. İşte Türkiyenin şim- di kaldırılmasını istediği madde budun, İngiltere, Franse ve Ttalya için mo« sele bir korunma değill, bir saldırma meselesi. Eğet bir savaş çıkacak olursa bu devletlerin — zırhlılarını Boğazlardan geçirip Rusya ve yahut Türkiye, Ro- manya ve Bulgaristan kıyılarına — sal- dırmak hakları olup olmıyacağı mese-s lesidi ——— — Ve hiç süphesiz, orada, Rusya ile T- histan arasında, Baltık devletleri üze- rindeki etkiler dolayısile olan ayrıse- çiliği ortadan kaldırmayı kendisine zmaç edinecekür. Mareşalın Rusyaya karşı olan düşa manlığı, kendi yaratılışından ve Etkis Gen gördüklerinden, çektiklerinden (İc. ri geliyordu. Onun yerine işi dkrineW alacak olanlar, her halde bu meseleyi| daha geniş bir kafa ile düşünecek, o yolda hareket edeceklerdir. Mareşalınkinden daha büyük yurd- severlik ve yurda bağlılık olamazdı. öZe