17 Nisan 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ETTAŞ TT b e SLELER Kf DEeT aü M RE L p “BAYIFA 4 T N ei w ULUS Garbta fikir hareketleri BUGÜNKÜ VE DÜNKÜ NESİLLER ARASINDA DÜSÜNÜS VE GÖRÜS FARKLARI NEDİR? Paris'te çıkan “Le Miroir du Monde,, dergisi "gençlik, ,e tahsis ettiği son sa- yısında iki erkek neslile iki kadın ne'sli arasında pek güzel birer “konuş. ma,, neşrediyor. Bugüankü nesille baba- ları ve anaları arasında düşünüş ve du- yuş farklarını gösteren bu konuşmala- rın birincisini bugün tercüme ediyoruz. Konuşanlar, Fransa'nın tanınmış ya - zarlarından ve sıyasal adamlarından M. Henry de Jouvenel ile oğlu, muharrir Bertrand de JouvenelP'dir. — — Gelecek sayımızda iki kadın arasındaki muhave- reyi neşredeceğiz: Oğul — Baba, senin neslinden bahs- ediyoruz, fakat her neşle göre ayrı hü- küm vermek doğru mudur? Baba. — Evet. Çünkü her nesil bir kül teşkil eder. O nesle mensub olanlar is- tedikleri kadar biribirlerinden düşü - nüş, huy ve duyuş itibariyle — farklar olsunlar, gene biribirlerine, babalar ve oğullardan daha yakındırlar. Onlar, ay- nı hisleri taşımak, aynı mü iştirak etmek, aynı soysal disiplinlere tâbi olmak hulâsa aynı modaları kabul etmek suretiyle aralarında, kendileri - nin görmedikleri, fakat sonraki nesil- lerin gözünden kaçmıyacağı muhak - Kak olan bir birlik, bir benzerlik vücu- de getirmişlerdir. Oğul. — Sizin nesle menstep Paul - Boöncour, Monzie, Colrat, Löon Börard gibi adamlar da her itibarla biribirle - rinden farklı idiler değil mi? Aranız - da bir ülkü birliği yok mu idi? Bu ül- kü ne idi? Baba. — Fırka kavgaları bizi alâka- dar etmezdi. Bilhassa dikkatimizi çe - ken nokta, fen alanında yapılan ve 1900 sergisinin bize gösterdiği terakkilerdi. İcad ve ihtira fikrinin bir asırdanberi beşeriyet tarihinde oynadığı rTol bizi delelere hayrete düşürmüştü. Bunu, sıyasal alan- da hâkim olmakta devam eden anane fikriyle mukayese ettikçe büsbütün şa- şırıyorduk. Bizim fikirlerimize — göre neslimizin vazifesi, eski “ideolojileri yerine, yeni yeni malzemeler ile yeni bir medeniyet kurmaktı, Başlıca düşün- cemiz idare ve hükümet işlerinde mo- dern sanayiden mülhem bir teknik te- siş etmekti ki bunun çarelerini “mes . leği teşkilâtlandırma,, da buluyorduk, Oğul, — Bu fikriniz, loncacılık is- mi altında aktüalite alanmma girinciye kadar aradan otuz sene geçti... Baba, — Öyle ama bugün bile, bi - zim ondan beklediğimiz ve onda gör - düklerimiz ne görülüyar, ne bekleni - yor, Oğul. — Hulâsa siz de bir “saadet sıyasası,, güttünüz. Ne derecede muvaf- fak oldunuz? Baba. — Olmadık, Çinkl ııiıudo— kârlık gösterdik. .'L_ a fırka kavgalarına iştirak etti; fakat muvaffakiyetsizliğimizin asıl sebebi, dağılmış olmaklığımızdır. Oğul, — Ne gibi? Baba. - Her birimiz bir vazife ka- - bul ettik. Kimimiz elçi, kimimiz nazır oldu. Üçüncü cümhuriyetin en büyük kuvveti, kendisini tehdid edebilecek olan kimselere uyuşmak imkânlarını vermektedir. Onları, mesuliyete iştirak etmelerini teklif etmek suretiyle ıtma etti. Böyle bir teklif karşısında kalan ber hangi bir kimse, “proğramımın hiç değilse bir kısmını tahakkuk ettiririm,, , yolunda düşünür ve kabul eder. Fakat nazırlık bu imkânı vermez... Oğul, — Gazetecilik verir mi? Baba. — “Le Matin,, gazetesi baş - yazarlığının bana temin ettiği nüfuzu harb çıkmasaydı, hiç bir şeyle değiş - mezdim. Oğul, — Harbın tecrübeleri ne ol - du? Baba, — Sizinki gibi bir “realist nesil,, adını taşryabilecek olan neslimi- ze harb, bir ülkd getirdi: fransız sulhu Ülküsü, Oğul, — Bununla ne demek isti . yorsun? " Baba. — İki harb arasında barış Gevresi barış sayılmaz. Barış, uluslar arasında bir nevi “şirket, kurulması » dır. lqıal luyıtm esası, ferdler ara . -. sındaki dostluk veya itimad değu, on - ları hâkim kılacak olan kanunlar ve müeyyedelerdir. Eski muharibler olan bizler size, elinde müeyedeler bulunan bir arsıulusal kanun ile kurulmuş bir barış bırakmak istedik. Oğul — Muvaffak oldunuz mu? Baba. — Hayır. Çünkü biz, zaferin şerefini üzerine çeken, ve kendi gay- retinden ziyade bizim gayretimizin son ucu olan bir vaziyet neticesinde ikti- dar mevkiinde kalan bir nesille karşı- laştık. O nesil harbın sonucundan me- sul değil, harbın kendisinden mesuldü. O nesildir ki bizi idareden uzaklaştır- dı. Fakat ne olursa olsun zaleri biz elde ettik. Oğul. — Bu züaferden beklediğiniz manevi neticeleri de elde ettiniz mi? Baba. — Heyhat ki zafer, Fransa- da ulusal kıvancı artırmadığı gibi me- suüliyet hissini de büyütmedi. Büyük bir ulusun neler yapabileceğini dün- yaya göstercektik. Fakat Ftansa kı- mıldamıyor. Biz, içimizde, sonu gel- memiş bir inkılâb taşıyoruz. Bu inkı- lâbı belki siz yaparsmız. Ancak sizin ülküleriniz bizimkilerin bir nevi deva- mı mıdır, yoksa onlardan büsbütün ay- rı mıdırlar? Oğul. — Seni dinlerken — neslimin fikri orijinallığı hakkında hayallere düşmüş olduğumu anladım. Biz yirmi yaşında iken sizin de gençliğinizde is- yan ettiğiniz ideolojilere karşı isyan ettik. Hükümden düşmüş ülkülerin is- keletleri bizi, sizleri ettiği kadar ta- hatsız ediyordu. Kendimiz icad eyledi- ğimiz parolalarımız meğer sizden inti- kal etmişler: sevk ve idareye tâbi ekona. mi, devlet mekanizmasının islâhı gibi “parolalar,, dan bahsediyorum. Bumu- dan başka her ulusun baş eğeceği bir arsrulusal disiplin kurulabileceğini de zannediyorduk. Baba. — Bunları niçin maziden bah- seder gibi anlatıyorsun. Oğul — Yirmi yaşının verdiği em- niyet ve itimadı kaybettik de ondan. Baba. — Prensiblerinizi değiştirdi- niz mi? Oğul. — Hayır. Fakat prensiplerle idare etmek imkânı hususunda şüphe- ye düştük. Meselâ, ulusların, kendile- rinden üstün bir kanuna tâbi olmağı kabul edeceklerini sanmıştık, Halbuki ulusculuğun inkişafı bu ümidi boşa çı- karmıştır. Ne bir kanuna, ne de bir mukaveleye dayanmayan arsrulusal iş birliği formülleri arıyoruz. Çünkü bi- ze göre ne kanunun, ne mukavelenin mutlak bir kıymeti vardır. Onların kıy- meti, alâkadarların alâkası dereçesîne bağlıdır. Baba. — Sizdeki hak ve hukuk mef- humu bizimkinden başka mı? Oğul. — Bizim için ehemmiyetli olan nokta bir kere galip gelmiş olmak değil, her zaman galib gelebilmektir. Baba. — Kahramanlık nazariyesi- nin linizde pek makbul bir nazari- ye olduğunu biliyorum. Bu enerji ro- mantizmini bütün faşizmlerde bulmak kabildir. Oğul. — Filhakika faşistler hisset- tiler ki devlet mekanizmasının ıslahı ancak, bu mekanizmada o zamana ka- dar hâtkim olan gevşeklik yerine kuv- vetli bir gerginlik ikamesi sayesinde hangi bir kıymet arzedebilir. Baba. — Faşizme doğru gitmek meylinin sizlerde pek kuvvetli oldu- ğunu görüyorum. Oğul., — Evet, ama bu meyle mağ- lüb olmıyacağız. Çünkü faşistlerin za- yıf tarafı gençliğinin heyecanını u- yandırmak için genç ülküler yaratama- mış olmaktır. Onlar, büyük ve kuvvet- li bir ulus ülküsünü yani bir kemiyet ül. küsü güdüyorlar. Halbuki biz medeni bir ulus, yani bir keyfiyet ülküsü isti- yoruz. Burada deminki formülü tekrar edeceğim: “Saadet sıyasası,, formülü- nü... Baba. — Maksadınız, beşeri ihti- yaçların tatmini değil midir? Oğul., — Evet, fakat biz gördük ki ziRLİ, .lr. LYabanc azetelerde okudukları Fransada esen hava 8 nisan 1935 tarihli Noye Zürher Saytung gazetesi Paris bildirmeninden aldığı bir yazıda diyor ki: Fransız hükümetinin, askerlik yü- kümünü bitirmiş olan kura eratının şimdilik daha üç ay silâh altında tutul- masına karar verdiği ve dolayısiyle oğullarını bekliyen binlerce ailenin ha- yalleri boşa gittiği; Franmsa'da yayılın- ca her yanda “Bunu Hitler'e borçlu - yuz!,, sesleri yükselmeğe başladı. Hit- lerin bildiriği, askerlik yükümünün ye- niden tatbik edilmesi ve hele Avrupa'- ya meydan okunması dolayısiyle, sıya- sal ve süel çevrelerde çoktanberi bili - nen ancak halkı bedbinliğe sürükle - mekten eçkindikleri için ortayag atma - dıkları hakikatler, en sade düşünen kim- selerin bile kafalarında bomba gibi pat- ladı. Şimdi gene, orduları 1914 den 1918 yılına kadar dört yıl fransız top - raklarında durmuş olan ve bu defa ye- niden saldırma kabiliyetini kazanan bü- yük savaştaki Almanya gözönünde tu- tulmaktadır. Korku ile ulusal şuur bir araya ka - rıştı. Eski muharibler “dört hafta si - perde kalmaktan ise, iki yıl kışlada ya- şamak daha iyidir!” diyorlar, Her yanda Hitler'in “Mayn Kampf,, adlı eseri satılıyor. Hattâ bu eserin bir zamanlar yasak edilmiş olan fransızca ya tercüme edilmiş nüshaları bile, Sen nehri boyundaki küçük kitabcılarda el altından satılıyor. Üçüncü Rayhş'ın dü- şünüş ve kavrayış tarzı, bir fransız için, doğrudan doğruya kendisinin uğraşıp ortadan kaldıracağı bir tehlike halini almıştır. Gestapan'nun Paris'te ve fran- sız vilâyetlerindeki faaliyeti etrafında ortaya çıkarılmış olan şeyler, almanla- ra karşı beslenen itimadsızlığı çoğalt- mış, sıyasal olmıyan alanlarda bile an- laşma imkânlarını silip süpürmüştür. Eski müttefiklerine ve hele ingilizlere karşı gayet soğuk davranılıyor; çünkü Avrupanın bugünkü güvensizliğinden dolayı onların sıyasalarını mesul sayı - yorlar. Britanya imparatorluğunun bün- yesi fransız menfaatlerine uygun — bir tesanüd altına girecek durumda değil- dir. Lehistanın takındığı tavır da, şüp- hesiz ki acı bir aldanış olmuştur; bun- dan dolayı da her yanda, istiklâli için fransız kanı dökülmüş olan bir ulusun nankörlüğü söylenmektedir. İtalya ile başlanmış olan yeni lâtin dostluğu gün geçtikçe kuvvetlenmektedir; ancak, sı. yasal düşüncelerdeki ayrılıklar ve Mu- solini'nin diplomaside damdan düşer gibi hareket i, fransızları dikkat- li davranmaya mecbur ediyor. İtalya’nm dış ticareti Fölkişer eBobahter gazetesinin son nüshalarından birinde İtalyanın dış ti- carçti araştırılan bir yazıda deniliyor İhracatının azalmakta ve buna karşı ithalâtının çoğalmakta olduğunu gören İtalya hükümeti, bazı tedbirler almak mecburiyetinde kalmıştır. İtalya bugü- ne kadar, serbest mübadelenin en mü- kemmel bir ökonomi prensibi olduğunu sanıyor ve bu umudla yaşıyordu. İtalya, dövizlerinin bir kısmını in- giliz lirasına kapatmış olması dolayı- siyle, ingiliz lirasının düşmesi üzerine hasıl olan sarsıntıdan ilk inkisara uğ- radı. Ucuzlamakta olan ingiliz malları da İtalya ihracatı Üzerine kötü bir te- sir yapmıştır. 1934 yılmın ticaret bilân- çosu 2,5 milyarlık bir açık göşteriyor- du. İtalyaya giden seyyahların azalma- sı, deniz ticaretinin hemen hemen hiç bir gelir temin etmemesi ve ülke dışı- na yapılan güclerin kuvvetini kaybet- mesi, bu açık üzerinde ehemmiyetli bir değişiklik yaptırmadı. Buna bir de 1934 yılının bir buçuk milyar liretlik altın ve döviz ziyanını katmak lâzımdır. Bun- dan başka zahirenin üçte biri de ülke- nin dışından satın alınmıştır.Hiç şüphe yok ki büyük bir para darlığı da var- dır. “ Roma ve şimali İtalya gazeteleri a- İman yeni tedbirleri uzun uzadıya tet- kik etmektedirler, Kontenjana tâbi tu- tulan 1500 muhtelif kalem eşyanın he- men hemen hepsi de bugüne kadar olan mikdarlarının yüzde otuz beşine kadar tahdid altına alınmıştır. Öyle sanılıyor ki, bu tedbilerin İ- talya ökonomisi üzerinde yapacağı ak- sülâmeller çok büyük olacaktır. Bu işin, 8 ilk kânun 1934 tarihinden itibaren ko- nulan döviz tahdidinden önce yapılma- dığına teessüf edilmektedir. Çünkü dış ticaret kontrol edilmeden Öönce dövizleri kontrol etmenin hiç bir mana- sı yoktur. İtalya gazeteleri diyorlar ki, ithalât ödenmeyince donup kalmış bir kredi meydana geliyor, ödenince de dı- şarıya döviz çıkarılmış oluyor ki kon- trolun manasızlığı derhal anlaşılıyor. İtalya da ,ithalât ile ihracatın denk- leştirilmesi düşünülüyor, İthalât ihra- cat ile ödenmelidir, aksi takdirde itha- lât yapılmamalıdır deniyor. İhracatın yükseltilemiyecğei ve bundan dolayı da mamul ve yarı mamul ithalâtla ayni öl- çüde olan ham madde ithalâtının daha ziyade tahdidi sanayiin yaşayış şartla- rını mütecssir edeceği kaydediliyor. Ham madde yerine yarı mamul ithalât tahdid edilmeli; böyle yapılmıyacak o- lur da ham madde ithalâtı tahdid edile- cek olursa sanayiin çalışma imkânları ortadan kalkmış olacaktır, deniyor. — Joğması ve inkişaf etmesi üzerinde â- mil olabilmek kabildir. Gördük ki ida- re adamlarının vazifesi yalnız bu ihti- yaçların tatminini temin etmek değil, onlara bir istikamet de vermektir. Sov- yet veya Hitlercilik gibi rejimlere gö- re ferdin nasıl yaşıyacağını tayin et- mek devlete aittir. n z Baba. — Ümid ederim ki böyle bir istibdada taraftar değilsiniz!1.. Oğul, — Hayır. Fakat buna muka- bil yaşayış tarzının ticaret ilâncılığı i- le idare edildiği rejimlere de taraftar değiliz. Bizim ikisi arasında bir reji « mimiz var ki adına “dirigisme,, (sevk ve idarecilik) diyoruz. Baba. — Bunun hususiyeti ibarettir? Oğul, — Biri ferdi hayatta muay- yen bir istikamete doğru disiplin kur- mak vazifesiyle mükellef bir güzide sınıfından, diğeri cebir ve şiddet te. şebbüslerine karşı halk kütlelerinin mukavemetini temsile memur bir halk sınıfından mürekkeb iki kuvvetten iba- ret. Benim fikrime göre bu ikinci kuv- vet sindika kuvvetidir. Birincisi ise mahiyet itibariyle daimi olup intihap yoluyla vücut bulmuş olmayan devlet- tir. İşte bu devlet, bizim elzem saydı- neden ğumız kahramanlık zihniyetiyle yaoağ- rulmuş olacaktır. Senin neslinle benim neslim arasındaki fark nedir? Sizdeki gibi bizim #üşüncemiz de halk kütlele- rin vaziyetini değiştirmek için soysal tejimlerin değişmesidir. Fakat biz, ül- kümüzü yerine getirmek için demokrasi hükümetlerine güvenemiyoruz. Biz, devletin keyfi hareketlerine mani ola- bilecek demokratik bir mesleki temsil istiyoruz. Baba — Eyi. Fakat fikri entelektü- el zümreleri kim birleştirecek? Oğul. — İşte bu, neslimizin en bü- yük sıyasal meselesi, Baba — Müsaadenle söyliyeyim ki mesele bundan ibaret değildir. Siz, kahramanlığa susamışsınız. Fakat bu kahramanlık ihtiyacını ne yolda tatmin edecğinizi kararlaştırmamıssınız. Şu- nu da söyliyeyim ki sizin “dirigism,, inize ben de bundan otuz kırk sene e- vel taraftar olabilirdim. Çünkü biri- birimize benziyoruz oğlum. Ben de s&en yaşta iken bir gün babam bana Laus Venillot'nun şu sözünü hatırlatmıştı: “Oğullarımız en derin düşüncelerimi- ze benzerler.;; Evet, sen de, ben de şu noktada müt- tefikiz ki ferdle devleti sindika vasıtasile Aldanan İngilt 6 nisan 1935 tarihli Raylışp zetesi, Londra bildirmeninden u bir yazıda diyor ki: 1 İngiltere belki de her devlettef ” de Almanya'daki değişikliği anlâf uğraşmıştır. Nitekim, Almanyanı” mokrasi rejimini devirmesi olay?" bu hareketin, bundan on dört yi ” İtalya'daki hareket gibi — İngilt? sempati ile karşılanmadığına le asmadı ve bunun Almanyanın İf yasasına taalluku olan bir mesele © ğunu ve İngiltereyi resmen edemiyeceğini durmadan ileri ürü Ancak, Almanya tekbaşına Versay andlaşmasının askeri n rini feshedince durum temelin! ğişti. Bu hareketin yaptığı tesiril dırdığı duygular Taymis nehri kt” rında, Sen veya Tiber nehri B ğ rından daha iyi gizlendi; bu bö e makla beraber uyandırdığı — kif, acısı da © nisşbette derinlere v Her ingiliz, nerede olursa ol anayurdda isterse seyahatte ve) kan ülkelerinde olsun, Almanya' ı,"- tiğine karşı nefret duymağa © r_ Alman ve ingiliz sıyasasının adamları arasında yapılan Berlin meleri İngilterenin bütün böyle çağı yolu aydınlatmıştır. Öyle aN? lıyor ki, Almanya'yı çeviren çevft ikat kuvvetli bir biçime sokulacakt*” Lehistanla yapılan andlaşma b ğ per oalmaz; çünkü dinlenme df geçtikten sonra koridor meselesini? niden bütün şiddetiyle baş göstert” Lehistanca da biliniyor. 4 Bugün Almanya'nın, askerlik B* mından güddüğü gayeler İngilteft artık bir müsavat isteğinden — Zi)” üstün bir hâkimiyet arzusu diye t&7 kâ ediliyor. Berlin'in, yarr resmi yot” dan bunun aksini isbat etmeğe Uğ| masının da hiç bir faydası yoktur. ten tehlike mıntakası da burada © maktadır. İngiltere, Almanya'nın / 4 rupa kıtasında herhangi bir üstün * kimiyetine hiç bir zaman tahami” edemiyecektir. Her vesile ile Sovyetler Birliğ” karşı duyduğu nefreti açığa vurma*” kaçınmıyan İngilterenin doğrudan * ruya Kremel ile görüşmeğe başlı ması ve bu münasebetle verilen fetlerde her iki devletin önderleri ? refine içilmesi hakikati de ıpıçıi » teriyor ki, bolşevizme karşı du) nefrete rağmen, değişik biçimde ( sa eski büyük anlaşma yeniden dof Üzeredir. | birleştirecek, mahalli temsil usu ha fennt bir kontrol usuliyle yacak olan meslekf — teşkilâtlandı"” bir zaruret haline gelmiştir. Sen Ö nimle beraber teslim ediyorsun ki lek çerçevesi artık sınırlar çerç aşmış olup arsrulusal teşkilât, U teşkilâtın onıs tamamlayan bir Pt sıdır. Bu meslekleri temsil eden & delerin kâh biribirine zıd giderekr” aralarında müfrit bir tesanüd kuf' anctak Atina ve Roma medeniyeti”| nin galip gelebildikleri barbar * leciliği ihya etmelerinden kor sun ve korkmakta haklısın. Bu bana, devlet kontrolu lüzumu kan ni, sana da devlet sevk ve ida nazariyesini telkin ediyor. Bu İi | hâdiseler kararlaştıracaktır. Oğlum, benim neşlimden sanâ kal edecek olan, tamamlanmamış hayaldir. Bu hayal, ulusların temelleri üzerine dayanan bir sal cemaat kurmaktı. İçinde ye! gö şeyin yıkıldığı bu zaman, ay? man inşaat malzemesinin en rak biriktirildiği bir zamandır. NiR bp M vak D WT

Bu sayıdan diğer sayfalar: