14 Ocak 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

14 Ocak 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYIFA 6 - 14 SONKÂNUN 1935 PAZARTESİ l tinın sebebi nedir bilir misiniz?.. Bir * l — Anketlerimi: — Ayak salıcısı; geçmiş yıllara göre bir. fiat — düşüklüğü varsa bunun kendi eseri ol- duğunu övüne rek söylüyor, h 1: (buna gezici dükkân sahibi de diyebi- X Ku * “Bayım! bizim 12 den verdiğimiz armudu 30 a satmaya kal- kan adam tabit sinek avlar.. Millette bez, havlu yok değilya... ? Bir toz alma kiloda on sekiz kuruş fark verirmi?,, Sebze ve meyva işinde üçüncü tip olarak seyyarı; ayak satıcısını görü- yoruz... Onun eyiliği ve kötülüğü üze- rinde çok şeyler söylenmesi; belli bir yerinin olmaması, dükkâncıya ve top- fancıya göre sayısının çok fazla bulun- Mması, her çeşid ve her nevi mal üzerin- de iş yapması dolayısile ayak satıcısı ile konuşmak güç bir iştir. Bütün bu geşitli iş gören kalabalık yalnız bir noktada birleşebiliyor, dükkâncı ile mücadele... Bu savaş halk için faydalı oluyor mu? onu bu yazıyı, dükkâncı ve toptancının fikirlerile karşılaştırarak anlıyacağız... Seyyarların (mesleki taksim)i... Üç sınıf seyyar vardır: Belli günlerde kurulan pazarlarda çeşidli sebze ve meyva satan seyyar liriz).. Her gün caddelerin belli bir ye- rinde işporta veya kerevet üstünde bir çeşid sebze ve meyva satanı seyyar.. Sırtındaki küfesi ile sokak sokak, semt semt dolaşan seyyar... Asıl sey« yar bu küfesile sabahtan akşama kadar mevsime göre fazla satılan ve ucuz o- lan meyva ve sebzeyi en tenha sokakla« — Fa kadar götüren ayak satıcısıdır, Bü« tün kötü ve eyi hükümler hep bu tip üzerine veriliyor... Toz alma parası kiloda 18 kuruş olur mu? Bay Mehmedi Kooperatifin arka« sındaki meydanlıkta bir bayana armud verirken gördük, Kilosu 12 kuruşa ha« lis engürü armudu olduğunu söylediği malından müşterisine bir kilo verip isi yolunda adamiarın tavrile parasını cebine atirktan sonra anlattı: “— Bayım! Hâl esnafı alışverişsiz« likten şikâyet ediyor.. Tabit eder yal.a Bizim 12 ye verdiğimiz armudu millete 30 dan satmaya kalkan adamın nasibi akşama kadar sinek avlamaktır. Onla« rın armudu temizmiş. Bizimki pismiş .« Millette bez, havlu vek değil ya.. Bir toz almaya kıiloda 18 kuruş - fark veri« Hir mi?., K & Esnafın ismi neden pahacı çıktı ? Esnafın ismini güya biz pahacı — diye çıkarmışız. Görünen köy kılavuz — istemez.. Şurada 12 ye verdiğim armu- — dun biraz büyüğünü otuza satan esnafa , halk ucüz. mal satıyor der mi?.. Ankara- da eski para bolluğu kalmadı ki müşte- Üa - B evliler toplanarak eğlentiler yapmışlar- dır. _ Nazillide tutulan muhtelis tahsildar Arifin dairei tahsiliyesinde yapılan tarama neticesinde 1118 liralık daha ihtilası meydana çıkarılmıştır. Söke kazasındaki Bafa gölünün ha- zineye ait olduğu hakkında bir ihbat üzerine geçen yıl Aydın idare meclisi yerinde tetkikat yapmış, fâkat işi hal edememişti. Bir balık mütehassısı ve maliye müfettişi gelerek gölün hazine- ye ait olduğ tesbit işti. Bunun — üzerine göle hazine el koymuş, fakat — dalyan sahibi Bay Hüseyin gölün se- nelerdenberi kendi elinde olduğunu iddia ettiğinden hazine Söke mahke- mesine dava açarak gölün hazinece ta- sarrufuna hüküm verilmesini istemiş- tir: « Bafa gölünden Menderes'e açılan bir kanal üzerinde kurulan dalyandan çök kefal tutulur, vilayetin her yerin- — de satıldığı gibi İzmir'e ve Yunanista- — ma da çök balık gönderilir. Evelce Al- manyaya kadar bu dalyandan balık gi- - dermiş, Dalyanda Bay Hüseyinin modern tesisatı, buz fabrikası vardır. Fırka vilayet idare heyeti reisi |— Bay Ethem Kadri dün akşam spor ku- ğ lübüne giderek sporcu genclerle uzun ı;konuşmalar yapmıştır. Bu- konuşma gencler üzerinde çok eyi tesir yapmış o ve gencleri çok sevindirmiştir. x — O, H. Becerik ri ilk önüne gelen dükkândan yiyece- ğini alsın.. Esnafın bugün kazancı az görm”'erinin sebebi de eski yıllardaki yüksek kazanclarını aramalarıdır. Yal- nız ben esnafa bir meselede hak vere. ceğim: Ankaranın meyva ve sebze pa- halrlığının ilk kaynağı esnaf değildir. Bunun daha başka sebebleri vardır. Bu işlerle uğraşanlar, biz, hepimiz biliriz ki; kabzımalların sebze ve meyva fiat- larını indirip yükseltmelerinin doğur- duğu piyasa kararsızlığının cezasını esnaf çekiyor.. Biz de devlete vergi veriyoruz. Biz de devlete vergi veriyoruz. Binlerce lira sermaye bağlamış, büyük dükkânların içinde yalnız bir cinsten 8—10 çeşid sebze ve meyva bulunduran dükkâncı ile sabahtan akşama kadar kışın soğukta, yazın sıcakta üç, beş li- talık malını satıp günlük kazancını yi- meğe mecburt olan bir ayak satıcısının vereceği vergi bir olur mu? Karınca kaderince derler... Şu gördüğünüz u- fak tahta parçasının aldığı on beş kilo armudu satarsam beslediğim dört kişi- “Onlar istedikleri kadar söylesinle: Benim sergim günde iki defa dolup boşaldıktan sonra...,, nin ancak kuru ekmek parası çıkar.. Esnaf eğer hesabtan ve açık konuşmak- tan çekinmezse biz onlarla verdiğimiz vergiyi her zaman nisbet etmeğe hazı- Nİ Hâl'deki bir dükkâncı yılda 140 lira kazanc vergisi veriyor. Biz seyyarlar- dan 20 günlük gayri safi kazancımız vergi olarak alınmaktadıt. Ben günde aşağı yukarı 50 kuruş kazandığıma gö- re devlete 10 lira vergi veriyorum de- mektir. En çok beş lira sermaye ile 10 lira vergi veren bir seyyara karşı; en az bin lira sefmaye ile 140 Jlira vergi veren dükkâncının şikâyete ne hakkı var? 1 lira yılda 10 lira vergi verdiği- ne göre bin liranın yılda iki bin lira devlete vergi vermesi lazımdır. Esnaf bu nisbetin doğtuluğuna inanmazsa bir de kendisi hesab etsin.. İkinci bir mesele İkinci bir mesele daha var: Biz bir cins meyva ve sebzeden yalnız bir çe- şid satarız... Onlar sayısız cinslerden sayısız çeşid satarlar. Bir seyyarin ki- losu 120 ye satılan çileği, 200 e satılan müzu, yeni çıktığı zaman 80 e satılan taze fasuülyeyi, sattığı nerede görül- müştür. Hâl'ci esnaf, mademki kendile- rinin eyi yiyen ve eyi yimek için eyi para verenleri etmek b riyetinde olduğunu söylüyorlar. O hal- de bizi de kenar, köşe mahallelerimiz- le, tenha sokaklarımızla başbaşa bırak- sınlar... Bizim alrp sattığımız her ke- seye uygun ve ucuz olan sebze ve mey- vadır. Pahali fiatları karşısında müş- — teri bulamıyan esnafın bütün kabahati, bütün yükü bizim üstümüze atması doğru mudur? y » “Seyyar, yalnız sebze ve meyva üzerinde dükkâncı ile genel bir Biz ne kadar kazanırız, onlar ne kadar kazanırlar? Evet... bizim masrafımız azdır. Za- ten masrafımız biraz daha kabarınca, geçinmemize imkân kalmaz.. Biz kana- atkâr insanlarız. Bir peynir, ekmek pa- rası çıkarınca milyonlar kazanmış ka- dar zevk duyarız. Dükkân kiramız yok- tur. İşçilerimiz yoktur. Zaten elimiz- deki sermaye de buna imkân vermez. Bir esnafın her ay verdiği dükkân ki- rası bizim gibi beş seyyara sermaye- dir. Onun için biz ucuz satarız. Yüzde beş, nihayet on farkla satmamız bizi doyurur. Yalnız biz esnafın söylediği gibi çok kazanmayız. Buna sebeb tek bir çeşid meyva veya sebze satmamız- dır. Mesela ben bugün en fazla 30 kilo armud satabilirim. Kilo başına 2 kuruş kazansam 60; yüz para kazansam 75 ku- rus eder. Halbuki bir esnaf bu kazancı 30 kiloda değil; nihayet 5 kiloda çıkar- tir. Kabuğunu beğenmiyen kestane, Esnafa göre biz dünyanın en pis, en fena insanlarıyız. Terazilerimiz yan- lıştır. Kilolarımız sahtedir. Müşteriye az mal vermek için taş kullanırız. Seb« zeleri ağır gelsin diye çamura batırı- rız. Onlar sanki seyyarlıktan kurtulup dükkâncı olunca birdenbire bu fena şeyleri atıp doğru, kanaatkâr, halkın menfaatini düşünür birer insan olmuş- İardır. Halbuki bugün Hâl de ve diğer yerlerde dükkâncılık, edenler yakın geçmiş yıllarda bizim gibi sokaklarda köşe başlarında ayak satıcılığı yapıyor« lardı. Aramızdaki fark onların Anka- taya bizden evel gelmeleridir. Ankara« nın bundan 6 — 7 yıl önceki para bol- luğu ve esnaf azlığı o zaman gelenlere azebir zaman içinde bir dükkân açacak kadar sermaye kazandırmıştı. Bugün bizi beğenmiyenler ve zararlı görenler işte bu sabık seyyarlardır. Halbuki on- ların zamanında bu kadar kontrol da yoktu. Onlardan ne sıhhat cüzdanları, ne unvan tezkeresi hiç bir şey aranmaz- dı. Kendilerinin halkın zararına daha kötü şartlar içinde para kazandığı bir işten ekmek yiyen binlerce yurddaşını mahrum etmek ve onları kötülemek istemek kabuğunu beğenmiyen kesta- nenin hikâyesine ne kadar çok benzi- yor... Bir pire için”yorgan yakılır mı? Bizim içimizdekilerin çok temiz ol- duğunu, bütün ayak satıcılarının iste- nilen şekilde çalıştığını iddia etmivo- ruz. Yalnız köylerden gelip de bu işe yeni başlıyan birkaç ayak satıcısı kılı- ğını değiştirmemiş diye bu yüzden ekmek yiyen binlerce yurddaşı işsiz ve ekmeksiz bırakmak istemek de doğ- ru mudur? Cümhuriyetimizin kanunla- rı çalışanı çalışma şartlarına ve dere- cesine göre kazandırabilecek şekilde yapılmıştır. Biz aza-kanaat edip çok çalışıyoruz; sabahtan akşama kadar durup. dinlenmeden dolaşıyoruz. Ucuz verdiğimiz için halk da bizi tercih edi- yor. Bu memlekette çok eyiden fazla çok ücüzü arıyan sınif bizim daimi müşterimizdir. Her seyyarın gezdiği, dolaştığı bir mıntaka ve burada daimi müşterileri vardır. Esnafın dediği gibi biz hepimiz pis, hepimiz hileci, hepi- miz kötü mal satar olsak işimizi nasrl ilerletir, nasıl satış yapabiliriz. Bizim de kendimize göre daimi müşterileri- miz vardır. Ve biz onları memnun et- mek için eyi ve düzgün mal satmak mecburiyetindeyiz. Üç beş esnafı kazan- dırmak; hem de eski kazanclar gibi bol ve yüzde elliyi aşan bir kârla ka- zandırmak için sayısı bilc yaklaşan değil bütün satış malları üzerinde de savaşa girişmiştir. ieyyıtlıu kaldırmak bir pire için yor- ganı yakmak demektir. Sıkı kontrol meselesi Ben seyyarların daha düzgün kılık- ta, daha eyi mal satmalarının mümkün olmadığını iddia etmiyorum. Bunun için kontrolun daha sıkı yapılması la- zımdır. Yapacağı işe göre sermayesi az olan, çürük, kokmuş, hileli mal sat- mak istiyen, srhhat vesikası olmıyan, üstü başı pis olan ayak satıcısına iş görmek imkânr verilmezse hiç mesele kalmaz. Bu kontrol zaten mevcudtüur. Bğer bunun kâfi olmadığı iddia edili- yorsa kontrol sıkılaştırılır. Zaten za- vallı seyyar herkesin gözüne çok görü- nen, varlığı istenmiyen bir tiptir. Yal- nız biz ortadan çekildiğimiz zaman değerimiz o zaman anlaşılacak ve ©o ıman Ankarada geçmiş yıllara göre “ “Ucuna yaldızlı bir marka taktılar mı bizim yirmi beşlik çorablar yüz- elliye fırlar...,, bugünkü meyva ve sebze fiat farkının kimin sayesinde olduğu anlaşılacak- Ü, Bay Mehmede yeni bir müşteri gel- mişti. Hiç pazarlık etmeden 2 kilo ar- mud istedi. Bay Mehmed bunun sebe- bini bize şöyle anlattı: Bu bay benim eski müşterimdir. Görüyorsunuz ya, hiç pazarlık etmeden benden Mal alır. Kendisinden fazla para almıyacağımı bilir. Esnafların söylediği gibi biz he- pimiz müşteriyi aldatmayız...,, .- Bay Mehmed eski müşterisine ar- mudların hep eyilerini seçiyordu. Ge- ride kalanları elile düzelttikten sonra müşterisini teselli etti: “— Aldırma bayım! bir kör satıcının elbet bir kör alıcısı olur...,, Ah şu kabzımallar yok mu?.. Bay Nuri postahanenin arka tara- fında portakal ve tmak istediği zaman toptancılar derhal yeni — gelene karşı birleşirler. Onun için yıls — lardanberi toptancı sayısı hiç fazlalaş- maz. ÂAnkaranın sayısı bir milyona çıksa, gene toptancı adedi on beş ola- rak kalacaktır. Bu işte esnafın da kabahati var.. Bu işte esnafın da kabahati var... Aralarında anlaşıp pek âlâ mal getir. tebilirler. Toptancılara bağlı kalmanın ve onların diledikleri gibi fiatları in- dirip çıkarmalarına boyun eğmenin manası var mı? Ben geçen gün B0 lik portakalın sandığını 240 kuruşa almıştım. Dün 300 € fırlamış. Halbuki işittiğimize z göre son bit haftada bize portakal gön- deren Adana ve Mersin piyasaları a- dam akıllı düşmüştür. Orada bedava verilse bile bir toptancı istedikten son- ra değerinin yüz misline almaya mec- buruz. » Fiatların ucuzlamasını beklemeyin... Fiatlar ucuzlıyacak diye bekleme- yin... Devlet demiryollarınm büyük tenzilatından sonra biz hepimiz ucuza mal satacağız diye seviniyorduk, Ne gezer?.. Eski tas, eski hamam... Mal ucuz olunca satış da tabif o nisbette artar, Toptancıların fiatları kırmama- sı hem bizim kazancımıza, hem halkın ucuz sebze ve meyva yemesine mani oldu. Devlet ne kadar tedbir alırsa al- sın; bence her şeyden önce yapılacak iş bu toptancılar meselesini halletmek« tir. Canın isterse al... Bugün ortada bir satış darlığı var« dır. Tüccarlar mal satmak için sıkıntı çekiyorlar değil mi? Bundan hariç olan yalnız toptancılardır. On Jliralrk bir ma- la beş kuruş aşağı olmaz mr diye sor- duğunuz zaman hemen şu cevabı âlır« sınız; İstersen al... Suluhanın her ta« rafını dolaşın, o malı bir kuruş aşağı bulamazsınız. Çünkü Suluhanda — top- tancıların her gün kendi aralarında tesı bit ettikleri piyasa hiç bir sebeble de- ğişmiyecek kadar katidir. Onun için 'piyasanın ucuzlaması için başka çare- ler bulup arayın. Bu İş devlet demir- yollarının tenzilatı ile filan olur sanan sanız yanılryorsunuz.,, Köylü olmak bir günah mıdır? Bay Abdullah balâlırdır. Askerliğini geçen yıl bitirmiştir. Ekin eyi olmadığı için köyünden Ankaraya gelmiş ve evvelâ bir inşaatta çalışmış, orada bi- riktirdiği 12 lira ile seyyar satıcılığa başlamıştır. Neden kılığını değiştirme- diğini sorduğumuz zaman dedi ki: “Biz askerde okuma, yazma öğren- dik, Temiz bir insanın hem kendi, hem de memleket içinde faydalı olabilece- ğini, bir işte ilerlemek için ne gerekle- niyorsa onların hepsinin yapılmasının şart olduğunu da biliriz. Bizim nasıl giyinmemiz, nasıl tmal satmamız lazım- sa onları söylesinler, eğer yap k bizi 0 zaman işletmesinler ceza ver« sinler. Elimde sıhhat tTaporum var. Kılığımı da para kazandıkça düzelte- ceğim. Köylü olmak ve düzgün giyin- mek için para kazanmıya çalışmak bir günah mıdır?...,, ——— NOT: Meyva ve sebze işi üzerinde üç tiple konuşmamız bitmiştir. Bu mevzu etrafında sayın okurlarımızın bize gönderecekleri düşüncelerini ve esaslı yazılarını kıvancla bu sütunlarda neşredeceğiz. tadır. Kendisi çok genetir. Bize dedi ki: «— Ulucanlar'da oturuyorum. Ba- bam kurtuluş savaşında şehid - oldu. Annem ve iki kardeşim var. Birisi mektebe gidiyor, öbürü marangoz kal- fasıdır. y —— İşlerin nasıl olduğunu — soruyorsu- nuz. Üç dört gün evele kadar eyi idi. Soğuklar portakalları dondurdu, mal gelmiyor diye kabzımallar fiatları he- men yükselttiler. Zaten fiatları yük- seltmek için her çareye baş vuran, top- tancılar kışın havalar eyi giderse mal- lar bu sene bereketli değil; soğuk olür- sa mallar üşüdü diye bir kuyruk takıp piyasayı hemen yükseltirler. Ben üç senedenberi mevsime göre meyva - sa- tarım, Suluhandaki — büyük kazanca rağmen kabzımalların — fazlalaşmamala- | Çocuk esirgeme kurumu- na eşya verenler Kayseri saylavı Bay Ahmed Tevfik evinden 3 parça eşya, Rize saylavı B. Esad 50 kuruş, Mühendis Bay Saim 2 parça eşya ve 1 lira, Emlâk Bankasın- dan Bay Orhan 3 parça eşya, Profesör Dr. Bay Fahri 3 parra eşya, Kayma- kam Bay Ferid 23 parça eşya, Avukzt Bay Zihni 4 parça eşya, Hukuk Fakül . tesinde Profesör Bay Baha 3 parça eş- ya, Bay Abbas Şevki 5 parça eşya; İn şaat şirketinde Bay Ziya 50 kuruş. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Mer- kezine bağışlamışlardır. Genel Metkez Sayın Baylara ve Bayanlara açık tesek- kürlerini sunar. “—yabancı Suluhanda toptancılık etmek l l

Bu sayıdan diğer sayfalar: