SKÜA: ğ Sa Mek tep hayatından: 1 . SınıfaBir Saat <.. Aşkımı ve seni.. Ayaklarım altına serece- ğim... Öyle bir kork.u ki, karşımda hünkür hünkür ağladı; vallah, sevgilim dedi... » — Tekrar hangi mesleği tercih siniz?” Sualine: —Talebelikten — ayrılmaz- dım. Cevabını veron ihtiyar- lara, gşimdi, hak veriyorum. Hakikaten, mektep muhi- ti gibi tortusuz, sevgi, ve bir kıvılcım gibi yanıp sönüve- ren hiddetleri ile dolu — bir muhite, hiçbir yaşta ve hiçbir diyarda tesadüf olunamaz, Binbir macera geçirmiş, her zevki tatmış, her acı ile | kurdoş olmuş geçkin bir ada- mın, küçük — bir vesile ile | talebeliğini hasretle anması, mektep hayatının sökülmi yecek bir şekilde içe per- çinlendiğini ispat eder. Hele, Jleyli mekteplere | doyum olmaz., Yatakhane sohbetleri ye- mekhane gürültüleri, sınıf- | lardaki kargaşalık unutulur şeyler midir? Sabah mütaleaları ekseriy- etle sessiz geçer.Fakat sınıf bir karışırsa susımak, susturmak güç olur, Bilhassa, porşembe sabahı mütalea bambaşka bir ren- | ge girer. İsterseniz, sınıfa şöyle bir | göz gezdirelim. Kapıdan girince birdenbi. re yüzünüz buruşarak: Bi- ribirine kaynaşmadan, kuv- vetli bir uğultu haline gel- meden yükselen sesler, ku. laklarınızı paralıyacak, — si- nirlerinizi gerecektir, çün- kü. Fakat aldırmadan yürü rüyünüz. Kapının arka tarafında, önlerinde kalı9 bir kitap, kollarimı yakarı hafif, aşağı sort hareket ettiren biri inee, diğeri kalın sesli iki deli- kanlı göreceksiniz: — Do, mi, lââi, Yok ol- madıl... y — Fa; gol, mijijil. Haydi baştan. Onlara mayinız: Sınıf kü'üphanesine — yaz- lanarak gazete oküyanı mi sordunuz?. Canım, dajma fizik kanunlarını cebir meseelele- rini, jeolojideki jipsleri, islâm dan evvelki Türk edebiya- tını ezberlemek için kendi sini yormıyacak yal.. Biraz da, günün hadislerini öğ- rensin, aşki hikâyöler oku- gençleşseniz eder- da — kulak sun... Hakkıdır; değil mi, efendim?. g Pencere dibinde, — uzun uzun ufka dalan ve arada bir şeyler yazarken mırılda- nan şu genç te şajrdir... Görmüyor musunuz, elle- rini nasıl sallıyor... —Bolliki şiirindeki — heyecan bütün vücudunu sarsıyor... Hayir, bu çocuklar, boğu- şmıyorlar... Yalnız bir gü- reş tecrübesi, ehemmiyetsiz ve acemice bir boks maçı... Altta kalanın hiddetten ha- ykırışma, yümrük — savur- masına ve: — Of, kolum, kolum; u- “Tan vallahi- kolüm . kırıldı... | Kğhrum_ i öldürürüm , Talebelik bu.. Ne zannet- tiniz sizi, Şüu başbaşa, kulak, ku- .| ular, ve... filânca şairin filân | gülmüşüz gibi (Meselâ, şu uzun boylu delikanlı alimallah... Bırak, diyorum sana, bırak be, bırak..! Deyişine de — ehemmiyet vermeyiniz.., Beş dakika s0. nra, herşey unutulacaktır... Yine, birbirlerile can kardeş. kan kardoş - olacaklardır. Şuraya kulak kabartınız: Ne kadar dertliyim bilsen Asımıyor muüsün sen Hasretle kalbimi dağtıyorsan Gelmiyorsun, gehmiyorsun Ne güzel söylüyorlur.. Hep mektep marşı söylenmez yal . biraz da zevk verici şarkılarla içleri açılsın çocukların, de- gilmi efendim?., lağa vermiş beş kişilik grup mu dikkatinizi celbetti?.. O00; mühim çok mühim.. Kulağınıza söyliyeyim, işit- mesinler: —Âşıklar grubu.. Evet şaşmayınız.. Dün cu- ma idi. Her biri sevgilisi ile buluşmuştur. Nasıl buluştular, mektubu nasıl verdi, neler konuşt- aşki şiirini sevgililerine, ba. nimdir, diye nasıl yüttur. | duklarını birer - birer anl- atırlar... Önlerindeki — çiçek. li zarflar da — sevgililerinden aldıkları mektuplardır... Arzu ederseniz, — bütün dikkatimizi — kulaklarımızda toplıyarak onları dinliyelim... Yalnız, başka birşeyle meş- hareket etm. eliyiz: Peki, peki, ben süsuyörum dinleyiniz: —&« Onlar da bizden açık göz.,. Baksana benimki, Fa- ruük Nafizin bir şiirinin altı- na senin icin «yazdığım #on şiir » demiş... Prasacının, bak çevana prasa satması gibi bir şey... « Dün öyle bir numara yaptım ki, şimdi ben bile hay- Tetteyim... Kaşlarımı çattım; yumruğumu masaya — öyle bir vurdum ki... Eğer, dedim Mehmede yüz verirsen bil- ki, evet bilki,— yahu gülm- eyin be.. Aşkta Napolyonum beh... Rvet dedim ki:— aşkı- mı ve seni.. ayaklarım altına soreceğim.. Üyle bir korktu ki.. Karşımda hüngür ht- sgünr ağladı... Vallahi, sov. gilim, dedi.. İlâ. » Anlıyorsunuz ya' . Şimdiki 18 20 yaştakiler klâsik âşı- klar gibi hareket ediyorlar, fakat iç yüzleri bambaşka. dir, Zaman, elendim, — zaman bunu icap ettiriyor... Biri olmadımı, diğeri yüzde yüz.. Malüm, ya memleketimizde | bin erkeğe bin yüz kadın düşüyor... Gençler, bu muk- ayese ile hareket ediyorlar. Sınıf bu... Her çeşit insan | bulunur. Çalışkanı, tenbeli ile; riyaziyecisi, edebiyatçısı | ile aya. sırada oturabilir... «riyaziyon» dandır... Önün- deki kitaplara nafile bakım- | - Doktor Keeh, hak verirsiniz tabil. » Lütfen beni takip ediniz: — |(| ayınız... Çönkü, Almanca ve Fransızca — «Geometric» leri «Algekrevleri yalmız bilir .. Yanındaki sarışın ge- nçte mütalea ders dinlemez, boyuna yazar - yazar.., Muall- im,not tutuyor, — zanneder; halbuki,gelip te şöyle bir göz gezdirse zavallının ağızı — bir karış açılır; çünki, kendisi derste aşki sahneler anlatma- mıştır... Önündeki —tomar tomar kağıtları karıştırayım, de- | meyiniz;şaralarında, bu delik- anlı gibi kendinizi kaybed. / ersiniz.. Köşedekileri görüyor mus- unuz? .Bvet, evet, — başları öne oğik olanlar... Ah efendiceğizin, onlara kaç defa söyledim: Bütün gün hiç kalkmadan çalışmak — fenadır, diye. Fakat, kim, dinler. Müba. rekler, sanki- sıralarına çivi- lenmişler. Sınıfın bekçileri; sırâlrin muhafızları. Bu ka- dar da çalışmak olur mu canım; değil mi efendim?, Şu biribiri ile kavga eder. cesine, bağıra haykıra ko- nuşan 15 - 20 kişinin spor münakaşası yaptıklarını ân- lıyamamışsınızdır her halde. Bütün gürültü de onlardan çıkıyor ya! — Yahu, susacak mısınız, yoksa, idareye vereyim . mip. Eeee, canım sizin sprorunu- za da şimdi.. Diye bağıran, yırtınan da sınıf mümessili- dir, Koridorda bir bağıran var. Nöbetçi muallim olacak.. Ağzımı kapıyorüum artık müsaadenizle... İşte nöbetci muallim, kapıda: — Nedir bu rezalet?, Bur- mektep mi?... Sınıfta tek bir. fisıltı. bile yok..O halde, ben ne diye hâlâ söyleniyorum... Kızılok AVUKAT H. Tevfik - Sadık DAVAVEKİLİ YUSUF KENAN Yazıhanesi hükümet caddesin- de Ahmet çeşmesi karşısında Merkez ve kazalarda her nevi dava kabul ve surat- le neticelendirilir. Memduh Âhmet ÇOCUK haslalıkları Muayenehanesini postah- anlıya- ası mahulle kahvesi mi, yoksa ae | TJaponya Mıııçu_ıilıı bir dürlü vazgeçmiyor. «Japon Times» yazıyor: Mançukonun — önünde bir çok zorluk vardır. Fakat bu Mançukonun Japonya hiç bir fayda temin etmiyeceğine de- lâlet etmez; çünkü bu yeni | devletin kuruluşu, ökonomik | kıymetinden başka birçok faydalar daha temin edebilir. | Bunlardan birincisi yeni im- paratorluğun, — izaha lüzüm olmiyan askeri kıymetidir. İkincisi de yeni devletin Jap on Monçuko blok ökonomy- asıtda mühim bir zencir ol- masıdır. Eğer büyük devletle serbest rekabet prensibinde ısrar edecek olursa, Japonyanın karşı tavru hareketi bugün- künden farklı olacaktır. Çü- nkü o zaman Japonya büyük | bir fedakârlıkla Mançukoyu tesig etmek lüzumunu hisse- tmiyebektir. Dünyanın ba- şka taraflarında, daha eyi pazarlar bulabilecektir. Hal- buki İngiltere, Amerika ve sair büyük devletler ökono- mik naszonalizmi — kati bir sıyasa olarak kabul — etmiş- lerdir. Bu vaziyet karşısında Japonya gibi küçük bir me- mleket te, birinci sınıf bir devlet — vaziyetinde — kaldı. Dominyonun, — pazar ve tabi membaları kaybotme- mesi için bu şekilde bir si- yasa tokjp eylemesi gerekti. Bu ökonomik — nasyonalizim || sakıntisi karşısında yeni bir devletin varlığı Japonya için kati bir lüzum idi. ŞAym şey Japanyanın yakın komşusu Çin — için de söyle- nebilir. Bir müddet evel dü- nyada serbest ticarete riayet edildiği zamanlarda Japol- onyanın Liberalleri Mançuru. ya jle Mongolistandan vazg- eçilmesini tavsiye ediyorl- ardı. Japonya — imparator. luğunun, Mançuruya * ile Mo- ngolistanı feda — ederek Çin pazarlarını kâmilen tutmasının daha doğru olduğunu ileri sürüyorlardı. Bu — düşünce Çinin ökonomik nasyonalizm ilâm üzerine tamamile kıy- metsiz kaldı, Bu şerajt altı- nda Japonyanın Mançuryadan. lerine de nihayet vermiştir. vazgeçmesi imkânsızdır. Yalnız Japonyonım, iki uz- ak şark devleti arasında iht- ilâf mevzuu olan —Mançurya meselesini kati surette hal- letmesi lâzımdır. lede şimdiki halde yapılma- si lâzmgelen şey, yeni dev- letin yarın için nasıl yetişti- | rileceğine karar — vermekt - ir. Bu münasebetle Japonya Çin ve —Mançako arasında iş birliği — yapmak zaroreti vardır ve Japonyanın siyasa- | sı bu yola doğru gitmelidir. | Mançukonun ; son fakat en mühim kiyme. Japonya için ti de Japonyanın Korea ida. resinde tecelli ediyor. Öko. nomiya bakımından, Mançur- | yameselesinden evelki zs- manlarda Koreca Japonyadan ziyade nüfüs — fazlalığınden müteessir oluyordu ve bir sürü manialara rağmen her sene bir milyona yakın Kor* | ane civarında Zemen 80-.| ealı Japonyaya hicrat idiyo- kağına nakletmiştir. || rdu Yeni devlot Koreolılara geniş bir muhaceret sahası Maçüakoya | Bu meso- | Çocuklarımızı Koruyalı! | — İnsarlar zaiflere, âcizlere karşı insaflı ve Hdirler. Gücü az olanlara acınır, kızılmaz. O! || ramak merhamet düyğuüsundan ileri golir. çocuklar ve ihtiyarlar zaif ve âciz insanlardan lar. Bir hasta, bir çocuk veyahut bir ihtiyar — sini tehlikeden korayamaz. İşte bunlar korunmağt htaç kimselerdir. Biz hastalara ve ihtiyarlara HU mot ve şefkat gösteririz. Fakat çocuğa karşı bu düY& | azdır.Zavallı yavrusuklar ne yaşta olursa olsun döğÜ! daha küçük yaşta büyük adamlardan ziyade rılmaktadır. Dükkânda çırak olarak kullanıjan | ların çoğu on yaşından küçüktür. Ve bunlara ler gösterilmektedir. Seher vaktinde dükküni | açar akşam karanlığında onlar kapar — İşin | düşünen yoktur. Yani çocuğa yaşına göre İş BUT kimse düşünmez. Bu kaduar adır işlerde çalışalı | ların eline günde üç beş kuruştan fazla bif | gtemez. Avrupa budunlarının bazıları ile AMGE ana baba bile çocuğunu düğemez. Çocuğunu ana ve baba mahkeme tarafından hemen cezala! ! Halbuki bizde evinde çocuğunu döğmiyet © hbemen hemen parmakla gösterilecek kadar azdırı |/ upada 13, Amerikada 10 yaşından aşağı bir yerde çalıştırılamaz. İlk okuma çağında mektebe göndermeyip işe gönderen ana ve ile socuğu çalıştıran tücaar ve esnaf cezalandırılır: larda çocuk ana ve babadan ziyade Budunun mali || Ana ve baba çocuğunu döğemediği gibi mektebe L' ten de vazgeçiremez. 15 yaşından — küçük kendi işinde bile çalıştıramaz. — Gönül çocuğa böyle ehemmiyet verilmesini diler: * ğu yumüşak, sert, ciliz veya — gürbüz, iyi veyâ — yapan ana ve babadır. Çocuğunuzu nankör nız. Her ana ve baba memlekete nankör — değil © evlât vetiştirmeğe çalışmalıdır. Çocuğu eyi güçtür. Sert davransanız olmaz, yumuşak oli az. Çocuğa yüksekten bakar iseniz sevilmezsiniz. — kla beraber olsanız sayılmazsınız. Çocuğun bizdeli.” diği şefkattir. Bunu hiç bir zaman esirgemem” Bizde çocuklara ikide bir: - Üzerine ait olmı; || ye karışma, patırtı etmo, atlama, zıplama, bastın, çamıra battın, sağa sola baktın diye day&? ana ve baba az değildir Çocukların bu gibi hal | ünce daima ketdi çocukluğumuzu hatırlamayız. *" şeyden evel çocuğu' sevmeliyiz. Çocukları fenalıkt$ rtarmakta her insanın vazifesidir. Çocuk yurdüle ta çocuğundur. Buuu hiç bir zaman hatırımızd armamalıyız. Çocukları sağlam olan budunların 'E re gelmez. | .| Balıkesir Himayeietfal Cm !ıî | Dr. Kâmil Ü e açtı ve bu suretle en müşkül bir meseleyi halletmiş oldu. Bundan başka Korea Japonya ile Mançuko arasında muta- vassıt rolü oynamasile tica- ret ve sanayi sahasında bir haylı ilerledi. Sıyasa bakı- mından, yeni jmparatorluğun kurtuluşu, yarım ada halk- ınını inatçı istiklâl hareket- müstakil bir devlet — * himaye etmek Jap kârınadır. Mançuryatık ponlarla aynı — se mak birçok 'ıiyııi omik zararlar ' Çünkü iki millet medeniyet bakımıf büyük|farklar vardır- Mançukunun idaresi * ya ile birleştirileo* S Mançunkoluların — Jp? Korealiların kurtuluşu istik- ? ve Korsaya hicret lâlden — ziyade — bugünkü ; KLRü B mani olunamaz. L _şerııîlg d“'?a de Jâponya : ile K io!nyl " pid - şekilde tümiü mesâi hemde nüfus M edilebilir. rinde pek müşkül Mançukonun askeri kıym- düşerler. Halbuki I eti bir tarafa bırakılsa dahi, Japonya için yeni imparato- rluğan istiklâlini müdafaa etmekten başka çare yoktur müstakil kaldıkça, İK arasındaki medeniy' gümrük ve muha nları gibi tedbirlerle ” Mamafi yeni imparatorluğu | faza edilebilir. FREPARARR AA P MA ' TÜRK DİLİ neşriyatında! Doğru Yol.. YAZAN: M. CEVDET Fiatı: Beş kuruştur. - A ğ İdarcevimizde “ve her kitapçıda bulunu? İ ,