SAYPA: 4 '_——-—-—-—--—-- j KİTAPLAR. İstanbul Etnografyası A, Baha, “İstanbul Etnografyası, 1934 İsta- nbul Zaman kütüphanesi, 64 sahife, 8 tablo. Ahmet Bahanın etnografya mevzuları hakkındaki mak- aleleri ile (Yörük Düğünleri) adlı kitabı malümdür. Yr- karıki adla çıkardığı - ki. taptaki makalelerden — bazı parçalar da evelce çıkmıştı; fakat yeni toplu şekli ile, bu yazılar daha genişletilm- iş vo işlenmiş bir hulde bu. lunuyor, Ban bilhassa musi- ki etnografyası bakımından eserin mevzuundaki ehemmiy- ete dikkati celbe çalışacağım. Adının bazı yaşlı kanaat- ler üzerinde uyandırması mu- htemel aksül'amel en başta dikkate alınmalıdır. Filhakika hiç bir Frasız içtirmaiyatçı- sının — eserirde — ( Paris etnografyası) veya her han- gi bir İngiliz folklorcusu- nun kitabında (Londra etno- grafyası) gibi bir söze rast gelinmediğine göre (İstanbu- lun etnoragfyası) adı bazı ilim yolcularımız. belki dü- şündürebilir. Bu noktayı bil- hassa işaret ediyorum: Çünkü, son defa başımdan geçen bir vakada, ilim ad- amlarımızdan biri, halk mu- | sikimiz hakkında (Türk mu- siki etnografyası ) tabirini | kullanışıma hayret ve itiraz | ederek Larousse'de gördüğü Nuh nebinden kalma bir etno grafya tabirini huccet senedi olarak kargıma sürmüş, (gör- üyor musunuz: etnografya halk mevaddımın yalnız maddi ol. an aksamından babseden il- imdir? Bu böyle olduğu ha. lde siz nasıl olup ta musiki halkıyatını da etnografya il- minin kadrosu içine alıyorsu- nuz?) Diye- hem de günümüz- ün en yüksek bir bilginler kuroltayı huzurunda - bana hücuma teşebbüs etmişti!!! Yani, bu zatı muhterem, henüz en genç ilimlerd- en biri olan — etnogra- fyanın — son yarım asir zarfında geçirmiş — olduğu mevzu - istihalelerinden bile haberdar değildi; — Meselâ Moskova darülfünununun etnografya — şubesinde um- umf — harbin öncesinden beri (musiki etnografyası) adlı bir. bölümü olduğun. dan ve alelümum etnogr. afya ilminin manevi — halk bilgilerine de en geniş bir yeri ayırmış — bulunduğ- undan henüz haberi yoktu!.. (İstanbulun Etnorgrafyas:) tabirlerine gelince: Bunu da bizim içtimaiyatçılarımız -garp içtimajyatçılarından fa ekli çolarak - aynı — veçhile milli ilim lüğatçemize alma ga mecburdılar ki, Baha bey işte bu mecburiyeti ilk ola- rak sezdi: Çünkü İstanbulda- ki meselâ musiki Xseviyo va nevilerini tetkik edince (Er- meoni kilise musikisi, Rum kilise musikisi, Yahudi sena- gön — mu kayıkçılar musikisi, tulumbacılar musi- kisi, İstanbul masallarındaki şarkılar, muhtelif islâmi me. zheplerin ayinlerinden kalma bir nevi hüsusi halk musiki- si edebiyatı, kanto çığırında- ki musikiler, son dansların tesirleri altında meydana ge- len yine başka bir sınıf ha- valar, Osmanlı musikisi vo piyasa şarkıları (yani ala- türkalar), mühtelif semtlerde oturon Anadolluluların kendi kahve ve cemiyetlerine mah- sus musikileri, ve en ni hayet garp tekniğine göre yazılan bastelerimiz..) gibi binbir çeşit musiki zümre- lerinjin mevcudiyetini görü- rüz ki, Garp şehirlerindeki- nden farklı olan bu nevi ço kluğunun muntazam — bir sı- raya tabi - hususiyetlerinden ben eski yazılarımda bahse- taiştim. İşte musiki itibarile İstanbulun arzettiği bu nevi hususiyetini ne Londrada ve nede Pariste bulamadığımız içindir. ki oralorda birer — ( Paris veya Londra musiki etnografyası) tasavvur etmemiz çok güç- leşliği — holde (İstanbul musiki — etnogrofyası) tabir- ini ve binnetice (İstanbu- lun etnogrofyası) — sözünü bilâ tereddüt — kullanabili- yoruz. Yani — mühtelif ili- mlerin de — milli ve ma- halli — hüsüsiyetleri — bulu- nmak Jâzım geleceğini bir kere daha anlıyoruz. Baha beyin ilk iş$ olarak bu mühim hâdiseye (yani İstanbulun halk bilgisi noktasından çok — dikkate şayan ve garp şehirlerinden pek farklı bir nevi etnog. rafya müzesi halinde oldu- ğuna) dikkatimizi çekiyor. Meslekdaşlarıma da tuvsj- ye ederim: Bu eseri dikkat le okusunlar. Okuduktan sonra göreceklerdir ki, İsta- obulun — dışına — çıkmadan, yani"sırf o şehrimizin mu htelif semtlerinde dıkkatle çalşmak sayesinde yurdun her tarafına ajt olmak üzere pek dikkate şayan — musiki folkloru derlemeleri yapabi leceklerdir. Bu muhakkakur: Yalmız bir noktaya dikkat edilmek şartile!,. O nokta da bu muhtelif zümre musikile rinin dajma yanyana yaşa - mış olmak neticesinde biribi rlerinin pek çok tesirleri al- tında kalmış olmaları hâdi- sesidir. Meselâ eski — Bızans kilise musikisine ait bir iki kitapta bu musikinin kadim Yunandan gelme anharmonik hususiyetlerinden fetihten çok önce ayrıldığı anlatıldığı ve tamamile diyatonik bir sanat olmuş olduğu yazıldığı hol. de, bugünkü Rum kilisele rinde — bizim çeyrek sesli (müstear) ve saire gibi ma- kamlarımız — ve hattâ (saba) makamı gibi en Asyal ezgi formüllerimiz dahilinde dua edilmektedir... Binaenaleyh İstanbulun bir musiki etno- grafyası — mevcut — oldük- tan başkü, — bu — ilmin apıyrı bir mukayesoeli tetk- ik şubesi halinde dikkate alı- nması da Jâzım gelecek dem- ektir; (İstanbulun etnografy- ası) denince «mukayesev »a. asını her şeyden önce göz önünde tutacak başlı başına bir ilim akla gelmelidir. Öteden beri derim: Bizde İşte eseri ' Maniler TÜRKDİLİ Delilerle mülâkat: 2 Mustarip Bir Ana: Deli Fatm Folklor: Tolıpayan: V. E. Dereler çakıl taşı Ördekler yeşil başlı Benin sevdiğim oğlan Aİ yanak çatık kaşlı Şu dağlar ulu dağlar Etrafı sula dağlar Bizim ayrılmamıza Gökte melekler ağlar Elmas yüzük has tende Hakikatlı dost bende Yârim aekere gitti Gece gündüz yas bende Karşılarda durursun Dudakların kurusun Sana çektiğim sevda İki gözünde dursun Gidiyom işte gör Hayalimi düşte gör Beni beğenmez isen Bir kötüye düş te gör Kaşların karasına Mim çektim arasına Seni merhem diyorlar Sinemin yarasına Şu dağlar olmayaydı Yaprağı solmasaydı Ölüm allahın emri Ayrılık olmayaydı Gidiyom kaolasın Sararıp ta solasın Hakikatlı yâr isen Arayıp ta bulasın Kaşların kıldan ince Ölüyom görmeyince Seni bana vermezler Düşmanlar ölmeyince Altınım var nal gibi Ne bakıyon el gibi Ben sana güveniyom Kazanılmış mal gibi Yaş nane kurutmadım Yâr seni unutmadım Bea senden ayrılalı Göz yaşı kurutmadım Ay doğar sini gibi Sallanır servi gibi Yarin kokusu gelir Bursanın gülü gibi şimdiye kadar bir nevi «ule- lâde derleyicilik» manasında- ki (folklor) — ameleliği taammüme çalışmış, «tahlilci- likb kadar — «terkipçilik» ve amükayesecilik» işleri- de göz tuta- ve ilimle görerek halk- tü- ni önünde cak birçok rden yardım inkişaf edecek bir iyat — ilimciliği — bir rlü teossüs edememişti, ki işte böyle — bir ilmin sdı. ancak — «Etnografyan olabilir. İşte Ahmet Baha, — içtimuiyatçılarımızd- an daha önee — almak üzere bu ilmin çekti. Ahmet Baha beyi bir (Tü- rk Etnografyacılığı) nın öncü- sü ve dılekçisi sıfatile karş- ımızda görüyoruz. Kendisini | lardı; fakat, | yorğunluğu, bayrağını ben de tebrik ederim. Ahmet Bahanın bu kitabı önce çıkardıklarından ölçül- emiyecek kadar kıiymetli ve orijinal olduğu şüphesizdir. İTürk Tarihi 'Tetkik Cemiyeti azamudan| Muallim Küse minhal ağlu | kmalarını Onlar, bazan aç yatıyor- buna rağmen son derece mesuttular. Za- ten, muhabbet, hayatın her güçlüğüne — karşı koymak, teessürü yenmek için edilen bir silâhtır, bence.. Ölümden, bedbinlikten sıy- rılan insan, muhabbetin mu- hafazakâr kucağına atılır. Onlarda da muhabbet ve anlaşma vardı. Sabah olur olmaz, kadın | çamaşır yıkamıya, erkek te ogünkü işinin başına gider, akşama kadar durmaksızın çalışırlardı. Akşam sofrasın. da, — çocuklarını yanlarına alırlar, her maşakkati unu- tarak, eski yorgunluklarını hissetmeden, neşe içinde ku ru ekmeklerini yerlerdi . Onlar için, o an hissettik leri saadet, hiçbir. — refahla değişilmiyecek kadar — kıy- | metliydi.. Çocuklarını öyle bir sevgi ile bağırlarına basışları vardı | ki... Çocuklar, bu ana ve ba- ba için her şeydi.. Fakat, ne yözik ki, ları her gün yavrularından duürüyordu. Lâkin, bir fırın olan — odalarında, ki, bir saadet yordu. Bir kucaklayıp öptükten sonra, gülümseme — ile biribirlerine baktılar ve ayrıl- dılar. Ve on beş saat uzak bulun- üstünde doğilmi rüzgârı esi- canlı bir bütün bir günün onanın ayak. larında ve kollarında kös - tok olduğu bir zamanda, calıştığı evin sokak kapı- sından komşularından biri girdi. Ba — kadin — telâşhı ve — heyecanlıydı. — Acıyan bakışlarını yerden — kaldır. madan, çamaşırın! bitirmek üzere bulunan anaya şun- Turı söyledi: —Evin yanıyor. Fırın tu- tuşmuş... Koş . Çocuklarım, yavrularım kurtuldu mu”. Diye haykırdı, ana, Muhatabınin, cevap ver- meden durüşü, içindeki ko- rku ve şüpheyi besledi, bü- yüttü, büyüttü. Artık, ona, mdi. Çıgınca haykırarak, kuvvetile evine koştu ... Gördüğü dumanı ve alev, gözlerinde tutuşan şüphe- nin âlev ve duman idi sanki... Yanan ahşap binanın yanına geldiği zamoan, du- ramadı, bağirarak — ölevler arasına atılmak, çocuklar" imi kürtarmak — istedi. Bır akmadılar... 0 «Yavrularımı diyerek kendisini saldırıyor, oğlıyor, ölmek is- tediğini, artık yaşamıyac- ağını kendisini — bıra- istiyordu .. Ona herkes: — Günahtır şüphe hüki- son isterim' » ve kızım, — di. W yordu; Allaha isyan edimez!, Mahmut Ragıp | Allaha jeyan edilmez mi?. fakirlik, 'on- | sabah yavrularını | tutanlara | ieat | Deli Fatma bir köşeye oturmuş kef çslıyor. | İki — yavrusunu birden olin- | den alan allaha isyan ediyordu, bu kadın. Fakat, ne o:du? Mustarip ana susmuştu. — Ağlamıyor, haykırmıyor, atılmak | emiyordu, artk.. Ne olmuştu ona?, Yalnz, kendisini lara tal abtal — bükiyordü. Ve gülüyordu, kahakah- alarla gülüyordu . — Bazan yiyecekmiş gibi, hâlâ ev saçan evine göz atıyordu. Merkes te bir bir merak uyanm . ştı hayet, içlerinden biri | gan kalabalığı: — « Ayol, | dirdi. bü.» getirdi Artık, birden bi- re ist- tutan- al- Ni- si- delirdi, diyerek çıl - dile herkesin ağzınd bir ses çıkıyordu. Zavallı anayı — bağladır ve.. OÖnun mukadderatı ta yin olunmuştu, artık. an * ana, kimdir, — bilir. misiniz?. İşte, senelerden- beri, dolaşan «Deli Fat- mas, o zamarki, bu me- sut — kadındı. O, yaz kış, karnı çi- plak, göğsü yiyecek ve izmaritle — dolu, sırtında torbası, elinde sopasına dayanarak — dolaşırken - bir- şeyler düşünür sonki .. #i mülâkatımı Şahirde, Bu İkinci nla yuııncnhln kâh hiddetli, kâh ap- korku, | onu- | 5 BİRİN CİTEŞE (0, yaz kış, karmı çıplak, göğsü yiyecek ve izmaritle dolu. sırtında ııılw. sopasına dayanarak dolışııkııı hıı şıylar düşünüyor sanki... onu bulmak lât tu. Bolediye etrafındaf ” madığını biliyordud. Zaten belediye ' lerin içtima ettiklt yerdir. Deli l'nımıy'ı sını koymuş. kâün önünde, — etrofınâ lanan — kayıtsız halkâ madan. — mırıldandi şarkıya uyarak — © gördüm.. Ara sıra —duürüyöf rafına bir göz ten sonra kahka meğe başlıyordu. Onun bu şuursus © için çekmiye Tüzutü acılık ve haykırı$ kendisine, uğurludur. | dın, diyerek sigarâ kahve ısmarlıyanlar? «— Be hey saf bir deliden, bir. € hayır gelir mi?, Uğur, ancak çalı sandadır,..v der gibi da. Konuşmak - isteditü: ) sorduklarıma, — manf' bakışla mukabele yerdeki torbasını ©' atarak, ıımırıtwl’l'" hya, önümüzde il başladı... (Sen- Amerıkadakı grev. Ceneral Johnson neler söylu!o'î «Nev York Times» yazı- yor: Birleşik Amerika devleti- erinde mensucat nizamnam- esinin ihzarı ve geçen haz- irandaki grev tehdidini ba- stırmak işile bizzat meşgul olmuş olan Ceneral Johnson geçen cuma günü — verdiği hitabede bazı acı hakikatle- ri ortaya koymuştur. Mum- aileyh, bugünkü grevin üç ay evel yapılan ile kabili telif — olmadığını söylemiş ve kendisine ha bir sarahat ve açık sözlül ükle şunları ilüvo etmiştir: «Şunu söylemek meeburiye- tini hissediyorum ki teşkil | âtı mesainin bu gibi muka. velel rinin bükmü — bu- ndan fazla bir şey olmıyacaksa, bu müces- memleketin itimat — ve istinat edebileceği konturst- ları yapabilecek mesul — bir yasıta olmuyacaktır.» mukavele | Bittabi bu haklı mesai liderinin şidd' kabelelerine yol açi mukabelelerin en mensucat grev koff! isi M. Corman vaki olmuştur. Cenö son bu zattan bah$' aCiddi ve samimi | nç diye tasvir eti M. Corman Cenaralâ Hi hücumlarda b? onun mesai davasın! © shin gtoe idaresinit tini ihanetle itham Cümhur roisine ©*" milli kalkınma idamtf”iŞ iki yüzlü rejsinin verilmesini talep Fakat bu hareket halletmiş değildir. 4 ral Johnsonun sözler ve bu hakikatlerdef dığı hükümler d0 mi” | YJ ü