15 Haziran 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

15 Haziran 1941 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

15-6-941 harp çıkacağı hakkını ları tekrip ederer, S. Rusya - Almanya : m mm Lİ S “vyetler Birliği hükümeti, Tase ajansı vasıtasiyle M&iliz gazeteleri ve diğer ecne- Ber tarafından Almanya şiş Sovyetler arasında bir harp kacağı hakkında çıkarılan $a- saları tekzip ederek, bunl manyaya ve Sovyetlere düş- m olan ve harbin daha ziyade İni İemesinde menfaattar hu- an kuvvetler tarafından be- iksizce tertip edilmiş bir topaganda mahiyetinde oldu - u bildirmiştir Bu tekzibin ısrarla üzerinde rduğu en mühim nokta: Al - yanın Sovyetler Birliğin - “en yeni hiçbir talepte bulun - iğı ve daha geniş hichir an ma teklif etm ve bü hu. i sta iki hükümet arasında hiç- üç müzakere cereyan etmediği. Diğer mühim nokta: Balkan- P ardaki harekât sona erd ra, Alman N simali şarki *dilmelerinin, Alman - Soyvet ünasehetleriyle hicbir alâkası madığı ve hunun tahmin edi- *hilecek diğer sebeplerden ile- veldiğidir. Üçüncü mühim bir nokta da: Sülh politikasına © bağlı ve Al- Mi wvvet ademi decaviir ükümlerine sadık kal Mak kararında olan Sovyetle - j» Almanyaya karsı bir harbe azerlamdığı İsrinın yalan Ve tahrik edici mahiyette olma- Bidir, de vazdığımız gihi, bı sartlar icinde Almany in Sovyetlere karsı silâhlı tilâfa girinesi mevzuu bahso- kmıvacağı gibi, Sovvetlerin de Almanvava karsı harhe girmek- * menfaatleri olmadığı muhak- kt. Bugün Sovyetlerin İngiltere e işbirliği yaparak Almanya * Ya karşı harbe girmesi, Alman- Yanın askeri mağlübiyetini in- We edebilir, Fakat bu vaziyet, dcak Sov yetlerin büyük zayi - iğramaları, birçok şehiri in ve sanayi merkezlerinin tahrip edilmesi, iktsadi inkişaf Hihlarının, hiç olmazsa mu- Vakkat bir zaman için, altüst ol- Ması ile temin edilebilir. Bundan başka, şurası da mu- İakkaktır ki, harp Almanya i taraf da, derecelerde, fakat her hulde yıpranacak, iki memleket halkı bezgin bir hale gelecektir. Bu şartlar içinde harp ister İngili , İster Almanların galibi - sin, sulh masasına oturulduğu zaman, askeri ve iktisadi bas kımlardan en kuvvetli bir dev- let olarak kalacak olan Sovyet- ler Birliği, hâkim bir rol oyni- yarak vaziyette bulunacaktır. Sovyetlerin Almanlarla har - be tutuşmaları, o Almanyanın| kara ve hava kuvvetlerinin mü- him kısımlariyle © Sovyetlere) karsı bütün cephelerde, bir yıl- dırım taarruzuna geçmeleri de- imektir. Böyle bi et İngil- terenin çok işine gelir, Çünkü et şehirleri ve sanayi mer- nefes almak, va - kânmi bulacaktı yel ene miyetini temin edecektir. Bu bakımdan İngiltere hükü- metinin, Sovyetlerle Alman: nin arasının bozulmasını iste - mekte m i olabilir, Bunun ir ki, iliz amele parti » en emdi ve en sol te- mayüllü o seflerinden Crips'i Moskovaya göndermi ine bunun icindir ki beş, altı y kadar evvel, Sovyetler İaşmıya razı oldukları takdirde Baltık devletlerinin ilhakını ta- nıyacağını Moskovaya ihsas et- misti, Tass ajansınn bu tekzibi, di Zer ajansların verdikleri bir ha- beri teyit etmektedir. Alman kıtalarının Balkanlardan cekile- rek simal ve şimuli şarki gelerinde tahassüt etmeleri. 'Tass ajansı bunun, tahmin e dilebilecek sebeplerden ileri gel diğini söylüyor. Akla gelen il makul sebep, İngilterenin lâsıdır.. Fakat bunun icin, Al! man kıtalarının sark değil, garp cephesinde, gizli olarak, toplan- maları icap eder. General Antonescu Münihten döndükten sonra, Romanya mat buntının, Romanyanın o maraz kaldığı haksızlık dileceği. ve Yakında imi diselerin vu kındaki nesrivatı ve hizzat Sov- yetlerin saklamadıkları skeri hazırlıkları, bu mesele hakkın- daki vuzuksuzluğu büsbütün arttırmaktadır. Bugünkü sartlar içinde, ne Rusyanın Almanyaya, nede Almanyanın Rusyaya karşı ta- arruzda menfaati olmadığı mu - hakkak olmakla beraher, bu- günkü vaziyeti esasından değiş- iş mikvasta kombinezonların müza - re edilmekte olduğu hissi ha- sıl olmaktadır. İngilterede : in Londrada, “Saint Ja- mes,, sarayında İngilte - Dominyonlarının, Hindis- İanın ve bütün müttefik dev - letlerin mümessillerinin iştira - kiyle yapılan toplantıda: Mil-| letler Nazi cebir ve tazyik ol- tında © yaşadıkları müddetçe, müstakar ve feyizli bir sulh te- min edilemi inden, bütün (Devamı: Sa, 4, Sü, 1 de) ML ER Güneş Karşısında Mikroplar Güneş girmeyen yerden hekim maz, sözü pek eski, mikropla 'n keşfinden daha eskidir. Mik- ge keşfedildikten sonra bazı: #1. acaba güneş girmeyen vere biri verem mikrobudür, Onun i- cin verem hastalığı acıkta ve üzerinde olursa, kemiklerde ve oynak yerlerinde olursa, güneş banyosu büyük fayda verir. Yal- bi İkropları hekimler mi getirir?İ niz verem hastalığı akciğerlerde iy iy £ düşünmüşlerdi. Doğrusunu a, Deniz böyle düşünmek yanlış ieyteğildi. Cünkü mikroplar kes- iç ilmeden önce hekimler bir has in yanından başka bir hasta. e Yanıma giderken mikropları, *kında olmıyarak. güneş giren lere de, gi girmeyen yer- de götürürlerdi. Şu kadar ki Şüneş girdiği yerlerde miktopla- N telef ederdi. & Mikroplar kesfedildikten son- Na hekimler onları hir yerden in a yere götürmemek usulünü Wirendiklerinden ş mdi, hekime e me günesin girdi; i yerlere, ne girmediği yerlere <ztk mikrop Hirmerler... fnesin m “opları telef etti. ay iboratuva erübeleriyle de tat olmustur. Güneş karşıs dçtf olmiyacak mikrop yokt ek mümkündür. Cünkü telef khiyanlar da ancak güneş ısık» ag zayıf ve devamsız olma- Mdan dolayı dayanabilirler, ünes ışıklarının karşısında eh dayanabilen © mikroplardan olursa © vakit güneş banyo- su mak pek karısık bir meseledir. © hastalıkta güneş banyosu yapmak iyi olup olmuya- cağmı ancak, hastalığı tedavi e-| — den hekim söylüyebilir. Verem mikrohundan baska mik roplardan da güneş karsısında anarak, meselâ da durunca telef olanları vardır. En çok dayanıklı olanlar da bes, altı gün güneş karşısında kalınca telef olurlar. Mikropların çıkardıkları zehir. ler de «mikroplardan ayrı olduk- ları halde. güneş karşımda ka- lınca fena tesirleri kalmaz. Verem hastalığının e zehiri bir kaç saat güneş karşısında kabnca artık hastalık yapamaz. Mikroplar insanım vücüdünde olunca günesin faydalı tesiri iki türlü olur: Bi kropları doğru- dan doğruya telef ederek, biri de vücudün mikroplara karşı tabil muhtelif | mukavemetini arttırarak., Çağlıyan Köşküne Gidemiyen Yollar pm bir tarafında bir (Eski - Yeni mahallesi vardı amma Obangi osemt- deydi? Eyüipte mi? Şimdi ha- tırımdan çıkmış. O isim, küçük- lüğümde zihnimi epeyce yorar- dı; kendi kendime derdim ki: “Acaba niçin böyle.bir ad tak- mışlar? o Evlerin kaplamaları yağmurlardan kararmış, çürü » müş, kopmuş da mahalleli birlik olup burları değiştirmişler, es- ki tahtaları yenilemişler de on- dan mı? Yoksa evlerin bir ta- nesi yeni, öbürü eski, başka ma- hallelerdökine benzemiyen bir sıralama mı var?,, Hoş, hâlâ bu meraktan ta mamiyle kurtulmuş değilim. Fa kat bence yalnız bir mahalle sine değil, Istanbulun tamamı na bugün (Eski - Yeni) ismi verilse uygun düşer: Külâhı uç- muş bodur minareli bir mesti- din yanında altı katl, sipsivri bir aparlıman.. Otede iki kü- bik binanın arasina sıkışıp kal- mış yamrı yumru, cumbalı tah“ tapoşlu, kadidi çıkmış ahşap evler... Geniş bir yangın yeri, ortasında, deniz feneri hissini veren ince uzun, tek başına bir taş kule, acayip birmeske: Her tarafta yeni ile eski yanyar na, kolkola! ** ir manzara da şudur: Ha- Til harıl eskiler yıkılıyor, yeniler yapılıyor! Bir sahne da- ha var: Eskinin eskiliğini mu- hafaza ederek yenilenmesi!. Kan headaki yalı, (o Kâğithanedeki Çağlayan köşkü gibi... Bu köşkün, eskiliğine halel gelmeden tamiri için kaç bin li- Ta lâzımmış? On bin, yirmi bin, yüz bip, yüz elli bin lira mı? Hayırçıkmız. Hem de tam'bir misli çıkmanız icabediyor, yâni 300,000 liraya! Çağlayan köş- künden sonra bir de Çırağan sa- Yayını yenilemeğe kalkışırsak iki hatabe mâmüre olur amma bi- zim halimiz de harap olur! Uzun ve mutaassıp bir moder nizm hummasından Sonra şim» di de - reaksiyonu olsa gerek - bizi bir eskicilik merakı sardı: — Ah, efendim o türbeler, o sebiller, o kavuklu mezar taşla- rı, o direkli Boğaziçi yalıları, ah hele çeşmeler, yalaklar, namaz- gâhlar... Hele onlar, hele onlar! Birine rasgeliyorum, o elinde bir paket... Ağzı kulaklarına va- Tarak anlatıyor: — Biliyor rau- sun içinde ne var? Bir eski ko- nak kapısı tokmağı... Amma gö- rülecek şey; ne nakış, ne usta- lık, ne ince san'at. Bir şahe- ser! Başka birisi söylüyor: — Bir cami şamdanı yakaladım, hari- ka vallahi! Diğer biri: — Görsen yeni dığım rahleyi (yahut da yazı ta- kımını, türbe kandilini, musluk taşını, sırmalı çevreyi, hilâli göm eği, sedefli takunyayı, mangal maşasını, bakır veğİ, fil dişi kalemiraşı, derviş keşkülünü, gebilci tasını, abanoz kaşığı ve- ya kaşağıyıl emsalsiz bir par- Şa... Seyrine doyum olmuyor! ** iş bukadarla da kalmiyor ki... Muharrirler de eskiye rağbet e illetine tutuldular: — Aman, belediye o duvara do - kuhmasın, Kuyucu Murad pa- şa, el yazması bir kitapta oku- duğuma göre bir gün sırtını ona dayamış: “bire ne söyletirsiniz Harbin Elmas Sanayii Üzerindeki Tesiri Imastraşçılığın en ileri ği yer Holanda ve ka idi. Bu iki memleket ahalisi bu işin en büyük ustalarıydı. ar, Belçika ve Holandanın iş- galiyle dünya elmas pazarların- da büyük bir sarsıntı hissedi! - miştir. Zira memleketleri istilâ alti na girince 8000 ne yakın Ho- landa ve Belçikalı Fransaya kaçmışlardır. Ekserisi Yahudi olan bu elmastraşçılar Fran- sada dağılmışlardır. Bu 8000 nin ancak yarısı güçbelâ In giltereye varmağa muvaftak ol- muşlar'dı) Bu kıymetli işçilerin mahare tinden istifade etmeyi ilK defa düşünen | İngiltere İş Nanrı Earnest Bevin olmuştur. El - TAN "Haftanın Musahabesi —— Yazan: Refik mel'unu, padişah hainidir, vu- pun kellesini!,, diye Yeniçeri ğasınm boynunu vurduttmüş! — Sakın köşedeki taşı yerin- den kaldırmayınız; saraya git tiği sırada Beki'nin atı onun Ü- zerine basmış, sürçmüş, fak; şaire bir şey olmamıştı. Tarihi ve edebi kıymeti vardır. Ayrıca şu kabil sözler: “Ey tahta beşik, sen dahiler yetiştir. din ;bugünkü modern çocuk a- rabalarında ancak bobstiller bü- yüyor!,, Bakalım, sıra ne zaman toprakları, yeşil boyalı, saksı çimi €ski zaman lâzımlıklar bugünkü pınl pırıl cilâlı, emay- ye porselenlere oturan yavrula- rn mukayesesine gelecek? Şuna yakın yazanlar da görül- dü: “— Ah, ne olurdu, Edirne- kapısı kabristanı ortasında bir ahşap evim bulunsaydı; etra - fımda serviler salansa, mozarcı- lar dolaşsaydı; ecinniler *p oynasa, mezar taşları mazi sıldaşsaydı!,, Karacaainetteki eski miskirler evi bilmem du- rTuyor mu? Mezada çıkarılsa pek çok talibi zuhur edecek galib: Bir kısım dostlarım da diyor- lar ki: “Elime bir servet geç- #6 ne yaptırırdım, bilir misin? Tamamiyle Osmanlı mimarisi tarzında ahşap bir konak... Mer mer avlular, yine mermerden musluklar ve çeşmeler, küllan- la ısınan tepe camlı hamam, ne kalorifer, nc soba, kocuman, pirinç ve bakır mangallar,. Du- varlarda Yesim yerine yazılar odalarda köşe minderleri, yer lerde hasırlar, kapılarda perde ler, pencerelerde kafesler; dön- me dolap, kahve ocağı ve yere gömülü küpler... Ah, ne hoş şöy, ne hayati, ** ski merakının ben bu de- rece ileri götürülmesine aleyhtarım. Yalnız ona değil, meselâ belediyenin teklifi veç- hile Çağlayan köşkünün yıktır rilarak yerine Şarkkâri bir kah ve yapılmasını da münasip bul- muyorum. Iyisi, köşkü yıkmak, kıymetli parçaları varsa bunla” rı müzelere koymak ve orasını şimdilik düpedüz bırakmaktır. Kâğıthanede Şarkkâri kah- ve? Evvelâ, söyleyiniz bana, oraya mpereden, nasıl gidilir? li tepesine geldiniz mi yol &eşiliyor. Hem ne kesiliş” Aşa- ğıya doğru birgöz attınız mı kendinizi bundan bir kaç yüz sene evvelki Amerika hayatını gösteren filmlerde, meseli ce- nuptan şimale göç eden bir ka- file arasında sanıyorsunuz. Ara baları parça parça sökerek sırtta indirmek, atları iplere bağ yarak o mancınıklarla sarkıt mak ve çoluğu çocuğu, evvelâ halatın sağlamlığına, sonra da Allahin iütfüna emanet etmek lâzımdır. Yalnız kızıl derili yerli kabilelerin Kücumunu uğ” ramak korkusu yok! Ki ütlüce - Halıcıoğlu şosesi yar ya!,, demeyiniz. Var; fakat bir müddet sonra mez- Halid baha ile, mezbaha kokusu ve oraya götürülen boynuzlu hay- van sürüleriyle karşılaşıyorsu - nuz. Otomobilinizi, kokan, dal- galı ve acı acı sesli bir kırçıl çit ihata ediyor; gidebilirsen git! Çobanların bağrışması; ko- yunların şaşkın şaşkın öleye beri ye ve dalma da en münasebetsiz. bir sna baba günüdür. Nihayet onu atlatyorsunuz amma şimdi de sizi çeviren, gözlerinin ak- larını üzerinize devirip pek düş manca bakmakta olan tığrlar - dır. Koyunların bakışında, si- lâhları alınmış bir esir kafilesi gibi kadere teslimiyet, İtaat var, Lâkin sığırlarınki, bir ih- tilâl esnasındaki nümayişei gru- pu kadar kin ve humusetle do- İn... Hususiyle otomobildekileri âdeta “Şimdi sizi paramparça 6- derek indireceğiz ve yerinize biz kurulup oturacağız!,, münasın- da fena fena, dik dik süzüyor. lar, insana korku veriyorlar. Çamdan başımı uzatıp kendimi arzusuna kapılıyo » rum: “Kılığıma, kıyafetime, al tımdaki arsbaya bakmayınız! Ben ne burjuvayım, ne kapi- talist, ne de emperyalist... Se- dece tahrir amelesi, en fazlası tahrir gat başısıyım!,, diyöce- gim geliyor. Fakat düşünüyo- rum, bu kabil vakalarda har- ananlar, ekseriya cezsya en az müstahak olanlardır; .emni- yet duyamıyorum. Nasıl duyabilirim ki - haydi sığırlara meramımı anlattım di- yelim... Fakat ya geçen olduğu gibi iki manda salkaneden bo- şarıp kudurmuş halde sokağı fırlarlar ve karşıma çıkarlarsı Kâğıthane seferi o takdirde Af- rikada “Rinoseros,, ve Ameri- kada “Bizon,, âvcılığından çok daha teklikeli bir duruma gi- rer! A bâdireyi de aştımz m yol bozuluyor. Başlıyor- sunuz çalkalanmağa... Bir oto- mobilin öküz arabası, hattâ kağnı sesi çıkarıp çıkarmıyaca- Bını burada tecrübe edebilirsi - niz. Sade yaylardan değil, ka- Toserinin de her vidasından ay- n bir inilti işidiliyor. Diğer israftan camları sıkıca örtü - yorsunuz: Hem mezbaha ko- kusu, hem fabrika bacası du - manı, hem tuğla harmanı tüt- Süsü içeriye dolmasın diye! Işte 300,000 lira; tamiri düşünülen, veya bir, iki yüz bin lira sarfiyle yerine Şarkkâri bir kahve kurulması teklif edilen Çağlayan köşk veya gazlnsuna böyle gidilir... Daha doğrusu gi- dilemez Bir de şunu hesaba katmalı: Kâğıthane yağın pek bunaltıcı dır, kışın fazla soğuk, baharda ise çok rütubetli! Nedimin te- rennüm ettiği (Sâdâbâd) o de- virde ağaçlıkmış; (Haliç) te fab- Tika ve mezbaha yokmuş; bu itibarla da hem hava, hem man- ELİM Yazan: Sevim SERTEL mas sanayiinin geçirdiği fırt Dai Gm yüksek fiyat- larını göz önünde tutan İngi- liz Nazırı Londrada bu iş için yeni bir fabrika yaptırmıştır. Buraya usta ve amele olarak meli iltica eden bu mu- hacirleri yerleştirmiştir. Böy- lelikle oldukça inkıtaa uğnyan elmas sanayiinin Londrada tek- rardan ihya edileceği umul - maktadır, Elmas çilâ ve traşiyle uğra- şan diğer memleket Müttehit Amerika Devletidir. Bugün el- maslara en çok talip memleket de yine Müttehit, gor ikedır. o nun Mur klein İngiltere ile A- arasında bir, elmas » Wi- careti hay rem üzeredir. Bu fabrikadan istenen neti- ce takdirde bir ikin- cisini açmağı da düşünmekte - dirler. ** İlk Siegiried Hatt er hangi muhtemel bir is- tilâ hareketinin önüne geç mek için iki memleket hududu l zara büsbütün başka imiş! 4* De yolunu unuttun!,, mümk nutmadım; unutmak İstiyorum. Unutmak v6 unutturmak is- tediğim, evvelâ Haliç vapurla- Tır, Ah, Yarabbi, biraz yük- selmek, birazıcık seviyemden taşmak arzusunu, ihtiyacını, bir açlık ve susuzluk kadar şid- detle duyduğum tek yer bu vapurlar değil midir? İçeriye| girip de dört, beş basamak çi- kacağıma o miktarda inmek ve kanapelere oturunca da cam pervaziyle kafamı bir hizada bulmak çok ağınma gidiyor. Ön- lar ne hesapsızca yapılmış 86- dirlerdir... Dışarıdan bakılınca yolcuların başları bir işkembe- ci camekânna dizilmiş kuzu kelleleri gibi tamam:le kopuk ve bedenlerinden ayrık, . çok hay- siyetsiz görünüyor. Ayrca et- rafa rahat Fahat bakamıyan, Tahat oturamıyan bu-adamların çehreleri melül ve muti, ayni) zamanda mağdur bir mâna da a- yor; hakiksten gırtlakların - dan © ayrılmış, bedenlerinden cüda düşmüş gibi! Haliç vapurlarında etrafın ve| aftaki yüksekliklerin güzel- liğini görmek imkânı yoktur. Muhakkak surette kıyı boyunu, yâni çürüğe çıkarılmış vapur en- kaziyle murdar barakalar, ba- Tap iskeleleri, paslı demir yı- Bınlarını, lâğım borularının a- gızlarımı, fabrikalardan o alta kalmış kömür tozlarını, süprün- tü ve hırdavatı, hemde pek yakından, burun buruna seyre, en ufak ve çirkin teforrüatını kadar tetkike mecbursunuz. yet Süleymaniye camiinin kub- besini veya Galata kulesini gü mek isterseniz oturduğunuz ka- nepeden kalkmak ve yere çö- melmek; iktiza eder! Vapurlarda konfor Tat cihetlerini yorum. ve si x4 Ni» “çat çat! pat, pati, bir sağa, bir sola, gütla- ğınıza kadar vapurun içine gö- mülü, birsürü hüzün verici ve iğrendirici sahneler seyrede ede, Haliç ve kalafat gürültü- sünden kafamız şişmiş gidersi- niz, gidersiniz... Mahut inez- baha kokusu yine etrafı sarar, Deniz yolunda kokudan baş- ka bu kokunun tesirini arttıran | sonra bu âtıl manzaralar da vardır: Sepilen- mek için sahile asılmış, yarı 15- Jak koyun ve sığır derileri, bar- sak hevenkleri ve bunlardan kıyıya atılmış olan işe varamaz larını birbirilerini göz'iyerek çı kiştire çekiştire geveliyen kö- pek ve kedi grupları! Mendil nizin bir kısmını burnunuza, bir kısmını da gözlerinize örtme - nin tam vöktidir. O berzahı geçince vapura yayılan tuğla harmanı dumam, alimallah, misk ve anber tüt süsü gibi gelir, imdada yetiş XX inci asır İstanbulunda Kâğıthanedeki 300,000 liraya tamir veya 150,000 liraya infa edilecek Çağlayan köşküne, va» kut gazinosuna giden yollar, işte bunlardır, böyledirler. O gazino bu yollarla olsa olsa, an cak mezbahadan kalkıp hazı taam için Ücra kırlara çekilen iğrenççesine tok sinekleri avir yabilir! arasına, yahut o memleketin bu dudu boyunca duvar çekmek bu asra mahsus bir zekâ eseri değildir. Tarihe bakıldığı zaman ilk Siegiried hattının Çinde ku- rulan Çin seddi olduğunu gö rürüz. Bu duvar 2800 kilometre uzunluğundadır. 5 - 14 metre yüksekliğinde idi ve tom 1000 tane kulesi vardı. Bu set sözde Tatarları memlekete girmeklen menetmek içind. Çinliler biç serilen zaman bu duvarın öbür ta- rafına göçmediler. Fskat Ta- tarlar seddi aşıp Çine girmeğe muvaffak oldular. Ikinci büyük sed 1700 sene evvel İngilterede Iskoçyalıların memlekete girmesine mâni ol- mak için Romalılar tarafından kurulmuştu. Hadrian duvar denilen bu seddi Romalılar de- | çaldığını kı kale bile almı- > 3 «eş 7 Bursada Yalnız Bir Kötü Şey Var Yazan: Sabiha SERTEL B" ne mükemmel yer... E- ker, gazete ve radyo ol masa, ikinci . bir cihan harbinin içinde olduğumuzu ancak müna- dilerle ilân etmek lâzım. Tabiatın sükünetine, halkın sükütu da in- zimam edince, koca şehir cihan hadiselerini vekar ve tevekkü seyreden bir filozof manzarası ar- xediyor. Hele insan | İstanbulun gürültü patırtısından çıkıp bura a geldi mi, bu şahane sükünetin içinde sinirlerinin iplik iplik a- hissediyor. KA Bursa, sulh devri içinde Yaşı ran her şehir gibi i durdurmamıs... Eski zaran belki bir durus vardır, fa kat hayat normal, pahalılık İs- tanhula nazaran ©z, maneviyat bozulmamış... Tarihin İçinde harpten harbe geçen bu sehir, hes faciadan sonra ayakta dipdiri du. bağırıyor. Şu tarlaların arasınde çıplak ayaklarla calısan kadın er. kek köylüleri, şu taş kıran amele. dar, cakıl taslı sokakları, asfaltı ciğneyen askerleri görüyor mü. bunlar, Türkiyedir. eyi bunlar kurtaracak. Bu veşil Bursanın, yüreklere #erpti- İ ği ne tatlı ir duygu. ne kuvvet li ve kat'i bir tesellidir, A *X Bursanın yalnız kötü bir şeysi var, Akşam saat besle altı ara. sında mahkemeden bölük bölük çıkan, elleri kelepçeli, süngü tak. mış neferlerin himayesinde hica: hından başlarını yere eğmiş mah. kümların geçişi... Mahkemeden ceza evine iki kilometre mesafe varmıs. Bu kelepteliler ala halkın önünden bu iki kilometre- yi katederek geciyorlar. Bunların bepsi daha mahküm da değil. Belki yarın ak alımla yine öteki vatandaşlarının oarasma karışa” cuklar... Olmasa dahi, bugfin va- tan müdafaasında calısanm yarın diği için hu taliden mahrum 0- lan vatandaşların mahküm dahi olsalar, bugünkü vaziyette fayda Wi kılinmaları ne kadar mümkün. dür. Köylerde hos kalan İstihsal kuvvetlerinin yerlerini almaları, sue isledikleri yerlerden uzak © topraklarda bu ceza müddetlerini © calısarak tamamlamaları bugün- kü vaziyetin bir icahı değil mi- dir? Memleketin her vatandasın- dan iş beklediği günlerde, İmra- h ve Erzincan nümunelerinden © kuvvetleri de işe İ sevketmek muvafık iken, kurları »kaklarından elleri kelep- irekleri burkulmus bir. halde gecirmek. kötü bir sey. Rir otobüs bu kötülüğü giderebilir. Bundan hariç Bursa ne miükem- mel ver... z Liralık İhracat Dün muhtelif memleketlere 58 bin liralık ihracat olmuştur. ın ziyade İsviçreye bakla, keter tohumu, susam, Slovakvava ku ru üzüm gönderilmistir. İsvicre den arpa, nohut, kuru fasulye talepleri artmaktadır. j İtalyan firmaları tarafından dü © mallarımıza karsı maktadır. İtalyan sur rikaları, sun”! ipek mukebilinde vağlı tohumlar istemektedir. İsveçten de çivi mukabilinde tiftik talep edilmektedir. Bir Muhtekir Mahküm Oldu Fiyatları mürskabe bürosu me: murları dün, Sultanhamamında Salamon isminde birinin mağ tasında,cürmü o meshut venmis lardır. Mağaza sahibi metresi 550 kuruşa satılması lâzım gelen ki ması 850) kurusa satarken lanmış adliyeye tevdi ed tir. Mahmutpasa yokusunda da Pe Po isminde biri, bavul ibtikârı ya parken yakalanmıstır. Sümer Vapuru Port Saitte Karaya Oturdu İthalât tacirlerimize bazı mal lar getirmek üzere Mısıra git © mis olan Sümer silebi Port Saitte karaya oturmuştur. Vapur hayli büyük yara #ldığ ği fakat oIskoçyallar — ağıp memlekete girdiler, icin Mısırda tamir edildikten son ra İstanbula gelecektir

Bu sayıdan diğer sayfalar: