1 Şubat 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

1 Şubat 1941 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

unzarası | — Fransa bozgunundan sonra bir esaslı muvafiakıyet kayd: Biyen e ler, geçen harbi İetikanın İştirakile Almanya sley- ia #tleelendiğini hatıriıyan Al- İS milletinin endişelerini izale natkuna İİ — Amerikanm yardım — plân Haritiye Encümenince ka- edilmiştir. > Bâzr Bulgar mebusları hükü- Rten Bulguristanım vaziyeti hak- İda sualler sörmiya karar ver- Silerdir. erin Nutku itlerin, esaslı noktalarını dünkü yazımızda tebarüz diğimiz mutkunun metnini “duktan sonra da intibanmuız Sismemiştir. krlanizee, Fransa bozgunum. | sonra hiç bir esaslı muvaf- yet koydedemiyen ve mil he karşı vantlerini tahak- ettiremeyen Hitler bu nut- gecen harbin, Amerika- istirakile Almanya aleyhi- neticelendiğini hatırlayan milletinin endişelerini i- etimek maksadile söylemiş- kaç gün evvel, Alman de- kuvvetleri kumandanı Ami- Reader'in söylediği nutku mlayan bu nutuktan. Al- yanın, Amerika yardımı ye- den evvel kat'i bir hareket ağı anlaşılmaktadır. itler nutkunda, İngiltereye Lürücü darbeyi indirecek o- | Muazzam tanrruzun, en w- | hoktalarma kadar kesapla- ık hazırlandığnı ve galihiye. iç muhakkak olduğunu bildiri h'âkat öyle zannediyoruz ki, er, mecbur olduğu için, bek- ye tahammülü olmadığı hiz çıkmaza girdiği için - ihtimalinin çok az oldu- Ku idrak etse dahi- bu taar- yapmak meeburiyetinde- u nufkun, bilhassa alâkadar leketlerde uyandırdığı a- İştre gelince: iliz matbuatı bu nutku, rin demokrasilerin ve sul- büyük düşmanı olduğunu ii için, memnuniyetle | ulamakta ve bariz yalanlar. lu olduğunu söyledikleri bir nutka cevap vermeye #zül etmediklerini bildir. tedirler, Ba nutkun Amerikada tama- * aksi bir tesir yaptığı gelen İ #rlerden anlaşılmaktadır. Yandan Carter Glass şunla- lemiştir; Torpillemeye ev- bizim başlamamız lâzım- Gemilerimizi devletler hu- İk untn müsaade ettiği her ye- Bönderelim ve buna mani isteyenleri o eehenneme zyalım. LOKMAN: & Ve onları emzir- İşi de daha naziktir. Bu işte plı bulunmak lâzundır. tocukların ağırlığı 3 kilo- iğ günde sekiz defa, ile 4 arasındayken yedi ba sonra atlı defa, besabile, ilkin iki saatte iki buçuk *aatte en santte bir defa, Çocuk İn iken gece yarısında aha emzirilir. Sonra bu me yavaş yavaş ge rek sabaha doğru günün İk sirmesi olur. tocukları emzirirken ilkin İk Dafif çocuktan | başlamalı. ve gr çocuk bazan zayıflı- ş İayr sütü iyi çekemez, &ttirmek zarüri olur. Onu başladıktan sonra ayır- içtıklı olursa da, kardeşleri tali Yardım etmeye alıştır- kn. üyenin çocuğuna verdiği yn pek te kolay iş ol- raber, her çocuğun HEKİMİN ilkin daha kuvvetlisine | ayin vererek sütü yo-| İN şile kendi ağırlığının kadar süt emmiş oldu- m getirmek Jâzundır. olur. 6 m amaaa ABONE 8EDEL Amerikan kaynakları, Hitle- rin bu nutku ile Amerikayı a- it etmesinin, Lind- £ gibi bunun aksi noktai na» zarı müdafaa edenlerin fikirle- riri değiştirmeye yarayacağını söylemektedirler. Yardım Projesi Avrerikanın İngiltereye ve diktatörlüklerle mücade- Te eder devletli yardımına a- encümenlerinde, on gün zarfın- dildikten sonra, bazı tla ve $ muhalif ri ye karsı 17 ile mebusan ene meni tarafından kabul edildiği bildirilmektedir, Bu tâdilât dört esasta top- lanmaktadır; 1 — Reisicümhura verilecek geniş selâhiyetler. 1943 senesi Hazirsnnda nihayet bulacak- tır. Amerikan harp gemileri- nin nakliye kafilelerine refakat etmesini meneden tadil teklifi kabul edilmiyerek, bu madde- nin, böyle bir müsaade ve salâ- hiyet vermediği tasrih edilmiş- tir. 3 — Reisicümhur bu lâyihs- ların icabatı olan hül tatbik etmeden evvel kara, de- hiz ve hava kuvvetleri kuman- danlarının muvafakatini ala- caktır. 4 — Reisicümhur bu sahadaki icraatından, o kongreyi munta- zaman haberdar edecekti! Roosevelt'in bu tadiller bak- kında ne düşündüğü henüz bi- linmiyorsa da, üçüncü kaydın, takyit edecek mahiyette olduğu güre carpmaktadır. Amerikan kaynaklarından en son gelen haberlerden, hükü- metin, vakit kaybetmemek için, bu tâdilleri kabul edeceği ve bu lâyiheların Pazartesi günü heveti umtmiyeye sevkedilerek hafta icinde meclisten geçeceği | anlaşılmaktadır. Bulgaristanda ppi kaynaklarından alınan haberlere göre, arâlarında demokratlardan Stenof bulunan, on keş Bulgar mebusu -parlâ- mentedaki bütün muhalif me- buslar» bir takrir vererek hükü- metten şu meseleler izahat istemişlerdir: 1 — Kral Boris Almanya se- yahatinde Hitlerle neler görüş“ müstür? ? — Ecnebi bir devletin i- tilâsma karşı Bulgaristanın bi- taraflığın, temin ve istiklâlini kornmak için ne gibi tedbirler alınmıstır? 3 — Sovyet Rusyanm Bulga- ristanla karşılıklı bir sdemi te- cavüz ve yardım paktı skdet- mek icin yaptığı teklife ne ce- vap verilmistir? Ayni kaynaklar, son Roman- ya hadiselerinin Bulgaristanın görünü setığını, Sofyada Alman prestijini düşürdüğünü ve muh- temel bir tecavüze karşı gafil avlanmamak için siyasi, askeri bakımlardan hazırlıklı bir hal- de bulunmak lâzım geldiği ka- maatini kökleştirdiğini söyle- mektedirler. ÖĞÜTLERİ “İZLERİ NASIL EMZİRMELİ? çocuklar, birer birer do- Situklara nisbetle, daha ne luklarından Annenin sütü bol olursa, her emzirmede yalnız bir tarafın sü- tü yetişir. Annenin sütü o kadar bol olmazsa, bir taraftan süt tek- mü verilidkten sonra öteki taraf- tun, az veya çok, tamamlanır. iti iki çocuğu idare O vakit daha kuv- eşine akşamları İ- nek sütünden şişeyle emzik ver- mek zaruri olur. İkiz eşlerinden hangisinin daha zayıf, daha kuv- vetli olduğuna göre, anne sütü daha zowıf olana kalmak sartile ötekini büsbütün emzikle besle. mekte lüzumlu olabilir, Memeden kesilmekte de, daha kuvvetli olan gene kardeşine yol gösterir. Fakat memeden kesilen çoruk rahatsız olunca, sadece za- yıf olan kardeşinin biraz feda- kürlik etmesi lâzımdır. Her hal- de daha kuvvetli olan mümkün olduğu kadar erken memeden ke- silerek zayıf olan ikiz eşi sekiz, on aylık oluncaya kadar meme emmekte devam eder... Emzirmek işinden başka işler- de -her isin iki kat olmasından başka- ikizlerle birer birer do- Zan çocukların bakımında, tabii, fark yok. Yalnız, tanrı ya: mz olsun, temeynisi de iki kat — )Şehrimizde Açılan 2 Resim Sergisine | Dair İntibalar uasır genç Fransız ressam» larile memleketimizin D Rrupuna ait sanatkârların resim Sergileri güzel bir tesadüf eseri olarak bir zamana rastgeldi. Her iki-sanalkârlar grupu da sanatın ve moderniz'in şümullü ve geniş Gerçevesi içinde ehemmiyetli e- serler vücude getirmişlerdir. Bir kaç gün evvel genç Fran- 3ız ressamlarının sergisini ziya- ret ettik, Katalogdaki tafsilâttan da anlaşıldığına göre 44 kadar ressama ait bulunan (tablolar, Fransanır son on senelik sanat hayatının icmalidir. Bu itibarla varlığını müdafanya uğraşan bir milletin bünyesinden kopan bu sanat yvongasının istikbale ait bir besaret müjdecisi gibi yad el- lerde dolaşması bize çok hazin geldi Sanki mağlübiyet acısı ile kıvranan Fransa, varlığını bütün dünyaya sanatın beynelmilel li- sarile bağırıyordu. Beyoğlunda teşhir edilen bu eserler, Paristen Sofyaya ve ora- dan da İstanbula getirilmiştir. Sergiyi ziyaret edenlerin baş- ca eserler meyanında Caillard'- in cambaz kadını ile Maguet'in fesli natür mort'u pek çok dik- kati celbettiği anlaşılıyor. .Caillard'ın tablosunda renk hu- Susundeki ibda çok kuvvetlidir. Eserin en can alacak noktası re- alizme fazla bağlanmış olması- dır. Eserin bütün hususiyetinde bü noktalar görünüyor, Pullu cepken altında saklanan, runile serseri bir cambaz haya- tına art bir kitabın kabına ben- ziyor Bu eseri realizm'in timsa- li gibi telâkki edebiliriz. * * Bundan sonra hattâ bundan ziyade diklratimi celbeden eser, şaheser Lasne'in Kör ün- vanlı tablosudur. Lasne bu ese- rinde rengin fırçanın velhasıl DİEPPE ŞEH Sanatkâr bu elemi tecessüm et- tirmek için rekten bile istisneye lüzum görmemiş fezaya istinat- sız bir mahya gibi hayatın acılı ğını yazmıştır. Ondan sonra Rene Durey'in köy peyizaj'ı modern tabloların Trouillebert'i, hattâ Corot'su ka- dar kuvvetlidir. Renk hususunda modem eser- lerde bana Mane - Katz'ın “Bo- ğa güreşi, kadar, Bugene dela Croix'nın hususiyetini hatırlata- cak bir eser tasavvur etmiyorum. Delacroix'nin o taklidi muhal olan Grenat, yani nar çiçeği kır- mızısı değilse de mevzu ile bü- yük alğkasar olan Ceylân kani Tengiri burada fevkalâde bir su- rette görüyoruz. Bu tablo, mü- zelere lâyik bir eserdir ve öyle o- lacağını da bize zaman göstere- fikri musambaya tesbit eden bü-| cektir. tün alikalardan tecerrüt etmiş- tir. Karsımızda bir ustırantan başka hiç bir şey görümüyoruz. Portrelerden en ziyade muvaf- fak olunan eser Taillewx'nün ressam Grüiber'in protresidir. Çe- tin, sert renklerin imtizacından hasıl olan bu eserde eski mektep- lerin flu fırça darbelerine bedel sert çizgilerin ahenginden doğan kuvvetli bir şahsiyet var. Umumiyet itibarile sergiyi çok dikkate şayan buldum. » »# “D,, Grupu Sergisi: Gi Sanatlar Akademisi- nir geniş sofasma girdim. Çıt yok... Neden sonra bir kapı açıldı. — Burada resim sergisi var- miş? — Oku takip ediniz... Büyük kapıdan girdiğim za- man kırmızı bir ok görmüştüm. Bu okun beni sergi salonuna gö- türeceğini ne bileyim. Karanlıkça bir koridordan geç- tim. Geniş bir sahanlık. D gru- punun sergisinde bulunuyorum. Bir tarafta bir çerçevenin su- kutu, yerde kırık cam kümesi Cambaz Kadın şeklinde bir iz bırakmış. Duvar- İar cepecevre eserlerle dolu... Sa- londa bir gariplik kokusu var, — Affedersiniz. Katalog yok mu? — Hayır. Yoktur. Bir bakımdan belki bu daha İ- yi. Sanat eserlerinde insanın ken- di kendine rehberlik etmesi ba- modern ressamlarile tamamen zan deha iyi olur. Memleketimin basbasa kalacağım. Eserden ge- çerek müessiri bulacağım. O Ses adet itibarile zengin de- #ildir; fakat keyfiyet ba- kımından hayli kuvvetlidir. Ser- gide evvelâ beni meşgul eden Bedri Rahmi'nin modern bir Pragonsrd'ı andıran bir eseridir. Burunla bıraz da Rubens'in ten renpini hatırlatan eskis'lerini dü- şüntüm. Elif Naci'nin kadın portresi dikkate şayandır. Salih Urallı'nın yanındaki ka- yıltan 1934 te Pariste yaptığı an- lanlar diğer bir portre zinde bir eserdir. Yine ayni artistin köylü çiftler moyenageux bir renk hu- susiyeti arzediyor, Esu fort'lardan Abidin Dino- nun Mimar Sinan hakkındaki e- tude'leri çok mükemmeldir. Mi- kel Anze'ım (Musa) sından biraz ilham yok mu? Hahi Dikmen'in (Saz dilen- ciler) i bence serginin en ziyade üzerinde durulacak bir şaheseri- dir. Yukarıda Fransız resim ser- gisinden bahsettiğim zaman Lasn'ın (Kör) ünvanlı tablosu kadar belki ondan daha kuvvet- Vi bulduğum bu eser D grupunun keyfiyetin! yükselten en kuvvet- Ni ömüllerden biridir. Sanetkürlarımız, tekâmül mer- halelerini emin ve seri adımlarla sur | katetmişlerdir. e Sergiden güzel intibalarla ayrıldım. Komutanım, Ben Yaralanmadım: Evros! günkü tecrübeler es masında Kadıköyünde Al $#ıvol ağzmdayız. Birdenbire dü- dükler çaldr, halk ortadan kay boldu. Tahlisiye ekipleri iş ba- sına geçti. Merkezde bulunan bir tahli- siye #rupuna haber gider, Altı- vol ağzına bomba düşmüştür. Ekip, hemen imdada yetişir. Bombayı kaldırma ameliyesi ya- pılır Tecrübeyi idare eden ko- mutan: — Simdi bize bir de yaralı Jâzrm.. Der, Bu sözleri söyler söylemez. etrafma bakınır. Gözü, ellerin- de iki büyük torba, bir kapı i- cine sığınmış bir askere ilişir. Hemen ona seslenir: -— Oğlum, gel buraya sen ya» ralısın! Asker emre itaat ederek ko- mutanın yanına gider, Selim durur, Ayni zamanda da şaş- kn gözlerle üzerini yoklamak- ie e nihayet çekingen bir — ei ben yaralı de Eilim.. Der, — Evet, evet sen yaralısın, yat su sedyenin üzerine. Safdil nefer bu sefer de vücu- dünü muayeneye çalışır. Bir dürlü yaralandığına aklı erme- mektedir Fakat, emir, emirdir. Sedyenin içine yatar. Lâkin hâlâ içi rahat değildir. Son bir ümit ve cesaretle bir defa daha: — Komutanım, ben yaralı ol. duğumu sanmiyorum, Hem be- ni evde beklerler; malüm a, ben emirberim. Beni çarşıya yolla- derli. Diye vaziyetini anlatmaya çalışır. Lâkin komutan bu me- seleyi de çabuk halleder: — Onları kabveciye bırakın! sonra ölırsın. Bu esnada bir imdat otomo- bili de gelmiştir. Askeri içine koyar, götürürler, O, hâlâ söylenmektedir: — Tuhaf şey, ben hiç te ya- yalı olduğumu sanmiyorum â- mal Göğinak bükülü. 16 yaşında çok - sevimli bir kız olan Peçgy oYoung'a takılan lâkaptır. Bu kizcağız çok fakir bir ailenin çok güzel sesli bir kızıdır. Son zamanlarda Pezay Lon- drada pek meşhur olmuştur. O. her gece bir başka sığınakta meydana çıkıp şarkılar söyle mekte, halkı eğlendirmektedir. Peggy böylelikle son zamanlar- da'epi para kazanmıştır. Fakat, genç kızın tâlihi ge çenlerdö bir akşam iyice parlar. O ece saat bire doğru alârmlar çalar, Bu işaret Perev için iş başına berusudur. Ona refakat eden babasile beraber en büyük sığınaklardan birine koşarlar, Halk onu görür görmez: — Sığınak bülbülü aramızda, Bu gece yaşadık. diyerek onu alkıslamağa başlarlar. Peggy o gece yeni bir şarkı söyler Bu şarkı genç bir kızın cephede döğüşen sevgilisine bir hikâyesidir. Bizim sığınak bül bülü bu şarkıyı o kadar büyük bir muvaffakıyetle söyler ki her kesin gözlerinden yaşlar gelir O bu şarkıyı derinden duyarak söylemiştir. Zira #klında hep kendi sevgilisi Johny vardır. Koz o gece o kadar muvaffak olmuştur ki, halk arasında bulu- nan bir musikişinasm dikkat nazarını çekmiştir. Adamcağız bundan bövle Peggy'nin yetiş mesini üzerine almıştır. Onu ilk Yazan: Sevim SERTEL Zan iş olarak konservatuara leyl meccani yazdırmıştır. Şimdi sığınak halkı bülbülle- rinden mahrum kalmışlardır. Fa kat muhakkak ki yüksek bir opera artistine ka vuşacaklardır. .. Yardım Ekipleri: ingilterede bütün sivil halkin hava tehlikelerine karsı 8€- ferber edildiği bir çok yardım. itfaiye vesair ekipler ku- rulduğu o malüm- dur. Bunlar arasında isimleri az duyulan fakat güç işler gören ekiperden bir tane- si de yolları açıp düzelten işçi- lerdir. Bunlar iki grupa ayni mışlardır. Gece takımı. Gündüz takımı... Bu ekipin başlıra vazifesi borabaların açtığı çukurları ka- patmaktır. Gece takımı şöyle çalışır: Bunlar, bombaların açtıkları çukurların etrafına kalın ipler Rererler. Sonra sekiz tane kü- çük fener yakıp çukurun etra- fında muhtelif yerlere köyar- lar. Böylece otomobil ve insan- lara orada tehlike olduğu bildi- rilir, Gece işçilerinden biri ha- yatından memnuniyetle bahset- mektedir: — Biz işimizden zevk duy- maktayız. Adetâ bir itfaiye ts kımı gibi muntazam çalışmak: tayız. Bir yerde bir çukur açıl dığını haber verdiler mi, deki kasında vaka mahalline yetişip iplerimizi germeye başlarız. Yalnız lâmbaları yakarken çok dikkat etmeğe mecburuz. Yoksa düşmana işaret vermemiz ihtimali vardır. Sekiz feneri vak mak İçin ir kibrit yakmannza müsale edilmiştir. Onun için fener yakmak de- yip geçmeyin. Bu sıralarda bu da bir maharet işi omuştur. İkinci grup, yani sabah takımi da gere arkadaşlarının etra- İma ip çektikleri çukuru doldu- rurlar, Bunlardan bir ianesi de tecrübelerini şöyle anlatıyor; — Bozulan yolların üzerin- den enkaz toplayıp bu çukurla rı doldurmak hayli güç oluyor Bir gün yine çok derin bir çuku- ru doldurmağa . uğraşırken ci- varımıza düşen bomba etrafta n6 varsa hepsini havaya fırlattı Biz de bu arada birkaç metre kadar havalandıktan sonra dol durmağa uğraştığımız çukurun içine düştük Fakat allahtan buraya düşen sade biz değildik. Civardaki taş toprak ta buraya dölmuş bizim çukurun dazlasını doldurmuştu. * * Harp ve Seyahatler: girsek zengin Amerikalıla- rin tatilde Avrupava seva- bin Amerikadan Avrupaya o yapı lan seyahatler üzerinde ne gibi) ** tesirler yaptığını tahkik etmiş- tir Aldığı netice şudur: 1940 senesinin ilk altı ayında 1939 senesinin ilk altı ayında se yahat için sarfedilenden tam 417,000,000 dolar eksik para har- canmıştır. 1940 senesinin son altı ayı > fında Avrupa ve Akdenizde yahat yüzde 86 nisbetinde Sl mıştır. Beri tarafta tayyare ile seya- hat ederler yüzde 50 nisbetinde çoğalmıştır. Buna sebep olarak herkesin harp mint geçen kara vesaitine itimatsız Yığı Teri sürülmektedir. Yorgunluk isim bir kaç gün evvel Müntakim, bu başlıkla yazdığı bir yazıda, ortaya yeni edebiyat müinakaşası kadar dal. hudak salıverecek bir mevzu at- tı, Yazmın devamile çok alâka- dar olan ve istitrat şeklindeki fik» ri yine o sahada bırakarak bura- da genç arkadaşımızın Tiyatro- dan olan yorgunluk ve bezginlik hislerini tahlile çalışacağım. Müntakim, haklı olarak Tiyat- royu sanat iştiyakını en çok ya- satan sanat şubelerinden biri o- larak telâkki ediyor; ve bir sahne seyircilerden bu sabırsızen hek- leyişi sildiği gün artık çöküyor demektir diyor. Bu acı bir hü- 'kümdür; fakat pek doğrudur. Müntakim bu girizgâhlardan son- ra Sehir Tiyatrosundan kendisi- ne bezginlik ve yorgunluk veren âmilleri tetkik eylediği sırada bunu en fazla konusma tarzının samlade husule getirdiği fena te- sire atfediyor. Genç refikimiz bu düşünce ile elini Şehir Tiyatrosunun en has. ta bir uzvuna koymuştur. Bilhassa bizde sahne güzel ko- buşmak esasına dayandığına gö- re, bu meselenin bu derece ihmal edilmesi hakikaten hoş görülür hatalardan değildir. Bir çok tanıdıklarım var ki Şehir Tiyatrosunda konuşma tar» zının kötülüğünden dolayı cid- den yorgunluk duyuyorlar. Söy- lenen kelimeleri anlamak için sar fettikleri gayret onlara hattâ vakayı takip edebilmelerine im- kân vermiyor. Tanıdıklarımdan biri: — Sehir Tiyatrosunda mlikâ. lemeyi tamamen kaldırsalar da (pandomima) oynasalar daha mü- nasip değil midir? Bu suretle hiç olmazsa sanatkârların meharet- lerini daha kayıtsız bir surette takip edebiliriz! Diyordu. Bundan eyvel bu mühim bahse temas ettiğimiz zaman kıyamet koptu; bermutat: “Sen cahil sin, Ben âlimi! silâbı kılıfını dan sıyırıldı. Nihayet mugalata- larla mesele kapatıldı, gitti. Fa- kat görülüyor ki bu noksan te- lâfi edilmis değildir. Vakit vakit bundan haklı olarak şikâyet edi- liyor. Bundan Şehir Tiyatrosunu idare eden zat sinirlenmemeli- , bilâkis sükünetle bunun tec mini çaresini düşünmelidir, Noksanın mevcut olduğumu i8- bat edecek bir nokta daha var: Vaktile (edebi matineler) den bahsediliyordu. O zaman sormuş- tuk: — Bu eserleri hangi artist oku- yacak? Hakikaten daha sahnede ku- sursuy konuşamıyanların edebi eser deklame etmeye kalkışmala- rı biraz acaip olacaktı. İşte bu günde görüyoruz ki (edebi ma- tineler meselesi) tamamen hasir altı edilmistir. Bunun esbabı da buşün Müntakim'in deşmek is- tediği meseledir, Sahne tanzimi baska, piyes seç- me baska, sahneye koymak baş- ka, hele artistleri Konuşturma büsbütün başkadır. Şehir Tiyatrosunun dram kıse mı memleketimizin bir nevi “Ko- medi Fransez” i demektir. Lisan- sız Komedi Fransez olur mu? Takvimci ———— HALKEVLERİNDE: Patih Halkevinden: Fakir halkın meccanen muayene ve tedavilerini temin için Halkevi bina- snıda bir dispanser açılmıştır. Dispan- ser 3/2/941 de faaliyete başlıyacik- tur. Mabtelif hastalıkların muayene gün ve saatleri ve hekimlerin isimleri aşağıya çıkarılmıştır, DAHİLİYE: Pazartesi günleri saat 16 da Prof. Dr. Sadi Irmak, Salı gün- Iri saat 9 da Prof, Dr. Arif İsmet Çe- Gngil, CERRAHİ: Salr günleri saat 15 de Prof. Dr. Kâzım İsmali Gürkan, Çar- şamba günleri saat 12 de Doçent, Dr. lüzm Bumin. KADIN ve DOĞUM: Cuma günleri saat 14 te Doçent. Dr. Naşit Erez. SİNİR ve AKİL: Pazartesi, Per- sembe günleri saat 15 de Prof, Dr, Fab settin Kerim Gökay, CİLDİYE: Perşembe günleri saat 13 Prof. Dr. Cevad Kerim İncedayı. GÖZ: Salı günleri saat 14 te Doçent Dr. Naci Bengisu, Cuma günleri saa: 13 de Doçent Dr. İrfan Başar, ÇOCUK: Cumartesi günleri saat 16 da Dr. Fahrettin Fehmi, BURUN, BOĞAZ, KULAK: Çar- samba günleri saat idda Prol, D: Vahdetsin BEVLİYE: Perşembe günleri aaa 15'de Dr. Ali Eşref Gürsel, Kırlay Şişli Şubesinden: Senelik Kongremiz Pazar günü saat 15 de $iş- 5 Halkevi salonunda yapılacaktır. A- ramızm gelmeleri rica olunur. Eminönü Halkevinden: Pazartesi günü saat (18) de Doçent Ziyaettin (Halk ve ahlâk) mevzuunda bir konferans verilecek» wr. Giriş serbestür

Bu sayıdan diğer sayfalar: