9 Şubat 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | | y TEYATRO Halkevinde Bir Resim Sergisi Açılıyor CEVABA CEVAP Muhterem Vâ - Nü'nun delâletile ve Selâmi İzzet Sedes imzasile ük- şam gazetesinde neşrolunan mektu- bu okuduğum zaman meşhur ahont hikâyesi aklıma geldi; Herifin biri ahont denilen bir İ- ctan hocasına müracaat ederek: — Ay ahor! demiş, hangi velidir ki, kız kardeşleri haset ederek onu denize atmışlardır. Hoca düşünmüş, muhatabının Yu. suf vakasını kasdettiğini müşkülâtla anlıyarak: — Be mübarek! demiş. Hangi biri- sini tashih edeyim? Hepsi galat. Ben ahor değilim, ahontum, veli değil nebidir; kız kardeşleri değil, erkek kardeşleridir; denize değil kuyuya at- mışlardır. Ben de muhterem münakkidimizin tenkidine karşı serdeylediğim fikir- lere daha makul cevap beklerken fe. na bir muğalata yağmuruna tutul- dum. Şimdi asıl maksadı, muvakka- ten bırakarak bunlarla uğraşmıya mecbur olacağım., Selâmi İzzetin (O Kadın) münasebetile yazdığı tenkitte dikkat nazarımı celbeden noktalar şunlardı: 1 — (On Dördünçü Lüi Asrı) de- nilen on yedinci asrın kahkahavya hasredilmesi. .2 — Moliyer'in şahsiyeti ve tiyat. roda oynadığı rol. 3 — Melodram aleyhtarlığı. 4 — Vodvillerin ve hafif komedi- lerin Balkanlara ve bize ne vakit gel- dikleri. e Bunları kalemimin döndüğü kadar izah ettim. Fransız edebiyatının en küvvetli şekillerinden olan tiyatroyu mektup sahibinin Lârustaân öğrenmesini tav- siye etmedim, fakat bu tavsiyede bu- lunsaydım yine hata etmiyeceğimi şimdi daha ziyade anlıyorum. Çünkü ©O0 zaman münakaşamız ilmi sahada kalırdı. Bahusus böyle münakaşalar- da âmiyane tabirleri hiç sevmem.Ben kimseyi techil etmek hakkını ve had. dini kendimde görmüyorum. Yeter ki bu, mahdut bir dair>2 içinde kalsın. Binlerce okuyucuya ârzedilmek üze. vaba değmediğini yazmak, hem de ona bir sütün yazı ile cevap vermek mantığa sığmaz. Ben sadece mektu- bun biraz aşağısındaki başlıklarını gördüğüm yazılar dolayısile tiyatro ile pek yakından alâkadar zannetti- ğim bir zatın tashihe muhtaç fikir- lerini işaretten başka bir şey yapma dım. Nitekim bu cevabımdı da yine - tashih demiyeyim, çünkü öfkeleni. yorlar — tavzih edilecek noktalar var: On dördüncü Lui asrını vodvil ve fars asrı, tanımak kadirnaşinaslık. tır. Halkın salaşlara koşması bu as- rin büyüklüğünü tenkis eder mi? Bugün hâlâ on yedinci asra on dör- Gdüncü Lui asri diyoruz, salaş asri de- miyoruz. Salaş asrını bilfiil zaman inkâr etmiş, onu silmiş, süpürmüş. Eğer muhterem münakkidimizin de- diği gibi o asır salaş asrı olsaydı Kor ney, Rasin, Moliyer nasıl yetişebilir- di. Selâmi İzzet nedense bana Moliye- ri sevmiyor gibi geliyor. Fransız ti- yatrosunun en yüksek âbidesinin temelinde kuvvetsiz tırnaklarile rah- neler açmak istemesi, Güliver seya- hatnamesinde tirelerl2 devi bağla- mak istiyen minimini adamların uğ- raşmasına benzer. Zira Moliyer, ti. yatronun granitten bir heykeli gibi- dir; ve müsaade ederlerse Moliver'i kapamak istedikleri çemberden biraz harice çıkaralım. Onu yalnız fars ve kendilerinin anladıkları — ve yahut anlamadıkları — adaptasyonculuk- tan başka bir nazarla görelim: Bütün klâsik müellifler 'elmeriyet- le mevzularını kendilerinden daha evvel gelenlerden almışlardır. Bilfarz Moliyerde de Plaute'den almmış bir mevzu vardır. O kadar ki, artık Plaute kelimesi garpta Mevzuların ana hatlarına alem olan bir isim şek- lini almıştır. Bu müellitler mevzut: alırlar, bazağı ilâveler, bazan hazifler yaparak ona yeni bir hüvivset verir- ler, hattâ mevzuun hüviyetini büsbü- tün değiştirdikleri de olur. Bu suret- le yazdıkları eserle eski eserin ara- sında hiç alâka kalmamış, eser artık tamamen kendilerinin olmuştur. İşte ına o man ikaz vVazifesini yapmak zarure' hasıl oluyor. Akşam gibi mühim bir gazetenin sütunlarında okuyacağımız bir tiyat- ro tenkidini daha sağlam temellere da yanmış görmek isterdik. Hemen bir makale çırpıştırıvermek maksadı te. min etmez. Bundan dolayı dikkat nazarımı celbeden bütün noktalarda daima vakalarla ve müsbet fikirlerle ihticaç eyledim. Bu, muhterem mua- rızımın da dikkatini celbetmiş olacak ki, bana tiyatro meraklısı bir zat di- yor ve bana haddimden fazla bir pâ- ye veriyor. Hakikaten ben meraklı. yım, üzerime aldığım bir işi bir nevi mesüliyet gibi telâkki eder ve kılı kırk yararım. Zaten tenkit demek te bu değil midir? Akşam'da neşredilen mektupta itirazlarımın haklı olma- dığını isbat edecek deliller görmek isterdim; bilâkis yeni baştan tashihe muhtaç fikirler buluyorum. Bunları da göstereceğim, fakâit korkuyorum ki, yine öfkelenerek bu sefer bir i- kinci mektupla yeni hatalara düşe- cekler ve bu, böyle devam edecek... Bir fikir cevaba değerse o zaman te gi İ Za- t ti Eminönü Halkevinden: 1 — 19 Şubatta evimizde- bir (Resim sergisi) açılacaktır. 2 — Bu sergi yalnız amatörlere mah- süstür.>-Ancak resim muâllimlerinin, tale- besinin ve kendi zevkile çalışıp resim ya- parak bu sahada kendini -tanıtmış olanlar da iştirak edebilirler, 3 — Sergide teşhir edilecek eserlerin mevzuu serbesttir. Yağlı boya, sulu boya, pastel, guvaş, ofort, tahta üzerine gravür, kara kalem, desen gibi resim sanatına da- hil her nevi eserler teşhir edilebilir. 4 — Sergiye iştirak eden eserlerden bi- rinci, ikinci ve üçüncülüğü kazananlara münasip birer mükâfat verileceği gibi An- karada açılacak (Halkevleri umumi resim sergisi) nde teşhir edilmek üzere C. H. P. Genel Sekreterliğine gönderilecektir. 5 — Resimlerini teşhir etmek isteyenle- vin 15 Şubat tarihine kadar eserlerini bir meleri rica olunur. e Üsküdar Halkevinden: 10 Şubat cumartesi günü saat 15 de Hal- kevimiz salonunda amatör fotografçılar ve ressamlar arasında resim ve fotograf sergisi açılacaktır. Değerli amatör JHotografçı ve ressamlarımızın bu sergiye iştirak ettire- tekleri eserlerini 9 şubat cuma günü ak- şamına kadar evimiz idare memurluğuna teslim etmeleri. Eminönü Halkevinden: Cuma günü saat 18 de muallim Ragıp Akyürek tarafından (İstiklâl savaşı ve Türk kalkınması) mev- zulu bir konferans verilecektir. Evimiz gösterit şubesi Cuma ve Cumar- tesi akşamları saat 20.30 da (Haydi Suna) piyesini temsil edecektir. Konferanslar serbesttir. Temsil için da- vetiyelerin ev bürosundan alınması rica olunur. lecek bir vaka mevzuunü Salma Tom rukta geçmiş milli biz piyes diye yut turmak değil, Bunlar hazır elbişe mağazaların- dan alınıp her boya, her endama gö- re uydurulmak istenen kostümlere benziyor., Terzi ne kadaf uğraşsa ya- kası sarkıyor, ancak terzi makası Ah- met Vefik Paşa gibi bir ustanın elin- de olursa o zaman bedenimize muva- fık gelebiliyor. Zira âdatımıza, milli temayülâtımıza, düşüncelerimize bü- tün karakterlerimize Caima dikkat e- dilmesi elzemdir. Bir deniz mMmanzarasını. yüzlerce addettiği budur, bu 'M% lerden başka mevzu intihalini kimse yapmamış mi? Yapmış ise neden bun lar gibi şöhret almamışlar? Esasen mevzu nedir? Herkesin tasarruf ede- bileceği hayat sahneleridir. Mesele o hayat sahnesini ebedileştirecek bir şekle büründürebilmektedir. Benirm gibi bir tiyatro meraklisı zat mevcut sitüasyonları tahlil ve tasnif etmiş, bütün mevzuları 36 sitüasion'a sığ- dırmış, Moliyer, Avar'ı, Şekspir, Ve- nedik tacirini, Balzak da Crande Öjeni'yi yazdı. Üçü de mevzu olarek ayni karakteri aldıklar. Harpagon, Şaylok, Grande büsbütün ayrı hüvi- yetlere bürünmüş, fakat ayni ruhta yaratılmış adamlardır. Bunlara bizde olduğu manasile adaptas.on mu diye- lim? Selâmi İzzetin bunu bilmediği- ni zannetmem. Yalnız bu kelimeyi yine acele ile kullanıverdiğine zahip oluyorum. Adaptasion'cu Moliyer, Evet, fakat öyle rastgele bir piyes alıp ta çala kalem tercjimeden sonra Albere Ahmet, Morise Mehmet, An- dreye" Ali ismini vererek Fransız pna cevap verilir. İtirazın hem ce- res ini T sam “Sen benim mevzuumu çaldın,, diye biribirlerine taan etmezler, Ti- yatroda da böyle olmuştur. Buna in- tihal demek de doğru değildir, Eski şairlerin bile bir fikri ayni mısra, hattâ ayni kelimelerle tekrar ettikleri çok varittir: Buna edebiyatta (teva- rüt) derler. Moliyer de vaktile biri- nin yazdığı bir eserin mevzuunu a- larak ona kendi hüviyetini vermiş, karakter ve mörs itibarile birer tip yaratmıştır. Muhterem arkadaşımızın mektubu nun nihayetinde saydıkları eserler, başlıklarına bakılacak olursa, oldukça mühim bir yekön tutuyor. Aflarını rtica ederim. Bunları oku- miyacağım. Zira yarım sütunluk bir mektubun tashihe muhtaç noktaları ile uğraştığım kâfi. Bir de böyle for- ma forma yazılara dalacak olursam kim bilir ne aykırı fikirler karşısın- da kalacağım ve hiç içinden çıkamı- yacağım. İstridye tarlasında bundan fazla inci arayamam. muhitinde bile hayretle telâkki edi- ULUNAY makbuz müukabili Evimiz Bürosuana ver- ——— Daima, en güzel proğramları SAKARYA Sineması takdim etmektedir. BU HAFTA: His.. Teessür.. Heyecan.. Aşk ve Afrikanın bütün esrari... CENUP POSTASI Görülmemiş yeni bir Fransız filmi Baş rollerde: PİERRE - RİCHARD WİLM - CHARLES VANEL ve JANY HOLT İlâveten FOX JURNAL en son Harp ve dünya haberleri Ayrıca: Amerikan Donanmasının işti- Fakile çevrilen büyük casusluk tilmi, Vatan Bekçiliği Baş rollerde: CONRAD NAGEL - ELEANOR HUNT Suare 8.30 da iki filim birden TİYATROLAR Vörrmmer ı — mamen a Şehir Tiyatrosu Dram Kısmında © © KADIN © Komedi Kısmında © OĞLUMUZ © *Halk Opereti © LA MASKOT © OLUN Tarsus eşrafından merhum Yakup Ramazan Oğlunun refikası ve Mer- sin Finlandya fahri konsolosu Fevzi Yakup Ramazan Oğlu ve eski Mer. sin mebusu merhum Hakkı Ramazan oğlunun valideleri ve Tarsus çiftçile. rinden eski İçel vilâyeti daimi encü- men azasından Mahmuz Saip Bor- han ve eski Mersin mebusu Niyazi Ramazan Oğlunun kayın valideleri ve Emniyet 5 inci şube müdürü Şük- rü Saip Borhanın büyük validesi Ba- yan Cennet Yakup Ramazan Oğlu, müptelâ olduğu hastalıktarn kürtula. mıyarak 8.2.940 ta vefat etmiştir. Ce. nazesi 9.2,940 cuma günü Kadıköy İskele caddesindeki evlerinden kaldı- rılarak namazı Beyazıt camiinde cu- ma RORAFİMN SOEALeNT Matiilesek 'na, ileci . Kederli ailesine cenabıhak sabrı cemil ihsan buyur- sün, âmin. TERKNEA AĞ T VEFÂT Şehremaneti sicil müdürlüğünden mütekait Hayati Lugal kızı, mimar Affan Lugal, hava yollarmdan Ke- nan Lugal, kimyager Zahire Lugalin kardeşleri Tıp Talebe Yurdu Başkâ- tibi Nureddin Bayülxenin yeğeni Fa. hire Lugal duçar olduğu hastalıktan kurtulamıyarak genç yaşında haya. ta gözlerini kapamıştır. Cenazesi 9, 2,940 cuma günü saat onda Kızıltop- raktaki evinden kaldırılarak Kalamış tan motörle Kasımpaşaya nakledile- cek ve öğle namazını müteakıp aile kabristanına defnedilecektir. Tanrıdan rahmet dileriz. Avukat Ahmet Refik Gorbon Galatada Bankalar caddesindeki azıhanesini yine o cadde üzerinde nyon hanına nakletmiştir. ” | h B.2- 940 Londra 5.24 Nevyork 130.19 Paris 2.9429 Milâno 6.675 Cenevre 29.2725 Amsterdam 69.2665 Brüksel 21.9635 Atina 0.97 Sofya 1.5875 Madrid 13.435 Budapeşte 23.425 ( Bükreş 0.97 ; Belgrad 3.0825 | Yokohama 80.94 İ Stokholm 31.008 — | t ESHAM VE TAHVİLÂT | 1938 96 5 ikramiyeli 19.60 İ Ergani 19.88 ' Sıvas - Erzurum V 1923 İ Mütehit Ermis Kartal l koönserve fabrikası 4.8n y SAA AAA A AA / ğ ASKERLİK İŞLERİ s 336 Doğumlular Muayeneye Çağırılıyorlar Şi ş Askerlik Şubesi Bu sene askerlik çağına giren 236 do- ğumlu delikanlıların 8 Şubat 940 tarihin- de ilk yoklamalarına başlanacaktır. Bu yoklamaya tâbi olan delikanlıların yuka- rıda yazılar günden itibaren — Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri sabah saat 9 dan on yediye kadar nüfus hüyiyet cüzdnla- rile yoklama memurlarına bizzat veya ka- nunun tarifatı vechile ebeveyni veya ma- halle mümessilleri vasıtasile müracaat e- derök yoklamalarını yaptırmaları ve bu yoklamalarını yaptırmıyanların — askerlik k 83 üncü i hükmüne gö- re cezalandırılacakları ilân olunur. YENİ NEŞRİYAT : Meyva Zamanı Yazan: Rabindranat Tagore “Türkçeye çeviren: İbrahim Hoyi Neşreden: Remzi Kitabevi 'Tercüme edebiyatımıza büyük Hind şa- iri Rabindranat Tagore'un Bahçıvan isimli eserini kazandıran mMuharrir arkadaşımız İbrahim Hoyi, bu sefer de ayni sairin en olgun şiirlerini bir arada toplıyan yeni bir külliyatını (MEYVA ZAMANİI) adile türk- çeye çevirmiştir. Üstad Münif Fehimin yaptığı nefis bir resimle bir kat daha gü- zelleşen bu eserin diğer bir hususiyeti de Tagore'un İbrahim Hoyi'ye yolladığı hu- susi bir mektupla imzalı resmini hâvi ol- Kat ÖSEÜLME Sağlık propagandası umum mü- dürü Doktor Zeki Nasır Barker ile Eczacı Hüseyin Hilmi Barkerin ba- bası Emekli piyade albayı Mehmet Nasrullah Barker seksen üç yaşın- da Erenköy - Kazasker, Şakacı sokak numafra yirmi beşte oturmakta öldü- Bu hanede vefat etmiştir. Cenazesi 9 şubat cuma günü Kozyatağı cami- inde cuma namazını müteakip kaldı- rılarak İçerenköyde eşinin 5 şubat 1940 tarihinde ebedi uykusuna tevdi edildiği aile makberesine defnoluna- caktır. Merhum kırk seneyi mütecâviz as- keri ve mülki birçok mekteplerde Coğrafya ve riyaziye hocalığı yap- mak suretile birçok evlâdı vatanın hizmeti talimiyesinde bulunmuş ve maüteaddit haritalar, cep ve salon at- lasları tersim ve neşrederek memle- ketimizin ilim ve irfanına ifayı hiz- met etmişti. Yurdumuzda ilk kürrei musattaha ve kürrei mücessemeyi tersim ve neşreden de mumaileyh idi. Cenabı hak gariki rahmet eyliye. Amin. 9Y.Z2.940 ANKARA RADYOSU Türkiye Radyodifüzyon — Postaları Türkiye Radyosu Ankara Radyosu Dalga Uzunluğu 317 m. 9465 Kes. 20 Kw 1648 m. 182 Kes. 120 Kw Cuma, 9. 2. 1940 12,30 Proğram ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji habherleri, 12,50 Türk müziği (Pi.), 13,80 » 14,00 Müzik:? Karışık müzik (PI.). 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Türk müziği. Çalanlar: Kemal Niya- zi Seyhun, Refik Fersan, Fahri Kopuz. 1 — Okuyan: Mustafa Çağlar: 1 — Şehnaz peşrevi, 2 — Nâzım: Şehs naz ağır semai (Didem yüzüne nazır), 8 — Dellâl Zade: Şehnaz şarkı (Etmedin bir lâhza ihya), 4 — Şemsettin Ziya: Şehnaz şarkı (Denizin dalgasını bekliyorum), 5 — Fahri Kopuz: Ud taksimi, 6 — 3 - ünclü Se- lim: Şehnaz şarkı (Bir mevcivana dil üptelâdır), 7 — Şi Ziya: Sehnaz şarkı (Hem aldandım, hem aldattım). 8 — Şehnaz saz semaisi. LA P 2 — Okuyan: Azize Tözem: 1 — Muhlis Sabahattin: Nihavent şar- kı (Pek özledim sesini), 2 — Arif Bey: Rast şarkı (Vuslatından gayri el çek« tim), 8 — Refika Hanım: Karcığar şarkt (Hep neşeli sevda dolu), 4 — Tahir Ağa: Hicazkâr şarkı (Gönlümü bir tıflı dilbaz). 19,00 Serbest saat, 19,10 Memleket saat a- yarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 19,25 Türk müziği: Halk türküleri. Adanalı Aziz, Sadi Yaver Ataman, 19,40 Türk müziği. Çalanlar: Vecihe, Fahire Fersan, Refik Fersan. Okuyan: Müzeyyen Senar: 1 — Tatyos: Karcığar şarkı (Hatırant rahatsız etmezse seni), 2 — Tatyos: Kare cığar şarkı (Ne yapsam ne etsem), 3 — Neşet Hayri: Karcığar şarkı (Aşkınla yans dim), 4 — Şükrü Tunar: Karcığar şarki (Hasta bir ümitle hep beklerim), 5 — Kar- cığar türkü (Benliyi aldım kaçaktan). 20,00 K (Milli kahr lık men- kıbeleri), 20,15 Temsil: LA TOSCA. Ya«< zan: Victorien Sardou. Tercüme eden: Ek« rem Reşit. Puccini'nin Torca'dan parçaları piyanoda Cemal Reşit tarafından çalına« caktır; 21,15 Konuşma (Sıhhat saati), 21,25 Müzik: Radyo orkestrası (Şef: Dr. E, Praes torius): 1 — Franceseo Geminlani: Concertö Grosso, No, 12 (La Folia). 2 — Mozart: Saraydan kız kaçırma u< vertürü, 3 — F. Sehubert:;,Beşinci Senfoni, Si z ro BN MİĞML Hü yt aa aat leri; ziraat, esham - tahvilât, kambiyo 1' nukut borsası (Fiyat), 22,35 Müzik: Öpe-s retlerden seçme parçalar (Pİ.), 23,00 Mü« zik: Cazband (P1.), 23,25 - 23,30 Yarınki program ve kapanış. Orman Talebe Birliği Kongresi Büyükdere Orman Fakültesi Talebe Birliği yıllık toplantısını yapmış, dilekler tesbit edildikten sonra seçim yapılmıştır. Yeni idare ve mürakabe heyetleri şu şe- kilde teşekkül etmiştir: Reis: Tevfik Kutlay, G. Sekreter: Nail Eren, Muhasip: Mesut Erden, Aza: Baki Kasaplığil, Mehmet Biner. Mürakabe heyetine: Mevlüt Erel, İzzet Ecevit, Zekâi Gerçeksever seçilmişlerdir. MEVLÜT Geçenlerde vefat etmiş olan Gül- hane hastahanesi profesörlerinden Dr. Yarbay Şemsettin Ateşin ruhu- na ithaf edilmek üzere 15 şubat pa« zar günü Beyoğlunda Ağacamiinde öğle namazından sonra mevlüdu ne«- bevi okunacaktır. ' Arzu edenlerin hazir bulunmaları rica edilmektedir. ö —dume . Ertesi gun akşama kadar onu beklediğimiz hal- de ne kendisini,ne de kotrasını görmek kabil olma- dı. Geceyi biraz sinirli, fakat çok tatlı hulyalar için. de geçirdim, fakat ikinci gün ve onu takip eden gün- ler zarfında da onun gelmediğini görünce beni bü- yük bir hüzün sardı. Güya bütüm ömrüm onun ya- nında geçmiş gibi kendimi bomboş hissediyordum. Aradan on beş gün geçtiği hâalde onun görünme« mesi dayımı için için üzüyordu. Bir gün sofrada: — Yarın sabah gelmezse mutlaka otele telefon edeceğim. diyerek bu merakını açığa vurdu. Mehmet Beyin kendisini ihmal etmiş olmasmı kabil değil hazmedemiyordu. Bana gelince, ilk günlerin mahzunluğuna bedel içime bir sükünet bir tabiilik gelmiye başlanuştı. O- na karşı olan duygularımı da düşününce korku ile karışık bir heyecana düşüyor, bu hissimi yenmiıy2 çalışıyor, biraz da muvafak oluyordum. Neticede onun başka adamlardan bir farkı yoktu; bu farkı be- nim hasta ve sinirli muhayyelem yaratıyordu. Onun gelmemesi bir daha aramızda görünmemesi bu aca:p hislerimı yatısştıracak, sükünetimi büsbütün iede ede« cekti. Işte bu sebepten onun gelmesini istemiyor, dar yımı, bir düzüye ondan konuştukça ben içimden: — Ah gelmese, artık hiç, hiç gelmöse' dyie yal- - varıyordum Hayuatım yavaş yavaş normal cereyanına girmiye yüz tutmüştu Artık geceleri penceremin kenarına dayanıp içli kızlar gibi çılgın ve olmıyacak hayallere kapılmıyor, gündüzleri de gözlerimi denizin mavilik- lerine dikip, beyaz bir yelkenli arayacak yerde arkâ« daşlarımlu beraber geçiriyor, geziyor, eğleniyor- . (l Yazan: MUAZZEZ TAHSİN BERKAND Belki de o tekrar görünmeseydi bir kaç günlük bir heyecandan ibaret olan bu acaip buhran kendi kendine yatışacak ve cidden içimin süzüneti avdet Jecekti. Fakat maalesef böyle olmadı, Dayımın sof- 'rada dostuna telefon edeceğini söylediği günün ak- şamı kapının önünde mükellef bir otomobil durdu, ve Mehmet Bey ilk defa olarak şehirli kıyafetile ve resmi denilecek bir vaziyette göründü. Meğerse, ben son on beş gün içinde kendi ken. dimi aldatınaktan başka bir şey yapmamışım! Me- ğerse bütün soğukkanlılığım, iradem, azim ve meta- netim bır sabun köpüğünden başka bir şey değilmiş! Onu görür görmez bu köpüğün üzerinden sert bir rüzgâr geçti, ilk nefeste onu söndürdü, yok etti, Dayımla yengem misafiri kinayelerine boğuyır. lardı. — Aşk olsun size Mehmet Bey, ön beş gündür bizi ihmal ettiniz ha! — Vallahi değil Seniha Hanım; işim çoktu, bu taraflara gelemedim. — Haydi baydi, o masalı sen başkalarına anlat; ben malımı bilirim; kim bilir yine hangi macera pe- şinde idin! ; EİRY KARON b ai b A Tte TC ÜN 4> — Seni temin ederim Arif, on beş gündür sadece işlerimle meşgul oldum. Artık senin dediğin mace- ralar bizden pek uzak! - Bilmiyorum niçin, bu son sözlerde beana karşı çevrilmiş bir ok sezdim ve içim acıdı. Onlar konuşurlarken ben, bir şey söylemeden Mehmet Beye bakiıyordum. On beş gün içinde değiş. miş, başka bir adam olmuştu. Onu iik gördüğüm günkü neşesi uzaklarda kalmış gibiydi, yüzü solgun, gözleri cansız, her halinde yorgunluğunu, üzüntüsü. nü, bıkkınlığını gösteren bir ifade.. Gözleri ısrarla benden kaçıyor, geldiği dakika elimi tuttuktan sonra artık benimle meşgul olmak istemiyordu, fakat bu halinde bana karşı bir darginlık sezecek yerde on'un beni görmemek, benim varlığımı duymamak için nefsini cebrettiğini hissediyordum. Onun kendisine karşı olan büyük ve biraz da küstahca emniyetini bu suretle olsun kaybetmiş ol- duğunu görmek benim kendime karşı duyduğum em- niyeti arttırmıya sebep oldu ve biraz bu yüzden, bi. raz da hâlâ tahlil edemediğim bir tesirin tazyiki al- tında ona yaklaştım, bir iki dakika onun, yengem ve dayımla konuştuğu halde uzaklarda yaşayan dalgın İ yüzünü, acı dudaklarını hayret ve merakla süzdükten sonra kendisine sordum. — Hasta mıydınız siz Amiral' Bu sualimi hiç beklemediğini anladım. Benim yaklaştığımı ve yanında durduğumun farkında oldu- ğunu belirsiz surette titriyen burun kanatlarından anlamıştım, fakat gökten düşen ve ondaki tebeddü. lün belli olduğunu ihsas eden bu suatım onu hazıra liksız bulmuştu. Elektrik çarpmış gibi irkilerek durdu ve kaşla« rının çatıl dan için için ettiğini anla- dım, fakat bu çok kısa bir an oldu. Derhai soğukkane lılığını bularak tabif sesile bana cevap verdi” — Hayır Ayşecik, işlerim pek çoktu, fazıa yo- ruldur. Bu birkaş kelimelik cümlede hiçbir fevkalâdelik yoktu ama beni birdenbire altüst etmiye kâfi geldi. Karşımdakı adamın benden kat kat büyük olduğunu düşünmiyerek ona karşı içimde bir abıa şefkatine benziyen garip bir acıma duydum ve ona bir kaç gün evvelki neşesini vermek ümidile: ç — Biz size çok darıldık ama.. dedim. — Niçin? Yüzünün kanı son damlasına kadar akmış gibi dudakları bembeyaz oldu, gözlerinden öfkeye, isya- na benziyen bir parıltı geçti. Kim biülir benim ne söyliyeceğimi zannediyordu; fakat ben bunu anlama«. mış görünerek sükünetle cevap verdim: » — Bizi bir gün kotranızla Yalovaya götüreceği. nize söz vermiştiniz. X Pa

Bu sayıdan diğer sayfalar: