2 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | — Sa, yine ülküsüne Türk Safosunun Hcych' TEFRİKA. No. 119 Altınların Yağması Cezmi, Yedi Hizmetkârı Tarafından Ansızın Yolda Öldürülmüş ve Yanındaki Bol Para Yağma Edilmişti Karacaahmet mezarlığına kadar gelmişlerdi. Ünlü sipahinin tabu- ta girmezden önce hizmetkârları- na baş yaptığı zeki görünüşlü a. dam, bu vaziyette çok sıkıntı çek. ti, “Merhumun defnolunduğu gün başında gürültü — yapılmamasını vasiyet ettiğinden,, — tutturarak, fakat üçer beşer pul da vererek, o kalabalığı dağıttı. Efendileri mesabesinde bulunan ölüyü ken- di elleriyle gömmek ve örtmek istediklerini söyliyerek, lâkin hak- larını da ödeyerek, mezarcıları dahi savdı ve etrafı bir iyice kol- ladıktan sonra, Cezmiyi tabuttan çıkardı, boş tabutu mezara koyup üstünü kapattı. ş Cezmi, giyimli, kuşamlı, hattâ silâhlı olarak tabuta girmişti. O. nun için fazla oyalanmadı, rçığa çıkar çıkmaz hizmetçilerini paza. ra koşturdu, ucuz veya pahalı de. meden binek, yedek ve yük atla- rı satın aldırdı, yine o hızla yol azıkları tedarik ettirdi, Anadolu içerilerine doğru yolarçıktı. Yanında on bin altın vardı. Bu- nunla çok işler başaracağını u- muyordu. Fakat parası da olma. kavuşacağına emindi. Çünkü İstanbulda baskı. na uğrayıp, yeniçeri kılreile doğ- ranan yoldaşlarının, zulme kur- ban. giden Poyrazların, —Öküz. Mahmutların kanlarını istemekte bütün Anadolu sipahilerinin bir | lâhza tereddüt etmiyeceklerine i. manı vardı. Onları sadece aydın. |latmak lâzımdı. Zira zavallılar, -— yeryüzünde Allahın gölgesi *tanı- — nan padişah ile bütün müminle- — rin anası sayılan valide sultanın /— para toplamak hırsiyle ne kepa- | zeliklere cevaz verdiklerini lâyı. 'kile bilmiyorlardı. Kâtip Cezmi, işte bu cehli giderecek, devletin | temelini sarsan yolsuzlukları bi. /|Ter birer ortaya koyacak ve Ana- — dolu sipahilerini ayaklandırıp, ye- / niçerilerden mükemmel bir inti. — kam alacaktı. |— Fakat bu düşüncelerin, bu ka- /| rarların, bu plânların kuru bir hulyadan ibaret kalması mukad. derdi. İnsanların tasavvurlarını —Een umulmaz bir zamanda — âaltüst eden gizli parmak, Kâtip Cezmiye de bambaşka bir istika- met çizmişti ve o, renk renk hul- yaların şevki içinde bilmiye bil. miye, görmiye görmiye o istika. mete doğru at koşturuyordu. Kader onu sendeletmek ve dü. şürmek için hizmetkârlarını âlet seçmişti. Cezmi, Anadolunun mü- nasip bir köşesine ulaşıp, kazan kaynatabilmek emelinde nasıl bu hizmetkârların yardımına güve- niyorsa, kader dediğimiz garip kuvvet te onu yarı yolda bırak. mak ve kaynatılacak kazanı daha ateşe konmadan devirmek işinde onlara, ayni adamlara istinat edi. yordu. akat kader görüyordu, Cez. mi “Yarın,, a karşı kördü. O sebeple kaderin plânı yürüye- cek, berikininki çürüyecekti. Ni- tekim”öyle oldu. Hizmetkârlardan biri — kader adını verdiğimiz giz. li kuvvetten aldığı emirle — an. sızın bir ihtiras, bir tamah buh. ranına tutuldu, Cezminin taşıdı. ği ve hizmetkârlarına taşıttığı al- tınlara göz koydu, bu serveti yağ- ma etmek düşüncesine kapıldı. Kader, bu kurdu o hizmetkârın, yüreğine düşüniükten sonra, Cez. mi için kurtuluş-imkânı kalma- mış demekti. Nasıl ki, elinden ek- mek yediği adamı, yok etmek ve malını yağmalamak düğüncesini taşıyan adam bu hain fikri arka. daşlarından birine açınca, iyi kar. şılandı, ikinci arkadaşla fısıldaş. tığı vakit ise, onu kendinden da- ha şevkli gördü ve bu suretle bir gün, tek bir gün yedi hizmetkârın ayni maksat üzerinde birleşmesi- ne kâfi geldi. Cezmi, açlıktan ve çıplaklıktan kurtarıp, yanına aldığı, bol para " ve bol iltifat ile kendine bağladı. Bina inandığı hizmetkârların neler düşünüp, neler kararlaştırdığını sezmemişti. Hulyalarını genişlete. rek, plânlarında düzeltmeler ya. parak, hedefine doğru yürüyordu. Fakat Geyve boğazına girilip te, kuytu bir yerde çadır kurulduğu gece, soysuzlara inanmanın ceza- sını gördü, Uyku arasında bastı- rılarak öldürüldü. Katiller, işledikleri cinayetin â- kıbetini düşünerek değil, ortada duran paraların- — bölüşülmesinde fikir birliği — yapamadıklarından dolayı çarçabuk münakaşa vazi. yetine geçmişlerdi. Efendilerini öldürüp, parasını çalmak fikrini ilkin ortaya atan hizmetkâr, kan- h mirastan arslan payı almak is- tiyordu. Bir başkası, kurbana ilk darbeyi indiren el sahibi olmak yüzünden büyücek bir hisse ko- parmak azmini güdüyordu. Ken. dilerinde fazla hisse almak hakkı- nı gören bir iki katil daha vardı. Bu sebeple Kâtip Cezminin cesedi etrafında bir “Mal kavgası,, yüz göstermişti, küfürler savrularak münakaşalar yürütülüyordu. İş — nihayet — biçağa dayan- dı, katiller, birbirine saldırdı ve bu arbede sonunda bileğine güve. nemiyenler mirastaki hisselerin. den vaz geçmek zorunda kaldı. Yedi kişi arasında paylaşı! lâzım gelen altınlar, iki üç katile kalmış ve ötekiler canlarını kur- tarmak kaygusiyle cinıy&taı;ha!_ sından kaçmak ıztırarını düymüş. tu (1). emişçi vezir, işte bu “Fası. kışmahrum,, vaziyetine dü- şen hizmetkârlardan birinin İstan- bula gelerek, sırdaş tanıdıklarına vâkıâyı hikâye etmesiyle han han, kahvehane kahvehane beliren de. dikodu üzerine, Kâtip Cezminin âkıbetini öğrendi, saraya müjde tezkeresi yolladı ve pençesini Hü. seyin Halifenin hayatına çevirdi. (Devamı Var) (1) Naima tarihi « C: 1. S: 807. Bü- yük vatanperver şair Namık Kemalin “Cezmi,, adını taşıyan tarihi romanında işte bu sipahi kâtip bahse mevzu teşkil etmiştir. TA — - 2-8-939 BULMACA ]r GÜNEŞ BANYOSUNDA YANAN CİLDİNIZIN Dünkü bulmacamızın yanıklarını teskin ve tedavi için - halledilmiş şekli EZET z Y 2 3 4 6 6 7 8 9 10 ı|SİTİGİAİRİA 2|ilFlAİDİER M iİmM A+ ğ S$İGAİLİATİRK sJAİDİAİP Mi slA SİRİE DİA n' &JA SİAİNİFİM HiM M TİKİAİMİE M AİSİİ, *|OlMUU!7 ll lA(CİAİR PATI KULLANINIZ. sİVİAİRMInBislalrFlA m uJAlM UITİM DIRJA|S her türlü yanıkları, kan çıbanları, traş yaraları, meme iltihapları ve çatlakları, koltukaltı — çıbanları, dolama, BUGÜNKÜ BULMACA 1 2 38 4 8 6 7 8 9 Y0 1 Lekbl : | İl—î S M M T TTT T Si Min gll d A MA | AAA | HN sİ | h4 ka | .- | SOLDAN SAĞA: 1 — Kâğıtta gezer © Mangalda gezer. 2 — Asâlet sahibi © Susgun. 8 — Zarfta bulunur € Eski bir Türk filozofu. 4 — Hayâ €© Fâni değil & Eklenir. 5 — Bir harf €© Bir nota © bir sayı, 6 — Işık © Eksik © Bir zamir. ? — Bir mezhep &© Sanat, 8 — Ters okunursa bir kadın ismi o- lur © Bir nota, 9 — Emsal, hâsıl © Suçunu bağışla- mak €© Bir harf. 10 — Bir sesli harf © Bir harf © Bir iç deniz. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Örter € Bir zarf. 2 — Eski bir millet © Şüyu bulan. 8 — Bît Frahsız şehri © Cana yakın, ler, fiiller, 6 — Mey dağıtır © Sây amel © Bh' ses- p Wiklerk â ü $ 'I — Bir Hıristiyan ismi © Kalil. 8— Fakat © Alâmet, eser © Bir nola, 9 — Kısım, kolq. Bir renk € Bir harf. 10' — Eski © Bir göl. z © Bileğe geçirilir. — r “t— Bnr îu; © Bir nota © Hareket- Kır Eğlencesi Çocuk Esirgeme kurumu Erenköy kolu- tarafından” 5.8.1939 Cumartesi akşamı Suadiye Plâj gazinosunda yoksul çocuklar menfaatine sabaha kadar devam etmek üzere bir kır eğ. lencesi tertip edilmiştir. Kıymetli sanatkân Bayan Muallâ da Sadi grubile iştirak ederek bu hayır işi için en mutena parçalar te. ganni edecektir. Macar cazı, zengin varyete numa- raları ve dans müsabakaları ile müsa merenin mükemmel bir surette ter. tibine çok çalışılmıştır. akneler, ergenlikler, çocukların ve büyüklerin her türlü deri iltihapları. TEDAVİ EDER. Sıhhat Vekâletinin 22/4/936 tarih ve 5/31 numaralı ruhsatini haizdir GAYRİMENKU!. SATIŞ İLÂNI İstanbul Emniyet Sandığı Direktörlüğünden : Bayan Hayriyenin 15148 hesap No.sile Sandığımızdan aldığı (300) liraya karşı birinci derötede ipotek edip vadesinde borcunu vermedi- ğinden hakkında yapılan takip üzerine 3202 No.lu kanunun 46 cı mad. desinin 40 cı maddesine göre satılması icabeden Topkapıda Takkeci ma- hallesinin Topkapı caddesinde eski 1.:3 yeni 1 en yeni 207 NoJlı (sur itti: salinde) 1 depo ve 2 odayı hâvi kâğir değirmenin tamamı 1.5 ay müddetle açık arttırmaya konmuştur. Satış tapu sicil kaydına göre yapılmakta- dır. Arttırmaya girmek isteyen (94) lira pey akçası verecektir, Milli bankalarımızdan birinin teminat mektubu da kabul olunur. Birikmiş bütün vergilerle belediye resimleri, tellâliye rüsumu, vakıf icaresi ve tâviz tutarı borçluya aittir. Arttırma şartnamesi 10 - 8 - 939 tarihinden itibaren tetkik etmek isteyenlere sandık hukuk işleri servisinde açık bulundurulacaktır. Tapu sicil kaydı ve sair lüzumlu izahat ta şartname- de ve takip dosyasında vardır. Arttırmaya girmiş olanlar bımları tetkik ederek satılığa çıkarılan gayrimenk ul hakkında her şeyi öğrenmiş ad ve itibar olunur. Birinci arttırma 18 - 9 - 939 Pazartesi günü Cağaloğlun. da kâin Sandığımızda saat 10 dan 12 ye kadar yapılacaktır. Muvakkat ihale yapılabilmesi için teklif edilecek bedelin tercihan alınması icabe- den gayrimenkul mükellefiyetile sandık alacağını tamamen geçmiş ol- ması şarttır. Aksi takdirde son arttıranın taahhüdü bâki kalmak şartile 3 . 10 - 939 salı günü ayni saatte ve ayni mahalde son arttırması ya- lacaktır. Bu arttır gayrimenkul en çok arttıranın üstünde bı. rakılacaktır. Hakları tapu sicillerile sabit olmıyan alâkadarlar ve irti- fak hakkı sahiplerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair iddialarını ilân tarihinden itibaren yirmi gün içinde evrakı müsbiteleri- le beraber 'dairemize bildirmeleri lâzımdır.'Bu'suretle haklarını bildir- memiş olanlarla hakları tapu sicillerile sabit olmıyanlar satış bedelinin paylaşmasından hariç kalırlar. Daha fazla malümat almak isteyenlerin 938/1497 dosya No.sile Sandığımız hukuk işleri seryisine müracaat et meleri lüzumu ilân olunur. y * Emniyet Sandığı; Sandıktan alınan gayrimenkulü ipotek göstermek isteyenlere muhamminlerimizin koymuş olduğu kıvmetin ©£ 40 nı te. cavüz etmemek üzere ihale bedelinin varısına kadar borç vermek su- retile kolaylık göstermektedir. (5784) Çorluda Kor Komutanlığından : 1 — 3. Kor inşaât şubesinde çalışmak üzere 250 lira ücreti şehriyeli yüksek diplomalı bir mimar veya mühendis alınacaktır. Taliplerin 21 - Ağustos - 939 gününe kadar Çorluda Kolordu İnşaat Şubesine is- tida ile müracaatları. * ğ 2 — İsteklilerin diploma, hüsnühal kâğıdı, tercümei hâl ve Askerlik vesikası suretleri ile yaptığı işlere dair vesikalarını istidalarına raptet. meleri, “210,, “5805" n Ipekli yeşil bir pijama, Mürüvvetin körpe vücu- /— Fakat onun farkına var dünü, ihtiras tutuşturan bir alev gibi sarmıştı. Ve — Mürüvvetin pembe, boyasız yüzünde, her erkeğe / cazip gelecek tatlı bir bekâret vardı. Melâhat, apartımanın en ışıklı, en ferah odasını i -— ona vermişti. Onun odasındaki eşyalar da, kendi o. dasındakilerğen daha yeni; daha şıktı. Üstelik, pa- rasız bırakmadığı kızı, her gün, terzilere, berber. |lere, kunduracılara, sinemalara, gazinolara götü- Tüyor, onun iri gözlerini saran endişesini tamamen dağıtmak, ve ona, bu yeni hayatı çabucak, ve iyice sevdirmek istiyordu. Hakikaten, bu gayretinin fay- — dasımı görmemiş te değildi. Mürüvvet artık, eskisi — gibi ağlamıyor, kendisini, ve bu âlemi, yadırgamı- — yordu. Hattâ ipekli esvaplardan, ipekli pijamalar. -— 'dan, zarif, topuklu papuçlardan, sinemalardan, Ba. — zinolardan, paradan, puldan ve yüzünü tanınmıya- |— cak kadar değiştiren usta berberlerden hoşlanmıya — bile başlamıştı. Fakat buna rağmen, içine dönmek- ten ürktüğü bodrumda yaşıyan anasını, ninesini, — kardeşlerini, acıya acıya, çekine çekine hatırlamak. tan kendisini alamıyordu. Hele bir gün*anası tara. fından görülmekten ödü patlıyordu. — Zira anası, kendisini, polis kuvvetiyle, tekrar bodruma soka. bilirdi. O zaman yiyeceği köteklerin, göreceği ha- |— karetlerin haddi hesabı yoktu: Anası kendisini bel- | ki de dayaktan öldürebilirdi. Hem anasının dayağı — bile olmasa, artık o bodrumun korkunç karanlığı,, )v / rutubeti, kasveti kâfiydi. Bodrum onun gozlerinı, — bir mezar gibi korkutuyordu. ! Odaya girince, Melâhatin açıp kapadığı kapının sesini duy ve bekledi. dığını anlayınca seslendi: “— Uyuyor musun Melâhat abla? Melâhat, tâ diplerine gömüldüğü derin hayalle. nden, uykudan uyanır gibi sıçrıyarak doğruldu Ai n Bkek “—— Hayır.. Dedi, dalmışım.: TEFRİKA No. 45 N “— Ben ne düşünüyorum biliyor musun? “— Ne düşünüyorsun? “— Eğer sende varsa, bizimkilere biraz para göndersek.. Benim aylığım da kesildiği için, zaval. lılar çok fena hale düşümüşlerdir! Melâhat biraz düşündü, sonra: “— Vallahi, dedi, paramız vara Gönderebiliriz. Fakat kim götürecek? Eğer izimizi yakalatırsak, çok fena olur: Hem seni bodruma tıkarlar, hem be.- nim başımı derde sokarlar.. “— Senin hiç emniyet ettiğin bir arkadaşın yok mu? e Vartabit..;. “— Ona veririz. Adresi de tarif ederiz, götürür, parayı teslim eder, benim tarafımdan gönderildi- ğini söyler. Eğer annem adresimi sorarsa: —- Bilmiyorum: Ben onu yolda gördüm!,, Der. Mürüvvetin, bu çareyi akıl edişinden, bu mese- leyi hayli düşündüğü belliydi. Mürüvvetin kalbini kırmaktan, ve gönlünü hoş etmemekten çekinen Melâkate de, bu teklif makul görünmüştü: “— Hay hay.. Dedi, böyle olur.. Benim, Leman adında eski bir arkadaşım var. Cin gibi becerikli bir kızdır. Bu işin hakkından o gelir.. Böyle işler için biçilmiş kaftandır hınzır. Fakat, şimdi nerede sturduğunu bilmiyorum. Yarın sabah, eski calıstı. ğı eve uğrar öğrenirim. Eğer bulabilirsem, istediğin olâu demektir. Vâkıâ bu vaat, Mürüvveti haâyli sevindirmişti. Fakat buna rağmen, içinde, daima, tehlikeli bir suç işlemekte olan bir insan huzursuzluğu duymaktan kendisini tamamiyle kurtaramıyordu. Bu huzur. suzluk, onu sersemletmiş, dalgınlaştırmıştı. Melâ. hat, Mürüvvetin yüzünü, koyu bir maske gibi örten bu derin dalgınlığın yine farkına varmıştı: “— Sen, dedi, yine çarpıksın.. Bir türlü aklını başına devşiremiyeceksin galiba! Işte, istediğin de oldu: Daha ne düşünüyorsun? Mürüvvet önüne baktı: — Hiç!.. “— Nasıl hiç canım? Artık beni budala yerine «oymasana? Ben, tasalı insan suratının ne biçim aldığını bilmez miyim? «“— Düşünmüyorum ama, rum. “-— Canım, ne budala şeysin sen? Kazık kadar baban var. Ananın eli ayağı kötürüm değil. O kos- koca, sapasağlam insanlara bakmak senin üstüne vazife mi? Bilâkis, onların sana bakmaları lâzım. OÖmrünün sonuna kadar ©o mezar gibi yerde, bod- Fum süpürgesi gibi yaşıyacak değilsin ya? Baksana yüzüne? Biraz hava, biraz gıda, 'anneme filân acıyo- biraz renk bulunca, bebek gibi oldun! Halbuki, orndm çıktığın zaman, suratın ölü suratı gibi bembeyazdı.. Eğer intihar etmek niyetindeysen, senin bilece. ğin şey. Fakat yaşamak istiyorsan, artık vaz geç bu şalaklıklardan. Onlar, başlarına yük olmadığın için sana şükretsinler.. Mürüvvet içini çekti: “— Ben, bir gün yakamı ellerine geçirirler diye korkuyorüm da?. , “— Yakanı nereden ellerine geçirecekler? Onların hepsi, o havasızliğin, o karanlığın içinde, senden evvel kendilerini kaybetmişler. Bu koca Jstanbul şehrinde, o sarhoş adamla, o bunak kadın insan mı bulebilir? Bugüne, bugün, azılı hırsızlar kaçıyor- lar da, zabıta, peşine düştüğü halde yerlerini yurt- lariını kolay bulamıyor. Seni nereden bulacaklar? Mürüvvet, teselli bulur gibi olmuştu. Zaten, kü- çük başı ne zaman bünalsa, Melâhate koşuyordu. Melâhat bir kaç cümleyle, onun içindeki sıkıntıyı dağıtmanın yolunu biliyor, Oonun üzülen yüreğini ferahlatıyordu. Bu itibarla, Melâhatin mantığı ve sözleri, Mürüvvete âdeta ilâç gibi geliyordu. Nite- kim, onun son sözle.ini dinledikten sonra, yine ba. şı rahatlamış ve geniş bir nefes daha alabilmişti. Melâhat: — Haydi, dedi, kara kara düşünmenin sırası de. ğil, Git yıkan, giyin de çıkalım.. Seni Büyükadaya götüreceğim bugün... “— Uzak bir yer mi büyükada' K, Hayır canım... Şimdi gidip, akşama dönece- ğiz: Göreceksin bak: Cennet gibi yerdir mübarek! Mürüvvet, tekrar odasımna döndü: Yepyeni ve cennet gibi bir yer göreceğini düşünmek, ona, en- dişelerini büsbütün unutturmuştu: Yıkanırken, gi. yinirken, sadece, biraz sonra görecekleri yeni âle- mi tahayyül ediyordu. Usta Melâhat, kurnaz Melâ. hat onu,.fuhşa, en cazip yollardan götürüyordu! (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: