Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—— -— —— 1-8-939 SUŞT TAN -— Tefrika No.122 Muğlada Teşkilât Kurulmuştu! Bir Kaç Gün İçinde Teşkil Edilen Milli Taburda Mücadele Sahasındaki Mevkiine Geçirilmişti Çünkü, mücadele taraftarları, baş- ta belediye reisi Ragıp Bey olduğu halde, mutasarrıf Hilmi Beyin mil- li teşkilâtın meydana getirilmesi i. çin, el altından çalıştığı ve müm- kün olan muavenet ve müzahare. ti de esirgemediğini biliyor ve her gün bu mesainin meşkür eserlerini görüyorlardı. Bu sebeple Necmi Be yin tevkif edilmesine bir mana ve- remiyorlardı. Aleyhtarlara gelince, onlar da, mutasarrıf Beyin, birçok eserler delâleti ile, tamamile mü- cadele taraftarı olduğuna hükme- diyor ve. bu sebeple menfi faali. yetlere açıktan Aaçığa girişmiye pek te cesaret edemiyorlardı. Bu tevkif haberi karşısında, mutasar- rif Bey hakkındaki zan ve zehap- larının yanlışlığına hükmediyor, biraz da seviniyor ve ümitleniyor- lardı. Halbuki mutasarrıf Hilmi Bey, ©o sırada şehirde ve civarında tü- reyen, halkı taciz ve tehdit ile men- faat peşinde gezen bir takım ça. pulçuların tevkif ve tediplerini lü. zumlu bulmuş, zaman ve vaziyetin müsaade ettiği bir şekil ve şiddet- te icraata koyulmuştu. Bu arada, mülâzim Necmi Beyin de, bu ka- bil çapulculardan olduğu hakkın. da yapılan bir ihbar neticesi ola- rak tevkifi emrini vermişti. Fakat, mülâzim Kadri Beyin müracaati ü. zerine, Yörük Ali Efe tarafından mutasarrıf Beye yapılan işar, Nec. mi Beyin vaziyet ve mesaisi hak- kında olan bütün şüphe ve tered- dütleri izale etmişti ve tabil o an. da serbest bırakılan Necmi Beyin de, aldığı talimat dairesinde faa- liyetine müsaade edilmişti. Bu an.- laşamamazlık dolayısile mutasartıf” Hilmi Bey hakkında, milli teşki- lât taraftarları arasında hasıl olan tereddüt ve suizan da tabiati ile zail olmuş ve muhalifler de hayal sukutuna uğrıyarak somurtmuştu. Artık. Muğladaki teşkilât e- saslı bir şekil almıştı. Mu- tasarrıf Hilmi ve Mülâzim Necmi Beylerin de hazır bulunduğu bir toplantıda milli teşekkül reisliğine eşraftan Hamza Bey, azalıklarına da belediye reisi Ragıp, Bozöyüklü hatip Süleyman, Eskihisarı Murat, Kesikli Ömer, Mesevleli Ali, Ahir. köylü Şevki ve biraderi, Dümbelek köylü hafız Mehmet, Muğla eşra- fından Hafız Sabri, Hasan çavuş oğlu Bekir, Memiş Ağa ve Beyler seçilmiş ve gerçekten hummalı bir faaliyete geçilmişti. Bir kaç gün içinde vücude getirilen sekiz yüz kişilik Muğla milli taburu da, mücadele sahasındaki mevkiine geçirilmişti. S öke ve havalisi de, o sırada ayaklanan yerli nankörler. le, Sisam adasından geçen haydut- ların salgınına uğramıştı. * Müslü- man ahali, yapılan alçakça teca- vüzler ve kahbece cinayetlerden dolayı şehirden ve köylerden dışa- rı çıkamaz olmuşlardı. Çünkü, hay- dutlar rastladıkları !Vlüslüm;mı bö. ğazlıyor, gözlerini Öyuyor, ateşte yakıyor veya ayağına taş bağlayıp denize atıyorlardı. Buldukları hay- vanları, davarları alryor ve sürü, sürü götürüp satıyorlardı. Bu acık- li hallere karşı, güya mahalli asa- yişi, temin için geldililerini beyan ve ilân eden İtalyanlar, bu hay- dutların canavarlıklarını sükün ve sükütla karşılıyorlardı. Mahalli hü- kümeti, Istanbulun biribiri ardına gönderdiği sükünet ve itidalin mu- bafazası emir ve tavsiyelerine kö- rü körüne itaat ve riayet ediyor- du. Bunu temin ve tatbik için de giriştiği icraat ile zavallı halkın, elini, kolunu bağlıyordu. Fakat, nihayet bu fecayi ve mezalim kar- şısında, bir gün, kaza kaymakamı- nın da sabrı taşmış merciine karşı olan hürmet ve itaat hududunu aşmıştı. Cereyan etmekte olan ve yürekler sızlatan zulüm ve cina- , yetleri, olanca acılık ve açıklığı i. e İstanbul hükümetinin huzuru ei — vaçr " * Muğla mutasarrıfı Hilmi Bey hıyanetine saçmıştı. Cevap bekli- yordu. O esnada, bu feciaları haber alan fırka kumandanı Şefik Beyin, bu acıklı hal ve vaziyeti tetkik et- mek ve neticeyi kendisine bildir- mek üzere gönderdiği fırka erkâni harbi yüzbaşı — Salâhattin Bey de Sökeye varmış bulunuyordu. alâhattin Bey, gözünün ö- nünde cereyan eden bu hay- dutluklardan İslâm ahaliyi kur - tarmak için mahallinde icap eden lerle ve bilhassa mevki kumandanı binbaşı Ali Saip Beyle temas et- miş ve derhal yüz elli kişilik mil- li bir müfrezenin teşkili lüzumuna karar vermişti. Bu kararını ve teş.- kilâta başladığını da silâh ve cep- hane ihtiyacı ile birlikte bir şifre ile firka kumandanına bildirmişti. O da cevap bekliyordu. Ancak, Is. tanbul hükümeti, kaza kaymaka- mının acıklı feryatnamesini yırtıp kâğıt sepetine atmış, bu müracaatı haince bir süküt ile karşılamıştı. Buna mukabil, fırka erkânı harbi Salâhattin Bey, kumandanından hüsüsi surette şu emri almıştı: “İstanbul hükümetinden hima. ye ve icraat beklenilecek zaman- da değiliz. İslâm ahalinin elleri, kolları bağlı öldürülmelerini kati. yen tecviz edemeyiz. Milâs jan. darma bölüğü kumandanı yüzba. şı Rifat beye, mahalli askeri dep- poyundan dört yüz tüfekle, kâfi miktarda cephanenin en kısa yol. dan ve en az bir zamanda size gönderilmesini telgrafla emret. tim, Derhal teşkilâta başlayınız.., B u emir, Sökede de milli he. yetlerin — teşekkülüne ve milli kuvvetlerin teessüsüne ve nihayet milli varlığın tecellisine sebep olmuştu. Erkânıharp Salâ- hattin ve o sırada Sökeye gelen le- vazım zabitlerinden Faik beylerin gayretleri ve memleket eşrafının himet ve muavenetleri derhal, ar. zu edilen neticeyi vermişti. Milli teşekkülün reisliğine eşraftan Ö- mer ağazade Mehmet, ikinci reis- liğine Tütüncüzade Hasan ve â. zalıklarına da Hacı Ziya beyza- de İbrahim, dava vekillerinden ve ulemadan Bekir, Ali Kâhya zade Süleyman ve Tahir, Giritli Meh. met ve mesul kâtipliğine de Ha- cı Kâzım zade Ahmet Fevzi bey' ve ağalar seçilmişti ve bu zatlar, o sıkıntılı günlerde cidden her bi. ri ayrı ayrı birer fedakârlık nü- munesi addine lâyık olan meş. kür ve meşhur faaliyetlerine he- men geçmişlerdi. (Devamı Var) Haydarpaşadan genç bir okuyu- cumuzun yüzünde “ergenlik sivil. celeri pek çok” muş. Bunun teda- visi mümkün müdür, diye sorduk. tan sonra: — Eğer mümkünse bir ilâç bu- yurursunuz, fakat söyliyeceğiniz ilâçların tesiri muhakkak olmalı. dır! Diye de yazıyor.., İnsan genç yaştayken her şeyi istemeğe hak- kı olur: Gökten yıldızları toplayıp kendisine getirmelerini, yahut er. genlik çıbanlarına karşı “tesiri muhakkak,, bir ilâcın gazetede bildirilmesini. Gökten yıldızları toplayıp getir- mek mümkün müdür, değil midir, pek iyi bilemiyorum ama, ergen. lik çıbanlarının tedavisi mümkün- dür, Ancak gazeteden kendisine yazılabilecek ilâçların tesiri mu- hakkak olacağını temin etmek mümkün değildir. ,, Meselâ, yüz gram Arap sabunu ile o kadar alkolü iyice karıştır- dıktan sonra geceleri yatarken yü- züne &ürebilir... Fakat genç adam, kendisini, yatağında olsa bile, yü- zt simsiyah görmelerini istemez- se? O halde, kükürt tozunu balla ka- rıştırarak yatarken yüzüne sürmek var. Ancak o zaman da, sinekler kükürdün kusuruna bakmayıp da balı yemek üzere yüzüne hücum ederlerse? Vâkiâ, ergenlik çıbanlarına kar- şı yüze sürülebilecek daha pek çok ilâçlar vardır. Fakat bunların çokluğu hiçbirinin tesiri hak ERGENLİK ÇIBANLARI lar tavsiye etmek değil, hasta ol. mamak için riayet edilmesi fayda- h olan sağlık tedbirlerini ve bir hastalık geldiği vakit hemen vak. tinde hekime müracaat edebilme- leri için hastalıkların ilk alâmet. lerini anlatmaktır. Arada sırada da, hekim bulunmıyan yerlerdeki okuyucularımıza bir hizmet ede- bilmek ümidile, kendilerinin ya- pabilecekleri ve mutlaka faydası olamasa bile zararsız olacağına kanaat getirdiğimiz tedbirleri ya- Zıyoruz... Bu ergenlik çıbanlarını, bir za- man dışardan sürülen ilâçlarla ve perhizle tedavi ederlerdi. Fakat dışardan sürülen ilâçlardan hiçbi- rinin tesiri muhakkak olmadığı için, bir ilâç üç hafta içerisinde faydasını göstermeyince onu bıra- kıp bir başkasını tecrübe - etmeli, diye de ilâve ederlerdi. Perhiz de başlıca balıklardan, tuzl ş y d!ll, l ve- lerden, içkilerden ve bilhassa ek- mekten sakınmaktı. Vâkıâ cilt ü- zerindeki ârızalara karşı perhiz her vakit faydalı olur. İçki her şe- ye olduğu gibi cilde de zarar verir. Ekmeği de mümkün olduğu kadar azaltmanın, hattâ hiç ekmek ye- memenin çok faydası vardır. Fa- kat yalnız bunlarla ergenlik çıban- ları geçmez, Zaten 'adı üstünde, ergenlik çı- banları bülüğ yaşının, bütün vü- cutta meydana getirdiği değişik. liklerin bir neticesi, yani o yaşta işlemeğe başlıyan hormonların bir tesiridir. Zaten Haydarpaşalı genç kak olamıyacağını gösterdiği gihi, zaten onların her birini eczacılar hekim reçetesile verebilirler. Gazetelerde “tesiri muhakkak,, ilâçlar tavsiye etmekle hastalık. lardan kurtulmak mümkün olsay- dı dünyada hekimliğe, eczacılığa lüzum kal dı. Eski larda olduğu gibi, Mısırçarşısı bu İşe kâfi gelirdi. Buna imkân olmadığı içindir. ki, baksanıza, Mısırçarsı. sının yerinde sebze hali kurula- cak, diyorlar... Bizim bu gazetede yapmak İste. diğimiz, okuyucularımıza hbirer hirer ve “tesiri muhakkak,, ilâç- okuy da dikkat etmiş: — Bu illet gençlerin çoğunda vardır!., Diye haber veriyor. Onun ver- diği haber de, hu çıbanların genc- lik hormonlarından ileri geldiği- ni bir defa daha isbat eder, Ergen- lik çıbanlarına karşı hiçbir şey ya- pılmasa bile, arada sırada, mevsi- me göre, yiyeceğe göre azıtıp ha- fifledikten sonra birkaç sene için. de kendi kendilerine geçerler. Pek ziyade rahatsızlık verince üteh bir cilt hekimine teda- vi ettirmekten başka türlü “tesiri Bam e len l lıin t | HERPK ÂYE 'NE SEVİNDİ! NE SEVİNDİ Yazan: PAMELA JOHNSON Çeviren: CEVAT ŞAKİR c CA 0>3322323333332d addie istasyon saatinin al- tında bekliyordu. Şapkası ve ceketi kahve rengi idi. Etekliği de maviler üzerine serpili küçük pembe çiçekli bir kumaştandı. Ba. cakları güneş ışığından yanmış, be- yaz ten renginde çoraplara bürün- müştü. Zarif bir cümle gibi tepe. den tırnağa süzüleri endamı da kü- çük pabucunun minimini topukla. rile noktalanıyordu. Saat altı da işten çıkarken, so« kakta ilk rastladığı aynada ken- dine bakmıştı ve tam bir emniyet- le kendine “güzelsin,, demişiti. Fakat burada oturup bekledikçe, bu verdiği hükmün doğruluğundan şüphelenmiye başlamıştı. şapkası yarım saat evvelisine kadar ya. kışıklı değildi. Etekliğinin dikişi, kenarından sökülmiye başlamıştı ve yukarıya doğru beş santimetre kadar ayrılmıştı. Demincek bacaklarına kendi de- risi imiş gibi sıvanıp yapışan Ço« rapları, sanki ihtiyarlamıştı. 'To« puklarının üzerinde kırışıklar ve buruşuklar peyda olmuştu. Onları yukarı çekmek lâzımdı, Fakat ora- larda sürü sürü erkekler kaynaşı- yordu. Kaiçalarını göreceklerdi. Çoraplarını çekmekten vazgeçti. Karşıdaki dükkânın camekânına a. sılı mecmuaların resimlerini sey- retmek istedi. Fakat, artık hiçbir şeyle alâkadar olamıyor, sinirleni- yordu. Rayi bekliyordu. Rayse bir türlü gelmiyordu. Acaba Ray neye gecikti, diye merak etti. Elbette onu geciktiren bir iş çıkmış olacaktı. Buna emin. di. Maddie artık saatin iğnelerine bakamıyordu. Oyle hızlı dönüyor- lardı ki, onlara bakınca bayağı ba- 22323 , şı dönüyordu. irdenbire aklına bir şüphe geldi. Içinden “sakın istas. yonda iki saat var da, ben burada beklerken, Ray da öteki saatte bek- lemiş olmasın,, dedi. Hemen kar. şıdaki dükkâna giderek dükkâncı. ya: “— İstasyonda, bu saatten baş- ka saat yok, değil mi?,, dedi. “— Nasıl yok. İçerisi saat dolu.,, “— Fakat asıl büyük kapıdaki saat budur değil mi?,, “— Evet asıl büyük kapı bu: dur. Bekliyenler, hep bunun altın. da beklerler.,, Maddie, teşekkür makamında başını salladı. Yine yerine döndü. Burnunun ucunun pırıl pırıl parla- dığına emitidi. Fakat pudra kulu. sunu çıkartıp pudralayamadı. Bel. ki erkeklerin biri onu bir fena ka- dın sanarak yanına yanaşırdı. Of! Şu Ray artık gelseydi. Ne iyi olur- du, diye sinirlendi. Eldivenleri, ça> maşır sıkarmış gibi büktü. Sanki herkes, onu dikiz ediyordu. Yüzü kızardı. Maddie, bir tütüncü dükkânın- da satıcılık ederdi. Ray da bir i darehanede kâtipti. Maddie'nin pek bildiği yoktu ya, Ray kâtip olduğunu söylüyor. du. Tütüncü dükkânına sık sık ge- lir, idarehanedeki arkadaş ve â- mirlerinin ısmarladıkları sigaraları alır giderdi. Aylarca dükkâna girip çıkmıştı. Fakat bir kere olsun bakışını Mad. die'nin yüzüne kaldırıp, ona alıcı gözüyle bakmamıştı. Beş altı gün evvel, her nasılsa ikisinin de ba- kışı, biribirine deymişti. O gün, iş- te Maddie'ye kim olduğunu, ne yap- makta olduğunu söylemişti. Mad- die'yi sinemaya davet etmişti. Er- tesi günü yine birleşmişierdi. İşte bu sefer de üçüncü görüşmeleri i- di. Yahu saat yedi buçuk olmuştu, Hâlâ gelecekti. Fakat birdenbire, her nasılsa, onun hemen geleceği- ni duydu ve onun gelmesini iste- medi, Nitekim karşıki — ayak kaldırı- mından yavaşyavaş yürüyordu.Mad die, hem beni bu kadar bekletsin, hem de koşa koşa gelmesin ha! di- ye kızdı. Gözleri yaşlarla doldu: “— Geciktin!,, dedi. “— Ne yapayım, o musibet ida. rehanede alıkoydular.., “— Ne o ağız değiştirdin?,, “— OÖyle mi?,, Maddie: “— Bir şey kaybettin mi?,, diye sordu. Ray'in “Neyi kaybettim?,, diye sormasını bekliyordu. O za- man Maddie nezaketini deneyecek. ti. Ray: “— Hayır hiçbir şey kaybetme. dim,, dedi. “— Şimdi ne yapacağız?, “— Ne yapacağız?,, “— Burada ayakta kalacak de- ğiliz ya. Sen nereye gidelim der- sin?,, “— Vallahi ben ne pek bilmiyorum.., “— Şü karşıki kahveye gidelim mi?,, “— Gidelim., İkisi yanyana yürürken Maddie *yeni kunduralarımı beğendin mi? Senin için aldım. Şık olayım diye,, dedi. Fakat Ray cevap — vermiyordu. Dalgındı. Maddie: “Zavallıyı çok, yormuş olacaklar,, diye düşündü. Bir boş masaya karşılıklı oturdu. lar. M addie; ç “— Vakit geç, yemeğini bu. rada ye bari. Yorgunsun. Haydi, bugün ben sana ziyafet çekeyim.,, Dedi.“Ray, yüzüne ciddi ciddi baktı. Maddie: “— Canım ödünç olsun, bana sonra iade edersin,, dedi. Başlarına dikilerek, bir şeyle, ısmarlamalarını bekliyen garson, üusul usul öksürdü. Maddie: “— İki kahve getir!,, dedi. Gar. som ayrıldı. Kız: “— Nen var Ray?,, diye sordu. “— Hiçbir şeyim yok..,, “— Yahu neye biribirimize kü. süp duruyoruz..,, “— Sen belki küsüyorsun, nim küstüğüm yok,, dedi. Maddie: istediğimi be- <<0 a mr c “— - Ya öyle mi?,, diye öfkelen- di. Küçük yumruğunu masanın ü. zerine vurdu. Ray, omuz silkti ve cebinden bir gazete çıkararak oku- mıya daldı. Maddie'nin kan tepe- sine sıçradı. Ray'in yüzüne bir to- kat atası geldi. Fakat belki çok yor gundür, diye düşündü. Elini uza- tarak, Ray'in koluna dokundu. “— Beni affet, sen gelince öfke. li idim. Orada bir buçuk saat a- yakta beklemiştim. Kunduralarım da biraz dardı,, dedi. Ray: “— Aldırma,, dedi ve ıslık çal. mıya koyuldu. Maddie sordu: “— Burada duramayız, nereye gidelim?,, “— Paraları sen veriyorsun, sen intihap et..,, * “— Hayd Park'a gidelim mi?,, “— Olur.,, G idip bir bankonun üzerine oturdular. Ray çok dalgındı. Yine söze Maddie başladı: “— Bu akşam her halde bir eğ- lenceli arkadaş değilsin,, dedi. “— Ya öyle mi? Budalasın! Bu akşam neye geciktiğimi biliyor mu sun?,, Ve gözlerini Maddi'ye çevirdi. Maddie, onun gözlerine baktı. Ora- da öyle bir şey gördü ki vahşi bir sevinçle bir çığlık saldı “— Nedir?,, “— Sana bunu aldım.;; Maddi, telâşlı parmaklarla kü. çük paketin kâğıtlarını yırttı. Kü- çük bir kutuda bir nişan yüzüğü vardı. Ucuz bir yüzüktü “— Nasıl güzel mi?,, “— Çok çok teşekkürler!., Fakat yüzükten ziyade öpülme. sini bekliyor gibiydi. “— Yüzüğü takmıyacak mısm?,, « —Sen parmağıma taksana',, Ray takarken, ezkaza oluvermiş gibi dudakları biribirine kavuştu. Ray: T s a setey el ee #*— Yüzük büyük gelirse bir ta- yafına kırnap sararsın, olmaz mı?,, Dedi. “— Nasıl olmaz, Alâ olur,, diye güldü, durdu. “Vakit ama de geç. miş, annem merak edecek,, diye a- yağa sıçradı. İkisi de otobüse doğru koşuyor- lardı. Ray: “— Yeni pabuçların ama da gü- zel yahu! Tıpkı bir film yıldızına benziyorsun!,, dedi. “— Öyle mi?,, Otobüs kalabalıktı. Durmasile kalkması bir olacak- tı. Ray, Maddie'nin elini acıtırca- sına sıktı. Kız, cıyak cıyak baği« rirken onu otobüse itti. Otobüs yü- rüdü. Ray sokaktan elini salladı. Son- a döndü kalabalığa karıştı. Maddie, onun parlak bir (ya- rın) a dalmakta olduğunu görür gibi oldu. <- e NEEG ea aa e < İzmir Ticaret Borsasında İntihap İzmir (TAN) — Şehrimiz zahire ve üzüm borsasının yeni idare he- yeti seçimi yapılmıştır. İntihabatta yeni heyet Kâzım Taner, Necati Bö- rekçi, Mazhar İzmirlioğlu, Simsar Mustafa Çömezoğlu, Hıfzı Mene. menli, Salâhattin Sanver, Simsar Kemal Nafizden teşekkül etmiştir. İzmir ticaret odasınım tesbit edeceği iki tabil âzanın da iştirakile bu haf. ta içinde borsa reisi ve reis vekili seçilecektir. Gönderdiğim fotoğraf, borsa intihabatında reylerini kulla. nan tâcirleri göstermektedir.