1 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAFİYE SULTAN Türk Safosunun Hayatı: TEFRİKA No. 118 “Bizi Boğacaklar mı?,, Padişah Gayzına Mağlüp Olup ta "Evet,, Deseydi Muhakkak ki Hemen Boğazına Sarılacaktı Poyraz Osman, kollarını kavuş. turarak sordu: ! — Bizi boğacaklar mı, kesecek. ler mi? Padişah, gayzına mağlüp olup ta: “Boğacaklar!,, deseydi, mu- hakkak ki, ölüme mahküm adam ileri atılacak, bütün köleleri de. virerek hünkârın boğazını yaka- lıyacak ve kendinden ünce, onu boğacaktı, gözünde bu müthiş ka« rar, ruha ürküntü veren bir ba- kış halinde parlıyordu! J ! Fakat Sultan Mehmet, böyle bir hailenin vukuuna meydan verme- di, başını yana çevirerek murıl. dandı: 5 — Başınız kesilecek, ibret taşı. , na konulacak!., J Beş, on dakika sonra, Poyraz Osman beyle' Öküz Mahmut, cel- lâtların müsaadesiyle kucaklaş. — mışlar, hellâllaşmışlar ve bir lâh. za içinde başsız birer ceset hali. — ne münkalip olmuslardı!.. ' Y emişçi Hasan Paşa, gün ba- şına artan bir gurur içinde sipahi ocağının temelini yıkmıya — çalışırken, bütün dikkatini Kâtip — Cezmi üzerinde kümelendirmişti. — Çünkü sipahiler içinde mukabil — taarruz imkânlarını arayacak, ye. — mi bir isyan zemini hazırlıyacak yegâne kafayı Kâtip Cezmi taşı. yordu. Fakat İstanbulu, fare de. liklerine kadar, taratan Yemişçi vezir, hu kuwwvetli —şahsiyetin ne — kendini, ne izini bulabilmişti. — Cezmiyi hem hınç, hem de hirs i ile aratmakta, dediğimiz gibi, ve- — zirin hakkı vardı. Çünkü o, tek — durmıyacak ve mutlak bir fitne uyandıracaktı. Nasıl ki, — vazi- yetin kendilerine asla müsait ol. mamasına rağmen — böyle bir hülyaya sapmış ve kendince derli toplu bir plân da hazırlamıştı. Cezminin plânı Anadoluda bir sipahi isyanı uyandırmak temeli. ne dayanıyordu. Yeniçerilerin İs. tanbulda çokluk teşkil etmeleri- — ne mukabil sipahiler de Anadolu- |— da ekseriyet vücüde getiriyorlar. /— dı. O tarihte — timar defterleri. ne göre — Rumelide yetmiş dört /— bin altı yüz, Anadoluda doksan bir bin alti yüz timfarlı vardı. Dört bölükte mukayyet sipahilerin sayısı yirmi binden artıktı. Gerçi — ulüfe cetvellerinde yazılı isim.. lere bakılırsa — yeniçeriler de kırk binden aşağı değildi. Lâkin bir savaş vukuunda o ocağın ve- receği asker on beş bini bulamaz- dı. İşte Cezmi, bu hesaba güvene- rek ve Anadolu şehirlerindeki mi. hafız yeniçerilerin sipahilere nis. betle yirmide biri bile dolduramı- yacağını düşünerek, bir ayaklan- ma plânı çizmişti. Celâli adı altın. da/Anadoluyu baştan başa viran en Deli Hasan, Karabaş, uzun bölük başı, Kalenderoğlu, Canbo- lat zade gibi sergerdelerin hak. kından gelemiyen sarayın ve kub- be altının nizam ile, intizam ile hareket edecek, halkı incitmiye- cek olan sipahilere karşı tamami- le âciz vaziyete düşeceğini ve bu arada yeniçerilerden mükemmel surette öc alınacağını umuyordu. Yalnız bir müşkül nokta vardı: İstanbuldan çıkmak!.. Yemişçi ve. zir, şehrin bütün kapılarını kapat. miş, her kapıya kendi adamların- dan birer, ikişer gözcü koymuş olduğu için Cezmi gibi şekli, şe. maili hemen herkesçe belli bir ih- ” tilâlcinin değil, gelişi güzel bir sipahinin bile » -tanınmadan «payi: taht dışına çıkması mümkün de- ğildi. ezmi, Ytişte buimkânsızlığı yenmek için bir yol aradı, ölü-rolü oynamıya karar verdi. Çünkü kapıların ilk kapandığı günlerde cenazeler içeride kaldı- ğından halk homordanmıya, vezir aleyhine atıp tutmıya başlamıştı. Yemişçi vezir, sipahilerle uğraşır. ken, bir de halkın gayzına ve hü. cumuna uğramaktan korktu, ce. nazelerin kapılardan geçirilmesine izin verdi. Tabutları açmak, için- dekilerin gerçekten ölü olup ol- madığını araştırmak için emir vermiş değildi. Zira sipahi eleba. şılarından hiç birinin ölü duru - muna , girip te, payitahttan kac- mıya teşebbüs edeceğini hatırına getirmiyordu. , Cezmi bu haletten veya gaflet- ten istifade etmek istedi. Memle- ketin dört yanından bir iş bul. mak, bir baltaya sap olmak ülkü. siyle İstanbula gelen ve yetmiş iki buçuk millete mensup olan â- varelerin yatıp kalktıkları han - lardan birine — kıyafetini değiş- tirerek — gitti. Hizmetçi olarak yedi adam seçti, onları ayrı ayrı günlerde kendi sığınağına getirdi, her birine birer avuç altın verdi: — Sizin, dedi, açlıktan nefesi. niz kokuyor, Barındığınız handiam, ben olmasaydım, belki ölünüz çı. kacaktı. Şu halde size büyük bir iyilik etmiş oluyorum. Karnınızı doyuruyorum, sırtınızı çıplaklık- tan kurtarıyorum, elinize de bir küme altın koyuyorum. Halbuki size yapacağım iyilik bundan iba- ret değildir. Siz eğer, istediğim küçük bir hizmeti yaparsanız, bi. rer avuç altın daha alacaksınız. Eğer »benden hoşnut olup ta, hiz. metimde kalırsanız, —, çok geç. meden — birer ağa olacaksınız, bolluk içinde yaşıyacaksınız. Ve sontra kendilerinden istediği hizmeti anlattı. Söylemeğe hacet olmadığı üzere bu hizmet, görü: nüşte, gayet basit olup Kâtip Cez- miyi bir tabuta koymaktan, o ta.- butu bir kayığa atarak ÜUsküdara iletmekten ibaretti. Her biri belki bir ayrı millete mensup olan ye. li hizmetçi, ellerine konulmuş al- tınlardan büyülenerek, bu işi o— muzlarına aldılar, üstelik heyeca- na kapılıp, canları tende oldukça, yeni efendilerinden ayrılmıyacak. larını — haykıra haykıra — söy- lediler, bol bol da and içtiler, Cezmînin plânı, ilk safhada engele uğramadı ve hiz. metkârlar kendisini Üsküdara a- şırabildi., Lâkin güçlük o yakaya geçtikten sonra yüz gösterdi. Çün- kü cenaze taşımak, mezar başın. da kuran okumak veya amin de. mek yolile - geçinen düzünelerle serseri, Kâtip Cezmiyi taşıyan ta- butun da ardına takılmışlardı. (Devamı var)| TAN 1-8-939 BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 1 2 3 4 sİa MHM 6 | | N '|ARİ(ARIZlA|t (İTRO| SİSİA İK İMM'OlL M tİLİK s|ilmla BNF Bikli l HİTİAİRİLİREHİAİLİAİ BUGÜNKÜ BULMACA v . 48640 Ü.7 .00 10 # | T l Ş 2 M | D el — 6 9NA a li SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — İçilir © Düz olur. : Beyan © Namaz kıldırır. 3 — Yanlış © Yaş değil. 4 — Terbiye, erkân, usul, edepli © Bir çalgı © Bir harf. 5 — Kabul etmemek & Evin üstü © Ben değil, sen değil. , AÇA Bir sesli harf © Put © Bir harf. 7? — Vazetmek €© İsyankâr. 8 — Bir uzvumuz &© Bir millet, 9 — Yok değil © Bir zamir © Zevk, 10 — Dik © Tereke. Bir Kamyon Devrildi 7 Yaralı, ve 1 Ölü Var Sıvas (TAN) — Gökmedrese ma- hallesinden Osman oğlu Halilin şo- förlük ettiği kamyon, içinde eşya ve 18 yolcu olduğu halde giderken, Nümune çiftliği ile Söğütlühan ara. sında, çimento fabrikasına kum gö- türmekte olan Yusufun arabasına çarpmış, arabanın okunu kırmıştır. Şoför, kamyonu durdurmak iste- miş, fakat kamyoön devrilmiştir. Se- kiz yoleu muhtelif yerlerinden ya- ralanmıştır.. Yaralılardan bir kadın hastanede ölmüştür. Diğer bir ka- dın ile bir kız çocuğunun yax"aları da çok ağırdır. Yatak, yemek ve çalışma odalariyle salon takımları velhasıl hernevi mobilyalar; BAKER (eski HAYDEN) mağazalarında teşhir edil- mekte ve her yerden ucuz fiat ve müsait şartlarla sa- tılmaktadır. OKUYUCU MEKTUPLARI Elektrik Memurları İçin İkramiye Bir kariimiz yazıyor: Elektrik şirketi memurlarına verilmesi mütat oölan Sene. lik ikramiye hakkında ihntişar eden bir yazıda bu işin tetkik edilmekte olduğu gö, rülmüştür. Halbuki bu işin tetkike muh- taç tarafı yoktur. Elektrik Şirketi Nafia Vekâletine bil- fill 1 - 7 38 tarihinden itibaren geçmiş- tir, fakat satın alınma keyfiyeti 1 - 41 - 38 tarihinden itibaren olduğundan memur- lara ait bulunan altı aylık ikramiye bede- H aynen yeni teşekkül eden idareye mef- suh şirket tarafından verilmiştir. Şu hal- de esasen altı aylık ikramiye mevcuttur. Bundan başka, sabık Nafia Vekili muh- terem Ali Çetinkayanın imzasile idare kâ- lemlerinde dolaşan bir tâmimle kazancın yüzde 4 ünü geçmemek şartile ikramiye- nin kabul edildiği memurlara bildirilmiş- tir, Şu halde 1938 senesine ait olup ve Nafıa Vekâleti tarafından verilmesi kabul edilen ikramiyenin, idareye 1 - 7T - 39 tarihinde vaziyet eden Belediye tarafın- dan tekrar tetkiki mevzuubahs olmaması icap eder, Keyfiyetin bir kere de bu ba- kımdan tetkik ve tâmik ettirilmesi adi. lâne bir hareket olur, * Patlıcan uğruna işten çıkarılmışlar Biz, Zeytinburnunda Nuri paşa fabrika- sında çalışıyorduk. Evvelki gün yemekte ameleye verilen patlıcan kızartmasının iyi pişirilmediğini, gayet ince dilimler halin- de, âdeta kâğıt gibi kesildiğini, bunların da çiğ olduğunu gördük. Alâkadarlara şi- kâyet ettik. Bu esnada da: * — Size de Döyle yemek verseler yiyebi- lir misiniz? dedik, başka hiçbir şey söy- lemedik. Bü şikâyetimiz üzerine İdarenin yemek bahsinde koöntrolünü arttıracağını ümit ederken ertesi gün işe gittiğimiz za- man ilişiğimizin kesildiğini öğrendik ve tabii müteessir olduk, Mâvakal size anla- tıyor ve alâkadarların dikkat nazarlarını çekiyoruz. Nuri Paşa Fafrikası İşçilerinden Ahmet Mutku * Manisada klar ve b luk Manisadan - yazılıyor: Sıcaklar, son senelerde görülmemiş bir şiddetle devam ediyon-Herglinihararet de- recesi birâr daha artmaktadir, Kar ve buz sarfiyatı pek ziyade * çoğalmıştır. “Fakat büz Buhranı hissedilihektedir. — ” Şahsa Bit olan burâdaki buz fabrikası iki sene 'evvel Ödemişliler tarafından sa- tın alınıp oraya nakledildiğindenberi şeh- rimiz buz İbtiyacını İzmirden tedarik et- mektedir. Halbuki istihsalâtı mahdut ol- duğu için İzmir Befediye:ıi şehir haricine buz sevkini tahdit eylemiştir. Bu yüzden Manisaya az buz gelmekte ve ihtiyâcı kar- şılamamaktadır.. Belediye Manisada buz fabrikası açacak olursa, hem halkın şid- detli bir ihtiyacını temin etmiş, hem de bir varidat menbal ele geçirmiş olacaktır. * Bir mezarlık hikâyesi 933 senesi Anadolühisarındaki halat fabrikası sahipleri Belediyeye — müracaat ederek fabrika ile Hisar köprüsü arasın- dâa tahminen-500 metre uzunluğunda bir asfalt yol yapmak istediklerini bildirmiş- ler, ruhsat istemişlerdir. Bunüun üzerine bir fen heyeti Hisara gelerek- Maritalar tanzim etmiş, keşifler yapmıştır. Fakat 38 senesi nihayetine kadar yolun yapılması- na bir türlü rühsat verilememiştir. Niha- yet 938 de, yolun geçmekte olduğu me- zarlığın muhafazaj üâsârı atika komisyo- vünca kesilmesire muvafakat edilmedi- ğinden istenilen Yuhsatın — verilemiyeceği bildirilmiştir. Halbuki sözü .geçen bu mezarlıkta tek bir mezar taşi bile yoktur. Ve içinde de ancak yirmi kadar servi vardır. Fabrika- nin bu töşebbüsü ile yaz kış çamur ve toz- dan küurtuülacaklarını haber alan Hisarlı- far buna çok sevinmişler ise de bu menfi cevap karşısında ne yapacaklarını şaşır- mişlar ve halihazırda mezarlıktan ziyade bir mezbeleye benziyen bu mahtllin, köylerinin imarına mâni olduğunu görerek hayretler içinde kalmışlardır. Bütün Hi- sarlılar bu işte bir yanlışlık olduğuna ka- nidirler, Keyfiyetin bir defa da gazeteniz- le yazılmasını rica ederim, * Açık muhabere Reşat imzasile serbest iskâna tâbi mu- hacirler için mektup gönderen okuyucu- ya: — Mektubunuzu neşredebilmemiz için sarih âdres ve hüviyetinizi bildirmeniz Jâ- zımdır. Çanakkale Nafia fen memurlarından N, Yolcuya; — Bir gün yolunuz İstanbula düşerse matbaamıza uğrayınız, süal ve cevap Mü- harririni ziyaret ediniz ve onun masa- sında size ikram edilecek bir kahveyi İçi- niz, Bir kahve içinceye kadar geçecek kı- sa müddet zarfında sual ve cevap Mu- harririne kaç mektup geldiğini ve neler sorulduğunu bizzat görür, tahmininizde ne kadar yanıldığınızı ve zehabınızın ne kâ- dar yanlış olduğunu bizzat görür ve an- larsınız, ; Erbaada Tütün Mahsulü İyi Erbaa (TAN) — Çok yağmurlu ge- çen günleri fırtına takip etmiş; bun.- dan sonra, hayalar ısınmıya başla- Mıstır. * Yağmurun devam etmemesi, mah- sulü çürümekten kurtardığı için iyi olmuştur. : Tütün zeriyatı mükemmel vaziyet. tedir. Bu sene mahsulün fazla olaca- ğt umulmaktadır. İki Çocuk Kuyuda Boğuldular Izmir (TAN) — Bergamanın Ko- zak nahiyesinden dört yaşında Mus- tafa oğlu Ali, evinin bahçesindeki kuyuya düşerek boğulmuştur. Ödemişin Kiraz nahiyesinde de bir boğulma vakası daha olmuş, Meh- met oğlu Mustafa adında bir çocuk, tütün çardağının yanında oynarken, orada bulunan su kuyusüna düş. müş, ölümüştür. T v y — 23 — ) İçinden biraz evvel çıktığı yatağını düzeltirken şarkılar söyleyişinden belliydi ki, Benli Melâhatin neşesi yerindeydi: Zira o, artık kendisini, her mu. radına kavuşmuş mesut bir insan sayabiliyordu: Bu dört odalı dayalı döşeli apartımanın üç aylık ki. rasını birden vermişti. Esvapları, kombinezonları, papuçları, kendisine bir yıl yetecek kadar boldu. Üstelik te, biriktirmiş bulunduğu paralar, kendisi- ni aylarta, hiç kimseye müuhtaç olmadan yaşata- bilirdi. ğ Kendisine hiç bir hayrı dokunmiyacak sünepe bir herifin kanuna zıt hareketlerini polise haber vermek mukabilinde, eline oldukça para geçmişti. “Safa,, meyhanesinin sarhoş ve koköz müşteri. lerinden, hayli kahır çekerek ve gizli gizli hayli fedakârlık ederek sızdırabildiği paraları da, kırk parasını harcamadan biriktirmişti. Fitilden kopar. dığı hediyeler, esvaplar, kaçak kumaşlar, ve para. lar da yanına kâr kalmıştı. Bu sayede, artık, ay- larca, hiç kimseye muhtaç olmadan yaşıyabilecek vaziyetteydi. Üstelik te, hiç kimseye, hiç bir hare- ketinin hesabını vermek mecburiyetinde değildi. - Bilhassa bu hürriyet onu, kavuştuğu bu basit ve muvakkat refah kadar mesut ediyordu: Şimdı, es. ki günlerini bir kâbus görür gibi hatırlıyordu: O zamanlar, en müşterisiz umumhane evindeki mâ- manın azadolunmaz kölesi halindeydi. Zira umum- — hanede işe başlarken, her sermaye gibi, o da ma- — maya bir hayli borçlanmıştı. Bu borcu ödemek için, kazancının yüzde ellisini, hattâ yüzde altmışını ©o -— kadına veriyordu. Buna rağmen, üzerine mütema- - diyen faiz binen o garip borç, bir türlü bitmiyor, hattâ eksilmiyordu. Melâhatin hesabına akıl erdi. /|-remediği bu borç, tükenmez bir cezadan farksızdı. — Hele, bir aralık yakaladığı bir hastalığı, yine ma- madan aldığı paralarla geçirdikten sonra, borçtan kurtulabilmekten büsbütün ümidini kesmişti. Bu borç yüzünden, kendisini, mamanın her emrine itaate mecbur tutuyordu: Mamanın yat dediği yer- ç a İ TEFRİKA No. 44 de yatmak, mamanın - tut dediği adama sarılmak, mamanın bırak dediği erkeği atlatmak, sevmediği müşteriye yaltaklanmak, hoşlandığı bir delikanlı- YA kovmak, Melâhat için, her gün, her gece tekrar- lanılması mecburi olan ağır birer vazife gibiydi. Ve Melâhat, hürriyetinden, hapishanelerdeki mah- kümlardan fazla mahrumdu. Uzun süren bu hayat, onu çökertmişti. Nihayet günün birinde, anlaşılan borcu ödendiği, ve Melâ- Hat te, kendisine yeniden borç para verilebilecek kabiliyette görülmediği için, kapı dışarı edilmişti. Topkapıdaki “Safa,, meyhanesi, onun için bir devlet olmuştu. Ve Melâhat, o meyhanede, belki daha az paralı müşteriler bulmuş, fakat daha faz. la itibar görmüştü. Hele şimdi artık, kendisini tamamen toplamış bulunuyordu. Sıhhati de yerine gelmiş, on yaş bir- den gençleşmiş gibiydi. Yüzünde, istirahatsiz geçen gecelerin yorgunluğu, sarılığı, perişanlığı ve bit- kinliği kalmamıştı: Artık erkeklerle, yeniden mü- cadeleye girişmeğe hazırdı. Hem bu sefer, kendisi. ni, onların altlarında kalmıyacak derecede küvvet. lenmiş, olgunlaşmış, dolgunlaşmış ve dinlenmiş bu- luyordu.*Bir aralık, gözleri aynada, kendi yüzüne ilişti. Ö zaman, dudaklarında memnun bir tebes- süm belirdi. Zira Melâhat artık kendisini, her er. keğin fikrini celebilecek kadar barlak buluvordu. Kendi kendine “— Bundan sonra görürler onlar!,, Dedi. Erkeklere karşı, hem zâafı, hem de acaip bir ki- ni vardı: Zâafı da, kini de, kendisini onlara muh- taç buluşundan doğuyordu. Niyeti, bundan sonra kendisini -ağır satmaktı: Dört odalı, banyolu, kalöriferli, ve iyi döşenmiş bir apartımanı vardı. Bir radyo, hattâ bir telefon al- mayı da düşünüyordu. Çünkü bütün bunlar da, bir sermayenin serma- yesiydi. Erkekler, kiraladıkları kadının fiyatını, içine kabul olundukları odaya, yatağa, eve, eşyaya göre biçerlerdi: Hangi erkek, dört tane odası, ka- löriferi, radyosu, telefonu, kat kat esvabı olan bir kadına sıkılmadan, utanmadan iki üç İira verebi. lirdi? Binaenaleyh, Melâhat, her mal gibi, satılık kadının da, iyi bir vitrinde teşhir edilmesi lüzumu. na kanidi. Bu vitrine harcanacak paranın boşa gitmiyece- ğinden emindi: Masrafsız orospuluk edilmiyeceği- ne inanmıştı. Hattâ, müşteriler indindeki itibarını arttırmak için, apartımanın duvarlarına, Mahmut. paşadan, veya Yüksekkaldırımdan alınmış eski pa. şa resimleri asmayı bile düşündü.. Rahata kavu. şunca, kadının zihnine bir küşayiş gelmişti: Ne idü. ğü belirsiz bir kadınla, bir paşa torununun ayni fi. yata geçemiyeceğine bile akıl erdiriyor ve bir de — asalet takınmayı düşünüyordu. Aynanın karşısına geçerek, kendi hayalini bir müşteri fatrzetti. Ve o. na kendisini iakdim etti: “— Bendeniz, Cafer Kanber paşa hafidesi Melâ. hat!..,; Bu hareketi yaptıktan sonra, uzun bir kahkaha savurmaktan kendisini alıkoyamadı: Kendi kendi. siyle mi, yoksa muhayyel, ve müstakbel müşterile- riyle mi eğlendiği belli değildi. Hvin içinde, mayhoş işiktan, baygin kokudan, keskin içkiye kadar, ' bir erkeği baştan çıkarabile- cek her türlü silâh mevcuttu. Melâhat, punları düşünürken, içeriki 'odada ya. tan Mürüvveti de hatırladı: “— Ah, dedi, hele o.. O ışık gibi kız, hangi erke. ğin başına bir güneş gibi vurmaz ki? Yeter ki, bu. dala, ağlamaktan, sızlamaktan, düşünmekten, ta- şınmaktan vaz geçse de, aklını başına toplasa!. Sonra, ümitli ümitli gülümsedi: “— Maamafih, gittikçe yola giriyor!.. Biraz geç te, zor da olsa, eninde, sonunda anlâşabileceğimiz muhakkak... Eğer onunla da elele verirsek, bize karada ölüm yoktur. Hem bu sefer, ben artık o es- ki Meiâhat te değilim. Iki apartiman dikinceye ka- dar, meteliğin hesabını tutacağım. Bir kere sırtımı. zı o apartımanlara dayadık mıydı, ondan sonra ke. ka.. Eğer o zaman beğenmediğim erkeğe, eski; pa- pucumu verirsem, yuf desinler bana... Bu sabah, Melâhatin basit muhayyilesi de, kese- si kadar zengindi. Hulyadan hulyaya dalıyor, beş gün sonra değil, beş sene sonra yapmayı düşündüğü işin teferrüatı. nı bile tasarlıyor, hesaplıyordu., Galiba hulyaya da- ha rahat dalmak için yeniden düzelttiği yatağına uzandı; Biraz sonra, tavana dikilen gözleri açık ol. duğu halde, uyuyormuş gibi hiç bir şey görmüyor- du: O kadar ki, Mürüvvetin odaya girdiğinin bile farkına varmadı. | (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: