a laca neRat Ç DeD — 1:$:999 1 Ağustos 939 , TAN ABONE BEDELİ ,Türkiye Ecnebi 1400 Kr. TF Y Sens 2800 Kr. 7850 * 6 Ay n » 400 © 8 Ay 800 "” Ft 1 AY 300 ” Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, 8,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Gürültü İle Mücadele Geçenlerde bir kaç seyyah Ka- radenize gidip geldiler. İnti- balarını anlamak istedim. Hemen hükmedeceğiniz üzere tabiati ve âbi- deleri methettiler; fakat üç şeyden acı acı şikâyet ettiler; Her tarafta gürültü, otellerde tahtakurusu ve malüm pislik! Bin hafız gırtlağı kuvvetinde ho- parlör, yalnız Boğaziçi vapurlarında gazel okumuyor: Bütün gemilerin yemek salonlarında, parklırda. bah. çelerde, meydanlarda ü diyen ayni yaygara! Tesadüfen oteller de bu parklar veya bahçeler kenarına düşmektedir. Perapalastan Trabzon. daki otele kadar, sükün ve - sessizlik haram olmuştur. Türkiye, hiç şüphe. siz, eğlence ve musiki yerleri, en kü. çük Balkan memleketi nisbetiyle da- hi, en az olan yerdir. Eğlence yerleri için herhangi bir tahdit istemek ak - lımızdan geçmez: Bilâkis halk için şevk ve neşe imkânlarının teşvik e. dilmesi lâzımdır. Fakat bir — gazino nihayet sesini kendi müşterilerine i- şittirmek kâfidir. Umumi park ve bahçelerde ise konser saatleri muay- yendir. Ondan sonra sükün ve rahat saatleri gelir. Gemilerde radyo, mu- ayyen bir salonda bulunur ve şarkı gazel dinlemek istemiyenlerin isti - rahatına hürmet edilmek şartı ile kullınılu' Sokaklarda niçin klâkson çıldırmıyoruı’ Çünkü bu tedbiri, a— — çe aacaucle Cüen mem. leketlerden taklit ederek aldık. Her tarafta hoparlör için de nizamlar konmuştur. Pencerelerini ve hopar - lörlerini nihayete kadar açan bir komşu, bütün mahallenin uyku hak- kını nezedemez. Hele çarklı ve baca. h âzim bir plâk halinde denizleri arbedeye veren vapurları mak, yahut koönserli seferleri nadir gezintilere hasretmek doğru olur. Y k eti sineğe karşı eden tel tertibatı yapılmadıkça bir kasap dükkânı açılmasına —müsaade etmiyoruz. Bakkallar ve sütçüler i - çin bin türlü kayıtlar koymuşuzdur. Tahtakurulu veya muayyen yerleri. ni akar su ile daima temiz tutmıyan otelleri, Ş ilerini uyut veya ikrah etmekte nasıl serbest bı . sustur. ... ke t rakabiliriz? Biz bunları artık ecne - |, biler için düşünmüyoruz. Türk idare ve serbest meslekler kadrosunun iç . timal ve medeni — seviyesi, bir za. manlar yalnız frenklerin hakkı ad - dettiğimiz her türlü sıhhat ve rahat şartlarını kendimiz için isteyecek bir hadde gelmiştir. Anadoluda seyahat- ten dönen bir müfettiş, Ankara veya İstanbula geldiği vakit, iptidai mem- leketlerden dönmüş bir adamın intı- balarını anlatıyor. Fena uyumuştur: günlerce yıkanamamıştır; gürültü - den sinirleri yıpranmıştır. V. s. Belediyeler imar vazifelerinin ya- nında medeniyetçi hizmetlerini gör- mek, hattâ bu hizmetleri tesis etmek ve devamlarını murakabe et- mek mecburiyetindedirler, Bir yay- gara parkı, tahtakurulu ve pis bir o- tel herhangi bir Belediye için vazife bilmemezliğin ilk şahitlerini teşkil eder. Turizmi bırakınız: Onun şart - larını hattâ İstanbulda bile tamam . lamak için bir hayli zihniyet tekâmü lü lâzım! Fakat seyahatleri ve ika - metleri her ind. kendimiz için bir azap olmaktan sü. ratle kurtaralım. Bir masraf değil, terbiye işi! Bir bilgi ve murakabe i. şi! Bir bütçe meselesi değil, bir me. deni seviye meselesi! Falih Rıflı ATAY AA TAN DEYLY TELGRAFIN BİR YAZISI DOLAYISİYLE D eyli Telgrafın İstanbul muhabiri “Türk mus- tahsilinin cihan piyasası fiya- tıyle mal satması” meselesine dokunmuş. Gazetede çıkan bir yazısında Türk - İngiliz işbir- liğinin iktısadi sahada da ta- hakkuku için bu noktada, his- solunur bir ısrarla, tevakkuf ediyor ve diyor ki: “— Türkiye ihracatının yüzde elli dördü Almanyayadır. Al - manya, Türk toprak mahsulle. rini cihan piyasasının yüzde 40 fetkinde fiyatla satın almakta, bu mübayaadan mütevellit za- rarını Türkiyeye sattığı masnu- at fiyatlarına yaptığı zamlarla karşılamaktadır. Bundan baş - ka Türkiyeden aldığı mahsulâ - tın bir kısmını daha aşağı fiyat- larla serbest piyasalarda sata - rak döviz ihtiyacını da temine çalışmaktadır. Deyli Telgraf muhabirinin or- taya attığı bu — hakikatler 1932 iş yılındanberi bizce malüm - dur; şu farkla ki pamuktan başka, toprak mahsullerimizden hiç biri - sine şimdiye kadar, cihan piyasa « sına nazaran, yüzde kırk fazla fi- yat verilmemiş ve verilen fazlalık bütün mahsullerimiz için yüzde yirmi beşi aşmamıştır. Almanyanın Türk mahsulleri- ni mübayaa — fiyatlarından daha noksan bedellerle Polonyaya ve şi- mal memleketlerine sattığı ise Al- manyanın müteaddit resmi tekzip- lerine rağmen, maalesef bir haki « kattir. Bilhassa tütün ve üzümde cereyan eden bu muameleden ih - racat evlerimizin ve binnetice müs- tahsillerimizin hissolunur büyük - lükte zarara girdiklerini hepimiz biliyoruz. Ancak ticareti kliringle işleyen bir piyasanın serbest bir piyasaya tek taraflı şartlarla, — intıbakına imkân yoktur; harici ticaretlerin - de ayrı yollar tutan iki memleket, ahenkli vaziyette, — çalışamazlar, çalışmalarına ticaret şartları ve para vaziyetleri mümanaat eder. Bu itibarla toprak — mahsüllerine ve ham maddelere muhtaç olan Almanya ile masnuata muhtaç o- lan Türkiye ayni sistem alış veriş yolunda yürüyerek işin düşük ta. raflarını fazla fiyatlarla kompanse ediyorlar ve bunu en hurda tefer. ruatma kadar bilerek, /bilmez gibi tavırlarla” yapıyorlardı. Almanya ile aramızda iktısadi bir ihtilâf ve. ya bir huşumet hâli — olmadığına göre vaziyet hâlâ da böyledir. Türk - İngiliz siyasi ve askeri işbirliği Almanları lüzum - süuz yere ve tamamiyle haksız bir şekilde sinirlendirmiştir. Diktato - raların, çıkar yolu başkalarına ani taarruzlarda aradıkları bu devir - de Türkiye için varlığını emniyet altına alacak ve bilvesile cihan sülhünü koruyacak çareye baş vur- maktan daha tabii hiç bir şey ola . mazdı. Evet, Alman dostlarımız sinir - lendiler; hattâ asabiyet izharmda İtalyanları bile geçtiler. Şimdi bu vaziyeti ele alarak mahsullerimi - zin âkıbetini, her ihtimal cephesin- den, tetkike mecbururz. Ben “TAN” sütunlarında, bu vadideki, kanaatlerimi sarahatle izhar ettim: Almanya Türk mah - sullerinden müstağni kalamaz. Fakat aldandığıma hükmede - rek kalem kullanırsam, aziz Türk müstahsilini ve alâkadar yüksek makamları teyakkuza davet etmek bakımından, faydasız bir hareket - te bul ıyacağımı diyorum. Zeynel YAZAN: Besim SUN Diyelim ki Almanya mal almi. yor veya pek mahdut mık - tarda mübayatta bulunuyor; İn - giliz piyasaları mahsullerimize a - çık mıdir? Meselâ 75 bin — ton. luk üzüm rekoltemizin yirmi bin tonunu Almanyaya — gönderirsek mütebakisi ne olacaktır? Buna İn.- gilterenin normal mübayaat vasa . tisi olan on bir bin tonla Holan - daya giden'sekiz bin tonu ilâve e- dersek umumi yekün 39 - 40 bin ton eder; geriye kalan 35 bin to - nu ne yapacağız? Sonra, elimizde 1937 - 938 iş yılının fena bir tecrübesi vardır: Geçen iş yılında, fiyatlarırmızın ci. han piyasası seviyesinden yüzde 25 fazlalığı sebebiyle, İngiltereye sattığımız malın mıktarı iki bin to. nu bile bulmadı.. Cihan piyasası seviyesine dü « şersek müstahsile idare etmiyor; ©o seviyeden biraz ayrılırsak ser - best piyasalarda malımız satılmı - yor. Nihayet bu işlerde rakipsiz değiliz; karşımızda 220 bin tonluk rekoltesiyle — Kaliforniya, 45 bin tonluk rekoltesiyle Avustralya, 30 bin tonluk rekoltesiyle — İran, 25 bin tonluk rekoltesiyle Yunanistan vardır. Büyük mıkyasta istihsalâ - tiyle, muazzam kooperatif teşki - lâtiyle — Kaliforniya çiftçisi mah- sulü çok ucuza mal ediyor ve ci . han piyasasını arkasından sürük . lüyor. Avustralya müstahsili sır - tını Ottava konferansının mukar- reratına dayamıştır; karşısinda İn- giltere gibi mecburi bir alıcı var- dır. İranda, hayat icabı, istihsal ucuzdur. — Yunanistanda ise itina ve nefaset büyük rol oynuyor. izim vaziyetimize gelince, du- rum şudur: , Bir dönümden vasati iki çuval mal alamıyoruz!.. Halbuki bir dönümde — vasati 350 kilo kuru üzüm vermeyen ba« ğiın kapladığı toprak sahasına yae zıktır; böyle arazide bağ kütüğü yerine soğan yetiştirsek daha isa- betli hareket etmiş oluruz. Evet, bir dönümden vasati iki yüz kilo kuru üzüm alamıyoruz ve onun için cihan fiyat seviyesine u- yamıyoruz. Bağlarımızın dikim tar- zı bozuktur, umcaların arasından traktör işlemez. Bu sebeple trak. tör masrafının on misli fevkinde çapa masrafı yaparız. Daha mü- himmi şudur ki bizdeki — bağlar köylü elinde değildir; bağcılığı şe- hirli yapar, daha doğru bir ifade i- le, başkasına ücret vererek yap - tırır. Bu şartlar içinde boçalayan bağları nasıl organize ederek istih. sal masraflarını düşürebiliriz. ve nasıl maliyeti küçülterek cihan pi- yasa fiyatlarına mal satarız? İricirin Se vaziyeti, aşağı yuka- rı, budur. Eğer hububatta ve pa - mukta incir ve üzümün vaziyetine düşmüyorsak bunun sebebini bü - yük istihsalde aramalıyız. Zeriyatı, adam başına muayyen bir dönümle, tahdit ettiğimiz gün onlarda da ayni akıbete uğ. rayacağımız muhakkaktır. Çift. lik sisteminin aleyhinde bulu. . nanlar bu mühimmeyi asla unut. mamalı ve işin değil, mal sahi - biyle ortakçı arasındaki müna - sebatın tanzimi üzerinde dur - mıl)ıdırlu. ilmiyorum; umumi şekilde, vaziyeti — arzedebildim mi? Şimdi meselenin — Türk - İngiliz münasebatını alâkadar eden tara - fına geliyorum: Deyli Telgrafın İstanbul habiri; — Türk hükümeti,, müstahsili cihan piyasası fiyatları ile mal satmağa teşvik etmelidir. Diyor; doğrudur, fakat bu ta. lep hiç mühletsiz ve çok acele ya. pılmıştir. Biz inanıyoruz ki istihsal sistemimizi değiştirmek; kredi ve satış kooperatiflerimizi karikatür halinden kurtararak hakiki ve matlup vaziyetlerine yükseltmek, fuzulen yapmakta ve ödemekte ol. duğumuz, maliyete müessir. mas - rafları ortadan kaldırmak mecbu - riyetindeyiz. Biz bunlara sadece inanmiış ta değiliz; inanışımız hakiki, hayat sahnesine intikal etmiş ve hareket başlamıştır. Fakat, İngiliz dostla - rımiz da takdir ederler ki, dava , Müu. ıçten - Dııştarı (ı) - .... — 350 Yıl Sonra Yazan: Hasan - Âli Yücel Kubb_eleri birer küre parça- sı, kemerleri eleğim semn- lar, sarayları mazi çölünün serap- ları olan bir âlem... Tuna yalıla- rından Palandöken eteklerine, Ka- radeniz kıyılarından — Arabistan çölllerine kadar Türk diyarının her bucağına dehâsını canlı birer âbide ile mühürleyen Mimar Si- nan'ın âlemi... Bu âlemde ahenk, zekânım taş olmuş sesi; hatlar ve şekiller sanat heyecanının tunç- laşmış hendesesidir. Yüksek kub- belerinden geri dönen ilâhi inilti- Terde onları halkeden büyük insa- nın ruhunu dinliyoruz. Vatan ufuklarını, yarattığı eser- lerin uzayan gölgeleriyle biribirine ulaştıran Mimar Sinan, bizi kendi eliyle kurduğu mazi kervansara- yının geniş saçakları altında de. rin bir şiir ve sanat huzuriyle din. lendirmektedir. O, büyük tabiat önünde dağlara nazire yapacak bir vecd ile nasıl titremişse biz de bugün onun sanatı önünde ayni derin ve engin huşuu duyuyoruz. Tabiattan ona ve onun sanatından bize intikal eden bu seyyalenin yaratıcı unsurlarında milli deha. mızı bulduğumuz içindir ki Mimar Sinan'ın hatırası bizim için aziz ve muhterem oluüyor. Yüz yıl bile ruhundaki hayat kudretinin tecellisine sanki yet- memiş gibi, Koca Sinan, ölümün. den sonraki yüz yillarda kendini ve devrini yok olmaktan korumak için mi bu kadar bol ve bu kadar ölümsüz eser verdi? Şekspir için Allahtan sonra en çok insan yara- tandır derler. Mimar Sinan da camileri, — mescitleri, köprüleri, bentleri, türbeleri, sarayları ve kervansarayları, imaretleri ve da. rüşşifalariyle arzın koca bir kıta. sının yüzüne'*ikinci.bir yaradan gi- bi yeni bir tabaka ilâve etmemiş midir? (.) Hasan Âli Yücelin (İçten-Dıştan) adlı eserinden. ırk Müstahsilinin Cihan Piyasası Fiyatile Mal Satması günlük davalardan değildir, üze. rinde yıllarca çalışmak isteyen me- selelerdendir. Binaenaleyh bize bu. gün için ve derhal cihan fiyat se . viyesine uymak tavsiyesi gibi, tat- bikında zarar göreceğimiz vesaya- dan uzak kalmalarını, İngiliz dost. larımızdan, rica etmek hak ve mev. kiinde bulunuyoruz. "İngiltere hükümeti, Türk mah - sulâtı ithalâtçılarına devlet büt. çesinden bir kaç sene için mu - ayyen bir prim vermek suretile bize iktısaden yardım etmelidir. Ortada yıllârdanberl teessüs et- miş bir sistem vardır. Bütün istih- sal şartlarımız bu — sisteme göre tanzim edilmiştir. — Yıllardanberi teessüs eden sistemin birdenbire değiştirilmesi, süratle yürüyen bir otomobilin ani frene edilmesi gibi sarsıntı yapar, Biz bu sarsıntının, dost freniyle vukubulacağına asla ihtimal veremeyiz. Hükümetin ftoprak mahsulleri işiyle çok yakından ilgilen. diğine inanıyoruz. Bilhassa incir, üzüm üzerinde alivre satış yok gi bidir. Almanlarla yeni bir ticaret mukavelesi müzakeratından bah - sediliyor; hiç şüphe yok ki İngiliz. lerle de bu vâdide konuşmalar de. vam etmektedir. Fakat gelmiş, çatmıştır; ağustosun ilk on beşinde ihracata başlamak vaziye- tiyle karşı karşıya kalacağız. Bina. enaleyh neticelerin cezri yollar - mevsim dan istihsali mecburiyeti vardır. Harp çıkacağına ihtimal veren . lerden değilim. Böyle olduğuna göre Almanyh; velev az çok naz- lanacak gibi davransa da, biz - den toprak mahsulleri almaktan katiyen müstağni kalamaz; bel- ki - asabiyet fazlalığından - sö- ğe, saya; fakat behemehal bize , müşteriliğinde devam edecektir. Fakat bu böyledir diye İngiliz iktısadi yardımından da müstağni kalmamalıyız. İngiliz pazarları, her ihtimale karşı, satılamamak tehli. kesine maruz kalacak Türk toprak mahsullerine, cihan piyasa seviye. sine göre yüzde yirmi beşten her sene muayyen bir derece inmek şartiyle, alışılmış fivatlardan alı . cı olmalıdır. Unutmamalıyız kı siyası dost « luklar iktısadi yardımlarla kuvvet bularak ink.îşaf ederler. Bir Camie Yıldırım Düştü Ünye (TAN) — denberi devam eden yağmurlar, ar. dı arası kesilmediği için, faydalı ol- maktan çıkmış, zeriyattan endişe e- dilecek bır hale gelmiştir. Yağmur.- lar, arasıra fırtınaya da çevirmekte- dir. Geceleyin düşen bir yıldırım. bü. On beş, yirmi gün. yük camiin minaresini tamamen ha- rap etmiştir. Sahildeki sıra kahve- hanelerinden birinin de elektrik si- gortasını yakarak müşterileri karan. lıkta bırakmış, başka zararı olma. mıştır. ğ HD LERSELAİ İzmir Çocuk Hastanesi İzmir (TAN) — Belediyenin yap- tırmakta olduğu çocuk hastanesinin 85 bin liralık son kısmı da yakında inşa edilecektir. Bu parayia hasta- nenin sıva, dahili bölmeleri, ahşap kısmı, elektrik ve kaloriferleri yapı. lacak ve inşaat tamamlanacaktır. Türkiyede ilk defa İzmirde kurulan çocuk hastanesi, yalnız İzmirin de. ğil, bütün mıntakanın ihliyacına ce. vap verebilecektir. "Kendi Kendimizi De Mi Tercüme Edemiyoruz?,, Yazan : Şüküfe Nihal İki üç yıldanberi, memlekette bir tercüme salgını — başladı, çoğu Fransızcadan olmak üzere dili- mize yığın yığın eserler çevrildi. Her iki lisana tamamiyle sahip lanların elinden çıkanl ayrılırsa, bu eserlerin tercümesi, yalnız aslın. dan bir hayli uzak değil; bazı defa da manasızdır. Kelimeler hakiki hüvi yeti araştırılmak zahmetine katlanıl. madan, gelişi güzel yazıldığı için, ba. zan hiç yeri olmiyan bir cümlede sı. rıtıp kalıverirler. Meselâ bir yerde (irade) manasına gelen (ihtiyar) keli. mesi, (yaş) manasına — alındığı için cümle maskaralaşır; lâkin çala ka - lem yâzan muharrir, bunun farkında bile olmaz. Bazı cümleler atlanır, bazı da ilâve olunur. Lisan bilmeyenlerin, yahut iki e- seri karşılaştırarak lisanlarını iler - letmek isteyenlerin bu derbeder ter. cümelerle ne kâr ettiklerini söyle - meğe lüzum var mı? değiştire değiştire bir başka kılığa dani bir mesuliyet te duyduğmuz lamakta da yanlışlara düşersek buna ne diyelim? Edebiyat lisanının anlayışlara yol — açan; yüksek, edebi kültüre, türlü türlü anlaşılması zevke bugünkü yazı dilimiz, halkın konuş « ma dilinden uzak değildir.. Gazete karşısında kalırlar: — Canim, yine neler neler söylemişsin? Şaşalayarak sorarsınız: — Ben okumadım, ama, işte şöy- le şöyle söylüyorlar. Ve, siz, sizin yazınıza, düşünüşü. fade, maksat karşısında bir daha şa- şar, kalırsınız. Derdinizi anlatmak, yazınızın şoyle değil, boyl: yııılımı P A W $ teyi bularak okur, yahut o cümleleri, daki: — Bunda bir şey yok ki, der. buki bana büsbütün yanlış anlattı - lar. Demek ki, kendi kendimizi bile hâlâ tercüme edemiyoruz. Öz dilin zi de, bir yabancı dil gibi okurken lar hiç yoktan, yazanları mahküm yorlar. Adapazarında Şlwîslı'ıelıî taklıkları kuruttuğu, belediye de ka bamız içinde mücadeli eden yerlere mazot ve diğer zehirli maddeler döküldüğü halde, Adap nilecek şekilde sivrisinek istilâs uğramış bulunuyor. Herkes, bu mu zır haşereleren şikâyet etmektedir ——— Kâhtada Zararlı Fırtına Kâhta (TAN) — Havalar iki, üç gün fırtınalı geçmiştir. Burada tına şiddetli olmamışsa da nahi: lerde, bilhassa Narıncada pek şid. detli olmuştur. Orada yeni yapıl- makta olan iki karakol çinko damları uçmuştur. bina Sebze meyvalar da zarar görmüştür. L A Bozkırda Jandarma Taburu Bozkır (TAN) — Kazamızda darma tabur kumandanlığı teşkil dilmiş, kumandanlığına da binb Kenan Tezcan tayin olunmuştur. Eenebi dillerini ya hakiki vukuf- - suzluk, yahut kayıtsızlık yüzünden, koymak, işten değildir. Bundan, vic- f yoktur. Ya kendi dilimizi okuyup an- — bağlı — olan imajları, sembolleri dışında da, sütunlarındaki her makale, her fık - ra aşağı yukarı öz, konuşma dilimiz. le yazılmıştır. Yazı dilinde (Nergisi), (Veysi) çapraşıklığını çoktan unut - — tuk, Böyle olduğu halde yazı yızanıı lar ikide bir türlü türlü hücumhr — Ne yazmışım, ne soylemîgîm? ; nüze, maksadınıza hiç uymıyan — ve size isnat edilen bu değişmiş fikir, i- fikirleri aynen hatırlamağa çalışa Ç rak söylersiniz. O zaman karşınız - yanlış anlıyoruz. Dikkatsiz okuyucu. Adapazarı (TAN) — Sıtma müca. le teşkilâtı bir çok gölcükleri ve ba- açıp icap zarı bu seneye kadar görülmemiş de- N