Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Itilâfçıların Boşuna Gayretleri Tefrika No.121 Üsküdar Yakasından Anadoluya Kaçırılan Silâhların Hangi Ellerden Gönderildiğini Bulamıyorlardı Ben de, adamlarımdan Maltepeli Biyıklıyana (1) vereceğim bu işi.Iki cepheden çalışır ve hiç şüphesiz ki, bir kaç gün içinde kuvvetli bir ipucu yakalarız. Sonra da i: caplarına bakarız. Yalnız, dikkat nazarıma çarpan ve bana biraz da çarpukça görünen bir nokta var ki, onu da söylemeden geçemiye- ceğim. Geçenlerde, Kadıköy inzi- bat kumandanı yüzbaşı Mesut bey için de, hemen hemen ayni şeyler söylendi. Hattâ, Mesut beyin suç üstünde tutulmak imkânlarının elde edildiğinden bahsedildi. Ben de bu sözlere inanmak, keyfiyeti derhal bizimkilere anlatmak gaf- letine tutuldum. Neticeyi biliyor. sunuz Zeki bey. Sait Mollanın bir bardak içinde fırtına koparmak ar- .Zzu ve teşebbüsünden başka bir şey çıkmadı meydana. Korkarım ki, bu da öyle olmasın. Z eki bey, Kadıköylü Şevkiye istifhamlı bir nazar fırlattı. Muhatabından, her halde ihbarı- nın doğruluğunu tasdik eder bir işaret almış olacak ki, Pantikya- na döndü ve ciddi bir tavırla: — Emin olunuz mösyö Pantik- yan, dedi. Bu, tamamiyle müsbet netice verebilecek mahiyette bir iştir. Şükrü beyin, bizce maiüm bazı zevat ile devam eden temas ve münasebetleri tamamiyle tes. bit edilmiştir. Buna rağmen, şim- diye kadar azil ve tevkif ettiril. memesi sebebi, teşkilâtın bugün bile gizli kalan müessisleriyle Şük rü bey ve arkadaşlarını idare e. den elemanları da meydana çıkar- mıya Matüf olan tarassut ve ta- kiplerimizin henüz neticelenme. mesidir. — TÜsküdarda Nuhkuyusunda bir evden bahsediyordunuz geçen. de. — Evet, Harmanlık — mektebi karşısında topçu İhsan beyin evi. Fakat, yalnız onu değil, Altuniza. dede Fehmi beyin köşkiyle, Sul- tantepesinde Şeyh Ata efendinin Özbekler tekkesini de tarassut et. tiriyoruz. Fakat, İhsan beyin, Üs. küdar jandarma kumandanı Rem. zi beyden başkasiyle teması he. nüz tesbit edilmiş değildir. Diğerlerinden — malümatım var. Bu, Şeyh Ata efendi dediği- niz zatın da, bu cemiyet ile bir münasebeti mi var?.. — Elbette, hem de çok mühim bir münasebet. Dergâhın bu teş- kilâtta bir istasyonu vaziyetinde olduğu ve Şeyh Atanın bilhassa bu teşkilâta mensubiyetlerini bil- diğimiz ve fakat henüz vazife ve alâka derecelerini tayin ve tesbit edemediğimiz imam Naci, İmra- hor imamı Rıza, Üsküdar iskele i- mamı Hafız Nuri, . süvari zabitle- rinden Âdil bey ve efendilerle şüpheli temasları takip edilmek - tedir. Hattâ, bu isimlerini saydı- ğım adamların Samandıra köyün- de Yörük Mehmet ve Denizli kö- yünde Hâşim ağalarla da, kendi aralarında tayin edilmiş bir şifre ile muhabere ettikleri ve bu mu- haberelerin silâh ve cephane nak- liyatına ait bulunduğu hakkında da malümat var. ğer, bizim Şevki bey, vaadet tiği gibi mülâzim (A.) beyi elde etmeğe muvaffak olabilirse, bütü, esrarın bir çorap söküğü gi- bi s&ğılacağına hiç şüphem yok. Bunada muvaffak olacağımızdan yüzde yüz eminim. — 'emenni ederim muvaffakı- yetiniz, Tolcalı Süleyman bey mesel€i ne oldu?.. — Ett. Birinci Vakıf handaki yazıhaNsini tarassut ve gelip gi- denlerin takip ettiriyoruz. Fakat, İttihat 4 Terakki cemiyetine ait paraların bu yazıhanede saklı o1l- duğu hakkındaki şayialar doğru çıkmadı. Bu şayia, Süleyman be. yin bazı düşkün ittihatçı bekaya. larına nakdi muavenette bulunma- sından galat olsa gerek. Bu ha - berin teeyyüt etmemesi, Süley- man bey hakkındaki kanaatimizi hiç te değiştirmiş değildir. Son günlerde, bu adam hakkında iyi bir ipucu daha geçirdik ele. Fa. kat, mösyö Pantikyan çok entere. san bir havadis bu. * — Ne gibi? — Üsküdar — jandarma taburu efrat ve zabitanına hükümetçe maaş verilemediği aylarda, Tol - câlı Süleyman bey, tabur kasası- nâa bir aylık maaş miktarı nisbe- tinde gizlice ,teberrüatta bulunu- yormuş. — Muhakkak mı bu?.. Mmiyacak bir şey doğrusu. — Öyle diyorlar. Hattâ, Üskü- dar jandarma taburunun bütün zabitan ve efradının Karakol ce- miyetinin Üsküdar şubesine ka- yıtlı oldukları rivayeti de var. — Bu kadarı da mübalöğadır Zeki bey. Kimden haber aldınız bunu?.. — Bize gizlice hizmet edenler. den terzi Mehmet getirdi bu ha- vadisi. Bir gece, sabık Bursa po. lis müdürü Nuri beyin keyif ha- linde ve Üsküdar vapurunda, ve- rilen maaş ve taburun olduğu gi- bi cemiyete kayıtlı bulunduğu me- selelerini bir arkadaşına hikâye e. derken kulağiyle dinlemiş.. — Bu havadi_sler, bilâhare başka memur- larımız tarafından da teyit edildi. İnanıl- — ©O memurlar da Nuri beyden mi işitmişler?.. — Hayır canım. — Membaları hepsinin ayrı ayrı. Hâdise, bu se- beple nazarı dikkatimizi celbetti ya. K aymakam Zeki, o gün Pan. tikyan efendiye bu ve bun. ların benzeri daha bir çok ifşaat. ta bulunmuştu. Bütün bu' görüşü- lenler hakkında, Pantikyan ile müşavere ederek takip plânları hazırlamıştı. O günün akşamı, — Taksimde, Sürpagop mezarlığı karşısında kö- şebaşındaki kasabın üzerinde bu- lunan hanenin kapısına, geç va - kit bir otomobil yanaşmış ve bir. biri ardına bir kaç defa korne çal- mıştı. * Tam o sırada, otomobilden Bu, bir işaretti. evin açılan kapısı, atlıyan tıknazca bir adamın içeri- ye girmesiyle beraber kapamveı"_ mişti. Otomobil ile gelip işareti veren Pantikyan, kapıyı açıp Pan- tikyanı evine alan da İhsan bey. di. Günün bu iki esrarlı adamı o gece de böylece birleşmişler, gece yarısına kadar söyleşmişlerdi. x htiyat mülâzimi Necmi Be. yin tevkifi, Muğladaki mü- cadele taraftar ve aleyhtarlarında derin bir hayret uyandırmıştı. (Devamı var|)| (1) Elyevm sağ olan ve Maltepede oturan bu hamiyetli vatandaş, Pantik- yan efendinin itimat ettiği adamlarından- dı, O da çorbacısı gibi milli mücadele- mize, can ve başla iştirak ve hakikaten büyük hizmetler ifa etmiştir, Bu Kadardır Ol Hikâyet! buld D' 1 * geçirmek üzere gelmiş sayın bir okuyucumuzdan dört sayfa üzeri. ne yazılmış bir mektup aldım.. Bi. zim gazetecilik işlerinde dinlenme zamanı olmadığı için, bu mektubu okurken, okuyucumuzu, doğrusu, hem kıskandım, hem de daha kısa yazan okuyucularıma karşı min. netim arttı... Sayın okuyucumuz, her suretle mükemmel bhir zat olduğunu mek- tubunda bildiriyor. Yemesi, içme- si pek mutedil, zekâsı işlek, âfi. yeti yolunda, maişet dur d bile memnun. Halinden bu kadar - hoşnut insan elbette güç bulunur. , Yalnız... Bir derdi var, Bunun için bir çare soruyor. Fakat, bu. nu sorarken verilecek cevabın, Hemğertlerine de,, faydası olaca. ğini söylemekle, sadece kendini düşünmemek faziletini de gösteri- yor. Okuyucumuzun - bildirdiği, an- Sak burada onun gibi yazamadı- ğim dert, geçenlerde yeşil biber. le kırmızı. biberden bahseder. ken söylediğim ve onların verdiği hassanın kendisinde azalmasıdır. Bu dertten şikâyetçi olanların çok- luğunu, gazeteye gelen mektupla- rın sayısı da göstermektedir. Şu kadar ki, hemdertlerin, en çoğu değilse de, bir çoğu gençler- dir. Bu sayın okuyucumuz da he- nüz ihtiyar denilemezse de, elli beş yaşında bulunduğunu haber verdiğine göre, pek te genç sayı- lamaz. Vâkiâ, bu vasta insanın yeniden baba olmak hakkından mahrum kalması lâzım gelmez. — Nitekim, daha ileri yasşlarda bile baha olan. lara bir cok misaller vardır. An- cak bunlar kaideden değildir. Bu bahsi tetkik etmis olan he. kimlerden bazılarının rivayetleri. ne göre, baba olmak kudreti yir- mi bes yasına kadar artar, sonra on sene değismeden kalır. Otuz beşinden sonra da yavaş yavaş a- » başlamasıdır. Damarlar sertleşin. zalır.. Otuz beşle elli besş arasında da tam yirmi yıl vardır. Tabii, bunların hepsi vasati he. saplar. Onların daha büyükleri ol. duğu gibi, daha kücükleri de olur. Sayın okuyucumuzun çare ara. dığı dert, daha gençlikte olursa, ehemmiyet verilmelidir. Elli be- şinde olunca, biraz da tabii sayıla- bilir. Fakat, tabit sayılması, derdin artık devamlı olduğuna delâlet et. mez. Tabii olması, o yaşlarda pek “çok kimselere gelmesidir. Sebebi o yaşlarda damarların sertleşmeğe ce, bütün uzuvlar işlerini görmek- te az çok tenbellesirler. Mide bi- le, damarlar sertlesince, gençlikte olduğu gibi hazmedemez.... Bütün hormonlar da, yas tesi- riyle, damarlarda sertlik başlayım. ca, az çok sekteye uğrarlar. Daha sonra, yeni hayata alışmış gibi, tekrar faaliyete girdikleri de olur. Meselâ on sene büsbütün halsiz kaldıktan sonra, tekrar haba ol- mak kudretini kazanmış yaşlı a- damlar görülmüştür. D. ların — wrı' karşı çare? Diyeceksiniz. Bu da hayatın ta- bit bir neticesi. Ona çare bulun- saydı, ebedi gençlik çaresi bulun- muş olurdu. ' En doğrusu, ellisinden sonra, ta- biati zorlamamaktır. Türlü türlü ilâçlardan — muvakkat bir fayda gelse de, neticenin iyi olacağı te- min edilemez. Kendi kendine, yaş- hlıkla da devam ederse, ne âlâ! Tabiatin verdiği kudreti sarfet. mekte ifrat olamaz. Fakat insan o yaşa gelince, tabiat daha ziya- de lütuf göstermek istemiyorsa: — İşte bu kadardır ol hikâyet! Deyip, geçmiş zamanları hatır- Tamıya cçalışmalıdır. Yaşlıca zat- Jarın maziden söz acmayı sevdik. leri, bazılarının hatırat yazmala. rı da ondan değil midir? 1 3 öi 2A - Yeni Nesle £ski H 335 ikâyeler 6>3>32332323232> % ğ A rgovan Anşa (ÂAyşe) yüz yet- miş evli köyünde tekti. Za- ten onun için köylü, dana on yaşın- danberi ona Argovan demişti. Bir ilkbahardan daha taze, bir salkım “Argovandan daha mat pembe idi. Gençliği talihli geçti. Babası Ay- şeyi everdikten sonra öldüğü için kız o günedek sıkıntı yüzü görme- di. Kocasının da vakti hali epeyce yerindeydi. Ayşe, anası, kocası, üç yıl çok rahat, düzenli, keyifli bir ömür sür- düler. Fakat bir gün kocası Meh- medi Yemen illerine gönderdiler ve gittiği çöllerden, öteki Mehmet- ler gibi dönmedi. Ana, kız, bütün öbür analar, Anşalr.r gibi ağlaştı: lar, sonunda yüreklerine taş basıp oturdular. Barşınacakları, geçine- cekleri vardı. Ayşe bir daha evlen. meği henüz aklına getirmiyordu, fakat anası, Argovanın yirmi bir yaşına yeni basmış bir taptaze ol. duğunu aklından çıkarmıyordu. Vilâyet defterdarlığında, kaza malmüdürlüğünde ve nahiyedeki zaptiye karakolunda yeri, itibari olan Aşar mültezimi Molla Kıtırın oğlu bir Paşabey vardı ki, asıl adı Ahmetti ama babasının zenginli- ğinden, oğlunun pek şatafatlı gez- diğinden Paşabey derlerdi. Pâşa- bey harmanların âşarını ölçmiye geldi, Argovan Ayşeyi gördü, göz koydu ve ilk fırsatta Ayşeye lâf attı. Ayşe işitmezlikten geldi. Pa- şabey işi, hovardalık v2 anafor or- tağı olan tahsildar Nuri Efendiye açtı. Nuri vergi koçanlarını dol- durürken Argovanın anasına fis - ladı ve Molla Kıtırın biricik oğ- lunü, malını mülkünü methettli. Anası belli belirsiz bir sevinele: — Tahsildar Nuri Efendi, Pasa. beyle senin için böyleler, böyleler dedi. Diye kızının kovu kestane renk. li iri gözlerine baktı. A rgovan önce Teadoetti. Ye- men illerinden dönmiyen kocasını acı acı andı. Anası mah- zun oldu, böyle bir yağlı parça ka- çırılmamalıydı. Nuri tebelleş olmi- ya başlayınca Arvovan bastan sava ma bir cevap taslağı verdi: — Bakalım, Tanrı kısmet ettiy- SE... ş Tahsildar bu müjdeyi Paşsabeye yetistirdi. Paşabey yarı şaka, yarı ciddi: — Nuri Efendi, dedi, darılma a- ma çok avanakmışın! — Böyle haber getirmek ava- naklık mı? — Değil mi ya? İIşim - kalmadı kalmadı da ilin dul avradını mı ni- kâhlıyacağım? : — Ya sen ne istiyorsun? ' — Argovan Anşaya gönlüm ak- tı, şöyle böyle beş on .gün bir ke- — Hay ocağın sönmiye Paşabey bana apaçık söyleseneydi — Sen'de anlayıverseneydi. Niyet hayır, âkıbet hayır deyip işe başladılar, bir yandan tahsil- -dar, öte yandan Paşahey, Ayşeyi sıkıştırdıkça, sıkıştırdılar. Âyşe kı- sa kesti: < t t — Ben o alçaklığı yapmam! de- di, ve elindeki keskin bağ bıçağını gösterdi. aşabeyle tahsildar kumpas | kurdular. Nuri: ertesi gün Aşaköylü Ali Efeye başvurdu, lâfı getirerek dedi ki: * — Geçen gece Argovan Anşa bi- , zi çok eyledi. (Eğlendirdi) — Vay! Argovan o yola düştü — Eskiden de neydi ki? — Hay canına! Şu garip dünya- ya bak, biz onu cami şamdanından daha doğru sanıyorduk. — Kafayı tutunca ağzından bir de lâf kaçırdı, o lâftan anladığıma ,göre, Argovanın gözü sende Âli E- fe. Sarhoşlukla: (Ali Efenin bo- ,yuna bosuna, gaytan bıyıklarına ca- nım kurban!) diye, diye bir. oldu. — Uzaktan kurban olup duraca- ğına geliversin. “ARGOVAN ANŞA Yazan: AKA GÜNDÜZ anlarsın ya, gahpe, düzeni, . Istiyor, ki, biraz nazetsin, sen de zorla kaldırasın, Avrat işine akıl sır ermez demiş, Erenler. Ğ Ali Efe düşünceye daldı, o sira- da tahsildar Nurinin ak'ına geçen sene ıssız bir dere içinde Deli A- ziz Efeden yediği dayak geldi. De. H Aziz, dere içinde yalnız yakala. yınca attan aşağı almış, yere ya- tırmış: — Ülen kahpanalı! Köylüye zu- lüm edecek misin? Dip koçanları. nı yine eksik dolduracak mısın? Seni domuz öldürür gibi boğazla. yım da... Bereket versin yalvarıp vyakar. mıştı da on beş yirmi dakika sü. ren dolgun bir dayaktan sonra pa- çasını kurtarabilmişti. Bu sefer Ali Efe sordu: — Ne düşünüyorsun Nuri Efen- di? — Çamoba köyünden Deli Azi. zin seninle ne alışverişi, ne vaz- geçtisi var, diye düşünüyorum. Sormasan da söylerim, senip gibi bir yiğide karşı susmak erliğime, insaniyetliğime yaraşmaz. Malüm a, Deli Aziz Argovan Anşaya öle. siye tutkun, nereden duymuşsa Ar- govanın sana yandığını duymuş. Argovana: “Seni Ali Efe ile görür- sem ikinizin de işini oracıkta biti- riveririm!,, diyesiymiş. Aziz Efenin ne deli olduğunu yakından taniyan Ali Efeyi derin bir düşünce aldı ve benzi biraz uç- tu. — Utanıyormuş, aşabey Çamobaya at sürdü. Aziz Efeye misafir oldu. Ak- şam yârenliklerinde söz çalımını getirerek dedi ki: r — Geçende Argovan Anşe bizi çök eyledi. Nece! Argovan o yollara mı düş- tü? — Şimdi mi ya? Daha kocası Iİsmailin sağlığında... z — Hay! Töbe, töbe! Neyse, ağ- zımdan kötü kelâm çıkmasın, ba- bası rahmetli iyi adamdı. — Içi;arasında sana vurgun al- duğunu ağzından. kaçırdı. Ikide bir “Aziz Efeye bin canım olsa bini de kurban, ama o bana hiç bakmıyor, aldırmıyor, galiba Aşaköylü Ali Efeden çekiniyor!,, deyi durdu. î î <<< 6©0 CCCE 5 — Ali Efenin bu işlerle ilgisi i. lişiği ne ki? — AÂli Efe ona yangınmış, der- miş ki, “Seni deli Azizle yakalar. sam, ikinizi de bir çırpıda temiz.- lerim!,, Avrat ta öbür yandan: “Onun için Aziz Efem beni zorla gibi kaldırırsa, suç benden gider.,, dedi. Durdu, Ali Efeyi yakından tanıyan De- li Azizi kara bir düşünce sardı ve beti benzi uçtu A rgovan Anşa bağdan gelir- ken, Ali Efe yolunu kesti, ve Ayşeyi zorla dağa kaldırdı. Çev. re köyleri üç dört gün allak bullak oldu. Paşabeyle tahsildar sorana sormıyana izahat verdiler: — Argovan Deli Azizle sevişir- lermiş. Ali Efe, Azize inat olsun için kahpeyi kaldırmış k Argovan Anşa_.*tam iki hafta dö. şeğinde serile kaldı ve anası başu- cüunda ağlıyadurdu. On yedinci gü nü akşamı biraz ayağa kaltkı, iki kaşık çorba içti. O günün gece yarısı Deli Aziz Efe, duvardan atladı ve Ârgovanı zorla dağa kaldırdı. Sekiz, on gün de bunun dedisi kodusu sürdü. Tah: sildarla Paşabey yine insaniyetlik namına işin iç yüzünü anlattılar: — Argovan, Ali Efeyle âşıktaş- hik edermiş, Aziz Efe inat olsun için kahpeyi dağa kaldırmış. z aptiye çavuşu, — Paşabeyle, tahsildardan aldığını Ali E. feye sattı: — Bu kahpe senin başını belâ. ya sokacak. Kim bilir Deli Azize neler söylemiş ki, deli bozuk senin için ağza alınmıyacak iâflar etti de ben ağzını kapayıverdim. Zaptiye çavuşu bunları noktası noktasına Aziz Efeye üe söyledi ve ©o gece Argovanı sörgüu için kara- kola çağırttı, fakat karakol yerine Paşabeyin odasına götürdü. Saba- ha kadar rakı içtiler, saz çaldılar, zorla oynattılar ve ağlattılar. Artık güzel Argovan Anşa pör- sük Bir deliye dönmüştü. Ali Efe sorsa: — Senin için ölüyorum Efem! Aziz Efe ağzını arasa: — Bin bir Argovan, Azizime kur. tan olsun! Demiye alışmıştı. Yüz yetmiş evli bir köyün (tek) Argovan Az- şası şimdi yetmiş köyün (tek) kah- pesi olmuştu. Iki Efe biraz da is- tiyerek biribirile karşılaşmak iste- miyordu. Böyle bir vaziyet pek teh likeli olurdu. Bunu herkes de böy- le tahmin ediyordu. Efe namzetlerinden Çevik Ha. san mert bir delikanlıydı, iki efeyi de çok severdi. Arkalarını bırakıp Boşlamamıya karar verdi. Tki koç yiğiti çarpıştırmak istemiyordu. Bir gün Ali Efe, Argovanı bir bağ damına kapadı. Zaptiye çavuşu, bunu her nasılsa Neli Azize ağzın- dan kaçırıvermiş oldu. Deli Aziz, hemen ortadan. kayboldu. Cevik Hasan işitince telâşa düştü. Pa- şabey, Çevik Hasana Zilli Emine yüzünden gizliden gizliye içerliyor: du, Çeviği görünce yanına sokulslu Dereden tepeden derken sözü or. taya atıverdi: — Bir kahpe yüzünden iki ars. lan Efeye yazık olacak, Çevik Hasan, ilk fırsat dakika- sında Ali Efenin Argovanla bulun- duğu damın yolümu koşa koşa tut- tu. On adım kalır kalmaz iki efe. yi damın önünde karşı karşıya bul- du. Dehşet! Çeviğin tüyleri diken diken cldu: İki efenin ellerinde birer keskin, iri, kulaklı bıçak par- hyordu. Ikisinin de renkleri uçuk, ikisinin de gözleri ve bütün dik- katleri ellerindeki bıçaklarda. Iki- 'sinden birinin en kücük bir kıp- Tantisi, büyük ve çifte bir felâketle bitebilirdi. A rgovan Anşa, duvarın dibi- ne çömelmiş, elleri yüzüne kapalı, yarı baygın... Bıçakların (Lütfen sayfayı çeviriniz)