31 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

31 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 31.7.939 31 Temmuz 939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi , 1400 Kr. ” 1 Sene 2800 Kıl sa * 6 Ay Fo BURLA 400 " S Ay vi * e. * T AY e -- Milletlerarası posta ittihadına dahil olmuıyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, 3,6 Tiradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 26 — kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Şüracılarla Bir Hasbihal -Mektep ve Terbiye Bahsi - B ir dertleşmeden fazla iddi_ısı olmadığını göstermek için, yazımıza 'hasbihal,, başlığını koy- duk. Geçenlerde bir ana beni ziyarete geldi, “— Evde çocukla başa Çl.'hl' FUN — x ,d., PÖY ŞA Tedalk mıyorum, dedi; g evvel oğlum daha uslu idi, Yaramaz değil de âdeta terbiyesiz! Geçen gün ktebe gittim, h buldum, çocuğa biraz terbiye verseniz... de, dim. Muallim efendi yüzüme baktı, “— Biz çocukların tahsiline baka. rız, terbiyesi size ait!,, cevabını ver. di.” Eaton kollejini: dolaşırken, bir mördiven sahanlığında ayağıma do. laşan dayak tahtası gözümün önüne geldi. Preyost dedikleri müdür, Lord Salsburi'nin oğludur; ihtiyardır; A- vam Kamâfası reisliği etmiştir. Ken- disine: “— Hâlâ dayak atar mısı. nız?” diye sorduğumda, gülümseme. ğe bile lüzüm görmeksizin, — El. hette!” dedi. Bizi dolaştıranlar arasında bulu. nan on sekiz yaşlarında, silindirli bir talebeye, lâtifemsi, hiç dayak ye- yip yemediğini sordum; “— Elbette! Hem kaç defa!” dedikten sonra, “— Birkaç sopa sayfalarca Lâtin ka- ralamasından daha kolay!” sözünü — cite gğm d anladım ki İngiliz düğaki; 'BiziMden. ki ihtarlar, tevkifler kabilinden bir | | cezadır ve tezlil edici mahiyette de. ğildir. KAYı Ben dahi, kırk sene evvel, mektep hocasına: “— Eti senin kemiği be- nim!” denerek teslim edilmiş olan. DB b lardanım. Dayak olmasa bile, diğer. ceza korkularının, çalıştırmak husu- sunda, aile korkusunun çok üstünde bir tesir yapmış olduğunu hatırlıyo- Tum. ... Ne mektepte falaka istemek, ne de bugünkü terbiye sistemini tenkit et. mek niyetinde değilim. Bir şey anla. mak istiyorum: Meselâ İngilterede, yahut Fransada müesses bir aile vardır. Bu ailelerden çoğunun her büyüğü, çocuğunu kendi yetistire. cek kadar tahsil görmüştür muaşe. ret muayyen bir nizam altındadır. Bu aile, cocuğunun terbiyesi mesu- liyetini kabul edebilir. Bizde eski eemiyetin müesses bir ailesi vardı. Bu ailenin babâaSı bir nevi kabile reisi idi. Evlenmeden her hangi bir suale cevap vermiyen de- likanlılar, ellisinde babasına elpen. çe divan duran çocuklar, zincirbend kız, erkek arkasında yürüyen kadın, bütün bunlar bizim tarafımızdan reddedilmiştir. Bu ailenin ne terbi- yesini, ne de âdâbını İstemiyoruz. Yevi alle ise, yeni cemiyetimiz gibi, teessüs halindedir. Yeni terbiye, ye- ni ahlâk, ve yeni muaşeret, ne inhi- lâl içinde bulunan eski ailenin, ne de halinde bul yeni ail verebileceği bir şeydir: Çünkü bil- mediği bir şeydir. Fakat çatal tut- maktan, kadın selâmlamaktan. şah. si ve cemiyete karşı olan ahlâk vazi. felerine kadar, her şey yeni gençliğe bir yeni müessese tarafından telkin l k Bu ü yi Aarıyo. rum, . İstanbul sakaklarını, tramvayları. nı, plâjlarını, kamplarını bu sene her den fazla, bil ne d li ahlâk zâfı denecek kadar terbiye ve t dışında buld Birçok li- se gençlerinin İ“r cümlesini en aşaği üç tane “,ulan!” kelimesi süslüyor! Geçenlerde başı mektep kasketli bir genç, kamşumuzun duvarından bah- çeye atlıyor. Maksadı kestirmeden iskeleye gitmektir. Tarasada evin hanımı duruyor: “— Niçin duvardan (Devamı 10 uncuda) * ğ AVRUPADA HASAT MEVSİMİ : MAHSUL ZAMANINI VE MAHSULÜ BEKLIYENLŞR' Türkiyenin Avrupa ududu Boyundan ( Hö lâ Brebansiyo! Hollâa!,; : Shakspeare'in ölmez - eşeri Othellonun birinci perdesi âçılınca sahnede bol sütunlu bir Venedik evi görülür ki bütün pencereleri kapalıdır. Mantosunun etekleri yerde sürünen beli kılıçlı bir adam bir kenardan belirir, iki elini ağ- zına dayayip eve doğru avazı çık.- tığı kadar haykırır: Tanedik ABojluğu , aallerinden Sinyor Brebansiyo bu evin sahibi ve tutkunları., sayısız, çok' güzel bir bakireninbabasıdır. Neden son ra pancurlardan birini açıp başını uzatır. Eğer Othellonun ilk sahnesinde olduğu gibi, bir adam, şimdi, Edir- neden 16 kilometre ötede, ister gece ister gündüz ağzını açıp bir; — Hey hey! Bre heeey! Çekecek''olsa bir. balkonun üç penceresinden birinde değil fakat üç tepe üstündeki üç karakolun bütün - pencerelerinden birden Kasklı asker kafalarının uzandığı görülür. Zira Meriç boyunun bu noktası üç devletin müşterek hudududur; ; Türkiye, Yunanistan ve Buğga. ristan devletlerinin hududu, .ı' Avrupınmtherhangi bir ülke- i sinin herhangi bir hududu. na gidiniz. Bu hudut ister şarkta, ister garpte olsun, ister şimalde ve ister cenupta, mutlaka orada bir endişe, bir telâş hissedeceksi. niz. ç Bu hudut, Avrupanın büyük sa- yılan devletlerinden brinin hudu». du olabilir. Bir Majino veya bir Zigfrid hattı bu hududu aşılamaz, bir yirminci asır “Seddi Çin,, i Ha- line sokmuş olabilir. Bu hudut, en kuvvetli hava ordularına, en kud. retli donanmalara sahip b’v.ıhılmmw bir devletin kara veya deniz hu- dudü olabilir. O devlette halk, müdafaa kuvvetlerinin nihai za- feri kazanacağına da, hattâ ana- vatanın bir milimetre murabbal- na, harbin bütün devamınca, tek düşman ayağı başamıyacağına da inandırılmış olabilir. Fakat bun. lar, yine kendilerini endişe ve te- lâşa düşmekten — menedemezler, Edememektedirler. Danzigi ele geçirmiye azmetmiş, hattâ Ukraynaya kadar uzanmıya karar vermiş olduğunu haykıra hîıykıra söyliyen Almanyanın Şar- ki Prusyasında yaşıyan Cermenler, Danzig ve Lemberg'deki Leh va- tandaşlarından daha az endişe içinde değildirler. Her tarafında bir hava veya de- niz üssü yapılmış olan ve bütün kara sularını yirmi dört saatte mayin tarlaları ile doldurabileceği herkese malüm bulunan İtalvan Yazan: da yalnız doğruyu söylediğine < Nizamettin Nazif ' çizmesinin herhangi bir noktasına giderseniz gidiniz, orada yaşıyan insanların yüzde - doksaninın “ya naatin ifadesidir- Edirne, Kırklareli, Tekirdağı, Malkara, Keşan, Mürefte, Havza, Rabaoski, ve Lüleburgaz'ı. İstan. düşman gelirse?,, dişesiyle tit- recdıginı Sezeceksiniz. * İtalyan işgâli” -altındaki Arna- vutlukta tüccar Zoti Mehmetten ziyade Banko di Roma sermayesini tehlikede görmektedir. Hindlstan, Kanada, Habeşis- “tan, beklenen Avrupa yan- ginindan — binlerce mil uzaktadır. Fakatş demokrat çephe deniz kuv- vetlerinin kudretini bildiği halde, - Bombaylı: tâcirle Kanadalı kürk- çü Habeşistandaki: kahve ve katır toptancısı İtalyan kadar emniyet. sizlikle ve haşyetle denize bak- maktadır. Bu, harp arifesi psikozudur. Her milletin düşman taarruzuna hedef olması mükadderdir sanılan uç noktalarında yaşıyanlara ârız ?lur ve manevi sıhhati bozar. Acaba bu harp,arifesi psikozu.. » nun sirayet edemediği yerler, ma- nevi sıhhatlerini. bozamadığı in- sanlar yok mudur? Vardır: 4 Türk Cümhuriyetinin sınır vilâ- “yetlerinde yaşıyanlar. *5 Bu, milli gururumuzu okşamak niyeti ile masa . başından. uçurul- muş bir balon değildir. Avrupa hududumuzdaki — vilâyetleri köy köy, kasaba, kasaba, şehir şehir dolaştıktan sonra ulaşılmış bir ka- bulu Karaağaca “Bağlıyani demir- yolunun bütün istasyonlarını, E- dirne — Havza Babaeski — Kırklareli şosesi ile Kırklareli — Lüleburgaz — Muratlı — Tekirda. ği şosesi güzergâhındaki bütün köyleri gezdim. Tarlalarda harman döven bacim larla, Arda, Tunâda, Ergene kener- larında sığırlarını, davarlarını su. layan sığırtmaçlarla konuştum. Yüzlerinde güzel bir hasadın ra- hatlığı sezilen köylülerin kahve. lerdeki konuşmalarını dinledim, Şehirlerin ve kasabaların dükkân. larına, kahvelerine, bahçelerine ve sokaklarına, endişeli bir insan yü. zü seçmek gayreti ile beyhude baktım. Avrupa sınırlarındaki Türkü, u- #mumi harp, ,sonu dünyasının en normal günlerinde bile Ümumileş. mesi ideal olmuş bir emniyet ve nikbinlik içinde buldum. Emniyet ve nikbiniğin, dünya ortasındaki Türkiyenin ne değişmez, devamlı atmosferi olduğunu bu müşahede kadar kudretle hiç bir şey izah e- demez. Türk muharririn sütunun.- da, Türk saylavy ve vekilinin Mec. lis kürsüsünde Türk milletinin kendi kudretlerine karşı duyduğu imanın sağlamlığını söylediği an- i kta hiç kimsenin en ufak bir tereddüde düşmemesi işte bun- dandır. ç Avrupa sınırlarımızda işitilen sözler şunlardır: Köylü: : — Bu yıl yeni tohumlardan epey fayda gördük. Bari önümüzdeki e- kim içih bu tohumdan biraz daha tedârik tdebilsek. Ben bu mevsim yirmi kavak daha dikmek istiyo. rum, Kasahalı; — Bu arteziyen kuyusu iyi am. ma yetişmiyecek. Belediyeyi kış- kırtıp bir arteziyen daha açtırsak. Şehirli: — İmar plânı bir an evvel tat. bik edilmeli. Artık şu koskoca şe- hirde bu sokaklara tahammül edi. lemez. Görülüyor ki Avrupa sınırındaki Türk, eski göç günlerinin telâşlı ve endişeli insanı değildir. O bulun. duğu toprakta “MUKİM,, olmıya karar vermiş ve bu kararını dün. ya siyasi mukadderatına hük. metmek niyetini güden sahte ilâh- lardan hiç birinin tesiriyle değişti. rilemiyeceğine inanmış bir Türk. tür. O, asla, dünya hâdiselerini ya- kından takip etmemekle itham e- dilemez. Hayır! Onun nefsine iti. madı, içinde yaşadığı dünyanın ca- hili oluşundan ileri gelmemekte- dir. O, olup biteni herkesten iyi kavradığı halde, hâdiseleri dikkat- li bir devam ile takip ettiği halde, böyledir. * Gazeteler, Trakyanın her köy, kasaha ve şehrinde bu yıl bir yıl , önce olduğundan değil bugün bir YY a Amma da yavaş develope oluyor gün evvelinden daha çok okun. maktadır. Ve dünyanın her tara. fında, hakikatleri olduğu gibi ak. settirmek endişesine tutulmuş her dürüst gazetede nasıl sadre şifa verecek habere ender rastlanirsa Trakyalı vatandaş ta gazetelerinde tıpkı öyle ancak endişe verici ha. berler okumaktadır. Lâkin buna rağmen Trakyalı her * endişeden, her telâştan “üzak, yal. nız tek bir heyecanı, temiz ve saf bir heyecanı, milli heyecanını ta- vında tutarak, Türk vâtanının her tarafında girişilmiş olan medeni faaliyete, kendi hissesine isabet eden mıntakada var kuvveti ile devam etmektedir. Türk milletinin içtimai sıh. hatine, Türk devletinin si.- yasi sıhhatinin mesut "bir müvazi hat”resmedişinden doğan bu hale. ti ruhiye, dünyanın sayısız endi. seler içinde çalkandığı bugünler- de Türk hudutlarına bir kat daha yalçın bir kat daha çelik bir ifa. de vermektedir. Sırası geldikçe : Yem Borusu Yerine Toprak Borusu! Yazan: Aka Gündüz Hem müsbet bir dinamizma ile çalışan Refik Saydam hükü- metinden, hem sayın - Başvekilim şahsından — hararetle, samimlyeq —ve itiraf ederim ki biraz da— asa. biyetle çok rica ediyorum: Topraksız köylüye toprak verelim. Gerçekt vereceksek ne vakit vereceğim söyliyelim, Vermiyeceksek “şundan ve bundan ötürü bu işten vazgeçtik,, diyelim. Ve bu işi, parlak nutuklara mevzu, geçici sempatiler - toplamı, keşkül olmaktan kurtaralım, Yıllardanberi topraksız — çalışkan- ların ağızlarına sunduğumuz — yarım parmak bal eskisi, sirkeleşti. Ve g niş, fakat battal topraklılar da canın yongası diye— üzüntüden ser- semleştiler. İki tarafa da usanç ge diğini kuvvetle tahmin edebiliriz. Zaten vaktiyle başlar göründüğ müz bu işe sakat tarafından başlar göründüktü. Memlekette devlet m; li toprak yokmuş gibi ilk adımda sa- hipli topraklara el ve göz attıktı, gürültüdür koptu veya koparıldı. Önce eldeki devlet topraklı dağıtabilmiş olsaydık meselenin rıdan çoğu halledilmiş bulunacaktı. Her ne hal ise olan oldu, geçen geç. ti. Limitçt şirket kurmayı, bozuk düzen kooperatif imal etmeyi beş arşın toprak dağıtmaktan —kârlı demiyeyim de— kolay bulduk. —— Röjimin ele aldığı ana prensip« lerden biri de bu toprak işidir. Ne hazindir ki bu ana iş —galiba yalnız bu— toprak üstünde kala kaldı. Kurulduğu gündenberi müsbet yollarda yürüdüğünü görmekte ol. duğumuz sayın Saydam hüküme devrinde artık bunun da kati bir ne ticeye vardırılmasını emniyetle bek- liyoruz. v Toprak Kanunu projesini öyle u İ gağampermaz — * eermz AĞ ae eee y zattık, öyle ilmi karmakarışı getirdik ki bugüne kadar halledili i belki de bundandır. Bunu nesi zor, nesi nazik, neresi 'mud Anlıyamadık. Basit ve milli bir vayı komünizmaya kadar çıkarı ve feodalizmaya kadar indirdik! A rada, topraksız köylü topraksı: tan başka umutsuz da kaldı. Bunun labirent tarafı nerede? Madde bir: Topraksız köylüye ilk- önce devlet malı topraktan hane ba- şına şu kadar verilir. Bundan dola. yı köylü borclandırılmaz. Üstüne üstlük te verilen toprağı işliyebile cek âletler de bedava (evet bedayı verilir, ü Madde iki: Bu bittikten sonra sa hipli büyük arazi istimlâk edilir ve birinci madde tatbik olunur. . Madde üç: Bu kanunun hükümle- rini kim tatbik edecekse eder. Benim bu projem şüphesiz ki hu- kuk ilmi ve kavanin hikmeti bakı. mından sepete atılacak bir projedir. Öyledir amma topraksıza da kolay4 ca toprak verir. K İş mak gibi sakat bir zihniyete sap'anıp şehirlere akın eden köylü- lere soralım, çoğunun, hattâ yüzdi doksanının topraksızlıktan akın et tiklerini görürüz. Bu halin kısa gös ren gözlere memlekette geniş bir iş. sizliğin var olduğu zannını vermesi de caba. j Ben Ankaranın dört kilometre çe- nesi dibinde ve kırk kilometre burnu nun ucunda topraksız ve (dikkat) işlediği beylik topraklar şu bu tar, fından ellerinden alınmış köylüler ve köyler tanırım. Ben şunu da hatırlarım: Bir tarih- te böğrümüzdeki Pulatlıda bir bey. lik arazi vardı. O araziyi en çok kırk beş ve en az yirmi iki yıl işliyen, he tarafına cetveller, kanallar aça çoraklığı mamureye çeviren dev şirme köylülerdi. Onca yıl sonra bu toprağa borçlanarak sahip olmak i tediler. Bilmem hangi kanunun b şinci maddesi de bunu emrediyord! Köylünün arasına karıştım, bu dil n ği takip ettim. Tam iki uzun yıl. Belki daha fazla. Ne oldu bilir mi- siniz? Dahiliye Vekâleti vermek tedi, veremedi! Maliye Vekâleti e- mir verdi, yapamadı! Defterdarlık uğraştı, nafile! Valimiz Bay Tando- ğan bizzat meşgul oldu, beyhude!

Bu sayıdan diğer sayfalar: