24 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

24 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

biler." Muğlada Teşkilât Hazırlıkları Muğla Kaymakamı, Milli Teşkilât İçin Muğlaya Giden Bir Milliciyi Zincire Vurdurmuştu Bu kuvvet daha yoldayken Yö. rük Ali Efe ve arkadaşları, Nazil- lideki yabancı kuvvetlerin hare « ketinden bir kaç saat sonra Na - zilliye varmışlar ve kaçanların pe. şine takılmışlar ve tâ (Umurlu) ya kadar koyalamışlardı. Bu sıra. da yardıma gelen diğer küçük müfrezelerle beraber do kaçanla- rı oldukça hırpalamışlardı. Bu es. nada binbaşı İsmail Hakkı beyin kuvvetleri Nazilliye varmış, hü- kümetsizlik yüzünden karışıklık çıkaran bazı yerli eşirrayı tödip ve kasabanın (o emniyetini temin etmişti. ir telefon hattı ile Çinedeki elli yedinci fırka karargü- hına bağlanan Aydın - Menderes köprüsü karargâhında artık hum- mal: bir faaliyet başlamıştı. Fırka kumandanı Şefik Beyle, Bozöyüklü Hatip Hacı Süleyman ve Çine milli beyet reisi Hidayet Efendiler, et- rTsf ve ciyardan takım takim gö- nüllüleri karşılıyor, silâhlandırı - yorlardı. (Muğla) deppoyunda bu- lunan silâh ve cephaneler, hami- yetli köylüler tarafından karargâ- ha taşmıyordu. Silâhlsndırılan bu gönüllülerle binbaşı Hacı Şükrü Be- yin kumandasında bulunan yüz yet miş beşinci alay kuvvetlendiriliyor. du. Olsıralarda, Nazilli jandarma bi- Jüğü kumandanı olup milli cidalin devamı müddetince çok büyük hiz- met ve unutulmaz kahramanlıkla- rile mücadele tarihinde şerelli bi- Ter mevki kazanan yüzbaşi Nüsİ ve abiti mülâzim Ömer Lut- 4i Beyler de, yanlarında bir kaç jandarma olduğu halde gizliöe Men: deresi geçerek, Yenipazar nahiye- sindeki mücahitlere katılmışlardı. Fukat, Muğladan benüz bir ba. reket ve haber yoktu. Teşkilât çin Muğluya giden Mülâzim Kad- ri ve ihtiyat zabiti Necmi Beyler, mutasarrıf Serfiçeli Hilmi Beyin, itiraz ve mümanaafı ile karşılaş. mışlardı. Mutasarrıf, milli hareket ve teşkilâta Muğlalıların iştirakini arzu etmiyor, müteşebbisleri teh. dit ve şehirden derhal çıkmalarını teklif ediyordu. Fakat, bu hami- yetli zabitler, mütağarrılın tehdit ve itirazlarına rağmen, belediye reisi Ragıp, baytar Rifat, Muğlalı Cemal, Mithat Beylerle, diğer ar- kadaşlarının himmet ve muavenet. leri ile çel altından çalışıyor. hep birlikte teşkilâtın esasını kurmiya uğraşıyorlardı. utasarrıf Bey, arzu ve emri M hilâfma devam eden bu messiyi haber alınca, bu teşebbüs. te âmil addettiği ihtiyat mülâzim Necmi Beyin tevkifini emrelmiş. ve muhakemesini yapmak için de. Muğlada ikamet eden mütekait za- bitlerden binbaşı Hüsnü, mülâzim Murat ve Mehmet Efendilerden mürekkep bir divanı barp teşkil eylemişti. Merkez memuru Şükrü ve komiser Kadri Beyler tarafın dan tutulan zavallı Necmi Beyi (1) zincire vurdurmak marifetini de yapmak şuretile milli hareket V8 mücadeleye karşı muhalefetini gö” termekten çekinmemişti. Zavallıyı padişaha ve hükümete karşı isyan etmek, Muğla ahalisini isyana rak ettirmek için çete teşkilâtı Yap- | makla suçlandırarak © bu divanı harbe sevketmişti. Mutasarrıf, Mülâzim Necmi Be- yi istintak ve tazyik ettiriyor ve bizzat, hattâ idam cezasile teh- dit eyliyordu. Şehirde de bu te$- kilâtçt zabitin idama mahküm eği- leceğini, muses in İşaa ettirmek #u- vetile, milli teşkilât ve mücadele- ye İştirak arzusunda bulunan hal. k: korkutuyor ve aklınca diğer mü- teşebbislere de göz dağı veriyordu. Mülâzim Kadri Bey, arkadaşının tevkifi fle faaliyetini terketmiş de- Rüai. Bir taraftan, fedakâr yardım- Tefrika No. 114 İhtiyat Mülâzimi Necmi Bey cıları ile yine propaganda ve teğ- kilâtıma devam ediyor, diğer taraf- ton da arkadaşını kurtarmıya uğ- raşiyordu. Teşebbüslerinin ve bil- hassa eşraftan bazıları tarafından * mufasarrıf nezdinde yapılan delâ. et ve şefnatlerin hiçbir netice ver- mediğini gören Mülâzim Kadri Bey de, bu vaziyette teşk devamı tehlikeli bulmuş ve o güne kadar tedarik edebildiği elli kadar fe dakârla; Muğlayı terkederek Men- deres köprüsü karargâlımın yolu. nu tutmak mecburiyetinde kalmış- tu sem işgali üzerine doğan mulli cereyanın, Hucadeız arzusunun Denizli, Alaşehis ve Soma havalisine sirayeti, kabine a- TAN zasının bir kismi ile Hürriyet ve Tüilâf Fırkası umumi merkezinin hiç te hoşlarına gitmiş değildi. Bun lar, mukabil ve müsellâh teşebbüs ve hareketlerin işgali tevsi edec: #' ve hükümeti müşkül bir v yete sürükliyeceği fikir ve kana: tini besliyor ve kimler olduğu an- laşılamıyan mücadele miişevvik ve müteşebbislerini âsi ve vatan hai- ni addediyorlardı. Vahdettin de ayni fikir ve kanaatte İ Mücadele his ve fikirlerinin v. mumileşmeden boğulup, söndürül- mesi için bir taraftan Dahiliye Ne- zareti, mütasarrıflık ve kaymakam- Tıklara, diğer taraftan da Hürriyet ve İtilâf fırkası umumi merkezi © havalideki şubelere şiddetli emir ve temimler yağdırıyorlardı. Fa. kat, yapılan bunca teşebbüslere rağ- men bir türlü milli cereyana mâni ulmak irokânını elde edemiyorlar- dı. Bir aralık, fırka, mücadelenin benüz sirayet etmediğini zannet ği mıntakalarda, İstanbuldan dilecek Fırka adamlarile müc dele aleyhine propaganda yaptır. mağı düşünmüştü o Bu teşebbüsü, Dahiliye Nazırı Ali Kemal Bey de muvafık bulmuş, gönderilecek pro- | in. pagand ecekleri yerler. .| de, azami yardım ve kolaylık gör- meleri hususunu da deruhte ve te- min etmişti. (Devamı var) (1) Bilâhara Yürük AN efe tarala- dan kurtarılan ve MH Mücadelenin devamı müddetince gösterdiği fedkâr- uk ve kahramanlıklarla temayüz “eden bu kahrıman sabit, Denizbankın Iââvı kendisine teklif edilen slejâde bir vozi- feyi kabul etmek mecburiyetinde kal - mıştır, Şeker Hastalığının Alâmetleri Anadolunun İsanbula uzak bir tarafından gazeteye mek'up gön- deren bir okuyucumuz, bulundu. ğu yerde hekim ve eczacı olmadı. ğindan, şeker hastalığının alâmet- lerini gazeteden soruyor. Kendisi. ne, bu hastalık çok olur, demişler. Onun merak etmiş, hastalığa tutulup tutulmadığını anlamak i- gin alâmelerini anlamak İstiyor muş, Kendisini rahatsız eden alâmet. leri yazıp ta, benden teşhis ve te» davi tarzını sormadığından dola. yı bu okuyucumuza bilhassa teşek- kür ederim, Öyle yapan okuyucu. larımıza karşı gerçekten güç vasi. yette kalıyorum. Fakat bu okuyu- Cumüzun arzusunu yerine getirme. Ge çalışacağım. Onun gibi hekimsiz ve eeczacısız yerlerde bulunan o. kuyucularımızın lüzumunda işle. rine yarar, Şeker hastalığının en mühim a Tâmeti, şüphesiz, idrarda az veya çok miktarda, kanda da tabii nis. betinden fazla şeker bulunması. dır, Ancak hu alâmetleri bulmak çin, ilkin idrarda ve kanda tahlil yapacak bir mütehassıs hekim li- zıumdır. Bu da bulunmayıncn., Şeker hastalığına tutulanların çoğu, pek çok su içerler, Herkex. ten fazla su içmek, içtikçe de su. dan fazla keyif duymak, bardak bardak içtikten sonra gene suya kanmamak insanı şekec hastalı. ğından şüphelendirmelidir. Çok su içen, tabii, çok ta idrar eder, Miktarı çoğalan idrarın ren. gi de pek açık olur, Çok yemek te, bu hastulığın he. men İlk alâmetlerindendir. İnsan suya kanamadığı gibi yemeklerde de doymaz, Yedikçe yiyeceği ge. Tir. Bununla beraber, taraftan zayıflar. Şeker hastalığı çök defa şişmanlara gelirse de, geldikten sonra, onu da zayıflatır. Varı pek çok zayıf olurlar, bazıları da yavaş yavaş, her halde şişmanlık. tan birdenbire zayıflamağa başla- yınca, zayıflama hafif bile olsa, şeker hastalığı hatıra gelmelidir. Zayıfhyan adam, halsizliğe de tutulur, Hem adalelerin halsizliği, hem ir yorgunluğu, hem de ö- teki halsizlik... İnsan her şeyden çabuk yorulur, başının içerisi boş. muş gibi hisseder. Bunlar başlıca alâmetleri. Ee. kat onlardan başka vücudün öle. sinde berisinde de alâmetler mey- dana çıkar, En ziyade cilt üzerin. de: Ensede, koltuk altında, löp et- lerin üzerinde kan çıbanları. Üs- tüste erzema, rahatsızlık verecek kadar şiddetli kaşıntı. Dişler çabuk ve üstüste çürür, çok defa bir kaçı birden, (fakat ağrımadan, insan dişlerinin | ızti. Tap vermeden kırılıp dökülmeleri. ne kendisi de şaşar. Gözler de işe karışır. İnsan göz. lerinin önünde duman varmış gis bi, iyi görmez olur. Kimisi de göz. lerinin önünde kara kara bir çok sinekler uçuşuyorlarmış gibi his- seder. Bazısına katarakt hastalığı gelir, gözleri hiç görmez olur. Dişler ağrımadan, sizlamadan döküldükleri halde, vücudün baş. ka taraflarında sinir ağrıları; pek çok olur, En ziyade bacakta ve bir tarafta siyatik ağrıları. Fakat vi. cudün her hangi bir tarafına da gelebilir. Bazısı seker hastalığın. dan vücudünün bir tarafımda fel ce tutulur. İnsanın bir tarafı, kaza neti. cesi olarak, kesilirse yahut vilcw- dünün bir tarafında bir yara hasıl olursa, seker hastalığı bulununca, kesik yahut yara geç kapanır, gün. lerce sürer, Seker hastalığının © bunlardan baska ve daha ağır alâmetlerini söylemiyeceğim. Zaten bu kadarı insanı süphe ettirmeğe (| yetisir. Bunlardan bir kaçı görülünce, he. kim bulunan bir yere giderek, kendisini muayene ettirmek, idra rı ve hekim lüzum görürse, kanı tahlil ettirmek zaruri olur. 0©22733227223273232222273323333233233223223223733 23 X HiKAYE DENİZ KIZI Yazan: Halikarnas Balıkçısı >223232333333 >22222222222>6 ii MOLA EC © GC B aştma büyük bir felâket geldi. Karim bir deniz kızı idi. Bir gün başını”alıp kaçtı. Bu büdise üzerine ben deli olmuşum. Ben deli olmadığıma Kanilm. Fa- kat doktor o yolda bir rapor vör. di. Beni tımarhaneye tıktılar. Ben karımın bir deniz kızı ol- duğunu iddia ediyorum. Onlar, hâ- yır yaptığın bir teşbihtir. Onun belinden aşağısı balık değil, insan- dı, diyorlar. Karıma ben ilkönce deniz kona. rmda rastgeldim. Tenha bir koydu. Denizden çıkmış bir fok balığı gi- bi, kayanın üzerine oturmuş, balık kuyruğunu altına kıvırmış. uzun karâ saçların! tarıyordu. Garipsi, garipsi bir şarkı mırıl- danıyordu, Için için çektiği bir has- reti anmakta olduğu besbelli idi. Gözüm ona değer değmez güzelli. ğine vuruldum. Sesi ise, nerede olduğumu, bana unutturdu. Bir- denbire sanki uzak bir geçmişin suları, içimden bir sel gibi ya koyuldu. Bu akıntı üzerinde bir çöp gibi gidiyordum. Denizin dal- gaları kıyıyı döyüyorlardı. Gök mavi idi. Pek parlak bir gündü. Kendimi cennette sandım. 1920 senesi temmuzunun on dör- düncü günü, Bayan Leylâya, saba- hin saat onunda, Marmariste, Ak- çabükte, denizde banyo ederken rastladı,, diye yazılı. Işte hakikat tamamen yazdıkları gibi idi, Fa. kas Allah için söyleyin, hakikat böyle mi idi? Deniz kızı başını benden tarafa çevirince kafa gözlerini gördüm. O kara derinliklerde, açık ve 15- sız denizlerde görünen ay ışığının ışıltısı vardı. Size tuhaf gelir, a- ma o kapkara gözlerde koyu yeşil mi diyeyim, koyu mavi mi Denisin dip akıntıları gibi bir akış, bir ka. yap gidiş vardı. Onunla konuştum. Babası Marmariste oturuyormuş, Hiç vakit sarfetmeden gidip baba. sını buldum. Çok zengindim. He- rif te pokerde varmı yoğunu kKay- bedip savurmuşmuş. Kizile #vlen. mek İstediğimi söyleyince bittâbi hemen evet, demedi. Birsz nuz- lanmak lâzımdı. El uğuşturarak: — Bir kaç gün müsaade cdiniz de düşünelim, dedi. Fakat bu teklifime, sanki bir- denbire eline bir floş ruaya gel- miş gibi sevindiğini gördüm. Ben işi olmuş, bitmiş sayarak çıldıra. siya sevindim. Bir kaç gün sonra muvafşkat cevabini ul Nişanlandık. De- niz kızının o İnce ve uzun parma. ğına koca bir pırlanta yüzük tak- tım, F akat deniz kızı bu işe hiç te sevinmiyordu. Yaşı dahâ rüşle varmamıştı, Bundan dolayı iradesinde hür değildi. Irade baba. sınmdı, Kızın ne kadar yanilması ibtimali var idise, babasının ve ko- ca bir kart adam olan, benim de o kadar yanılmak ihtimalimiz var- dı. Neyse! Raporda nişanlandığımız nikâhlandığımız tarihler yazılı, De- Biz kızının memnun kaldığı de- Biliyor, Halbuki deniz kızının ne- ler duyduğunu gözlerinden okuyor- dum. Gözlerinin dili vardı. Konu- şurdu. Deniz diplerinde salınan de. niz otlarile örtülü engin ovalar vardır. Oralarda sürü sürü balık- lar gezer. Hep birden ürkmüşler gibi, kuyruklarını © kırpıverirler. Hep birden yıldızlar gibi çakıp kaçıverirler. Oklar gibi uçarken, birdenbire hep birden dururlar. Ayrıhırlar Bir kısmı sağa,bir kısmı s9 ls giderken yine toplanırlar. Ne- den? Ne oldu? Muamma! Kiz da öyleydi. Fakat ne görüyoruz De- nizin yüksekte harelenen yüzün - den ağlar iniyor. Altın ağlar. Bu ağların bir ucundan ben, bir ucun. dan babasi tutuyor. Ağlar kızı sa- rıyor. Gece ay ışığında oğları yu- karı çekiyoruz. Ağ yüze gelirken, ğın ortasında deniz bir çırpınışla işıldayor. Sanki orada gümüşler kaymıyor. Deniz kızı artik tutul- muştu. Hoplaya zıplaya çabalıyor. Gövdesi burkulup büklüm büklüm oluyor. Kurtulmıya uğraşıyor. Fa. kat saçları, parmakları ağın göz- İcrine takılıyor. Çabaladıkça ağla- ra sarılıyor. Onu kıyıya kuru kun- salm üzerine çekiyoruz. * Titriyor, Tü uzaklarda 14317 denizlerde,'sağı, solu karanlık olan ay ışıkları var. dır. O kapkara iki muaramanın ay ışığına yakm bir noktasında, ba- zan bir veya iki parıltı olur, söner. işte gözleri öyle oluyordu. Pırıldı- yor, muammaefiğiz bir şeyler dip geliyordu. Bu değişi kadar Hızlı oluyordu ki, onları ta. kip mümkün değildi. Heni ya ba- zan hızlı konuşan bir adamın söz- lerini insan zaptedemez. Onun gi- bi. Gözlerine hah mavıdir, deme. den evvel yeşile dönüyordu. lerin leylâki olduklarını iddia et- menin ne kadar gülünç olduğunun farkındayım. Fekat gözleri bazan leylâki olüveriyordu. Onlara ba- kmca karaların en güzel dağ ve ağaç kalabalıklarından bir milyar kere daha güzel, kıyısız ve sonsuz Okyanusları, piril pırıl parlıyan, hür, açık, derin ıssız denizleri ha. tirlıyorum. Durup dururken bakt- şının suları kararıyordu. E vlendik! Güzel bir apart. manımız vardı. Rapor, fi. tariBinde evlendiler. Geli, di. Herkes pek mesut ğinin kurulduğuna eminci; diyor, Oylemiydi ya? Salonun ortasın- da bir cam kavanozun içinde ba- lıklar vardı. Sanki geniş kanatları- na gecenin yıldızları yağmıştı. Ka. natları beneklenmişti. Suları ya- vaş yavaş yelpazeliyerek burunla- rını cama dokunduruyorlardı. Sö lona, salonun içindekilere bakıyor. lardı. “Bizi veye hapsettiniz? Ve- rin bize öhginimizi, hür yüzelim!,, diyorlardı. Deniz kızının da bakışı öyleydi. Oyle de değildi, çünkü o- pun bakışında acı bir kararsızlık hareleniyordu. Düğün ziyafetine, #anki deniz kızının gözlerinden a- çık denizler bakıyordu. Takımlar hep gümüştü. Elmastraş billürlar pıril pırıl parlıyor, çinçin ötüyor. du. Fakat o salonun ortasında de- niz kızı bir tezattı. Dudakları ar- dınJan süzülen bakışında ziyafe- tin manası kalmiyor. gümüş tak'm. lar, billürların pırıltıları çörçöp o- Juyordu. K arı koca olarak beârberce yaşamıya koyulduk. Ben bin bir zahmetle hayatta serveti. mi, mevkiimi, insanların hürme tini ve umumun gözünde haysiyet ve itibarımı kazanmıştım, Fakat ha. yatın realiteleri saydığım bu şey- lerle benim arama deniz kızının ba- kışı giriverince İnkisarı hayale uğ- ruyorum. Servet, mevki, itibar san. dığım şeyler kül olup savruluyor- du. İçime acı bir boşluk, nafilelik çöküyordu. Zenginliğimden bahset- tiğim için yalnız bu ve bu gibi şey- lerle iftihar ettiğimi sanmayınız... Gerek oturduğumuz binanın mima. risinde, gerek tefrişatında, gerek köşkü saran park ve bahçelerde artistik bir hususiyet vardı. Her şey uzun uzun düşünülmüş ve er- babına yaptırılmıştı. Renkler, göl geler, ışıklar duygu ve gönül emek» lerine mal olmuştu. Fakat deniz kı. zinda benim malik olduğum sey lerden bambaşka, bir çığlık gibi acı bir şey vardı. Onda her günkü hayatımı, muvaffakıyetlerimi pa- çavralar gibi yırtıp atan bir büyü vardı. Hayatım dediğim şey, açık denizleri, açık denizlerdeki sesi, esen her rüzgârı, assızlıkta piril daşan ay ışığını hep dışında bıra. kan, dört duvar arası bir zindan o- Tuyordu. ir yazdı. Deniz Kizile Bers- ber deniz kenarına gittik, Her gün yeşil dalgalar ışıldaya 3 şıldaya gelirken karım, güler, iç. lerine ok gibi dalardı. Şimdi söy- Hiyeceğimi tuhaf görmeyiniz” O- rada karım deniz erkeğine rastge- di..Bir gece kıyıda kumların Üze- rine oturmuştuk. Deniz erkeği bi- raz ötemize gelip oturdu. Onun de- niz erkeği olduğunu karımın göz- lerinden gördüm. Karımın ve bu adamın bakışları biribirine deyince, ikisinde de (ev. kalâde bir şey görmüş olanlara ait bir hayret vardı. Sanki orada kim- secikler yoktu da, ikisi de ıssız bir denizde kendilerini yapayalnız sa- marken, bir insana rastgelivermiş- lerdi. Düşünün bir defa, insan ol. miyan yerde, İnsanın insaria rastla- yınca, nasıl çıldırasıya sevindi, düşünün bir defa. Orada biribirine takdim, takaddüm abes olur. Ka- rımın bakışı tatl bir şarkı gibi u- zadı. Adam bayağı o şarkı içinde yüzüyordu. Ben biraz fidan Ve çiçek yetiş. tirirdim: Bazi ıssız ve güneşle kav Tulmuş kurak ovalarda, o ıssızlığı temsil eden elif gibi dimdik kak- tüsler olur. Koca çiçeklerini gece, söz söylemek için açılan dudaklar kadar hizla açarlar. Karımın göz- lerinde o hal vardı. Kara çiçekler. di. Tel tel aralanıp karanlıkları et- rafına yayarken, tâ özünün derin- İiklerini adamın bakışına veriyor- du. Ben o çiçekleri parayla kopar. mıya kalkışmıştım. Param ve ken- «dim gözümde karardı. irkaç gün sonraydı. Geç ol- duğu halde karım eve dön. memişti. Gece dönize girerdi. Kıyı. ya gittim, Periler diyarından gel- me bir geceydi. Ay ışığınm harıl, harıl akan fazlalığından bütün yıl- dızlar sönüyorlardı. Uzakta denizin Yüzü iki noktada ışıldıyordu: Sesler duydum. Biri karımın. biri de de- niz erkeğinin sesleri idi, Bir başına açan dehiz kuşlarının biri yoksul, yoksul "cakl,, etti. Sonra karımın ışıltısından düşen bir yıldız gibi bir şey pırıldadı, yükseldi. Bir kavis yaptı. Denize düştü. Karım, büyük pırlantalı nişan yüzüğünü denize fırlatıp almıştı. Gözlerime karan. lik bir perde İniyormuş gibi oldu. Çıldıracağım! Yırtın artık şu göz lerime yapışan zindanı,

Bu sayıdan diğer sayfalar: