Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 111 Hattı Hümayun Padişah, Yeniçerilere Hıtap Eden Hattında Sadrâzama Muin Olmalarını Tavsiye Ediyordu — İçinizde Hacı Bektaş köçeği olmıyan ham ervah var ise, -he- men sürün, taşra atın! r pi gi u emir üzerine o sakin ka. labalık şöyle bir karıştı ve saflar arasında yakalanan dört beş yabancı — uçurulmuş toplar gibi — havasyoliyle ve elden ele verilmek suretiyle avlu dışına sü. rüldü. Şimdi sükün ve nizam ge. ri gelmişti, gözler yine yeniçeri ağasına çevrilmişti. O, gür sesiy. le sadrazamı askerlere takdim et. ti: p — Zaten duydunuz, dedi, öğ- rendiniz. Devletlü vezir ocağımı. za konuk geldi, geceyi bu der. gâhta geçirdi. Hepinizin ayrı ay. rı hatırın sorar, hoşluğunuza dua eder, Gel wi mem. Bütün saflardan bir nârl eda. siyle şu şükran sayhası yükseldi: Li — Varolsun! , Deli Ferhat, kendine ve vezire, dolayısiyle de podişaha sadakat iade eden bu haykırıştan şevke geldi, uzun uzun gülümsedi, son. ra koynundan — biraz evvel ge. len — hattı çıkardı, çok uzaklar. dan işitilmesi mümkün bir sesle okudu: di B: tedi “Siz ki, yeniçeri kullarımsız. Berhurdar olasız. Nimetim sizle. re helâl ola. Âbai kiram ve ecda. dı uzzamım zamanlarından bu a ne gelince sizden hıyanet ve ha. baset ve hılâfı rıza hareket sâdir olmayip daima rızayı şerifimi göz. İeyip, veziri âzama muin olup zor. ba eşkıyasının haklarından gelme- Be imdat ve ikdam eyliyesiz. Be. nim dualarım ve teveccühüm si. zinle biledir!.., Deli Ferhat, hattı öpüp yine koynuna sokunca, yeniçeriler bir ağızdan gürlediler: — Bir günü bin olsun, her gü. nü şen olsun! V:* içlerinde on kişilik bir he. yet — daha geceden seçil miş, dersleri verilmiş kimseler — ilerleyip sadrozamı etekledi, en yaşlıları da şu sözleri Söyledi: © — Bizim dahi hayır sözlerimiz vardır, İsga buyurup padişahimi. za arzetmenizi rica ederiz. Üvvel sözümüz budur ki, müfti olanlar padişahı islâma hayırhalı olurken, hâlâ müfti Sunnullah efendi dev- leti aliyeye bedhahtır. Kara Ya. zıcıdan rüşvet almıştır, serdar Si. nan zadeyi haksız azlettirmiştir. Divanı bastırıp ağaların başını kestirmiştir. Şimdide vezir başın talep edip muradınca fetvalar vermektedir. Mezburun hakkından gelmek cümlemizin (o muradıdır. Sonra Mahmut paşayı da istemi. yoruz. Çünkü fesatçıdır. Sipahi. lerden de kendilerini fitneye sev. keden zorbaları isteriz, teslim e. derlerse febiha. Etmezlerse cümle- sinin hakkından gelmek mükar. rerdir, Kital lâzım gelirse, dahi kabulümüzdür. Vakitlerine hozwr olsunlar! ! Sadrazam, kendi meramını tak. Tir eden heyete teşekkür etti ve dileklerini padişaha bildireceğine söz verdi ve askeri selimliyarak — Deli Ferhatla beraber — içe. ri döndü. Artık “İcraata,, girişebilirdi!. ömüre) İÇ ökat vezirlerin en şöliretlisi, en kuyvetlisi, sarayea da © sırada sevimlisi Cigalı oğlu, bu içtimaa gelmemişti. “Yemişçi, bir nümayiş sandığı bu istiğnaya ta- hammül etmedi, edemedi, çüvuş- başıyı göndererek kendinden ev. vel sadrazamlık yapan Cigalı oğ- Junu zorla getirtti, bir köşeye o- turttu. Sonra sipahi zorbalarını — saraya yapılan hücum sırasın. da hazır bulunan yeniçerilerden bir kısmını söyleterek — tesbit ettirdi, bir deftere geçirtti ve bö. lük ağaları denilen sipahi zabit. lerini davet edip, defteri onlara verdi: — Gidiniz, dedi, bu adamları sipahi ocağından isteyiniz. Teslifn ederlerse, alıp getiriniz. Vermek » lerse, vakitlerine hazır olmalarını arı — endişeli düşün. celer: içinde başlarını. önlerine eğerek — yola çıkarken sipahiler yine saraya girmişlerdi, Arslanha- he önünde sıralanmığlardı. Poy- rez Osman, Öksüz Mahmut, Kâtip Cezmi, Hüseyin Halife yine kala. balığın önünde © bulunuyorlardı. Bölük ağaları da; bunlar tarafın. dan karşılandı ve sadrazamın ül. #imstomu kendilerine tebi un. du. Onlar, padişahın hakiki kara. rını henüz öğrenmiş değillerdi ve iki ocak arasında çarpışma VYuku- una sarayın o müsaade edeceğini ummuyorlardı. Onun için bölük &. ğalarını istihza ile dinlediler ve Hüseyin Halife ağziyle şu ceva. bi verdiler; — Yemişçi Hasan yabana söy. ler, hezeyan eder. Padişah eimle sipahtan geçmek ne ihtimaldir? Ve ağaları yanlarında alıkoya- rak, bölük kethüdalarımn; “Ölü. rüz, azmimizden dönmeyiz,, ceva. biyle Yemişçiye gönderdiler. Bu srada sabahleyin saraya sunulan telhisin cevabi çıkmış ve iki ka- pıcı bu cevabı Yemişçi Hasan pa. şaya ulaştırmıştı. Vezir, eline 'su- nulan kâğıdı * açıp ta, hünkârm kendi dileğine uysallık gösterdi. Bini görünce, biraz daha şevke geldi, biraz uzakça oturan Ana - dolü kazaskeri (o Ebülmeyamin Mustafa efendiye doğru döndü; — Allah mübarek eyliye, dedi, pirarşamerenrz ever roeeshedini size tevcih buyurdu - lar, Mustafa efendi — evvelce söy- lemiştik — Yemişçi Hasanın kat. Jine fetva veren hocalardan biriy. di. Hünkâr, onun bü fetvasını — şeyhülislâmınkiyle beraber — Yemişsiye gönderdiği halde, ka. picılar kâhyası Kasım ağa büyük bir cüret göstererek, bu fetvayı yok etmişti. Hoca bu işi bilme. diğinden iğne üzerinde olurur va- ziyetteydi, azlini ve hefyini bek. leyip duruyordu. Bu sebeple sad- razamın kendine değil, bir baş « kasına bitap ettiğini sandı, kımıl. damadı, Sadrazam ise onun ağır işlitiğine zuhip olarak yerinden kalktı, hocanın yanına kadar git. rT i #UGÜNKÜ BULMACA AN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 12345867189 10 TAİKİİ'E| LEİMİE| İnlATŞII Ma 12348671809 10 Soldan sağa İ — Boğaziçinde bir semt 2 — Tavük için kullanılır © Bir vilâ- yet, 3 — Bir harf e Bir harf © Düşman- hi, 4 — Uzek g Bir hart © Yükselmek, 5 — Bir rapt edatı © İskambilde birli © Bir harf © Bir harf, 8 — Hane © Bir nota © Vakti bildirir 1 — Lükirdi, o süçmaspan g Takanın ir hecesi, 8 — Fera değil © Denizde olur g Bir hart, 9 — Kabul elmerrek © Yafa 10 — Su korur © Zaman, Yukarıdan aşağı i — Pir vilâyet, 2 — Şöhret © Nakil, hikâye, 3 — Türe g Tohum değil, fidan değil 4 — Bir sayı © Bir vilâyet, 5 — Bir har? © Bir sesli harf © Bah- tiyarlık, 8 — Çocuğu bakar © Papağan, 7 — İçki g Siniri, 8 — Rivayet eden © Bir harf e Bir slm, A Bene Bir daldan Erg Geriiik, ,, 10 — Ceset g Kovmek. ti, şeyhülislâmliğıni tebliğ ve &- Bini tutarak müsafaha etti, kolun. dan tutup vezirlerin üstüne ge. çirdi, meeliste bulunanlara da el öpmelerini işaretle emreyledi. Sonra yeni müftüye sordu: — Zorbalıkları sabit olup isim- leri defter olunan eşkiyayı tes » lim etmiyen ve padişahın emrini dinlemiyerek fitne ve fesat niye. tiyle içtima halinde 'bulunan si. Altı Tİ Çocuklu Bir 23.171.939 Ananın Feryadı Bekârler evlenmezse vergi alınacağını bağıra bağıra gazeteler yazmıştı, Neden?. Nüfus çoğulacakmış, buyurun çok nüfus- Mu genç ve hayatını çalışarak kazanan al- ti çocuklu bir ans, kimsesi yok, | Aldığı maaşla çocuklarını değil okutmak, gıdala- rını bile temin etmek için neler çekiyor. Mekteplerin istemesi bitmez. Sabehleyir işe giderken orları sokak kapısının önün- de birakır gidersin, onların uyku zamanı sokakta geçer, yemek zamanlari (zaten yok bu çocuklar temiz aile (yavrulardır. Yanlarında muntazam hayat yaşayan ç0- cuk olmadığından hepsi sefaletin acıla « rından bikmiş, yüzleri, güneşten yanmış usuleacık karpuzcunun yanına sokuluyor, karpuz çalıyor. Simitçiye sokuluyor, simit salıyorlar. İşte beşeriyete yarar bire uzuv olarak Yetişecek yavrular, birer — harsız, birer yahkesiei olarak iyortar, , İşte teksiri nüfur, Memleketimizde ötedenberi İyetim çocuklar icin şehir yatı mektepleri bakılmak için bir hizmetçi 31 gelmez, Senelerce sen çalı - şirkin, emek verirsin, yıllar geçer © sam görmezsin, Bekârlardan vergi alıp evliliğe teşvik edelim dersiniz, bizi gören bekâr - lar bir yerine iki misli vergi verirler, Ev- Mlere yardım edelim, çok çocuklu ailele- re çalışanlarına zam yapalım, çocuklarını okutmak için bir mektep açalım ve o ço- cuk analarını bu öldürücü hayattan" kur- taralım derseniz belki teksir! nüfus müm- kün olabilir. Yoksn bu şerait & dahilinde analık gefketi olmasa benim hergün katre katre içtiğim zehirin hepsini birden verip onları öldüreceğim. Ne olur yalnız bu ana- larda kalan şefkatten ufak bir eser de bi- zim bekârlardan verri ulabım diyen propa- sandacılarda olun da bu defa da “geliniz yelim çocuklara bir mektep açalım çalışan hayatını kahreden snalara, babalara yar- İdim edelim” diye bir sütün açan belki bir kaç hayır sahibi toplahır da bir mektep a- E3 Yıldızda ilk okul var, fakat | seneliği yüz lira; hangi memnsir ana, heryi baba bu şerait dilresinde çocuk okutabilir. Orta da biz var oldukça, bizim ve bizim çocuk- larımızın > süründüğünü gören © bekârler her zaman evlenmekten ölüm kadar keç- makta haklıdırlar, H.LE, Sivereğin Siverek (TAN) — » Fevzipaşadan başlıyarak İran hududuna kadar u. zanan şosenin üzerinde kurulu mü- him bir uğrak yeri olan kasabamız, dır. Yemyeşil bağların çevrelediği bir düzlüğün ortasında kurulmuştur. Siverekte imar ve inkişa? hereket. leri seridir. Buna rağmen bazı ihti. yaçlar da mevcuttur. Kaymakam Vekili Rüştü Oruç, bu hususta şu izahatı vermiştir: “— Sivereğin bugün için dört mü. him ihtiyacı vardır. Bunlar da su, elektrik, mektep ve topraktır. Bu sene belediye bütçesine on 1. ki bin lira koymuştur. Bu parayla su ihtiyacinın yerine getirilmesine çalışılacaktır. Sivereğin şehir plânı çizilip tas. İhtiyaçları Siverek Halkevi âzaları köylüler arasınd. lik olan Sivereğin içinde iki ilkmek- tep vardır. Maarif ihtiyacını gider. mek için, her nahiye merkezinde bir ilkmektep ve kaza merkezinde tam varana Urfa bölgesinin en mühim zürra beldesi elan Siverekte köylü ve hal. kın kısmı âzami “topraksızdır. Toprak ihtiyacını kökünden hal- letmek için Milli Şelimizin bizazt meşgul olduklarını biliyorsunuz. Sivereğin ufak tefek diğer ihti. yaçlarını da tatmine çalışıyoruz... Siverekte yeni ve kübik bir hal. kevi binası yapılmışlır. Bu sane bi. manın üzerine bir kat daha çıkıla. caktır. Evin bando şefliğine Nüsret İBaykal tayin olunmuştur. 'Trahom hastanesi o başdoktoru olan halkevi reisinin idaresi altında gencler iyi pah zümresi hakkında ne buyu. İdik edilmeden evvel elektrik tesisa- | çalışmakta, köy ve nahiyelere gidi. rursuz, şer'an bunlar hakkında ne yapılmak lâzum gelir? Devamı var) ti vücude getirilmesine imkân gö. rülmüyor. İlerek halka öğütler verilmekte, on- ların dertleri dinlenilmekte ve has. On altı . on yedi bin nüfusa ma.) taları tedavi olunmaktadır. Yine yalnız kalan Çakır, berbat bir buhran ge. çiriyordu. Vücudünü, kâh müthiş bir ateş sarıyor, kâh buz gibi bir ter basıyordu. Ve Zehra kâh a. teşle bunalıyor, kâh üşüyor, dişlerini, ayazda kal. mış çıplak bir fukara gibi çatırdata çatırdata, zan. gır zangır titriyordu: Kendisini, artık bir iş göre. miyeceği için bir kenara atılmış mütekait bir hay- vana benzetiyor, bu kasvetli odayı dolduran ka. ranlıktan, ve yalnızlıktan ürküyordu. Fevkalbeşer bir gayret harcıyarak: “— Melâhati..,, Diye haykırdı. Fakat Melâhat, çağrıldığını duyduğu halde, yukarıya çıkmıya ni. yetlenmedi bile: Zira, eteğini bir defa daha kaptır. dığı takdirde, bir daha kurtulamıyacağını sanıyor, ve yukarıya çıkmaktan, denizde boğulan bir insana el uzatmaktan kaçınır gibi ürküyordu. Gramofonda, oynak bir Karadeniz havası ve şar. kısı çalınıyordu. Ve meyhane kahkahalerla satsılı. yordu. Döşemenin çatlaklarından sızan dumanlar ve sesler, tavan arasını bile dolduruyordu: Halbuki, Zehranın sancıları, bir insanın dayanamıyacağı de. recede şiddetlenmişti. Biçare kadın, son yardımcı olarak Allahi hatır. lamış, içinden ona yalvarmıya başlamıştı. Bir aralık, sesi de kesildi, ve haykırabilmek im- kânından da mahrum kaldı. O zaman, gözleri, yer. lerinden fırlıyacak gibi büyüdü. Ağzı açıldı, dili, gırtlağı sıkılmış bir insan dili gibi sarktı; Ve bazı, üzerine kalin bir sopa inmiş gibi uğuldayıp sersem. ledi; Ağzından son bir çığlık koptu. Fakat bu fer. yat artık bir insan sesi değildi. Bu korkunç buh. ran içinde, Zehra boğuluyormuş gibi çırpınıyor, geteliğini paralıyor, yatağın çarşafını, yastığın yü. Zzünü #ırnaklıyor, ısırıyor, yırtıyor, yırtıyordu! ; * : > : : . : — Zehra gözlerni güçlükle açabildi. Başi ağrıyordu. © Fakat sancıları dinmişti. Meyhanede ses sada da kesilmişti, Çakır, ortalı. Bin sessizliğinden, gece olduğunu, hattâ vaktin hay- TEFRİKA No. 35 li ilerlemiş bulunduğunu anladı. Fareler, tavan arasının köşelerinde cirit oynu. yorlardı. Zehre, düşitnmek ihtiyacı duyünyor, fakat neyi düşüneceğini bilmiyordu. Zaten kafasının “çi, ta. van arasından bile dağmıktı. Fikirler, tıpkı karan. İikta kalmış eşyalar gibi, bir türlü belli olmuyor. lardı. Ve Zehra, yorgun dimağmda, düşünmek için lâzım gelen mecali bulamıyordu. Karnında bir boş. luk vardı. O eski şişlik, patlamış bir balon gibi in. miş, Zehra, doktor Memduh Şerifin, Fitil Kadrinin, ve Berui Melâhatin, yatağının etrafında bulunduk. larımı neden sonra farketti: Hepsi de kendisiyle meşguldüler, Fakat Zehra, onların, aralarında neler konuştuklarını duyamıyor, anlıyamıyordu. Bir ara. hk, onlardan birisi “ Zatea ölüydü!,, Dedi, Fakat Zâhra, duyduğu bu kelimelere bir mâna verebilecek halde değildi. Çok geçmeden, yeniden uykuya daldı: Hem de bu seferki uykusu hayli v. zun sürdü. Fakat onun bu haline uykuda dene- mezdi, Zira aralık kalan gözleriyle, lâmba ışığının donuk kızıllığını görür gibi oluyordu. Etrefındeki. er arasira onu omuzlarından kollarından tutarak, oturur vaziyete getiriyorlar, ve ağzının içine bir şeyler akıtıyorlardı. Neden sonra, gözlerini tamamen açtı: Kendisini yokladı. Ng ağrısı, ne de sancısı vardı. Fakat etra. fında kimse kalmamıştı. Ve tavan arası kapkaran- hıktı, Zehra sağ eliyle, göyri ihtiyari karnını yok. ladı. Sonra ağhni elini, yatağının yanında duran be. şiğe uzattı E! yordamiyle beşiği buldu: Yorgam sıvazladı; altında kimse yoktu. Ve beşik te, tıpkı karnı gibi bomboştu. Bu boşluğu hissedince, Zeh. ranın göğsü, içine kaynar su akıtılmş gbi yandı. Yatağından doğrularak, beşiğe iyice abandı: Ve iki eliyle, beşiğin her tarafını aradı. Sonra içini çekerek yrtağına düştü. Uzun müddet, yerinden hiç kımuldanmSdı: Boğa. n tıkanıyor, sıkılıyor 'gibiydi. Ağırlaşan memeleri, emilmiyecek şütlerle doluydu. Zehra hissettiği sı. kıntımın, bunaltının arttığını anlayınca, yatağının içinde tekrar doğruldu ve ağzına tuzlu sular dolmuş 'bir kazazece hevecaniyle haykırdı: «.- Kadri. Kadrit. Fakat o anda Kadri, Benli Melâhatin yanında, derin ve müsterih bir uyku çekmekteydi: Şimdi, Zehranın sesini duysa bile, sıcak yatağını bırakıp ta, tavan arasına çıkmazdı. Kendisini, böyle, tıpkı eski bi: partal gibi, bu karanlık ve küf kokulu kö- şeye atıp unufmuşlardı:. Zehra yutkundu. * İçinde ezici bir acı vardı. Terli avuçlariyle, ağrıyan başı. ni, ve zonkliyan şakaklarını ovaladı. Ve sessiz ses. siz ağladı, Kısmetinin çamaşır, bulaşık yıkamaktan, yük taşımaktan, kirli esvap giymekten ibaret olduğunu bilmiyo: değildi. Fakat bütün bunları yaptığı hal. de yapayalnız kalışı, çok gücüne gidiyordu. İçinde doğduğu, içinde büyüdüğü yoksulluktan ve yorgunluktan bir şikâyeti yoktu. O, yalnız bir tek şeyin, kendisine şefkatle el uzatacak bir arka. daşin hasretini, yokluğunu duyuyordu. Ne olurdu? Yanıbaşında bir tek insan bulunsaydı? Zebra, ken. disine bu lütufta bulunacak insan uğrunda hangi fedakârlığa katlanmazdı ki? Söyleme'; istediği bir çok şeyler vardı. Hem içi- ni boşaltmak, hem de bir insan sesi işitmek ihtiya. cını duyayordu: Eğer böyle bir arkadaşı olsaydı, bu acılara katlanmak kendisine bu kadar zor ge Br miydi? Şimd:, çamaşırcı Zehradan ne farkı vardı? Hem Zehra, o zaman bu derece bedbaht değildi: Çünkü © zamanlar, bir insanın kendisiyle alâkadar oluşu. Dun lezzetini daha tatmamıştı. Halbuki şimdi? Zehra daypramadı, boğulacakmış gibi yorganı ü- zerinden fırlattı, ve haykırdı. Bu ferva: o kadar ürperticiydi ki, Fitil de, Me. lâhat te, uykularından Siçriyarak uyandılar ve tâ. van arasina koşmaktan kendilerini alamadılar, Fi. #il, Zehrayı yetağınin içinde, ve diri görünce, me. rakı birdenbire, yerini hiddete bırakıverdi: «— Yin. me bağırıyorsun? Meramın bizi uyku. suzluktan öldürmek mi?,, Diye çıkıştı. Sakat, Zeh. ra onların yüzlerine bâkmıyor, cevap vermiyor, sarsıla sarsıla ağlamağa devam ediyordu. Melâhat yumuşak bir sesle sordu: “— Bir yerin mi ağriyor Zehra. (Devamı vari