18.7. 99 ball Sarayda Mükellef Bir Ziyafet Damat Ferit, Bunu Vesile Ederek Yeni Enirikalar | Çevirmek, Fesat Tohumları Saçmak İstiyordu B” ziyafeti şereflendirmel zeynetlendirmek için Di diha Sultan tarafından bilhassa davet edilen sultanlar, bazı asil ve kib? Hltlere mensup hanımete diler, Moda ve Beyoğlunun ma- ruf levantin Madam ve Matma- zelleri büyük salonu bir bülpül kafesine döndürmüşlerdi.. Hepsi de çırpınıyor, şakiyorlardı.. Hi durmadan muhitlerine şenlik ve şakraklık saçıyorlardı. Ayan reis vekilleri Aristidi pa- şa ile Azaryan Efendi, tüccardan Cenazyan, has hazine müdürü İe- fik, has hademe kumandanı Zeki, erkânı e miralaylarından Beyler, tırlı ve sayılıları da birer ststü soğukluğu ile bulundukları k lerde sakin ve sakit oturuyorlar- di. Fehime Sultan, o gece için Af: diha Sultanın fransızca tercüman- lığını yapıyordu. Ali Ihsan Bey de, Sultanın bilhassa siyesi beyanat ve hissiyatının tercümanı oluyor- du. Sultan Hanım, tıpkı zevk ehli ve müstebit bir melike gurur ve e- dası ile o gece ne ya yor, ne gaflâr uçuruyordu. hassa, karşısında kırılıp dökülen toy bir centilmen yüzbaşıya karşı hislerini izhar ederken, pek aşırı derecede iltifatkâr bulunuyordu. Bu hareketi, Fehime Sultanın ten- kit ve muhalefetine bile uğramuş- :. Fehime Sultan, bir aralık mu. hatabına kızarık, bir çehze ile acı bir-nazar-fırintrmş ve fısıldamıştı: — Aman Sultanım, Bu teerüb siz kapitene karşı gösterdiğiniz t veccüh ve iltifat resmiyeti ve mu- ayyen olan hududunu pek ziyade geçti. Salonun bütün mütecessis nazarları bize çevrildi. Biraz da diğer misafirlerle meşgul olsanız. Gibi çok ağır ve ası bir ihtar. da bulunmuştu. Fakat, aldığı şam- panyalar Sultan Hazretlerinin ba- şına vurmuştu. Fehime Sultanın serzenişlerini anlıyacık; hareket. lerinin davetlilerde uyandıracağı menfi his ve telâkkileri anlıyacak bir halde değildi k Bu esnada, diğer bir Sultan da karşısında bulunan bir leydi ile görüşüyor, fakat, gözleri ve zihni, leydinin sağında oturan tüysüz, alyanaklı bir mülâzimle meşgul o. luyordu. evk ve cümbüş, gece yark Z sından sonraya kadar de- vam etmişti. Yenilmiş, içilmiş Çılgınca danslar edilmiş, gülünüp eğlenilmiş ve nihayet, sabaha kar- $I ziyafete nihayet verilmişti. Mediha Sultan sarayında, veri. len bu mükellef ziyafet, Vahdettin ile Damat Ferit tarafından verilen bir karar üzerine tertip edilmişti. Damat Feridin Parise hareketin - den birgün evvel, kendisini Zi- yarete gelen Itilâf zümresine men- sup bir siyasi memur, Mustafa Ke- mal Paşanın İstanbula celbi hök- kında, fevkalâde mümessil tars” fından yapılan talebi tekit ettiği sırada, bu talebin tervici Paris kon- feransında Osmanlı hükümeti lehi- se bir cereyan tevlit rdeceğinden ehemmiyetle bahsetmişti. Paşanın szli keyfiyetinin tesriini dostane bir tarzda ve ısrarla tavsi le, bu- sun müssit telâkkilerle karşılana- cağını vaat eylemişti. Eki büyük en- trikacı, bu son müracaat ve teklif karşısında, uzun uzadıya görüş - tükten sonra, Mustafa Kemal Ps- şanın azledildiğini işae etmek ve fakat, Harbiye nezaroti vasıtasile Paşayı İstanbula celp ve davet et- idarei maslahat? karar vermişlerdi, Damat Ferit, yalısında Sultan tarafından tertip edilecek hususi bir ziyafette, alâkadarlara, paşa- pm azli havadisinin verilmesini Tefrika Ne. 108 teklif etmiş, Vahdettin de bu tek. lifi muvafık gür Ferit, bu entrikasile, he: t Paşayı aldatacağını, hem nın azli talebinde b Kemal de bir itilâf zemini şaülâhaza etmişti. Bu suretle atı- şla üç kuşun birden yurulacağını düşünerek bi de sevinmiş, hünki işti, Vere bu Karar, herkesten gizli tutulmuş ve tatbil #iyaletin tertibi bililtizam Feridin Istanbuldan hareketinden sonra- Ya bırakılmıştı. Ziyafet gecesin- aha gündüzden Aristi- di paşa ile Azaryan Efendi sara. ya davetle hünkârın huzuruna ka» bul edilmişlerdi. Vahdettin, hıristi- yan oldukları için, son zamanlar» da itilâfçılara karşı bir âlet ola - rak kullandığı bu iki yete k cap eden talimatı vermiş ve ziya- fete iştirak için Mediha Sultan sa- rayına sevketmişti. Bu sırada, Re. fik ile Zeki de, ziyafete bulun- maları tensip edilen bey ve paşa- ları dolaşmış, arzu ve İradel neyi tebliğ ve oy ri tefhim etmişler! mat Feride olan fransızca, ingilizce lisanları ile ec- yukufu dolayısile Ihsan Beyin de ziyafette hazır bu- lunmasıni muvafık görinüşler ve davet etmişlerdi. Ziyafetin yalnız devlet ve mensuplarına verildiği cı da $ aklar: rolle. Bu arada, Da- sebeti. ve memur nis ve telâkkisine mâni olmak için de, o sırada, diğer lâf devletlerinin Istanbulda bulunan memi bitlerine karşı hususi bir alâ »esledikleri ve gösterdik- ler tanlar da bu ziyafete, siy mecburiyetle iştirak ettiril O gece, başta, Mediha mak üzere bütün artistler vazife. lerini ifada hakikaten büyük bir muvaffakıyet göstermişlerdi. Fa- kat, davetliler üzerinde arzu edi- len tesiri ancak Aristidi Paşa ile Azaryan Efendi göslerebilmişti. 1. tilâf rical ve zabitanının i hürmet ve teveccühlerini kazanmış olan bu iki zat, hazır bulunanları, Mustafa Kemal Paşanm o gün, Vahdettinin irsdesile azledildiğine Bdete inandırmışlardı. di Ferit, Istanbuldan ay. rıldıktan sonra, Dahiliye Nazırı AN Kemal Bey saray ziya- retlerini gereği gibi arltırmıştı. O sıralarda, Hürriyet ve Tilt fır- Kasinın, Damat Feridin şahsıma ve kabinesine karşı aleyhtar bir va- ziyet alması ve bilhassa, Vahdet. tinin kendisine karşı, eskisine nis- betle daha ziyade iltifatı ve hoş davranması, Ali Kemal Beyi bi- raz fazlaca şımar tmıştı. Cüret ve cesaretini arttırmış ve Hattâ sada- ret makamına bile göz attırmıştı. Bu hususta, o günlerde Ali Kemal Beye karşı pek içli, dışlı davranan Sait Mollanın teşvikleri de olduk. ça lesir yapmıştı. Sait Molla, Damat Feridin P, ris konferansından acı bit muvaf- ve hayal sukutu ile döneceğini ve bu vaziyet karşısın. da istifa mecburiyetinde kalaca. ğını katiyetle biliyor, hünkürin bil- hassa son zamanlarda Ali Kemal Beye karşı fevkalâde mültefit dav- ranmasını da pek manalt buluyor- du. Bu şahane teveceihün, dev. let kuşunu yakın bir stide dostu- nun başına konduracağından emin bulunuyor. Bu arada, Ali Kemal Beyin eteğine yapışmak suretile kendisi de şeyhülislâmlığı kuru - yordu. Bu maksat ve niyetle Ali Kemal Beye yanaşmış ve bir Tn- giliz po: — Damat Paşanın istilasından sonra, diyordu. Şevketmeap sada- reti ne Tevfik Paşaya ve ne de İz- zet Paşaya tevelh eder. Emin ol mirim, Mustafa Kemal Paşa me- selesinde göstereceğin celâdeti» min edileceğine katiyetle kani ol- duğum muvaffakıyet, hünkârin ve bilhassa alâkadar ecnebilerin, hiç şüphesiz ki, dikkat nazarlarından kaçmıyacaktır. Dainize ka Da- mat Paşanm Paristen avdetinden evvel, Mustafa Kemal Paşu mese. İesi tarafınızdan halledilmiş bu - lunduğu takdirde, vâkl olacağına muhakkak nazarile baktığım ka- bine buhraninda, sadarct makami için ilk hatıra gelecek yegâne nam- zet siz olacaksınız eiheti de | bilhassa hatırlatmıya lüzum gö- rürüm bu vaziyette, sadaretin size tevcihi hususu! malüm o- lan mahafil de, hünkâr nezdinde | müessi> olmaktan pek te geri kal. mıyacaklardır sanırım. Bu husus- | 4a fikirlerini yokladığım bazı ze. vattan aldığım malümat ta bu tah- minlerimi sarahatle teyit ve tak- viye etmiştir. (Devamı varl BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 12:245 67189 10 ...0100000000000000000000090000099880088 SOLDAN SAĞA ve YUKARDAN AŞA- ĞIYA: 1 — Dört tarafı su e Dost — Kuş yiyeceği # Aptal, 3 — Tuhurri ede: k Yanar k Bir #681 hart, 4 — Soy & Ufuklar, 5 — Bir harf # Bir 6 — Üzüm verir k Bir nın yarı, mir ik Bir kaza hayvan k Baba- isim # Geçmişten bahseder, X Vazife, bir işle üzerimize SİRKEDEN ŞİFA İzmirde — mektubunu imza koymıya lüzum görmiyen — bir okuyucumuz sirkeyle yeşil biberin hassalarını soruyor... o İmzasız mektuplara cevap vermek âdet değilse de, bu okuyucunun “Ce. yabı mahallece bekleriz!,, Demesi beni korkuttu. Bekledikleri ceva, bi alamayınca, mahallece İz. mirden İstanhula kadar yelirler. se, bütün bir mahalle halkını a- Zırlamak nasıl mümkün olur? Bu iz üzüm yur. dudur, bizlerin anasını sirkeyle halledilmiştir.... Diye yazıyor. o İzmirin üzüm yurdu olduğunu, buradaki çavuş. ünü daha cok yemekle bera. İzmirin çekirdeksiz üzümünü yaya şarap bile, gene İzmirli demek olan, Fuçalılar öğretmişlerdir... Fakat, İzmirin üzüm yurdu mirlilern anasırının sirkeyie halle. dilmiş olması arasındaki münase- beti, u, anlıyamadım. Vâ. kıâ sirkenin en iyisi üzümün kızı olan şaraptan yapılır. Ancak İz. mirliler, yahut bir mahalle hesa- bına konuşan © bu okuyucumuz, kendi tâbiriyle yedikleri sirkelerin hepsini üzüm şarabından yapılınış sanıyorlarsa, İzmi i pek büyük teveccühleri var de- mektir. Bu tevcccühe, İzımir sir. kecileri tahammül edemeseler ge- rektir, Çünkü şaraptan sirke yap» mak haylice pahalıya mal ol halbuki her yerde yaptıkları gibi odun sirkesi hemen hemen beda. vaya gelir. Bu kader ucuzluğa, doğrusu, hiç hir sirkeci — İzmir. li de ols dayanamaz. Onun i- gin bu İzmirli okuyucumüz, üzüm yurdundan olduğundan dolayı, sir. keyi çok kullanıyorsa, bana alda- Bıyor gibi gelir... İnson sirkeyi se. vebilir, ondan — canı isterse — Şifa da umar, Ancak her sirkenin üzüm kızından cıktığına inanmak lâzım gelmez. Sirke şaraptan ve odundan hasıl olduğu gibi, her ye. mişten, saf İspirtodan çikar, Çünkü sirke, her hangi bir alko. Jün havadaki oksijeni alması de, mektir. Sirkenin mahsus mikrobu her hangi bir alkollü mayi üzeri. ne a alkol, sirke olur. iri len a um ğ bu cihet düşünülecek “bie eee Gerçi, yakın vakitlere gelinceye kadar, sirkenin eczahanelerde de önemli yeri vardı, Hele “Dört ha- ramiler sirkesi, denilen, bir çok kokulu maddelerle ve onların hep. sinden daha üstün kokulu sarmı. UMULUR MU? sakla karışık sirke, uzun müddet, veba hastalığından korunmak deva olarak tanınmıştı... Es- zaman büyük annelerinden ba. zılarının hasta çocukları sarmısak. lı sirkeyle ovuşturmaları da on- dan kalmış olsa gerektir. Fakat © sirkeden © umulan şifa hassası, sirkenin. kendisinden ziyade için- deki sarmısakla öteki kokulu mad. delerdedir. Nitekim sarmısaklı sirke yerine, — sarmısaklı yoğurt sürenler de vardır. Onun “İngiliz sirkesi,, denilen kâfur ve tarçınla, karanfil ve Jâvanta ko. kulu sirkenin hassası gene koku. lardadır... Afyonlu sirkenin has- sası da, afyonunda olduğu Şiphe- » Sirkenin kendisi de bir aralık verem mikroplarını telef e. der, diye şöhret almıssa da, vücut i de bu işi gördüğü duyul. mamıstır, Sirkenin faydası, salata halinde çiğ yenilen sebzelere İezzet ver. | mek, bir de tursu kurmıya yara. maktır. Turşu olmak için basılan lâhna ile biberleri çürümekten muhafaza ettiğinde kimsenin şüp- hesi yoktur. Salatada, tursularda sirkenin hem lezzet verd” de iştah arttırdığı da ink mez. Zaten ondan dolayıdır ki, ziyafete davet edilenler, bir gün önceden sirke içerek hazırlanacak. larını — hiç olmazsa lâtife ola. rak — haber verirler. Fakat sirke cokca, vahut de. yamlı kullanıldığı vakit, midenin ekşiliğini — arttırır, hazmı bozar, Daha büyük zararı, kanım ve vi. cudün içindeki bütün sulu madde- lerin ekşilik muvazenesini boz. maktır. Vücut içinde bu ekşilik müyazenesi pek mühim bir şey. dir. Ekşilik lüzumundan az olur. sa zarar, fazla olursa gene yarar. dır. Sirke bu muvazeneyi fazin ta. rafa doğru bozar. Ondan dolayı, kan damarlarını tahriş eder, ka- nın azalmasına sebep olur. Zayıflamak modasına uymak is- tyen kızlar, sirkenin bu marifet lerini bildikleri için, bazıları gizli gizli sirke içerler, yahut yemek. lerde sirkeli salatalara fuzlaca rağbet yösterirler.. Bereket vers ki, arzularını yerine getiremezler, çünkü ti t onların o iradelerin- den kuvvetlidir. Görülüyor ki, sirkeden salataya lezzet vermek hassasını beklemek. le beraber, ondan büvük şifa um- mak, sirkeyi çok kullanmak doğ- ru olmaz. Onun yerine limon $u. yu şüphesiz daha iyidir: Hem vi taminlerinden, hem de kanı ekşit- memek hassasından dolayı... AŞK İ ........ “« M avi Yıldız,, eczühanesi, şeh (VA tin merkezinde, Baver Birinci Avenü arasında « bu iki cadde arasındaki mesafenin en kı- sa olduğu bir noktada - bulunmak» tadır. “Mavi Yıldız,, eczahanesinde eczahaneye, parfümöri, gazoz ve saire satan bir bakkal dükkâm gö. zile bakmazlar. “Mavi Yıldız, ec- zahanesine giderek ilâç istiyecek o- lursanız, size ilâç yerine tatlı bir tekim pastiller de teklif etmezler, *Mavi Yıldız, da, kuvv kısaltan bugünkü ecza- cılığın müstahzaratını derler. Afyonlu likörleri, öksürük haplarını onlar kendileri yapar- lar, Bugün bile oraya uğrasanız, öksürük Taplarının, hâlâ, reçete ka- bulüne mahsus, küçücük poncere- nin arkasmdaki masa üzerinde ya. pılmakts olduğunu görürsünüz: Oksürük hah için lâzım olan ma- Gunu ilkönce kendine mahsus bir tahtanın üzerinde yuğururlar; son- ra onu şpatelle küçük küçük par- çalara bölerler; bu parçacıkları da, baş parmakla şahadet parmağı ara- sında yuvarlak bir hale getirirle en s iz yi pışmasınlar diye bir toz dökerler ve bu hapları küçük yuvarlak mu kavva kutulara doldururlar. “Mavi Yıldız,, caddenin tam kö- şesindedir. Etrafında şen, fakat üstleri başları kopuk bir yığın ço. cuk oynar; eczahanenin İçinde ök- sürük tozları, göğüs yumuşatmak için bir yağın ilâç hazırlanırken, onlar da burada bronşit ve daha buna benzer, diğer hastalıkları kap makla meşguldürler. a da bunların yki Şonştayn “Mavi Yıldız, eczahanesinin gece nöbet- çisi ve kendi müşterilerinin dos- tu idi. Nevyork şehrinin şarkında üdet böyledir: Bu taraflarda ecza. cının kalbi buz değildir. Şehrin bu tarafında ectacı, vâiz, muallim, müşavir, akıl hocası ve papastır. Esasen bunun böyle olması da lâ- zımdır. Bu havalide eczacının na- sikatlerini büyük bir hürmetle dinlerler: onun zekâ ve dirayeti karşısında hürmetle eğilirler; fa- kat verdiği ilâçları, tadına bile bak. maksızın bulaşık çukurunun içine atıverirler, İşte bunun içindir. ki, Aykinin üzerinde bir gözlük bulu- nan böynuz biçimi burnu ile, il- min ve bilginin ağırlığı altında i- ki kat olmuş incecik vücudü, “Ma. vi Yıldız,, havalisinde pek maruf- tu; nasihatlerile ilmine gelince, bunlar da pek revaçta idi. Ayki eczahaneden iki mahalle a- şırı bir yerde, Misis Ridi isminde bir kadının evinde oturur ve sabah kahvaltılarını da orada yerdi. Bu Misis Ridi'in, Roza isminde bir de kızı vardı. Bilmemiye, artık alt ta- rafınt söylemiye lüzum var mı? Ayki'nin Rozaya perestiş ettiğini ben söylemeden, her halde siz an- lamışsınızdır! Ayki'nin aklı, fikri hep Rozada İdi; Roza, Ayki'ye, re- çetesiz satılmıya müsait eczacılıkta meycut en temiz, en maddeler kadar saf ve bakir görünürdü. Bü- tün farmakolojide Rozaya müsavi ve muadil bir tek cisim bulmak kabil değildi. Fukat Ayki ürkek ve çekingen bir adamdı, onun bü- tün tahayyülâtı erimez birer tortu halinde kalmıya mahkümdular. Ay. ki, eczahanede, küçücük penceresi. nin arkasında bulunurken, hedef- lerini, gayelerini müdrik yüksek Yazan: O. Henry 1... LACI 00000000004000000090900000000004900000006060000 bir mevcudiyet olarak görünürdü. Fakat ecrahanenin dişinda olduğu Zumal üstü başı valeryon ve diğer kimyevi maddeler kokan, pis kılıklı, miyop gözlü, bütün şolör- lerce küfredilen, sarsak bacaklı bir adamdı. Mak . Huen, Aykinin kalbine saplı bir bıçaktı. Bu zatı şerif to, güszi Rozanın etrafa serptiği tebessümleri avls- mıya çalışanlardan biri idi, Fakat bu zatı şerif, Ayki gibi ıska geç- messfenin en münasip ye. rinde duran bir futbolcü gibi her vakit, daha onlar havada iken ye. kalamasını bilirdi. Fakat bunlara rağmen Mak - Huen, Ayki. Şonştayn'ın arkadaşı ve müşterisi idi ve sık sık “Mavi Yıldız. a uğ- vardı, O eczahaneye © gelişlerinin her defasında ya, yüzündeki beresine sürmek için tentürdiyot ve yahut gece geç vakit Baveri'nin şu mahut yerlerinden birine gi bütün ken kazan, iğı bir yaraya yap re bir miktar muşamma alırdı. rmak üze- if gün, akşama doğru Mak- Huen, eczahaneye girdi. Her vakitki gibi sakin ve soğukkanlı is di. Yalnız bu defa her vakitkin. den farklı olarak, daha temiz ve daha traşlı idi. Eczahanedeki tadu- relerden biri üzerine oturdu: Ayki, küçük pencereciğinin ar- kasında, her vakitki ilâçlardan bi- rini havanın içinde dövmekle meş. bul olduğu bir sırada, Mak - Hu- en: — Ayki, dedi, beni dikkatle dinle! Benim bir ilâca ihtiyacım var.. Fakat bu ilâcın sende bulu- nup bulunmadığını billyorum. Eczacı, Mak - Huer'in yüzünde bir morluk falan görmek ümidile başını pencerecikten uzattı; fakat hiçbir şey göremeyince: — Ceketini çıkar, dedi. Her hal de sırtına ve yahut boş böğürüne biraz hacamat yapmış olacaklar. Şu Italyanlarla düşüp kalkma, di- ye, ben sana kaç defa söyledimi Mak - Huen gülümsedi... — Bilemedin, dedi. Bu işin 1 salyanlarta falan hiçbir münaze- beti yok. Maamafih teşhisinde de yanılmış değilsin: Çünkü bastalı- ğim, hakikaten ceketimin altında, sol tarafımdadır. Bana bak Ayki, biz bu akşam Roza ile kaçmıya ve nikâhlanıp evlenmiye karar ver- dik. Aykinin sol elinin şahadet par. mağı havanın kenarında duruyor. du. Ayki havan elile parmağına vurduğu halde hiçbir acı duymadı. Bu arada Mak - Huen'in dudekl rındaki tebessüm silindi, onun ye- rine bir düşünce kalm oldu! — Yani, diye sözüne devam et- ti, kiz akşama kadar niyeti değiş- tirmezse... Biz tam iki haftadan beri savsaklanıp duruyoruz Roza sabahleyin “pek iyi,, diyor, akşam olunca da “hayır,, diye tutturuyor. Son defa olarak bu akşama karar vermiştik. Işte iki gündür ki, Roza sözünde duruyor. Fakat kararlağ- tırdığımız zamana kadar arada beş saatlik bir müddet var, tam kaç- ma vakti gelince caymasından kar» kuyorum. TDeyamı var)