Tefrika No. 100 Karakol Cemiyetinin Faaliyeti Cemiyet, Mustafa Kemalden Aldığı Direktiflerle Maçka Silâhhanesinden Boyuna Silâh Kaçırıyordu 1X2, wi Zekinin getirdiği haberler, bir çok noksanı ve yanlışları olmakla beraber hiç te yalan değildi. Kara kol cemiyeti, Mustafa Kemal Pa- şadan aldığı direktifler üzerine, aliyetini arttırmıştı. Zekinin ih - bart gibi, hakikaten o sırada itilâf kuvvetleri tarafından muhafaza e- dilmekte olan Maçka silâhhanesin- den silâh ve cephane alınıyordu. Fakat, bu işleri yapan gizli ve be- cerikli eller, başta Harbiyo dairesi erkânı harbiye miralayı Omer Lüt. fi ve esliha şubesi müdürü erkânı harp binbaşısı Naim Cevat Beyler olmak üzere esliha şubesinden bir- bâşı Cemal, Maçka silâhhanesi mü. dürü binbaşı Bahaettin beyler ve arkadaşları hakikaten çok kurnöz davranıyorlardı. Muhteviyatları boşaltılan silâh ve cephane sandıklarını, kum, top rak ve taşla güzelce doldurup ka- pattırıyorlardı. Bu suretle, sık sık kontrol ve tâdat yapan itilâf za- bitlerini aldatıyorlardı- B' cephaneler, geceleri Us küdar, Kuzguncuk ve Bey- lerbeyi taraflarına geçiriliyordu. Oralardan temin-olunâa arabalar. la Içerenköy ve Çamlıca tarafları- na taşinıyordu. Vasıta bulunama- dığı o zamanlar, Kuzguncukteki Nakkaş karakolunda saklanıyordu. Iç Erenköyünde, Abdülhamidin mü- sahibi Nadir Ağanın, Çamılıcada. göz hekimi Esat Paşanın çifilikle- ri, Merdivenköy mubtarı Asaf, | Erenköy telgraf müdürü Ziya, Bos- tancılı Husnu, Suadiyeli serkomi- | ser Zeki Beyler gibi yurtseverle. rin evleri birer silâh ve cephane istasyonu olmuştu. Buralara geti- rilen bu cephaneler bir taraftan (Korne) köyüne taşınıyordu. Mü. tekait binbaşı Nail Beyin unutul- maz himmet ve mesaisi ile köy ci- yarında bulunan koru ve orman- lera, bilyük çukur ve kuytulara yerleştirilip saklanıyordu. Maltepedeki Endaht mektebi giz- li bir teşkilât şubesi olmuştu. Mek- tep müdürü yüzbaşı Yenibahçeli Şükrü Bey İle arkadaşları Yavuz Fehmi, Demir Hulüsi, Ethem Şev. ki, Rauf, Hacı Vasfi, Veysel, Meh- met Ihsan, Esat, Yusu! Ziya Bey- ler de bir taraftan Adapazarına doğru menzil noktaları tesis edi- yor, diğer taraftan da Şile, Gebze ve Alemdağı civarındaki köylerde milli teşkilât yapıyorlardı. Icabın. da silâhlandırılmak üzere köyler. de müfrezeler teşkil ediyorlardı. Civar köylerdeki hamiyetli halkın “emin ettikleri nakil vasıtalarile, Iç Anadoluya silâh, dephöne sevkedi. yorlardı. Ki #nzibat kumandanı yüzbaşı Dayı Mesut Bey, Karakol cemiyetinin fedakâr bir a. janı vaziyetinde idi. Bilhassa Yah- ya Kaptan çetesinin faaliyetleri i- le çok yakından alâkadar bulunu- yordu. O da, endaht mektebindeki arkadaşları gibi, hiçbir tehlikeden ürkmüyor, yılmıyor.yorulmuyor ve gece gündüz milli gaye uğruna ça- lişıyordu. O sırada, bu kahraman zabiti suç üstünde yakalstmak i- çin, Usküdar ve Kadıköy semile- rinde bulunan Hürriyet ve Itilâf azgınları hep syaklanmışlar, çok uğraşmışlardı. Karargâh olan Ka- Gıköyünde Talimhane karakolunu bayağı abloka altına almışlardı. Fakat bu vatansever ve kahraman zabiti yuri hizmetinden alıkoya- maruşlardı, O, milli vazifesini el öltından yine yapmış ve yapmakta devam etmişti, Muhipler Cemiye- tinde vukuunu bildirdiğimiz top - lantıda bir iki gün sonra, Mollanın baş hafiyesi Zeki, yüzüne bir mi- lici maskesi geçirip Dayı Mesuda gidiyor. Kendisini henüz terhis e. dilmiş bir ihtiyat zabiti olarak tak- Dayı Mesut maruz bulunduğu felâketten yana yakıla bahisle, sözü kendi vaziy fine intikal et nihayet düzme bir samimiy — Dayı, diyor. Hakkınızda J- yabi ve fakat çok samimi bir hür. met ve muhabbet beslerim ö beri.. Tanışmadığımız içi Tamamıştım. Şimdi bir tesadüf ba. na, sizinle tanışmak şerefini ve si- xe naçiz bir hizmet etmek imkâ- mını bahşetti. Hürriyet ve Ttilâf firkası erkânile bazı belli başlı a- zaları arasında size karşı dehşetli bir cereyan var, Bilmem haberi. niz var mi? Dp" Mesut, alaylı bir tavırla gülüyor ve: —Evet öyle imiş, diyor, Çok i£- tihar duyuyorum bundan. Zeki, Dayımın telâş ve endişe göstereceğini timarken, bu tarzda cevap verişinden âptallaşıyor ve teessürlü bir tavır takınarak: — Fakat, diyor, sizin silâh ve cephane kaçıranlarla iştirakinizden ve Yahya Kaptan çeteslle pek ya- kından alâkanız bulunduğundan da bahsediyorlar ve hakkınızda muamele... Dayı Mesut, yine ayni müstehzi tavrile, muhatabının sözünü kesi- yor ve: — Ya, ya çok doğrudur, dedik. leri, diyor. Bunlar da benim için iftiharı mucip hizmetlerdir. — Fakat, Dayı Bey hiç korkmu- yor musunuz, malüm ya zaman pek nazik? (Devamı var) Oynak Yerinin Burkulması Sporcular için, bazıları, gazele. lerde spor münakaşalarındun buş- ka yerleri okumazlar diye iddia e. derler. Bu iddianın yanlış olduğu- nu Kadıköyündeki okuyucuları. mızdan Bay Muhsin Sporer'in (Bu soyadının gerçek olduğunu temin edemem) gazeteye gönderdiği mek- tup ispat ediyor, Bu sayın zaf ga. zeteyi sağlık öğütlerine kadar 0- kurmuş. Okuduktan başka, eksik. lerini bile görüyor. Sporculara ge. lebilecek kazaları yazmadığımdan doluyı bana takaza ediyor... Doğ- Şimdiye kadar bunu düşünemediğim için, bü o- kuyucumuzdun ve bütün sporcu 0. kuyucularımızdan o özür dilerim. Sayın Bay Muhsin'in arzusunu ye. rine getirmeğe çalışacağım. Fa. katı kendisi de elbette kolayca tahmin eder ki, sporcuların başla- Tina gelebilecek kazaların hepsini önceden düşünmek pek te kolay değildir. Ylele spordan kavga çı- yumruğun yahut tekmenin esi ne olacağım kimse söyli. günlük, spor kazaların en hafifi olan burkulmalardır. Meselâ futbolde, sporcu koşarken, syağı kayar, düşmemek için gayret eder. ken, oynak yerlerinden birini, en ziyade ayak bileğini yahut dizini zorlar.. Yahut koşarken ayağı bir ârızaya ilişir, gene ayni hareket ve ayni netice; Kemikleri birbiri- — bağlıyan bağlardan biri yırtı. ir, Burkulma »yelnız spor yapanla. ra mübsus değildir. Spor denile- bilecek bir marifet göstermeden sadece koşup, oynıyan çocuklarda, derilerinin altında fazlaca yağ a. Gırlığı taşıyan yaşlı bayanlarda bile olur, Genç bayanlarda yüksek ökçe. ler endama güzellik vermekle beraber, o ayak burkulmasına da kolaylık. verir... İstanbul sokak- ları asfaltla düzelinciye kadar bo- zuk kaldırımların üzerinde yürü. e zorlu hir spor vap- mak demek olduğundan ber İstan- bullu az çok bir sporcu sayıldığı için, hurada herkesin ayak hurkul. masina — hekim tâbiriyle — isti- dadı vardır. Bununla beraberi spor yapan gençlerde oynak yerinin hurkul- ması daha çok görülür, oSebehi spordan ziyade geneliktir. Gençlik oynak yerli çeviklik verirse de, bülüğ yaslarında, oynak yer- lerinde kemikleri birbirine bağlı. dim ediyor. Millet ve memleketin yan bağların gevşek olduğu da bi. linir. Onun için, bülüğ yaşların. dayken, futbol oynıyan gençlerin oynak yerleri, daha küçük çocuk» dan ve yaşlı kimselerden daha çabuk burkulur. En ziyade hurkulan oynak yer- leri ayak bileğindekilerdir. Fakat el bileği, dirsek, omuz bile zora gelince, burkulabilir.. Oynak yeri burkulunca, ilk alâ- meti şiddetli ağrıdır. Oynak yeri. nin hareketleri omümkün olduğu — demek ki, kırık veya çıkık ol madığı anlaşıldığı halde — ağrı nım bu kadar şiddetli olması ke- mik bağınm yırtılmasından ileri gelir. Çocuklarda olursa, çocu. ğun, ağrı korkusundan oynak yeri ni hareket ettiremediği de olur... Sonra oynak yeri şişer. Burkulma diz kapağında olursa, şiş daha bi yük olduğundan biraz da telâş ta verir, Çünkü orada oynak yerinin Arasma haylice su toplanır. Şişen yer, sıcak olur ve kızarır. Bazıla- rında morarır, o vakit adalerin de bir parça kopmuş ve oradan çıkan kan etrafa yayılmış demektir. Bereket versin ki, burkulmanın neticesi — çok defa — ehemmi- yetli değildir. Ağrı pek şiddetli ol- sa bile yırtılan kemik bağı gene düzelir Yalnız pırtılırken pek çok zora gelmiş olup ta, kemikten de bir parça kopmuş olursa, uzunca e. Oynak yeri burkulunea, hemen üzerine sıcak suya batırılmış bez- ler konulur. Üzerine de biruz sikı- en pansıman. Pansıman bezlerinin ayağın ortasından başlıyarak baca- ğın yarısına kadar çıkmalıdır. Diz kapağında burkulma olursa, ba cağın orlasından uyluk kısmının ortasına kadar... Bir gün istirabat, bacak bir yastık üzerinde, Fakat ertesi günü masaja baş. lamak ta ilunal edilmeğe gelmez. Diz aşağıdan yukarı, oksar gibi, hafif masaj, ağrıları geçirir. Mi saj vaparken, oynak yerini arada sırada hafif oynatmak © lâzımdır. Bacağı burkulan genç, kendisi oy- natamazsa, masaj vapan oynatır. Oymak yeri burkuldu diye, bir kaç gün hareketsiz bırakılırsa, bacak küçülür, küçülür, o bir şey değil, oynak yeri bir daha oynıyamaz ©- Tur. “Oynamâzsan yoksa kendin oy na derler, baba nohut,, dedikleri gibi, o vakit oynak yerini opera. tör ameliyat yaparak oynatmağa meehur kalır. Onun için ağrı pek zorlu bile olsa, oynak yerini oy. , matmiya çalışmalıdır. TAN Jlâstiller vardı. (232333333322323333233727337323222222222222232373 HİKÂYE KARA MELEK Yazan: A. Manhood - Çeviren: Cevat Şakir 23333772272X) « A A A A A A A A A A 83 0 elm kuş uçmaz ker- van geçmez bir dağ başın. da yaşıyorduk. Babam binlerce küzü yetiştiriyordu. Açıklık yerde yaşaması lâzım geliyordu. Iki erkek kardeşim, bir de kız- kardeşim vardı. Erkek kardeşleri- min biri, adı, ilâcı olmıyan bir der- de tutulmuş. Onu doktorlara, has- tahanelere götürüp getirdik. Fakat hep nafile oldu. Günden güne eri- yip gidiyordu. Doktorlar, Doyuna “ona dağ havası yarar,, deyip du- ruyorlardı. Halbuki yaramıyordu: Biz kızarıp geliştikçe o sararıp 50- luyordu. Dr. Hisko, her pazar günü bizim dağ başına gelir, kardeşim Tomun göğsünü dinler. Başını sallar, sal- lar giderdi. Adet etmişti. Dağa çi- kan dokuz millik dikine, dimdik yokuşu, bir araba İle çıkardı, fa- kat günün birinde beygirsiz ve hayvansız bir slâmete binerek gel- di. yy o gün, doktorun ziya. reti günü idi, kendisini bekliyorduk. Evvelâ uzaktan uza- ğa bir homurtu duyduk. “Vah, vah! Hava su topluyor galiba. Dok- tor sırsıklara olacak,, dedik, Fakat ne tepemizde, ne de çepçevre w- fuklarda, bulut namına bir fiske- cik duman olsun yoktu. Aradan çok geçmediydi! Doktoru, batı gü- neşi gibi kıpkızıl ve yusyuayrlak suratı ile, o atsız arabanın üzerin. de kurulu gördük, Araba üfleyip püflüyorâu, döktor küfürü bastıle- ça, onun da kafası mı kızıyordu ne? Doktorun atıp tutmasına kar- şilik, hırlayıp sövüyordu. Doktora doğru koştuk. Söz çalı- mına “girince, bu arabanın ne bi- çim bir şey olduğunu bağıra bajı- ra sorduk. Amerikadan, kardeşin. den doğum yıldönümü dolayısile gönderilen bir hediye imiş. Doğ- rusu hediye leş gibi gaz koküyor- du. Güç belâ evin önündeki kal. dırımın üzerine bindi. Zırıldadı. Ses kesti. Durdu. Bu araba kocaman bir böceğe benziyordu. Gözleri öne doğru fal- taşı gibi yuvalarından fırlaktı. Te- kerleklerinde koca dudaklı beyaz Bu peri arabası Colombia Mark. Numara 7 diye 2. nılırmış. Doktor üstüste dört hat. ta o arabayla geldi Sanki bugün- müş gibi hatırlıyorum. Arabayı gö- rünce zavallı kardeşim Tomun sö- mük gözü birden uyanır, parlardı. yeteri beşinci gelişi JdL Araba inat etti, Bir türlü kalkmıyor, dönüş yolunu lutmu- yordu. Doktor ötesini çekiçledi, berisindeki vidayı sıkıştırdı, gev- şetti. Iki saat buram buram terler döke döke söğüp saydı. Araba, 1- le de kalkmam da kalkınam, di- yor ve başka demiyordu. Sonunda doktor arabaya “Nah sana!,, dedi. Ona bineceğine - inat bu - kendi pa- buçlarına binerdi. Tapan tepe tepe yokuş aşığıya yuvarlandı. Doktor otomobiline ait konuş. tuğu zaman hep beygir kuvvetin. den bahsederdi. Ben: *“ Her halde bunun beygir kuv- yeti noksan, bizim doru atı taksak, eksik beygiri tamamlamış olmaz miyiz? Diye ortaya bir fikir attım. Babam bir kahkaha salıverdi? "— Dört ayaklı at olmaz, bu a- Tabanın içindeki atlar şişeler içine tıkılı atlardır.. dedi. Ertesi sefer gelişinde doktor ara- bayı göstererek: “— Çocuklara hediye ettim ce- nabeti. Bari oyuncak diye kullan sınlar,, dedi. Babam daf “— Iyi olur, Öteye beriya çekip sürüklerler, bu ıssız yerde onlsra bir eğlence olur,, dedi. Biz de öylece yaptık. Jitik, kak- tık, çektik, sürdük. Ama Tomun canı sıkılıyordu. “Kendi kendine yürüyebilecek bir şeyi böyle kul- lsnmak yazıktır,, diyordu. B” gün babamla anam şek re gidince, Tom yün fa ielerine ve paltosuna siki fıkı sari- ap sarmalandı. (Zavallı kardeşim yaz ortasında öğle güneşinde bile üşürdü.) Oda. sından çıkıp arabayı uzun uzadıya muayene etti, Çok okur, çok düş pür bir çocuktu, Ona sataşırken te- pesinin bilgi ile apağır olduğunu neredeyse başmı kaldıramıyacağı- nı söylerdik, o Neyse lâfı uzatmı- yalım, çünkü hikâye için ayrılan iki buçuk sütunu aşacağız. Fa, ne diyorduk? 'Tom, arabayı elleyip, yoklarken, © tam” arabanın al. lında, arabayı çö armak için bir kutu dolüsu avadanlık bul. maz mi? Vay sen misin avadanlık deyince kaşlarını çata çata işe ko- yuldu. Arabayı parça parça ayırdı. Sonra yeni baştan takıp kavuştur du. Tam o sırada ası! besili koçlar, ahırdan ipi koparınca, tabana kuv- vet, yokuş aşağıya fırlamasınlar mı? Kız kardeşimle ben hemen poş- lerine düştük, Önlerini güç belâ çevirdik. Onları söluya soluya ahı- ra doğru sürüyorduk. Birdenbire, birinci neviden bir patlayışın ku. laklarımıza vuruşuyla, kuluk zarla» rimizi hapı yutuverdi: Bu gürültü. nün ardı sıra, bir eşek arısı zırıl- sı duyduk. Ayni zamandada Tomun o ipince sesi kulağımıza çalındı. Acaba bir kaza mı oldu, diye yüreğimiz ağızlarımıza geldi. Ne var ki, araba tıpkı yürürkenki gibi çatapat pat etmiye başladı. To- mun sesinde de acının titteyişinden ziyade sevincin cıvlayışı vardı. Kız kardeşime: “— Tom arabayı hu, diye bağırdım. yürüttü ya- okuşun ötesini sevine sevine koştuk; Tom gülmekten ka. tılıyordu. Hoplayıp zıplıyor, bize ellerile kollarile, “geliniz,, diye i- şiretler ediyordu. Onun yanına var- | dık. Arabaya bindi. Bizi de bin - dirdi. Tam elli sefer avluyu do- laştık. Tomun gözleri ışıkla coj- muştu. Bize; “— Doktorun söylediğine kulak 8smayın bu bir musibet, bir belü değil, kapkara bir melek. Zavallı Tom o gün bütün aklını başina toplamış, dudaklarını büz- müştü. Avluyu dolanıp durduk. Sonra dışarı çıktık. Tom a tırnağa göz kulak olmuştu. Arabanın çatapat patının makam değiştirmemesine dikkat ediyordu. Merak ederek yaptakla- rını aktarıp durduğu kitapların, i- liklerine kadar işlemiş olduğunu © gün anladık. Onu hiç o günkü ka- dar memnun görmemiştim. Kar. şisna babam da çıksaydı, onu dur- duramazdı. Bize dakikada yüz bin mil alı- yoruz gibi geliyordu. Uzaklık mu- zaklık dinlediğimiz yoktu. Milleri paralıya peralıya yallah diye fırl- yor. Arabanın bin bir türlü gürül. tüsüne gülüşümüzü, sevincimizi, “Yaşa!,, diye alkışlarımızı katıp ka- GECCE KECE © tıştırıyorduk. Neydi o babar günü? Gökteki o uçsuz bucaksız mavi de- rinlikler, o yupyumuşak beyaz be- yaz bulutlar, Arabanın o yepyeni, parıl parıl parlıyan boyaları. O sı çak sıcak, taze yanan; gazın du. manı. Hele o öz kardeşimin arabâ- yı idare edişi. Bize bin bir gece masallarını okumuşlardı. Rüya der- dik. İnsan “gel ya susam!,, deme- sile hiç önüne, iş güç gördürüle- cek cinle peri mi çıkar? derdi Halbuki işte rüyanm üstüne bin. miş uçuyorduk. Bizim araba su- samına da cin ve perisine de taş çıkarıyordu ir gün taban tepe tepe va- racağımız kö kısacık bir zamanda vardık. Köy ortasından geçişimiz çok fiyakalı idi doğrusu. Tozu dumana katıştırıyorduk. Bir hiz sayruhtusu gibi, ortaya çıkışi mızla geçip gidişimiz bir oldu. Ta- vuklar, kazlar, köpekler, hep biri. birine karışa karışa dört bucağa dağıldılar. Kız kardeşim bir şarkı tutturmuştu. Dönüşümüz de, uçuşumuz gibi güzel oldu. Çoban köpeklerimiz bi- zi havlayışlarile karşıladılar. Tom arabadan indi. Arabanın o parlzyan sırtını sevgile okşadı. Kendisine bir bardak sıcak süt verilmesi için yalvardı. Yukarıya çıktı. Yatağına yattı. Bir hafta sonra öldü. Fakat ne diyeyim, sevine sevine gözlerini kapadı. Arabayı kapının önünde bırakmıştık, Tabuduna yol açmak için onu bir yana çektik. Hâlâ ora- da. Fakat hani ya onu işletecek Tom nerede? İNSAN KRALI Halikarnas Balıkçısının İnegölü Kargalar İstilâ Etti İnegöl (TAN) — Bu sene kaza - mız, karga istilâsına uğramış gibidir. Bahçe ve tarla sahipleri, kargalar - dar pek çok ziyana Bu muzır mahlüklar, © ağaçlardaki dalları zedelediklerinden, ağaçların üst kısımlarının kurumasına da se - bep olmaktadırlar, Bir kaç senedenberi yapılamıyan karga mücadelesine tekrar başlana- caktır. uğramışlardır. Halkevi, bir kitap sergisi açmağa j hazırlanmaktadır. Sergide, evin bir senelik neşriyatı, eve gelen eserler teşhir olunacak, İshak paşa umumi kütüphanesindeki kitaplar da halka tanıtılacaktır. ç Kazamızın idman yurdu, rakibini bire karşı üç sayı ile yenerek sam - piyon olmuştur. Lig maçlarına de. vam etmek Üzere bu hafta Bursaya gidecek, orada M, Kemalpâşa takımı ile karsılasacaktır. ji