22-6-939 1#/7G | i gi blm ge rl Tetfrika No. 82 Puntos Teşkilâtının Idarecileri Hükümetin Zaafından İstifade Eden Bazı Adamlar | Puntos Teşkilâtı İçin Çalışmıya Başlamışlardı Hakikat, o sırada da, İstanbu- tun o zamanki Tum patrikhanesi tarafından, patrik (kaymakamı (Doroteos) un reisliği altında, Trabzon metropolidi Gümülcüne- li (Hırisentos) un da dahi! bulun. duğu bir heyet Pariste bulunu. yor ve sulh konferansı nezâlnde, Puntos hükümetinin teşkili huau. sunu müdafaa ediyordu. Eski Osmanlı mobusan meclis- lerinin o müteaddit devrelerinde Trabzonu temsil eden ve o zaman- ki hükümete kendisini müfrit bir Türk muhibbi tanıtmak kurnaz. Uığını gösteren meşhur Kofidi We, rumes (Epohi) gazetesinin sahibi (Niko Kaptanidis) Trabzonda, ma. halli metropolidi (Dorandiyos) ile (İraklidis) (o Giresunda, mahalli metropolit muavini (Sinkelos) ile (Zilon Eftimos) Samsunda Puntos cemiyetini temsilen çete faaliyet. lerini idare ediyorlardı. P untosçular faaliyetlerini, o sırada (en ziyade Bafra, Samsun, Çarşamba Terme, Amas- ya, Merzifon, Köprü, Lâdik, Gü- müşhaciköy, Havza, Tokat, Erbar ve Zara taraflarında teksif etmiş- lerdi. Bafrada (Nebyan) mıntâkasın. da, (Kelek) köylü İstavri, Taflan köyünden (Lefter) Havza (Piç Vasili, Karapınarlı köyünden (Ka. ra İlya) Yayla köyünden (Kel Sava), Sumsunlu.(Sarı İstil), Zen. bel köyünden (Toto ve oğlu) çe- teleri faaliyette o bulunuyorlardı. Samsun mıntakasında, meşhur (MHaşeri), Küplüceli Hıristo, Üç- haularlı (Çullu Lefter), Kocaböra oğlu Anastas, Tekke köylü (stat. yos) çeteleri bulunuyordu. arşamba ve Terme mınta. kalarında, Tüm ve ermeni çeteleri müşterek çalışıyorlardı. Kara Artin oğlu, Sarı Ohannes, Martelli Şahin, Deli Boğos çete. leri Çarşambada ve Papas oğlu İstefan, Limandereli Hacı Sava, Ünyeli Yavaş Çakır, Ünyeli (Mo- ris) çeteleri de Terme havalisin- de bulunuyorlardı. P ontos cemiyetinin hariçteki teşkilâtı, Giresun beledi. yo reisi meşhur Kaptan Yorgi paşanın oğlu Kostantin Kosta; dis idare ediyordu. Harici teşki- Jâtın merkezi Pariste (Kastilginn) sokağında (Otel Kontinantal) da bulunuyordu. Pontoslular tarafından intihap edilen Kilâsis, Eyvanidis, Aram Teofilaktos da Kostantin ile bera- ber çalışıyorlardı. O esnada pst. rikhane ( tarafından gönderilen heyet te, bunlara iltihak etmiş bulunuyordu. Pontos cemiyetinin o esnada, Batumda da faal bir şubesi var- dı. Bu şube, Cihan Harbi esnasın. da Osmanlı ordusunda askerlik yapmaktan imtina ederek, veya- hut casusluk yaptıkları esnada tutulmaktan korkarak, Kafkasya- ya kaçan rumlardan, bir gönüllü teşkilâtı vücude getiriyordu. Mustafa Kemal Paşanın Sam- suna ayak bastığı tarihlerde, bu şube, iki gönüllü fırkanın teşki. | lâtını ikmal etmiş bulunuyordu. | Tedricen ve firsat bulundukça, Samsun ve civarına gönderilmesi mukatrer olan bu firkaların ku. mandasını da miralay (Ananya) deruhte etmişti. ustafa Kemal Paşa hazret. lerinin, üçüncü ordu mü. fettişliğine tayininden İlk defa kuşkulanan ve alâkadarları kuş. kulandıran, © esnada Trabzon teskilâtim metropilit Hırisahtosa vekâleten idare etmekte olan (Ko. #isi) olmuştu. Tayin keyfiyetini haber alır almaz, İstanbuldaki a. lâkadarların nazari dikkatlerini celbetmiş ve ayrıca Pariste bulu- nan metrepolit Hırisantosa da bir mektupla bildirmişti Hirisantos alelâde kilise pspas- lığından yetişmiş bir adam de. gildi. Hırisentos aslen Gümülei. neliydi. Heybeliadadaki meşhur papas. lar mektebinde dini ve siyasi tah. silini İkmal etmiş, dört sene de, ecnebi memleketlerinde staj gör. müş çekirdekten yetişme bir ko- mitacıydı fana, (Kafidi) nin işar ve ihbarındaki ehemmi; derhal kavramış ve . Kastantin Kostantinidis ile beraber Mustafa Kemal Paşanın, her ne nam ve vazifeyle olursa olsun, Anadolu. ya geçirilmemesi için, itilâf dev- etleri merkezlerinde teşebbüs ve faaliyete atılmışlardı. Ayrca Is. tanbula da yazmış ve palrikbune ile Yunan mümessilliğini ayak. landırmıştı. Tabii, o zamanın si. yaset yıldızı olan (Venizelos) da Mustafa Kemal Paşa aleyhtarla- rına katılmıştı. Bütün bu müra - esatlar nihayet dönüp dolaşarak, bir çok kanallardan geçerek teh- âitli bir temenni ve müşterek bir teşebbüs şeklinde Vahdettine da- yanmıştı. Pe 0 zaman gerek Vahdet. tin ve gerekse Damat Fe. fit, Mustafa Kemal paşayı üçüncü ordu müfettişliğine tayin etmekle, düştükleri gafletin, harice karşı işlemiş oldukları hatanın büyük. lâğünü anlamışlar ve tabildir ki telâşlanmışlardı. Çünkü, Damat Ferit, yine hünkârın inzimam re, yile, son zamanlarda yaptığı iy: si temaslarda, Samsunda bir Rum Pontos devleti kurulması teklifi. nİ müsait bir surette karşılamış ve esas itibarile bu teşekkülü kabule mütemayil bir vaziyet almıştı. Di. ğer taraftan da, Mustafa Kemal paşayı, hattâ ebediyen İstanbula uğratmamak kasdile Anadolu vo. Juna çıkaran Vahdettin ile Damat Feridin, zihinleri o kadar bulan. mış, gözleri o derece kararmıştı ki, Mustafa Kemal paşaya Sam. sun havalisindeki şekavet işleri i. le de meşgul olmak vazifesini, mahrem surette tevdi ederken hiç düşünmemişlerdi. Bilâhare ve Pontos hükümeti teşkili tasavvur. larının mevkii fiile konulacağı si- ralarda ve hattâ belki de daha ev. vel paşanmı bu teşebbüse karşı koyacağını ve müteşebbislerini ko- yacağını, teşkilâtlarını bozacağı- ni hatırlarına bile getirmemişler ve bu hakikati görememiğlerdi. 1335 senesi hazlranınm ikinci günü akşamı idi. Nişantaşındaki sadaret konağı bir gam ve kusa- vet kaynağı halini almıştı. Damat Ferit, yazı masasının yanındaki koltuğa gömülmüş, sanki karala. ra bürünmüştü. Alm kırışalış, kaşları çatılmış, çehresi morar. mıştı. Yazı masasının mukabil yanındaki koltukta da Dahiliye Nazırı Ali Kemal bey oturuyor. du, Halinden belli ki, pek endişe. Ji, çok sinirli idi, Çünkü somurtu. yordu. Sinirden çehresi sik sik gözlüğü gö- ürperiyor, bir türlü durmuyordu. (Devamı var) zünde HAVA TEBDİLİ Galiba, hava tebdili usulü ilk defa bizim memleketimizde « şim- diki Kayseri şehrinin yerinde bu. lunan Kanes şehrinde « çıktığı çin yakın zamana gelinceye dar İstanbulda ve başka büyük şehirlerde her aile babasının ide. ali kışlık bir evden sonra bir de yazın hava tebdili için lüzumla bir köşk yahut bir yalı edinmek olurdu... Kendilerinin şehirde e vi, köyde köşkü yahut yalısı ol. mıyanlar da mart ayı gelince yaz. lık bir yer bulmak telâşına düşer. ler ve havalar fırsat verince he. men hava tebdiline giderlerdi. Şimdi birçok aileler, hi diline gitmeği unutmasalar bile, işi biraz ağır alıyorlar. Başlıca sebep olarak ta çocukların mekle. bini, imtihanla, gösteriyorlar, Büyük çocuk olgunluk imtihanları» mA #irerek, ortancası sözlüleri geçi- recek diye küçükler, kucaktaki. ler hava tebdiline gitmekte gecik. tiriliyorlar. Bu iş benim elimde olsaydı, ç0- cuklar için en iyi hava tebdili mevsimi olan ilkbaharda mektep. leri tatil ettirirdim. Çünkü bir ço. cuk ilkbahar içinde hava tebdili- ne götürülünce daha birinci hafta sonunda istifade ettiğini gösterir ve on beş gün içinde bile istila. desi tamam olur. Halbuki hava tebdili zamanı sıcak mevsime bi. rakılınca, ver değiştirmenin fay. dası ancak on beş gün sonra meydana çıkmağa başlar ve ne vakit tamam olacağı önceden kes. trilemez... Hava tebdili için ili. baharla yaz mevsimi arasında o kadar büyük fark vardır. Fakat, mekteplerin tatil zama. nin; değiştirmek ne sizin elinizde, ne de benim elimdedir. Onun için çocukların imtihanları bilmeden hava tebdiline gitmek İstemiyen ailelere hak vermek zaruridir. Vâktâ hava tebdili yerlerinden er. ken vapurlar ve şimendiferler varsa da, uzak yerlerden mektehe gidip gelen çocukların o birçoğu » tabii uykusuz kaldıklarından ve yollarda yorulduklarından - bir taraftan o İmtihanlarında o gevşek göründükleri gibi, bir taraftan da hava tebdilinden istifade yerine zarar görürler, Her halde, imtihan mevsimi de bittikten sonra çocukları hava teb. diline götürmeğe mâni olabilecek sebep kalmaz. Hava tebdili büttin çocukların haklıdır. Yeni doğ. muş, meme emen çocuk bile hava tebdilinden istifade eder. Meselâ ekzemalı küçük çocuklar, köylük bir yere götürülünce ekzemanin kendi kendine geçtiğine dikkat €- dilmiştir, Daha büyükleri de, ha- va tebdiline götü; ince bir haf. ta içinde, on beş gün içinde he. men değişirler ve gelişirler. Yal. niz, hava tebdilinin faydalı olma. $ı için pek mühim bir sart vardır: Çocuğu öğleden sonra bir saat, iki saat mutlaka uyutmak lâzimdir. Öğleyin uyumıyan çocuk hava tebdilinden istifade edemez... Bu. nu dikkatli anneler pek ii dikleri gibi yakın zam fence de sahit olmustur; Hava de- diğimiz muhit şartları en iyi uy. ku esnasında tesir ederler. Hava tebdili, yalnız çocuklar için değil, çocuk olmıyanlar ve bilhassa çalışan insanlar için mü. him bir ihtiyaçtır. İnsan dünya. nin en iyi havalı, yani kendi mi. zacına göre en uygun sartları bu- lunan yerde hiç aralıksız yaşarsa gene sağlığı bozulur, daha az İ hattâ fena havalı bir yere gidi. Tince bile sıhhati düzelir, Bir gün içinde bile, içeriside çalışılan yerin hava şartları, me. selâ sıcaklık derecesi, ayni halde kalımea orada çalışanların işleri gevşer, az İş çıkarırlar. Hava şart. ları arada sırda değiştirilinee çı kan iş çoğalır... Bu hakikat, fab. rFkalarda tutulan dikkatli istatis. tiklerle sabit olmuştur. Hava tebdili yalnız istirahat i. “ufap upöp yotımraş$a aniyek v3 sıhhatte yaşamak için bir ihtiyaç. tır. TAN z 9 a KK aa DR & m Vu i HIiKAYE y A v A İmame v A v A v a v A i © 8 Yazan: Mih. Zoşçenko y (03222222222) OCA LA e bir şair g çen sene Avrupaya gitmişi Bu arkadaşım kısmen oruların kül- türünü tetkik etmek, kısmen de gardrobunu zenginleştirmek mak- sadile Almanya ve Italyayı dolaş. miti. Bu Şair arkadaşımın, gezdiği yerler hakkındaki intibalarını biz- zat kendi ağzından dinliyelim “Gidip görmiyenler için Avru- pa cidden enteresan bir yer. Vâksa benim oraya gittiğim yi ortalıkta müthiş bir ekonomik vardı. Adım başında işsizlere, rastlanı - yordu. Mahsulât ve fabrika mamu. lâtı boldu. Fakat kimsede, bunları satın alacak para yoktu. Sizin an- ıyacağınız herkes meteliğe kur- şün atıyordu. “Fakat gelgelelim, bütün bu !ş- sizliğe ve krize rağmen sokekler zdi. Pırıl purıldı., adaşım, bilhassa Avru. izliğine, kültürlülüğüne hayran olmuştu. Bunu anlata an- lata bitiremiyordu: "Hele Almanya, diyordu, temiz- liğin bir örneği. Krizin şiddetine rağmen sokakların temizlik ve in- tizammda en ufak bir kusur bile yoktu. “Caddelerini âdeta sabunla yı- kıyorlardı. Sokak kapılarının, dük- kânların merdivenlerini her gün pâçavralarla siliyorlar, uğuyorlar.. Kedilerin - bizde olduğu gibi « mer- diven başlarında, pencere kenarla- rında yan gelip yatmaları şiddetle memnu... Kedi sehipleri kedilerini tıpkı köpekler gibi bir zinelre bağ- kıyarak hava aldırmıya çıkarıyor. Jardı. “Velhasıl her yer gıcır gıcır, pi- ril pırıl. Insan tükürecek bir yer Hattâ daha tuhafı heriflerin — sözüm meclisten dışarı — ke- nefleri bile tertemiz. Bal dök te yala! Tasan bu gibi yerlere girip çıkmaktan bâyağı bir zevk alıyor, o kadar temiz. Bir gün sırf merak saikasile şu Avrupa keneflerinden birine gire- yim, dedim. Hani ihtiyacım falan yoktu. Ama şöyle bir göreyim, de. dim.. Acaba onların keneflerile bi- zim keneflerimiz arasında ne fark vardı? Ben buna bayağı merak sardırmıştım: Dediğimi yaptım.. Evet, herifle- rin kenefleri cidden enfesti. Bun- ları görünce, insanın şu Avrupa kültürünün kuvvetine, kudretine bir daha iman edeeği geliyor. Bunlara kenef bile demek doğru değil, temizlik, temizlik.. Kenefle. rin dört bir tarafından temizlik a- kıyor. Duvarlar baştan obâşa çini döşeli.. Kenarlarda saksıların için- de menekşeler, güller, yaseminler, karanfiller. Sıra sira dizilmiş. In- san bir defa buraya girdi mi, bir daha çıkmak istemiyor. Kendi kendime düşünmiye baş- ladım: Ulan, dedim, bizim mem- leketimiz siyasi bakımdan ileri bir memleket sayılıyor. Fakat temizlik bakımından burası bizden İcrsah, fersah ilerde.. Memlekete döner dönmez derhal kaleme sarılacağım ve bu meseleyi mevzuu bahis ede- ceğim. Misal olarak ta Avrupayı ileri süreceğim. Hattâ bu mevzu üzerine şiirler bile düzeceğim. Ba- busus şimdi tam sirâsi., Çünkü şim. di bizde de temizlik mücadeles! baş- Jamış bulunuyo air arkadaşım bunları düşü- Ş nerek, keneflerden birine giriyor.. Kapiyı kapıyor. Menek- şelere, güllere, yaseminlere bay - ran hayran bakarak şâirliğe baş lıyor.. Hattâ hatırımda kaldığına göre bir de şöyle kıta yaziyor: "Buraya girmek ne hoş! Yoldaş, hiç durmadan koş. Menekşe, gül, çiçekler, Gülerek seni bekler!..., Şair arkadaşım, unutmamak çin bu mısraları defterinin bir kö- şesine kaydettikten sonra O Z7a- man Almanyağa pek moda olan “Afiderzeyn Madam,, fokstrotunu dışarı çık- mak için kapiya yaklaşır. Elini kapının tokmağına atarak kapıyı açmak ister.. Fakat aksiliğe bakın ki kapı açılmaz. Tokmağı daha kuvvetlicş sağa, sola çevirir. Fakat nafile! Omuzile kapıya d. nır; fakat bundan dabir foyda çıkmaz. lik anlarda şair arkadaşımın i- çine bir korku bile düşer: “Vay a- nasını, diye düşünür, galiba bir tuzağa düştük!,, Fakat kısa bir zaman sonra gül- miye başlar. Elile alnına vurarak: “Hay Allah belâsını versin, der, nerede olduğumu unuttum geliba., Burası Almanya., Burada insan pa- rasiz nefes bile atamaz.. Her halde bir kaç fenik a dan kapı açıl - mıyacak demek. Paraları atınca, kapı da kendi kendine açılır De - mek ki keneflerin içine böyle bir mekanizma yapılmış! Iyi ki cebim- de ufaklık var. Ufaklık olmasa yandığım gündür.,, âir arkadaşım, ceplerini ka- Ş rıştırır. Cebinden bir kaç fenik çıkarır. Fakat paraları ala- cak bir kufu veya sandık fil... gö Temez!. Arar, araştırır, kenelin İ- çini devreder, fakat paraları atmi- ya yarar en ufak bir delik bile bu- lamaz! Vâkıa kapının arkasında bir yazı görür, fakat almanca bil mediği için yazıdan hiçbir mana çıkaramaz! Arkadaşımın bu kenef nöbetçili- ğinden bayağı canı sıkılır. Hafifçe kapıya vurmıya başlar. Fakat 0- nun bu vuruşlarına aldıran olmaz. Derken bu defa kapıyı tekmeler Ahalinin kapının önüne bıziktiğini duyar. Dışarda almanca konuş - malar işitilir Şair: — Yahu, diye söylenir, kenefte kaldim. Allah rızası için beni di- şarı çıkarın! Dışarda bir mırıltı olur. Fakat irdağıa Gelen Muallimler Atatürk âbidesi önünde Kırklareli (TAN) — Orta v> ilk.!le karşılanan musllimlere halkevi ” mektep muallimlerimizden “kırk ki- | tarafından çay ziyafeti şilik bir grup, Maarif müdürü Ce- | muallimler, mal Atabeyin idaresi altında Tekir. | şarap fabrikasını gezdikten sonra bu: kapıyı sçmak hususunda hiç bir hareket görülmez! Demek ki, hes rifler vaziyetin vahametini anja- mamış olacaklardı Şair bağırır: Lütfen şu kapıyı açınız! Iki sa- attenberi kenefin içindeyim.. Nihayet almanca bir ses duyu- lur: — Şprehen zi Doyç? Zavallı şair yine çırpınmıya baş- lar: — Der tür, Der tür, açılmıyor. Bu patırdı arasında dışardan rusça bir ses duyulur: — Hemşehri, ne oluyorsun? Ka- piyı mi âçamıyorsun? — Hay Allah senden razı olsun! Iki saattenberi kenef nöbetçiliği yapıyorum.. Rusça ses: — Bu hergelelerin, der, kenef- leri antikadır. İçlerinde tuhaf bir mekanizma vardır. Siz her halde kenefin suyunu birakmağı unut- muş olacaksınız! Orada zincire bağ lı demir bir kol vardır. Kolu aşa- ğı çekince yukardaki hazneden su boşanır. O zaman da kapı kendi, kendine açılır. Onlar bunu unut. kan insanlar için yapmışlar, mir arkadaşım, rusça sesin tavsiyesine göre hareket et ve tabii masallarda olduğu gi- apı kendi kendine açılmış. Ar- biriken ha- ani bi kadaşım, kapının önüne halkın gülüşmeleri arasında fifçe sallanarak sokağa çıkmış! Rus hemşehri: — Vâkın ben Beyaz Ruslarda- nım ama, demiş, Almanların bu fena âdetler'ne bir türlü alışama- dım.. Bu ve buna benzer hareket- ler âdeta irsanlarla, insanlıkla bir nevi alaydır. Arkadaşım bu Beyaz Rusla faz- la konuşamammış.. Ve vedalaşarak, yakasını kaldırmış, ellerini ceple- rine sokmuş ve “Afiderzeyn Ma- dam, fokstrotunu murıldanarak yürümiye başlamış. Muallimler verilmi; ilkmektep dağına gitmişlerdir. Orada hararet. |raya dönmüşlerdir. il se RM sergilerini, bn Gİ İk izli