ge mmn 15.6-939 bl...” nf Tefrika No. 75 Işgal Teşebbüsüne İtiraz Edilmedi Damat Ferit Vatanın En Güzel Köşesini Bilâitiraz Teslim Etmek ve Ettirmek İhanetinde de Bulundu Hi Ihsan beyin notlarından alınan ve ahvale vâkıf ba- Zi zevat tarafından vükuu aynen tasdik olunan şu telefon mükâle. mesi, saltanat idare ve hükümeti- nin zihniyetini ve zilletini gös- termesi itibariyle, son derecede dikkate ve ibrete şayandır. Cüre- tin derecesine bakınız devrin sadrazamı ve harbiye nazırı, di- ğer kabine arkadaşlarının ve bil- hassa erkânıharbiyei umumiye re. isinin noktai nazar ve mütalcala- rını sorup anlamağa bile lüzum görmeden, hattâ şuhsan olsun dü- şünüp taşınmadan, her cihetçe, muhafaza ve müdafaasi ile mu. vazzaf ve mükellef oldukları va- tanın en güzel ve kıymetli bir parçasını, düşmanların hırslı el lerine tevdi etmekte, hiç bir mah- zur tasavvur etmemişlerdi. Açık- ça, düşman âmaline hizmet et. mek, mübarek yurdu çiğnetmek hissizliğini göstermişti. Kolordu- nun da elini, kolunu bağlıyarak memleketle beraber ihanetlerine kurban etmekten çekinmemişler. di. , Ferit, bu kıpkızıl ihaneti yap. tıktan sonra, huzur ve sükün ile koltuğuna gömülmüştü. İhsan be- ye karşı, vaziyeti mühlik ve ha- reketini mazur gösterecek şekilde mütalealar beyanına yeltenmiş, ve birhayli saçmalarda söyle mişti. Belki daha da söyliyecek- ti. Fakat, ansızın Ahmet Rıza be- yin sinirli bir tavırla salona gi. rivermesi Feridi süküta mecbur etmişti. Ahmet Riza bey, gerçek- ien.çok müteessir görünüyor, yü- cudü baştan aşağı titriyordu. Sö. ze sâlon kapısından başlamıştı? — Pelâket haberini alınca, yık dırımla vurulmuşa döndüm paşa hazretleri. Nedir bu başımıza ge lenler?.. Milletin, memleketin ma. küs tali, erit, sinirli bir tavırla mü- hatabının sözünü kesmişti. Yüksek bir sesle; — Evet, Ahmet Rıza beyefen- di, demişti. Bu da sabık dostları. nızın seyyiatı neticelerinden biri- dir, Onlar, yaptılar ettiler, işte a- zap ve ıztıraplarını şimdi bizler çekiyoruz. Didiniyor ve çırpın. yoruz. Ahmet Rıza bey, kızararak bir koltuğa oturmuş ve: — Pek haklısınız paşa hezret- leri. İnşallah, ittihaz buyurula cak tedabiri saibaneleriyle yapıl. mak istenilen bu emri önü- pe geçilir. Her halde itilâf dev- letleri..... Ahmet Rıza bey sözünü ta. mamlıyamamıştı. Ferit, gözlerini açarak (yerinden fırlamış, fena halde hırçınlaşmıştı ve: — Rica ederim beyefendi, de- mişti. Bu acı günümde böyle gay» ri makul hareket ve tavsiyelerle müteezzi etmeyiniz beni. İttihazı tedabire meydan bırakıyorlar mu ki,. Şeraiti mütareke ahkâmı #2. batındandır, diyor ve giriyorlar işte. Yapılan tebliğe mütavaatten başka elden ne gelir ki?.. Ahmet Rıza bey de belli ki, si- nirlenmişti. Fakat, sükün ye İ- tidalini muhafaza etmişti. Elleri. ni oğuşturarak: — Af buyurunuz paşa hazret- leri. Maksadı âcizanem, hiç te hâşâ vesüyada veya icraatı dev- letlerine müdahalede bulunmak değil, yapılacağı ve belki de, ys. pıldığı tabii olan teşebbüsü faha- | metpenahilerini öğrenmek ve bu suretle telâş ve endişelerimizi gi- dermekti. Yanlış telâkkiye uğra dı maruzatım. Tashihi zehap bu- yurulmasını istirham ederim. Sözleriyle damat Feridi, kur- nazca koltuklamış ve arkasından | da şu suali sormuştu: — Resmi bir tebligat yapıldı mi, paşam?.. F erit, okşanmış bir ebleh gibi derhal yumuşamış ve her vakitki gibi, biraz da gururlan. mıştı. Ciddi bir tavırla: — Evet, demişti. Bugün öğle- den evvel Amiral (Vep) konağı. mıza geldi ve İzmirdeki müstah- kem mevkilerin itilâf kuvvetleri tarafından işgal edileceğini söy- Tedi. Ahmet Riza bey, hayret ve taac- cüple sıçramış ve telâşla sormuş- tu: — Iüâf kuvvetleri tarafından mı, buyurdunuz?., Kulunuz, İşgal kuvetleri arasında Yunan Kıtala- rının da bulunacağını işitiniştim. — Hayır, öyle bir şey yok. OL saydı. Amiralin bahsetmesi icap ederdi. Hem, biraz evvel Izmir- deki kolordumuzun kumandanı ta- rafından harbiye nezaretine gön. derilen telgrafta da, Hilâf kuv- vetlerinden bahsediliyor. — Demek oraya da tebligat ya- pılmış?.. — Evet, mevki kumandanı A. miral Galtrop'tan bir nota aldığı- ni Yazıyor ve tabii talimat tale. binde bulunuyor. — Çok müşkül ve tehlikeli bir vaziyet paşam. Hak muininiz ol. sun. o Kabinenize mesuliyetli ve tarih! bir vazife terettüp ediyor, demektir. 'Tabli, biraz mukavo- met göstereceksiniz değil mi?.. Ferit, o muhatabına taseeüple bakmış ve mütehayyir bir tavır- w — Ne dediniz, mukavemet mi?, Ben tecennün etmedim beyefen- di. Bizim için yapılacak yegâne OĞGĞÜTLER şey mukavemet değil, bilâkis tnü. tavaattir. Hattâ mütavaat emrini Harbiye Nazırına verdirdim bile... Beyhude yere kan dökülmesine mü- saade edemem beyefendi. A Rıza Bey tsessürün- den boğuluyormuş gibi, mo- rarmıştı. Ve dudaklarımdan: — Pek fena yapmışsınız. paşa. Üzerinize büyük bir mesuliyet al- mişsınız. Çök yazık. Sözleri dökülüvermişti. Söz w- zamiş ve hattâ münakaşa şeklini almıştı. Ahmet Rıza Bey, tarihin affedemiyeceği bir hatanın irtikâp edildiğini söyliyecek kadar ileri varmıştı. Hele, kolordunun mev- cudu ne olursa olsun Izmirde bira- kılmasını fena halde tenk:t ve mu- aheze etmişti. Bu sırada da açılan salon kapısında harbiye nazırı Şa. kir paşa görünmüştü. Paşa, çe- kingen bir tavırla, mecalsiz adım- larla Damat Feride sokulmuş, elin- deki kâğıdı sunmuştu. Titrek hir sesle: — Kolordu kumandanınm ikin- ci telgrafı. Demiş ve yıxınr gibi Dir Kollü- ğa serilmişti. Kolordu kumandanı bu telgrafında, müttefik devletler tarafından vuku bulacak işgal key- | fiyetinin muvakkat bir mahiyeti balz olduğundan ve işgal edilen yer lerin, Yunanlılara teslim edileceği şayialarının deveran etmekte bu- lunduğundan bahsediyor ve Harbi- ye Nezaretinin bu hususa nazarı dikkatini celbeyliyordu. (Devamı: var) KAN ALDIRMAK LÂZIM MIDIR? İzmirde A. B. diye imza eden bir okuyucumuz, gazeteye gönder- diği mektubunda: — Eskiden ilkbaharda, bir çok kimseler kendilerinden kan aldı- lar ve böy. a, bütün yıl hasta olmaktan kurtula. caklarını söylerlerdi. Bu söz doğ- ru mudur?.. Diye soruyor. İzmirli okuyu- cumuz, Ege denizi kenarında o- turduğu için, galiba oraların ta. rihini pek iyi biliyor da, beni im- tihana çekiyor. Yoksa İzmir gibi her gün daha modern olmağn ça- şehirde Taşıyan bir dasının çoktan geçmiş elbette bilir, onun için bu söz doğru mudur, diye sorması elindeki belâğat kitaplarının söy- ledikleri “Tecahülü ârifane,, ol- duğu şüphesizdir. Ege denizinin kan almakla ta- rihi münasebeti, eski zamanlarda biri İstanköy adasında, öteki 0- nun karşısında Knidas'da (Şimdi, galiba, oraya Reşadiye deniliyor) İki hekim mektehi arasında, has. talıkta ve sağlıkta kan almak yü- zünden büyük bir münakaşa çık- mış olmasıdır. Fakat, kan almak usulünü icat eden, onun şiddetle tarafını tu- tan İstanköy, ne de onun şiddetle aleyhinde bulunan Knidas mekte- bidir. Rivayete göre, bizim pek eski atalarımız diye tanıtılan, İs- kitler kan almayı, deniz aygırı kendi kendinden kan alırken, öğ- renmişler ve faydasını tecrübe ot. tikten sonra, onu bütün öleme öğretmişlerdir... o İnsanların bir hayvandan hekimlik dersi alma- sına İaaccüp etmemelisiniz. Tenkiye yapmak usulünü de, insanların ilkin leylekten öğren- dikleri rivayet edilir. Bu rivayet- lere inanmasanız bile, evdeki ke. dinin hasta olduğu £ vakit kendi kendine güneş karşısına gidip tığını elbette © görmüşsünüzdür. Yazın plâjda yatan insanların ha- li de — arada süslü bir mayyo farkı bulunmakla beraber — on- dan pek farklı sayılamaz. Her halde, denir aygırının in. sanlara öğrettiği kan alma usu- lü pek makbule geçtiğinden onun aleyhinde söyliyen hekimlerin söz- leri unutulmuş ve her hastalıkta — hem sağlıkta — kan almak ve aldırmak uzun uzun asırlarca de- vam etmişti, Yeni doğan çocuk. lardan ve ömürlerinin sonuna €- rişen Ihtiyarlardan bile kan alı- mırdı, Bu yüzden akaw kanlar bir araya (toplanmış olsaydı. bütün Akdenizi doldururdu, denilse, pek te mübaliğa edilmiş olmaz. Gariptir ki, her tarafta herkes- tı ir hekim, Van Helmon kan alanlara “Kanlı ukalâlar,. deme- Ke cesaret etmisti. İşin garipliği © hekimin bu sözü sövlemesinde de- Zil, şimdi iyice bildiğimiz hor monları da, onun haber vermiş olmasındadır. Şu kadar ki, o zavallı hormen- lara h wn mayalari adini ver- miş olduğundan o zaman kendi- sine deli demişlerdi. Kan almak modasının geçmesi de, onun ha- ber verdiği hayat © mayalarının İlam irsi ni kendisinin de- sıfatından aldı tesadüf eder, ii? Vâkıâ, sağlıkta ve her hastalık- ta kan almak modası gecmişse de, bu zamanda da hastabia oöre, kan almağa lüzum olabilir, Mese- lâ yürek hastalıklırının. höhrek hastalıklarının bazılarında damar- larda tansiyon fazlalığı pek ziya de rahatsız ettiği vakit, az çok kan alınabilir. Ancak kan almanın Vi- zumunu ve alınacak kanın mikta- m vel tavin eder, Eski zaman olduğu gibi ateşli, iz her hastalıkta kan esi e BAZ mak simdiki hekimlikte yoktur. Sağlıkta — hasta olmamak ni- yetivle — kan aldırmağa celince, o büsbütün bi bir seydir. Kan almanın tesiri hastalıkta ve sağ- İıkta ayni olmaz. İnsan sağlık ha- lindeş'ken, hir hekim Hizum gös- termeden, kendi kendine kan al- dırmak — bu ise cösaret edecek kimse bulunsa bile — tehlikeli 0- atl 72222223223222232222232> e a HIKAYE ? 2 m V : Suratın Ne Hale Girdi? : a Andre Kabara an Çeviren: Fak BERCMEN, | ki arkadaş birbirleriyle bu kadar sıkı fıkı oldular mı, netice böyle olur işte!.. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyen iki canci- ğer dost günün birinde bakarsı- mız, birbirlerinin (kanını içmeğe susamış iki düşmana dönerler; ve artık hâyatlarında yeğâne gaye, birinin diğerine âzami fenalık yapmak imkânını araştırmasıdır. İşte Vanan, hiç te fena kalpli bir adam olmadığı halde, eski ar. kadaşı Pingiye'den müthiş nefret etmektedir. Her vakit sevimli o- lan, yakinlarına karşı müşfik 'dav- Tanan ve sokakta giderken, genç ve güzel bir kadına hulüs çakmak icap etmediği zamanlarda bile se- ve seve fukaraya (sadaka veren bir adam olduğu halde, ona, Pin. giye'den bahis açtınız mı, köpü- rür, küplere biner ve bütün tüy- leri diken diken olur... ” Pingiye'nin bu derece aforoz edilmesinin sebebini sorun bir de- fa, müsbet bir cevap verebilecek mi? Hayır, çünkü aralerindeki gerginlik ve nefreti doğuran se. bep, Incir çekirdeğini bile doldur. maz.. Fakat nefret ve kin denilen hissin, insan kalbinde kökleşip, yer etmesi için, kuvetli sebepler aramağa lüzum var mı?. Sakin yanılıp ta, Vanon'a: “Ca- nım, bir zamanlar şu adamla can ciğerdin! Birbirinizin malina ve canına mı, kasdettiniz de, aranız böyle açıldı?,, Demeyin, yandığı. nızın resmidir. Hemen sizi de Pin- giye'nin yanına yollar. iç bir dostluk bizim kahra- manlarınki kadar kuvvetli bir şekilde başlamamıştır. Her i. kisi de ayni günde mimar mek- i€bine girmişlerdi. Epeyce müd- det para, zevk, ve'hattâ bazan kadın işlerinde bile müşterek bir sürette o hareket edecek kadar dostluklarını ilerletmişlerdi. Fakat bir gün, ansızın, Vanon'un bir türlü ne olduğunu söylemediği bir sebep yüzünden araları açılmış, ve o andan itibaren, atölyede ol- sun, dershanede olsun, birbirleri- ne mösyö diye hitap eden buz gi- bi soğuk bir Vanon ile bir Pingi- ye hasıl olmuştu. Sevilen bir adamla, ayni ça altında, müşterek bir bayat sür- mek ne kadar hoş ve lâlif ise, se- vilmiyen bir kimseyle de müte. madiyen burun buruna kalmak, © derece can sıkıcı bir şey olur. Birbirine, evet mösyö, hayir mösyö, diyerek yeni gelen arka- daşlara yapılacak her türlü şaka- ların hazırlığına girişlidiği anda, şu veya bunu almak üzere, içle- rinden birinin eli diğerine değdi mi, ortalıkta Bir acaiplik ve şaş. kınlık uyanıyordu. N Bir akşam, akademinin verdi- ği bir baloda, belki birbirlerine isınırlar o ümidiyle içtiler, senli benli konuşmağa davrandılar zma nafile. Bu zoraki samimiyet yal- niz o geceye münhasır kaldı ve ertesi günü yine birbirlerinden es- kisi kadar nefret etmeğe başladı. Jar, Gel zaman, git zaman, bir gün Vanon, mimari bir mükâfat ka- zandı. Bu muvaffakıyet karşısın- da Pingiye'nin takındığı tavır Va. mon'u sevinçten deli edecekti. Va- non, kazandığı muvaffakıyet ve muzafferiyetin, düşmanının yü- zünde belirttiği pek beliğ ifade- den anladı ki, kendisi hayatta mu- vaffak oldukça, Pingiye'yi, kıs. kançlıktan yağ gibi eritecekti. İşte, o andan itibaren Vanonun belli başlı meşgalesini: “Bunu du- yarsa, Pingiye, ne hale girecek?,, cümlesi teşkil etti. O güne kadar ailesi, oğullarının tahsili uğrun- da ellerinden geldiği kadar bolca Para göndererek, onu teşvike gay- ret etmişlerdi. Çoğu zeki insan. ların uğradığı tembellik illetine Vonan da müptelâ olduğu için, şayet: -“Bunu duyarsa, Pingiye ne hale girecek?,, cümlesi kafa- sında yer etmeseydi, eline geçen parayı çini mürekkebine, boyaya ve kâğıda sarfedeceğine, çulişa- cağına keyfine bakardı. Bununla beraber, tahsilin son senesinde mektebinde gösterdiği bir iki omuvaffakıyetten sonra, Vanon, muzafferiyetlerinin Pingi- ye'nin yüzünde uyandırdığı clem Ve inkisarı gözü ile görmek zev- kinden mahrum kalarak, sadece, tahayyülle bu zevkini tatmine uğ- taştı. Zira, mektebi bitirince, Pin- giye taşrada bir vilâyete çekil mişti. o Böyle sönük ve şöhretsiz bir halde kalmıştı. Zira Ren'de . yerleşmeğe karar vermişti. Vanon, Pingiye'nin Ren'de yer- leşmiş olduğunu oralarda ötüran bir al abasından duymuştu. Ren'- de oluşu, kendisinin kademe ka- deme yükselişini duymasına bir mâni teşkil ötmezdi ya.. Gazeteler sağ olsun. Vanon azmettiği gibi, yüksel meğe başlamış ve kısa bir zaman- da “Herkes tarafından tanılan genç mimarımız,, olmuştu. Evlenmesi de lâzim geldi. Bu meseleye de, yine bermutat: “Bunu duyarsa, Pingiye ne hale girecek?,, cümle- $i karışmıştı. Vanon, genç ve güzel bir kıza çıldırasıya âşıklı. Aşıklı sma, be- ri tarafta ailesi de ısrarla zengin bir kızı tavsiye edip duruyorlar- dı. Her vakitki gibi tercih edile cek iki şey vardı: Aşk veya para. Hasis bir düşünceyle (o yapılacak bir İzdivacın doğuracoğı muhte. mel tehlike ve zararlar: Vanon aklından geçirmedi değil. Fakat menfaat te yabına © atılamazdı. Yüksek bir aileye intisap, bolca bir cihaz parası.. Bu parıyla elde edeceği yüksek meviri. Vâklâ aş- kına bi olup evlense muhakkak mesut olacaktı, ama, ya zengin bir izdivaç yaptığını Pingiye duyar- $a, ne hâle girerdi! Dayanamadı ve Pingiye'yi bir defa daha çat- latabilmek zevki, her türlü tehli. keyi Ona unutturdu, ve zengin kızla evlendi. Madam Vanon da hırçın ve nemrut oluşu yetişmiyormuş gibi bir de kocasını (o boynuz takmak serefine ulaştırdığını Pingiye bil- miyordu ya!,. Hattâ Turen'de ye- ni baştan tanzimi lâzum gelen bir şatoyu görmeğe gittiği Zaman et- yafındaki güzel manzaraya hay- | ran hayran bakarak kendisini ko- | yup koyuvererek: “Ah böyle ber. Tak bir sema ve güzel hir manza- Ta karşısında huzur ve sükün İ- çinde yaşamayı ne kadar isterdim; ne şöhret, ne para, gözümde de. ğil,, — Dediğini Pingiye mereden duyacaktı. kadar değil, Vanon'un in- şaatta yaptığı hileleri, koy- duğu çürük malzemeyi Pingiye, nereden görecekti. Pingiye'nin öğ. Tenip bildiği şeyler Vanon'un git- | tikçe yükselmekte olduğuydu. Ve bu münasebetle tabii çatır çatır çatlıyordu. Bu da Vanon'a yeter de artardı bile!., İ Kütahyada İmar Hele bir kaç gün sonra gazete- ler Vanon'un şövalye rütbesin - den Lejyon donör nişanını aldığı. nı yazınca, Pingiye kimbilir ne hale girmiştir? Nişanı taktığı gün karısını öp- tü ve: — Çok şükür karıcığım, nişan da aldım, dedi. — Aferin sana. Ama Hak, Ren- den smcazade (gelmiş, salonda bekliyor. ri Vanon amecazadesini karşılama. ğa koştu: — Bonjur iki gözüm, hoş gel- din' On senedir seni görmesini, ne hsber var, bakalım? Bizim Pingiye hâlâ orada mı? Ne yapı- yor?. — Yapma adamın büyümesi — Lâf mı senin dediğin de. ön ik! yaşında bir adam büyümiye. cek te, ne yapacak? — Hay Allah mik beh oğlunu, soruyorum. — Ha, o başka, babası öleli a- şoğı yukari yedi sekiz sene oldü. — Net. Vanon bir külçe halinde kaltu. ga yığıldı. Demek sekiz seneden- beri ölmüş bir adamı nasctten çat İstnik İçin uğraşmış, didinmiş, saadetini, huzurunu. hattâ sırasın- da namus ve şerefini bile ayak- lar siltina almıştı. Ne acı bir dar- beydi bul. o Ne sukutu nayaldi! Az kalsın yüreğine inecekti. ahakkını ver değil, babasını zaman hiç sevmediği men. debur karısına bir göz tı, Hasetten çatlatılacak bir düş- mını olmayınca, çalışma kuvveti. mi bu nemrut kadın mı verecekti ona? Şimdi aşkla, şefkatle onu se- ven bir insan olmadıktan sonra hayatın mânası var mıydı artık? Bu aralık madam Vanon sinirli sinirli aksilendi: — Ne oluyorsun kuzum, nen var? Suratını görsen ne hale gir. dir. Çalışmaları Kutahya, (TAN) — Hükümet önün. den parka giden 20 metre gehişliğin- deki yolun vilâyetçe beton yaptırtıl-. masına başlanılmıştır. i Hükümet önünden küçük çarşıya giden kısmı da belediye yaptutmak- tadır. Şehir parkı yeni baştan tanzim ediliyor. ii C. H. Partisi ve Halkevi binalari- nın ihtiyaca göre yeni ilâvelerle ge- nişletilmesi takarrur etmiş ve tahsi- satı hazırlanmıştır. Stadyomun ikinci kısım inşaatı İs. çin bölge bütçesine tahsisat konuk muştur. Onümüzdeki aylarda işe baş lantlacaktır. D. Demiryolları idaresi, istasyon meydanını tanzim etmekte ve orada bir park yapmaktadır.