156-939 TARİHTEN YAPRAKLAR Bir Hükümdarın Korkunç Akıbeti izans o imparaloru Birinci Manoel öldüğü vakit varis olarak on iki yaşında bir erkek ço- cuk bırakmıştı. Ikinci Aleksiyüs a- dını alan çocuğun anası, dul bir im paratoriçe olarak yaşamak isteme- di. Güçlü, kuvvetli devlet adam- larından birini gözüne kestirdi ve analık şefkatini kadınlık ihtirasına feda ederek gözdesini imparator i- lân ettirdi. Bunun üzerine prens- ler ayaklandı, kumandanlar hare- kete geçti, bir kanlı gürültü kop- tu, Bizans imparatorluğu altüst ol- mak tehlikesine uğradı. Ölen imparatorun kardeşi oğlu Andronikos Komnenos uzaktan, Karadeniz kıyısındaki Unyeden bu gürültüyü tarassu! ediyordu. El al- tından da yanan steşi xörüklüyor- du. Oğlunu âşıkına kurban ver- mek istiyen imparatoriçenin düş- manları nihayet Andronikosu Bi- zansa çağırdılar, kanlı davanın ballini onun dirayetli eline bırak- Hilar, ndronikos, gün görmüş kurt- Jardandı. Fakat kurt postu içinde tilki kurnazlığı yaşatmayı beceren bir adamdı. İstanbula ge- lir gelmez denizcilerle uyuştu, do- nanmayı emri altına aldı ve o kuv- Vvetle imparatoriçenin âşıkımı ya- kalattı, aman zaman vermeden gözlerini oydurdu, sonra saraya git- tİ, genç imparatorun ayaklarına kapand: — Tabtın ayaklarına yapışan böcekleri temizlemek için geldim. Hayatım senindir. Nasil istersen öyle kullan! Dedi, hüngür hüngür ağladı, im- paratoru da ağlattı ve bu karşılık» h göz yaşları içinde yalvardı: — Senin taç giydiğini görme- miştim. O bahtiyarlığa ermek İs- terim. Halk ta sayende yeni bir bayram yapsın! Ikinci Aleksiyüs, evvelce tâç giyme merasimini yaptırmışken bu Tica üzerine o alayin bir daha ku- Tulmasına riza gösterdi. Androni- kos sürekli bir isyani bastırmış kah- Tamaân, tahtı korumuş halâskâr gi- bi, davranıyordu. Bir köle tevazuu gösteriyordu. Taç giyme alayının kurulacağı gün yine bir uşak tav- TI takındı, genç İmparatoru omu- zuha aldı, halkın alkışları içinde kiliseye götürdü. albuki, o, imparatorluğa göz koymuştu. Tahtı ele geçir. mek istiyordu. Bu meramina en mek için halka hoş görünmek yo- unu tutmuştu. Hiçbir şey istemi- yormuş gibi davranarak geniş bir propaganda yaptırıyordu. Ayni za- manda, yüreğinden yaralı olan dul İmparatoriçe Mariyi de ortadan kaldırmak çarelerini arıyordü. Nihayet bu çareyi buldu, âşıkımı öldürtmüş olduğu imparatoriçenin devlet aleyhine bazı teşebbüsler - de bulunduğunu ileri sürdü, vesi- kalar uydurdu, genç İmparatoru kandırdı, annesinin ölüm emrini imzalattı, kadını da bu fermana İs- tinat ederek boğdurdu, denize at- tırdı, Şimdi sıra bizzat imparatora gel- mişti. Andronikos bu sefer dolaşik bir yoldan gitti, bol para uökerek elde ettiği bir sürü baldırı çıplağı Saraya saldırdı, kendisinin saltana- ta ortak yapılmasını istetti, Genç İmparator bu hücum karşısında tirtir titrerken, Andronlkos seray balkonuna çıkmıştı, bar bar Bağı- riyordu: — İstemem, imparator olmak is- temem! Ben efendimizin kölesi- yim, bu sıfatla iftihar ederim, Da- gilin, beni kölelikte bırakın! e pek iyi almış olan baldırı çıplaklar cılgın bir heyecan içinde gürlüyorlardı: — Hayır gitmeyiz, dağılmayız. m — Yazan —— M. Turhan TAN Senı imparator yapmadıkça yeri- mizden kımtldamayız. Imparator ve Senato bu gürül- tüye boyun eğdi, Andronikosa A- yasofyada imparatorluk tacı giydi- rildi, O Ikinci Aleksiyüsle beraber ve ayni haklara sahip olarak dev- leti idare edecekti. Fakat taç gi- iki yüzlülüğü elden bi- ları döke dü- ke yemin et — Bana zorla giydirdiğiniz şu taç altında da imparatorun kölesi- yim, onun şerefi ağ Bir kaç gün sonra maskeyi bir- denbire yüzünden attı, genç impa- ratorun yatak odasına bir çete yolladı; çocukcağızı boğdurttu, ce- sedi yanına getirterek ölünün ba- Şırı kestirdi ve başsız nâşı çalgılar geldırarak, danslar yaptırarak de- nize attırmak vahşetini gösterdi. Şe taht onundu, devlet o- nundu, her şey onun idi. Oda büyük ikbalin tadın çe karmak (o hırsiyle Oaklına o ge- leni yapıyordu, çirkin ve vahşi bir hayat geçiriyordu. Hele ırz manlığında çok ileri gitmişti. Gö; düğü değil, duyduğu güzelleri bile mutlaka elde etmek ihtirasiyle her edepsizliği yapmaktan çekinmi- yordu, Bu yüzden birçok na- muslu adamlar karılarını ve kız- larım alarak o sicilyaya, Romaya, Macaristana kacmışlardı. İçlerin- de Konyadaki Türk Sultanına tica edenler dahi vardı. Lâkin o bildiğinden şaşmıyordu. Kendine karşı gelenleri veya v cutlerini birer sebeple tehlikeli bulduklarını —ne yapıp yapıp— ortadan kaldırıyordu. Amcası im- parator Manoelin piçi Aleksiyo- sün gözlerine mil çektirdği gibi kâtibi Mâmlosu da diri diri ya tırmıştı. Zaten onun en çok sevdi Ri öldürme şekli yaktırmaktı, yok etmek istediklerini küme küme Hipodroma yollardı, orada yak- tırdığı büyük bir ateşte cayır ca- yer kızarttırıp etlerini sahanler içinde' ailelerine gönderirdi. H“ artık ondan nefret edi- yordu, kendisini “kasap, ka- na süsamış köpek, kızıl belâ,, gibi adlarla anryordu. Lâkin o halkın nefretine omuz silkerek her gün mutlaka bir düzine Bizarslının gözlerini oyduruyordu. bir o kada- rında şişe taktırıp kebap ettir riyordu. Andronikos herkesi korkuttuğu- na ve kimsenin kendine karşı ge- lemiyeceğine zahipti, bir gün bu zehabını sihirbazlıkla ünlenmiş papazlardan birine açmca papaz şöyle bir düşündü, küçük bir he- sap ameliyesi yaptı. — Haşmeipenah, dedi, kendine pek güvenme. En sevdiğin bir a- dam, İsak Angelus seni düşürecek ve imparator olacak! Andronikos güldü, bu kâhinliğe ehemmiyet - vermedi. Çünkü İsak Angelosu pek zayı! ve pek kudret- siz görüyordu. Fakat bu sözü işi- ten nedimlerinden biri dayatiama- di ve kendisine danışmadan İsak Angelosu zindana attırmak istedi, Birdenbire taarruza uğrayan İsak can korkusu ile kaçtı, Ayasolyaya sığındı ve oradan halkı isyana da- vet etti. Asilzadeler ve papazlar 0- nunla el birliği yaptıkları için is- yan, umulduğundan daha çabuk vukua geldi, saray sarıldı. “ Aris birdenbire patlak | | temleke ve muazzam bahri üs sa- turmak için bir kayığa bindi; Ana- | doluya savuşmak istedi, Lâkin ko- | veren bu fırtınayı savuş- lsyca yakalandı, hipodroma götü- rüldü, daha dün içinde adam yek- tırdığı ateşin önünde sakalı yolun- du, dişleri birer birer söküldü, el- leri ayrı ayrı kesildi, gözleri yine ayrı ayr: oyuldu. Sonra çırılçıplak soyuldu, uyuz bir deve üzerinde sokak sokak dolaştırıldı, nihayet derisi yüzüldü, kızgın su ile dolu bir kazana sokularak fıkır fıkır kaynatıldı, pişmiş ve hamura dön- müş olan ceset bir ağaca asıldı. 1195 te vukua gelen bu hâdise ile Bizans tarihinde Komnenler devri kapanır, Anj hanedanının saltanat faslı başlar!... Denizlide Elektrik Denizli (TAN) — Esaslı bir şekil- de elektrik tesisatı yapmayı karar- laştıran belediyemiz, tesisatın su ve inşsat kısmını 36,438 lira 42 kuruşa müteahhide ihale etmiştir, Bu inşa- at, on ayda bitirilecektir. Elektrik makinelerinin ihalesi de yakında yapılacaktır Gi Bigadiçte Evlenme Masrafı Çok Bigadiç (TAN) — Muhitimizde bu sene evlenenler geçen yıllardakinden fazladır. Maamafih düğünler için bir çok masraf ve külfetler ihtiyar edil- diği görülmektedir. Bilhassa (sepi) denilen çeyiz teşhiri âdetinin âdeta bir müsabaka şeklinde yapıldığı, bu- Bun da fakir gençlerin evlenmesine mâni olduğu o müşahade edilmek- tedir, TAN Muharrir, bir harp vukuunda Akdeniz devletlerinin 1 az vaziyetlerini mukayeseli olarak tetkik “ediyor, deniz münakalât yollarının ehem- miyeti ve temin edeceği büyük menfaatler üzerinde duruyor: Müstakbel Bir Harpte Akdeniz YAZAN: 2 Jonson | ir harp gemisi, - vazife gör- me kabiliyeti, taşıyabildiği mahrukatın miktarına bağlı olan - seyyar bir istihkâümdir. Fazla sü- rat, bir harp gemisinin vazife gör- me hududunu büyütmez, bilâkis küçültür. Bir harp gemisinin, ica- bında bütün denizlerde vazife gö- rebilecek kabiliyette (o bulunması da elzemdir. Bir harp gemisinin ayni zamanda, taarruz vazifesini de lâyıkile görebilmesi, bunun için de, muhtaç bulunduğu stok mal zemeyi, - boşuboşuna uzun mesa- feler katetmiye mecbur kalma» dan - temin edebilecek halde ve mevkide bulunması matlüptur. Yine bir harp gemisinin ondan beklenilen hizmeti lâyıkile başa- rabilmesinde hasarata karşı azami derecede ihtiyati vesaite, tesisata, techizata sahip bulunmasının da büyük dahli mevcuttur. Bütün bunların haricinde, bir donanmanın vazifesini tam bir muvaffakiyetle © başarabilmesi, kendisinden beklenilen randimanı lâyıkile verebilmesi için, mükem- mel bif muharebe sistemine, ve bahri üşlere istinat edebilmesi lâ- zımdiır. Bu yüzdendir ki, donanmaları: na dayanan milletler, mümkün mertebe kuvvetli bahri üsler kurs muşlardır. Devrimizde, bu hususta içinde en fazla faaliyet görülen baslıca denizler de hri Muhiti Kebir, ve Akdei ahilleri arasında, çok. büyük mesafeler bulunan Bahri Muhiti Kebirde, Japonlar ve Ame rikalılar, donanmalarını birbirine yaklaştırabilmek o uğrunda büyük gayretler e harcamaktadırlar. Bu maksatla, bu denizdeki en ufak kara parçalarını, adacıkları, birer inst noktası haline sokmuslar, en mahfuz sü sahalarını da deniz tayyarelerine tahsis 'etmişlerdir, Bu meyanda, Büyük Britanya, Singapurda vücüde getirdiği müs: yesinrir, Çin denizlerinin metha- lni tutmuş bulunmaktadır. Uzun Çin sahillerini tutmuş bu- lunan Japonlar, bu mıntaka &eniş- İiğince “Formose,, adasının öte- lerine kadar; hakiki ve sağlam İs- tinat noktaları kurmuşlardır. Bu arada şimdi. Tonkin körfezine hâ- kim bulunan Hainan adası da da- hildir. Amerikaya gelince, o. Bahri Muhiti Kebirde, Alaskayı Filipin adalarına bağlıyan stratejik “sev- kulceyşi”'bir köprü kurmuştur. Bu suretle iki kuvvetin münte- haları burun buruna gelmiş bulu" nüyor ahri Muhiti Kebirin aksine, “Akdeniz”, dardır, ve bir harp vukuunda, burası tahtelba- hirlerin ve tayyarelerin hâkimi- yeti altına girecektir. Burada, harp gemilerini, deniz tayyareleri- ne üs vazifesi gören büyük şehir- lerden uzak bulundurmak iktida- rına sahip olmıya lüzum yoktur. Fakat, deniz yollarının, sahillerin selâmetini korumak güçlüğü mev- zuubahstir, Bu sahada, Büyük Britanya, Fransa, İtalya ve İspanya hayati menfaat sahibidirler. Akdenizin müntehasında, İngil- tere, Cebelitarık'ın ve Süveyşin a- bahtarlarına malik bulunmakta dır. Ve İngiltere bu sayede, Akde- İ mizi düşman gemilerinin tehlike- sinden korumak imkânına sahip- tir. Sicilya boğazında, Malta adası, garbi ve şarki Akdeniz geçidini kontrol vazifesi görmektedir. O- rada, İskenderiye, Hayfa ve Kıb- Akdenizin anahtarı vazltesini gören ve İngiltereye düşman gen in tehlike- sinden korunmak imkânını kazandıran Süveyşteni bir görünüş Mısırı koruyan bir rıs, Filistini ve müselles teşkil elmektedir. Fransa, İtalya ile İspanya ara- sındaki deniz münakalât yollerın- dan istifâde etmektedir. Bu yolla» rın Fransa için hayati ehemmiyeti vardır: Zira, Fransayı, Şimali Af- riksya, bu yollar bağlamaktadır. Bu yol, İtalya cihetinde, Touw- lon « Ajaccio - Bizerte seyrüsefer hattının muhafazası altındadır. Buna mukabil, İspanya cihetin- de, bu deniz yollarını kapıyan hiç- bir engel yoktur. Burada Balear adaları, sade Elcezire ile cenubi Frahsü yolunu kesmektedir. arki Akdenizde ise, Musul petrollerinin mahireci olan Suriye Trablusu deniz tayyarele- rine mükemmel bir üs teşkil eder. Cebelitarık boğazının yanında, Bizerteden ve Toulondan daha mahfuz bir harp limanı wvücude getirmek maksadile gösterilmek- te olan faaliyet, .Mers-eb Kebire kadar ilerlemiştir. İtalyanın Akdenizdeki va: umumiyet itibarile aleyhi Ekseri hudutları Akdeniz sahille- rindedir. Cebelitarık, ve Süveyş yolile deniz ticaretinin imkânsız kalaca- ğı gün, İtalya sadece kendisini Al manyaya ve Merkezi Avrupaya bağlıyan Alp yollarından istifade edebilir. Şüphe yok ki, İtalya yarımada- sının, “Pantellaria”, Rodos, “Li- ros”, ve Castelrosso gibi İs noktaları, Akdenizdeki İngiliz ve Fransız istinat noktaları kadar as keri ehemmiyeti halz vaziyette bulunsalardı, İtalya için & larinn münakalâtını' güçleşt daha kolaylaşırdı. Pvar yaya gelince, o, bir harp vukuunda, kudretli düş manları karşısında kabuğuna çe- kilmek mecburiyetindedir. Zira, o, İtalya gibi, gerisinde bir imdat yoluna da sahip değildir. Bir harp vukuunda, Akdenizin alacağı vaziyeti aydınlatmak mak- sadile verilen bu malümatı mamlamak . için, Türkiyenin de, İzmir civarında kuvvetli bir bahri üs kurduğumu; “ve Çanakkaleyi tahkim etmiş bulunduğunu da bildirmek ” lâzımdıf; “Bilhdssa bü boğazın harpte oynadığı eşsiz ro- lü kavramak için, geçen harbi ha- tırlamak kâfidir kanaatindeyiz. Harp vukuunda, ticari münakâ- lâtının mühim bir kısmını Akde- niz yolile yapmakta bulunan dev- letlerin karşılaşacağı müşkülâtı da hesaba katmak lâzımdır: Çünkü harp esnasında, bu yoldan bu hu- susta istifade imkânlarının ne ka- dar azalacağını hesaplamak zor değildir, Bu endişeyledir ki, Fran- $a, ticari münasebatu de başka yollarda mektedir. Ticaret ve harp gemilerine & min üsler ve istinat noktalari bu- lamamış ve denizlerin hürriyetin- den mahrum kalmış bir donanma, ne kadar kuvvetli olürsa olsun, harekâtını muvaffakiyete kavüş- turmak şansindan uzak sayılir! İ ta- ŞU GARİ > Limonatanın Tarihi l ir tarihi vardır imon usaresinin 4 ve şekerle ka- ıştırılarak içildi- ri pek eski zaman- ardanberi malüm- dur. Bildiğimiz li- mon ağacının meyvası ise, Eblisa- İlip müharebeleri esnasında Anadolu İve Yunanistanda tanınmaktaymış ve (ilik limonata da 18 inci asırda yapıl mıştır. O zamandanberi limonata al- kolsüz 'bir içki olarak kalmıştır. . Kendi otomobiline kurban gitmi; İngilterede Bir ningham civsrin- ında Ceyms Kem sel isminde biri - vin yolda otomo »ili bozulmuş ve durmuş. Oo Ceyms otomobilinden inerek tamire kovul - muş. Fakat altına yattığı otomobil derhal harekete gelerek o hızlanmış ve sahibini çiğniyerek öldürmüş, Limonatanın da ia yaşayan 47 ya- P DÜNYA | çi mem 194 Milyon Ana İ Isveçli — filologi| vrofesörü Karison, ir kaç seneden- yeri insan isimle» inin menşeini g- aştırmaktadır. Yaptığı tetkika- 4 neticesinde şu neticeyi almıştır ki, hıristiyanlar a-. rasında en taammüm eden kadın iş- mi Ana'dır, İstatistiklerine göre, Ak manlar, Islâvlar ve Romenler âra- sında 9$ milyon kadının ismi Ana imiş. . : Gayritabii bir insanmış ; i Yarı orta siklet cihan boks şampl- yonu zenci Armstrong, geçende Lon- draya geldi ve İngiltere şampiyonu- Bu bir yumruk motörü gibi işliyerek dövdü. ingiliz doktorları fevkalbaşer bir insan halinde çalışan bu zenciyi müs ¥e etmişler, gayri tabii bir yârâ- tılışta olduğunu görmüşlerdir. Zencinin nabzı her insan gibi at- mıyormuş. Tabii nabiz 45, 50 &rasın- da imiş ve en fazla gayret sarfettiği dakikada ancak altmışa kadar çıki- yormuş. Kalbi de tabii insanlarınkin- den bir çeyrek daha büyükmüş (— Vi —