Ferit Harekete Geçmiyordu İhsan Beyin Bütün Teşvik ve Teşcileri Boşa Gidiyor, İşgal Tasavvuruna Karşı Bir Şey Yapılmıyordu 335 yılı mayısının on dör- düncü çarşamba yününde- yiz. Damat Ferit, Nişantaşındaki sadaret konağının yazı odasında oturuyor, gözlerini Yıldıza doğru dikmiş ve İhsan beyi dinliyordu: — Mister Raban da, teessürle arzediyorum paşam, bu şayianın bir hakikat olduğunu açıkça söy- ledi. Hattâ bu hususu bir kaç de- fa da, münasip bir lisanla zatı devletlerine de ihsas ettiğini ilâ- ve etli, Verilen işgal kararının bugün, Amiral (Vep) tarafından resmi bir surette zatı devletleri ne ihbar edileceğini de söyledi. Hain Ferit, (o bitkin ve bezgin bir haldeydi. Kaşları çatık, çeh- resi soluk, asabı bozuktu. Bir şey söylemek ister gibi, dudakları ki- pırdıyor, bütün vücudü titriyor. du. o Sözünü bitiren muhatabına başını çevirmiş, yeisli bir tavırla sormuştu: İşgale gösterdikleri yine o değil mi?.. — Evet ayni bahane, ayni tera- ne. Aydın haristiyanlarının haya- tının tehlikede bulunması, çete lerle katliâm yaptırılacağı, rum ekseriyetinin mezalime maruz bu- İunmaları vesaire gibi siümmette. darik bulunup ileri sürülen bir takım bahaneler paşam. — Amiral (Vep) in bugün teb- ligatta bulunacağı muhakkak mı acaba?.. — O ciheti bilemem. Mister (Rayan) ın sözlerini aynen nakil ve tekrar ettim zatı devletini- ze, derecel sıhhatini siz takdir bu- yurur: — Ben, her halde bize haber verilmeden, İtilâf devletlerinin böyle hukuku düvel ve milele münafi bir teşebbüste bulunacak- larına pek ihtimal veremiyorum. Acaba bu da bir blöf olmasın?. sebep hsan bey, Feridin gösterdi- ği bu belâhate karşı kızmış ve kızarmıştı. Titiz bir tavırla: — Rica ederim paşa hazretleri, demişti. Hâlâ kendimizi dev ay- nasında görüyoruz. o Yırtılan ve yerlere atılan hukuku düvel ah- kâm ve esasatına güvenmek isti- yoruz. Bunun blöfü var mı a pa- şam?.. İşte adamcağız, işgale ait hazırlıkların ikmal edildiğini, ka. raya çıkarılacak (Yunan kuvvei âskeriyesinin ihzar olunduğunu ve hattâ yolda bulunduğunu bile söyledi. Âcizlerine kalırsa, he men harbiye nazırı Şakir ve er. kânıharbiyei umumiye relsi Ce. vat paşaların nezdi devletlerine celbiyle, işgal teşebbüsüne karşı #skeri tedbirler »ttihaz edlimesi ve bir taraftan da siyasi teşeb- büslere girişilmesi icap eder. Ma- ruzatım biraz açıca olacak amma, aramızdaki muhabbet ve sami- miyete istinat ile söyliyeceğim pa- şam. Bir başvekile bu derece â- ciz bir vaziyete düşmek yakış maz. Yeis ve nevmidiye kapı maklada bu işler hallolunmar. Biraz cesur olmanızı rica ve tav- siye cüretinde bulunacağım. Ve bilhassa da İltizamı sürat büyu- rulmasını istirham edeceğim. İhsan bey, yaptığı bunca ısrar- lara rağmen, bir türlü Feridi ha- Tekete getirememiş ve bilhassa harbiye nazırı ve erkânharbiyei umumiye reisiyle birlikte işi mü- Zakereye ikna edememişti. Son bir teklifte daha bulunmuştu Key- İlyetin zatı şahaneden © istizanını rica etmişti. Fakat, damat Ferit, bu defa da hünkâr: elemlendir. meklen içtinap ettiğini ileri sür- müştü. Bu cevap ta İhsan beyi Goşturmuştu. Muhatabını teşci ve teşvik yollu söylediği sözerin de bir tesir uyandırmadığını görün- ce, biçare adamcağız deli gibi ol- Müştu. Aradaki hürmet ve mu- hâbbeti kıracak şekilde idarei Kelâma koyulmuştu ve nihayet; Tefrika No. 74 — Paşa hazretleri, demişti. Ya- mılıyorsunuz. Hatır ve mizacı hü- mayunu siyanet için, vatanın bir kısım feda edilemez. Yarının, ta- rihin hükmü pek ağır olur hak- kınızda, Ferit, bu sözler karşısında tit- rTemişti. Elini telefona uzatmak İstemiş, fakat derhal geri çkmiş- ti. Muhatabına duvardaki saati göstermiş ve: — Saat on bire beş var, mon- şer. Şevketmcap henüz haremde ve istirahatte bulunuyorlar. Bu esnada tâciz ve tasdi, İçtinap mec- buriyetinde bulunduğum bir cü- Tet olur. Saat bir olsunda, arzı malümat ederiz. Demiş ve İhsan beyi de sükü- ta mecbur etmişti. turdukları yazı odasının bü- yük saati ,tıpkı bir kilise çanının matemli ve şom etlasiyle on biri çalmıştı. O sırada da ko- nağın kapısında, üzerinde küçü- cük bir İngiliz bandırası taşıyan bir otomobil, ansızın durmuştu. Amiral (Vep) daha otomobilden inerken, selâmlık dairesi karış mış, bütün bendegân telâştan baş başa çarpışmıştı. — Amiral (Vep) hazretleri teş- rif ettiler. — Koşun, paşa hazretlerine malümat verin. Ağalar, © haremağaları kapıya kadar koşuşmuşlar ve Amiral es naplarını etekliyerek karşılamış- lardı. Bir taraftan domat paşaya diğer taraftan da harem diresin- de sultn hazretlerine haberler u- çurmuşlardı. Mülâkat çok kısa ve pek resmi Olmuştu. Amiral nazik bir lisan. Ja, Paris konferansında, itilâf dev- Jetleri tarafından verilen karar- dan kısaca © bahsetmiş ve İzmir kalelerinin müttefikin kuvvetleri tarafından işgal edileceğinin su. reti resmiyede tebliğine memur olduğunu söylemişti. Damat Feri- din vaki ısrarlarına rağmen, çok oturmamış ve hemen avdet et- mişti. Damat Ferit, Arimali, konağın antresinde teşyi ettikten sonra, telâşla o İhsan beyin bulunduğu salona girmişti ve cidden aptalla. ra yakışan bir sevinçle haykır- mıştır — Gözümüz aydın monşer. İş bütün vuzuhiyle anlaşıldı, itilâf kuvvetleri İzmirin yalnız müs - tahkem mevkilerini işgal edecek. miş. Şehrin Yunan kıtaları tara- İmdan işgal edileceği haberi a- sılsızmış. Buna da müteşekkir o. Jalım değil mi ya?.. Ya Yunanlı Jar tarafından işgal edilecek ol- saydı. hsan bey, damat Feride kar. $ı cidden çok müşkül bir mevki ve mahçup vaziyette kal- mıştı, Çünkü, onun arzusiyle ve gayri resmi o bir surette, bir gün evvel görüştüğü Mister (Rayan), Amiral (Vep) in resmi beyanatı- na tamamiyle muhalif olarak, İz. mir şehrinin Yunan kıtaları ta- rafından işgal edileceğini söyle- mişti. O da, bu beyanatı olduğu gibi biraz evvel damat Feride nak. Jetmişti. İhsan bey zihnen, bu iki beyanat arasındaki © değişikliğin sebebini araştırıyor ve buna bir türlü mâna veremiyordu. Bu va- ziyette, kendini müdafaa etmek lüzumunu ohissetmişti Tam sö. ze başlıyacağı sırada, telefonun zili çalmıştı. ee mikrofonu ele al. mış ve üşmeğe başlamıştı: — Buyurunuz paşa hazretleri. Evet bendenizi, Sadrazam Ferit, — Hayırdır. inşallah, ne gibi bir kara habermiş bu?. — Yaaaa, Yananlılar mı, yok- sa itilâf kuvvetleri mi?,, — Düveli müttefika tarafından öyle mi?.. Lâtfeı tekrar buyu. nuz da, not eleyım efendim. Dumat Feri;, teletenla söyleni- lenleri tekrar ediyor ve bir kâğı- da yazıyordu: “Buraya gilin Amirel Galtrop- ten bir nota adım. Huwda İzmir istihkâmatı ile civarmda müdafua tertibatını haiz bulunan araziyi mütarekenamenin yedinci madde. si mucibince güzün öğleyin stol on ikide İşgal e leceklerini ve bu- nun düveli müttefika tarafından Babiâliye bildirildiğini © yazıyor. Emrinize muntau. olduğum #ma- ruzdur. 14-5. 335 Kelordu 17 kuman- dani Nadir Damat Ferit, yazdığını telefon- la muhatabına tekrer ettikten sonr — Ne yapılması fikrindesiniz, paşa hazretleri?.. — Hayır hayir, katiyen efen- dim. Böyle bir hareket, maazel. lah daha büyük bir felâkete mün- cer olur. — Ve öyledir de. Bu teklifin mütarekename ahkâmı icabatından olduğuna ve muvafakat lüzumu. nun tabii bulunduğna dair bir ce. vap ilası çok münasiptir efendim. — O cihetleri kolordü kuman- danının dirayetine tevdi buyurur sunuz. İdarei maslahata çalışsın. lar... (Devamı var) | LO ĞU TLE İŞTAHSIZ Çocuk vücudü, ağırlığına nis- bet edilirse, çocuk o olmıyanların- kinden ziyade kalori sarfeder, Bir taraftan da çocuk, büyüyebilmek için, vücudünde gıda biriktirecek- tir. Bundan dolayı normal çocuk sık sık acıkır ve dalma İştahlı o- lur, Çocuk, hangi yaşta olursa ol. sun, iştahı az olunca, buna ehem- miyet vermek ve sebebini araş” tırmak lâzımdır. Bazıları, dünyaya geldiklerinin daha ilk günlerinde meme em- mezler, yahut sabahleyin emerler de, öğleden sonra emzirmek ka- bil olmaz, Kimisi memeyi alır, fa- kat biraz emdikten sonra, çabuk bırakır, Her halde çocuğun iştah- sızlığı belli olur. Çocuklarda iş- tahsızlığın en mühim şekli de, bu- dur. Çünkü babasında yahut an- mesinde bulunan, adi bile kötü hastalığın çocuğa da geçtiğine de- lâlet eder. O Zaten bir kaç hafta sonra, çocuğun dalağı (o boyunca hastalık meydana cıkar, Onun İ- çin böyle, daha ilk günlerinden meme emmiyen yahut iştahının azlığını belli eden çocuğu mutla- ka mütehassıs hekime muayene ettirmelidir. Çocuğa geçmiş olan hastalık kökünden tedavi edilin- ce, iştahsızlık kalmaz, çocuk kur- tulur ve normal olarak büyür. Bununla beraber, o hastalık bu- lunmadan da çocuğun öyle İştah- sızlığı olması mümkündür. O za- man da karaciğerinde bir hozuk- uk olduğunu haber verir, Bunu ayırdettirecek, tabii, gene teüte- hassıs hekimin munyenesidir, Bir de, çocuğun yalnız bir me- meden emmesi vardır, Bir taraf- taki meme ağzına verilince, ç0- cuk doya doya emer, öteki taraf- takini verince, hiraz sonra bira- kır, O zaman iyice düşünürse- miz, ilk günlerinde yalnız bir ta- rafta meme verildiği | halırınıza KMAN HE ERİ 22323233332 X 3 22337331 imin yaşı ellinin fena tara - J fa geçkindi. Sayısını kaybetmişti, ama bil- mem kaçıncı defa olarak yine ha- pishanede bulunuyordu. Keyfi a - damakıllı kaçmış, o huysuzlaşmış, sözleri acılaşmıştı. Yeryüzünde sev diği biricik bir arkadaşı (yoktu. Kendisinin de onu seven bir tan şı mevcut değildi. Zaten o da ar - kadaş markadaş stememekteydi. Jim adiyle iftihar ederdi. Mem- lekette kendisi kadar işinin eri, bir kalpazan daha yoktu. OBütün hırsız ve yankesici tayfası, ustalı- ğma parmak ısırırlar, “Biricik bir Jim" vardır diye, onu (o parmakla gösterirlerdi. Kalpazanlık huyunda suyun - da, karında ve doğuşunda vardı za ten! Bu işe ağzı süt kokalıdan - beri dadandığı iddia edileydi, ye riydi vallahi. Meselâ mektepte al- fabe kekeleyen, iki buçuk karış - hk bir yumurcakken bile, babası- na annesine tam numaralı bir kar. ne getirir; babası tarafından im - zalanmak üzere, kendisine mek - tepten verilen, o baştan aşağı sı - frrlı karnesini de babasının o gü - zel el yazısı ile imzalı olarak mek- tebe iade ederdi. Mektepten diplomasını alınca onu bir toptancı mağazasına yer- leştirdiler. Ne var ki oradaki vazi- fesine ne etse ne yapsa uyamıyor - du; işine gücüne bir türlü yatışa - mıyordu. Günün birinde dayana - madı, Bir çekin altına (o müessese müdürünün İmzasını taklit ett. Hiç çakan olmadı. Tereyağdan kıl çekermiş gibi bankadan (papelleri çekip cebine kaydırdı. Bu güç ma- nevra o kadar kolayına gitmişti ki sevincinden az kalsın küç yulacaktı, Cebine istiflediği bu ilk İNİN ÇOCUK gelir. Bundan dolayı öteki taraf- taki memenin hassaları bozul- muştur, çocuk onun sütünü ala. maz... Hekimlerin - ebeleria de - eskidenberi çoruğa dalma iki me- meden de değiştire değiştire ver- meyi tavsiye etmeleri bundand Emzikle beslenen © çocuklarda iştahsızlık daha çok olur, O za » man kabahat şüphesiz süttedir. Ya temiz değildir, çocuğun mide- si bozulur, — barsaklar bozulur. Yahut vitaminleri kalmamıştır, çocuğa ağız hastalığı verir. Ya- hut çeliği yoktur, çocuğa kansız- lik getirir. Çocuğu emzikle bes- liyerek büyütmek pek güç bir iş, âdeta başlı başına ilimdir. Sütü kaynalmadan verirseniz, mikrap- İarı çoğalır, çocuğun midesini bo- 7âr, Çok kaynatırsanız vitaminleri kalmaz. Bu ilmi öğretecek olan da gene mütehassıs hekimdir. Çocuk biraz büyüyüp te sütten başka şeyler verildiği zaman, on- ların bazılarını iştahla yer, baz larım yemez. Zorla verilines de şıkarır. Meselâ çocuklardan bir takımına © yumurta © yedirmek mümkün olamaz. Bu da karaci- gerin bozukluğundan ileri gelir. Ateşli, ateşsiz hastalıkların hep- sinde çocuğun iştahı kesilir. Has- falık belli olunca iştahsızlığın on- Yazan: Mark Hellinger 1 dan ileri geldiği de anlaşılır. Fa- kat belli başlı bir hastalık bulun- madan da çocuğun iştahı azaldığı vardır, O zaman da verem hastalı İı hatıra gelir. İşin aksiliği şura- dadır ki, iştahsızlık, çocukta ve- rem başladığının ilk alâmetlerin- den biri olduğu gibi, hastalığın sabuk ilerlemesine de sebep olur. Bundan dolayı erken dikkat edil- mek ve çabuk önü alınmak lâzım gelir. Sözün kısası, çocuğun iştahsız. lığı kendi kendine geçecek ve he- e geçirilecek bir sev değil- tomar banknotla fitili almış bulun du. B öyle kestirme yoldan, bir el çabukluğu marifetiyle lüpe konmak dururken budalamıydı ki elin yük beygiri gibi, iki buçuk pa ra için sabahtan akşama kadar şa- kir şakır alın terleri döksün? Ken disi gibi sanatının erbabı, ve işinin dâhisi olmıyan mıymıntılara an- cak, sünepe bir ücret mukabilin - de didinip çabalamak gerekti, Ma- dem ki paralar, böylece şıpınişi bir çırpıda otrbada keklik ediliverili - yordu; gidip kendisi gibi işinin eh- MH olanlarla el birliği etti; ve hemen bir kalpazanlar şirketi kurdu. şte ondan bar başına püsküllü belâ kesildi. Mem leketin bir ucundan öteki oOucuna kadar, yontulmiyan, dolandırılmı- yan bir banka müessesesi kalma - dı, Mali müesseselerin müdürle; nin annelerinden emdiklerini fitil fitil burunlarından getirdi. En ziyade sarsıcı ve top attırıcı buhran ( devirlerindeymişler gibi öfkeden saçbaş oldular, ve acı acı döğündüler. Akibet bir gün bütün kalpazan lar « Jim müstesna - yakayı (ele verdiler. Fakat Jim bir tahliye em ri yazdı. Altına da adliye nazırının imzasını taklit etti. Hapishanedeki kalpazanların topunu da (o tahliye ettirdi. İşte o zaman dünya çalkan dı. Jimin adı dudaktan dudağa do- laşıyordu. Anıldıkça kızanı da, gü- leni de oluyordu. Fs bu oyun kendisine tuz - luys patladı. o Bütün mali müesseseler birleşerek aleyhinde pek âzametli bir detektif kuvveti ni harekete getirdiler. Ve siftah o- larak Jimi yakalayıp hapishaneye tıktılar, Ondan sonra artık müte - madiyen hapishaneye girip çikip durdu. İmza taklidinde eskisi kadar mu vaffak olama: için mi tutulu - yordu? Hâşa! Bilâkis o taklitçiliği mükemmel becerdiği için. Banka - ların birinde bir sahtekârlık olun ca herkes “ hah iki biri yok, mut- laka bu Jimin işidir” derlerdi; Jim yapmadığı sahtekârliklar için bo- yune hapse atılırdı. İşte bundan dolayıdır ki tâ haş- ta anlattığımız gibi Jim elliyi geç- kin olarak, ve örselenip yıpranmış olârak, kendini yine dört duvar a- rasında kıskivrak edilmiş buldu. Asıl Jimin gücüne giden şey, arkadaşlarının sanki 6 bir kolera musabı imiş te, hastalık onlara sıç- Tayacakmış gibi, ondan köşe bu - cak kaçmalarıydı. Belânın ne de ol $a dönüp dolaşıp (o Jimin başında patlıyacağını bildikleri için hepsi de ondan uzak duruyorlardı. . YHöpishanede Jimin höcre ar - kadaşı EA âdlı zavallı gen- cin biriydi. Ed bir banka memuru idi, Karısı güzeldi. Öteki kadınlar karısından şatafatlı giyinip kuşan- dıkları için karısı kıskanır, bovuna Çeviren: Cevat Şakir KALA CC ÖECCOCE dırdır edip dururdü. Bir gün Ed, banka müdürünün imzasını taklit «derek, karısına kumaş ve tuvalet şusu busu satın almıştı, Fakat aradan çok geçmeden 6- nu üç seneye mahküm ederek ha- pishaneye tıkmışlardı. İki kişiyi uzun müddet başbaşa yaşamak mecburiyetinde birakin - ca aralarında mutlaka bir geçimsiz lik doğacağı, ve saç saça baş başa kavgalaşacaklarının muhakkak 0- luşuna göre, Jimle Ed de birbirine düşman kesildiler. Biri unutmak istediği şeyi öte- ki hatırlatıyordu. Jim okumak is - tediği zaman Ed konuşmağa kal - kışıyordu. Bunun dayanılır yeri yoktu. Jim, Edi dinlemek istemiyor « du, Onun sözlerini çocukça ve yar van buluyordu. Fakat asıl dama - rma basan şey Edin karısından al- dığı mektuplardı! Ed haftada üç defa karısından mektup alıyor. Karısı sayfalar do lusu kocasmı ne kadar sevdiğini, onun hapishanede oluşundan nasıl sararıp solduğunu anlatıyordu. Ed bu mektupları okudukça, bayılıp ayılıyordu, Karısmın bu mektup « larına o kadar alışmıştı ki, artık onlara soluduğu hava ve içtiği su kadar muhtaçtı. Jime göreyse bu mektuplar ba» © pishaneden ziyade bir baş belâsiy- dı; çünkü Ed mektupları baştan a- şağıya Jime okumayınca rahst &- demezdi. Jim dinlerken © öfkeyle titrerdi. İçi Ede karşı kin bağlıyor du. Ondan bir hınç alabilmek için, körelmiş olan zekâsının yordamıy- la aklının karanlıkların yokluyor, kat orada, lâyıkı ile intikam al - dıraçak olan bir plâna rast gele « miyordu. .s . Möstrler ona okundukça © zihnini kurcalıyordu. Ara - dan bir sene mi bir buçuk sene mi geçtikten sonra, sanki Edin karısı tarafından yazılmışmış gibi bir mektup yazmayı aklına koydu. Böyle bir sahte mektubu yazmak Jime ayni zamanda bir eğlence 0- lacaktı, Ne ködar olsa onda hâlâ sanat heyocanı vardı, Kadının üs- lübünu, el yazısını, sözlerini, cda- sını hep bir bir ezberlemişti. He - men işe koyuldu. Mektup hakikaten Jimin bir şa heseriydi, Hattâ o sahte mektubu, kadından gelecek olan sahiciler - den ayırabilmek için zarfın kena- rma, tesadüfen bir mürekkep dam lası düşmüş gibi bir işaret koydu. Hapishanenin posta memuruna, Ede masumane bir şaka yapmak. ta olduğunu anlattı. Mektubu dı - şardan postaya attıracağını, ve E < de karısından gelecek © mektubu bir gün için yalnız alıkoymasın, ve ona işaretli mektübu vermesini yalvardı. Öyle de oldu. Ede sahte mektu bu verdiler. Jim yatağının üzerine serili gözucu ile seyrediyordu. Mek tubu okuyunca Edin beti benizi at- ti. Afalladı, şaşaladı, korktu. Dur- mamacasına “imkânı yok! Olamaz, nasıl olur?” gibi sözleri tekrarla - Yıp duruyordu, Jim “Ne 0?” diye- rek gidip sahte mektubu şöylece o- kudü: *“Kocucığım artık seni aldatmı- yayım! Ben başkasını seviyorum; im adamla kaçacağım.” Sana demedim mi? Behey , Kadına inan mi olur? Er - geç böyle bir mektup geleceğini ki kere ikinin dört ettiği gibi bili- yordum.” Dedi, Öteki çıldırmak üzerey - id, inliyor, başını sallıyor, dişleri - ni gicirdatıp, abuk sabuk sayıklı. yordu. O gece hiç göz yummadı. Yavaş ateşte kebap edilen bir kuzu kızartması gibi yatağında dör dü durdu. Çarşafları, saçını başı- Bi yolacak oldu. Hıçkırıklarla sar- sılırken birden boğazlanan dana - lar gibi haykırmağa koyuluyordu. Jimse, arasıra üstünkörü teselli (Lütfen sayfayı ceviriniz)