12 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

» katılacaktı. SKTT AU Tefrika No. 72 Oldürüleceği Feride Ihbar Edilmişti Ferit Bu Haberi Alır Almaz Şaşırmış, Gümülcüneli İsmail Hakkının Kucağına Yığılıvermişti Bu teahhur Çolak İbrahim Beyi titizlendiriyordu. Çün- kü, damat Feridin Pariste akte- dilecek konferansa gitmek için, hazırlandığını o da biliyordu. Da- mat Ferit, hiç şüphesiz, gidece- ği konferansta, vatan ve milleti taht ve saltanatlarına feda ede- cekti. Buna meydan vermemek için didiniyor, — çırpınıyordu. O gün, İbrahim beyin evine Dıramalı Ha- lil bey gelmişti. Halil beyin geli- şi, Çolak İbrahim beyi gerçekten sevindirmişti. Çünkü, onun uzun müddet sadrazam Talât paşanın maiyetinde bulunduğunu ve sad- rTazamların harice karşı korunma- sı tarzlarına vâkıf olduğunu bili- yordu. Muhatabına açılmakta te- reddüt bile etmemişti. Derdini ö- nüne sermişti. — Kuzum Halil, demişti. Buna bir çare. Sen bu kadar zaman sa- daret muhafızlığında bulundun. Alınan tedbirlerin zayıf noktala- rını herkesten iyi bilirsin. Reh- berlik et, şu arkadaşlara. imdi Bakırköyünde, Hazine- dar tuğla fabrikasında me- Mmüur bulunan Halil bey, bu tekli- fi yurda hizmet ve cana minnet bilmişti. O günden itibaren Talât, Salih Mehmet ve Osmanla birleş- Mişti. Halil bey, yapılacak taar- Tuza, Tepebaşı ile Şişhane mey- danı arasındaki sahayı muvafık bulmuştu. Ünyon Fransezin tam önünde taarruz yapılacak ve da- mat Ferit te, milletin haklı olarak hışmına uğramış sadrazamlara Millet ve memleket te bu hainin elinden kurtarılacak- İi Dört arkadaş, yanlarına ikişer tabanca ve bir de bomba almış- lar, caddeye sıralanmışlardı. O gün, damat Ferit Babiâliye Bitmek için Nişantaşındaki kona- ğiından çıkmak üzere bulunuyor- du. Biraz evvel ziyaretine gelen Mösyö Pantikyan ve Gümülcüneli İsmail Hakkı ile görüşerek salon- dan çıkmış, antreye doğru iniyor- du. Tam o sırada, Nişantaşı tara- İimndan son süratle gelen bir oto- Mobil, konağın kapısında durmuş, içinden telâşla atılan şişmanca ve Bözlüklü bir adam merdivenlere doğru koşmuştu. Bu, kara yüzlü- lerin sayılı elebaşılarından (E. $S.) idi. —Merdivenleri ikişer üçer atlıyarak antreye çıkmış ve damat Feridin karşısında kolları- nı gerip durmuştu. Heyecanlı bir sesle haykırmıştı: — Aman paşam, bugün sokağa çıkmayın. Hayatınız tehlike al- tındadır. Hain Ferit, bu ihbar karşısında birden Ssararmış ve sarsılmıştı, Şaşkınlıkla Gümülcüneli İsmail Hakkının yüzüne bakakalmıştı. Yaverler, ağalar telâşlanmış, ka- pılar kapanmıştı. Gözlüklü adam heyecandan inip kalkan göğsünü bastırarak anlatıyordu: — Paşam, inanınız maruzatı- ma. Binbaşı Çolak İbrahim, sizi öldürtmek için geçeceğiniz yolla- ra adamlar koymuş. Şu anda, devlethanenizin 'kapısından itiba- ren bütün yollar tehlike altında- dır. İstihbaratım zanna, tahmine müstenit değildir. Bu işe ait mü- zakereleri bizzat dinlemiş bir zat ifşa etti bu sırrı bendenize, Feridin artık yürüyecek de- ğil, hattâ bu adamı dinli- yecek bile hali kalmamıştı. Titri- yerek bayılmış, cansız bir ceset gibi Gümülcünelinin kucağına yı- ğılmıştı. Tabii, mösyö Pantikyan da telâşlanmıştı. Mensup olduğu İstihbarat servisinin aylıklı bir a- damı olan (E. Ş.) in, bu ihbarı, doğrudan doğruya damat Feride yapmasına da canı sıkılmıştı. Si- nirli bir tavırla: — Emin misiniz . Demişti. Al- dığınız bu haberin doğruluğun- dan?.. — Elbette mösyö Pantikyan. Emin olmasaydım, koşar mıydım, buraya. - Niçin etmediniz?.. — Edemezdim. Çünkü vakit müsait değildi. Paşa hazretlerinin her sabah bu saatlerde konaktan çıktıklarını biliyordum. Tabit bu hususta yazacağım mufassal rapo- rumu servise de vereceğim. Bu esnada, Gümülcüneli, key- fiyeti saraya ve dahiliye nazırına bildirmiş, ihbara mübalâğa kata- rak işi biraz da fazlaca şişirmişti. Biraz sonra, emniyeti umumiye müdür muavini İspartalı Kemal ve hademei hassa müdürü kay- makam Zeki konağa gelmişler, za- ten pek iyi tanıdıkları (E. Ş.) ile baş başa vermişlerdi. (E. Ş.), bu malümatı, Çolak İb- rahimin vaktiyle ticaretle meşgul olduğu sıralarda yanında muhase- beci sıfatiyle bulunan (Ramiz) a- dında birinden aldığını söylüyor ve şunları da sözlerine ilâve edi- yordu: — Paşa hazretlerine bu sui- kastı yapacak adamlardan bir kıs- mını Ramiz bey şahıslarile, isim- leriyle biliyor. Bunlar, sabık ko- miser muavinlerinden Osman, sad- razam Talâtın muhafızlarından Dıramalı Halil ile Talât ve Salih imiş. Diğerlerinin kimler olduk- larını öğrenememiş. Hem. bu zat, Çolak İbrahimin evinde bir çok h servisimizi haberdar ayaklanmış, Babıâli ile Nişantaşı ve Balta limanı arasındaki cad- delere dağılmıştı. Fakat, tesadü- fün gayet garip bir cilvesi olarak, Dıramalı Halil beyle arkadaşla- rının sabahtanberi sabırsızlıkla beklemekte oldukları Tepebaşı - Şişhane arasına kimseler uğrama- mıştı. Ortalık karardığı halde, bu babacanlar yerlerinden ayrılma- mışlardı. Eller ceplerdeki taban- calarda, gözler yollarda bekleşip durmuşlardı. Teşebbüslerinin du- yulduğundan, her tarafta aranıl- dıklarından haberleri olmıyan bu dört arkadaş, o gece yatsı vaktin- den sonra, ümitlerini kıran kah- pe talie lânetler savurarak İstan- bul tarafına geçmişler, Gedikpaşa semtine gelmişlerdi. Hilmi bey sokağına sapmak üzere bulunu- yorlardı. Önde giden Dramalı Halil Bey köşeyi kıvrılırken, ansızın durmuş ve arkadaşlarına dönerken de fı- sıldamıştı: — Eyvah çocuklar. Çolak Ibra- himin evini basıyor düşmanlar. Dördü de, o anda elleri tabanca- larında donmuş gibi durmuşlar.. Yüz yüze baka kalmışlardı ve bir şey yapamıyacaklarını anlamışlar, karanlık bir sokağa dalmışlardır. Düşmanlar, hakikat o gece Ibra- him Beyin evini bir müfreze ile sarmışlar, aramışlardı. Bir miktar cephane ile altı tane mavzerin bu- lunmasını, yapılan ihbarların doğ- ve bulunduğu da gözleriyle görmüş. 'Tahkikat uzamış, vakit akşamı bulmuştu, Kara kuvvetler, yine ruluğı bir delil saymışlar ve Ib- rahim Beyi de mevkuf bulunan it- tihatçılar arasına katmışlardı. (Devamı var) SEDEF HASTALIĞI Bir insanın üslübu kendisini belli eder, derler. Bu sedef hasta- lığı üzerine yazı İsteyen okuyucu- muzun da pek nazik ve pek kibar bir zat olduğu üslübundan belli o- luyor... Ancak bu sayın okuyucu, her ned. bana öfkel, iş ola- da pul pul ve ince ince kalkar. En İince tabakalar 'da toz gibi dağılır. Bu cilt hastalığı haylice olursa da, bereket versin, daha ziyade er- keklerdedir. Dirseklerinde sedef hastalığı olan erkekler — kollarını cak, Belki bir gün kendisinin canı- nı sıkacak bir şey yazmışımdır. İnsan böyle yıllardanberi her gün yazınca, arada sırada - belki daha sık sık - mü betsi: ve okuyucularının y h CCĞ Pi dıkl için herkes görmer... Cilt üzerinde sedef gibi az çok de- ğerli sayılan bir şeye benziyen le- kenin dirsek üzerinde görünmesi pek te çirkin olmazsa da bayanlar îihleriniu üzeriuslc - sedefe bile etmesi mümkün değildir. Sayın okuyucumun da bana kar- şı öfkesi mektubunun şeklinden belli oluyor. Bana bir ceza tertip etmek istediğinden mektubunu mavi kâğıt üzerine mavi mürek- keple yazmış. Yazısında böy_'lı; mektup yazması bir ceza t_ertıbı maksadile olduğunu söylemiyorsa da, nazik ve kibar bir zatın bunu Bununla beraber, bu mavi kâ- t üzerine mavi mürekkeple mek- tup cezasının haklı olduğundan şüphe etmediğim için sayın oku- yucumuzun arzusunu yerine getir- meğe çalışacağım. Bu bahis başka okuyucularıma da alâka vereceğin- den yazı şahsi bir cevap sayıla- maz, - Zaten oky bu h üzerine yazı istemesi, hastalığın tedavisini öğrenmek için olmadığı tabiidir. İstanbul gibi, her hastalı- ğın mütehassısı bulunan bir ver- de insan hastalığına gazeteden derman aramaz, Gazetede bir has- talık için ne içerden, ne dışardan kullanılacak bir ilâç reçetesi veri- lemiyeceğini elbette bilir. Burada bileceğim şey, hastalığı bil- meyen okuyucularım için, onun şekli, aslı hakkında bir fikir ver- mektir. Sedef hastalığının şekli pek ba- sittir. Vücudün herhangi bir tara- fında, fakat en ziyade dirseklerde ve diz kapaklarında, iki taraftan birden, cilt üzerinde ilkin bir nok- ta gibi kırmızılık peyda olur. Üze- rine basınca kaybolur, tabit sonra gene meydana çıkar. Bu kırmızılık gittikçe büyür, yayılır ve üzeri se- def renginde beyaz beyaz kabuk bağlar. Kabuğun üzeri kazınınca vık K - leke b İste- mediklerinden bu cilt hastalığının kadınlarda daha az olması onlara :(iarşı tabiatin bir iyiliği d l r. TÇ TAN TINDA (| ÜTT LT ——— — Gafenko Ankarada Misafirimiz Çok Parlak Tezahüratla Karşılandı (Başı 1 incide) mı ifa eylemiş ve mızıka Rumen ve Türk milli marşlarını çalmıştır. Büyük tezahürat arasında Bay Gafenko, yanında Hariciye Vekilimiz Şükrü Saracoğlu olduğu halde ihtiram kıtasını teftiş etmiş ve istasyonun içini dolduran kalabalık bir halk, samimi tezahüratla dost mi- safirimizi selâmlamıştır. Misafirlerimiz istasyondan ikamet- lerine hususi daireler tahsis edilmiş bulunan Ankarapalas oteline gelmek üzere otomobillere bindikleri zaman istasyon meydanında birikmiş olan halk ta ayni tezahüratta bulunmuş- lardır. İlk otomobilde B. Gafenko ile, Ha- riciye Vekilimiz, ikinci otomibilde de Bayan Gafenko ile Bayan Saracoğlu ve diğer otomobillerde Rumen Hari- ciye Vekilinin refakatlerinde bulu- nan ve istikbale iştirak eden zevat yer almış bulunuyorlardı. İstasyondan itibaren Ulus meyda- nına kadar baştan başa Rumen ve Türk bayraklarile süslenmiş bulunan istasyon caddesinden geçerek Ankara Palasa gelinciye kadar yol üzerinde yer yer toplanmış bulunan halk, Ru- men Hariciye Nazırını ve bayanını alkışlamış ve büyük misafirlerimiz bu samimi dostluk havası içinde 0- tellerine gelmişlerdir. Resmi ziyaretler yapıldı Gafenko, öğleden evvel Hariciye Vekili Şükrü Saracoğlu, Başvekil Doktor Refik Saydam, Büyük Millet Meclisi Reisi Abdülhalik Rendayı zi- yaret etmiş ve bu ziyaretler iade e- dilmiştir. Bayan Gafenko da Bayan Saracoğlunu ziyaret etmiş ve bu zi- yaret iade edilmiştir. Bay ve Bayan Gafenko öğle yemeğini Romanya bü- yük elçiliğinde hususi olarak yemiş- lerdir. Misafirimiz, bugün saat 16 da ma- iyetleri erkânı ve Romanyanın An- kara Büyük Elçisi B. Stoyka ile Ro- men matbuat mümessilleri olduğu halde Etnografya müzesine giderek Ebedi Şef Atatürkün muvakkat kab- rine bir çelenk koymuştur. Bu tâ- zim ziyareti esnasında Ankara Em- niyet Müdürü Şinasi ve bir polis ihtiram müfrezesi de hazır bulun- muştur. At yarışlarını seyrettiler B. Gafenko, ve Bayanı, bugün saat 17 ye doğru Hipodroma gelmişler ve orada hazır bulunmakta olan Başve- kil Doktor Refik Saydam, Hariciye Vekili Şükrü Saracoğlu, Ziraat Ve- kili Muhlis Erkmen ile birlikte at yarışlarını takip eylemişlerdir. B. Gafenko ve Bayanının Hipod- roma gelişi burada bulunmakta olan kalabalık bir halk tarafından sürek- li alkışlarla karşılanmıştır. R: Bu hastalık, görenler için çirkin ıılmı_dığı gibi, sahibi için de - has- ka bir şeyle, hele oynak yerlerinde ağrılarla karışmadığı vakit - e- hemmiyetli bir rah lık değil. gazeteciler heyeti Ankara, 11 (A.A.) — Bugün şeh- rimize gelmiş bulunan Romanya Ha- riciye Nazırı Gafenkonun refakatin- de bulunmakta olan Romen matbuat dir. Zaten arada sırada kaybolur. A_ylırcı, yıllarca görünmez. Sonra bir heyecan üzerine, kadınlarda zeb_elikte. tekrar meydana çıkar. İhtiyarlıkta büsbütün Keçer. Böyle, bir taraftan ihtiyarlıkta geçmesi, bir taraftan da bülüğ ya- şında yahut ondan biraz önce bas- laması, gebelikte tekrar meydana çıkması onun hormon çıkaran güddelerle ve en ziyade erkeklik ve kadınlık hormonlarile münase- beti olduğunu gösterir. Tedavisi- nin güclüğü de bundan ileri gelir. Bu hastalık için bulaşık değil- dir, derler. Fakat bunda ültra-vi- rüs ._dedlğ'lmiı mikroplardan daha küçük şeylerin tesiri olduğu fikri ü illeri şunlardır: Romen matbuat umum müdürü B. Dragu, Romen ajansı umum müdürü B. Th. Solacolo, Romanya hariciye nazırının mürevviciefkârı olan Tin- pul gazetesinin başmuharriri B. M. inin & yasi muharriri B. Jacguer Paleolo- gu, Curenttl gazetesinin siyasi mu- harriri B. Romulus Dianu, Seara ga- zetesi muharriri B. Damasehin. Dün geceki ziyafet Hariciye Vekili Şükrü Saracoğlu ve refikası, bu akşam Ankarapalas- ta dost ve müttefik Romanyanın Grig , R ya g de vabana atıl Bundan dola- yı, simdiki halde en yeni fikir, hu hastalığın aslı hormonlarda oldu- ğ-!.ı, fakat onların istidat verdiği kimsede mikroplardan daha kücük o şeylerin, dirsek ve diz kapağı gi- bi, daima bir temasa karşı gelen yerlerde tesir ederek hastalığ hterem Hariciye Nazırı Ekselans Gafenko ve refikası şerefine bir zi- yafet vermiştir. Bu * ziyafette bazı Vekiller, hariciye ve Romanya bü- yük elçiliği erkânı, Balkan devletle- ri diplomatik mümessilleri hazır bu- meydana çıkardıklarıdır. Anneden, babadan çocuklara âı“'m-“ı de hem hormonların ver- ği istidat, hem de öyle vücut ü- zerinde iş gören o mikroplardan küçük şeylerin tesiriledir. Demek ki bu cilt hastalığı insanın kendi çocukları için bulaşık, fakat esa- a tetidad olmıyanl! bula- şık değildir. ştur. Bu ziyafeti, çok samimi bir hava içinde devam eden parlak bir kabul resmi takip eylemiştir. Ziyafetin sonunda Hariciye Veki- li Şükrü Saracoğlu, aşağıdaki nutku irad etmiştir: : “Aziz dostum B. Nazır, Ekselânsınıza Ankaraya hoş gel- diniz demekle ve sizi bu birkaç gün içinde sıkı ve dostane bir temas ha- linde aramızda — bulundurmaktan duyduğumuz sevincimizi bildirmekle bütün Türk milletinin hissiyatına Co H Tet FğE, Cümhuriyet hükümeti adına ve şahsan kendi adıma, ekselânsınızın şahsında dost ve müttefik memleke- tin muhterem mümessilini selâmla- makla hassaten memnun bulunuyo- rum. Balkan Aantantının tarafımızdan üzerine kurulduğu sağlam temeli teşkil eden sulh idealine, Atina ve- sikalarının imzasındanberi geçen se- neler zarfında dürüst ve sadık bir surette hizmet edilmiştir. Mesut iş- birliğimizi, ayrı ayrı hepimizin siya- setlerimizin istiklâlini bir ittihat noktası haline getirerek teşkilâtlan- dırmağa muvaffak olduk. Bu ittihat noktası, harici — münasebetlerinin sevk ve idaresine Balkan devletleri- nin' müşterek direktifini teşkil eyle- miştir. Sulh için vücude getirilen, sulh i- çinde inkişaf eden ve sulh getiren Balkan antantı, en mükemmel bir sulh âleti vazifesini görmüştür ve hâdiselerin teakubü her ne olursa olsun en mükemmel bir sulh âleti kalacaktır. Türkiye ile Romanyayı birbirine bağlıyan rabıtaların bu tarzda telâk- kisi, Balkan devletlerinden her biri için en hakiki ifadesini, harici siya- setin muvaffakiyeti için en esaslı unsuru teşkil eden kuvvetli bir da- hili teşkilâtta bulmaktadır. Bay Nazır, işte bu unsuru, Ro- manya, bütün milletin kendi büyük hükümdarı etrafında birleşmesinde bulmağa muvaffak olmuştur. Bük- reşten hareketinizin arifesinde, milli organizasyonun kati bir merhalesi- nin küşadında bulundunuz ve yeni' Romanya parlamentosu önünde kuv- vetli, müttehit ve kendisine düşen vazifeleri müdrik bir memleketin harici siyasetini mesut cümlelerle izah eylediniz. Bay Nazır, Sıkı bir azimle Avrupanın en ka- rışık bir kıtasını teskin etmiş olan Balkan devletleri, kanlı hâdiselerin karışıklık ve kâbus devrelerinin a - cısmı bir çoklarından daha iyi his - setmektedir. Bu devletler, tehlike - lere büyük bir cesaretle karşı koy - mayı bildiklerinden dolayıdır ki ge- rek kendileri, gerek bütün dünya i- çin sulhe azimkâr bir surette bağlı bulunmaktadır. Dünya yüzünde hüküm süren em- niyetsizlik ortasında, bizler, beş se - ne evvel bizi toplayan ayni idealin etrafında birleşmiş bulunuyoruz. Bu birlik, bütün Avrupa için mühim bir sulh unsurudur ve bundan böyle de, milletlerimizin ve bizler gibi ayni mukaddes davaya bağlı bulunan her kesin en büyük nefine olarak mü - him bir sulh unsuru kalacaktır. Aziz dostum, Büyük dost ve müttefik memleke- tin hariciye nazırının Ankarayı ziya- reti, Romanyanın harici siyasetinin şefliği vazifesi ile Balkan — Antantı koönseyinin bu seneki reisliğini şah - sınızda birleştirdiğiniz bir zamanda vukua gelmektedir. Bu iki yüksek vasıf ile, sözlerim- de, kalpten gelen samimi bir dost - luğun hürmetkâr ifadesini bulmanızı rica ederim Kadehimi, majeste kral ikinci Ka- rolun sihhatına, dost ve — müttefik Romanyanın işan ve refahına kaldı- TIf ve, aziz nazırım, sizin ve Ankara da bulunması ziyaretinizin bizde bi- raktığı minnettarlığı arttıran bayan Gafenkonun sıhhatinize içiyorum. Balkan Antantına ve Türkiye ile Romanyayı birbirine bağlayan bü - yük dostluğa içiyorum.., Gafenkonun nutku Muhterem misafirimiz. bu nutka aşağıdaki sözlerle mukabele eyle - miştir: “Bay Vekil, Sözleriniz beni derin surette mü- tehassis etti. Bu sözleriniz, asil ve hararetli kelimelerle, — ittifakımı - zin temelini teşkil eden ve bu ittifa- kı kuvvetli ve canlı bir bağ haline getiren his, her türlü imtihanı mu - vaffakıyetle geçirmiş sadık bir dost- luğu ifade eylemektedir. Bu dostluk, milletlerimizi ayrıl - maz bir tarzda birbirine bağlamak - tadır. Dostluk, hükümetlerimizi bir- birine rapteylemektedir. Yine Jost - luk, bay nazır, ikimizi birbirine yak- laştırmış ve aramızda emniyetli ve muhabbetli işbirliği münasebetleri vücude getirmiştir. Türkiye ve Romanyanın birlikte ifa edecekleri vazifenin — doğru bir tarzda anlayışını bu dostluk hissine medyunuz, Kader, gerek sizlere ve gerek bizlere, milli inkişafımız çer - çevesi içinde, büyük Avrupai ehem- miyeti haiz birbirine müşabih vazi- feler vermiştir. Sizler, büyük bir inkılâpçının idaresi altında muhte - şem bir milli kalkınma hareketi ile yepyeni bir vaziyete giren bir devlet otoritesi ile Boğazların emniyetine ne zaret ediyorsunuz. Bizler de, hâkim ve cesur bir kralım inkılâpkâr hare - keti ile yepyeni bir vaziyete giren e- nerjileri gittikçe daha mühim bir ha- le gelen bir vazifenin emrine vere- rek aşağı Tunanın hürriyetine neza- ret ediyoruz. Bu birbirine benzeyen ve birbirine bu derece sıkı surette bağlı bulunan vazifeler, bizleri, en - ternasyonal tesanüt vazifelerimizin hakiki kıymetleri ile anlama sevki âmirdir. Umumi mahiyette menfa - atleri müdafaa ediyoruz. Bu vazife - lerimizi, bütün devletlerle en iyi mü nasebetler idamesine gayret ederek, anlaşma, uzlaşma ve bitaraflık em - niyeti dahilinde yapmağa azmeyle - miş bulunuyoruz. Fakat biz, gerek bizim için gerek diğerleri için bu de- rece faydalı olan vazifemizi ancak a- razimizin emniyetini ve milli istik - lâlimize hürmeti müteyakkız bir su- rette temin etmekle ifa — edebiliriz. Bizim için'Her şeyden daha ziyade a- ziz olan mülkler, esasen, coğrafi va- ziyetimiz dolayısiyle de yüksek en- ternasyonal bir menfaat irae etmek- tedir. Balkan birliğinin ehemmiyeti Bay Vekil, Komşu milletler arasında bir sulh, birlik ve kardeş işbirliğine alet olan, hiç kimseye karşı müteveccih bu - lunmayan ve hiç bir Balkan mille - tini hariçte tutmıyan Balkan Antan- tının sulhe ve Avrupa müvazenesine lüzumlu olduğunu müdrik bulunu - yoruz. İşte bundan dolayıdır ki ni - yetlerin ve sulhperver — idealini bu derece sarih cümlelerle tebarüz et - tirdiğiniz bu antantın — faydalılığını ve ehemmiyetini, Elen ve Yugoslav dostlarımızla dürüst ittihat halinde, her türlü şeraitte, teyide ve — ispata karar vermişizdir. Aziz dostum bay vekil, Sözlerimi bitirmeden evvel, ge - rek refikamın ve gerek şahsen be - nim, Türkiye Cümhuriyeti merkezin- de bulunmaktan ne derece memnun olduğumuzu ve bayan Saracoğlu, siz ve bütün Türk hükümeti tarafından bize karşı gösterilen hüsnü kabul - den ne derece mütehassis bulundu - ğumuzu size bildirmek isterim. Siz - lere, hepinize, derin surette medyu- nu şükranız, Her adımda Kemal Atatürkün ha tırası görülen, feyiz ve kuvvetler do- lu bu şehirde “büyük başarıcının ha- tırası önünde hürmetle eğilirim... Ve onun büyük eserinin liyakat- li ve asil devamcısına karşı — derin hürmet hissiyatımı ifade ederek, ka- dehimi ekselâns Türkiye Reisicüm - hurunun sıhhatine, memleketimin sadık dostu Türkiyenin şan ve refahı na, ve aziz dostum vekil, sizin ve re- fikanız bayan Saracoğlunun sıhhat- lerinize kaldırıyorum. Balkan An - tantına içiyorum.” e Belgrad, 11 (A.A.) — Harici siya- set sakkında neşrettiği bir makalede —— Samuprava gazetesi, Romanya Hari- ciye Nazırı Gafenkonun Ankara se- yâhatinin ehemmiyetini tebarüz et- tirmekte ve bu seyahatin hedefi Bal- kanlarda sulhü takviye etmek oldu- ğunu kaydeylemektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: