a — 5-6-939 5 Haziran 939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye Genel 2800 Kr. ww * 1 Sene & Ay say 1 Ay Rusyanın Cevabı 5” yet Rusyanın İngiliz - Fran- $ız teklifine karşı verdiği ee- Yap, Molotofun mutkundan alınan menfi intiba giderecek kadar müs - bettir, Geçen gün de izah ettiğimiz gibi, Sovyet Rusya, bugünkü dünya vazi- Yetinde o demokrasilerle oanlaşmağa mecburdur Teferruata ait bir iki nok İs için, askeri bir ittifakın temin ede | “eği büyük faydalar bir tarafa atıla- Maz. Yalnız Sovyet Rusya, demokra- $ilerin de kendisine ne kadar muhtaç 9lduğunu bildiği için, yapacağı itti -| İakın her bakımdan sağlam ve kati “masını temine çalışıyor. Nitekim bu defa kabulünü istediği iki şart! İttifakı bozmaktan ziyade kuvvetlen- direcek mahiyette kayitlerdir. İngiliz ricali şimdi yortu tatilin - € bulundukları için, Sovyet Rusya- Ya verilecek cevap bir kaç gün geçi- bilir, Fakat, artık Sovyet - Fransız - İngiliz ittifakının tahakkuku bir gün meselesi olmuştur. İtalyanın Vaziyeti Almanlar şimdi İtalyayı işgal ile Meşguldürler. Milânoda kararlaşan #skeri ittifaktan sonra, Almanya ted- Ticen İtalyada hâkim ve fati “ynamağa başlamıştır. Denilebilir ki itler, Danzigi alacak yerde, İtalyayı İgal etmeyi tercih etmiştir. Almanya - İtalya ittifakı hakikat- te bir anşlus mahiyetindedir. Şimdi. den İtalyanın Iktısadi hayatını, Al - yani iktisadi ihtiyaçlarma göre'tan - rolü Müştir. Almanya, İtalyanın bazı fab Yikalarını kapatarak, Münhasıran üzerine almak, ve İtal Yayı daha ziyade ziral bir müstem - eke gibi kullanmak tasavvurundadır Almanyanm bu hareketi, İtalya- & günden güne Alman düşmanlığını örtlirmaktadır. Hattâ Mussolini da - ildeki hoşnutsuzluktan rahatsız ol - başlamıştır. Fakat artık onun Kin tuttuğu yoldan dönmek mim - ün değildir. Bedava Kitap Geçende Büyük Millet Meclisin - de mebuslardaır bazıları mektep ki - taların pahalılığından şikâyet etti. Maarif Vekili verdiği cevapta, Muhtelif memleketlerdeki mektep ki- “iplarının fiyatları ile bizimkiler a- Fisında bir mukayese yaparak bizde İtapların talebeye çok ucuzu mal *dildiğini izah etti, Bizce bu meseleyi diğer bir zavi- Yeden tetkik ve mütalca etmek lâ - Zündur, Biz fakir bir milletiz. Çocuk ba - alarının çoğu mektep kitabı için pa- | ayıramıyacak vaziyettedir. Hele Mütün kitapları tedris yılı başında hep İrden almak mecburiyeti bir çok a- *lere ağır bir yük yüklemektedir. Bir çok talebenin kitaplarını da Maarif Cemiyeti veyahut diğer mü - *soseler temin etmektedir. Halbuki Amerikada ilkmektep - e, ie kitaplar mektebin malıdır. Ço- Uklara bedava verilir. Sene sonunda ue bu kitapları tekrar mektebe “le eder. Ertesi sene mektep ayni Kianları yeni gelen talebeye devre- e". Bu usulü benimseyemez miyiz? *$ olmazsa kitap alamıyacak dere - © fakir olan talebeye bu yardımı APamaz mıyız? Böyle bir yardım.) pvarifin bütçesine tahammülü müm ya olmuyan bir yük yükler mi hilmi. ex. Fakat mecburi tahsil çağında lunan ve mektebe bizim tazyikimiz a, Selen talebeye kitap vermek biraz İzim borcumuzdur. Mektebi aç - : Ma hasıl maarifin bir vazifesi ise, il tedris âletlerini temin etmeyi * Vazife biliyorsak, fakir çocuklara edava kitap vermeyi de öylece hü. ş metin vazifelezinden biri olarak “aya le, 2 Maarifin bu meseleyi ehemmiyet- tetkik etmesini dileriz. TAN Büyük düğün münasebetile Türk heyeti ile birlikte Tahrana giden arkadaşımız Nizamettin Nazifin, Irak Başmurahhası Reşit Hoca ile yaptığı bir mülâkatı aşağıda okuyacaksınız: Irak yl Murahhası Reşit Hoca İle Tahranda Mülâkat B eni Hariciye Nezaretine geti- ren otomobil ikide bir en - kaz yığınları arasından geçiyor. İ- kide bir tekerleklerden birinin bir ucuna bastığı bir kalasın şiddetle dikildiğini görüyorum. Ve bir an sonra düşüp asfalta şiddetle çar - pışından çıkan sesler motörün hi- nltlarına karışıyor. Hiç bir şeyin sonu bir b mın sonu kadar'hazin olmuyor, Ne rede o iki gün evvelki Tahran? Yanyana koşan küheylânların ) ik birine sürtü Janan Misir ve İran bay amp sarılmış, üstüste mış, yol kenarlarında duru - yor. Bir ay önce altın yaldızlı cen- güverleri üç atlı zafer arabaların. da koşturmak için çalışan İranlı heykeltıraşın sanat heyecanı ile açıları yuğuran parmaklarını dü « şünüyorum. Tahta merdivenler üs- tünde gerine gerine kazma salla- yan şu yıkıcılar ne korkunç! Düğün bitti, bu taklarâ artık lüzum kalmadı.. Şüphesiz. Evvelki gün bunların arasından ve bu tak- larda sulanmış bayrakların göl - gelerinde birikmiş halk yığınları asından geçen iki genç, şimdi le şiirli bir sandete ulaşmış lunuyorlar ki sokakları yeniden is- a başlayan sadelik payitakta dünkü debdebeli dekorlardan el - bette daha zevkli bir hava katıyor. Fakat kimbilir neden Görhaneye (1) yakın yollarda dün gördü- güm ve bugün göremediğim bir a o) ai bir güneş var. Hariciye sarayının cadde üstündeki büyük kapısından parka giriyo - ruz. Merasim dairesinin © önünde ancak dört araba var. Dört gece evvel beni buraya getiren otomo- bilin bu kapıdan şu dairenin geniş mermer merdivenleri önüne ulaşa- bilmesi için yarım saat beklemek lâzım gelmişti. Zira bu yolda üç sıra otomobil birbiriyle âdeta bo « Huşuyordu. O gece Hariçiye Nazırı Muzaf- fer Alam harikulâde bir suvare vermişti. Ve iki vals arasında koş- tuğumuz bülede yanyana du- ran iki şampanya kadehi bize bir- bitimizi selâmletinea O kendisin - den bir randevü 'rica etmiştim: — Düğün bittikten sonra... - de- mişti - şimdi dost memleketin se - vineinden âzami derecede hisse al mamız lâzım. Çok kıymetli saniye- ler yaşıyoruz. Dakika kaybedeme- yiz. Fakat Saadabat paktı konsey toplantısı başladığı gün sizinle ko- nuşmak benim için bir zevk ola - caktır. İşte bugün Saadabat paktı dev- letlerinin murahhasları burada top lanmış bulunuyorlar, o Muhterem baş murahhasın vaadini kendisi - ne hatırlatmağa gidiyorum. Otomobil durunca, merdiven ri koşarak çıktım ve üs katta, İ- ranın © meşhur aynalı salonların- dan birinde bir koltuğa oturunca ilk işim, sabahtanberi burnum üs- tünde duran mavi gözlüğü büküp cebime sokmak oldu. Bulunduğum yerden toplantı salonu görülüyor. Bir köşede üç beş Mısırlı ve İranlı fotografçı var. Anadolu ajansının totografçısı Ke- mal Necati camlı kapı önünde ça - lışıyor. Mümtaz Faikle Şeref ku- lak kulağa fısıldaşıyorlar. Az öte- de Röyter ajansının Tahran mu - habiri Jorj üç yüzüncü sigarasını yakmağa çabalıyor. Havasın Mısır mümessili Benard ise, bermutad kollarını çaprazlamış, sirtinı du - vara dayamış, gözleri tavanda gü- Tümseyip dur Gazeteciler böyle yerlerde dal- ma garip olurlar. Zira her birinin büyük projeleri vardır. Mülâkat içinde medeniyete hizmetli yiz ve inanıyoruz ki, milletler birbirleri i lerini temenni etmekte- har- betmekten hiçbir şey kazanamazlar. En büyük zafer, asgari bir sulh havasının doğuracağı umu- mi fayda yanında aranılacak bir şey değildir.,, -» YAZAN: Nizametlin Nazif Düğün münatebetile Tahrana giden heyetimiz âzaları bir merasimde almak, heyecanlı bir haber avla - mak için yalnız kalmak lâzımdır ve bu öyle bir sevdadır ki nükset- tiği anda en yakın dost görmeniez- likten gelinir, Bereket versin saat on. ikiyi geçmiş bulunuyor. Murah - haslarımızdan Nebilin teakip Efgan Hariciye Muzaffer Alama hitap ettiğini gö- rüyorum. Akabinde koltuklar, ses çıkarmalarına imkân © vermeyen Esfahan halısına sörtünüp yeşil çu- ha kaplı uzun masadan ayrılıyor. lar, Siyah eldivenli beyaz eldivenli iki lâkenin açtığı kapıdan deleğeler * birer ikişer çıkıyorlar, Fotografçılardan her biri bu dört mesut devletin murahhasla - rından bir kaçını avlarken baş mu- rahhasımız Râna Tarhanın yanın - da Irak baş murahhası “Reşit Ho- ca” yı görüyorum. Gülümsüyor. Demek ki unutmamış. Fümuvarın kânepelerinden birinde yanyana oturduklarını görünce yaklaşıyo - rum. Bu sırada İran Hariciye Na - arı Muzaffer Alam kolumdan tu- tup selis bir Fransızca İle: — Gazeteci efendi - diyor- bü- rada İstediğiniz sünli herhangi biri mize sorunuz, mutlaka #yni cevabı slâcaksınız. Ve inanınız ki bu ce - vap müşterek vaziyetimizin en ha- kiki bir ifadesi olacaktır. Zira biz bu derece samimi bir hava içinde- yiz ve hakikati söylemekte hiç bi- rimizin en ufak bir tereddüdü ola- maz. v arapçaya — çevirip dirler okuyor uzun uzun söylüyor. Bitince Fran- sizca dili ile soruyor; — Anladınız ya? Gülüyörum: — Maalesef hayır. — Neden? — Zira tek kelime arapça'bil - miyorum, — Yaaa... Ben sizi Mısırlı san- maştım Râna Tahran, o kibar tayrı ile takılıyor: — Yoook., - diyor - gazetecimiz bizimdir. tıyor. Karşıda sefirimiz E - Bis ile murahhasımız Nebil bu ne- şemizin sırrma akıl erdirmek için gözlerini bize çevirirlerken Irak baş murahhasına soruyorum; — Pakt, bu toplantıdan kuv « vetlenerek mi çıkacak? — Dâha olgunlaşarak çıkacağı muhakkaktır. Saadabad paktı bizi birbirimize o kadar sağlam bağ * larla bağlamaktadır ki bundan da- ha sağlam bağ aramak zahmet o - Tur, — Avrupa ve bilhassa Balkan hâdiseleri karşısında pakt devlet - lerinin umumi temayülleri ne mer kezdedir? — Biz cihan sulhünün tarafta- rıyız. Milletlerin sulh içinde me - deniyete hizmetlerini temenni et- mekteyiz ve inanıyoruz ki millet - ler birbiriyle harp etmekten hiç bir şey kazanamazlar. Eskiden za- fer bir kazanç sanılırdı. Son tec - rübeler İzah ediyor ki en büyük zafer asgari bir sulh havasının do- Buracağı umumi fayda yanında a- ran k şey değildir. — Saadabad paktı icabında bir umumi müdafaa cephesi kurar mı? Reşit Hoca - ki tahsilini İstan - bulda tamamlamış eski bir Osman- lı kumandanıdır - gözlerini şöyle bir yumdu ve bir arapça beyit irat ettikten sonra; — İşte cevabım... - dedi » Garip şey! O da beni arap: Yedi Tülü sahibi sanıyordu. Yine gülümsedim: rat olundukta “bize eza etmey ister ki nmesinler. terlerse bi- zim yapacağımız ezanın çak zara- rını çekerler.” Muzaffer Alam dille hararetli bir enin menfaatini tahrip niyetinde değiliz. Ama bi - zim menfaatlerimizi tahrip etmek etmeli temayülünü hiç bir zaman affeğe- meyiz. Reşit Hoca devam etti: — Biz birbirimize son cihan hâ diseleriyle bir kat daha E şızdır B hsi birdenbire bir mecraya döktüm: — Filistin hakkında ne düşü » nüyorsunuz? — Hükümetim. namına İrak murahhaslarının Londra toplantı. sinda bildirilen noktai nazarı, biz ni doğru bulu- arap, toprakl ğlanımı- yoruz. Fi ından mahrum edilmemelidir. A- ma bu demek değildir ki Musevi de imha edilmelidir. Hayır. Bu hö- dise her iki tarafı memnun edecek bir şekilde halledilebilir — İngiltere binnetice arap te- sini kabul edecek mi? — Etmesi lâzımdır kana, deyim. Zira arap âlemi bu hâdise- de tamamiyle müşterek bir cephe devam ettirmektedir. Faraza Lon dradan dönen murahhaslarımız Kahirede Mısır hükümeti tarafın- dan alıkonuldu. Şimdi orada ko - Buşuluyor, İngilizler £ tarafında Londra konüşmalarında ortaya & tilan fikirler arap âleminde umu- mi bir kabule mazhar ol! İngilizlerin makul i ları kanaatindedir. İki yıllık tecrübe onlara hakikati öğretmiş. tir, Sanıyorum ki hâdiselerin inki- gafı daha makul bir Betice doğur- mak irşadında bulunacaktır. — Türkiye fle Trak “#rağinda son dİ münasebet i çin neler düşünülebilir? — Sundabad paktı * henür'te- e siyasi esaslar üzerinde - dir. Bunun seyrinde dört devlet a- rasında kültürel ve ekonomik te- masların artması muhrakkuk süret- te düşünülecektir. Hattâ gelecek konsey toplantısında bu mevzular üzerinde hazırlanmı projelerle karşılaşmaları memul - dür sanırım ye Hariciye Nazırına sor dum: — Ne dersiniz? — Mümkündür. Râna Tarhan da: — Doğru bir kanaat.. Cevabını verince Reşit Hoca ya İran - Irak münasebetleri rafında bir sual tevcih ettim e — Mutlaka iyidir. İranın bü - yük rehberi bizde hayranlıklar doğurmaktadır. Bugünkü komşu - uz 'asırlık münasabetlerimi- zel hatıralarına çok amimi bir ifade vermektedir. Yüzünde günlerdenberi sezdi - ğim azap olduğu gibi duruyordu. fukat gözlerindeki elem bir türlü silin - Gülümsüyor, konuşuyordu, ordu. Dedim ki; — Elfkârrumümiyemiz. Gaz evvel hazretlerinin mi a beklen, yen ölümünden çok muztarip ol muştur. Bunu bütün gazetelerimiz devamlı surette ihsas etmiş bulu - Irskin azabına Türk milleti- şok samimi bir iştiraki olduğu Bağdadın da malümudur.. - dedi- Esasen dalma yakın dostumuz b diğimiz kardeş Türkü © bugünkü duygularının dışında bulmamıza imkân tasavvur edemezdik. Kökteyil dağıtılıyordu. Müzaf- fer Alam bize ikram etti ve kade- hiri kaldırdı: — En medeni çehreleri beynel- milel vesika olan Saadabadın şe » refinel Râna Tarhanla Reşit Hoca söz- leşmişlermiş gibi bir ağızdan mu- kabele ettiler — Ve bu paktın büyük hâmi- devletlerin | IKöy Mekteplerini (Devlet mi i 56.51 Yaptırmalı ? Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel | Fırkasının © kongresinde H* Yozgat deleğesi köy mektep - İlerini, köylünün yapmasını kabul 6- den köy kanunundan © bahsederken, İbu mektepleri yapmanın köylü İ bir küllet olduğunu söyledi. Köylünün bugünkü şartlar içinde mektebi yapmakta müşkülât çektiği malümdur. Esas İtibariyle mekteple- ri devletin yapması çok haklı İlektir. Köylü devlete verdiği | vergi İmukabili, devletin yollarını yapma - arlasını sürmek için zirai âlet- n etmesini, kredi kooperatif» terse, mektebi - ter, Her köyde, t, sihhi şeraite uygun, plân da- hilinde yapılmış mekteple miası, cidden şeydir, Fakat, maarifin bu küçük bülgesi ine köy mekteplerini sıkıştırmak münkün mü? Memlekette İfanm yayılması, bu sahada göze gi İrünür faaliyet göstermek, balta gir- İmemiş bir ormanda çalışmağa ben - zer. Şimdiye kadar Osmanlı saltana- ta ile beraber, kökünden ihmal edilmiş bir maarifi- miz var. Bugün maarif sahasında gö- rülen terakkiler, İstanbul şehri, belki daha bir iki şehir müstesna, müteba- kisi hep ön beş senelik eümhuriyet İ devrinde yapılan işlerdir. Bu kadar İz bir zamanda, maarifin zarfını ve mazrufunu değiştirmek çok güç bir iştir. Hele ihtiyaca nisbetle bu kadar dar bir bütçe ile. sina, ler ten Jleri açmasını nasıl pılmasını da temenni © nm bütün mirasla i Köylünün mektebini yapması bir İkülfet olmakla beraber, pek çok yer- lerde köylünün, taşını toprağını taşıdığım, binasını — gönül hoşluğu ile, kendi elleriyle seve seve yaptığımı gördük, hattâ “Mekişbi bizden, içinin döşemesi de bizden, yalnız «iz bize muallim gönderin” di- yen köylülerin sesi hâlâ kulağımızda dır. Arasıra gazetelerde, köy ihtiyar heyetlerinin veya münferit şahısla - rn mektuplarım okuyoruz. “Köyü » müzün mektebi bir senedenberi, ya- | but dört senedenberi yapılmış, kapı- İları kapalı duruyor, bize muallim önderin.” mektebinin Köy mekteplerini devletin yap - ması çok haklı bir dilektir, fakat köylünün yaptırdığı mekteplere mu- allim gönderilmesini istemek, daha akla bir dilektir. 8 Bin Liranın Macerası TAN) — Muş maliye İdare- k üzere darohanece pos- İta vasıtasile gönde 5 torba İçim- de sekiz bin Lira arayı mi liye ale t Bankasına teslim ermek istemiştir. Faka larında yer almamıştır. F Mu sine V cihetle para m iresine götürülmüş ve bir oda- da, maliye darile odacılar tara- fından muhafaza edilmiştir. Ertesi gün, mesele muhsbereye düş müş ve bu para tam dökuz gün ma- bankaya, bankadan mâliye- neye taşınıp akilde araba ücreti o- k altmışar kuruş verilmiştir. Do- kuz gece do para, sandık emini baş. sabahlara bekletil - mek suretile muhafaza edilmiştir. Nihayet, bu üç daire tarafından İnakliye ücreti verilerek, paranın recine itdesi tâkarrür e pa- |ra postahaneye götürülmüştür. Fa- İkat bu esnada Maliye Vekâletinden m enire uyularak bozukluk sekiz bin lira kazalara gönde $, Muşf- çinde mekik dokumaktan kurtarılmış tır. ——— ———— lerinden olan şerefine mâjeste emperyal Bu sözler salonun ötesinde be- risindeki muhaverelerir sine sebep oldu ve her & dehlerir kesilme - aftan ka- kalktığı. bu temennil