23 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

23 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pa —— 23-5-939 bil i 4 men” a Tefrika No. S3 “Mollacığım! Hele Buyur Bakalım,, Hain Ferit, Arasıra "Vallâhi Yalan! Hâdisenin Mürettep H alin Feridin bu hükmüde, okuduğu kanlı hâdise ka- dar müteessir etmişti Ihsan beyi, Biraz kendini toplamış, müteessir bir tavırla: — Fakat ekselâns, demişti. Gü- Zete, katillerin rum haydutları ol- duğundan bahsediyor. — Sakın inanma gazetelerin Yazdığına. Bu malümatı onlara ve- ren bizim polisimiz değil mi?.. O Polisi ki, baştan aşağı Talötm a- damları addedebiliriz. İşte Sarı- Yerdeki hâdisenin verdiği netice meydanda. Yapıyorlar, ediyorlar Ve sonra işi zavallı rumcukları Üzerine yüklüyorlar. Geçen gün Aristidi paşanın dediği gibidir bu İŞ. Mütearrızların rum haydutları olduğunu gazetecilere söyliyen o Polis efendi, acaba ne diye tutma- Wış bu haydutlardan birisini ol- Sün?.. İnanma İhsancığım. Göre- Seksin ki, bu hüdisenin fallleri de Meydana çıkmıyacaktır. İhsan bey bu iddia ve kat'i bük- Me karşı söyliyecek söz bulama- Muştu. Damat Feridin arzusu Üüze- Tie, hâdisenin tafsilâtını yüksek Sesle okuyordu. Hain Ferit te din- K, arasıra, vallahi yalan diye ğırıyor, hâdise mürettep ve fa- ilerinin ittihatçılar olduğunu 18- Tarla o söylüyor, o titizleniyordu. Tam bu esnada salona giren uşak Sait Mollanın geldiği haberini ge- tirmişti. Arkasından da Mister Molla, kapının eşiğinde dikilmiş &. Ciddi bir eda ile: — Paşamızı rahatsız etmiş ol Müdım ya, Demiş, si salına salona gir- Mişti, İki yüzlü Ferit, derhal ays- İN kalkmış, Mallanın eline sarıl Miştı. Şen bir tavırla: — Mollacığım, demişti. Simdi 1 görüşüyorduk. İhsan bey kar- “eşimiz namı âciziyle zatı fazıla- Pelerini ziyarete gelecekti bugün. Man ne iyi ettiniz de, teşrif bu- Yurdunuz, ys yüzlülükte pek te damat Feritten © aşağı kalmıyam Mola, karşısındaki hiyanet ve en- ika üstadının — gösterdiği bu Memnuniyet ve iltifata inanmış gi- * görünmüş, gülümsemişti ve: e Dâiniz için büyük bir şeref > iltifat olurdu paşam bu. Yalnız ik <ihteti de arzetmek isterim ki, “san beyin #akirhanemizi ziya- İS saatini bilsaydim bile doğru- b teşriflerini beklemezdim. Çün- rez Fadaret makamını şereflendi- ui <ginizin beşaretli haberini alır duramadım. ç, naz, sevincimden erten ubudiyetimi arz ve tebrik- erimi iblâğa koşmayı şerefli bir azife saydım İki cambaz da karşılıklı bir hay- 1, Porendeler atmışlar, yekdiğer- e durup dinlenmeden hür er, iltifatlar saçmışlardı. Bu *da Başıbüyük hâdisesini de aç- çalardı, İki hain doya doya atıp #muşlar, bu vesile ile de ittihat- ri bir hayli taşlamışlardı. Sait Ri bu hâdisenin kendinde bi- We tiği acı tesir ve intibalardan hsederken: Map Elbette ki, paşa hazretleri, vtlâk bir aciz İçinde kıvranan mk paşa kabinesinden, ittihat map ©l ve dil uzatmağa kork- a, Klan başka bir hareket ve icra- is beklenilemezdi. Sanki bütün vet, <blayet ve hüdiselerin mü- "İP ve mesulleri bunlardan İ- e imiş gibi Hüseyin Cahidi, rüç olatı, Rahmiyi ve Mtk tüp, tevkifle in etmesi, diğer sw, SİS zorbalarına el sürmeme- Vi tebildir ki, böyle kanlı netice- doğuracaktı. Neyse olanlar ol- v ag ndan sonra, efendimizin etli teşebbüs ve icraatiyle bu taş Kili hâdiseleri hazırlıyacak Bila, Tın, yapacak ellerin ezilip kı- öl Bini ümit etmekle müteselli abiliriz. Demiş ve sözü, Al Kemalden z v Diye Bağırıyor, Olduğunu Anlatmak İstiyordu Sait Molla Kıbrısta iken işittiğini ileri sürdüğü yeni vüke- lâ heyeti listesine İntikal ettir. mişti. Acı bir tenkide girişmişti. Listede yazılı isimlerden Mehmet Ali, Ethem ve Alt Kemal beylerle damat Feritten gayrısını hep di- diklemişti. Müş bunaklığından, Tevfik keyin itti- hatçılığından, Ahmet Abuk ve Av- ni paşaların korkaklığından, Seyit Abdülkadirin cahllliğinden, Mus- tafa Sabri ve Vasfi hocaların be- ceriksizliğinden ve dahiliye neza- retine getirilmesi istenilen Cemal beyin tecrübesizliğinden uzun u- zadıya bahsettikten sonra: — Pek mucibi paşa hazretleri, Sıtkı beyin adliye nezaretine namzet gösterilmesi. Demiş, onun İçin de hir çok acı sözler söylemiş ve nihayet listeyi tertip edenleri açıkça, menlsat düşkünlüğü ve eş dost himsye - elliğiyle itham cdecek kadar hü- cumunu şiddetlendirmişti. ain Ferit, bu, şahsından zi- yade; şerrinden ve şirretli- ğinden ürküp çekindiği hırçın yo- buzın tenkitlerini, korku belâsı, büyük bir sükünetle dinlemişti. Sonra da, kabine arkadaşı olarak seçtiği adamlari ayrı ayrı müda- fuaya yeltenmiş, fakat, hiç te be- cerememişti. Sait Molla, bir çok canlı deliller, kuvvetli misallerle, Weridin müdafaslarını paçavraya çevirmişti ve: — Paşa hazretleri, demişti. Ar- kadaşlarınızı intihapta tesir altın- da kaldığınzı bildiğim için, affını- #ı rica ederek söylüyorum, aciyo- rum zatı devletlerinize, Dâinizi şevketmeap efendimizin gözünden düşürmek için muhipler cemiye- tinde gizli faaliyetlerde bulundu. gumu size ihbar eden Mustafa Sab- ri ve Vasfi efendi hocalarımızın marifetlerini bir bilseniz. Bu fazıl zatların, bana İsnat buyurdukları ve zatı devletlerine de inandırdık- rı sinsi muhalefeti kendilerinin hazırladıklarını, artık sırası gel- diği için söyliyeceğm. Kendinize gözbebeği edindiğiniz — Mustafa Sabri, Vasfi va Sıtkı ile arkadaş- Isrının (Cemiyeti müderrisin) i teşkildeki hükiki kastlerinden, İs- tanbulda yaptırdıkları gizli propa- gundalardan tab haberdar değil- siniz paşa hazretleri. Münhasıran zatı devletlerine olan hürmet ve ubudiyetimin 1csbı olarak arzede- yim ki, siyasi öir fırka "aline ge- tirilmesine çalışılan teşekkül hiç te muhipler cemiyeti değildir. Bi- lâkis müderrisler cemiyetidir ve yine hürriyet ve itilâf fırkasını devirmeğe ve başveküâlet makamı» nı şerefinizden mahrum etmeğe ca- lışan, abdi ahkarınız Sait Molla değil bilâkis, kabinenize almsk ve bilfiil siyasi hayata alıştırmak is- tediğiniz fazıl zatlardır. Maruzatı- ma inanınız paşam Müderrisler ce- miyeti tarafından tertip edilen vü kelâ heyeti listesinde, sadrazam - bk Mustafa Sabri efendinin ve şeyhülislâmlık ta Vasfi efendinin isimleri hizasında yazih bulun- maktadır. Molla bu ihbarını, sinirli hare- ketlerle koynundan çıkarıp uzat- tığı bir kâğıtla da gerçekleştirmiş- ti. Damat Ferit yine karalsra bü- rünmüştü. Derin derin düşünmüş- hayretim oldu | tü. Sait Molla da muhatabının gös. terdiği bu zavallılık ve miskinlik karşısında bayağı kükremiş, yır- tacı bir kaplana benzemişti. Bütün siyasi rakip ve hasımlarına istedi. ği gibi hücum etmişti. Bakılacak, | inanılacak yüz bırakmamış hemen hepsini karalamıştı. Hiç acımadan | zavallı damatçığın sızlıyan yüre- ğini büsbütün yarmış ve yarala- mıştı. Feritte duracak, düşüne- cek hal kalmamış, olduğu yerde TAN BULMACA 123 45671590 Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 19 > gine BUGÜNKÜ BULMACA SOLDAN SAĞA - YUKARDAN AŞAĞI: i — Bir muharririmizin adı, 2 — Dör melekten biri g Bir irk. 3 — Yükseklik © Doğru-Doğruluk-Pay 4 — Ayakta, dikey g Taban, usul ni- m. $ — Bir ticari tâbir © Kaim olarak 8 — Entere, meyli g Bir harf. 7 — Bir harf g Hisseler © Bir harf. 8 — Allahın vasıflarındanbiri © Bi- | akmak. 9 — Dediğini yapma kuvveti g Bir çeşi geyik. 10 — Esnarında g İnandırmak. bayılmıştı. İhsan bey damatla uğ- raşirken Molla da, muzaffer bir ihtilâlei gurur ve süruriyle salon- © GÜ TLERİ dan çıkmış, cüppesinin eteklerini topliyarak otomobiline girerken şoförüne: (Devamı var) SU İLE GELEN MİKROPLAR Bakınız, su mikrop bakımın dan havaya hiç benzemez. Hava- nin mikropları insanlar için pek te korkunç şeyler olmadıkları hal- de, su bize pek korkulacak hasta- liklar getirebilir. Vâkıâ, suyun içinde de bize 78- rarları olmıyan pek çok mikrop- lar bulunur, Hiç mikropsuz su an- cak fıkır fıkır kaynatılmış sudur. O da soğuyunca, pek kısa bir za- manda gene mikroplar dolar... Ta- bii olarak son derecede saf sayi- lan suyun bile bir santimetre mi- kâbında on taneye kadar mikrop bulunur. Yüz taneye kadar olsa da pek saf sayılır. Bir santimetre mi- kühi içinde bin taneye kadar mik- robu olan sulara fence saf derler ve içilmesinde mahzur görmezler. Bin taneden yukarı olunca, suyun değeri düşmeğe başlar. Yüz bin - den ziyade olunca, artık o suya pek pis denilir. Ancak, bu kadar çok mikrobu bulunan pis su iğrendirecek bir şey olmakla beraber insana hasta» lık vermez, Suyun tehlikelisi içe- risine hastalık veren mikropların girmesidir, Su ile gelen hastalıkla- rın en başında da kara hümma bu- lunur Gerçi, gene su ile gelen ko- lera hastalığı ondan daha korkunç ise de bu hastalığın salgınları çok- tanberi kesilmiş ve — geçenlerde yazdığım gibi — bakteriyofajlar ile asıl yerinde de kökü kazınmak- ta bulunmuş olduğundan şimdi su ile gelen hastalıkların en korkun- cu kara hümmadır... Ondan başka ishal hastalıkları, amibibi dizante» ri ve çocuklara musallat olan İs- bal hastalığı da su ile gelir, Bu hastalıkların mikroplarını yahut amibi su içinde arayıp bul- mak üzün iş olduğundan suyun hastalık mikrobu bakımından te- miz olup olmadığını anlamak için yalnız kolik; denilen mikrobu ararlar. Bu mikrobun su içinde bu- lunması kendisinin hesabına bü- yük bir şey ifade etmez. Çisnküi libasil bizim barsaklarımızda tabii olarak en çok sayıda bulunana mik- roptur. Çocuk doğunca, daha hiç süt emmeden onun yücudünde bi- le bulunur, o kadar çabuk girer. Bizim sağlık halimizde o bizimle hoş geçinir. Bizi zayıf bulunca, he- men marifetini yapar, hastalık ve- rir, Onun içilecek suyun içinde bu- lunması o suya, hasta İnsanın bar- saklarından çıkan mikropların ka- rıştığına delâlet ettiği için pek mühim sayılır, Hayvanların bar- saklarında da bulunduğundan, su» yun içinde ondan bir kaç tane bu- lunursa, büyük ehemmiyeti olmaz, | Yalnız suya nezaret etmek lâzım gelir, Fakat suyun bir santimetre mikâbında ondan bir tane, yani litresinde bin tane olursa, o za- man ehemmiyet büyür. Suyun i- çinde kolibasil bulunması, o suya hastalık mikroplarinin girdiğine delâlet eder. Medeni memleketlerde halka, çinde hastalık mikrobu bulunmı yan su içirmek belediyelerin her şeyden üstün, İlk vazifesi sayılır. Onun için her yerde belediyeler halka verilecek suyu türlü türlü meğe çalışırlar ve daima daha em- hiyetli çareleri araştırırlar.. Bizim memleketimizde de her tarafta be- lediyelerin hu medeniyet vazife sini takdir ederek şehirlerin hal- kına mikropsuz su içirmeğe çalış tıkları görülüyor. Ancak memle- ketimiz nüfusunun yüzde sekseni köylerde bulunması, şehirlerin de hemen hepsinin pek dağınık olma- sı, bu vazifenin teminini pek güç- leştirmektedir.. Avrupanın garp tarafındaki memleketlerden bazı- larında olduğu gibi, bizde de bü- tün memleket halkının daima mikropsuz su içebilmesi ilkin pek, pek çok paraya, sonra da haylice uzun zamana bağlıdır. İçeceğimiz ve kullanacağımız suyun, her yere böyle hiç mikrop- suz gelmesi temin edilinceye ka- dar suyu bizim kendimizin temiz- lememiz O kendimize ve ailemize karşı bir sağlık borcudur.. Evler- de de suyu mikroplardan temizle- mek için türlü türlü vasıtalar var- dir. En basit vasıtanın suyu kay- natmak olduğunu bilirsiniz. Suyu kaynatıp soğuduktan sonra İçmek hoşunuza gitmezse, yahut bunu bü- yük bir külfet sayarsanız, evdeki terkos musluklarından birine bir filtre taktırarak yalnız o musluk- tan su almak pek güç bir şey de- gildir, İçeceğiniz suya bir kaç damla limon sikmak bile, suyun mikrop- larına karşı haylice emniyet verir, Biraz da şeker katarsanız daha em- niyetli olur... Fakat su ile gelebi- lecek kara hüimmaya karşı en em- niyetli çare aşılanmaktır. | 20000000048 Üç Günlük Hikâye EGEDİBİNDE Yazan: iş Başımı köpek balığma doğru eğdi. Valvı açtı. Pırıl pırıl parlıyan ha- va habbeleri bir fiskiye gibi kö- pek balığının üzerine boşandı. Ba- lık şimşeğe çarpılmış gibi, birden kaçtı. Köpek balığının vapura ge- lişine bakılırsa, oradaki insan loş lerinden yemiş ve yemin tadımı si- dığı için vapura dadanmıştı. Ali küçük balıkların binlercesi- le salona girip merdivenleri inmi- ye başladı. İlerledikçe yeşil loş- luklar, mor bir karanlığa ve son- Ta bir kara kadife koyuluğuna dö- nüyorlardı. Dalgıç sep fenerini yak tı. Elektrik ışığının içine giren kü- çük balıklar, sanki tutuşan renk, renk donanma maytapları imişler gibi çark ediyorlardı. Salonun yer- lerinde tavanlarında çeşit çeşit de- niz çiyanları, ve böcekleri yürü- yorlardı. Kara Ali karanlık ve sü- küt içinde, ayak uçları üzerinde yü- rüyordu. Salonda, deniz memeleri ve ba- ıklarla beraber, iki kamarot ve üç yoleunun kadavraları yüzüyor- du. Ali lüks kamaraların birisinin kapısını açtı. Büyücek iki balık, kamara pencerelerinden şimşekler gibi kaçtılar. Kapınm açılması ve balıkların kaçışının yaptığı akıntı ve anaforla, kamaranın Toşluğunun içinden, bir kadın gövdesi, mual- lâkta döne döne Alinin üzerine geldi. Olünün yüzü, Alinin yüzü- ne çarptı. Ali dehşetten haykırdı. Tüyleri diken diken oldu. Gerile- di. Cep fenerini odada gezdirdi. O- da içinde salıverilen ve tavana do- kuna kalan, oyuncak balonlar gibi, sarı saçlı iki çocuk leşi, tavanda sahınıyorlardı. Kara Ali “Iki çocuk bir anne! demek ki, buras: değil” dedi. Neden bilmedi. Çocukları ba- lıklar yemesinler diye çıkarken, büyük bir hürmetle, kapıyı ya- yaşça kapadı. Yanı "aştaki kama- rada çocuğuna kollerile sarılmış bir kadın buldu. Galiba çocuğunu denizden gizlemiye, ve boğulmak- tan korumağa uğraşmıştı. Kara A linin yüreğini dehşetin çelik parmak ları, yıkanmış bir çamaşırmış gibi burktu. Kendine: — Bu halt bir milyon İlraya da yutulmaza.. Şimdi giriştik artık, aman çobuk bitireyim. Marmarise gideceğim” dedi. Hiç te ömründe, o an kadar, Ha- ticesini göresi gelmemişti (Ay teki kamaranın kapısını aç- ta. Cep fenerinin ışığına Ka tırcıoğlunun tastamam tarifine u- yan yarı kel, kara bıyıklı bir g- dam geldi. Tavana kadar tırma- nan çiyanlar, oradan adamın üze- rine geçmişlerdi. Gövdenin en yü- muşak yeri olan gözlerini tama- men yemişlerdi. Ali: — Şimdiye kadar bütün beyni- ni de yilyerek orada yuva kur- muşlardır. Diye düşündü. Adamın burun deliklerinden ve ağzından çıyanlar, sülükler gibi salkım salkım sarkıyorlardı. Kara Ali lâmbasını gezdirdi. Lümbası kadını aydınlattı. Saçının bir kaç HALİKARNAS BALIKÇISI ******** TA) şesine takılmıştı. Gövdesi o tellere takılı olarak yüzüyordu. Arkası A- liden tarafa dönüktü, Baş aşağıya muallâkta duran kadın, akıntıdam dolayı sanki canlı imiş gibi oyna» yordu. Kara Ali kadının Marmaris- 4 olduğunu ve Marmaristen herif le binmiş olduğunu duymuştu. Kim dir acaba, tanır mıyım onu? diye merak etti. Sonra: — Her kim isen, ve neysen beni affet” dedi. Kadmı gerdanından tuttu. Etle- ri tereyağı gibi yumuşamıştı. Par- makları batıyordu, Kadının züzü nü kendine doğru çevirdi. Çiyanlar dört beş saç telinin üzerinde yü- rüyemedikleri için gözlerine doku- namamışlardı. Kara Alinin gözleri önündeki yuvarlak camdan, kadı- nm yeşil yeşil gözleri, onun gözlerine hazin hazin bakıyorlardı. İşte o zaman Ali çıldırırmış gibi oldu. Gözlerine inanmadı. Şüphe lendi. Daha dikkatli baktı. Yine i- nanmsdı. Kıyamet kopuvermiş gibi bir şamata, bir çan çalışı, bir çığ- hık, ıslık, haykırış beynini yırtıyor- du. Gözler Çakır Haticenin gözleri idi. Neden üç ay mekliup yazma» mış olduğunu anladı. Diri olarak onu o vaziyette görmüş olaydı Belki ilk öfkenin atılışı ile bir ei- nayete kadar varırdı. Fakat ka- din o yeşil gözlerile gözlerine ba- kıyordu. Bakışlarile yalvarıyor /#bi idi: — Beni affet! Bak! Cezamı bul- dum! Öyle nadim oldum ki.. Boğulur- ken o kadar sıkıntı çektim ki.. Diyor gibi idi. Kara Ali öfke şöy- le dursun, insan gönlünün o esra- rengiz merhametini duydu. Kadı- na açıyordu. “Kadına beni affet!” diyesi geliyordu. Gerilip dışarı çi- kayım, dedi. Fakat miğferde sanki hava kalmamıştı. Okyanus toj nıp, bütün ağırlığı ile üstü De oturmuş gibi boğuluyor, ezili- yordu. * ukarda kayıkta ip) tutan Xi- lavuz, ipin en ince titreyi- sinden anlıyan usta bir adamdı. İpe bir şeyler oluyordu. Çekti. Ip ta- kılı idi. Daha fazla havı verdirdi. Hava gitmiyordu. Uç saat uğraştı. lar ve nihayet uçları boş hava bo- rosile ipi çektiler. Sgenin © kor kunç derinliklerinden yılmıyan canlı yürek, esrarengiz merhame- tinin derinliğinde çatlamıstı. Katırcıoğlu Hasan, motörün gü- vertesinde zıp zıp hopluyor, saçı- ni başını yoluyor vet — Ah paralar güme gitti. Diye danaler gibi bağırıyordu. | Çanakkalede Yeni Postane Çanakkale (TAN) — Köhne bir va- ziyette olan posta binası, tamir ve tadil edilerek muntazam bir şekle ko- nulmuştur. İçinde bir de telefonla konuşulmağa mahsus oda vücude ge- tirilmiştir. Şehrimizin muhtelif yerlerine pos- ta kutuları vazedilmiştir. Postahane de para alma ve verme işleri humara telinin uçları kanapenin ayağı kö. | sirasile ve süratle görülmektedir. —— —— 4 muzunu ŞOKOLAKSİN memnu 1 ADEDİ TABİİ, 2 ADEDİ MÜSHİLDİR. ÇOCUKLARA NISIF VE RİLİR. En muannid kabızlarda bile tesiri kati, lezzeti gayet lâtif ra kinsiz mlilevvin müshil çikolasıdır. Çocuklar seve ewe ver. Fezane ema ERE lerde 8 adedi 20 kuruş.

Bu sayıdan diğer sayfalar: