23 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

23 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 51 Şehekkeler ERA E. Safo İle Sokullu, Şebekecilerle Mücadele Ederek b Varlıklarını Korumıya Çalışacaklardı Padişahın — evvelce de işaret ettik — paraya karşı büyük bir © © zâafı vardı. Şemsi Paşa işte bu zâ- , afı kendi meramına âlet yaptı, pa- © , dişahı rüşvete alıştırdı. Bu ağır © hakikati Müverrih Âli — kendi © © müşahedesine dayanarak — ese- rinde kaydeder. Ve tarihçi Peçev! © — de o kaydı, şu suretle kendi kita- © bina geçirir: “Şemsi Paşanın pa- dişaha rüşvet aldırdım dediği halk dilinde döner durur. Ol asırdan- “beri bu sözü işitmiyen kimse kal- © mamıştır. Âli efendi merhum ta- © (o zihinde yazmışlar ki: “Bir gün Şemsi Paşanın has halvetindey- dim. Kendisi sandetlü padişahın yanından henüz gelm Büyük © bir sevinç içindeydi. Kethüdası o- © Olan Koçuya hitap etti, bugün Kı- zil Ahmetli inkamın Ali Osman- dan aldım, onlar bizim ocağımıza © — su koymuşlardı. Ben dahi onların © ocağını söndürecek bir mukadde- /» o me tertip ettim, dedi. Koçu ket- hüdanın yüzü ekşidi, cam sıkı dı, “Ne veçhile?,, dedi. Şemsi pa- şa cevabında: “İrtişaya dadandı dim. Bugün kırk bin altın rüşvet © — kabul ettirdim. Bu, büyücek bir Jokmadır, ona tatlı gelir. Artık irtişadan fariğ olmaz. Evlâdi da ayni.yola döküleceğinden. devlet- leri sebat bulmaz, dedi. O anda benim hatırıma bir fıkra geldi, lâ tife yüzünden söyledim. Nesli den olmakla tofahur ettiğiniz Halit bin Velit, Halife Osman devrinde hasmından önce hallfe- nİn huzuruna girmek için, kapıcı- yâ iki altın vermek suretiyle İs- © İN &leminde ilk rüşvet nümune- sini vermişti. Siz dahi ceddiniz ta- rikine gitmiş ve bu kötü sürmeti icra etmişsiniz, dedim. Gayet mün- İail oldu ve biraz durup başin sak Jadı, “Hoş, hoş. Çok şey bilirsin Ali, Dedi.,, Peçevi, Âli tarihinden bu ikti- bası yaptıktan sonra, Şemsi Paşa- mın karakterini tebarüz ettirmek için şu satırları ilâve ediyor: “O, üç padişaha musahip olmuştu. Av- larda daima kendileriyle bulun - muştu, O sebeple, kâzip bir şöhret sahibiydi. Yoksa vasfı, tavrı lâyü- oi Günah İse Yazan: Kerime Nadir Bu mektubu sana yarın göndereceğim. Ve artık bâli, meşrebi maskara, mezhebi dalkavuk, laklaka kabilinden dil kuvvetine malik, şehrice muhave- reye sâlik, gayet mümsik, kelâ- mında ihame (İki mânalı söz de- mektir) kasdi çok, ırza ve edebe takayyüdü yok bir kimseydi!,, şte Sultan Murat, içli dışlı ku- rulan bu şebekeler arasında saltanat sürecekti, Safoyla Sokullu da, kendilerinin nüfuzunu, belki de hayatını hedef tutarak faali- yete geçen şebekecilerle mücade- le ederek varlıklarım korumaya çalışacaklardı. Eğer hünkâr, ira- desine sahip ve programa malik , daha doğrusu düşünmek, ırmek, sezmek kabiliyetleri taşı- sa, böyle iki değil, on iki şebeke- min de saray ve devlet 'daresi ü- zerinde müessir olmasına imkân yoktu. Fakat o, bir saman gibiydi. Çabuk parlardı ve hiç bir şey yak- madan, yakamadan sönüp giderdi. Ayni zamanda şahsını dünyaya tercih eden gafillerdendi. Kendi zevkine, kendi eğlencesine zarar vermemek şartiyle kürenin altüst olmasına kayıtsız kalacak kadar hodikâmdı. Ondan ötürü — sarayın hsreminde ve haremi dışında — şebekeler kurulurken o, köçekler, sazendeler, hanendeler tedarii le ve Manisadan getirdiği oyu cuları yenileriyle birleştirip sefa- hat âlemlerini kuvvetlendirmekle meşgul oluyordu. Safünün tercü- mranlığından — böyle bir işe ha- cet kalmadığı için — ayrılan cüce Caferle Nasuha Enderun odaların- da yer verdiği “gibi babadin kalan cüceleri de — içlerinde meşhur çift cüce de dahil olmak üzere — onların emri altını sak- muştu. Yalnız bunlar, bu cüceler başlı başına bir eğlence heyeti teş- kil ediyorlardı. İçlerinde mukal- Bt. hokkabaz, perendebaz, met- tah, destancı, soytarı, cambaz var- dı ve bir araya geldikleri vakit yapmadıkları oyun, göstermedik- leri hüner kalmıyordu. Sultan Muradın da karakterini bir kalem darbesiyle çiziveren Peçevi — onun padişahlığını unut- Bundan ende mi? TEFRİKA No. 63 <---. bolan bir adam!... madığını ve ölü padişahları zeme- denlerin yaşıyan padişahları da kızdıracağını bildiğini hissettir- mek şartiyle — şöyle diyor: “Ta- biatleri gayet zeyrek ve ârif, sö- zün özüne vâkıf idi, Şiirlerinde, hattâ durumlarında ve tutumla- rında tasavvufa mall, inci kıyme- tindeki sözleri ilâhi bahislere mü- temayül ve pek zarif olan sel'ka- ları o sonsuz: denizlerde sail ok makla devrin şairlerine — oku- sunlar diye gönderdiği gazelleri- nin çoğu ol vadide idiler. Gü; i ni kendi mülklerinde, belki Arap ve Acem diyarında olan hoş — el- ban sazende ve hanendelerle, tat- li sözlü kıssaperdazlarla, hüner sahibi oyuncularla geçirirlerdi. Bu hüner sahipleri sıra ile ve nöbetle hümayun meclislerine girerler, ma- haretlerini gösterirler, avuç avuç altın alıp memnun ve mesut gi- derlerdi.,, Yine bu zeki tarihçi onun mec- lisinde ne gibi maskaralıklar ce- reyan ettiğini göstermek için şu fıkrayı kaydediyor: “Maskaranın biri bir gün şata- ret ve maharetini tamamlar, padi- şah da ona yüz altın ihsan edecek olur. Fakat maskara: “Yok, bün- kârım, Bugün altın istemem. Yüz değnek isterim,, Der. Sebebi sual buyurulunca: “ Hele elli değnek vurun, ondan sonra sual buyu- run,, Der. Bunun üzerine hünkâr: “Urulsun,, Diye ferman eder. Mas- kara yatırılır, pataklanmağa, bağ lanır. Vaktaki değnek elliye çı- kar. Herif “Durun, durun. Bir ortağım vâr. Elli değheği de ona vurun,, Diye bağırır. e “Ortağın kimdir?,, denilince: “Her gün be- ni davete gelen bostancıdır. Bu adam, hünkârımdan ihsan 4lıp giderken seni, ben getirdim, yarı- sı benimdir, deyip nısfını elimden alır. Bugün değneğin dahi yarısı onun hakkı olmak lâzım gelir,, 66- vabını verir, Padişah bu lâtifeden hazedip maskaranın ihsanını iki kat yapar. Bostancıya da elli değ- nek vurdurarak, bir daha böyle küstahlık yapmamasını tenbih e- deri, fi TAN beni hiç görmiyeceksin.. Evet yavrum!, sonra hayat benim için nedir?.. Seni bulduktan ve sevgini tattıktan sonra, senden mahrum yaşıyamaz- dım!,. Annenin aşkını kalbimde bıkmada, usanma- dan yıllarca taşıdığım halde, senin hasretin bana, onun yokluğundan çok daha acı gelecekti!. Ölüm beni bütün bu acılardan kurtaracaktır Um- Tani... İşte, mumların titrek aksiyle ışıldayan şu silâh, bana bir halâs şuaı gönderiyor. O beni muhtaç ol- duğum ebedi süküna kavuşturacak! Tekrar hayaller görmeğe başlıyorum. Fırtınalı bir kış gecesi!.. Karanlık bir siperdeyim!.. Kulağı- ma bir motör sesi geliyor.. Bir tayyarel., İşte alevler yükseliyor. Bir adam yanıyor. Kö- mür oluyor... Piyer karlı yalvarıyor: — Harbi, askerliği bir tarafa bırakınız ve vicda- nen düşününüz. Eğer kalbinizde bir aşk mevcutsa, ızlırabımı anlarsınız... Cevap veriyorum: — Teklif ettiğiniz şeyin ne demek olduğunu bili- yor musunuz?.. Tekrar yalvarıyor! — Biz artık iki düşman değiliz.. Lisanını ana li- sanınız gibi konuştuğunuz bir'millet, şüphesiz ki, dostunuzdur!... Bağuyorum: — Nöbetçi!.. Nöbetçil. Gecenin karanlığına karışan ve tipi arasında kay5 serpuşunu silkti; başına geçirdi ve Kulaklarımda top sesleri, mitralyöz sesleri... Müt- hiş tarakeler!.. Alevler etrafımı sarmış. Havasız kalıyorum... z Silik bir mektup!.. Şerif boynunu büküyor. — Cebimdeydi.. Çamaşırlarım gibi o da keyfini bozmuş... Çenemden kan Sızıyor. Melez kan!. Bulaşık elle- rimi çamurlara sürerek temizlemek istiyorum.. Şimdi başka bir mektubun satırlarını seçmekte- yim.. Bu yazılar benimdir: “ . Hiç bir erkek, bir zâaf ânının muvakkat ihtirasiyle hayatına plân çizemez. Ve hiç bir genç kız da, hataya düşürdüğü erkekten tamir beklemek hakkına malik değildi Lidanın yaşlı gözleri! rıldanıyor: — Peşinizden burı ır gelmek cüretini ba- na veren şeyin büyük! tahmin edemiyeceği- miz için bu hareketimi bir suç telâkki edersiniz. Bir ezan sesi duyuyorum. Bir cami avlusunda, alaca karanlıkta abdest alan gölgeler var. Ben de aralarındayım.. Yüksek bir kubbenin altında sabah namazı kılınıyor. İşte, gönlümün sesi: — İbadet, tövbekârların ruhlarım bütün kirler. den, bütün hedümetlerden kurtararak, işlenmiş suç- ların bütün günahlarını temizliyen tek çaredir. Bu çareye sığınanlar, o büyük huzura gelip yalvaran- lar, daima doğruluk ve selâmet yolunu takip eden kimselerdir... Bu defa dudaklarım kımıldıyor: — Allahım!, Ettiğim bunca fenalıklar, islediğim ” Perişan bakışlariyle mı- ——— vE Bu tasvirlerde onu gözleriyle görmüş Frenklerin de şahadetle- rini ilâye etmek lâzım gelirse, A- vusturya elçisi Ongandın, Ham- mer tarihine geçen raporundan ve 16 ıncı, 17 inci asırlarda Garbi Avrupa Hükümdar ve “Milstleri ismindeki eserden şu satırları al- mak kâfidir: “Üçüncü Murat, ya- radılış itibariyle halim ise de, çe- buk hiddetlenir ve o vakit mer. hametsiz olurdu. Raksı, musiki; severdi. Mukallitlikten, hoş söz - lerden hoşlanırd. Asma saatçili- ğe, ressamlığa meyli vardı. Sara- yında mermerden bir çukur yap- tırmıştı, ber sene oraya iki buçuk milyon altın gömdürür ve yatağı- nı bu hazine üzerine serdirirdi!,, Ie bu vaziyette bulunan ve böyle bir yaşayış tarzı ka- bul eden sultan Murat, içli dışlı ve birbirinden ayrı iki muhasara çemberi içine alınmıştı. Yavaş ya- vaş kuklalıştırıhyordu. Muhasara yı kuranlardan erkekler partisi Hoca Sadettinin iltihakiyle kuv- vet kesbettiği gibi, kadınlar gru- pu da padişahın hemşireleri Esmi- han ve Gevher Mülük sultanların katılmasiyle bir kat daha ehem - miyet almıştı. Bu sultanlardan bi- rincisi Sokullunun, ikincisi de ve- zir Piyalenin nikâhlısıydılar, Sa- foyu düşürmek ülküsünde Nuru Bânu ile ve büyük halslarile bir- leşmekte tereddüt etmemişlerdi. Her iki şebeke, sultan Muradın mizacına yöre şerbet sunuyorlar ve şerbetin sekri içinde onu kendi iradelerine rametmek istiyorlardı. Şemsi paşanın başkanlığı altında bulunan grup, bütün tezvirlerini “Saltanat hukuku, efendilik şere- fi, gibi gurur okşayıcı mvezular | üzerinde yürütmeğe koyulmuşlar- | dı. Onların muhtelif bahaneler bularak padişaha — sık sık — anlattıklarına göre, saltanatta şir- ket olamazdı Çünkü suitanlık ilâhi bir nimetti ve kaynağındaki kudsiyet dolayısile ne küçük, ne büyük mikyasta; ne ciddi, ne şaka şeklinde ortaklığa taharmül ede mezdi. Bu sebepledir ki, padişah- lar kardeşlerini, amealarını Ye i- capvederse, öz evlâtlarını “BĞUrL meğe, yani saltanata ortak olmak istiyenleri yok etmeğe — fetva & le — mezun bulunuyorlardı. Hal buki Sokullu vezirde, padişahlık kudretini benimsemiş gibi bir dü- rum, şevketlâ hünkâr mühimse- mediğini hissettiren bir tutum var- dı. Nihayet bir köle olan vezirin bu haline göz yummak, Allı/ıda | gücendirebilirdi. Zira sultan Mu- | rada saltanatı veren Allahtı ve bü nimetin vecibelerini #hmal etmek | elbette Allahı gücendirmek neti- | cesini doğuracaktı. | . (Devamı var) içmi #ârlü günahlar için beni affet! Bana insanlığımı geri ver!,. Haykıran vicdanımı artık sustur.. Bu sözleri söyliyen adam, neden yine kötülükler peşinde koştu?.. Neden Allahı ve vicdanını tekrat unuttu?.. Kendimi mazur gösterecek olan şu kanaate da yanıyorum: — Ben melez doğdum.. Anam kaçtı. Babam inti- kam vasiyet etti.. Fenayı, fena eden cemiyettir za- ten!,. Buna ana ile babanin da suçu katılırsa, elbet dım”.. Annenin aşkını kalbimde bıkmadan üsarma- me gö n de hep ilk cürümler değil midir?.. Dai ma bir iyiliği, bir iyilik, bir fenalığı, bir fenalık ta- kip etmez mi?.. Hangi dürüst hareket, düşküne na- musunu iade eder?.. Hangi mücrim, alnına damga yedikten sonra, (Töbekâr olup), (Cemiyet içinde) lekesiz dolaşabilir?., Annemin oğlu ağır oğır başını sallıyor.. Soruyo- rum: — Haksız mıyım?.. — Şüphesiz!.. Sona mırıldanıyor: — Siz, o insanlardansınız ki, onlar kendi kendile- rini bedbaht ederler... Bahtsızlığınıza yer hazırladı- ğini vehmettiğiniz bazı âmillerin varlığına inan- mak, yine düştüğünüz hatalardan biridir. Siz sa- dece merhamete liyık bir insansınız. Ve kont tekrar konuşuyor: Saadet öyle bir şeydir ki, giden onu üstünde götürmez.. Yaşamasını bilirseniz, dalma sizinle kalır... Mazimin bu derece geri dönmesi beni çıldırtıyor. Kulaklarımda çanlar çalan bu sesleri kendimden uzaklaştırmak isiyorum. Yine pencereye koştum. Başımı serinletecek bir nefes hava yok.. Derin ka- ranlıklar!,, Sessizlik! Gece kuşları haykırışıyor... Göğsümü sıkan frenk gömleğimi parçaladım. Bo- ğuluyorum... Ne kasvetli gece yarabbi! Umran, artık her şeyi biliyorsun. Beni affedecek misin kızım?.. Annenden başka bir de, sen affeder- Günah bende mi?.. A m a A VENÜS kadar güzel olmak isterseniz Meşhur Alman güzellik mütehassısı Profesör Doktor E. WİNTER tarafından formülü yapılan ve dünyada mevcut müstahza- ratın en mükemmeli olan VENÜS güzellik Umumi deposu: Nureddin Evliyazade Ecza, alât ye e NY URUBU Zâfıumumi, Kansızlık, Romatizma, . ... Sıraca, Kemik, Sinir hastalıklarına, cılız yavrular, yi mıyan çocuklar, dermansız ihtiyarlar, solgun kızlar, vereme istidadı olanlar HASAN KUVVET ŞURUBU 'ndan idir. Kanı arttırır, iştiha verir, şifai tesirleri çok- tur. Fenni surette imal edilmiş, içilmesi kolay ve lezzetli iyemiyen, diş çıkara- bir şuruptur. Küçük büyük her yaşta istimal edilebilir. L müstahzeralını kullanınız Güzellik A Itriyat deposu İstanbul sen, daha az Iztırap çekeceğimi umuyorum... Beni kölü yadetmel.. Nedamet düyan bir ruh, peslarından biraz sıyrılmış demektir... Ve beni anarken dudakların Bir kaç dua miri dansın! Zira zmücrim ölülerin mücazatı, hayatta kalanların dualariyle hafifler!.. Ömrü zindan olan babatım mezarını da zulmetie bırakmak istemezsin, değil mi yavrum?... Temiz ve masum ruhun her halde bu kurtarıcı vazifeyi 86- verek başaracaktır; Artık sabah oluyor. Ufuklar ağardı. Uzaklardan hafif bir sada aksediyor, Sabah ezamıl. Ağlamak istiyorum... Fakat gözlerimde aradığım yaşlar yok!.. Şamdanlardaki mümlar küçüldü... Bir tanesi bit- mek üzere... Titriyor, titriyor; lâkin sönemiyor.. Ben nie sabahları böyle uykusuz gözlerle karş” lamıştım. Fakat, hiç birinde, bu sonuncusu-kadar hüzün yoktu.. Ölümü, bu derece tevekkülle bekle- mek nesil mümkün oluyor? Heyecan duymuyorum» Yalnız ızdirap çekiyorum. Omuzlarıma bunca şeyi yükliyen bâhlıma lânet olsun!... Bir insan âcizdir.. Cürüm işler, töbekâr olur. Ku- sur eder, af diler.. Onu müsterih kılmalısın artık!- İşte, nihayet beklediğim teselli katrel Ağla mağa muvalfek oluyorum.. Hıçkırarak, haykırarak ağlıyorum, Sana fazla Yazamiıyacağım yavrum!. Gün doğdu.. Etraf aydınlandı.. Mumları üfledim- Tekrar yalvarıyorum., Beni affet kızımi, Hıçkırs- rak yalvaran talisiz babanı alfet!.. O baban ki, seni bir kere kollarında sıktığı içi? bahtiyar oldu.. O baban ki, senin kırılmış ümitleri8 nemlenen gözlerini görmemek için, ölümü aradı. Elveda yavrum!.. Seni bütün ruhumla kucaklar ve daima bahtiyar olmanı Cenabıhaktan dilerira- Baban Halâk Giray » —SON— ği

Bu sayıdan diğer sayfalar: