——— 7-5-939 AAA 7 Mayıs 1939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi — — 1400 Kr. 1 Sene 2800 Kr. ÇK LA 6 Ay 1500 ” 400 » 3AY go0 " ASN 1Ay 300 ” Milletlerarası posta ittihadına dahil Olmiyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 — kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pül ilâvesi lâzımdır. İSİNön. meseteteni| Metodik Çalışmanın Faydalı Neticeleri Belediyenln icraatını takip edi- yor musunuz? Lütfi Kırdar İstanbual geldikten sonra bir müddet bekledik. Aradan bir kaç ay geçip te icraat namına bir Şey görmeyince sabırsızlandık, Hat- tâ bazıları bedbinlik eseri bile gös- termeğe başlamıştı. Fakat o, tetkikle Meşguldü. Tetkikatını bitirip yapıla- cak işleri tesbit ettikten sonra Şehir Meclisinde düşündüklerini bildirdi ve ondan sonra İcraata geçti. Bu İcraatı üç kısma ayırabiliriz: 1 — Parasız veya az para ile ya- pılabilecek müstacel işler, 2 — Para ile yapılması lâzım ge - len müstacel işler, 3 — Şehrin imar ve istikbaliyle a- lâkdar mühim işler. O bir taraftan tetkikatına devam ederken bir tınfeın dı Iılrînci kıs- ma ait i ta b . du. Belediyelere kendi ııımtıkılnn dahilinde temizliğe itina etmelerini, hiç tamir görmemiş bozuk yolları ta- mir etmelerini, ağaçlanması — lâzım gelen yerleri ağaçlatmalarını emret - ti. Bugün bu icraatın semerelerini görmeğe hışlıyomı Şehrin her ta - T çol arı a- gaçl'nm“ktldır Ve şehir — eskisine nisbetle hayli temizlenmiştir, Vali tetkikatını bitirdikten sonra ikinci ve üçüncü kısımdaki icraata geçti. Bunl başındı t işini halletti. Şehrın bir çok yerlerinde yeni çocuk bahçeleri inşasına teşeh- büs etti. Yapılması lâzım gelen yol- ları tesbit etti. Diğer ihtiyaçları da Peyderpey tatmin etmek üzere bir Program yaparak bü dı. Şimdi bu iki kıımı dahil ışleruı başlamak üzere bulunduğunu görü - yoruz: Şehrin bir çok caddeleri asfalta çevrilecektir. Bir kaç yeni hastane ve bir kaç yeni mektep yapılacaktır. Bir stadyum, tiyatro, konservatuvar ve gazino yapılacaktır. Fakat en mühimmi şehrin süt ve ekmek ihtiyacını temin için radikal icraata geçilmek üzeredir. Şehrin süt işini hal için bir süt fabrik ve ek- hit ei & : u BIN AD eee a TAN Yenı Buyuk HARP arşısında Eskisine Bir Bakış Guzetelerîmidn siyasi maka- lelerini okuyor ve yahut Ankara radyosundan hulâsalarını dinliyor musunuz? Okuyor ve din- liyorsanız - vaziyet hakkında her halde şu kati, tam, sağlam kanaa- te vasıl olmuşsunuzdur: Kimsenin bir şey bildiği yok! Arka arkaya dinlenirken bu ma- kaleler bana sekiz, on kişi, bir o- daya toplanıp biribirlerile müna- kaşa ediyorlar, biribirlerinin de- diklerini şiddetle, hiddetle, kökün- den ve temelinden yalanlayıp ak- sini isbata çalışıyorlar tesirini ya- pıyor. O kadar ki ayrı ayrı oda- larda bulunmasalar aralarında hır çıkacağına İnanacağım — geliyor. Hiçbirinin dediği ötekine uymu- yor. Kimine göre harp tehlikesi gelip çatmıştır; kimine göre ise uzakla- şıp gitmiştir. Bazısına göre harp zaten mevcuttur, devam etmekte- dir; bazısına göre mevcuttu; şim- di nihayete ermiştir. Birini okurken ona inanıyorum; sonra ikincisini dinleyince fikrimi değiştirip buna taraftar oluyorum; üçüncüsünde yine eski fikrime yak- laşıyorum; dördüncüsünde büsbü- tün başka bir fikir hasıl ediyo- rum. Sonunda kendi öz fikrimi de kaybedip tamamen kararsız, şuur- suz, şaşkın ve yorgun, kala tası- içinde beynimin ildiğl Yazan REFİK HALİD derek bunu bir “psikoz” sayıyor- lar; harp bir ruh hastalığı imiş ve asıl fenası da sari imiş. Şayet bu hastalar politika mevkiinden uzak- laştırılırsa muharebelerin de önü- ne geçilirmiş! Iyi ama harbe sebe- biyet verecek olan zararlı hastalar harbi çıkarmadan evvel öyle sağ- lam mevkilere çıkmış bulunuyor- lar ki değil hastabakıcılar ve gar- diyanlar, ordular bile kendilerini yerlerinden indiremiyorlar.Kedinin kulağına çıngırak takmak kabilin- den bu fare hulyası derde deva o- lamaz. Istilâ harbi yapacak büyük hastalar, dikkat ediniz, önceden dahili bir harbe girişiyorlar, evve- lâ kendi milletlerini yeniyorlar; sonra haricisine başlıyorlar. Tıp bakımından muharipler mademki hastadırlar, on- lardan mantık ve hesap beklemek te elbette abestır: bu itibarla har- bin vehim ve hulyaya istinat ettı- sarı havyardan yapılmış tarama haline girdiğini, ezmeleştiğini du- yuyorum, bön bön etrafıma bakı- yorum. “ Kendimi tekrar toparlayınca dü- şünüyorum: Dünya haritasınm harpsiz bu derece geniş miktarda değişmesine imkân olmadığına ve halbuki değişmekte bul göre harp mevcuttur; fakat kan dö- külmeden koca ülkeler alınıp ve- rilmiyeceğine nazaran da harp yoktur. İşte yirminci asır ortasında va- sıl olduğumuz tekâmül budür: Harp var mıdır, yok mudur, farke- dememek! arp lâkırdıları, hazırlıkları, daha doğrusu kısaca, harp yapıldığı şu sırada devlet ricali ve hepimiz için ibretle okunacak ya- mek işini hal için de bir ekmek fabri kası vücude getirilecektir, Hulâsa senelerdenberi atalete a - ]'şmı! ı * hunld bı, * L L, bir canlanma, bir faaliyet başlamış- tır. Lütfi Kırdar — ümitlerimizi boşa çıkarmamıştır. Onun gören gözü, pratik zekâsı, çalışkanlığı sayesinde şehrimizn hergün braz daha güzel- leşeceğine, ilerleyeceğine, ve dirile- ceğine itimadımız vardır. x Dikkat Bu sütunlarda sık sık hudutları - mızdan içeri sızan ecnebi propagan - dasına karşı uyanık bulunmamız lü- zumu üzerinde duruyoruz. tün — teyakkuzumuza ’—çmk:ıı M: p da yine sinsi sinsi sütunlarımıza kadar giriyor. Meselâ Alman gazetesinin evvel- ki gün çıkan tehdidamiz yazısı ba- zı gazetelerin birinci uyfılırmılı büyük — puntolarla neşredilmiştir. Kemil aleyhimizde yazılan bir yınyı ilâve ksizin bu d mevki vermek bir hatadır. Propaganda işte bıiyle kendlsinı zılar gündelik makale ve mütale- alardan ziyade umumi harbe ait kitaplar, bilhassa o devir ıdamla- rinin neşrettikleri “hatıralar” dır. Şimdi masamın üzerinde Avru- pa diplomat ve kumandanlarının yazdıkları cilt cilt “hatırat” duü- ruyor. Umumi harpten evvel, harp esnasında ve sulh devrinde dev- letlerin kimler elinde ve ne gün- lere kaldığı, nasıl vehimler, ha- yaller üzerine yürünüldüğ# oku- nacak facialardandır. Bütün bu kitaplarda işin nereye varacağını bilerek narbe giren tek kişiye rastl dlım, Bazı ki Y harbe, sonu gayet iyi tahmin edi- lerek mantik ve hesapla girişildiği- ni iddia ederler. Bunun böyle ol- madığına uzak ve yakın tarih çok belâğatli bir şahittir. Eserlerden anladığıma göre harbe daha ziya- de zan ile, hulya ve ümidin, evde- ki Ppazarın çarşıya uyacağı kanaa- tile, yani tamamen mantıksız ve hesapsız girişilirmiş, Hele istilâ harbini açanlar, cihangirlik heve- sine kapılanlar yıldızlara bakarak istikbali gördüklerine inananlar ka- dar yanlış ve hayali programlara aldanırlarmış. Z ruhiyatçıları ve hekirr- sezdirmeksizin içimize - TK C) leri harbi tıp bakımından tahlil e- kıyor. Meselâ umumi herpte Al- manya imparatoru hazırlığına gü- venmekle beraber vehim ve hul- yaya da kapıldı, “Belçikayı çiğner, geçerim, İngiltere aldırmaz!” dedi, aksi çıktı. İtalyayı sürüklerim san- dı; yaya kaldı. Amerika seyirci durur ümidinde de tamamen al- dandı. Bilhassa altı ayda harbi bi- tirivermek plânı bu en büyük al- danış zafer hulyasını kökünden baltaladı. Netice bildiğimize var- dı, Maamafih sade istilâ harbi ya- panlar değil, müdafaa harbine gi- rişenler de mütemadiyen &«ldandı- lar. Rusyaya güvenerek Türkiye- ye, başlangıçta, surat asıp çatık kaşla sakiz çiğniyen Itilâf devlet- leri bir “Hasta adam” nağmesi tut turmuşlardı; Osmanlı devleti bir yatalaktı; Avusturya ve Almanya bu yatalağın iki yanma iki kortuk değneği gibi sıkışırken pandomima seyrine hazırlanır alaycı bir vazi- yet aldılar. Pandomima sandıkları bir trajedi gibi neticelendi. Ça- nakkalenin hakikaten hayalet ve Türkiyenin bir yatalak olmadığını anladılar. neticede yeni bir Kaynar ca bekliyorlardı, O civarda bir mua- hede imzalandı ama bunun adı Brest - Litovsk idi. Istanbulu teşrifi tahayyül edilen yar, cenup yerine Şarkı boyladı; Bizansta yeni bir tahta çıkarılacak iken Sibiryada bir bodruma indi- rildi . Ayasofyada krallar elinden taç giyecekti, Ural ötesinde kırbaç yedi. Bu bedbah: imparator taht- lar çöktürmek, devletier parçala- mak, milletleri namsız, şansiz bı- rakmak niyetinde idi, halbuki ciğe- ri beş Para etmez bir serseri onu ailesile beraber yere çökertmiş, pa- ram parça etmiş, mezarını bile ni- şanesiz bırakmıştı. Bulgaristanda bir çarcık yardı ki, bütün hayatınca gaf yapmıya and içmişti; gözü Balkanlar impa- rTatorluğunda idi; vurguna gidiyo- rum sanmıştı, sürgüne gidiyordu. Hulâsa bütün hesaplar yanlış çık- mıişti. Bu yanlışlık, asıi -tuhafı, harpten sonra da devam etti; hem bilhassa galipler harptekinden ve ;nağlüplardan daha fazla aldandı- ar. Eskiden 5 ira Umumi harp diplomat- sızlıktan o berbat hale gir- mişti, umumi sulh te diplomat nok- sanından şu perişan vaziyete düs- tü. Dünya sulh esaslarının kurul- duğu zamandaki kadar diplomat kıtlığına, kısırlığına hiçbir devir- de uğramamıştır. Diplomat, hasmı olan milletin izzeti nefsi hususun- da ne dereceye kadar zillete katla- nabileceğini sezmelidir. Harpten sözde muzaffer çıkanlar mağlüp ettiklerini sandıkları devletlere karşı diplomat gibi değil, bir zen- ci kabilesini yenip esirliğe sokmak istiyen müstemleke baş çavuşu zin- niyetile hareket ettiler, Hoş, bugün harpsiz istilâ yolunu bulanların da yaptıkları odur. Avrupada harpten evvel 26 dev- let vardı, 33 e iblâğ, yani yedi hu- dut belâsı daha icat edildi ve dı- ihuriyet bunu 17 ye çıkardılar. Bir düzüne; daha buyuruk, kuyruk ve toy dip- lomat kafilesi! Bugünkü Avrupa- yı ortaya koyan diplomatlar, ördek yumurtasından civciv çıkaran ta- vuklar gibi bu minimini devletcik- lerin şuraya buraya kaçışıp niha- yet göle atıldıklarını görünce ke- narda çırpınmıya başladılar! Ki- mi devlet haddinden fazla büyütül- müş; kimisi tahammül edilemiye- cek derecede küçültülmüş, kimisi yoktan var edilmiş, kimisi de ha- ritadan silinmek istenmişti. İşte sulh diplomatlarının hata silsilesi! arbe girişte Osmanlı devle- tinin gösterdiği hesapsızlık ve işlediği hata da tüyler ürpertici bir manzara arzeder. Alman ittifa- kına ne şekilde girildiğini anlatan dikkate şayan bir vesikaya Ce- mal Paşanın “Hatırat” nda rast- geliyoruz. Kabinede Bahriye nazı- Ti bulunan merhumu. bir fırtınalı gecede Sadrazam Sait Halim, Bo- ğaziçindeki yalısına çağırıyor: “— Nerede kaldınız Paşa? Arka- daşlar beklediler, »eklediler, şim- di gittiler. Size gayet memnun o- lacağımız bir havadis vereceğim. Almanya hükümeti bize ittifak tek- lif etti; biz de bunu:menafii mem- lekete muvafık telâkkı ettiğimiz - den bugün ittifaknameyi sefir ile beraber imza ettik!” Öp babanın elini! K Dükkân gediği icar senedi pbile bu kadar kolay, istişaresiz, müza- keresiz imzalanamaz. Cemal Paşa için yapılacak ilk şey - her sehep bir yana dursun - imzadan evvel kendisine —haber veril İ erttrreldi., mevcuttu, nazır Sait Halimin yalısında otu- rfırlarken içeriy2 Enver Paşa gi- riyor: “Kendisine hâs olan sakin tav- rile gülerek diyor ki: — Bir oğlumuz dünyaya geldi!” Nazırlar hazarati bu mahalle kahvesi ve kadınla: hamamı ağ- zı ile verilen müjdeden bi: şey an- lamıyorlar, alık alık Enver mer- j ve heup edalı yüzüne bakıyorlar. Meğerse bu dünyaya gelen çocuk, Çanakkale- den içeri soktuğu Alman zırhlıları imiş, Genç kumandan re sadraza- ma, ne Bahriye nazırına, ne de men sup olduğu partiye söylemeden, sormadan, sezdirmeden, arka ka- pıdan bu ecnebi toplarını Marma- raya, yani Osmanlı imparatorluğu- nun yatak odasına sokuvermiş. Mecliste yine itiraz, münakaşa, hi- tap, itap yok; yine tebrikler var! Zaten “Hatırat” taki usulsüzlük- leri, hataları, halitaları inceleseniz, hayretinizden küçük dilinizi yut- muş, imparatorluğun da niçin ha- pı yuttuğunu öğrenmiş olursunuz! Devlet ricali, bir gün olsun, tenez- zül edip te biribirlerile istişareye yanaşmamışlar, hepsi bir tarafta, ayrı ayrı, akıllarının dikliğine, di- lediklerini işlemişler. OZARIRA MA ) Valmle /:,',_“ B ir bu yolsuzluğu, anarşi, ba- şı bozukluğu düşününüz, bir de bu gün Türk milletinin ba- şında bulunan ricalin demokrasi prensipine uygun temkinlik, ihti- yatlı, ağır başlı, kılı kırk yaran dürüst hattı hareketine bakınız, if- tihardan kendinizı alamazsınız.Eski devre kıyasen yeni rejimin açtığı mektepler, yaptığı yollar, kuruttu- ğu bataklıklar, kurduğu şehirler ve işlettiği fabrikalar, hulâsa her şubede uhtesinden geldiği işler bir istatistiğe ve grafiğe sığabildiği i- çin mücessem bir şekil alabiliyor. Fakat gösterilecek bir mühim mesele daha vardır ki, çizgi ve rakkam ile ifade olunamaz. Bu, bütün diplomatik faaliyetlerin he- sabını - en eski ve sağlam demok- rasilerde oldugu gibi - hükümetin FOFIKRA | Ö Kültür Hayatımızda Yeni Bir Verim Yazan: Şüküfe Nihal î Içinde benliğimizin kaybolduğu — sisli, engin uçurumlarda yem- yeşil bir ağaç boy verdi: “Türklük” mecmuası. İlk sayısının ilk yaprağını IS" açmaz, her gün kullandığımız, inan- — dığıınıı, biliyoruz. — sandığımız bir — da bile, £ bir millet, hep ayrı ayrı düşündüğümüzü, ayrı ayrı şeylere inandığımızı görüp şaşa- — lıyoruz. ve “milliyet” kelimesinin — hangi ları, hangi ları içine aldığını görerek; “ne kadar doğru!” diye bir ışığa kavuşmaktan — doğan — heyecanla seviniyoruz, T Değerli bilginimiz İsmail Hami Daniş din başkanlığında hazırla- nan mecmua, Avrupalı bilginler, tür- koloğlaı du bulunduğu halde taşıdı. — ğ l b itimad kaza- nıyor. İçindeki yazılar, bazı ilmi neş- — riyatta olduğu gibi, kapalılık, ağırlık — içinde can sıkıntısı vermiyor, Ele al- dığı en ağır mevzular - bile, az çok münevver her Türkün sıkılmadan 0- kuyup faydalanacağı gibi açık, sa « de.... Lise talebesinden başlayarak yetişkin münevverlerimize kadar her keste başka bir iddiaya bürünen bir çok bahisler, mecmuada; en ilmi, en kati vesikalarla bize asıllarını, hüvi- yetlerini isbat ediyor. 4 Bu hakikatler önünde yarım, mü- — tereddit, zahmetsizce hazırlanıver « miş etüdlerin, kafaları ne yanlış yol- lara götürebileceğini düşünerek mec- kıymetini üzde bir kat daha büyütüyoruz. Türklük mecmuasında ırk, milli- yet gibi devrimizi meşgul eden mese- lelerle Anadolu etnografyasına, eski Türk yazılarına dair kıymetli bilgi- lerden başka Türk folklörüne, Tüzk tiyatrosuna, musikisine, edebiyatına ait ilmi etüdler buluyoruz. — ğ İkinci nüshada münevver, genç bir Türk kadını olan “Nâzan Daniş: mend” in, büyük şairimiz A.hdii!hık Hâmit için hazırladığı kıymetii — bir. yazısı var, Bu yazıda büyük üstadın. hayatında basılmamış, elde edileme- miş vesikalar şölümüyle Türk edebi- _uıtıuuı “Makber” gibi bir şaheser sebep olan Fatma ham- meclis grup leketin tas- vibine arzetmesidir. Siyasi rüşt buna derler. Umumi harp başlangıcında büs- bütün aksi hareket edildiğini, ne- ticenin de ne fena bittiğini yukarda görmüştük. Zaten o deyir hüküm- dar ve ricalinden hiçbiri , hiç bir ülkede kâfi dirayet gösterememiş- tir. Harbi kazanan Clemenceau ve Lloyd Georges gibileri de fena ida- relerile sulhü kıybettilei'. Talât Paşa fıtratan politikacı i- di, yani kurnaz, sevimli bir tilki idi, halkı avlardı. Fakat diplomat- lık tilkilik değildir; tilkiyi kapana sokan bir hünerdir. Alman sefiri onu kafese soktu. Enver Paşa ne idi? Ne politikacı, ne Jiplomat; ba- rut kokusuna can atan cins bir at! Harp isterim diye eşindi, tepindi, kişnedi, kükredi, nihayet en zarar- h şeklinde meramına erdi: Cemal Paşaya gelince, aklınca, hem Cram- vel, hem Deli Petro. hem Dara, hem Sokullu, hattâ hem de Haussmann! Yani hem ihtilâlciydi, hem Isla- hatçı, hem imparatordu, hem dip- lomat, hem de imarcı ve bulvarcı! Tabiidir ki ne birincisi diplomat ne ikincisi cihangir, ne üçüncüsü halâskâr olabildi. [_: amdolsun ki bugün Türkiye bambaşka bir vaziyettedir. İşte bunu ve bundan evvelkini i- yice bildiğim, bildiğimi de veni- emniyetsizlik, meşruti idarede u- den kitaplarda okuyup gözden ge- çîrdiğlm lçindır ki, harbi hiç iste- sulsüzlük telâkki ederek h İS- tifasını vermekti. Hayir, öyle yap- mıyor, sadrazamı bu muvaffakıyet- li işten dolayı tebrik nezaketinde bile bulunuyor! O gün 1914 senesi ağ'ıstosunun ikinci günüdür. Derken 11 ağustos gecesi (görüyorsunuz a, her mese- le karanlıkta geçiyor!) dürt, beş ber dünya altüst ol- sa da en az zararla hattâ epeyce kârla çıkacağımıza şüphe etmiyo- rüm. Ve yine bunun içindir ki Bay Hitler nutuk söylerken, ben de - teşbihte hata olmaz - memleketi- ne güvenen Bay Roosevelt gibi u- yuyorum! mın el yazıları; Himıdln şiir müs - ddeleri, jencalojik — malümat, ve bunlardan çıkan neticelerle Hnmitte ğ bulduğumuz şiir ve sanat atavizmi; — blze bir insanın, bir dehanın oluşu, Veraset hakkında en canlı bilgiyi ve: riyor. Nâzan Danişmed'in ağır başlı, sa- ; de, sevimli üslübu ile canlanan etüt, Hâmidin ve Hâmit ailesinin muhteuı devirlerdeki fotograflariyle karşı - mızda levha levha yaşıyor, Bunlardan sonra bir de Hâmidin babası Hayrullah efendinin bir piye-” sini okuyoruz. Türklük d imizi, ırkımızı tanıyoruz; din, dil, yazı, e_—' debiyat sahalarında — geçirdiğimiz | safhaları görüyor; varlığımızın göl - gede kalan kıymetlerini seğyoruğ* Türklüğün, gelecek sayılarını sabır .» sızlıkla beklerken aydınlatıcı yolün- | da muvaffakıyetle ilerlemesini nıni— miyetle dileriz. bi Nevşehirde Doktor ve Nüfus Memuru Nevşehir, (TAN) — Altr aydan- beri Ankarada kursta bulunan hü- kümet tabibi Hasan Basri Baykıl gelmiş, vazifesine başlamıştır. Nüfus memurumuz, Ali Rıza Yü- ce, Aksaray kazasına tayin edilmiş, yerine Ulukışla nüfus memuru A.li Ünsal gelmiştir. Kâhtada Su İhtiyacı Kâhta, (TAN) — Koca kasabha- miz, yalnız küçük bir çeşmeden su ihtiyacmı temine çalışmaktan ya- kında kurtulacaktır. İlçebaylık ve belediye bu hususta müştereken lışmaktadırlar. Kasabamızın muhte- lif yerlerinde beş çeşme yapıla bunun için dört yüz lira sarfoluna- caktır. Paranın yarısını hükümet, yarısını da teberrü suretiyle h İ verecektir. * Kâhta, (TAN) — Kubilây mek tebi talebesi velilerine açık havad bir müsamere vermişler ve çok mu- vaffak olmuşlardır.