Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
S Müüümllüne — N — Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 113 Imdat Kuvvetleri Geliyor $ sman — Pehlivan, karşısın. $elikle şîaki bir avuç kahramanın Tİ andıran mukavemeti kar- ol ihda sarsıldı ve şaşırdı. Akşam tek::, Ortalık kararmıştı. Savaş e T ve bütün şiddetile yine baş- %p'“m: Asiler, Hacı Vasfi Beyin d“ınîme kuduz kurtlar gibi sal - 'W]u' mevzilere de epeyce yak Sören lar, Vaziyeti biraz tehlikeli Beya Hacı Vasfi Bey, İbrahim İle €n aldığı bir emirle Mudurnu l allihan yolu arasındaki Aktaş vwî“”“ çekilmiş, İbrahim Bey x. Bi bu ricat emrini, müfreze- | bize Maneviyatını sarsmamak İçin, bul büdirmemeği daha muvafık Tuş, G*e yarısı ateşin birdenbire w;:_:îhnaini ben hayra yor- h%ıı Asilerin gerilediklerine %:hmş, tabii sağ yanımızda- Rek,, | Ticatlerini hatırıma bile ,:ğ:;emiştim. Fakat, sabaha karşı 5% an, solumdan gerilerimden ı.a_.' silâh sesleri gelmesi ve bil- q!& bu cihetlerden müfrezeme — Mi ” ©dilmesi beni şüphelendir- Haq'vAxîlerin bir fırsat bularak, n,uş asfi Bey ile aramıza sokul- tün, Oiması ihtimalini düşünmüş- ha 4V" vaziyeti hemen bir rapor- İhçapçahim Beye de bildirmiştim. Wni lşey. Hacı Vasfi Bey müf- ricat ettirdiğini yine ben- den 3a"d—a!!'nştı. Verdiği cevapta, di TÜ nazarı dikkate aldığını bil- €kle iktifa etmişti. ; saha karşı da, ihtiyat birinci TMiHurşit efendi kumanda- Ufak bir müfreze ile, sağ ya- kuvvetlendirdiği haberini I—ıux_;'mişti. Sabah olunca, asiler Tet oıt efendinin, on neferden iba- Bi Uduğunu sonradan öğrendi- âtm,, Müfrezesine şiddetli bir ta- ah İ Yapmışlar, Zavallı Hurşit e- çi"ni ile de iki neferimizi ele ge- çüh._ş €&r, hemen oracıkta, her ü- ba"xek de karmlarını deşmişler, bi'Eı- larmı boğazlarına dolayarak B gğ ağaca asmışlar, Bu vahşili- Ting Ten diğer neferler de korkula- him kaçmışlar ve soluğu İbra- Beyin yanında almışlar. *2İyet bu tehlikeli şekli alm- hiıq_k Ca, İbrahim Bey artık bana de y SHi bildirmek mecburiyetin- İmıştı. Bizzat bulunduğum Lıhm:ad&r gelerek vaziyetin 1s- ı“’luı &it fikirlerini söylemiş, emir tş Vermişti. 9ç . Sağa düşmüştü artık. Elimde bip a. “le iki makineli tüfek ve Ş Mi $& a Tit n top vardı. İlk iş olarak, cep- Sağ başmı asilerin gerileri- h,qîhdit edemiyeceği bir şekilde faya 8 Ve zaviye teşkil eden nok- KA & makineli tüfeklerden biri- hş,ıü:ıeştirdim. Ben bu tertibatı Eıı e.hbitirmiş yerime geliyordum. teı.;%'dı asiler birden bizim ü- İaş “2€ de hücuma geçtiler. Fa- İlh Yağ dnfmı, gerçekten takdir “'*tıe ; €dilmeğe değer mukave- Tnj 1 Ve hele makineli tüfekle- Mh:ıdürücü ateşi karşısında ol- . p erde, mıhlanmış gibi kal- Bö,te' İklnci bir hücum cesaretini Bu Mediler, ha “Fada İbrahim Bey beni ya- Phüyşğîlrttı. Ümit fışkıran gözle- Mme dikti ve: nsğîhk' dedi.; Şimdi İsmet Pa: T telgraf aldım. Binbaşı Y dört yüz Zeybek süva- N Beli iki dağ topu ile imdadımı- Wdy, , OTmuş. Paşa, bu kuvvetin, Vg,,::huyn gelinciye kadar muka- k ân”d'hhesîni, şayet mukavemet Üy u'_'“ bulamazsak, ricatle Mu- &a Çi N* Nallıhan arasındaki boğa- Sin> lmemizi emrediyor. Ne der.- yîn.h.u kuvyvet gelinciye kadar da- A*'lle Sek miyiz? .'“lq Tİ durdurduğumuza, aradan b |— Beçtiği halde tekrar hücum k!!"ncmdan: "Şimdi, Telgraf Aldım. Dört Yüz Zeybek Uvarisi İki Dağ Topiyle İmdadımız Düzceli Cemal Bozkurt teşebbüsünde — bulunamadıklarına göre vaziyetimizde bir tehlike olma dığını temin ile İbrahim Beyi ricat emri vermekten sarfınazar ettir- dim. O gün ve ertesi gün de düşma. nı yerinden kıpırdatmadım. O gece âsilerin arasına, yanımda bulunan ve kendilerine son derece itimadım olan Düzceli Cemal Bozkurt ile iki arkadaşını gönderdim. Gece yarısı yanıma gelen bu fedakârlardan al- dığım malümat, benim cesaretimi arttırdı, mânevi kuvvetlerinin sıfı- a Geliyor,, Dedi larda bulunulmasını doğru bulmadığını, Milli mücadele esnasında muhtelif vilâ- yetlerde olduğu gibi Adapazarında da Ku- vayi milliyenin ilk teşekkülü sırasında mahdut bir zümre tarafından can sıkacak bazı hâdiseler çıkarılmış olabileceğini an- latıyor ve fakat bunları alelitlâk Adapa- zarlılara teşmil etmenin yersiz bulundu- ğunu tebarüz ettiriyor. Bulgar Sadık tefrikasının o kısmından bu çeşit bir mâna çıkarılması Belediye Reisini olduğu kadar, bizi de müteessir etmiştir. Halbuki, tefrika muharriri, hâ- tıralarını naklederken, tabiatile Millt mü- cadele esnasında sarayın ve bendelerinin tesvik ve iğfallerine kapılan bazi kimse- lerin Anadolunun muhtelif yerlerinde vu- kua getirdikleri isyanlardan da bahsetmiş ve bu arada Adapazarında kaymakam Mustafa, Abaza beylerinden Sait ve arka- daşlarının hıyanetlerini ve bu işteki rol- lerini anlatmıştır. Yoksa sarayla alâkalı kü Çük bir zümrenin bu mevzil hareketini asil ve temiz Adapazarlılara atf ve teşmil et- mek gibi hiçbir maksat ve gaye güdülmüş ve ifade edilmek istenmiş değildir. Esa- sen, şurasını tavzih etmek mecbüriyetin- deyiz ki, o zaman muhtelif mıntakalarda görülen bu isyanlar, daima mevzil kalmış ve halkın nefretini ve adavetini celbet- mekten uzağa geçememiştir. Kaldı ki, Ku- vayi milliye ile elele çalışan Adapazarlı- ların milli mücadele tarihimizde kazan- dıkları menkıbeler de sırası geldikçe bu hatırat arasında zikredilecektir. Tefrikadaki bazı parçaların suitefsire ğrı Aâ Belediye Re- isinin gösterdiği bu büyük alâka, bize bu azı günler gazeteleri kaçırdı- ğımız oluyor. Gazetenizin ge- çen pazar günü çıkan — nüshasında ismime hitaben yazılan açık mektu- bu ancak bugün okuyabildim. Her evlâdın ölen bab eğer ATATÜRK'e Ait Münasebetile Bir Münakaşa SERBEST SÜTU .... Yazan: İsmail Habip ona bir taarruz yapılmışsa, onu her suretle ve en şiddetle müdafaa et- mek en mukaddes hakkı ve en tabii vazifesidir. Fakat benim — rahmetli Ferit Bey için yazdıklarımla şimdi, onun — oğlunun bana yazdıkları: “Mangal tahtası,, ile “Bayram haf- tası,, bile birbirinden bu kadar ay- kırı olamaz! “Cümhuriyet,, te iki aydır, Ata - türk'e ait hatıralarım intişar ediyor. Bunlardan ikinci kânunun 25 inde çıkan makalede zaruri bir vesile ile Ferit Beyden bahsedilmişti. Oğlu- nun bir ay sonra verdiği ve “Bir iki günlük gecikmenin — ne ehemiyeti var,, dediği cevapta benim o yazıya, acemilikle dürbünü, —aksi tarafın- dan tutmuş bir kimse gibi, hep ters bakmış. Bakınız, ben o yazımda aynen şu satırları yazmıştım: (.“Bu, tuhaf bir tesadüfle — olmuştu. Konyadayken bir vesile ile Kastamonu- tamonu valiliğine tayin edilen Ferit beyi bir tesadüf neticesinde Gaziye tavsiye etti- ğini ve Ferit beyin bu suretle Kastamo- nu valiliğine tayin edildiğini yazmakta- dır. İsmail Habibin” Ferit beyi Atatürke tavsiye etmesi kadar garip bir şey olamaz. Çünkü...» A sıl garip ve ağrep şey, benim o yazıyı bu suretle anlayışı- dır. A yavrum, Atatürk'e vali tav - siye etmek benim değil, kimin had- di Ben sadece, “Hatırlattım,, diyo- rum, o bunu “Tavsiye ettim,, anlı- yor. Bu yalnız iki kelime farkı değil, mağrıpla maşrık farkıdır. Babasının vali oluşu, öyle tavsi- ye ile değil, Gazinin onu Diyarba- kırdan tanıması, ve Kuvvayi Milli- ye zamanında da zaten Kastamoni vali vekâletini yapmasındanmış. Pe- ki ben, ne diyorum? Yukarıda yaz- dığım fıkradan sonra aynen şu fik- ra geliyor: «Gazinin Umumi harpte Diyarıbekirden dan yordu. Yı dakilere, «Ya- rahmetli Ferit bey uzun müddet Hîîı;ı:cılar lediği sözleri dikkatle okuyunuz. Bu haşlama değil, direktif veriştir. Yal- nız direktif, hal ve vaziyet icabı bi- raz şiddetli verilmiştir, o kadar. azinin o direktifli sözlerini bil- diren fıkranın sonundan bir hamiş çıkarak Ferit Beyle, Kasta- moniye beraber gidip orada beraber çalıştığımız hakkında da kısaca ma- lümat vermeğe lüzum gördüm. Bu lüzumun sebebi açıktı. Bu gi- bi hatıra yazılarında vesika şahit- lerdir. Halbuki rahmetli Ferit Bey, hayatta değil, Kastamonide beraber çalıştığımızı — tevsik için o hamişte, bütün Kastamoniyi şahit göstererek şu satırları yazdım: (Valile tabit beraber gittik, bütün Kastamonu bilir, hep beraber çalıştık. O kadar ki Ferit bey Aşağıçay boyunda tut- tuğu evde bana da bir oda ayırdı, İstedi- ğin kadar «Bu kadarı da fazla!» de, «Ga- zinin emri, diyor, hiç ayrılma yok!» ) Buna karşı mahdumunun cevabı çok nazikâne: Ben otomobil parası vermemek için valiyle beraber gitmişim! Kork- ma otomobil parasını baban da ver- medi. Zaten o sırada Ankarada, he- le öyle Ilgazları aşacak yol için em- niyetli otomobil de yoktu. Bunun K defterdarlıkla bulunduğu hu, diyordu, Kast epey di Vekâletle idare edilip duruyor, oraya hâ- lâ bir vali bulamadık.» Ben kendilerine Ferit beyi hatırlatınca «Hay Allah razı olsun, dedi, iyi ki aklımıza getirdin.» Ve Kılıç Aliye döndü: «Ferit beyin Kastamo- nu valiliği için bir şifre yazınız.» noktayı tavzih etmek fırsatını verdiği için kendisine müteşekkiriz. Bakınız oğlu bunu nasıl anlıyor: « Sayın muharrir, 1923 senesinde Kas- ra düştüğünü öğrendiğim âsilerin gerisinden bir baskın yapmağı kur. dum. Cephemi, y da çalış; jandarma mülâzimi Cemal Bey ile çete kaptanlarından Perlepe Ham- di Ağaya bıraktım. Kendileriner hor türlü ihtimalleri gözününe ala- rak muhtelif vaziyetler üzerinde emirler verdim. Yanıma aldığım yirmi beş neferle, cephemin sol ba. şı açıklarında dolaşarak ilerledim ve âsilerin gerilerine indim. Sabah olmak üzere idi. Tuttu- ğum hâkim noktalard_ın sAAatli Zayıflamak isteyen neşeli Kon- yalrya karşılık, şişmanlamak İste- en Üt h ÇA h ıız- bir ateş açtım. Ateşimi cephemdeki efrat ile makineli tüfeklerin ve topun ateşleri takip etti. Bu bas- kın ve iki taraflı ateş asileri fena halde sarstı. Hele o sırada ismini şimdi hatırlıyamadığım — Çerkes Beylerinden birinin vurulup ölü. vermesi bu sarsıntıyı arttırdı. Pa- nik başlamıştı. Asiler dağılmışlar, biribirlerini çiğnervesine kaçışmıya başlamışlardı. Bu zafer efradımın atılganlığını büsbütün arttırmıştı. Artık mevzilerden fırlamışlar, ayak ta, diz çökmüş vaziyette, kaçan ve biribirine karışan âsilerin üzerine dolu yağar gibi, kurşun yağdırıyor- lardı. Tam bu sırada, binbaşı Nâzım Beyin müfrezesi zabitlerinden, De- mirci efenin yaveri jandarma yüz- başısı Nuri Bey, iki yüz atlı zeybek ile bulunduğum yere yetişmişti. Bu lunduğu Aktaş mevkiinden vaziye- ti gören binbaşı Nâzım Bey, bu iki yüz atlı zeybeği göndermekle be- raber, top indirmiş, kaçan âsiler ü- zerine şarapnel yağdırmıya başla- mıştı. Atlı zeybekleri yanlarına kılavuz olarak verdiğim or. neferim ile be. raber âsileri tâ Abatgölüne kadar kovalamışlardı. (Devamı var) * Bir noktayı tavzih Adi 1 Belediye Reisind ldığı bir*mektupta, 9-3-939 tarihli nüshamızda çıkan Bulgar Sadık tefrikasından bahse- dilerek Adapazarı halkını rencide edecek bazı mütalea ve ibareler görüldüğü işaret ediliyor. Bu tefrikanın o kısmındaki bazı parçaların bu tarzda bir suitefsire uğra- yışı ve ifade edilmek istenildiğinden baş- kaca mânalar çıkarılması Belediye Reisi- ni büyük bir hassasiyetle gazetemizi ikaza n ŞöN a sev y ullu okuy den iyi olmasm - pek nazik bir zat, Bi7 1 Lkhıneı IMO' lacağını sorarken: — Ha, yaşım 24 tür.... Demesi pek zarif düşmüş... Bir- kaç gündenberi mide hakkında yazdığım şeyleri büyük bir dik- katle okuduğu halde, bu yazıların kendisini tatmin etmemiş olduğu- nu da haber veriyor. Ancak, bunu söylemesine sebep naziklik değil- dir, midesi bozuk olduğuna kana- ati var da ondan. Bilirsiniz ki mi- deleri bozuk olduğuna kanaat ge- tirenler dünyada hiçbir şeyden memnun olamazlar. Hattâ çokça homurdanan kimselerden söz açı- lınca onları “Midesi bozuk” diye tarif ederler... Bununla beraber okuyucumuzun mide bozukluğu- nu pek te ağır bir hastalık san- mamalısınız. İstahı yerindeymiş, yediği şeyleri de hazmedemiyor- muş, yalnız on beş günde bir de- fa midesine eksilik ve yanma ge- liyormuş. On beş günde bir gelen yanmaya da Trahatsızlık denile- mez. İnsan biteviye rahat yaşayın ta arada sirada biraz değişiklik hissetmezse rahatın zevkini anlı- yamaz... Zaten bu nazik okuyucunun bü- yük şikâyeti şişmanlıyamamak- tandır. Boyu ile ağırlığı arasında müvazene temin için dokuz kilo eksik olduğundan on kilo daha al- mak İstiyor. Fakat kalım kemikli olduğunu - tabit vücudünün ke- mikleri, insan kafatasının kemiği kalın veya ince olduğunu kendi kendine takdir edemez. - Yazdığı- na göre, haber vereyim ki, virmi kilo daha şisşmanlamak hakkıdır. Herkesin söylediği gibi, boyun bir metreden fazlası kadar kile kalide- si ortalama bir hesaptır. İnce ke- mikli, dar omuzlu olanlar on kilo az, aksine olanlar da on kilo fazla gelirlerse gene mtütvazene halinde bulunuyorlar demektir. Fakat, aksiliğe hakın ki, sişman- ların hepsine birden uygun ge- lecek bir zayıflama usulü söyle- mek kabil olmadığı gibi, zayıfla- riın hepsini şişmanlatacak ve her vakit aymı bir usul yoktur. Her za- yıf ta, zayıflığı getiren sebebe gö- rTe sismanlatılır. cok İstiklâl mücadelesinin evvelinden sonu- na kadar Kuvayi Milliye ile elele vererek ÖTEKİ ŞİŞMANLAMAK ri kalorileri yerine koyamıyacak kadar az yerler de ondan şişman- Iryamazlar. Her hangi bir sebep- ten dolayı perhiz tutan, iştahı ol- madığı İçin az yiyen, midesi yahut barsakları hazmedemediği için ye- diğinden İstifade edemiyen za- yıflar bu birinci sınıftandır. İkinci smıftan zayıflar da ye- diklerini fazla eriterek ihtiyat saklamıyanlardır. Yediğini fazla eritmenin tarzı da türlü türlü o- lur. Kimisi fazla hareket eder, ya- hut fazla spor yapar. Aşk zevkine fazla düşkün erkekler de ne kadar çok yemek yeseler sişman olamaz- lar. Fakat kadınlarda öyle değil, onln_r * aksine - sisman olurlar. Kimisi de zihnini fazla yorar. Fikir işinin kalori sarfettirdiği hiç bilinmezse de fazla zihin yorma- nın zayıflığa sebep olduğu siiphe- ıslzdir. Bir de kederler ve düşünce- er. Buraya kadar saydığım zayıflık sebeplerinin. sişmanlamak isteyen okuyucumuzla alâkası olmadığı şüphesizdir. _Zayıflığm daha mühim sebep- Teri mikroplardır. Atesli hastalık- lardan hemen hepsinin İnsanı za- yıflattığını herkes bilir. Birkaç günlük grin hastalığı hile insanı zayıflatır. Fakat ateşli olmıvan müzmin ve mikroplu hastalıklar da zayıflığa sebep olurlar. Meselâ veremli hastaların zayıflığı meş- hurdur. Alkol kullananların bir çoğu şişman olurlarsa da zayıflıyanlar da vardır. Keyiflerini uyuşturucu ilâclardan arryanların hemen hepsi zayıf olur. — Şişmanlıkta olduğu gibi, zayıf- ikta da hormonların tesiri olur. Tiroit guddesinin cıkardığı —hor- monlar coğaldığı vakit zayıflık ge- lir, aksi olduğu vakit şişmanlık geldiği gibi. İpofiz guddesi de bo- zulunca kimisine sişmanlık gelir, kimisine de zayıflık gelir. - Seker hastalığma tutulanların — bazıları da zayıf olurlar. Bazılarında da zayıflık büsbü- tün normal bir haldir. Kendilerin- de zayıflamağa hiçbir sebep bu- Tunmadığı, hem de - iştahları pek açık olduğu için - çok yedikleri halde gene zayıf kalırlar. Onlar için benim teklifsiz arkadaşımdı. Kasta- monunun Kuvayi milliyeye iltihakında da vali vekilliği yaptığı için şimdi oranın va- liliğine en uygun adamdı.» Daha ne yazaydım? Zaten böyle olmasa, onun ismi ortaya atılır atıl- maz Gazi hemen, onu vali yapmağa kalkar mıydı? O yazıda Ferit Beyden bahsedil- mesi Atatürk'ün — karakterlerinden birini canlı bir misal halinde mey- dana çıkarmak içindi. — Gazi Recep Peker'le çalıştığı küçük odada beni çağırtmış, Kastamoni mebusluğunu söylemiş, intihabatta da K için lev tı umumi müdürü Kâ- zım Paşa (Şimdi Trakya umumi mü- fetişi muhterem General Kâzım Di- rik) tamirden yeni çıkmış, bir aske- ri kamyonetle — bizi Kastamoniye göndermek lütufkârlığında bulundu. Hoş, o kamyonet te, tam Ilgazın duruğunda, birdenbire direksiyonu fırlıyarak sağa döndüğü için bir an- da bizi iki binlik uçuruma yuvarlı- yordu. Allahtan iki karış yüksekliğinde, ve bir iki metre — uzunluğunda bir kayalığa rastladığı için yüzde yüz bir ölümden kurtülduk.” Yoksa sen, nide çalışmağa memur etmiş, tali - matnamemi almak için istasyondaki dairesine gittiğim zaman da “Valile çalışacaksınız,, de- mişti. Ferit Beyle beraber gidecektik. Fakat bir gün evvel meclis korido- runda bana Yusuf Kemal Beyle isti- şare yaptığını, yıllarca Kastamoni- de kaldığım için resmi sıfatı olan valinin resmi sıfatı olmıyan benim- le beraber git doğru olamı yacağını söyledi, Ben de Şefimiz, madem ki, Gazi- dir, Gazi de şu küçük odadadır, gir de kendisine sor, dedim. Girdi. Üç dört dakika sonra kıpkırmızı çıktı. “Beni zehir zenbelek haşlattın,, di- ye bana çıkıştı. akalede bunlar anlatıldıktan sonra şöyle deniliyor: (..Beraber gitmemizdeki — tereddüdünü atlatır atlatmaz: — «Na demiş, riya mt yapacağız, Halkı mı aldatacağız? Fırka da bizim, hükümet te; onları ayrı ayrı göstermek sahtekârlığı öyle mi? Bırak be birader, yapamıyacaksan valiliği, yok ya- pacaksan tereddüdü bırak!» Ve gürleye gürleye emrini vermiş: — «İsmail Habiple beraber gidı beraber çal Yi daha yıllarca evvel yetim — kalacak ve öyle bir mektup yazmak için be- ni de karşında bulamıyacaktın! O hamişte, yine hep beraber ça - lıştığımızı ihsas için şakalı bir eda ile “Şifreleri beraber açıyoruz, ce- vapları hep ben yazıyorum. İsterler- se imtihan etsinler, bütün mühim şifrelerin meali hâlâ ezberimdedir!,,. demiştim. Mektubu yazanda anla- yış tersliğine bakınız, benim o son cümleyi alarak şöyle diyor: “Yaz - dıklarının, inanılması pek güç şey- ler olduğunu kendisi de takdir edi- yor ki, bu kaydı koyuyor!,, Buna lâf anlıyan beri gelsin derler! ylarla babasının — evinde kalı- şımın sebebi de “Kastamonide oturabilecek ve tam mânasiyle bir istirahati temin edecek otel yok- muş.,, Çocuğum, koskoca şehre nasıl hakaret edersin? Ben Kastamonide öyle bir kaç ay değil, ondan evvel altı yedi yıl kaldım, Ve bütün ha - yatımın en rahat geçirdiğim zaman- ları da o yıllardır. Açık mektubun sonlarına doğru, yine onun babasını vali yaptırmak: nız, ve halka beraber görüneceksiniz » Ondan sonraki son fıkra ile, Şe- fin o sözlerinden çıkan karakter, ki makalenin bütün hedefi odur, şöyle gösteriliyordu: «Ah onun bu hasleti: Hedefi dailma te- reddütsüz, vâzih ve aydınlık görmek, ze- vahiri kurtarmağa lüzum görmeden dobra dobra yürüyüş. Tâviz vermek zayıfların kârıdır. Kuvvetine emin olan, yapacağını dosdoğru yapar. O yaranmak nedir bil- mezdi. İstediğin kadar yaran, muvaffak olmadınsa neye yarar? Yaranmadın, fa- kat muvaffaksın, bütün şükranlar senin. Atatürkün en önde parlıyan vasıflarından biri de bu olsa gerek.» Bana açık mektup yazan “ .. vali- nin, Gazid üthiş bir haşl ye- lığım l hem bu sefer ifadt daha ağır: “İstediği bir adamı dev: letin mühim memuriyetlerinden bi ri olan valiliğe tayin ettirecek ka- dar nüfuzlu olduğunu iddia eden İs- mail Habip...,, Sayıklıyor musun, oğlum? Biz seni o asırlarda on iki yaşla- rında filân bir çocuk bilirdik. Mek- tubunda temin ediyorsun ki, o Za- man delikanlıymışsın. — Öyle olsun. O zaman delikanlı, şimdi olgun adam, sonra ak saçlı ihtiyar, Allah uzun ömürler versin, hep mamür ve muammer ol, fakat böyle mek - tuplar yazma, hep çocuk kalırsın! dikten sonra beraber gitmeğe mec- bur olduğunu... söyliyecek kadar ileri giden İsmail Habibe,, dediğine göre bu noktaya hiddetlenmiş ola- cak. Fakat çocuğum, Atatürk kimi haşlamadı? O, o kadar büyüktü ki, onun haşlaması bile insana âr değil, iftihar olurdu. “Baloda — edebiyat tih vücutlarının müv zayıf- » başlıklı makalede, açıkça beni h da yazdım. Ondan Te ike lıkta temin etmişl: k bir şey yoktur. Zayıflığın sebepleri de pek türlü olmakla beraber, anlatıl sında kolaylık olsun diye iki smı- fa ayrılabilir. Zayıfların bir sınıfı canla başla çalışan bu bölge halkına isnat- her gün vücutlarımdan zarfettikle- — derim. Bu okuyucumuzun da öyle za- yıflardan olmasını çok temenni e- sonra "îlzifat gecesi,, başlıklı yazı- da da, “Azarınız bile bize saadettir,, dediğimi söyledim. Bu ciheti bırak, Ferit Beye söy- Kütahyada Zirat Vaziyet Kütahya (TAN) — Havalar az ya- ğişlı ve yakın senelerde görülmemiş derecede mutedil geçmektedir. Arpa ve yazlık buğday ekişleri devam et- mektedir. Meyva ağaçlarına musallat olup bunların ömrünü kısaltan ökse otu- na karşı ziraat teşkilâtmca açılan mücadele devam ediyor. Şehrimizde- ki ağaçlar temizlenmiştir. Ziraat me- murlari şimdi köylerde çalışmakta- dırlar.