Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 113 Imdat Kuvvetleri Geliyor $ Sman Pehlivan, karşısın. Şal, eki bir avuç kahramanın ti andıran mukavemeti kar- Olay, Sirsıldı ve şaşırdı. Akşam bağ $ ortalık kararmıştı. Savaş lip ve bütün şiddetile yine baş- e Asiler, Hacı Vasfi Beyin Roya kuduz kurtlar gibi sal - la, lar, mevzilere de epeyce yak up lar. Vaziyeti biraz tehlikeli n Hacı Vasfi Bey, İbrahim an aldığı bir emirle Mudurmu ertan yolu arasındaki Aktaş Yeri ina çekilmiş, İbrahim Bey mi, bu ricat emrini, müfreze- iy, paReviyatını sarsmamak için, ildirmemeği daha muvafık balm Ge yarısı ateşin birdenbire May esilmesini ben hayra yor- Miye Asilerin gerilediklerine ley MİŞ, tabil sağ yanımızda Be, Ticatlerini hatırıma bile Mğyagnitim. Fakat, sabaha karşı eş, An, solumdan gerilerimden a “ilâh sesleri gelmesi ve bil- â, , DU cihetlerden müfrezeme hi, “99 edilmesi beni şüphelendir. Haç, Asilerin bir fırsat bularak, Daş Vasfi Bey ile aramıza sokul. fe, “ması ihtimalini düşünmüş- vaziyeti hemen bir rapor- him Beye de bildirmiştim. m Bey, Hacı Vasfi Bey müf- Dİ Ticat ettirdiğini yine ben- bay, aklamıştı. Verdiği cevapta, nazarı dikkate aldığını bil- ekle iktifa etmişti. Mülga karşı da, ihtiyat birinci Müğg mi-Hurşit efendi kumanda- ha, Ulak bir müfreze ile, sağ ya- $, , Küvvetlendirdiği haberini iy, işti. Sabah olunca, asiler Mw) “fendinin, on neferden iba- By, “duğunu sonradan öğrendi- zi Mmüfrezesine şiddetli bir ta- Yapmışlar, Zavallı Hurşit e- "ia, in de İki neferimizi ele ge di hemen oracıkta, her ü- Bmay de karmlarını deşmişler, bi *ârmı boğazlarına dolaya! Ül e “Önca asmışlar. Bu vahşili- B diğer neferler de korkula- him a kaçrsışlar ve soluğu İbra nm yanında almışlar. tere mi da, Viya, bu tehlikeli şekli alm- daki <a, İbrahim Bey artık bana de | Aİ bildirmek mecburiyetin- Very e Bizzat bulunduğum önay #dar gelerek (vaziyetin w- İstiy* BİS fikirlerini söylemiş, emir 4 vermişti, | aşa düşmüştü artık. Elimde Wi, pSförle iki makineli tüfek ve Ben 2 vardı, İlk iş olarak, cep- Ni dag başmı asilerin gerileri- King, it edemiyecoği bir şekilde “yg » VE zaviye teşkil eden nok- Nİ yeğ Makineli tüfeklerden biri- Menü İeştirdim. Ben bu tertibatı Aş aç tirmiş yerime geliyordum. ttiyg, da asiler birden bizim ö- Yaş © de hücuma geçtiler. Fa- A gadmın, gerçekten takdir Mİ #dilmeğe değer mukave Üni,» Ve hele makineli tüfekle tiki, Öldürücü ateşi karşısmda ol “iz, “1 Yerde, mıhlanmış gibi kal ,, “İnci bir hücum cesaretini Medler, ty, "ada İbrahim Bey beni ye- Ya in Ümit fışkıran gözle- <0 züme dikti ve May ik, dedi. Şimdi İsmet Pa. Km İF telgraf aldım. Binbaşı Mei dört yüz Zeybek süva- Özel iki dağ topu ile imdadımı- Mü Yormuş. Paşa, bu kuvvetin, Yiryey Aya gelinciye kadar muka. ak, *dlmesini, şayet mukavemet Üiryy si bulamazsak, ricatle Mu- çükü € Nallıhan arasındaki boğa- yi im emrediyor. Ne der- #üyy,, <Uvvet gelinciye kadar da- Ailecek miyiz? Margi durdurduğumuza, aradan BSçtiği halde tekrar hücum Düzceli Cemal Bozkurt teşebbüsünde © bulunamadıklarına göre vaziyetimizde bir tehlike olma dığım temin ile İbrahim Beyi ricat emri vermekten sarfınazar ettir. dim. O gün ve ertesi gün de düşma. ni yerinden kıpırdatmadım. O gece âsilerin arasına, yanımda bulunan ve kendilerine son derece itimadım. olan Düzceli Cemal Bozkurt ile iki arkadaşını gönderdim. Gece yarısı yanıma gelen bu fedakârlürdan al- dığım malümat, benim cesaretimi arttırdı, mânevi kuvvetlerinin sıfı- ra düştüğünü öğrendiğim âsilerin gerisinden bir baskın yapmağı kur. dum. Cephemi, yanımda çalışan jandarma mülüzimi Cemal Bey ile çete kaptanlarından Perlepe Ham- di Ağaya bıraktım. Kendileriner har Hirlü ihtimatleri gözönüne alar | rak muhtelif veziyetler üzerinde emirler verdim. Yanıma aldığım yirmi beş nelerle, cephemin 801 ba. Şı açıklarında dolaşarak ilerledim ve âsilerin gerilerine indim. Sabah olmak üzere idi. Tuttu- gam hâkim Boktalardan şiddetli bir ateş açtım. Ateşimi cephemdeki efrat İle makineli tüfeklerin ve topun ateşleri takip etti. Bu bas- kın ve iki taraflı ateş asileri fona halde sarstı, Hela o sırada ismini şimdi. hatırlıyamadığım © Çerkes Beylerinden birinin vurulup ölü. vermesi bu sarsıntıyı arttırdı. Pa- nik başlamıştı, Asiler dağılmışlar, biribirlerini çiğnercesine kaçışmıya başlamışlardı. Bu zafer efradımın atılganlığını büsbütün arttırmıştı. Artık mevzilerden frlamışlar, ayak ta, diz çökmüş vaziyette, kaçan ve biribirine karışan âsilerin üzerine dolu yağar gibi, kurşun yağdırıyor- lardı, 'Tam bu sırada, binbaşı Nâzım Beyin müfrezesi zabitlerinden, De. mirci efenin yaveri jandarma yüz- başısı Nuri Bey, İki yüz atlı zeybek ile bulunduğum yere yetişmişti. Bu lunduğu Aktaş mevkiinden vaziye- ti gören binbaşı Nâzım Bey, bu iki yüz atlı zeybeği göndermekle be. raber, top indirmiş, kaçan âsiler ü- zerine şarapnel yağdırmıya başla- mıştı. Atlı zeybekleri yanlarına kılavuz olarak verdiğim or neferim ile be. raber Âsileri tâ Abatgölüne kadar kovalamışlardı. (Devamı var) * Bir noktayı tavzih Adapazarı Belediye Reisinden aldığımız bir-mektupta, 9-3-939 tarihli nüshamızda çıkan Bulgar Sadık tetrikasındarı bahse- dilerek Adapazarı halkını rencide edecek bazı mütslem ve (bareler görüldüğü işaret ediliyor. Bu tefrikanın o kısmındaki bazı parçaların bu tarzda bir snitefsire uğra- yışı ve ifade edilmek istenildiğinden baş- kaca mânalar çıkarılması Belediye Relsi- ni büyük bir hassasiyetle güzelemizi ikaza sevketmiştir. Nitekim, bu mektubunda, İstiklâl mücadelesinin evvelinden sonu- na kadar Kuvayi Milliye ile elele vererek canla bala çalışan bu bölge halkına imat- Kumandan: "Şimdi, Telgraf Aldım. Dört Yüz Zeybek | B “varisi İki Dağ Topiyle İmdadımıza Geliyor ,, Ded İarda bulunulmasını doğru bulmadığını, Mi mücadele esnasında mühtelif vilâ- yetlerde olduğu gibi Adapazarında da Ku- vayi milliyenin ilk teşekkülü sırasında mahdut bir zümre tarafından can sikacsk bazı hâdiseler çıkarılmış olabileceğini an- latıyor ve fakat bunları alelitlâk Adapa- zarlılara teşmil etmenin yersiz bulundu- Bunu tebarüz ettiriyor. Bulgar Sadık tefriksenın o kısmından bu çeşit bir mina çıkarılması Belediye Reisini olduğu kadar, bizi de müteessir etmiştir. Halbuki, tefrika muharriri, hâ- tırularını naklederken, tahiatile MM mü- “adele emasmda sarayın ve bendelerinin teşvik ve iğfellerine kapılan bar kimse- #reda Adapazarında kaymakam Mustafa, Abaza beylerinden Sejt ve arka- daşlarınn hiyanetlerini ve bu işteki rol- lerini anlatmıştır. Yoksa sarayla alâkalı kü çük bir zümrenin bu mevzi hareketini asil ve temiz Adspazarlıları atf ve teşmil et- mek gibi hiçbir maksat ve gaye güdülmüş ve İade edilmek istenmiş değildir. Eea- ser, şurasını tşerih etmek mecburiyeti deyiz ki, o zaman muhtelif mıntakalarda görülen bu isyanlar, dalma mevzii kalmış! ve halkın nefretini ve adavetini celbet- mekien uzağa geçememiştir. Kaldı ki, Ku- vayi milliye fle elele çalsın Adapararlı- ların milli mücsdele tarihimizde kazan- dıkları menkıbeler de sırası geldikçe bu hatırat arasında zikredilecektir. Tefrikadaki bazı parçaların sultefsire uğramam Üzerine Adapazarı İlelediye Re- İsinin gösterdiği bu büyük slfka, bize bu noktayı tavzih etmek fırsatını verdiği için kendisine müteşekkiriz. Zayıflamak isteyen neşeli Kon- yalıya karşılık, şişmanlamak İste- yen İstanbullu okuyucumuz » siz- den iyi olmasin - pek nazik bir zat, sişmanlamak için ne yemesi İyi 0- lacağını sorarken: — Ha, yasım 24 tür... Demesi pek zarif düşmüş... Bir- kaç gündenberi mide hakkmda yazdığım şeyleri büyük bir dik- katle okuduğu halde, bu yazıların kendisini tatmin etmemiş olduğu- nu da haber veriyor. Anesk, bunu söylemesine sebep nariklik değil- dir, midesi bozuk olduğuna kana- ati var da ondan, Bilirsiniz ki mi- deleri bozuk olduğuna kanaat ge- tirenler dünyada hicbir şeyden memnun olamazlar. Hattâ çokça homurdanan kimselerden söz açı- İ hnea onları “Midesi bozuk” diye | tarif ederler... Bununla beraber okuyucumuzun mide bozukluğu nu pek te ağır bir hastalık san- mamalısınız. İstahı o yerindeymiş, yediği seyleri de hazmedemiyor- muş, yalnız on beş günde bir de- fa midesine eksilik ve yanma ge liyormuş. On beş günde hir gelen yanmaya da rahatsızlık denile- mez İnsan biteviye rahat yaşayın ta srada sirada hiraz değişiklik hissetmezse rahatın zevkini anlı- yamaz... Zaten hu nazik okuvucunun bü- yük şikâyeti şişmanlıyamamak- tandır, Boyu ile ağırlığı arasmda müvazene temin İçin dokuz kilo eksik olduğundan on kilo daha al- mak istiyor. Fakat kalım kemikli olduğunu - tabii vücudünün ke- mikleri, İnsan kafatasının kemiği kalın veya İnce olduğunu kendi kendine takdir edemez. » Yazdığı- na göre, haber vereyim ki, virmi kilo daha sismanlamak hakkrdır. Herkesin söylediği gibi, boyun bir metreden fazlası kadar kilo kalde- si ortalama bir hesaptır. İnce ke- ar omuzlu olanlar on kilo ar. #ksine olanlar da on kilo fazla gelirlerse yene müvazene halinde bulunuyorlar demektir. Fakat, aksiliğe bakın ki, sisman- ların hepsine hirden uygun ge lecek bir zayıflama usulü söyle mek kabil olmadığı gibi, zayıfla. rm hepsini sişmanlatacak ve her vakit aym bir usul yoktur. Her za- yıf ta, zayıflığı getiren sebebe gö- Te sismanlatılır. Zayıflığın sebepleri de pek cok türlü olmakla beraber, anlatılma- sında kolaylık olsun diye iki smı- fa ayrılabilir. Zayıflarm bir sınıfı her gün vücutlarından zarfettikle- ÖTEKİ ŞİŞMANLAMAK SERBEST SÜTUN ATATÜRK'e Ait .... i Hâtıralar Münasebetile Bir Münakaşa azı günler gazeteleri kaçırdı- ğımız oluyor. Gazetenizin ge- çen pazar günü çıkan (nüshasında ismime hitaben yazılan açık mektu- bu ancak bugün okuyabildim. Her evlâdın ölen babasına, eğer ona bir taarruz yapılmışsa, onu her suretle ve en şiddetle müdafaa et- mek en mukaddes hakkı ve en tabii vazifesidir. Fakat benim (rahmetli Ferit Bey için yazdıklarımla şimdi, onun (oğlunun bana yazdıkları; “Mangal tahtası,, ile “Bayram haf- tası,, bile birbirinden bu kadar ay-| kırı olamaz! “Gümburiyet,, te iki aydır, Ata - türk'e ait hatıralarım İntişar ediyor. Bunlardan ikinci kânunun 25 inde| çıkan makalede zaruri bir vesile ile Ferit Beyden bahsedilmişti. Oğlu- nun bir ay sonra verdiği ve “Bir iki günlük gecikmenin (ne ehemiyeti var,, dediği cevapta benim o yazıya, acemilikle dürbünü, O aksi tarafın- İdan tutmuş bir kimse gibi, hep ters bakmış. Bakınız, ben 6 yazımda aynen şu satırları yazmıştım: (. Bu, tuhaf bir terdüfle olmuştu. Konyadayken bir vesile ile Kartamonu- dan bahsolunuyordu. Yanındakiler», «Ya- hu, diyordu, Kastamonu epey zamandır Vekâletle idare edilip duruyor, oraya hâ- Mâ bir vali bulamadık.» Ferit beyi hatırlatınca «Hay Allah raı| olsun, dedi, iyi ki aklımıza getirdin.» Ve Kılıç Aliye döndü: «Ferit beyin Kastamo- pu valiliği için bir şifre yazınız» Bakınız oğlu bunu nasıl anlıyor: « Sayın muhsirrir, 1923. senesinde Kas- Ti kalorileri yerine koyamıyacak kadar az yerler de ondan sişman- hyamazlar. Mer hangi bir sebep. ten dolayı perhiz tutan, İştahr ol- madığı İçin az yiyen, midesi yahut barsakları hazmedemediği için ye- diğinden istifade oedemiyen zn- yıflar bu birinei sınıftandır, İkinci smıftan zayıflar diklerini fazla eriterek ih saklamıyanlardır. Yediğini fazla eritmenin tarzı da türlü türlü o- lur. Kimisi fazla hareket eder, ya- hut fazla spor yapar. Ask zevkine fazla düskün erkekler de ne kadar çok yemek yeseler sisman olamaz- lar. Fakat kadınlarda öyle değil, onlar - aksine - sişman olurlar, Kimisi de zihnini fazla yorar. Fikir işinin kalori sarfettirdiği hiç bilinmezse de fazla zihin yorma. nın zayıflığa sebep olduğu süphe- a Bir de kederler ve düşünce- ler. Buraya kadar saydığım zayıflık sebeplerinin. sişmanlamak İsteyen okuyucumuzla alâkası olmadığı süphesizdir. Zayıflızm daha mühim sebep- leri mikroplardır. Atesli hastalık lardan hemen hepsinin İnsanı 2: yıflattığını herkes bilir, Birkaç günlük grin hastalığı hile insanı zayıflatır, Fakat ateşli olmıyan müzmin ve mikroplu hastalıklar da zayıflığa sebep olurlar. Meselâ veremli hastalarm zayıflığı meş- hurdur, Alkol kullananların hir çoğu an olurlarsa da zayıflıyanlar da vardır. Keyiflerini uyuşturucu ilâclardan arıyanlar hemen hepsi zayıf olur. Sişmanlıkta olduğu gibi, zayıf. lıkta da hormonların tesiri olur. Tiroit guddesinin cıkardığı hor- monlar coğaldığı vakit zayıflık ge- lir. aksi olduğu vakit şişmanlık geldiği gibi. İpofiz gudilesi de bo- zulunca kimisine sişmanlık gelir, kimisine de zayıflık gelir, . Seker hastalığma tutulanların o bazıları da zayıf olurlar, Bazılarında da zayıflık büsbü- tüm normal bir haldir. Kendilerin. de zayıflamağa hiçbir sebep bu- lunmadığı, hem de - İstahları pek acık olduğu için - çok yedikleri halde gene zayıf kalırlar. Onlar yücutlarınm müvazenesini | zayıf. ıkta temin etmişler demektir. Böylelerini tebrik etmekten baş- ka yapacak bir şey yoktur. Bu okuyucumuzun da öyle zn- Ben kendilerine | . Yazan: Ismail Habip aaa .... İamonu valiliğine tayin edilen Ferit beyi bir tesadüf neticesinde Gaziye tavsiye etti- Ani ve Peris beyin bu suretle Kastamo- nu valiliğine tayin edildiğini yazmakta- dir. İsmail Habibim Yerit beyi Atatürke tavsiye etmesi kadar garip bir şey olamaz. Çünkü, sil garip ve ağrep şey, benim © yazıyı bu suretle anlayışı-! dır, A yavrum, Atatürk'e vali tav -| siye etmek benim değil, kimin had- di Ben sadece, “Hatırlattım,, diyo- rum, o bunu “Tavsiye ettim, anlı yor. Bu yalnız iki kelime farkı değil, mağrıpla maşrık farkıdır. Babasının vali oluşu, öyle tavsi- ye ile değil, Gazinin onu Diyarba kırdan tanıması, ve Kuvvayi Milli ye zamanında da zaten Kastamoni vali vekâletini yapmasındanmış. Pe- ki ben, ne diyorum? Yukarıda yaz- dığım fıkradan sonra aynen şu fık- ra geliyor: «Gazinin Umumi harpte Diyanbekirden tanıdığı rahmetli Ferit bey uzun müddet Kastamonuda | defterdarlıkla bulunduğu için benim teklifsiz arkadaşımdı. Kanta- monunun Kuvayi milliyeye iltihakında da vali vekiMiğ! yaptığı için şimdi oranın Va- Uiliğine cn uygun udamdı.» Daha ne yâzaydım? Zaten böyle olmasa, onun İsmi ortaya atılır gtıl- maz Gazi hemen, onu vali yapmağa kalkar mıydı? O yazıda Ferit Beyden bahsedil- mesi Atatürk'ün Oo karakterlerinden birini canlı bir misal halinde mey- dana çıkarmak içindi. e Gazi Recep Peker'le çalıştığı küçük odada beni çağırtmış, Kastamoni söylemiş, intihabatta da © Kastamo- nide çalışmağa memur etmiş, tali - matnamemi almak için istasyondaki dairesine gittiğim zaman da “Valile başbaşa verip (o çalışacaksınız, de- Ferit Beyle berâber gidecektik. Fakat bir gün evvel meclis korido- runda bana Yusuf Kemal Beyle isti- şare yaptığını, yıllarca Kastamoni- de kaldığım için resmi sıfatı olan valinin resmi sıfatı olmıyan benim- le beraber gitmesinin doğru olamı- yacağını söyledi. Ben de Şefimiz, madem ki, Gazl- dir, Gazi de şu küçük odedadır, gir de kendisine sor, dedim. Girdi. Üç dört dakika sonra kıpkırmızı çıktı. “Beni zehir zenbelek haşlattın,, di- ye bana çıkıştı. akalede bunlar (o anlatıldıktan sonra şöyle deniliyor: (Beraber gitmemizdeki ( tereddüdünü atlatır atlatmaz: — eNa demiş, riya mi yapacağız, Halkı me aldatacağız? Firke da bizim, bükümet te; onları ayn ayrı göstermek sahtekârlığı öyle mi? Bırsk be birader, yapamıyacaksan valiliği, yok ya- pacaksan tereddüdü bırak!» Ve gürleye gürleye emrini vermiş: — «İsmail Habiple beraber gideceksiniz, beraber çalışıcıkmı- Bız, ve halka beraber görüneceksiniz.» Ondan sonraki son fıkra ile, Şe- fin o sözlerinden çıkan karakter, ki makalenin bütün hedefi odur, şöyle gösteriliyordu: #AB onun bu hesleti: Hedefi daima te- reddütsüz, vâzih ve aydınlık görmek, 2e- vahiri kurtarmağa lüzum görmeden dobra dobra yürüyüş. Tâviz vermek zayıfların kârıdır, Kuvveline emin olan, yanscağını dosdoğru yapar. O yaranmak bedir bi- mezdi. İstediğin kadar yaran, muvaffak olmadınsa neye yarar? Yaranmadın, fa- kat muvaffaksın, bütün şikranlar senin. Atatürkün en önde parlıyan vasıflarından biri de bu olm gerek» Bana açık mektup yazan “ .. vali- nin, Gaziden müthiş bir haşlama ye- dikten sonra beraber gitmeğe mec- bur olduğunu... osöyliyecek kadar ileri giden İsmail Habibe,, dediğine göre bu noktaya hiddetlenmiş ols- cak. Fakat çocuğum, Atatürk kimi başlamadı? O, o kadar büyüktü ki, onun haşlaması bile insana âr değil, iftihar olurdu. “Baloda (o edebiyat İmtiham,, başlıklı makalede, açıkça beni haşladığını da yazdım. Ondan sonra “İltifat gecesi, başlıklı yazı- da da, “Azarınız bile bize saadettir,, yıflardan olmasını çok temenni €- derim. dediğimi söyledim. Bu ciheti bırak, Ferit Beye söy- mebusluğunu | kayı lediği sözleri dikkatle okuyunuz. Bu haşlama değil, direktif veriştir. Yal- nız direktif, hal ve vaziyet icabı bi- raz şiddetli verilmiştir, o kadar. azinin o direktifli sözlerini bil- diren fıkranın sonundan bir hamiş çıkarak Ferit Beyle, Kasta- moniye beraber gidip orada beraber çalıştığımız hakkında da kısaca ma- lümat vermeğe lüzum gördüm. Bu lüzumüun sebebi açıktı. Bu gi- bi hatıra yazılarında vesika şahit- lerdir. Halbuki rahmetli Ferit Bey, hayatta değil, Kastamonide beraber çalıştığımızı — tevsik için o hamişte, bütün Kastamoniyi şahit göstererek şu satırları yazdım: (Walile tabii beraber gittik, bütün Kastamonu bilir, hep berabe kadar ki Ferit bey Aş tuğu evde bana da bir oda ayırdı. İstedi- ğin kadar «Bu kadarı da fazla'» de, sGö- zinin emri, diyor, hiç ayrılma yok!» ) Buna şı mahdumunun cevabı çok nazikâne: Ben otomobil parası vermemek için valiyle beraber gitmişim! Kork- ma otomobil parasını baban da ver- medi. Zaten o sırada Ankarada, he- le öyle Tigazları aşacak yol için em- niyetli otomobil de yoktu. Bunun için lovazımatı umumi müdürü Kâ- zım Paşa (Şimdi Trakya umumi mü- fetişi muhterem General Kâzım Di- rik) tamirden yeni çıkmış, bir aske- ri kamyonetle ( bizi Kastamoniye göndermek lütufkârlığında bulundu. Hoş, o kamyonet te, tam Ilgazın duruğunda, birdenbire direksiyonu fırlıyarak sağa döndüğü için bir an- da bizi iki binlik uçuruma yuvarlı- yordu. Allahtan iki karış yüksekliğinde, ve bir iki metre © uzunluğunda bir rastladığı için yüzde yüz mden kurtulduk.” “Yoksa sen, daha yıllarca evvel yetim o kalacak ve öyle bir mektup yazmak için be ni de karşında bulamıyacaktın! O hamişte, yine hep beraber ça - lştığımızı ihsas için şakalı bir ede We "Şifreleri beraber açıyoruz, ce vapları hep ben yazıyorum: İsterler. se imtihan etsinler, bütün mühim şifrelerin meali hâlâ ezberimdedir!,. demiştim. Mektubu yazanda anla yiş tersliğine bakınız, benim © 890 cümleyi alarak şöyle diyor: “Yaz - dıklarının, inanılması pek güç şey- ler olduğunu kendisi de takdir edi. yor ki, bu kaydı koyuyor!, Bun lâf anlıyan beri gelsin derler! ylarla babasının şımın sebebi de “Kastamonide oturabilecek ve Otam mânasiyle bir istirahati temin edecek otel yok- müş.,, Çocuğum, koskoca şehre nası) hakaret edersin? Ben Kastamonide öyle bir kaç ay değil, ondan evvel altı yedi yıl kaldım. Ve bütün ha - yatımın en rahat geçirdiğim zaman: ları da o yıllardır. Açık mektubun sonlarına doğru, yine onun babasını vali yaptırmak lığım meselesi; hem bu sefer ifad daha ağır: “İstediği bir adamı dev. letin mühim memuriyetlerinden bi- ri olan valiliğe tayin ettirecek ka- dar nüfuzlu olduğunu iddia eden İs- mail o Habip... Sayıklıyor musun oğlum? Biz seni o asırlarda on iki yaşla- rında filân bir çocuk bilirdik. Mek- tubunda temin ediyorsun ki, o za man delikanlıymışsın. Öyle olsun. O zaman delikanlı, oşimdi olgun adam, sonra ak saçlı ihtiyar, Allah uzun ömürler versin, o hep mamür ve muammer ol, fakat böyle mek - tuplar yazma, hep çocuk kalırsın! evinde kalı- Kütahyada Zirai Vaziyet Kütahya (TAN) — Havalar az yar gışlı ve yakın senelerde görülmemiş derecede mutedil geçmektedir. Arpa ve yazlık buğday ekişleri devam et. mektedir. Meyva ağaçlarma musallat olup bunların ömrünü kısaltan ökse otu- na karşı zirast teşkilâlınca açılan mücadele devam ediyor. Şehrimizde. /ki ağaçlar temizlenmiştir. Ziraat me. murları şimdi köylerde çalışmakta. dırlar.