isi “KDA ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 1 Sene 2800 Kr 180. GAy is . 3 Ay 400 , 1ây 300 , sta ttihmetime deh 3 emleketler için sbone bedeli müddet sırasiyle 30. 16 9 t 3.5 liradır. Abone bedeli petindir Adres değiştirmek 25 © kuru: Cevap için mektuplar 10 kuruş duk pul na Dünkü Yangın Faciası Pstanbul, medern itfaiye teşki-| lâtı yaptığı yündenberi bü- Yük yangın faclalarından kurtulmuş Gibiydi, Arada sırada çıkan yangın: lar derhal söndürülüyor, sirayetine Meydan verilmiyordu. Evvelki akşam geç vakit şehrin en Zengin bir mıntakasında hem kâgir İt kaç hanın yanmasını mucip olan iİyük yangın faciası üzerinde dur Mamız lâzımdır. , Yangın niçin büyüdü? Niçin öte- Yangınlar gibi süratle söndürüle- Medi?, Bütün İstanbul yangınlarında ol- ğu gibi burada da susuzlukla kar- Sılaşmış bulunuyoruz. Denizden su #etirilinciye kadar itfaiye kâfi dere- “ede su bulamamıştır. İtfaiye için milyonlar sarfeden belediyenin, su larını da genişletmiye çalıştığı Malimdr, Fakat bunun haricinde b “pler daha aramak lâzımdır. Bizce bu sebeplerden birl de hanlarda bu- nan atölye ve fabrikalardır. Yan £m Refik binasının üst katında bu-) Unan çorap | (abrikasından çıkmış-| Yör,Diiter. binalarda da küçük atik.) vardı Zaten şehir içinde fabrikk bulı ması hir çok bakımdan mahzurla. Ur. Sultanhamam ve Bahçekapı, ve Mahmutpa sada yüzlerce küçük, ha- Vasız, sıhhi şartlardan mahrum atöl. «79 ve fabrikalar vardır. Bunlar ber Vakit bir yangına sebep olabilir. Bu Mahzuru evvelden görüp tedbir al- Sk faydalı olur. Bizce alınacak ted- *de şehrin göbeğinde atölye ve tahrik, acılmasını menetmektir, * Köylünün İstediği Mülhi Şefin konuştuğu köylülerin İstediklerine dikkat ettiniz mi? Biri makine istiyor. Bunu Kasta- Monudaki köylüler de istemişlredi. Köylülerin makineyi bir ihtiyaç ola ö Börmiye başlamaları, bu mem- Sket için verilebilecek en büyük Büjdedir, İkinci köylü radyo istiyor: > Radyoları ucuzlatacakmışsınız, iyor. Bari bizim de alabileceğimiz X ucuz olsalar! “Y evinde radyo. Ve köylünün “Yu dinlemek ihtiyacı, Dün bu- xy İYleselerdi inanmaz, belki de ie Bugün bunu doğrudan meva köylünün ağzından işitiyo- di, Bu da Türkün ve Türkiyenin is- li için ikinci müjdedir. Üçüncüsü mektep istiyor: “e Köyümüzde bir bektaşi tekke. ei, diyor. Şimdi bu bina boş ty YOR. Maarif nasıl olsa bina yap. da, Mektep açamaz, bari bu binayı *D yapsalar! U da üçüncü müjdedir. Ie, 2k milleti süratli bir inkişaf yo- Birmiştir. Bu inkişaf yolunda we e m gine ihtiyaçları da artmak. » Köylünün ihtiyacının artma- şpedenileşmede ilerlemesi de- ir. Mek, örtü çarığı bırakıp iskarpin gi- Yor, Köylü radyo istiyor. ir makine istiyor, İşte Milli Şef kırk sekiz saatten beri şehrimizde bulunuyor. Onun şahsında bir misafiri, bir ziyaretçi yi değil, hemşeriliğin bütün şart- lerma en munis notlarla ses ver- diren bir “kendimizden,, i selâm- lıyoruz. İnönü bu şehrin bir asil çocuğu olmasaydı da, bu şehri hiç tani- mamış, tuzundan ekmeğinden ye- memiş, burada hiç bulunmamış olsaydı da, kaldırımına ilk defa o" larak ayak basmış bulunsaydı da yine onda bu hüviyeti selâmlamış olacaktık. Zira Rejiyonalizmi kö- künden taramış olan Türkiyede her vatandaş her şehrin, hemşerisi ve her kasabanın, her köyün en köklü yerlisi sayılır. Bununla be- raber birinci vatandaş İnönünün bu hemşeriliği yalnız gu prensip. ten ileri gelmediğini bilmiyenimiz yoktur. O İzmirde doğmuştur. Si- vaste İlk adımlarını atmıştır, fa- kat buranın o çocuğudur. İzmirde bir baba bir İsmet yaratmıştır. Si- vasta bir ilkmektep bir vatandaş formüle etmiştir, fakat o minimini vatandaşın zekâsı İnönünü yarata- cak hızı mutlaka bu şehirden al- mıştır. B ir Cümhürreisinin bir seya- hati mutlaka mühim bir disedir. Bununla beraber bu “mühim hâdise, ye bir başka memleketin bir büyük şehri sah- ne olsaydı bu sadece bir “parade”, bir şatafat vesilesi olurdu. Faket hâdise, Türkiyede cereyan etmesi de sahnenin İstanbul olması ve hele Milli Şefin İnönü olarak şa- hıslanması ile harikulâde ciddi bir mânaya, yükselmektedir... Bu geliş, memleketin hiç bir noktası- nı, hiç biran, hâdiselere hâkim dikkatinden mahrum etmiyen Mik li Şefin İstanbulu hususi bir &- hemmiyetle mütalâa etmek ürzu- sunu izah eder, Jetanbutun derdi var mıdır? Çoook! Ya İstanbullunun? Hayır. Hür ve emniyeti tam bir İstan- bulda bulunmayı başlı başına bir saadet olarak kabul eden İstan- bullunun derdi yoktur, fakat iste- Bi vardır, istekleri vardır ve bun- ların hududu yoktur, İstanbullu- nun şehri östüne titriyen zekâsı, onu sadece tarihin malı değil ay. ni zamanda kendi neslinin de malı sayışındandır. İstanbullu geçen her neslin birer damgası taşıyan bu şehre kendi neslinin imzasını TARİHTEN SAHNELER: b © ikbalimizden © emin olmak için Üs müjde kâfidir. bk Ye öötüğüüüdüğü -B G TAN »— Muharrir, bu yazıda, Milli Şefimizin İstanbulu teşrifleri münasebetiyle bir İstanbullu sıfatiyle ihtisaslarını ve şehrin bugünleri hararetle tesit edişindeki sırrı anlatıyor » Yazan: : Nizamettin NAZİF da atmak heyecana tululmuş- tur, : İstanbullu ne tarafa baksa öyle muhteşem bir eserler kolleksiyo- nu görüyor ki tarih sırasiyle bun- ları bir hizaya dizince aralarında eksik olan yalnız kendini temsil edi landir. Elimize geçişiyle Orlaçağı — Devrilf Ve Sonçağa: — Başla! Diye emretmiş bulunduğumuz bu şehre neresinden baksak bura- da yalnız Ortaçağı bulabiliyoruz. "“Devril!,, dediğimiz gün Ortaçağ “Çar aktarı Kâinat,, ta devrilmiş- tir. “Başla!,, emrini verdiğimiz anda her tarafta Sonçağ başlamış- tır. Ve inkılâbımız ayni hızı mem- leketimizin her tarafına vermiş tir, B u emre itaat etmiyen yalnız bütün bu emirlere sahne 0- lan Şu şehrimizdir. Ne gerip bir cilvesidir taliin bu! Üniversite mahallesinde dola şirken dalma” gözlerimizde şu te cessüs okunur: Nerede kimsesiz üniversitelile- EL e rin yurtları? Nerede talebe aşha- neleri? , * ü Kenar mahsllelerden geçerken bir başka tecessüs vardır içimiz- de: — Nerede doğum evleri? Nere- de içtimai yardım müesseseleri? sop, Gülaka kaldırımlarında hâlâ es ki günlerin “kapkaç,, çı simsarla- Tını görür gibi oluruz ve deriz: — Niçin bunlara hâlâ rastlıyo- rüz; havyar hanını lâğvetmedik mi? Kahveleri günün her saatinde dopdolu görünce dalma tekrarla nz: — Fukat iş saatlerinde burada oturmak bir İş yapmamak, bir işi olmamak mânasına gelmez mi? Kitapçı dükkânlarında tozlanan ciltlere baktıkça düşünürüz:; — Neye günden güne gevşiyor fikir ve sanat hareketlerimiz? Komşulardan birinin tifoya tu- tulduğunu işitince ve tramvaylar- da pis bir koku duyunca derhal si- nirleniriz: — Medeni bir şehirde bu hasta- lığa tesadüf edilir mi? Bir birinci sınıf dünya şehrinde yıkanmıyan hemşeri olur mu? Derdimiz Var mi? Hayır Fakat İsteklerimiz Var Nesimizi mürakabeye karar verdiğimiz dakikalarda, ken- dimizi ve etrafımızdakileri sezmi- ye çalıştığımız dakikalarda sokak- larımızdan geçenleri pek beğen- meyiz. Bir şehir ki bu, sokeklarının dü- zeltilmesi için bir Prost plânından önce her ferdini bir güzel talle u- laştıracak yollar için bir manevi plâna muhtaç ve ilâh ilâh... Eğer bu memlekette bir başka- sı, bu memleketi Cümhurreisi olsaydı bu gelişinden bütün bunları söylemek için isti- fade etmek bize farzolurdu. Fakst © zaman da o Cümhürrelsi bu şeh- ri bir bayram içinde bulmazdı p» İstanbulun bugünkü tes'it edişinin sirri bundadır: Cümhurrelsi İnönü bütün bun- ları bilerek şehrimize gelmiştir. Bu bir hasta şehirdir; kordiyal almıştır. geemes asama amenlamasamamap SERBEST SÜTUN| Maarif Şürası ekteplerimizde © okutulmak üzere iki ciltlik bir gramer kitabının hazırlanma müjdesinin şükranla karşılandığım kaydettik ten sonra, Maarif Şürası, toplantı- sından bahsolunduğu şu günlerde, geriliğimizde esaslı bir nokta teş- kil eden “okuma ve heşriyatı takip etme,, meselesi üzerinde durmak istiyorum. Gazeteleri uzun münakaşalara sürükliyen bu mesele; hattâ milli bir nakise halinde görülmek bile istendi. Yakından İsaman. alâkadar olan- lardan bazıları bunu “muharrir — | kari,, meselesi haline koydular. Şüphesiz ki bunlar hep haklı ve herkes haklı. Fakat illetin kökle. rine kadar inerek onu bulan ve te- davi için işe yarar çareler gösteren kimse çıkmadı, “Okumak., bence bir zevk işidir. Bu zevki tatmış olanlar baran bir kitabın satırları arasında en Zâ- ruri ihtiyaçlarını bile unutmaları- mâ rağmen ne kadar bahtiyardır- lar. Zevklerimizin bir çoğunda doğ- rudan doğruya âmil olan itiyatla- rımızdır. Zevk ayni zamanda yaş ve seviyeye tâbi olarak incelir, saf. laşır ve tekâmül eder: Zevkimizi okşıyan herşey, alâka denilen hudutsuz ve ölçüsüz mu- harriki en yüksek atmosferine u- laştırır. Alâka: Aramanın, bir ga Ye peşinde ter dökmenin, hakiki öğrenmenin başıdır. Harici bir te- $irden ziyade, dahili bir itişin, ha- yatiyet ve dinamizm'in ifadesidir. Okutmak istiyorsak, okutmayı evvelâ bir zevk ve bir itiyat ha- line koymalıyız. Çocuklarımızın eline vereceğimiz kitapların psi- kolojik esaslara uygun olması ve dilinin ayrıca hususi bir güzelliği ihtiva etmesinin zaruri bulunduğu bilinen bir hâklikattir. Hattâ maa- rifi ilerlemiş ve durulaşmış millet- ler, her yaşa mahsus kütüphane. ler tesis etmişlerdir. Oralarda »nu- allimler de bu suretle büyük bir mazhariyete ermiş oldular. Mesele bu şekilde düşünülünce, tutulması gereken yol belirmiş o- Tar. Bu yol, Türk çocuğunun milli kaynakarma götüren, seve seve o- kurken yaşının ve şahsiyet ve ru- hunu sahifeleri arasıda bulâcafı kitaplardan müteşekkil bir “ço. cuk edebiyatı, kütüphanesinin te- sisine başlamak şeklinde kendisini bir bilmiyen | $ az FIKRA: FACİALAR BORÇLAR Yazan : Şükâfe Nihal ib lee w Un muayene dayım, Telefon!.. Fakir bir hasta için parasız has- tane soruyorlar. Doktor cevap veri- odasın or. - Cerrahpaşa hastanesi meccani hasta kabul eder, amma, boş yatak İbulmak, güçtür. Hasta sıra beklerse, beş altı ay sonra ancak yer bulabilir. Di — Hemen yatırılması lâzımsa, yer bulamazsınız. Bekliyecek olur- sanız; o zamana kadar hasta ölür, maamafih ben bir kart yam, ih- tiyaten bir kere götürünüz. — Orası için de sıra beklemek lâ- zımdır. Kimbilir daha kaç hasta bek- Wiyor. Dedim ya, hasta ağırsa o za- mana kadar yaşamar. — İstida vermek lüzm. İstidayı İstanbul vilâyetine yazacaksınız. O- rası sıhhiye müdürlüğüne gönderir. Müdürlük, Sıhhiye Vekâletine; Sıh- hiye Vekâleti de dispansere havale eder, Hastayı muayene ederler; has- ta olduğuna karar verilirse bir çare- sine bakarlar, Amma, dedim ya, bu muamele de olup bitinciye kadar hastanız ölür... Fakir o hastalarımızı o bakımsiz- lıktan o öldürecek Okadar o yoksul bir millet olsaydık, bu kadar gam yemezdim; bu facianın karanlığı liçinde bu kadar bunalmazdım; Jâ- kin... Çok inandığım bir arkadaş anla yordu. Geçen yıl ... sanatoryomuna yüz fakir basta müracaat etmiş bunlara, ancak bir sene sonra has- taneye yatırılmak üzere numaralar verilmiş. Lâkin bir yılın sonunda bu yüz hastadan ancak bir tanesi ba- yatta kalmış! Facia, insanlık © duygularımızla İ ölçülemiyecek kadar büyük ve acı- dır. Bir çok medeni memleketlerde er, hattâ biraz hali. vakti ye rinde olanlar, fakirler için hususi hastaneler açarlar; birçokları gerek İ hususi, gerek resmi hastanelere mu- ayyen veya gayrimuayyen hediyeler verirler. Oralarda hastalar için, pa- rası kendileri tarafından ödenecek yataklar kiralarlar, Bu yardımlar o kadar geniştir ki, hiç bir zaman Bir hasta, hastane kapısından çevrilmez ve bakımsızlıktan ölmez. Sosyal yardım bakımından en ile ri gitmiş memleketlerden biri olan Taponyada —elde ettiğim istatistik. lere göre— fakir hastalar için beda- va olarak: 34 resmiye mukabil 70 hususi hastane; ucuz fiyatla tedayi görmek için 56 resmiye mukabil 256 hususi klinik vardır. Resmi hastanelerde tedavi edilen vakaların senevi miktarı 152.880 ol- duğu halde hususilerde, 885,641 dir. Resmi kliniklerde tedavi edilen hastaların sayısı, 203,668; hususiler- de ise 554,095 dir. Kimsesiz ihtiyarları kabul etmek için 17 resm 88 hususi mllessese vardır. Buralarda him edilenle- rin sayısı, resmilerde 2,951; hususi- lerde 940,000 dir, Malüller için 25 husust müessese vardır; harpte. malâl olanların mü- essesesi bunlara dahil değildir. Görüyoruz ki, medeni seviyesi yükselmiş memleketlerde halk, hü- kümetle yarış edercesine, hattâ onu fersah fersah geçerek yurddaşları- nın yardımına koşuyor. Bizde de şüphesiz bir çok yardım müesseseleri, ve huralara yardım e den yüksek kalbli insanlar eksik de- ğilse de, maalesef, hiçbir zaman, da- ha yakın bir çöküntüden yeni kur. tulmuş memleketimiz için bunlar kâfi değildir. Zengin halkımızın her şekilde va- tandaşların yardımına koşması, bu- İmu kendisine en büyük iş edinmesi bir vazife, hattâ borçtur ve bu vazi- feyi yapmak; bu borcu ödemek; ma- göstermiş olur. Etem Aktin nevi zevklerin, ruh saadetlerinin en yükseğidir.