m —, 2.2-909 Gurbet LAVRANS şte Lavransı dam! Dediler ve uzaktan çadırımıza doğru gelen sakallı, kurk beğ- lik bir bedeviyi işaret ettiler, Dsha © zaman Lavrans Londra çivarında bir çocuğu ezmemek gin motosikletini ağaça çarpıp kar fatası yarılarak ölmemişti. Dediğim 1929 senesi... Karkamış harabeleri civarındaki büyük şimendifer köp” sürüsünün yanında, bir haftadan» beri, Suriye hükümeti hesabına Fr rTalın döktüğü suyu ölçmek'e meş güldük. Bilirsiniz ya, Milli Müca- dele sırasında bu köprünün bir 8 yağım Türk çeteleri dinamitle at- mışlar, düşman sevkiyatını güçlü” e uğratmışlardı. Ş AE gün hesabının neti- cesini bildirdi: Nehir dakikada 2750 metre mikâbı su döküyordu. Çadırırmıza giren bedevi dedi ki: — Bu, bahardaki suyun miktarı» dır, Anadoluda karlar eridiği Zâ- man Lavrans güz mevsimönde öç müştü, İyi hatırımdadır, 1900 kü- sur bulmuştu, Aramızdaki bir Kürt ağası: — Hacı Kasım, Lavransın adını anmadan lâf edemez! Diye gülüyordu. —iHakkı var, diye sahabet ettim, Öyle bir adami tanıdıktan sonra el- bette sık sık lâkırdısı geçer. Ey, söyle bakalım Hacı Kasım, Lar - rans buralarda ne yapardı, nasıl yaşardı? B: cigara uzattım. Güğümde kaynaya kaynaya katran rengini ve acı mahbup terkibi de- diğimiz Mısırçarşısı ilâcı çeşnisini almış olan Arap kahvesi hulâsasın- dan kulpsuz fincanına bir kaç yu- dum döktüler. Hararet kesmek ve kalbin atışını nizama sokup insani ferahlatmak itibarile #ıcsk iklim- “Bir o, bir de miyan kökünden ya- pilma köpüklü su: Sus. — Lavrans da bu kahveden se- verdi, diye başladı. Umumi Harp- ten önce Karkamışa bir İngiliz he- yeti gelmişti, harabeleri kazmak, antika aramak için... Ben o heye- tin delili, rehberi ve vekilharcı is dim. İşte Lavrans ta heyetin İ- çinde idi, arkadaşı Voodla bera- ber. Fakat onun işi gücü etrafı de laşmaktı, Başını alır, gider akşam- lara kadar sıcak çölü adım, adım, çadır çadır gezer; önüne çıkan be devi uğrar, konuşur, arapçayı biraz daha iyi öğrenmiş olarak dönerdi. Döner ve gecele yin karpit lâmbası altında arapça Yazar, çizer, sabahı ederdi. — Yemen imsmına kâtip mi © lacaksın? dedim. Şu cevabı verirdi: «.— Utlübül ilm velev bissini,, Çok uzaklara atla gi i gün beni de yanına alırdı. Cebeli Ab dülüzize, Sincar dağlarına, yeviş ye böyle gitmiştik. Aneze, © # mar, Mevali, Hadidi gibi göçmen tanıyan & > YAZAN: «- Ki a Bu Assaf, Baggare, Bu Şaban gi- bi yarı yerleşik ne kadar aş ret varsa hepsile tanışmış, yemekleri- ni yemiş, çadırlarında gecelemiş, gaevelerini seyretmiş, masalları - nı dinlemiş, türkülerini ezberle - işti. avransın neşeli olduğu za- L manlar da vardı. Hiç unut- mam, bir gece barakalarında bir eğlence tertip etmişlerdi, içlerin- den birinin, bir lordum isim günüy- İngiltereden gelmişti. Kazlar, ba - hiklar, tathlar, çörekler, yemiş ler... Hatâ ekmekleri bile! Yarı sar- hoş oltnuşlardı. Beni geç vakit ya- tağımdan kaldırıp yanlarına ça - gırdilar. — Şu siyah saçını, sakalını bir dakikada aka çevireyim mi? Ama, bir daha, kara çıkmamak şartile! Bunu diyen Lavrans idi. — Lâ, dedim. onu. yaşarsam, Allah yapacak, bırak kendi hali - ne! Cebinden beşer liralık iki İngi- liz kajmesi çıkardı: — Öyleyse aç göğsünü! Şu bir tutam kılı aklaştıracağım. Aştım, on İngiliz altını ile bir sürü koyun alabilirdim. Bavulundan bir şişe ge' dekinden bir tabağa döktü, bir fır- ça ile göğsüme sürdü. Kıllarım bembeyaz kesilmişti ve tuhafı, hâ- 1â da beyazdır, daima beyaz çı - kar.. Saçım sakalım sim siyah ok duğu halde. İşte Lavransın ömrü- me sürecek olan damgası! i, için- Nasrettin Hocaya Sorarsan: Hoca — Gazetede (Italyanın göz KOY”. aş günün duğu yerler) diye bir hava: du... Gece rüyama yırdır inşallah deyiniz yım, Bayları diş okudum mi?. He de size anlata bildiğimiz bir komşumuz ler birinde bakıyorum koy Yandan (Haçı) çıkmaz mı? Şaşıp ka layorum.. TAN Hatıraları Fvw size daha acayip bir hi- kâyesini anlatacağım, bir falcı hikâyesini: Yine bir gün ikimiz de meşlâhlı at gezintisine çıkmıştık. Fıratı bir yakadan ötekine geçmek için kul- lanılan gemilerden birine girdik. Bu kaba, hantal, mavna, omuzda bir tabut gibi döne kıvrıla ve gıcir- dıya gıcırdıya, sırık kuvvetile neh- ri aşmıya çalışırken yanımdakinin meraklı olduğunu bildikleri için bize dediler ki; — Şu kenarda bağdaş kurup ©- turan Arap iyi fala bakar. 'Lavrans “çağır, yanımıza gel - sin!” dedi. Bedeviye seslendim; fa- kat 6, yerinden kımıldamadı, sert hir suratla cevap verdi: — Siz buraya gelin! Ben kızacak oldum. İngiliz tınma- dı, kalktı, sallanan gemide. esni - yen ince tahtalardan aşarak faler- nm yanına gitti. Tabii, ben de ar- kasından.. Falcı yüzüm'ize bakmıyordu bi- le.. Lavransın önüne sürdüğü me- cidiyeye de elini sürmedi, Koy - nundan bir torba çıkardı, içi ince- cik kum dolu bir torbacik.. Bunu yere serdi, düzledi, sonra şehadet parmağının ucu İle üzerine bir ta- kım çizgiler çekmiye başladı. Çöl- de, fırtmalardan sonra "gördüğü - müz yılan derisi menevişleri gibi acavip, süs'ü. kararsız çizgiler... Dünkü güni hatırımdadır, hem bun yor, hem de şöyle söylü - —Kan! Gazve! Altını Lavrans, genç yüzünün taze ne- Sinyor Musso Ile Mülâkat $: İngiltere ile Akdenize dair bir anlaşma imzaladınız. Bunu tutacak mtsınız? C: Muahedeler meselesi gibi mühim ve İnce mesele Üzerindeki düşüncemi 922 sonteşrininin 16 ner günü söylediğim nutukta anlattım ve dedim ki: “Muahedeler iyi ve- ya kötü olsun, tatbik edilmelidir. Saygılı bir millet başka türlü ha- reket edemez. Fakat mushedeler ne ebedidir, ne de tâdil edilmez şeylerdir. Bunlar tarih fasıllarıdır. Tarih sonları değildir.” (204) S: Taraftarlarınız Tunus, Kor- sika, Cibuti, Nis diye baği- riyorlar. Fransanın müs- temlekelerini ne için isti. yorsunuz? C: Bizim gibi velât, kuvvetli, iptidai madde, piyasalara, ve fazla nüfusu için toprağa mühtaç olan bir millete, müstemlekelerin tak- simi sırasında ancak bir takım hu- dut tashihlerine müsaade edilmiş- ti. (212) 5S: Fazla müstemleke isteme- nizin sebebi nedir? Habe- şistanı ne için zaptettiniz? C: Müstemleke meselesi, bizim yalnız nüfusumuzun artmasının mantıki neticesi değildir. İktısadi şesile dinliyor, gülümsüyordu. — Ya Emir! Döktüğün kan. yap- tığın gazve, saçtığın altın Fırat gi- bi boşa akıyor. Bedevi, birden, elini kafasına götürdü: . — Bir çocuk sana belâ getire- cek.. Başını koru! Kafatasım açıl- mış görüyorum! Ve parmağile alnının çatını işa- ret ediyordu. yüzüne tım: Hâlâ gülümsi', ordu, fakat baş ka türlü, acı bir bökülüşle... O ka- dar ki falının tesirinden kurtar - mak lüzumunu duydum, usuleacık: — Sizi bir aş'ret emirinin oğ- lu sendi. opa şöre bir sevler uvdur- du! dedim. Lavrans. Fıratın sonsuz boşluklar, kavruk tepeler arasır- dan devrile devrile akan toprak renkli sularına dalmıştı. Neden sonra su cevabı verdi: — Doğru bildi Bon dünyadaki en büyük aşiret emirinin mânevi oğluyum! 4 adırdaki arkadaşlarla be- Ç raber söyleştik: — Evet, doğru bilmiş. Lavrans, İngiliz kralının manevi oğlu idi. Döktüğü kan ve altın da boşa git til Hacı Kasım, acı kahvesinden bir yudum daha içerek itiraz etti: — Fakat falcının kum üstündeki | çizgilerden okuduğu alın yazısımn son kısmı çıkmadı, daha altının ça- tı ikiye bölünmedi! meselemiz için lâzımdır. Bugün de bu meselenin halli lâzımdır. Çün- kü müstemlekelerimiz azdır. (Bu sözler Habeşistanm zaptından ev- vel söylemişti) sa: (212) S: Fransadan müstemleke is- temek için birtakım nüma- yişler yapılıyor. Bu hattı harekete karşı ne dersiniz? Ca Sireni bi | ve konsolosluklar karşısında nü- müyişler yaparak bütün bütün ka- rıştırılması katiyen doğru değil dir. Bu gibi intizamsızlıklar eski diplomasi devrine aittir. Faşizm ile bunlara son vermiştir. (211) S: Fransa ile siyasi bir anlaş- ma yapmak mümkün de- gil mi? C: İtalyanlar reaPettirler ve si- yasi pazarlıkların her şekline mv arızdırlar. (4) S: Fransa müstemlekelerinde- ki Malyanları Fransa aley- hinde tahrik ettiğiniz söy- leniyor. Doğru mu? C: Hududumuz haricinde yaşı- yan İtalyanlara kardeşlik ve inanç mesajları gönderdim. Onlara mu- hacir adı vermedim. Çünkü eski- den bu sözlerin izzeti nefis kıran bir mânasi vardı. Fakat yurttaş larımı korumakla beraber başka- larının hissiyatına da saygı göster- mek istedim. Bu koruma, hukuku vetlar düvele ve aklı selime dayanır. (210) Daily Express. gaze- tesinin bir omuharriri, Sinyor Mussolini'nin "Tercümei Halim ,, adlı eserini okuduktan sonra hazırladığı birçek sual- lere bu eserden cevap- lar bulmuş ve bunları neşretmiştir. Biz de bu sual ve cevaplardan şun- pe naklediyoruz : S: Hitlerden başlıyarak her. kes sulh istediğini söylü- yor. Siz ne dersiniz? C:; Beni bir zamanlar, dünya sulhu. düşmanı. sayanlar > vardi; Bunlara biyografi ukumalarını tav- siye ederim. Vak'alar, delilerin ithamlarından daha değerli olmak gerektir. (201) Benim idare ettiğim harici siya- set, son derece kolaylıkla anlaşılır: Onun temeli, söz, jest, ve kirtasi- yecilik değildir. Yükselen milli prestijdir ve milletler arasındaki Ahengi sağlamlıyan anlaşmalar ve muahedelerdir. (211) Biz sulhu, tuğla tuğla kurmağa çalışmak bakımmdan © İdeslistiz. Fakat sulhumuz, rüyalara ve ha- yallere değil hakikatlere istinat e- der. Ben kuvvetli olmak üzerinde israr ettim fakat cömert olmağa çalıştım. (206) S: Fransa ile çarpıştığınızı farzediniz. Böyle bir harbi idare edecek kaynaklarınız ve iptidai maddeniz var mıdır? C: Bizim büyük tabil kaynak- larımız yoktur. (211) Bizim mem- İlini leketimiz gibi, topraklarmda bö- yük kaynaklar bulunmuyan, ve ya- rsi dağlık olan bir memleketin ik- tısadi imkânları büyük olamaz. (224) S: Harp hakkındaki düşünce- niz nedir? C: Barp.. o tehlikelerin ve cazi- belerin dişisidir. Harbin bütün cefalarını şahsan çekmiş olduğum halde onun lüzumu hakkımdaki i- nancım sarsılmadı. Bir millet, mik letler başını yükselterek milletler arasında mevki alıncaya kadar kudretinin, ssaletinin, yüksekliği- nin en emin alâmeti, evlâtlarının, liyemut memleketleri için kanle- rı dökmeleridir. (56) * S: Siz Yugoslavya ile bir an- laşma yaptınız. Yagoslav- ya, Dalmaçya sahilini al- maktan hakikaten vazgeç” tiniz mi? C: Dantenin anlattığı hududu; ber İtalyan taziz eder. Bunlar Brennerden başlar ve Fiyume ile Dâlmaçyayı ihtiva eder. Londra paktı, aslen İtalyan olan Dalmaç- yayı bize vermişti... (59) Daha son- ra yapılan yanlışları müstakbel mesaimizle tashih etmeyi umuyo- ruz. İtalyan Dalmaçyayı daima s€- veceğiz ve müdafaa edeceğiz. * 5: Yırgoslavlar hakkında dü- şünceniz? C: Harp zihniyeti.. gizli komlte- ciliğin dolambaçlı yollarında harp eder., (35) | Gürün Ortaokul ve Yol İstiyor . . Gürün TAY — Guvastan 140 kilometre mesafede bulunan kasa « bamızda elektrik -- varsa da yalnız çarşı ve çarşı mahallesi bundan isti- fade etmekte ve 196 lâmba yakıl « maktadır. Bütün evlere elektrik ve- rilip ihtiyacın tamamen karşılanma- $ı için bu yıl yeni tesisat vücude ge- tirilmesine çalışılacaktır. Tahma suyu ilkbaharda taşıp za- rarlar yaptığı için belediye; bu mü- tevali felâketleri önliyecek tedbir « ler ittihaz eylemektedir. Sellerin yık- muş olduğu hamam yerine bir asrisi yaptırılmıştır. Gürünün 60 köyünden 42 sinde köy kanunu tatbik olunmakta ve bu- ralarda kalkınma hareketlerinin da- ha hizlı yürüdüğü görülmektedir. Kasabamızın başlıca iki ihtiyacı vardır. Biri, orta okuldur. Burada orta okul açılacak olursa, bundan ci- var kazaların çocukları da istifade edebilecektir. Diğer ihtiyaç, Kangal Armağan üzerinden Gürüne yeni bir şose açılmasıdır, Bu şose yapılırsa, yol daha kısalmış olacak ve böyle likle iktısadi inkişaf kolaylaşacak tır. derken etrafımda bir takım halk peyda oluyor... Bana çizme gibi bir şey göstererek, bunu bir şeye benzeteme. dit, nedir diye soruyorlar. (Ayol bunu bilmiyecek ne var? Yalnız şu yanında- ki baltaya kılıf olur) diyorum... yip çizmeden ahtapola benzer, bir muh lük çıkıyor, sağa sola sarılıyor... kalamak istiyor, ben de bir balta savu- rup eli koparıp atıyorum... — E. Sen bu rüyaya diyorsun bakahın? iv Hoca — Ne diyeceğim, rüya ile hül- ya derim geçerim, fakat su uyur üst yanı uyumaz derim gözlerimi sekiz aça- amm 0 uzanıp bacağımı ya-