BULGAR SADIK n Tarihin En Esrarlı Çehresi: 73 Viyanada Alman Karargâhındayım Ka 7 27 MM Kumandan Petersburgdaki Fabrikanın Bombalanmasını O Kadar Basit Bir Şekilde Anlattı ki, Güldüm — Yurt ve ulusun selâmeti için şimdiye kadar hangi tekl.finize iti- Yaz ettim paşam?.. Arkadaş olarak Vermek istediğiniz bu adamlar. Talât Paşa birden sözümü kesti ve titizlikle; ? — Hepsi de, dedi. Aslan gibi, ba- bayiğit adamlar. Nelerini beğenmi Yorsun sanki?.. Çok mâna ifade eder bir tarzda güldüm, Ve: j — Evet paşam, dedim, Hepsi de iri yarı ve kuvvetli, idmanlı adam- lar olduğu besbelli. Şu ciheti iyi bilmelisiniz ki, bendeniz ne futbol maçı yapmak, ne de güreş tutmak için bir sporcu kafilesi götürecek değilim Rusyaya. Bana manda ka- dar kuvvetli, fil gibi gösterişli a demlardan ziyade tilki kadar kur- naz, sansar gibi C1lz kimseler e zum. Bakınız, Giritiilere sözüm yok. İkisi de tam benim ği ibi adamlar. Fakat Almanlar, o &- br vücutları ile baha arkadaş de- ğil belkide yük olurlar yolda. Son - ra, Bulgaristana giderken yanında verdiğiniz (Vasil Popot) un yüzün- den çektiklerimi henüz unutma” dım. Korkarım ki, Gospodin *Den- kof) ta bana kan kusturmasın or- da, u sözlerim Paşayı hem gük B dürdü, hem de düşündürdü. Fakat, ne paşanın düşüncesi, ne de benim haklı dilek ve itirazlarım bu adamlar hakkında evvelce ara- larında verilen kararı değiştireme- di. Bortman, Moris ve Denkof ile iki Giritlinin benimle birlikte git- melerini kabul etmek mecburiye- tinde kaldım..Son karara göre, Ar, kadaşlarımı Bükreşte bıraktıktan sonra? Viyanaya gidecektim. Orda- ki Alman karargâhından direktif ve parâ alacak, Bükreşe tim. Sonra da arkadaşlarımla bera- ber Rusyaya geçmek çarelerini arı- yacaktım. 1331 yılı Martının on birinci gö nü idi. Ben bir gaz tüccarı Giritli- ler benim adamım Almanlaris ire tüccarı sıla it ön elçilik başkâtibi yerleştik. O BİT ileti ie Bükreş i Viyana- Alman sefarethanesinden daki Alman karargâhına bir tevsi- ye mektubu aldım. Pasaj ze ettirdim. > Z Viyanada, Alman Elçiliği ni sında Miralay (. B. N) ile görünü anlaşmak pek kolay hatabım, Petersburgtaki fabrikanın ilması key” bomba ile havaya UçUrU e... pa. karşısında sanmış VE müştüm de, Tabi, teri kesemediğim $Ör biye icab gülümsiyerek: — Kumandan. mın nasıl atılacağı tığınız nazari dinledim ve Fabrikayı hava lamıya bu tavsiyelerinizi Mn daha dedim. Fabriks- gidebile- lar için Ye — Ya bomba ve dinamit işi?.. .—— Bunu ben söyliyeceğim. Lâ- zım olacak bu gibi patlatıcı madde- leri Petersburgta paranızla bulmu- ya, büldurmıya çalışacaksınız. ü kısa direktife olduğu gibi, direktifi verenin takındığı ciddi tavra da hem gülmüş, hem de şaşmıştım doğrusu. Suratımı biraz asarak: — Affedersiniz kumandan. Yan- İşi gna işittim acaba?.. Biraz evvel Petersburgta en çok bir hafta ka- Isbileceğimizi söylemiştiniz. Bu kadar az bir vakitte bomba bul mak veya bulacak adamla tanışıp anlaşmak, sonra da fabrikayı bom- balamak kabil olur mu hiç?.. Beni size yanlış tanıttıklarını tahmin & diyorum. Ben buraya Petersburg- tan değil, İstanbuldan geldim. Ger çi'biraz Rusça bilirim amma Rus. yaya ayak bile atmadım. Demiş, çok dar düşündüğünü muhstabıma hissettirmiştim. Viyanada iki gün iki gece ve her sorgum için ayrı ayrı salâhiyet sa- hipleri ile görüşmek meeburiyetin- de kalmıştım. Bilmem sözüme ina- nacak mısınız?.. Müsbet olarak, el- lerinden dörder bin liralık üç nek- ten başka, işle ilgili bir direktif bi- le alamamıştım. Her sorduğum su- alin cevabi ancak: — Türkiyedeki Alman karargâ- hı bize hakkınızda iyi referanslar vermiştir. Kapasiteniz. bu işleri kendi başınıza düşünüp yapmıya kâfidir. Sözleri olmuştu. Bu adamlardan fikir değil, su Bedelleri Rusyadaki Hollanda Ban kasının subeleri tarafından ödene- cegini öğrendiğim çekleri cüzdan ma koymuş ve Bükresin yolunu tutmuştum. - tele girerken karşıma çıkan Kandiyeli Hüseyin Çavuş elleriri oğuşturarak yanıma 80- 'kuldu. Kulağıma eğildi. Ve: -— Kaptan. dedi. Sorma başımı- za gelenleri. Birden ürktüm ve irkindim. 'Te- Malz ola. dedim. Bir felâket mi var? — Evet, Bizim Denkof ile Al maplar.. — Cabuk söyle tutuldular rm?.. — Yok canım, tıpkı tahmin etöi- gin gibi savuştular, Bu habere çok memnun olmuş, fazla satradan kurtulmuş bir yel- kenli gibi bayağı hafiflemiştim. O- dada, Hüseyin Çavuş ile Giritli Mustafa? biribirlerinin sözünü ke gerek, olup biteni yana yakıla — tmışlardı. Ben Viyanaya gitmi ran irene bindikten sonra, Gos- podin Denkof Ruscuk yoluyla Bul- garistana Alman yoldaşlar da Kös tenceden İstanbula gitmek üzere Bükreşten savuşmuşlar meğer. Imanların bu marifeti beri A sev.ndirdiği kadar da Bük- çeş Alman Elçiliği başmanlarını &- dizlendirmişti. Teşebbüsün geri ka- İacağından esefleniyor, işin büyük umumi karargâha aksetmesinden hayıflanıyorlardı. Uzun görüşme: lerden, “ üzüntülü. tereddütlerden sonrâ, anlaşmıştık. Ben yanımdaki Gir'tlilerle Rusyaya geçmeyi, Pe- gitmeyi üzerime almış” tum, Bu taahüdüm Alman teşkilât- çalarını büyük bir dertten kurtar- Köstenceden nasıl düz- mıştı. Hele vi el timi Viper Den purunda tesadü çi le İzmir EE etleri kazandığım luklarını, inden bahs ile Ode- Rus dik de gösterince hu işi * başa e bii ti ferahlamışlardı de. e gün ve © akşam devam eden , bütün başımıza gel mesi ihtimali olan tehlikelere, 20r luklara karşı alınması icap eden tedbirler konuşulmuş, mektuplaş- ma Usul ve tarzları kararlaştırıl. mıştı, Artık vedalaşıp yola çik- maktan başka iş kalmamıştı. AL manlar gözümün içine bakıyorlar, akla, ehatıra gelmiyecek kompli manlar yapıyorlardı bana, Elçilikten, Bükreşten büyük ve yiğit milletimin bana bağışladığı yüksek gurur ve iftiharla göğsü- mü şişirerek, temsil ettiğim Türk- lüğe Alman ve Avusturyalı dost- larımıza baş eğdirerek çıkmıştım. Köstenceye inmek üzere Bükreş ten trene binerken, bizi uğurlamı- ya gelen müttefiklerimizin kapalı temenniler dökülen ağızlarından dahu ziyade nemli bakışları, heye- canlı telâşları minnet, şükran ve samimiyet İfsde ediyordu. Çünkü, bu dostlarımız, dostluk ibresi he- nüz bir hareket göstermiyen Ru- manya hükümetinden çekiniyor. bize karşı söz ve hareketleri ile a- çıkça gösteremedikleri | ölslerini ancak münalı bakışları ile Hadeye çalışıyorlardı. Trenin hareketine bir dakika kala binbaşı M. R umit Ie parhıyan gözlerini yüzüme dik- ti, avuçları ile sıktığı elimi sallar» ken: — Sadık. Hollandadaki adresle rimize sik sik mektup yazmayı u- nutma! Göndereceğin sevinçli ha- berleri sabırsızlıkla bekliyeceğiz. Dedi. Ayni ciddilik ve samimi- likle cevap verdim: : — Çok değil yalnız bir mektup ğe İmza ile okununca şağıki fıkrayı “Cümhuriyet,, gazetesinde okudum: “Eğer bu milletin tek oğzı ol - saydı, kendeine yol göslermek id- diasında olen ve “münevver, adı- hı alan bazı kişilere, eminim söyle derdi: g “— Yanlış düşün, Seni affed tim, Fakat düşündüğünü yaz, dü - şünmediğini. ve inanmadığını yaz- ma. Az bil, seni nftederim. Fakat bilmediğini ve anlamadığını yaz - ma, Samimi el, Ben hiç bir şeyi o unutmam. En kuvvetli tarafım budur: Unutmam. Senin hangi tarihte ne söylemiş ve ne yazmış duğunu. virgüllerin al tına sinen inalara kadar hatırla - rım. Şunu iy? bil: Her noktalı vir- gülden mesu.sün, Ve bana birgün, her virgülün hesabını vereceksin. Ben aptalım unuturum. Sen akıl- lsın, hana yutturursun ha? “Seni * babanın akıllı oğlu! der, kulağına yapışırım. Ben vala- na, dolana, kaçamağa, tevile, lâstik li söze gelemem. Anlıyor musun?,, * Bu satırların altındaki imza. fık ranin son kelimesiyle birlikte o - kunduğu takdirde ortaya, şu sual çıkıyor: “. Anlıyor musun Peyami Sa - fa? . Çeviren mütereccim azetelerde çıkan o imzaların yanıbaşlarında bir de “çevi- ren,, kelimesi peydahlandı, Vakıa, acemi wiitercimlerimiz, Fransız, İngiliz, veya Rus ediple - rinin “şaheser,, hiğâyelerini haki- katen bir çok şeylere çeviriyorlar: Fakat Türkçeye değil! GAZETELERLE ŞAKALAR Garip imzalar V kit, gazetesinde çıkan vazı- Amele Kaynar SudaHaşlandı İzmir — Şehitlerde, Gomal ve şü- rekâsı yağ fabrikasında feci bir hâdi- se olmuştur. Buhar makinesinin ka- zan borusu kopmuş, yüz derecei ha- raretteki sular ve kızgın bubar, kül- han kısmından boşanmıya başlamış tır. Ameleden Mehmet Ali, Mustafa, Halil oğlu Seyit Ali ve All oğlu Ke- mal ile Mehmet Ali, bu kaynar sula- rın hücumile yaralanmışlardır. Mehmet Ali bu esnada çırçıplak ve banyo içinde olduğu için, yaraları çok ağırdır ve hayatı tehlikededir. İzmitte Domuz Kapanı Yapıldı İzmit, (TAN) — Vilâyetimizin her tarafında sürek avları tertip edilmek tedir. Bilhassa çok 2 veren yaban domuzları ile mücadele dikkats Jeğer bir sahne arzetmektedir. Yamçada tertip edilen sürek avına 50 kişi işti- rak etmistir. Yarımcada Ali Muşlu İsminde bir köylü, bir av kapanı icat etmistir. Bu kapan sayesinde domuz kendiliğin - Gen tutulmaktadır. Ali Muslu bu kanan ile şimdiye kadar 14 domuz avlamıştır. Eğitmenlere Pulluk Verildi İzmit. (TAN) — Ziraat Vekâleti, Arifiye eğitmen kursundan mezun 9- lan 200 eğitmene 98, Bolu vilayeti e- #itmen'erine de 36 pulluk hediye et- miştir. Gölcükte rasat istasyonu İzmit, (TAN) — Gölcük kazasında | bir rasat istasyonu kurulmuş. me- murluğuna da Feriha Aksoy tayin e dilmiştir. Belediye reisi seçilemedi İzmit, (TAN) — Yeni belediye re- isi henüz seçilememiştir. Belediye reis vekâletine azadan Mahmut Öz- gener getirilmiştir. Lokman Hekim Hasta Yaza Ge odaya hafif bir akşam karanıığı yayılıyordu. Oda- nın köşe çizgileri gölgelerle dol - muş ve münhanileşmişti. Duvar - lardaki tablolar, büyük koltuklar, yerdeki gen's halı ve masanın Üze rindeki kâğıtlar renklerini kaybe - diyor, esmerleşiyorlardı. Soğuk fakat sert olmayan, ağır, yapışkan. bir kânunusani akşamı İ- di. Dısarda bir türlü doğru dürüst bir yağmur olmayan sıkıntılı bir pus vağıyorru Arasıra, kisadü - dük sesleri duyuluyor, odanın ses - siz ve ağır havası kısa fasılalarla hareketleniyardu. Kanının yanında ayakta duran adam, pencereden. karşı köşe ba - şındaki tütüncü dükkânının vitri - nindeki mecmüuaların kapaklarına dalmıştı, Hep büyük bir sayfa bo- yunca gülen kadın resimleri. Ka - ranlık bastıkca bunların Kahkaha- lar da silikleşiyor manasızlaşı - yordu Odanın gittikce koyulaşan hava- sına, sol tersfteki pencereden bir hançer gibi kırmızı bir ışık düştü. Dışarda soksk fenerini vakmışlar- Sağlık Öğ leşmez yazılarını gene eskisi gibi bu sütunlarda takip edebileceklerdir. Mem bu “ceviren,, kelimesi yü- zünden, mütercimlerimiz. sık sık suizan oltında da kalabilirler. Me- selâ şu münasebetsiz kelimenin ka zara tercüme bir hikâyeye isim o larak seçildiğini düşünün: “— Dalaverel,, Mütercimierimiz onu da ma çevi recekler? # Gözlerim hep «mzalara ilişiyor. “Son Posta, pazetesinde de bir va zının altında şu imzayı okudum: Nusret Safa Coşkun İmzanın al - ına da şu kelimeler ilâve olunmuş tuz ş— Arkası Ben bu iddianm doğruluğuna ev velâ inanamadım ve kendi kendi - me “ —Eğer dedim. hakikaten ar « kası olsayd. kaleminin getireceği mütevazı kuzmnen tenezzül eder miydi” Fakat. biran düsününce bu hüik- müm:le yan.ldığımı anladım: Çün- kü çok şükür huzün “arka. lara güven olmuyar: Arkalarını dayanılan koltuk - Jarım modası gecti Bu son moda koltuklarda sskiden kalma, bir iti. yadla arkalarına davanmak gafle. tini gösterip doğru oturmayarlar, paldır küldür wkılıyorlar! . lardan birisi de şu garip $6- kilde imzalanmıstır. Yazan: Nurullah Ataç, temize çe ken Osman Cemal Kaygılı! Anlaşılan Nurulinh Ataç, mun). limlik maaşından kısıp, Osman Ce- mali kâtip tutmuş; Meğer: “Nurul lah Atanın yazıları okunmaz!,. di- yenlerin de hakkı varmış! rini her gün zevkle | dı. Mailen gelen ısık direktörün o- burdUğu kO Direktör. vüzünün sağ tarafı - nı kızartan bu ışıkla uyandı. Kâ - gıt yığınları arasında başını kaldı- rarak kapının yanında yakta du- ran adama baktı. Ve birkaç gün ev veline ait bır şeyi hatırlıyormuş gi bi: — Ma, dedi, siz! Şimdi sizinle mesgul olabilirim. | Dİ Li koltuğun kenarın - dan bir kordonla uzanin düğ meye dokundu. Hademe içeri gi- rerek lâmbarı yaktı, Direktör bor dası patlamı; bir geminin ambar - larına hücun: eden deniz gibi, oda- ya bir anda Kaplayıveren ışıkla ra- hatsız olmus gibi, gözlerini uğuş - turdu ve hafifce gerindi. Sonra top lanın kenarında duran pürosunu ağzına alarak ellerinin baş par - maklarını yeleğinin omuz başları- na soktu. — Evet, dedi, sizi kim gönderi- yordu? Onu kimse göndermiyrodu. Ken disi gelmiş Bir çok yerlerde fâb rikaları ve şubeleri olan büyük bir şirkette bir *ş bulabilirim diye he- sap »diyordu. Ümit az da olsa yine ümitti:, — Ben kerdim geldim, dedi kim se göndermiyor. Liseye kadar öku- dum, lisan vi'irim, İyi tesviyeciyim, Daha cümlenin ilk kelimelerin - de direktör zaten vek Sathi olun a- lakasını çoktan kaybetmiş pencere. den dışarı bokmağa başlamıştı Ne tuhaf şeydi bu adamlar; hâlâ anla mak *stemiyorlardı ki, bir işe gire. bilmek için a işin ustası olmak kâ. fi değildir. Ayni zamanda bir bü - yük adamın sözünü yerine getir - miş olmadan bir kimse bir işe alı nabilir miydi”! Halbuki cirektörün, bilhassa bu akşam. böyle şeylerle © uğraşacak vakti yoktu Ellerini omuz başla. rından çekip ensesinde kavuştur - du. Pürosun” tüttürerekten kol - tuğunda hatif hafif © yaylanmağa başladı. Akşam olmuştu. Bunu dü. şünerek gü'ümsedi. Karşısında du Tan #enç adam, bu gülümseyişten ümitlendi: Eh. eh, diye düşündü, işler iyi gidiyor galiba; bir direktö rün gülüşü vabana © atılmayacak bir sevdir kaydı. Buzunün akşam oluşu mü » him bir hâdüseydi Çünkü bu her- hangi bir günün bitişi değildi O bu akşamı hazırlayabilmek için ne Kudar para #arletmiş, kaç komis - yonca kadını beslemişti. Ama gü- zel kadındı doğrusu, — Yine de telilm varmış! diye mırıldandı. Kapının yanında duran delikan- h, kendisine bir şey söyleniyor zan netti: — Efendin? diye sordu. irektör duymadı ve düşün - cesine devam etti, Delikam- hı, direktörün düşündükleri ile ken in hiç kir alâkası olmadığım çoktan anlamıştı. Artık çıkıp git - mekten başka yapılacak bir iş yok tu. Zaten bura alışmıştı da! Yalnız, ionde bir türlü söküp halledemediğ! bir mesele vardı. Ne den her gituği yerde kendisinin bi başkası tarafından gönderilmesini istiyorlarmış gibi davranıyorlar - dı? İşte onun da ayakları vardı. Ar kasından kım.se itmeden, kolundan kimse tutmadan yüri : talıklı veya aptal değildi. Ve dün - yada yapabileceği o kadar çok “iş vardı ki! O bu işlere karışmak isti- yor, çalışman. ağaç dikmek, ev yapmak, sapan, radyo, vapur, ka- yık. sayyare yapmak, tarla sula - mak, elektrik istihsal etmek, şer - kı söylemek istiyordu. Fakat ona: — Hele dur. diyorlardı, seni kim gönderdi? » — Onun, topalların ve (o sakatların kendilerini wsşıyabilmek için kul » landızları çatallı koltuk o değneği gibi bir şeye ihtiyacı yoktu. (İleri ye gitmem icin. burnuma halka ta kıp sekmeleri icabetmez) diye dü- şünüyordu. Benim kafamın ışığı benden bir milyon «ilometre ilerdedir. Ve gözlerim bu ışığın peşinde gidebi - lecek kadar kuvvetlidir. Ben bu yo lu kendi ayaxlarımla — aşabilirim, Topal eşeğe ihtiyacım yoktur, di - yordu. Demesine diyordu smma, ben kendim geldim, kimse gönderme- * deyince de onu atlatıveriyorlar- li, B ır lokumotifin düdüğü, oda Din 4ğır havasına gürültülü bir tokat gibi indi. Direktör, ye - rinden kalkarken, gözleri, yine kar Hümdeki adama takıldı. Hâlâ bek. menin maaasi Var mı? Der gibi Yüzüne baktı: ” — Canım efendim, dedi, size te kilâtımızda münbal : lememişler miydi» Ve bir kelime daha ilâve etme - , den «ra kap.sından içerideki istira hat salonuna geçti V Delikanlı. biraz evvel sokaktan vuran fener ısığı ile çizilen kırmı - zımtrak musatili arıyormuş gibi, direktörün boşalan koltuğu üzerin — duvara bakıyordu. Aradı ulamayınca içinde bir ğ yetsizlik duvar gibi oldi DİNE çıktıktan sonra koca oda içerisin - den vir kamyon asya çıkarılmış gi | bi tamtakır &alı bara dönmüştü. Sanki, odayı dolduran bütün kol N un tuklarda, hep ayni zamanda o, di rektör oturuyormuş gibi, hepsi bo MIŞ geniş bir am * şahvermiş, yerlerinde ufalıp cin N (Lütfen sayfayı çeviriniz) olmadığını söy | j