Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: VasilPopofu Nihayet Razı Etmiştim Ben Gazinonun Karşısında Durup Dilenecektim, O da Pencereden Bana İşaret Verecekti — Vasil, dedim. Yine dünkü gi Hattâ bugün ateşin yiraz fazla, Bu halinle gezemez sin. Rahat etmek lâzım sana. Ben hem seni yormamak hem de işi geri bırakmamak için i sare buldum, Sen bugün kadar “Makedonya, bi deb akşama gözinosunda Hacıyef,, ve ti Atanaş,, gelidği vakit ba iç için güldüğünü, uy m, aptallığımla eğlendiğini »r, fena halde de içerliyor dum. Bir kaç defa titreye titreye Serindikten, acı acı esnedikten son Ta, tilki gözü gibi parlıyan, içleri gülen gözlerini süzerek çevirdi ba NA Ve: — Bu çok iyi amma, dedi. Se - nin gazinoda benimle oturman da tehlikeli değil mi?.. Ya tanıyan olursa... — O yandan merak etme hiç. Çünkü, ben gazinoda oturacak de- Bilim, — O da tehlikeli. Onlar gelince benim gazinodan çıkmam, sonra seninle tekrar girmem göze çarp- maz mı?.. Hele iyi düşün Sadık e- fendi, asil yine İpe un sermeğe baş- lamıştı. Yapacağımı bilme- den, öğrenmeden itiraz ediyordu. Merakını anlıyordum. Benimle be raber oturmak, gezmek, görün - mek istemiyordu. Çocuk aldatır gibi ellerini tuttum, okşadım. İ - nandırıcı bir tavırla — Vasil, dedim. Ben ne senin- 16 bereber oturacağım ,ne de ge- zoceğim. İstanbuldan getirdiğim es. e ğim, gezinonun tam karşısında di- kilip dileneceğim. Sen gazinonun caddeye yakın geniş cami önünde oturacaksın. Hacıyefle Dimitri A- tanaş gazinoya girince sokağa doğ ru bakıp mendilinle yüzünü #ile- seksin. Ben içeri girip sana avuç açtığım zaman, bana para verir - ken yavaşça, hangi masada otur - duklarını söyliyeceksin. Nasil iyi mi bu?.. Bunu yap ve alt tarafına karışma sen. Sez herifle uyuşmuş, anlaş mıştık, Saat te on bir olmuş tu. Ben eski elbise ile kalpak ve çarığı bavulumdan çıkarırken © da yatağından kalkmış, giyinme - ğe başlamıştı. Paket koltuğumda odanın ortasında durdum. Bayağı yalvarır gibi: — Kuzum Vasil, Dediklerim! sa kın unutma. Yarım saat sonra ben gazinonun karşısındayım. Vaktiy- le git oraya. Dedim, odadan, otelden çıktım. Sofyaya geldiğimin ikinci günü yaptığım uzun bir gezintide, be - lediye bahçesi yakınında rastladı- ğım yıkık bir fabrikayı, icabında istifade etmek üzere | gezmiştim. Gördüğüm kuytuluklarını, kovuk- larını pek beğenmiş, sevinmiştim. Çünkü, bu virane hem saklanmak, hem de darda, zorda kalınca çe - kilip çarpışmak için çok elverişli, aranmakla bulunmaz bir yerdi, telden çıkınca doğru koştum oraya. Kuytu bir yerinde el biselerimi değiştirdim, çıkardıkla- ımı paketledim ve kovuklardan e güzelce yerleştirdim. Saat on ikiye on kala “Balkan,, zazinosunun karşı yanında, göz - erim gazinoda avuç açmış dileni- yordum. Bizim gospodin Vasil Po- sapları da camın önünde o- arasıra bana bakarak gü- 30 saat on olmuştu. Oracıkta a ordum. Hiç te sıkı Hattâ erddeden geli seyrederek oyalanmış, geçen saatleri duymamıştım bile, Şurasını bilhassa kaydedeyim ki, bu kadar saat beklediğim halde arasıra geçen jandarmaların asık suratlarından başka ne bir yüz, ne susuz mami de bir göz çevrilmişti bana. Allah versin, diyen bile yoktu. Ben öm- rümde bu kadar merhameti, insa- fı kıt bir yer görmedim Bu dilencilik yolu ile gözleyi ğe taşmaz, tükenmez (bir sabır ve inatla, tam üç gün deva; tim. Dördüncü günü öğle v di. Sofyada bulundukla diğimiz bu ölümle yoldaşlar hâlâ gazinoya uğrama - mışlardı. Artık telihin de Vasıl gi bi kahpeleştiğine, öynak kadınlar gibi aldatıcı kırıtmalarla benimle cilveleştiğine hükmeder gibi ol - muştum. Meğer yanılmışım. ünkü, ben bu yersiz ve hak- Ç sız hükmü vermek, *alihi- mi karalayıp naletlemek üzerey - ken Vasilin kızarık bir yüzle ga zino kapısından çıktığını, etrafına bakınarak çekine çekine bana yak laştığını gördüm. Ben ona avucu- mü açarken, o da bana fısıldar gi- bi; Arkam sıra gel Dedi ve telâşla yürüdü. EMI met re kadar ilerledikten sonra, dön- dü, eliyle arkalarından gösterdi Artık aradıklarıma kavuşmuş, Va- silin nazlı kılâvuzluğundan kur - tulmuştum. Tabii peşlerini birak - madım, önlerine get yanları- nâ sokuldum, istediğim gibi yüzle- rini gördüm, girdikleri yerleri bek ledim, çıktılar, izledim. Gece saat dokuz buçukta gospodinler önde, ben arkada “Makedon suna geldik, Onlar içeriye gi oturdular. Ben de yerime geçip dilenciliğe koyuldum, MAS ELLİ GE İZ zim ağalar içiyor, gülüyor, görüşüyorlardı. Onlar içtikçe ben de seviniyor, kendi kendime gö - rüşüyor, gülümsüyordum. Bu iç - kili durumlarından faydalanmay. hesaplıyor, düşünliyordum. Saat on ikiyi geçmişti. Gazinodan çık- tılar şaşılacak şey!.. Bu kadar iç- tikleri halde sert ve dik yürüyor, yalnız keyifli keyifli gülüyorlar- dı. Şişelerle biraları başkaları iç- mişlerdi sanki... Sinemalar, tiyatrolar kapanmış, tramvaylar azalmış koca cadde ü- zerinde bizden başka kimseler kal mamıştı. Yüksek sesle konuşuyor- Jardı. Bazan kol kola giriyor, bazen da, ayrılarak yan yana ilerliyor - lardı, Caddenin sessizliğinden lâ- kırdıları, ayak patırdıları iki yan- daki binalarda #ert akisler yep yordu. Konuştuklarını tane tane işitiyordum. Hacıyef: — Bütün bu fesatlıkları, diyor- du, Komanovalı (Dimitro) çıkarı - yor her vakit, Ötekiler neyse ama Şu Petriçli Yuvanın da bu işe ka- rışmasına çok kızıyorum. Kaç ke- redir de komitadan para sl Dimiri Atanaş ta cevap yordu: —— A be, onların hiç birinin su- çu yok. Asıl domuzluğun büyüğü im veri - Sandeneskide. Dimitroyu da, Vo - | dineli büyük Yuvanı da doldurup, kurup buraya gönderen hep odur. İşitmedin mi Strorcalı Dimorun dediklerini?.. — Kafası kopsun o kancık eni- Binin de, Bir hangi lâkırdılar etti ama gürültüden anlıyamadım hiç birini ki, Ne dedi o cırlak her:??, -— Ne diyecek. Para istedikleri vakit Sandaneski, göndermiyorlar Ki, vereyim size. Yiyorlar bütün paraları Sofyada, diyormuş. — Söyler o yabanın it de bu lâfları, O da ne yapar paraları bil mem ki?.. Daha bir ay olmadı gön dereli. — Söyledi ya, Petriçli Yuvan. Paniça kaptanla pay ederlermiş. örüşmeleri, saraya giden “Or lofski,, caddesinin köşesine kadar hep bu mevzu üzerinde de- vam etti. Ya sarhoşluklarından, ya da ötedenberi tedbirsizliğe alışık- “Rakçerimin kalbine dal lıklarından mıdır, kim bilir nedir, arkalarından © gidişimi bir türlü bissedememişlerdi. Gerçi, ayakla - rımda yumuşak çarıklar olmakla beraber, ben de yere, gerçekten bir sansar sinsiliği We, hafif hafif basarak yürüyor, hissedilemiyecek kadar sessiz ilerliyordum ya. Bu nunla beraber, bu adamlara mu» kadder olan, yaklaşın ölüm her halde basiretlerini bağlamış ola - caktı, Çünkü, köşe başından (Or- lofski) caddesine saparlarken de dönüp bir kere arkalarına göz at- mak gibi, komitacılar için çok ge- rekli olan, uyanıklığı dâ göster - memişlerdi. Go saptılar, ben de aramız. daki açıklığı kısaltmak için adımlarımı açtım, köşe başına gel diğim zaman her iki caddeye bak tım. Kimsecikler yoktu. Oynanı'- lacak faciinın rejisörl pan kader, sahne: lerine bırakmak mişti ve tarihin bu fi nü ya - biz aktör. unu göster - yı yapyal Bız seyretmesini münasip görmüş tü. Hançerimi çıkardım. Attığım iki hızlı adımla bu ters talihli, ka ra bahtlı adamların enselerine ka dar sokuldum. Sol elimle, ilkönce Hacıyefin sağ omuzuna hafifçe do | kundum. Silkindi, birden elini ta- bancasına atıp geri dönerken han çerimi, bütün kuvvetimle kalbine soktum, büktüm. Ağzından ancak hırıltılı bir ah çıkarabildi. Bu hamleyi o kadar süratli yaptım ve hançerimi girdiği yerden o kedar çabuk çıkardım ki, Dimitri Ata - ve yandım diye Hacıyefin yanına yı kılıp yatması bir oldu. İkisi de öl müştü. (Devamı var) m arma e RÜMATİZMALILARA SAĞLIK selâ on kilo bayağı tuz, yahut 150 Rümatizma ağrılarına asıl sebep rütubet veya soğuk - yahut her k kisi birden - olmasa bile vümatiz- r soğuktan ve rütubetten hiç hoslanmazlar. Havada soğuk ve rütubet olunca ağrılar artar. Onun İcin rümatizmalının ilk dü- şüneceği şey oturacağı yeri İyi secmektir. İnsan yasamak İçin o calısmağa mecbur olmayınca en İyisi süphe- siz, hele kışın havanın cok değiş tiği mevsimlerde, rütubetsiz. ve mütedil bir iklimde ooturmaktır. Öyle yapmak mümkün olamay ca. kalmıya mecbur bulunduğu şehirde, denizden mümkün oldu- Hu kadar uzakta, güneşe karsı, or- tn derecede yüksek, mümkün el. duğu kaflar rüzgârsız bir verde rü- tubetsiz bir ev seçilir. Rümatizma- lının oturduğu ev ecdadından kal- miş olsa bile rütuhetli ve soğuk yerde olunca onu değiştirmek za- ruridir. Rümatizma ağrıları İnsanı cok hareket etmekten korkutur, ten- belliğe sebep olur. Halbuki hare- ketsiz kaldıkça ağrılar şiddetlenir, sonra da hareket etmiş oynaklar büsbütün tufulmağa maruz kalır. Onun İcin - ağrıların pek siddetli; her türlü harekete mani olduğu günler müstesna - her gün biraz, bastona dayanmağa mecburiyet ol- sa bile, biraz gezmek lâzımdır. Kışın fanile, yünlü esvop rüma- tizmalının en büyük dostudur: Bir taraftan hafif terlettiği, bir taraf- tan da teri çabuk çekmiyerek vü- cudü sıcak tuttuğu için... İpek in- sanı elektrik değişmelerinden ko- ruduğu için, yün fanile cildi tah- rTİş ediyorsa onun altına, etmiyor- sa Üstüne bir İpe'li gömlek giy- mek - rümatizmalı erkek de olsa - ayıp sayılmamalıdır. Ilık su banyosu rümatizmalıya iyi gelir, Sade süya yahut icerisine hira dn ilân katmak sartilee Me Edirnede Yeni Turist Otelin İnşası Başlıyor Edirne, (TAN muhabirinden) — Edirnede asfalt şose üzerinde Vilâyet Hususi idaresi tarafından yaptırıla- cak Turist otelinin paraları Ziraat Bankasına yatırılmıştır. Plânleri Na- fa Vekâleti Fen dairesince yaptırı mak üzere otelin kurulacağı arsaların İhesapları ve ölçüleri bugünlerde Vi- lâyet tarafından Vekâlete gönderile- cek ve bu sene sonlarına 'doğru bu! güzel otel meydana çıkmış buluna-! caktır. Gerek bu otelin ve gerekse Lüle- burgazda asfalt yol üzerinde inşaatı- na devam edilen otelin servisleri için gârsonların İstanbulda kurs görme- leri Umumi Müfettişlik tarafından alâkadarlara tavsiye edilmiştir. | Lüleburgazda güzel bir "sinema dahi otelle birlikte yapılmaktadır. Lüleburgazın arteziyenler: fışkırdık- İtan sonra su şebekesini xwrmak için lâzım gelen parayı Dahiliye Vekâle- ti Belediyeler Bankasından verdir miştir. Edirne (TAN muhabirinden) Sıhhat Vekâletinin Edirnede yaptı- racağı Doğum evinin plân ve keşif. leri bitmiştir. Bu güzel binanın inşa. sina ilkbaharda başlanarak ve İnşa- ittikten sonra köy küçük ebeleri kursu da bu Doğum evi münasebetile Edirnede açılacaktır. Seyhanda BüyükBirBaraj Adana — Çukurovanın sulanması için açılan kanallara su verecek olan büyük Seyhan barsjının inşasını 2 milyon dört yüz bin liraya almiş ©- İlan müteshh tlerin bugünlerde rimize gelmeleri bekleniyor | İhzari İ inşaat yakında başlıyacak istasyon - dan baraj yerine kadar malzemenin demiryolu ve ayrı taşınması İçin ca bir şose yapılacaktır. ——— m. Yazan : İseeaeer... araran lâmbaları Ki bakkal, manav dükkânlarının leri aydınlandı. Şehrin. - eğer tö- bir caiz ise - bu sokağa benzer cad- desi ve havalisi iş maballesiydi. Her ticaretin merkezi, her türlü dalaverenin mihveri olan bu yer... Yahudiler taşradan gelenlere bu- rada külah giydiriyor köylüler burada şehirlinin hakkından ge lirdi. Onlar da öğrenmişlerdi: Çü- rük meyva v.s. yi küfenin dibine, iyisini üstüne koyacak kadar ze kiydiler. Münevverleşen bazı esnaf onlara pek güzel akıl öğretiyordu. Veya öğrenmiye mecbur ediyor- du. O gün çok yorulmuştum. Şura- da temizce bir lokantada karnımı doyurup sonra eve gideyim. dedim Aç aç birkaç adım bile dolaşmıya tahammülüm kalmamıştı Masama oturdum. Ga:son, kâ- ğittan peçeteyi, dörtte bir ekme- Bi, çatal k Ğ eğimi bir anlaşılan sokağın İki taraflı tek tük in- ısmarladım. Etrafu göz attım: İki YENİ NEŞRİYAT: HAREKET MECMUASI — Bir çubat- tan itibaren, "Hareket, peh aylık bir kir ve sanat mecmuası meşredilmeğe btş- lanılacaktır. Bu mecmuanın pek özlü ola- cağı bildirilmektedir. buranın müdavimleri. Yavaş ya- tah açması için küçük şişelerinin mühteviyalını kadehlerine boşal tıyorlardı. Benim de önüme gelen sıcak çorbaya limon sıkıp kaşık sallamıya başladığım bir sırada Camların sarsılmasın- tiyari başım kalktı. lu, şişman, yüzü müdev- ver, gözleri şiş şiş bir adam, alış- kın adımlarla oflaya puflaya gel di, karşircdaki boş masaya otur- du. Garsonun İsmini söyliyerek çağırdı. Yemeğini ismarladı. Son- ru cebinden birçok kâğıtlar çıka- rarak hesap kitaba daldı. Yemeği gram terebantin ruhu... Ranyodan sonra sıkıca ve sert bir havlu ile firiksiyon. Dişlerin temizliğine ve çürüksüz olmasına pek ziyade dikkat lizım- dır. Çünkü dişlerde eirük olduğu vakit rümatizma ağrıları çıktığı, yahut baska bir sebepten gelmisse arttığı gittikçe daha iyi belli ol maktadır, Yemek bahsi rilmatizmal. İçin pek mühimdir. Fakat pek sıkı per- hiz etmeğe, ac kalmağa da hiç lü- xum yoktur. Rümatizmahya yu: mış halıklar, biberi ve o baharlı yemeklerin hepsi, pek yağlı sal lar, bir de - mon ve portakal müs tesna - pek eksi yemişler dokunur. İskembe ile İspanağın ve kuzukü- lağının da dokunduğu meshurdur. Demek ki et suyu, püreler, tere- yağ, kızarmış etler, pek taze ba- İık, bol sebze, pilâv, makarna, pa- tates, bevaz peynir ve bol hol kom. posto. Süt için hirbir sev denile mez, fakat yoğurdun ağrıları art- tirip arttırmadığını teerlibe etme- Bsiniz, çünkü mayalanmış gıdala- aztları dokunur. a2... Ağrılar geldiği vakit, dışardan süreceğiniz İlâcların tesiri İçerden alacağınız ilâçların tesirinden da- ha emniyetlidir: Ağrıyan mafsalla» ra tentür diyot, yahut terebantin ruhu... Gayet sıcak tuğla yahut s- cak kum torbası... Hava acık olur» sa güneş banyosu... Bizde eskiden halayıklar var- ken, rümatizma ağrılarını karşı masajın” İyi tesiri pek meşhurdu. Güzel halayık efendinin yahut pa- şanın rümatizmalı dizlerini ovar, ovardı, fakat konakta kav: di çok defa bundan çıkardı... rümatizma İyi gelir, an- cak mlitehassisı tarafından usta” rin Kahve ve Hklı yapılmak şartile, Öyle mü- tohassıs da güç bulursunuz. gelirken keyifli keyifli bir şarkı mırıldaniyor. ellerini uğusturuyor- du, İşleri iyi giden bir adam, dedim içimden. Onun neş'esine ortak ola- rak bir kalp dolgunluğu ile çor bama tekrar eğiliyordum ki, göz- lerim bir daha kapıya; onun ya- nındaki vitrinin ötesine isti: L* sokağın lâmbalarının kızil ziyası altında il$ iri yapılı gölge belirdi. Bunlar, ayakları çıplak; yırtık mintanlı: yarım kas- ketli iki hamal idi. Bir müddet camların içinde duran patlican kızartmalarına, syva kemposlola- rna dikkatli dikkatli baktılar, Sonra biri ötekine, parmağı İle içerde oturan adamı gösterdi, âr- kasından eşek semeri gibi yük matahınr alarak kapıdan içeri itti. Yaşı yirmi ikiyi geçmiyen iri yarı delikanlı geldi bahsettiğim ada- mın önünde durdu. Ağır bir sesle; “O kasaları arabadan indirip de- poya yerleştirdik bayım” dedi, Kısa boylu adam hiçbir kelime söylemeden cebinden bir yirmi beşlik çıkararak mermerin üzerine Baş, Diş, Nezle, Nevralji, kırıklık ve bütün Samim KOCAGÖZ attı. Hamal parayı aldı. Fekat git miyordu. Bir diyeceğin var mi?” “Peş daha verin de, ar la paylaşınca on beşer sün.” “Yeter 0. Hamal bir kapıya baktı, bir de etrafına bakındı. Kimse onlarla meşgul değildi. “Beş daha, ne o- Tur?” diye sızlandı. Beriki birden parladı: “E... Yeter dedik ya, çek arabanı." diye bağırdı. O sırada kapının arkasında dimdik. olun biteni seyreden arkadaşi; kapıyı açarak: “Yürü be Osman, boş ver” dedi. İsminin Osman olduğunu öğ- rendiğim hamal sakin ve kinle; karşısında yemek yiyene baktı, erecek misiniz?” dedi Öteki; “Defol yezit, birak ta rahat bir dye büsbütün daşım- barı düş- yemek yiyeyim” bağırdı. | D kalmıştım. Beş kuruş için neler oluyordu. Düşün- düm, hamalı çağırıp beş kuruşunu O andaki aczimi; e anarım, Bu uğursuz Maple Dışarda duran arkadaşı Osmanın koluna girdi: “Yürü, yü- rü” diyerek onu sürüklemek iste- di. Osman arkadaşına boğırdu “Ulan beş kuruş beş kuruştur be.” Sonra sesi yavaşladı: “Biber dok ması yerine hiç olmazsa iki baş 80- ğan fazla yeriz.” Baktım herifin önünde biber dolması vardı. Be- nim de lokmalar boğazımda dizil- meğe başladı. Hamal Osmanın biber dolmasına hasret çeken sesi kulaklarımda uğulduyordu. Bay, bu söz üzerine büsbütün kızdı; “Şimdi sandalyeyi kafanda parça- larım" diye gürledi. Bu sıkıcı ha- vanın içinde istemiyerek. gülece- #tm geldi. Ya dediğini yapmıya kalkarsa bu adam... Gözlerim bir hamal Osmana, bir de haris ada- ma takıldı. Fare, kediye meydan okuyordu. Bir garson İki hanıala yak- 1, bir şeyler söyledi O sırada kapının önünden bir polis geçti. Lokanta halkınm cam sıkılmışt Bazı kimseler “Kovun şunları” di- ye söylendiler. Hamal Osman bü tün lokantayı ezen bir nazarla baktı. Ben köşemde, büzüldüm, e- ridim. Duramazdım, hesabı kesip, şapkamı alarak dışarı #rlarken; 0: “Çık dışarı da göstereyim sana” diyordu. Benimle beraber lokanta- dan çıktılar. Baktım, bizim baba- Yiğit cücenin elini ayağını içerde- kiler zor tutuyordu. Acaba be ya- Ne yapardı İkisi iplerini toplyarak, semer lerini omuzlıyarak yürüdüler, Ka- ranlığın içinde yan sokaklardan birine girdiler. Ve karanlıklar için- de kayboldular, Maş Grip, Romatizma: ağrılarınızi derhal keser. MANN İcobında günde 3 kaşe alınabilir. TAZE