Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Kar —— 12-1- 1039 ETANA Gündelik Gazete — TAN'ın hedefli Haber- de, fikirde, herşeyde temiz, — dürüst, samimi olmâak, — kariin gazetesi elmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi İ400 Kr. 1 Sene 2800 Kr. AS8 (. ” ÖrüY 1500 , 440 , Sây 800 », 180 » LiT 300 » Milletleraram posta İttihadiıma dahil Oolmıyan memleketler. için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, ©, 3,5 llradır. Aboöne bedeli peşindir: Adres değiştirmek 25 — kuruştur. Cevap için mektüplar İ0 — kürüş- hük pul Nâvesi lâzımdir. V I | GÜNÜN MESELELERİ | —.. Gazetelerin Mes'uliyeti Gazctcci evvelâ vicdanına karşi sonra memleketine karşgı, ni- hayet kantına karsı mesüliyet düy- Busile mücehhez adamdir. Yaptığı iş âmme işi olduğu için, unun elinden kendisini kurtar- Mağa muvaffak olsa bile, viedanihın Sesinden kurtaramaz. Meşhur hikâyedir: Amerikada modern gazetecitiği te- Sis eden ve dünya matbuatında ismi Saygile anılan Pulitzer, Nevyorkta İlk gazetesini tesis ettiği zaman, © Vakit halkı istismar eden büyük şirs ketler aleyhine amansız bir mücade- l açmıştı. Bu şirketler, büyük ser- Mayelerine dayanarak her türlü ih« tkârı yapıyor, parayla hükümet me- Murlarının ağızlarını kapatıyor, ka- :llnlurı işlemez bit hale getiriyorlar- 1 Gazetenin âmme menfaatine çalı- Şan bir mücesese olduğuna inanan ve bu inanci neşr için İlk gazetecilik , Mektebini kuran Pulitzer, Nevyork: ta halkın boğazından gecinen büyük Mül edemedi. Bu kumpanyalarla mücadeleye gl Tişti. Kumpanyalar önü da parayla Satın almağa çalıştılar, fakat muvaf- fak olamadılar, Onların bu teşehbü- Sü Amerikan gazetecisini daha xiyas de kızdırdı. Neşriyatına daha ziyade kuvvet vermeğe sevketti. Bu neşriyat, ortaya bir çok kirli İşler çıkardı. Şirketlerin soyguncu- luğu, dalavereleri, hileleri birer bi« Ter teşhir odildi ve bu teşhir botsada Dahiklere sebebiyet verdi. Şirketle- rin borsada tahvilleri düşmeğe büş- ladı, Bir çok şirketler iflâs ederek kapıl ! &a mecbur oldular. Bu büyük mücadelenin devam et- tiği günlerden birinde Pulitzer'e üs« tü başı perişan bir adam müracaat etti: — Ben, dedi. Haksız neşriyatıtız Yüzünden iflâs eden şirketlerden bi- rinin müdürüyüm, Dün yüz binlerce Üralık adamdım. Bugün çocuklarının ekmek patasını teminden fciz bir müflisim. Akşam evimin ekmeğlı:l tötürmek için bir kaç para verir mi- Kiniz? Pulitzer hassas ve dürüst . bir &- damdı. Sebep olduğu bu faclada hak- h olup olmadığını araştırdı ve bu â- damin göz yaşları içinde anlattığı_ı- tıklı hikâyeyi dinlerken birdenbire teessürden gözlerine — perde indi. Kör oldu ve o tarihten sonra bütün hayatını gazetesinden, hattâ Nev_'- Yorktan uzak bir yat içinde deniz ü- zerinde ve karanlıkta geçirdi. Çünkü vicdanının sesini sustura- Mamıstı. * Pulitzer'i ba feci âkıbete mahkâm *den hâdise, yaptığı büyük hizinet- ler arasında üfak bit hata yüzünden bir alleyi mühvetmiş olmanin tesüsil tüydü. Tayyare kaçakçılığı otrafında neş- Tiyat yaparken daima bu bazit vükâs Yi hatırladım. he Hakikati meydana çıkarmak güzel $ey, Gazetecin'n en büyük ve en mühim vazifelerinden biri de buüdür. Şahst menfaati için memleket men- faatini ayaklar altına alanları teşhir Bu yazıları erginlerin okuma- Bı için yazıyoruz. Ancak bu rada düşündüğümüz, erginlerden ziyade çocukların istifadesidir. Bu işin lâyikiyle yapılması için de çö- cukların ruhunu erginlere iyice an latmak gerektir. Çocuklara karşi gösterilen — ihmal, müuhakkakki cehaletten, onları iyice anlayama- yışımızdan İleri gelir. Bit ulusun, bir cemiyetin gele- ceği çocukları olduğunu kim bil - mez. * Binaenaleyh, bir ulusun, mukadderatı bu günün ve ya- rının çocuklarına bağlıdır. Her muvaffakıyetin sıtrını yapıl - mak istenen şeyin veya mevzuun i- jyice anlaşılmasında aramak gerek diğine göre, çocukları anlamanın basit yollarından biri de çocukları oyuün oynarken anlar bir gözle sey- rötmek ve tedbirler almaktır. Kuşkulanmadan — diyebiliriz ki, çocuğun ilk terbiyesinde derin iz - ler bırakan ilk dokunduğu ve oy- nadığı oyuncaklardır. Üçüne bas - mış bizim Ülkünün oyuncakları ba na da bir merak sarar. Akşamları eve dönünce ben de önün yuvar - lak ve sağlam lâstikten topuna, bü yükçe bebeğine, kedi, ayı ve sıça- nına, Ankarada yapılmış sağlam tahtadan ve boyanmış beşiğine, re simli kitaplariıha bakar ve kızımıt oyunlarımı seyrederim. Gece üy « kusuna giden Ülkünün arada sira- da ağladığı olur, Bir gece ağlaya - tak uykusundan uyandığını görün- ş(eâd_u.vn_n.mımi_ sehahini - gandirle isini istediğini söyledi ve tek- rar uykusuna daldı. Akşamları ân nesine ve bana anlattığı masallar- da kendi öyüncaklarının isimlerini söyler dürür. "Kedi böyle yapmış, ayı suya taş atmış, cici bebek ağla« mış.. ve daha neler neler...,, Demek ki oyuncak küçük ço- cukların terbiyesinde detin izler yapar ve bitakır. Oyuncaklar çocuklara bir çok şeyler öğretir. Öyun öynamasıni, arkadaşlarile hoş geçinmesini, bir nesnenin sertliğini ve yumüuşaklı - ğini, düzeni düzensizliği ve konüş- mayi Öğretir. Öyüncaklarla çocuk davarın, kuşların, ve başka şeylerin adlâ - rını öğrenir, onları sevmiye başlar, onların ulusal kurumda yerlerini anlar. Okumaya yeni başlamış bir çocuğun lokomotif ve vagonlarla oynaması bir kaç gün içinde çocuk ta gözle görülür asığlar doğurur. Çocuk makineyi ellemekle gölecek te makineler üzerine öokuyacağı bitikleri daha iyi kavrayacaktır. Dördüncü yilina girmiş genç ve kivrak Erdeme bir elektrik tram- vayını armağan ediniz. Göreceksi- niz ki Erdem bu ttamvayı parçala- miya uğraşacak ve sönra da o par- çaları bir birine ekleyacek ve tram etmek, bu hiyanetin gizli kalmış tarafları varsa meydana çıkarmak bir hizmettir ve Tüzumlu bir hizinet: tir. Fakat bu vaâkadan bahsederken bir takım masum vatandaşlârın haysi- yetlerile oynamak bizi kanünüh pen- çesinden kurtarsa bile, vicdanımızın itabından kurtaramaz. Bu itibarla Başvekilin Parti Giru- punda gazeteleri kasted GÖ ze hizmet ve yet hud M zı da gösterd'ği için ibretle ve dik-« katle ok ğa değer. Hesabımı ve- remiyeceğimiz neşriyattan ve ispat edem'yeceğimiz rivayetleri kayıttan içtinap etmek, hem vicdanımızın, hem de kanutun emrettiği bir mec- burlyettir. TAN Yazan: Hilmi Malik "EYT 5 Iyi Bir Oyuncak Muallim Değerindedir EVRENOL vayı işletecektir. Tramvayı pârça- layıp ekleyen çocuk bu könü üze- rinde yazılmış beş bitiği ökümüş ve anlamış kadar olur. Yyuncan; MNaSarısı; TYELTOLUT Ve resimli tablolar değerinde ve onla- rin de sanıyı “hayali,, kamçi- lar ve genişletir. Çocuğu, kırıcıdan ziyade yapıcı, örücü yapar. Bir kukla, bir beşik, küçük bir iskemle kız çocuğuna yapmacık evi, ana babayı andiırir. Yapma bir kurt, ayı, arslan, inek, öküz erkek çocuğuna ormanları, dağları, kırları, tarlaları, ovaları sezdirir ve sandırir. Bir kaç metre tahta, kalın kâğıt, tunçla, taş ve de , mir çocuğun zihnini açar. Bu nes- neler ona tancıyı, sıvacıyı, kiremit çiyi, bağ bekçisini, ırgatı hatırlatır ve bunlara dair sorguları çoğalır Teomanı doğru ve öze yaklaştıra cak ve ısındiracak eli İle oynadığı kum, çamur, alçı, kalin mukavva - lar ve dört köşe tahtalardır. Ele ge gen alçı ile Teoman Atatürkün bir heykelini yapabilir. Tnce küm ile Türk yurdunu gösteren güzel bir harita hazırlar, Anafarta, İnönü savaşlarını can sanaırır. rantâlârla övler — kurar, Bunlarla uğraşan Atatürkün çocu- ğu bir gün b siz bir heykeltraş değerli bir general, evrensel bir bilgiç olabilir. Biraz da çocuklara alınacak ©- yuncaklardan konuşalım. Durgün oyuncaklar çocukları durgün ya » par. Çok oynak oyuncaklar ise ço« cuğa yapacak iş bırakmaz. Demek ki ne pek durgun ne de pek oy - nak oyuncaklar almalı. Beçerken ikisinih ortasını bulup çocuklara vermeli. Burada ayırt edilecek lo- komatif ve ötomöbile benzer oyun caklar vârdır. Bunlar kendi ketnıdi- ne işleyen makinelerdir. Ancak bu makinelerin geçeceği yolları, tarla ları, bağları, örmanları, dâğları, tünelleri çöcuğun Yapması gerek - tir. Bu türlü oyuncaklar çocuğun bilgisine, kültürüne çök yarar. Çok ağır ve sert oyuncaklar da kötüdür. Bu çeşit oyuncakları yer den kaldıtamayan küçük bir gocuk annesine, bakıcılarına koğar ve on ları evin bu ve şu köşelerine götü- rüp getirilmelerini ister, Terbiyede amaç buü değildir. Üç - dört, beş ve altı aylık çocuk latın kolları ile oynadıklarını bili- riz. Ağızlarıtıdan çıkan seslerden hoşlanırlar. Bu küçük çocukların el kol ve seslerini kuvvetlendirmek için beşiklerine renkli toplar, kür deleler, çıngitaklar asılır ve bağ « lanır. Kuzu kuzu gitmeğe başlayan ço cuğun yerde yuvarlanıp sürünmesi ve yürümesi için renkli lâstik ve yünlü toplar, tırmanarak üzerine çıkıp oturabilmesi için küçük ve sağlam iskemleler bulundurulur. Bir yaşına basmış çocuğa ip « lerle çekilir oyuncaklar, de mirden bir tren, el arabası, salla - nan iskemleler, pamuk ve bezle döldurulmuş kuklalar verilir. İki yılındaki çocuk davar ve kuş lardan hoşlanır. Onların yürüyüş- lerine, uçuşlarına ve seslerine öze nir, Uçakların uçuşundan yüreği hoplar. Sıcak ve soğuk, sert ve yu muşaktan anlamağa başlar. Dili a- çılır. İşittiği sözleri ve deyimleri geneler. Üç, dört yılını dolduran çöcük - larda çizmek, yapmak isteği kuv- vetlenir. Bu cocuüuklara beyaz ve ka lın kâÂğıtlar, kör makaslar, davar - lar verilir, tada ve realist hikâye«s ler söylenir. Beşine basmiş çocuğun ulusal ku rumda kullanılması gerek alışkan- liklaz (itiyatlar) belirmiştir. Bu ço cuğa verilecek oyuncaklarda özen Meyi, temizliji düzeni, davranıma- yı ve gerginliği, doğruluğu ve ço« cukta görülen iş yapma yeltenme- si ve bü yeltenmenin büyümesine ve belirmesine yarar songuları (ka * biliyetleri) aramak ulusal yönden ana babanın borcudur. Dört beş yaşındaki çocuğa İnkı- 1âp prensiplerini aşılamanın en doğ tü yölü oyunecaklardır. Bunun için ahna babanın özenetekleri işten bi- ri, Türk ulusunun geçirdiği yüce devrim pransiplerina ve düşüncele rine uygun oyutncaklar secmektir. O, kların Türk düşüncesi- ni, Türk devrim prensiple-« rini tanlandıracak ve bu canlılığı çocuğun dirimine aşılayacak yol - da hazırlanmalarını gönül çoktan “isterdi. Bilirsiniz ki iyi ve beğenilmiş bir oyuticak güzel bir kitap iyi bir mu allim değerindedir. Çok geçmeden büu çeşit oyuncakların yüksek Türk İşçistnin elinden çıkacağına inanı - riz. İşte ö zaman göğüslerimizi ge- re gere Türk işçisinin — yarattığı, devrim ruhunu içine kattığı, dev- rimin yurda yaptıklarını, başardık larıni andiran ve gösteran öyun - takları kıvançla arar, bulur ve ço tuklarımıza armağan ederiz, Ancak okuruna değin eli bağlı kalacağız. Çocuklarımızın düşün - celerini açacak ve arttıracak oyun- cakları bulup çocuklarımıza ver- memiz gerektir. Li llli n ö ğiizie üü Zkükeleki sklikk d Her hâdise karşısında ayakta duran adam (İngiliz Karikatürü) GÖPÜŞLERP Vatanperverlik Bir Maske midir? Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel — Nenize lâzım, yazmayın. Sizin yazmanızla sanki dünya değişecek mi? — Ne yapalım? — Susunuz. Söylemek sizin men- faatinizi baltalar. — Her sözün, her işin, her düşün- cenin karşılığı monfaat ise, ne dürü. yorsunuz, silâh kaçakçılığı, eroin kı.- çakçılığı, beyaz kadın ticareti, ihti- kâr, murabaha, dünyada ne kârli iş- ler var, bunlardan birine savasınız. — Yok, canım, © kadar değil, fa- kat sözü, sazı «İzin moenfonatin'ze dö- kunmiyacak şekilde kullanımız. “Ey efendi, sen mi kaldın dehre vorinek- çün nizam?.» Bu misrar, çerçeveletip yazı masa- nızin Üstüne koyun, size hayatta püsla vazifosi körsün... * Tek çizgi ile hüviyet'ni sakladığım muhatabım çok beğendiğim Ziya Pa- şanın, hiç beğenmediğim bir musrar ile karşima çıktı. Ey efendi dehre ni- zam verecek olafi ben değilim. Ben dehrin akışında gel, geç bir katre- yim, Su, üzerinden aktığı tası yıkar, temizler; hayvan, oturduğu topraği eşeler; insan üzerinde yaşadığı top- rağa hiç bir şey yapamazsa, bir ağaç diker.... Ben bir şey isem, güneşten enerji, varlıktan hareket, toplu hal tabiat-« üşiti* de yaşıyan cemiyetten fikir, ten his alan bir mahlük isem, dırdığım toprağa, verecek bir seyim de var demektir. Eğer yalnız kendi- miz, kendi ceplerimizi doldurmak i- çin hayat mücadelesine girmişsek ve bu uğurda birb rlerimizin boğazına sarilacaksak, Robenson Krüzeco gihbi yalnız bir adaya, tabiatın icine giriş ve saklanış, insatlığa karşı bir isyan- dan ziyade, bir insan oluşu ifade c« der. Ben kalabalığın icinde — yaşıyü- rüm ve bu külabalığın içinde itsan olmak, insan gibi yaşamak istiyo- rüm. Adada yalnız yaşamaz itiyen bir asi veya münzevi değlim. Sen, kalabalığın içinde inzivaya — çekil- mek, kendi kabuğunun içinde, gemil- yetten aldığın su ile yaşamak, Cakat ona hiç bir şey vermemek istiyür- sun. Vatanperverim diye yüzüne bir maske, hamiyetliyim diye eline hir eldiven, milliyetçiyim diye üzerine âriyet bir frak geçiriyor, sonrâ bana her şeyden evel, “Menfaatini düşün,, diye bir hayat puslası peşkeş çeki- yorsun, Bu sanâ göre belki realist bir fel- sefedir. Fakat realizmin mânası bu değildir. Realizm hayatin — akışına kendini uydurmak, bütün his, fikir, düşünce, hareket, seyir makanizmas- sını hayatın içinden çıkarmak de- mektir. Sen hnayâtın üstüne çıkmak, ben hayatın içine girmek istiyorum. Bu daha doğru bir realizmdir. Bundan belki zâarar gelir;, bu daha maskesiz bir vatanperverlik, düha els divensiz bir konugma, daha basit bir elbisedir. Ben bu kıyafetimle insana benzed'ğimi zannediyorum. Yüzüme bir vatanperverlik maskesi, ellerime bir hamiyet eldiveni geçirip, men- faat soygununa cıkmayı sana bırakıs yorum, Benim elimdeki kalem, dilim« deki söz; kafamdaki fikir dehirde belki hiç bir şey değiştirmiyecek, fa- kat bana bir cemiyet içinde insan gi- bi yaşamak hakkını verecek, bana insan olduğumu duyuracaktır. Ben vatanperverliği bu şekilde Aanlıya- rum, Sağ elimle aldığımı sağ — cebi- me, sol elimle aldığımı sol cebime indirmek değil... Ziya Paşa bu mıs- ratti muhakkak bir yels aninda söy- lemiştir. İçinde yaşadığım ve hizla terakkiye koşan, bü cemiyette hen yeise düşmüş değilimdir. İçimde onu daha iİleriye götürmenin timidi ve neşesi vardır. O halde, müsaade et te - biraz ka- nusalım e© Erenköyae Lütfi Btrana: — Grda maddelerinin ucuzlatılması Vergile. rin munsifane taksimi, odun kömür, ev kiraları, hülâsa şehrin kalktnmas sı hakkındaki mütalealarıniz doğru- dur. Yeni vali henüz işe başlamıstır. İcraatı hakkında hüküm vermek İ« çih zaman erkendit. Beklemek lâ- zım,