6 Ağustos 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

6 Ağustos 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| ——— 6-8 038 TAN Gündelik Gazete TAN'ın hedefi Mabarda, fikirde, her- peyda temiz, dürüm, samimi olmak, karin o gazetesi olmya O çalışmaktır. Spam BEDELİ Ezrebi 2000 Kr, 1500 Kr, 0 Kr, SAy 100 Kr, 10 Kr, Ay 400 Kr, Milletleraram porta Htihadını dahil al- Miyan memleketler için 30, 16, 9, $,5 Lirs dır, Abone bedeli peşindir: Adres değiş- tirmek 25 kuruştur. Cevap için mektup Isra 10 kuruşluk pul ilâvesi lzımdır. ABONE Türkiye M0 Er, 150 Kr, 1 Sene SAy GÜNÜN MESELELERİ Dahili Seyahat Artıyor Yazan: M. Zekeriya SERTEL Denizyolları © idaresine müracaat Merek İzmir veya Karadenize git- Wek için vapurda kendinize yer te- minine çalışınız. Eğer bir halta ev- Yelinden müracaat ( etmemişseniz, boş kamara bulabileceğiniz şüpheli- dir. Vapurlar hıncahınç doludur, Ve bütün yerler bir hafta evvelinden tutulmaktadır. Anadoluda trenlerde vagonların üstünde seyahat eden yolcular var- dır, Vapur ve frenlerin haricinde oto- büs seferleri de şehirleri hemen de baştanbaşa biribirine bağlamıştır. Daha pek az bir zaman evvel, memleket dahilinde seyrüsefer yok Ribiydi. Eskişehjre, Ankaraya giden-| k bir ihtiyaç ve mec- katla. Biyorlardı. Çünkü evvelâ yolculuk pahalı ve güçtü. Saniyen millet da- ha seyahate alışmamıştı. Üçüncü bir #ebep olarak milletin refah seviyesi buna müsaid değildi. Bugün memleketin içinde bu w mumi hareket refah seviyesinin de yükselmiye başladığını gösteren de- lillerden biridir. Wenalan vnlen kulamıvan trenler ve Vapurlar, o vakte mazaran birkaç Misli arttığı halde, artık kâfi gelme-| mektedir. Dün ilk seferini yapan Sus vapuru bu umumi ihtiyaca cevap veren na- kil vasıtalarımızdan biridir. Millet #imden sonra seri ve bol nakil vası- tası arıyor. Mesafelerin kısalmasına, seyahat ihtiyaç vardır. Seyriisefer ve seyahat, halkın ter. | İvesi, içtimai hayatı, biribirile olan bağlarının kuvvetlenmesi bakımın. dan çok faydalıdır. Onun için bu ih- tiyaca ne kadar çok ve ne kadar ça uk cevap verirsek o kadar iyi neti- “e alınacaktır. ZİSEYE NE İHTİYAÇ VAR? « Memleketin her tarafında halkın 56 itediğini, ve Anadolu içinde do- aşan Maarif Vekilinin arkasından: — Lise isteriz, diye “bağırdıkları- Bi, işitiyoruz. Ekmek ister gibi hal mektep araması, insanın göğsü- Nü fahr ile kabartacak bir manzara- ir, Yalnız bu dilekte bir hata var. liseyi ne yapacağız? Halkın hu- #ün lise istemesi tutulan maarif inin zaruri bir netici lâ mekteplerimizi memur yetişti. ten birer killtür milessesesi olarak bul ediyoruz. Liseden çıkan tale. Il Ya üniversiteye gider, ya kendi , ine bir memuriyet arar, Halbuki O hayatımız değişmiştir. Biz endüstrileşmekte olan bir mem: tteyiz. Mekteplerimiz hu ihtiya- cevap verecek mülessetelere muh- tır. Buda orta fahsilden sonra ik © mekteplerin mevcudiyetini kılar. Bü teknik mektepler hayatın muhtelif şubelerinde vücut. *rine ihtiyaç duyulan teknisyen- leri yetiştirir. Bu suretle mektepten Sıkan gençler, hem uzun zaman ki- 'Plar arasında kaybolmak mecbu- Pivetinden kurtulur, hem de hayatta disini bekliyen bir işle karşılaşır. *m onlar kazanır, hem memleket Küzanız, Bize lise değil, teknik mek i lâzımdır. Ve Maarif Vekâleti bu sahadaki etüdlerini bir an evvel imkânlarının çoğalmasına | bir TAN İstanbulun yanan Adliye Sarayının yerine yeni ve modern bir Adliye Sarayı yapılması kararlaştı- rıldı. Bunun için para temin edildi. Yer intihap edil- di. Tam inşaata başlanacağı zâmân yükselen fal- solu bir ses, bu imar işini bir müddet geciktirdi. Sedat isminde bir mimar, Adliye Sarayının Yyıktı- rılıp kurulacağı Hapishane binasının büyük tarihi kıymeti haiz olduğunu ileri sürerek birtakım biri- ini tutmaz iddialarda bulundu. Aşağıdaki yazı- da bu yanlış iddiaya verilen cevabı okuyacaksınız. Adliye Sarayı İşinde Yükselen Falsolu Ses B ir meydan mı açılacak? Bir cadde mi genişletilecek? Bir park mı yapılacak? Diye derhal ortaya canlı bir engel dikilir, ve şu betbaht şehri bir harabeden kurtarıp bir nimete kavuşturbıya çaba- layan kola yapışıp haykırır : — Dur... Oraya dokunma... Şu işe (o başındaki (o çeşme dokuz asırlıktır. Şu karşına gelen met- sük hamam, üç asır evvelki Türk nümuünesi Ve evde, Ya- teyreza- sanatının bir şu önünde durduğun vuz Sultan Selimin sünnet olmuştu. Eğer cadde dan, park açmak veya kübik bir dispanser, züppe stilde bir has- tane yapmak için bu tarihi eser- leri yıkmaya cüret edersen, tarih huzurunda mesul olursun!” K rin zaten karınca hızıy imarını büsbütün geciktiren mu- nr ve müziç zihniyetlerden biri- dir. Manası ve kıymeti eserlerin önünde, secdi ötü bir iptilâ haline gelen bu “köhneperestlik” ilerliyen şeh. olan tarihi bütün millet, gbi eğiliyor. Fakat. ebedi birânnat mabedine tapar gibi bakan iz'an- lı, idrakli gözler, kuru, viran bir çeşmenin imar yolunu tikâması- nil edemiyor. göğsünü kabar- tan Şekspi kalemi; ebedi şöh- retini sarsabilecek kadar hatalı fi- kirler de karalamıştır. Fakat İngi- liz milleti, Şekspirin şaheserleri- ni bütün dünyaya tanıtmayı ol duğu kadar, Şekspirin şöhretini sarsabilecek kısımları ortadan kal. dırmayı da bir milli vazife say- mıştı Şüphe yok ki, Süleymaniyeyi kuran dâhi de, yorulan dimağını, kötü bir kaç çeşme inşastile avu- mn içine hiç iddia, hiç bir zekâ, hiç bir fikir, hulâsa dehasından hiç bir iz katından vücude getir- diği bazı binaları yıkmayı da, Sü- leymaniyeyi bütün cihanın gözüne sokmak kadar milli bir vazife say- malıyız! en Sinanı, bir misal olarak alıyorum. Ve demek isti- yorum ki, biz, skip geçmiş olan tarihin yurdumuza bıraktığı her süprüntüyü bir müze köşesine lâ- yık göremeyiz. Bize iftihar ver- miyen bir tarih mirasının, yaba- na attığımız festen, kalpaktan, çar- şaftan ve kafesten başka türlü mu- amele görmesine katlanamayız. Sanat mazimizin alnın kirleten taş bir çeşme, Sinanın eseri bile olsa, kazmamızdan kaçınamaz. Kaldı ki, bugün, hüviyetlerinde birer tarihi kıymet vehmolunan harabelerin temelinde, değil Si- manın, hiç bir şöhretli Türk m'- marının alın teri yoktur. Mei, şimdi Adliye sarayı kurulacak ve plân muci- bince, bu sarayın "kurulacağı sa- hadaki hapishane binası yıkıla- cak. Fukat ortaya Sedat Çetinlaş adında bir mimar çıkıyor, ve: “— Durun. diyor. O bina, ta- rihin bize yadigârıdır! Sinanın & seridir!,, bir heyet var telif sılmaz ve Fökat bu t hiçbir. delile isti İnatçı 1, bu iddiayı, muh- embalardan toplanmış sar- arla tekzip ediyor. idd ettiremiyen mima Bi Ç en değe: r bir melâmi hirk gil altın ve İn taç gibi baştma t, elinde kaz- mayla Sinanın eserlerine saldiri- yor. Ve 'bu zat, Sinanin eserleri lara, göğsünü ka manca siper ediyor. Tarihi, tecavüzden koru- yor. Buna inandığı için, herkes ta- rafından kabahat & n hareke Bu vazifeyi de, a inci ile lenmiş bir taç gibi başına giyip köşeye kuruluyor; divitine sarılıp açık nameler çiziktirerek, Adliye anını yardıma çağırıyor: © , diyor, altinli ineili tacı» mı başıma İyice yerleştirin. Mer. kas onu düşürmek & Sonra da şu cümleleri il yor: “Müddelumumi Hikmet Onat, gazete muhabirlerini çağırıp neş- riyat yaptırıyor. Üçüncü, dür- düncü derecede muharrirlere Ya- 2 yazdırıyor.” ve edi. B” satırları okuyanlar da sa- mırlar ki, hüviyetleri taç lı mimarın gözüne pek cüce görü men bazı muharrirler var ki, ka- Jemlerini, kafalarını, müddelumu- mi Hikmet Onalın emrine amade kılmışlardır. Bu arada, mimar Se- dat Çetintaşa hatırlatırım ki, mu- harrirler arasında henüz sınıf far- İı yoktur. Fakat perger erbabı, kendisi gibi kaleme de sarılmaya başlarsa, böyle bir tasnife lüzum görülecektir sanırım. Hem, hapis- hane denilen mezbeleyi, Türk sa- atının bir nümunesi sayılmak- İan: korumak istiyen kalemler, Türk tarihini en iyi bilen kafala- rın elindedir. Onlar, iddialarını, fena süslenmiş parndokslara de- gil, iyi tetkik edilmiş hakikatlere dayıyorlar. Biz davanın müzeler- den, arşivlerden, kitaplardan da- ha doğru sözlü aynası olabilir mi? Bana kalırsa, Sedat Çetin iddissm, bu vesikalara deyaya- madıkçat altınlı, incili tacını dü- zeltecek bir eli bulamıyacaktır. Hulbuk!, Bay Sedat Çetintaş, çar- puk tacını düşürmek korkusuyla, önüne yığılan kitapları, vesika, lara eğilememektedir. Buna rağmen, susamıyor, bir ya zısında Sultanshmet &hirının Si- man tarafından yapıldığını iddia ediyor. Diğer bir yazıtında binayı Beyazıt devrin Mevcut binanın arkadan görünüşü. cü bir şekle sokuyor. Ve bu böy- lece, her gün yeni bir fikir icat ederek, hakikat limanında yek kenleri suya indirmekten kaçı yer! Ke ki, bir şehrin imarın- da, milletler, icabında ü- cü, dördüncü derecede tarihi eserlere bile kıym nevi servetlerin kıymetini len İngiltere, şehir mamak için, fiziği ton'un doğduğu, yaşadığı evi bir Ibkanta haline sokmayı bile göze aldı, Bu kabil misalleri, bizim tarihi- mizda bulmak ta mümkündür: Meselâ bugünkü * Sultanahmet camii manzömesinin yerinde, 300 odalı, 3 hamamlı, çarşı göz kamaştıran bir sarsy yardı. Pp tırdığı saray. ortası anın Mimar Si- nci Sultan Ahmet, Sinanın mimar Mehmet nereye kuracağını sorduğu "ar Mehmet Ağa dürnal Şuö vabı verdi: Sinanın sarayının yerine! Fakat o anda bütün ihtişamile ayakta duran O saraya kazmayı vurmaktan çekinmiyen Mehmet Ağa Mimar Sina- min ruhunu bile iftiharla kabartan bir şaheser kurdu! onun yeri Yapılacak bir esere yer açmak için, daha değersizine kıymak mü- bah görülmeseydi, dünyanın hiç bir şehri perişan ve harap bir ta- rih mezarlığı halinde kalmaktan | ralı tramvay genç bir çocuğu ezdi, Zavallı her ne kadar kaldırılmışsa da, den kurtarıla mamıştır. veyahut “Dün gece Mas- lak yolunda süratle giden falan şo- förün idaresindeki | falan numaralı otomobil bir adama çarptı ve dün akşım geç vakit yaralının öldüğünü öğrendik. Maatteessiif, sabah, gazeteyi açtı ğımız zaman, bu nevi hir havadis bi- zi sik sık selâmlar, Evet, otomobil kullanmak bazıları için bir zevktir, Hususi otomobil sa- hipleri umumiyetle hu kategoriye girerler, Bazıları için de bir ihtiyaç- tır. Şoförler gibi, Fakat hangi ka- tegoriye ait olursa olsun, otomobil kullanan azami derece tedbirli ol malıdır. Bilhassa hızlı gitmekten çekinmelidir. Çünkü üç dört dakika evvel gideceği yere varabilmek he- vesile acele giden şöför, tehlikenin nisbetini yüzde $0 derecesinde arttı- nır. Yavaş gidildiği takdirde, ani durmak imkânı vardır. Fakat bilfarz 70 kilometre süratle giden bir oto- mobil hemen duramaz. İşte o an, bir çocuk bir kaldırımdan diğer bir kaldırıma geçmek için otomobilin ö- nünde bulunacak olursa, hızlı giden hastahaneye Ağaya, | Pm nar ŞE A | KANUN KARŞISINDA “OTOMOBİL KAZALARI “Falanın idaresinde falan numa-| kurtarılamazdı. Kaldı ki, Sultan- ahmet danındaki mezbeleyi, imar kazmasını yemekten, hiç bir tarih vesikası koruyamaz. Bay Sedat Çetintaş. Dâhi $a- natkâr Mehmet Ağanın kullan- dığı rebagâr ve imarcı kazmaya yapışmayınız! O kazma, Sultanahmetteki akır- la beraber, köhneperestliği de yı- Bir Köy Muhtarını Vurdular İ Adana, (TAN) — Sügetçe köyü muhtarı Ahmet Öztürk, sabnhleyin Mehmet Kocaoğlu Ahmedin tarlası. na giderken sulkâkde uğramış, köy arında bir çalılık m açılan ateşle yara arkâsına gizle yaa lanıp ölmü Ayni köylü Hacı Hüseyin oğlu Ha cı Ali ve kardeşi Recep, Abdürrah- u Hacı Veli ketil olmakla zan altiha ulikimiiğlar “ve adliyeye verilmişlerdir. o Cinayetin | sebebi belli değildir. Postanede Yangın Adana, (TAN) — Kadirli kazası |postanesinden yangın çıkmış, etrafa sirayetine meydan verilmeden sön- dürülmüştür. Yangın, postenenin Üst katında müdür Alinin yatip kalk. makta olduğu odadan çıkmış, Ali muhtelif yerlerinden ağır surette ya narak yaralanmıştır. Bir kisim ey- rak ta yanmıştır. ür. Sa Hususi otomobil sahibi veyahut şoför bu şekilde birine çarparak ül dürecek olursa, hepimiz biliriz ki ce- za görür. Türk ceza kanununun 455 inci maddesinin birinci kısmı bu hususu sarih bir lisan ile izah edi. yor, Maddeyi yazıyorum: “Tedbirsizlik veya dikkatsiz- lik veya meslek ve sanatta ace- İmilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlik ile bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahıs bir seneden dört se- neye kadar hapis ve otuz lira- dan iki yüz elli liraya kadar ağır cezai nakdiye mahküm olur.,, Hızlı gitmek memnudur. Binsen-| aleyh, bu hususa riayet etmiyen şolör tedbirsizlik etmiş olur ve bi. rine çarpıp öldürdüğü takdirde bir seneden dört seneye kadar hapis ve 30 liradan 250 İiraya kadar ağır ce- zai nakdiye mahküm olur, Fakat bu madde yalnız his gi- denlere tatbik edilmez. Yavaş gidip te dikkatsizlik veyahut da meslek ve ya sanatta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlik yü- zünden ayni şekilde bir ölüme sebe-| biyet veren şoför yukarda yazılı ka-| nun mucibince ceza görür. İ Gençler b.g.38 | ve Birliği Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Gençlik gazetesi son çıkardığı nüs- * halardan birinde, Balkan gençler birliğinin kurulacağından bahseder» ken, Türkiyede feshedilen Gençler Birliğinin tekrar kurulmasını teklif ediyor. Geneliğin her memlekette, her devirde ilerlemenin en birinci âmili olduğu göz önüne getirilirse, bu tek- lifin ne dereceye kadar haklı oldur ğu kendiliğinden meydana çıkar, Bâlkan Gençler Birliğini kurmak me selesi konuşulurken, Türk gençleri- nin hususi bir birliği olmaması, ken dini kuvvetle hissettiren bir noksan- dır. Memlekette gençlerin teşekkülleri yok mudur? Halkevleri gençleri ku- cağında Mıntaka mıntaka gençler birlikleri, meselâ Ege çehçleri, Karadeniz gençleri, Doğu gençleri gibi teşekküller mey» toplamıyor mu? İdana gelmedi mi diyeceksiniz? Evet, | Fakat bunların hiç birisi bütün Türk gençlerini bir kül halinde toplıyan İbir birlik değildir. Burada bir mese- le üzerinde ehemmiyetle durmak lirm. Ege gençleri, Karadeniz genç- leri, diye memleket memleket genç- leri ayıran bir teşkilâtçılık, provin- cialism “eyaletçilik,, dedikleri eski bir nazariyeye dayanır ki, Türkiye girdiğ terakki merhalelerinde Gençlik teşkilât İarı yapılırken böyle mıntakalar a- nin buna yer yoktur. yırmak, İzmirli gençleri Karadeniz. lilerin cemiyetine girmekten mene den kayıtlar koymak, memlekette bir eyaletçilik / zihniyetinin doğmasına yardım eder ki, bu birliğe doğru bir gidiş değil, parçalanmağa doğru bir gidiştir. Genelik teşkilâtları için ne kadın erkek farkı, ne memleket farkı, ne İde sınıf farkı mevzuubahs değildir. İ'Türk gençliği bir vahdettir, hiç bir ayrılık yapmadan o bütün memleket çocuklarını temsil eder, Böyle bir İ birliğe olan ihtiyaç da çok kuvvetli. dir. Belki de bu mıntaka mıntaka ay» rılıklar da böyle bir birliğin mevcut olmamasından ileri gelmiştir. Bir evvelki nesil tecrübe sahibi. dir; içtimai terakkide ölçülü ve mu- vazenelidir; bu muvazenenin bozul- maması için hasiretlidir. Alâ. Fakat gençlik yenidir, yeni fikirlerin, yeni yeni hamlelerin, yeni gidişlerin piş- İtarıdır, Gençliğin. taşkın zekâsı ve İ yaratıcılığı ile evvelki nesillerin tee- rübesini ve obasiretini birleştirerek İdaha ileri hamlelerle yürümek te- takkimiz için daha semereli bir yol- dur. Dağınık bir genelik içinde, genç liğin hislerini, fikirlerini, yaratıcı hamlelerini sezmek ve bu kabiliyet- lerini faydalı kılmak mümkün değil dir, Müşterek bir gençlik teşkilâtı ile, organize bir gençlik ile terakki hedeflerine yürüyüş, adımlarımızı asrın ilerilemelerine uyduruştur ki, bizi kervanın arkasında bırakmak felâketinden kurtarır. Olimpiyadlarda olduğu gibi son- dan birinci olmamak için, gençleri teşkilâtlandırmak, ve onalara terakki ve inkişaf için yolları açmak, önle. rindeki duvarları yıkmak gerektir. İçtimai terakki ve tekimülün ilk kökü mazide ise, içtima! tekâmülle beraber yeniden kök salan ve yarın- ki cemiyetin nüvesi olan gençlik hal- dedir, istikbalin köprüsüdür. Bu gençliği kuvvetlendirmek, bir kuv- da, onu ancak, bir birlik halinde vet olarak istikbale hâkim kılmak teşkilâtlandırmakla, ve hir kül ha- linde bütün Türk gençliğine terakki ve hamle şuurunu vermekle müm- kündür. ————— MANİSADA : Bir Kaçakçı Yakalandı Manisa, (TAN) — Şe kalabalık yeri olan İzmir — Kasaba yolu üzerinde tubafiyecilik ve ba- yilik yapan Sadık oğlu Ali İşseven, esrar satarken yakalanmış, dükkü nında yirmi parçadan fazla esrar bulunmuştur. Uzun zamandanbezi izin en İSMAİL KE esrar satan bu adamın pek çabuk

Bu sayıdan diğer sayfalar: