1 Ağustos 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

1 Ağustos 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DÜNKÜ SPOR ir ekirdağlı - Ibrahim Maçı Berabere Mülâyim de Halili Yenemedi. Kara Ali 17 Dakikada Kazandı Dün Taksim stadyomunda yapı - lacağı ilân edilen güreşlere bir âri- zeya uğramadan başlandı. Stadyo- | ma üç binden fazla seyirci toplan. mıştı. Saat tamam 16 da güreşe iş- tirak edecek altı çift pehlivan hakem © Cemal pehlivan tarafından ringte hika takdim edildi. İlk güreş 18 yaşında' 105 kilo genç pehlivan Re- ceple Edirneli Hüseyin Tosun arasın- da yapıldı. Recep çok hâkim güreşti ise de oyun bilmediğinden 10 dakika lık iki devrede tuş yapamadı ve gü- Teş beraberlikle neticelendi... İkinci güreş : İkinci güreş Pehlivan Köprülü Mus tafa ile Rumanya muhacirlerinden | Ahmet arasında yapıldı, bu güreşte Mustafa 13 dakikada Ahmede tuşla « galip geldi. Üçüncü güreş : Mülâyim - Manisalı Halt maçından bir intiba Tekirdağlı Hüseyin, Bulgaristan- Üçüncü güreşte Molla Mehmet ile AAdapazarlı Arif karşılaştılar. Molla Mehmet kilosunun azlığına rağmen 14 buçuk dakikada Arifi tuşla yendi. Dördüncü güreş : Halil ile Mülâyime gelmişti. Her iki pehlivan da ringde el sıkıştaktan sonra bir-| birlerine daldılar. Bu güreş çok zevk siz ve hareketsiz geçti. Her iki peh- liman 45 dekika yalniz ayakta ade- ta itişmekten başka bir şey yapma dılar.. Netice beraberlikle İlân edit di. Beşinci güreş : Güreşin sırası Manisalı Bundan bir ay evvel Kara Ali Corç dân kardeşleri gelmiş olduğundan onları bursda yerleştirmek için meş gul bulunuyormuş, idmanların bu sebeple muntazam yapamamış. Üç hafta bir mühlet verilirse güreşebi- lirmiş gibi kaçsmaklı bir cevap ver di. Ve bu cevap ta halk arasında de-| dikoduya sebebiyet verdi. Kars Aliye gelince o mütevekkil ve vakur bir tavırla dedi ki: “- Ben ikl senedir idmansız ol- duğum halde teklif edilen her gre- şi kabul ettim;,çekinmedim. Ben her pehlivanı yenmeği düşünmediğim 8: bi hiç bir poklivanla güreş eti ten çekirmem.,, . Bu Made halk üzerinde iyi bir te yaşa Kara Ali, sir bıraktı. Herkes var ol diye bağırıyordu. ile karşılaşmış ve berabere kalmıştı. Bu sefer Kara Ali maçın yenişince- ye kadar bi üddet olmasini şert| koydu. Avüstralyalı bu teklifi, her| 15 dakikada iki dakika istirahat edil; mek kaydile, kabul etti. Her iki peh- Miyan el sikıştıktan sonra süratle bi-| ribirine saldırdılar. Bu güreş çok 59-| ri, çok hareketli cerayan ediyordu. Kara Alinin dalışlarına Corç fevka- Jâde mahirane mukabele ediyor; teh Tkeden kaçıyor tehlikeye düşürüyor du, Bir an güreş o kadar kızıştı ki k | karken bir daha yakaladı bir daha yere vurdu. Bir daha yakaladı bir da ha yere vurdu. Bu son üçüncü ham- lede Corçta takat ve mecal kalma- dı, sırt üstü yerde kaldı. Kara Ali boş bırakır mı üstüne yaslandı kal- dı. Eski Türkiye Başpehlivanı 17 n- ci dakikada hasmına tuşla galip gel mişti. Bu güretşen sonra hakem heyeti Kara Aliyi rnigo davet etti; festi- vel münasebetile İstanbul beled: since getirtilen dünya o şampiyonu Jak Şerri ile önümüzdeki hafta pa- zar günü icin maç kabul edip etmi- yecekleri Tekirdağlı ile Kara Aliye soruldu. Gazeteciler Beykoz Tekaütlerini 7-1 Mağlüp Ettiler Yazan: Şazi Tezcan 1-8-933 alt SARA00 1000000010100 UAOA0SUOAAA 0000 0000000000000000 GAR 8 M, KIŞ ÜZÜMÜ Yazan : Mahmut Yesari EEE ERİYEN» . (sün, sik çalışmıştım Mat. rak açıldı bir arkadaş göründü, Bu baadan çıktığım zaman, © arkadaş, iyidi, hoştu; fakat çok tek turşu gibi idim; fakat savrula sav rula yağan kar, yorgun vücudümü diriltiyordu. Kırbaç yemiş yük a- rabası beygirleri gibi arada bir tükezeliyerek yokuş aşağı iniyor- dum. Vakit, çok geçti; bütün dükkân- lar kapanmış, kar tutmıya başlıyan cadde bomboştu. : Arkadaşları bulacağımı hiç üm muyordum. Havanın, tipiye çevir- mesi ihtimali vardır. Sirkecide, bir yerde oturup bi- lifsizdi. Beni gördü, sevindi: — Geç kaldım, kimseyi bulaca- ğımı ümit etmiyordum. Geldi, karşıma oturdu, garsona seslendi: — Yani, çabuk, bana bir rakı, Yani, ihtiyardı amma, eli ça - buktu; iki dakikanın içinde ona rakı ve küçük tabaklar içinde ye- di sekiz türlü meze getirdi. Arkadaş, çok yorgundu; — Fazla çalışıyoruz. Öyle yorul dum ki.. taz dinleneyim mi, yoksa, doğru - Bir yudum rakı içti, çatalını bü- Artık iş hakikat oldu. Bizim Gazeteciler takımı birinci smıf klüplerimiz ayarma yükseldi. Önüne geleni mağlüp eden bu takı- mın badema yapacağı maçlarda tekaütlerle karşılaşması doğru ca Beyoğlundaki odama mı gide yim? Bir türlü karar veremiyor - dum. tün meze tabaklarında şöyle bir gezdi lü, kış üzümüne İliş « miştiz. değildir. Çünkü topa olan alışkanlıklarını kaybetmiş tekaütler karşısında bizim takım oyuncularının teknik, taktik ve müsabaka kabiliyetlerini unuta- caklari büyük bir ihtimal dahilinde dir. İstikballerini düşündüğümüz ga zeteciler takımına badema genç ve kuvvetli. takımlarla karşılaşmalarını iva ederiz Yukardaki satırları yarmamıza sebep, son zamanlardı. fufbol saha- sında büyük varlıklarkaydeden gs- zeteciler takımının dün de Beykoz sahasında muhtelif klüplerden tal viye edilmiş. Beykoz tekaütl (Arkası; Sayfa 10, sütun 8 da) lb Dünkü At Yarışları İstanbul at yarışlarının ikinci haf tası dün Veliefendideki koşu yerin - de yapıldı. Üç bine yakin seyirci ta- rafından takip edilen yarışlar çok enteresan oldu ve bir çok yarışlar! sürprizli neticeler verdiğinden bah- simüşterek yüksek rakamlar verdi. Birinci koşu: Dört ve daha yukarı yaştaki ya- Kara Ali Corcun kafasından yaka-İrim kan Arap at ve kısraklara mah- Yıyarak çevirip yere vurdu. Corç kalİsus. Mesafes 2000 metre, 1 — Ceylân VI. OR. Özçelik) 2 — Musul (8. Temeli. 3 — Lâle (K. Kökteneri. Bahsimüşterek: Ganyan 160, plâ- se 100, 215 ve 260 İkinci koşu Üç yaşında ve sene zarfında ka - zançları 500 lirayı doldurmıyan yer li haliskan İngiliz erkek ve dişi tay lara mahsus. Mesafesi 1800 metre. | — Şipka (F. L. Karaosman) — Ateş (8. Omurtağ). Bahsimüşterek: Ganyan 110. Üçüncü koşu: Dört ve daha yukarı yaştaki ya- rım kan arap ve halis kan Arap at ve (Arkası: Sayfa 10, sütun 6 da) | mağlüp etmesidir. Hem de bu gali- biyet bir golle, iki golle, üç golle, değil tam yedi gölle olmuştur. Bil - İmem ki bu kadar gol yapan bir ta- kımın kuvvetinden srtık şüphe edi- lebilir mi? Saat 11 vapurunda toplanan bizler rak üst güvertede ufak bir yer bula- bildik. Muhtelif gazetelerin sopr iş- lerini üstüne yüklenen bizlerin ko- nuşacağı mevzu ne olabilir. Tabiati- le spor... Bu mevzu etrafında gö şerek yolumuza devam ederken kap- tandan sonra ikinci şişman azamız eski milli takım kalecisi Ülvi Yena- lın üstüne oturduğu İskemlenin, üs- tündeki ağırlığa tahammül edemi yerek çatır çatır, ortasından ayrıl - dığını gördük. Beykoza kadar eğlence mevzuu- muzu teşkil eder, ikinci hâdise bu oldu. Beykoz kalesinde başta Kelle İbrahim olmak üzere büyük bir spor cu kalabalığı tarafından o karşılan- dık. Beykoz”klübü tarafından gezete- ciler şerefine tertip olunan iyafete gidecek kafllemizin yorulmamasını temin İçin ihzar olunan otobüslere bindik ve ziyafet mahalline yollan- dık. Fakat burada ufak bir yanlış- lik mı oldu, yoksa Beykozlular ga- zeteellere bir sürpriz mi yaptılar... Bir türlü anlıyamadığımız bir hâdise ile karşılaştık. Beykozun #por işle- rini tedvir eden Kelle İbrahim bin- İbir meşgaleleri arasında şoföre ziya- fetin nerede olduğunu söylemeği u- nutmuş, Şoför de bizi insiyaki bir dü şünce İle maç yapılacak sahaya gö- türdü. Ortada ziyafeti andırır bir ha zırlık görmediğimiz için bir an te- reddüt ettik. Acaba, Beykozluların bir sürpri- #i ile mi karşılaşmıştık. Bizi aç m bırakacaklardı? O sırada nasıl ol du anlıyamadan' şoför tekrar hare - ket etti, Ve son şürstle Karakulak suyunun bulunduğu yolda ilerleme- ğe başladı. Bu ne biçim iş öğle si- cağında dağ başında ne yapacağız. «İYokuşun ortasında kalanlar arasında 150 kiloluk kaptanın peşine takıla-| Ne ise Beykoza 20 dakika mesafe de Şeref beyin bağının kapısında durduk. Gazeteciler mütehayyir. Ne bir karşılayıcı, ne bir Beykozlu gö- ünürde yok.. A... bu da ne demek? Otobüs ohareket etti, Kafilemiz dağbaşında yapayalnız kaldı. Ziyafe- sin burada yapılacağını ve gazeteci- Miki sele sişine kir esime l.nr tahrilin tettik. Ve henüz korük halin- de bulünan üzüm kütükleri arasın- dan bağın on yüksek tepesine çıktık. Ülvi, Foto Namık ve Ahmet Âdem bulunuyordu. Ne ise misafirperver - liğin büyük hasletlerine malik olan Beykozlular burada da kendilerini gösterdiler. Ve kafilemize buz gibi kaynak suları ikram ettiler. Fakat hayret, burada da ziyafet hazırlığına benziyen bir şey yoktu..| Bekledik... Yarım saat kadar süren | bu bekleme esnasında eski Beykoz- lu olmam hasebiyle gaetecilerin bir çök hücumlarına matuz kaldım. Ve nihayet gelen giden olmadığını gö - rünce tekrar yola düzülmeğe karar serdik. Bu dönüş biraz feci oldu. Tam sa- at birde yani güneşin etrafı kasıp kavurduğu bir raddede otuz beş da- kika devam eden ve bir nevi çöl 8e- yahatini andıran bir yolculuktan son ra pek bitkin bir halde çayıra dö - hen gazeteciler kendilerine oynanan bu oyunun acısını yemeklerden çı - karmağı düşünerek derhal sofra ba- şına geçtiler. Beykozun kiymetli Kaymakarı Bay İhsanın riyase- 4 altinda 75 kişilik muhteşem sofrada biz gazetecilerden başka Beykozün denizcileri, Galatasarayın denizeileri ve Beykozun tleriğelen - eşrafı bulunuyordu. Büyük bir ne- şe ile geçen yemek faslından sonra biraz istirahat ettik. Ve #aat 16 da İnsanın bu kararsızlık anların - da, bazan küçük, akla gelmez bir şeyin birden karar verdirtmesi, ne tuhaftır! Şimdi işkembeci olan oÇakırın kahvesinin önüne gelince durdum. Garson İsak, iskemleleri toplu - yordu; beni gördü, kapıya geldi: — Bugün geç kalmışsınız. — Saat kaç ? —Sani çok geç'bimuji ir otomobile binip kerşiya geçmeyi düşünüyordum. Bir iki adım yürüdüm, yan dar s0- kakta Kafkas birahanesinin yanın daki küçük manav daha kapama- mıştı. Dükkân basık tavanına tuf turulmuş yaylı bir tele bir büyü salkım kış özümü asılı idi. Rüz - gârla hafif hafif sallanan salkım, kardan buğulanmıştı. Kararımı vermiştim. Manava uğ radım;. — Üzüm kaça? .— Size yirmi kuruşa olur. — Nesi? Okkası mı? Manav, güldü: — Bu salkım... Başka da kaldı mı? — Peki, ver. Üzümü aldım, Ştayinbruh bira- hanesine girdim. Birahanede kim- seler yok. İskemleler, masaların ör tüleri toplanmış; yalnız, kapıya bi tişik üç masanın örtüleri duru - yor. Ben, içeri girince, u uklıyan garsonlar, isteksiz isteksiz kımıl - Niye? dandılar. — Hiç iştiham yok. Ben de çok İhtiyar garson Yani: yorgunum. — Buyursunlar, Mahmut Bey,de © — Haklısın, Yorgunluk, insandt di, Yaninin gözleri, uykudan değil, içkiden mahmurlaşmıştı: — Geç kalmışsınız. -— Arkadaşlar, yarım saate ka- dar burada idiler, Hepsi beraber kaçtılar. Hava da çok fena! Biz de (Arkamı: Sayfa 10, sütun $ te) Lise İkmal İmtihanları BERLİTZ Mektebine Müracaat ediniz. Beyoğlu: 373 İstiklâl cadd. Ankara: Saylavlar caddesi. kapıyorduk. Üzümü verdim: — Şunu, bir temiz yıka, Bir kü çük şişe de rakı getir. X muştu. Bir iki kadeh rakı vücudümün yorgunluğunu alır bül yasile avunuyordum. Garson Yani- nin bir büyücek tabağa koyduğu kış üzümünün üzerine, toz halin. de buz koydurttum. Dışarda buram buram kar yağar ken, sıcak, sessiz yerde, buzlu ü- zümle rakı içmek, bir keyifti. Bey lik mezeleri getirtmemiştim; bir salkım kış üzümü, küçük şişe rak ya yeter de artardı bile. Birahanenin kapısı, dıcırdıva - ani, çabucak sofrayı kur - — Nereden buldun bunu? Bir tane kopardı, ağzına attı: — Enfes! Meyva ile rakı içme- nin zevki başkadır. İkinci yudum rakıda, meze tabak ları temizlenmişti. O, hem konuşu yor, hem de srada bir, elini üze fıp salkımdan bir tane koparıyor, ağına atıyordu: — Hakikaten ,enles! vs sSoğumugum TArıya, esiri Büzüme miştim. O; anlâtıyördu: — Bugün, çok çalıştım. Nerele- re gitmedim ki... Bütün gün çalış” mak iyi. Fakat iş bitti sanıyor ” sun, matbaadan tam çıkacağın sir8e yeni bir iş çıkmıyor mu? İşte, be İ ha, fena tutuluyorum. ğ latırken, #zümden de kop# rip koparıp ağrına atıyordu: — Kış üzümünün lezzeti başka» Zevk ehlisindir. vesselâm. Hani, şunu ben görürüm de, sk rayı akil etmem. Çalışmaktan sef seme dönüyorum. Tekrar rakı getirmişti, mert Teri de tazeletti — Sahanda peynir, yumurta gi” bi stcak bir şey de getir. Rakıyı içiyor; midye pilâkisi, “ sulye piyazı, beyaz peynir, böre turp, balık tavası, ciğer, ne mi varsa, hepsini iştahla yiyor; üzüm den almayı da unütmuyordu: — Hakikaten enfes! Nasılsa dikkat etti: — Yahu, sen, rakı içmiyot sun! iştah bırakmıyor ki. Üçüncü kadehi de geti zeleri değiştir! irtti ve . — Biraz pastırma, sucuk ta 8 tir. Beyin salatası yok mu? Rakısını içti. mezeleri yedi #” ca salkımın yalnız çöpü kalmış? Ayağa kalktı: # - Sen, deha oturacak Ben, eve gideceğim. — Ben de kulkacağım — Amma, daha rakın var. haısmarladık. -— Güle güle. Kapıyı gıcırdatarak actı gitti. Garsonu çağırdım Yani, bu şişeyi sen iç! BU ce iştiham yok! Ne bir kadeh rakı iemiş. bir tane üzüm yemiştim. * O gün, cok sinirlendim! Pine miyeceğim. Bir: şey «söylemiY” ğim. gif Ojgündenberi, kış üzümün © “| manımdır. zl mas Ayi” ; ye Li e » :

Bu sayıdan diğer sayfalar: