w EE ayn BUGÜNKÜ HİNDİSTAN: e AŞ Nİ mİ BENARES CİVARINDA BİR BUDİ MABEDİ Benareste M Cemaati Geber vakti Ganj'ı saran ha- İkia 3 “SÜ gibi beyaz, batıda sü- Yor. Sal it rengi bir kızıllık ini- Yündakş 28 çıkınca yine sahil bo- düştü, BR gürültü içine mabedi etrafındaki Gr daa ik 04 Yağı, Orada, burada tek tük ateş İnip sika mabet merdivenlerinder Yen at halk, sulara mütemadi- ri Ke İnsanlar Müslüman şsi- Yor: Tin birkıtasını hatırlat. Müge çöz sadec ür, Sıktı,» Sünkü ben de daldım, Yap ye. 1 fşş putlar dileklere ce. kü ğe 007, cansızdır, bilirim, çün baykı Hn Yüksek âvâz ile onlara Me e başında #fyalr sakallı Tinea, Yanımıza geldi. Evinde kadıni 9 SAY içmemizi ve benim Bu, rlâ konuşmamı rica etti, LU ülmecit isminde bir Müs- Müzi, , Scardı, Vaktiyle Hindu— i Polite birliği için çalışmış, hay de işiyi, 4 Y&pmiş, fakat şimdi sa- Bonapey, Meşgul ve ayni zamanda İdi İyi Müslümanlarının — başı ikm #ilizce söylüyor ve lâ- i an dünyayı dolaşmış ve Shvalini kavramış olduğu Iyordu, E" kuytu bir yerde. Avlusu- alanı sarmaşık sarılı yüksek Maha çam, çe» Kapıdan girince in- İkra, üyor. Loş bir odada Betirmnyi «ti. Fakat bizi oraya lari, Bdeki maksadı ne kadın Say İçim #türmek, ne de sadece Sikayar ve Bir düzüye odadan denbire, olaşıyordu. Nihayet bir- Bahçeye res Müslüman cemaati Benizi | kendilerine birşey söyle- ar tiyorlar, , dedi, nya anla; Mirar Haber ari rkadaşlarla be yetini dak in teşkilât kabi- Be skdir ettik. Bizim oradan m Ür imi > Beçeceğimizi nasıl tak- MİŞ, De ze n Matiz or, man Müslüman ce- Besi iğ toplamıştı? Bize Pat ayaktalar, esnaf, sa- emerkanttan, Taşkent “ele Asyalı bıçak bileyi- vi m siyor, Kiyafetleri be- ikkaş, DA gömlek, pantalon ve ret, ah, 2, Şok vaj lip çe Yak göz En önde duran, çekik gözlü kısa kur yüzlü bir a- i eri yüzümüzü de- akan Kollarını tutuşundan — Tapkı olduğu tahmin edilebi- İepel yay ki Şairleri Kabir gibi, inde ç “P. mütevazi, fakat İk kayn zamanda vakar var, Lp lerinin tahmin etmedi. Pat Relen bir kudret var. Bir Vi teşekküle bağlı kazana, PO YAZAN: Halide Edip ..... BİR HİNDU MABEDİ nat sahibi adamlarda ben bu va- karı heryerde gördüm. Fransada işportasında soğan surmısak satan kadın daima bonmarşedeki satıcı- dan daha vakarlıdır. Silis bu fakir kalabalıkta başka birşey de vardı..Hü- zün, yalnızlık. Bünlar Benares ha vasina yabancı gibiydiler. Orada, binbir put, binbir mabet ortasın- da, şamatalı bir din panayırı için- de heyecanla sarhoş görünen iste- şik helk arasında bir küçük cema- at, muhakemesine sahip görünü- yordu. Koca Benares'te Ganj'ın sularına mukaddes mâna vermi- yen, inek yavrusundan, filden, maymundan imdat dilemiyen bir bunlardı. Fakat muhakemelerini, hakikat aşkını bin bu kadar sene muhafaza etmek onlara çok paha- liya oturmuş, onları yalnızlığa, hüzne mahküm etmişti. Onlar için hakikat, ne elle tutulur, ne de göz le görülür birşeydi. Hindu ruha- nilerinin kısmen menfaat, kısmen halka tahakküm ve kismen de hal kı ezeli bir cehalet içinde tutup istismar etmek (için icat ettikleri üslüman rasında putlar ve din .panayırı, bu bir a- vuç fıkaranın zihriini çelememiş, onları hakikat yolundan ayırma- yruşt. Yalnız Hindistanm değil başka Islâm dünyasının da tanınmış mü nevverlerinin bir: haylisini “gör- düm. Hiçbiri bana Benares müslü manlarının yaptığı kuvvetli tesi- ri, bende uyandırdığı fikri hür- meti uyandırmadı. Hindistem zi- yaret edip te Hinduizmin mystie cereyanları içinde muhakemesini kaybetmiyen Garp münevverleri- nin ekserisi müslümanlığın Hin- distanda istikbali nu, Müslüman halkın k ölçülü, daha o mutedil olduğunu söylerler. Bunun sebebini ilk de- fa olarak Benares'te anladım. İlk defa “symbol, e değil, fikre sadık kalanların (kudretini hissettim. Çünkü bence fikir baki, symbol ve şekil geçici ve fanidir. indu ve Müslüman Benares- H ten sonra Budi Benares ge- lir. Bunu ancak bir harabe etra- fında görebildim. Sarnath isminde, iki bin küsur sene evvel o civarda Budi Manas- tırı varmış. Onu şimdi yeri kazıp buluyorlar. Ayni yerde bir de ba ka Budi manastırı var. Papazları turuncu mantolara sarılmış, ikişer ikişer Sarnath civarında dolaşi- yorlardı. Biraz ötede Japonların yaptırdığı küçük bir Budi mabet daha yar. Sanatkârlar henüz di varlarının resimlerini (yapıyor. sanatkârları herhalde Fransada tahsil etmiş ©- lacak. Mabedin resimleri ve ha- vası insana bir ibadet yerinden Zi- Bunu yapan Japon yade “Monparnas,, m yeni kahve- hanelerinden bi hatırlatıyor. Harabeden çıkarılan taş oyma" arı, statüler oracıkta yaptıkları bir müzede toplu, Buradan bir tür lü ayrılamadım. Birçok münekkit- ler Budi ressamlığının ve heykel- tıraşlığının garbe hattâ eski Yuna na olduğunu söyler. Bugün biraz buna inandım. Çünkü eski. Yunan halkının şaheserleri mâna- da değil, şekilde hârikelar yap- mışlar. Modern Garp sanatı mâna ya daha çok ehemmiyet vermiş fakat ya mübalâğaya kaçmış, ya- hut ifade etmek istediği his ve fi- kir hiçbir zaman OBudi devrinin derecesini, yüksekliğini “bulama- mış. Burada büyük Buda heykel- lerinden ziyade küçükleri yanım da kakıldim kaldım. Gözlerindeki merhamet ve muhabbet, yüzlerin- deki fikir ifadesi, bilhassa elleri beni büyüledi diyebilirim. Bilbas- sa sanatın heykeltiraşlık şubele- rinde olanlara Sarnath müzesini görömek, resim şubelerinde olan- lara Cenuptaki Ellora, Ajanta ms- Baralarındaki tabloları tetkik et- TAN İ sıkmuştir. Avukat, 146 senelik olan İ hiç müteessir olmamışlar. İlar iştirak edeceklerdir. Şu Garip Dünyada : Garip Bir Piyango İkramiyesi Londrada bir piyango oynan mıştır. Bunun en büyük ikramiye- si 1782 senesin-| den yani Fransız ihtilâlinden ev- . vel kalma bir fıçı eski şarapmış Bu şarap ta, içki aleyh ları olanı avukat Frensis Heroden'e bul şarabı fıçısile beraber “çocuk cü-| rümlerine karşı mücadele cemiyeti- ne,, hediye etmiştir. * Yeni yeni harp aletleri Büyük bir dür bün sayesinde 80 kilometre o uzak tan bir evin per cerelerinin kapa li olup olmadığı nı kolayca far ketmek mümkün dür, Alet sayesinde yüzlerce kilomet- re uzaklıktaki evlerin en net resimle- rini almak ta imkân dahiline girmiş- tir. Bilhassa harp zamanlarında bu çeşit dürbünlerin * büyük “faydaları görüleceği için modern ordularda bu kabil âletlerin tedarikine büyük bir ehemmiyet veriliyor. * Britanya adaları 530 bin yıl sonra denize gömülecek | İngiliz jeolog- larının hesap et- tiklerine © göre, Büyük Britanya adaları 530 bin sene sorra suya yömülece! ner 190 sepe-| bir toprak denize batıyormuş. Tam 530 bin yıl sonra da büün İngiltere deni- ze gömülecektir, de bir 25 santimetre kalınlığında İngilizler, yarım milyon sene son- ra vukua gelecek bu kara haber için * Yaşlı bekâr kızların kongresi Londrada ev- lenemeden o ka- lan delikanlı kız ların © kongresi toplanıyor. o Bu kongreye, | İngil tereden — bütür bekâr yaşlı kiz Yaşlı bekâr kızların İngilteredeki cemiyetlerinde âza olarak 125 bin kişi kayıtlıdır. Yaşlı bekâr kalan kız-| lar, kongrede hükümetin, evlenme- den kalarak 50 yaşını gecen kızlara mâüş bağlamasını İstiyeceklerdir. mek lâzımdır zannındayım. Asır- Jar evveline ait olan bu âbidele- rin birçok hayrete değen tarafla- rından başka bir de bugünkü sa- natla olan münasebetleridir. iç şüphe yok ki güzellik, fi- kir ve İnsaniyet bakimın- dan Hindistandaki Budi eserler ve tarihi devirler, Hinduları da Müs Tümanları da çok geçmiştir. Fakat Hinduizm, Budizmi bir daha başı- nı kaldıramıyacak kadar bu mem- lekette ezmiş, sürmüş çıkarmıştır. Nasıl oluyor da Budizm gibi kuv- vetli bir cereyan ve felsefeyi ezen Hinduizm Islâmiyeti imha edeme- miş?. Bunun cevabını bana Ab- dülmecidin evindeki fıkara, zaval hı kefile verdi. Çünkü Budizm symbol içinde boğulmuş, hakikat birkaç kişinin mahı olmuş. Fikir kudreti, imanı, kaybolan ister ideoloji ister din olsun bekasına ihtimal yoktur. Bununla. beraber bugün Budi dünyaya da yeniden fikir ve ruh getirmiye çalışan bir iki kuvvetli cereyan hem Çin- de, hem de Japonyada mevcuttur. Fakat önlardan burada bahsetmek münasebetsiz olur. İstanbulun İçinden: Şam YAKACIK Yolunda Çektiğimiz Cehennem İşkencesi — MR YAZAN: Pr. Fahri Can B irkaç yildir yazı Yakacıkta geçiren bir o arkadaşımın çok israrlı daveti Üzerine evvelki Pazar (10/7/938) oraya gitmeğe ka rar verdik. Dostum saat onda Kar- tala bir vapur olduğunu da söyle mişti. İskeleye geldik.. Meğer bu va pur Pazar günleri yokmuş ve Pa- zarları 7,20 den sonra Kartala ilk vapur ancak 14.20 de imiş. Bu, ta- rife mantıksızlığına, mâna veremi- yerek tren yolu ile gitmek üzere 9,50 de kalkacak'vapura girdik fa- kat Vapur değil, mahşer. Yukardaki lüks (?) kısımda birer yer bülabil- dik. Halbuki trende birinci mev - kide de duracak bile yer yoktu, Durulması yasak olan sahanlıkta kömür kurumu yağmuru altında ve bir insan cenderesi içinde Kar- tala kadar ayakta gittik. Bizim çin mesele yok. Fakat çocuklar ha rap oldular. Vapur hem Haydar- paşa, hem Kad: tren de Tuzla içmelerine kadar, uzanıyordu. Bu, olmalı mı? Bu yolcu bölünemez mi? Yorgunluktan bittik, baca kuru- mundan üst baş, yüz göz kapkara bir halde Kartala ç*ktık. Arkadaşı mın gönderdiği otomobilin şoförü, Mahmut Yesarinin meşhur çaprazı bizi buldu. Yola düzüldük, Sabık ve merhum asfalt yol, bir Allahin belâsı olmuş. Tepemizi, otomobilin tavanında ezdirmemek için müte- madi z'playışlarımızı hendeseli yap miya çi toz bul eriyene das fina acıya k bakiyorum. Meğer biraz sonra bizim de onlar gibi'a- cınacaklardan olmamız mukadder» miş. Yakacığa geldik Di kacık, zavallı Yakacık.. İs nbulun cenneti, İstanbu. lun İsviçresi andığımız Yaka cık.. Yakacığı yaralan Tanrı, onu bu hale sokacağımızı bilse, yemin ederim ki, yaratmazdı. O ne pis, yamrı yumru, tozlu, gübreli yol - lar; o ne kara ve virane evler. Ö- nünden geçen elekiriğe arkasını dönüp avuç dolusu parasını aldığı kiracısım petrol lâmbasının sarı ve isli ışığı içinde bunaltan geri a- damlar. Dedim ya zavallı Yakacık! Yemekten sonra oranın en meş hur mesire yerine gidelim, dedik. Bir otobüse bindik. Allahım o ne otobüs. Kanapelerini bir parmak toz örtüyor. Kanape yayları yer yer Lırla amburlaşmış, Söz de yı Yolda önden giden başka bir a- rabanın tozu içinde, kaba etlerimi zi ağrten bozuk yaylar üstünde hoplaya, zıplaya mesire yerine gel dik. Adalara, Marmaraya kuş ba- kışı bakan bu güzelim yer çöplük hem hakiki mânasile bir çöpl Midenizi bulandırmamak için mıyorum, bir çöplükte ne bulunur- sa hepsi önünüzde ve otrafınizda. Dönüyoruz, istasyöndâyız. De - mir yollarımızın devlet elindeki ha 1, eskiye göre her vatandaşı sevin direcek, her bukımdan tatmin ede- cek bir durumda olduğunu hep bi- liyoruz, Fakat muhali mümkün kı lan bizler, bazan denizi geçip dere- de bucalayanlara benzemekten kur tulamıyoruz. Birçok yenilikler, gü zelliklerle bezenen istasyonlarimı- zin bazılarında, meselâ Kartalda is tasyon önü toz, toprak halinde, Bu raya birçok yerde olduğu gibi kum dökülemez mi? 'Tren 7,43 de. Vakit tamam. Fa kat tren hatırı sayılir bir kecik - me İle geldi. Bir kişilik yere iki çocuğumu sıkıştırarak o oturttum. Bostancıdan binenlerden bir ba- yan geldi, ve çocukların yerine, ön arı geriye doğru sıkıştırarak © - turdu. Muhterem bayanın sırtı ç0 cukların âğız ve burunlarını tıkar Bugünkü Yakacıktan asude bir köşe ve onları boğar gibi bir vaziyette Nihayet çocuklar bu hale dayana mıyarak kalktılar ve sayın bayan hiç sıkılmadan yerleşip oturdu Hösreasaya geliyoruz. En küçük çocuğumu önüme â- larak yürüyorum. bu arada kal - kân diğer bir bayan sıraya girrce- ğine sert bir hareketle çocuğumu iterek öne geçmiye çalışıyor: “lâ- havle,, demekten başka çare yok akn lanan kapı önü trenden çıkan ve âlelüsul (7) biribirini itip kakan insânlarla dolü bir halde iken içer den dışarıya adamlar geçiyor. Bun ların sert çarpmalarından kendi- nizi mi çocuklarınızı mı esirgiye- ceğinizi şaşırıyorsunuz. Halbuki O biz, girip çıkma kapılarının ayrı olduğunu biliyorduk. İskeleye iniyoruz. Vapur (yok. Tren geciktiği için bu trenin va - puru gilmiş. Alâ.. Fakat bu halk ne olacak? Kadıköyüne giden vapurun gel mesini bekliyoruz. Haydarpaşa İs- kelesinin dar bekleme yerleri ma- lüm. Burası bir cehennem. Ço - cukları korkuttuğumuz iğneli fıçı, belki. bundan rahattır, Cehennemi bir sıcak, boğucu bir hava, ense- nizde sıcak nefesler, karnınızda ka barık sağrılar, böğrünüzde dirsek İer, bekliyorsunuz. Önceden gelmis ve cam kapıya kadar gitmiş bir profesör, arkada gelen bir arka - daşile karısına elile sokulmalarini işaret © or. Avrupada yaşamış, okumuş ve Üizzat kendisi orada bir bakkal çırağını bile itip önüne geç meyi düşünmemiş, vatandaşı say- girin kendisine de saygı demek ol- duğunu öğrenmiş olma: len bu zat bu mahşeri kalabalık - tan bu arkadaşının refikasile na- sıl kendi yanına kadar gelebil ini düşünemiyor ve bunların omuz İarile öndekileri yararak, parmaklara basarak ezip çiğniyerek gelmelerini istiyor. on- lar da bu davete icabette tereddüt etmiyerek bu suretle ilerlemiye ça lışiyorlar. H ulâsa bu halde tam 25 daki ka bekledik. Yedi yaşında- ki en büyük oğlum bile davanamı yarak ağlamıya başladı. Nihayet vapur geldi. Amma nasi|? Tıklım, tıklım dolu. Sabahleyin lüks (1 yer de bir yer bü ik. Simdi bu rada duracak yer bile bulmak müm kün değil Bizim vapur Kadıköyünden kak karken Adalar veya Anadolu isti - kametindan gelen diğer.bir vapur daha Kadıköyüne yanaşıyordu. O- NU takiben bir üçüncü vapur ayni (Arktsı: sayfa 8, sOtun 3 tel nasırlı etrafı