15.7. aş Arapmı Haklı? Siyonist TAN Filistin Röportajlari | Siyasetini Güdenler mi? Bir #arafında asfalt yollar, kat kat yükselen apartımanlar, kısa | #tekli, kısa pantalonlu Yahudi kız ve delikanlılarile kaynaşan; | diğer tarafında çamurlu kaldırımları, fesli, sarıklı, şalvarlı, entarili Araplarla dolu dünyanın en karışık ve garip şehri: Hayfa Hayfa - Temmuz: apurumwz ikindi vakti Hay fa koyuna girdi. #pemizdeki güneş sanki ceheff ğe kopmuş bir alev ve altimi: İ deniz görünmiyen bir ocağın Sl harıl kaynattığı bir su. e aliyoruz, ter içindeyiz. A - Bir yaklaşt gımız Hayfanın bi- > İerinden tüten buhar yüzünü Viyor, Soldaki, çölün #icaktan yana ya- iü — bir ümitle Akdeniz suları- yu Mış ateşli dili gibi kupku bey, Siplak kumluk sahada, hey Mug, aPil parıl petrol tankları tâ tu: kuyularına giden yolun bi- #essiz bekçisine benziyorar. do, sandaki yedi vapurdan dör- şal, <a koca dubalara kereste bo- Yorlar. ya Bim gibi İstanbuldan gelen p arkadaşı bir tacir kulağıma fı- diyar, ©— Ormansız Filistinin hariçten yoğ: bellibaşlı mal işte budur. € hikmeti hüda, bu kadar olduğumuz, hattâ burada “e ticaret ateşemiz bulunduğu i. biz hâlâ Filistine kereste yoruz. dö vertenin kuytu bir köşesin- kasları göbeklerine düşmüş, ağa kirli şapkalarının kenarla Mi e saçları. şakaklarına sark - iş, “âhüdiler, yüzleri karşı tepe- müy,evrik, fakat hiçbir şey gör. mi Orişitmiyor, duymuyor gibi, a, madiyen, acele acele kıpırdı- hi dudaklarından başka yaşıyan bili, Yerleri kalmamış gibi, kim- hice yıldır çekilmiş olan mev astetinin son deminde, sonu gel bir ibadetin vecdi içindeler. *rdiven başına çantalar, se - e ç, sandıklar, denkler yığılı - » Küpeşteye dirseklerini daya- ayfa limanında ihtiyar bir Yahudi be dizi dizi Yahudi kızları, kadın- i Ve erkekleri arkada kalmış es- Yartlarını unutmuşlar, kavaş - Ti Yuvayı biran evvel gör - tânimak için dikkatle bakı- ar Ve biribirlerile almanca, rus nu mence, İehçe, fransızca ko- Yuyorlar, Yeni, Piribirlerile diyorum amma, ha an doğrusu her grup bir lap ;* dil konuşuyor. Ve bu grup $ı karşıya geldikleri zaman cak dil bulamıyorlar. Var - in, Viyari dan, Köstence - di, “© Sofyadan gelen dört Yahu ve, #başa kaldığı zaman biri leh pm almanca, beriki mımen- Poli bulgarca söylüyor. Vapurda erle beraber giren Yahudi mü xu, *t komitesi memurları da Ar- eye Y'üda gelen bu yeni muhacir Kolay, kolay anlaşamiyorlar. usa, Hayfa limanının havadan umumi görünüşü aaaaaasanazanasasasaeee Yazan: F. Can İseeaaeassaasaeaaesenssal * ; : ; ; ; iraz Fransızca bilen yolcu- lardan yaşlıca bir hahama soruyorum: — Bu dil işini nasıl yoluna ko- yabileceksiniz — Herkes İbranice öğrenecek! Diyor. Bize kulak misafiri olan kület pantalonlu, yakası siyonist rozetli, kıpkırmızı yüzlü delikanlı Jâfa karışıyor: —Asla,.. Asla... Hepimiz İngi - Uzce öğreneceğiz. Güverte baştanbaşa muhacirle- rin, hamalların, otelcilerin yayga- ralarile çınlıyor. Hamallar hep Arap, Yakaların- da da - sığındığı Lübnan toprak - larından - buradaki Arap hareketi ni idare eden meşhur müftü Elhü- seyninin resmini taşıyan rozetler var. Bunların arasındaki üstü başı te miz, yana yatmış kalıplı fesinin püskülü sallana sallana ötekilere emirler veren birini kolundan çek tim. — Yahudilere düşmansınız, on- ların memleketinize girmelerini, yerlöşmelerini istemiyorsunuz de- gil mi? — Tabii. züme baktı. — Öyledir de ne diye gelip eş yalarını sırtınızda taşıyarak onla» rı kendi elinizle yurdunuza soku - yorsunuz? Hiç düşünmeden, hem de bağıra bağıra cevap verdi: — Onları vapurdan çıkarma - mak bizim elimizde mi? İngiliz böyle istiyor eşyalarını biz taşıma sak orsuzlarına vurup indirirler. Yakut sürü ile yahud hamal pey- da olur. Zaten memlekette her iş onların eline geçiyor. Kabadayılık edip te aç mı kalalım? — Peki bu rozetlere İngilizler bir şey demiyorlar mı? Muhakkak!,. Diye yü- — Hayır. Ve birden bire hayretle dolan bakışlarını gözlerime dikti: — Sen. Dedi, İngilizleri hiç ta- , nımıyorsun gal K ontrol heyeti Hayfaya çıka cak yoleuları birer birer te peden tırnağa kadar süzüyor. ince eleyip sık dokuyan - fakat cidden | seri işliyen - bir kalburdan geçi- | riyor, sonra blokhavzlarla, elek - trikli tel örgülerile çevrilmiş; için de Azrailin cirit oynadığı şu baht | sız ülkenin eşiğine selıveriyordu. Vapurdan çıkanlar hep mem - nun ve şen görünüyorlardı. Yalnız bir bahtsız vardı içimizde, o sa - bah Tabariye yolunda pusuya dü- şürülerek delik deşik edilen bir şoförün karısı. — “Onu artık hiç göremiyecek, sesini işitemiyecek miyim... Diye j Alisa Leys, ko - Hırsızlara Karşı Londra polisi evlerden gürüne- cek bir yerde asılmak üzere aşa- #ıdaki listeyi göndermiştir. Bu listede hırsızlara karşı alınması lâzımgelen tedbirler bildirilmek- Siz de bu yazıyı kesip evde iyi bir yere asınız ve tavsiye edi- len tedbrileri yapımız. Çünkü hir sızlık ekseriyetle hırsızlığı kolay laştıran ihmalimizin neticesidir: Yapmayınız Ev boşken kapı ve pencereleri veya çöpçüye evde bulunmadığınızı bildirmek için kapıya kâğıt koymayınız. Dışarı giderken kıymetli eşya- nızı meydanda bırakmayınız. Bir hırsızlık olursa, polis gelin ceye kadar hiç bir şeyi yerinden oynatmayınız. Yapınız ırsızın girmesine mü- ik bir hale getiriniz. Amerikan kilidi ol- Evi sait olmıya, Kilitleriniz malıdır. Evinize döndüğünüz o zaman lâmbaları yanar görürseniz, ya hut boş olduğunu bildiğiniz kom- şuda lâmbalar yanar görürseniz, yahut etrafında şüpheli adamlar görürseniz, veyahut şüiphenizi u- yandıran birşey görürseniz, der hal en yakın telefona gidip poli- si haberdar ediniz. Şu Garip Dünyada : Çalınan Aşk İçin Tazminat İngilterenin Bel t şehrinde bir mühendisin ka- risi olan Bayan casının İvo Paw el isminde zer gin ve güzel bir dul kadınla ? ne ihanet ettiğini öğrenmi ikisi aleyhine dava açmıştır ndisi | ve her Müh - keme, şikâyetçiyi haklı bulduğu için zengin dul kadın Paveli Alisanın aş kını çalmak suçile 1.200.000 frenk para cezasına mahküm etmiştir. * hıçkıra hıçkıra döğünüyordu. Hayfa kaldırımları tabanlarımı Zı cayır cayır yakıyor. Burada be- şer altışar katlı kübik apartıman ların sıralandığı, üzerlerinde diri dizi Yüks otomobillerin mekik de kuduğu geniş asfalt enddelerin or tasında yol, iz, dil bilmiyen bir ga rip gibi durdur — Hangi otele gitsem?. Önümden, sağımdan solumdan geçenler hep Yahudi ve hepsi - ka dın erkek - kısacık keten panta - lonler, kolsuz göğüs bağ; açık göm Tekler giymişler. Telâşlı, acul bir kalabalık, Büyük binaların üzerlerindeki renk renk levhalara (bir bilmece çözmek ister gibi bön bön bakıyo rum. Bunların hangisi otel acaba” İlâç için olsun bir tanecik bile ya hudice yazılmamış levha yok. Nihayet güç belâ derdimi anla- tarak bulabildiğim otelin hölünde karşıma denizden henüz çıkmış gi bi çıplak bir genç kız dikildi'Çanta mı yakaladı. gülerek yol gösteri - yor ve fıkır fıkır bir şeyler söy * lüyordu. Ben de fransızca söylü- yor, fakat tıpkı onun gibi derdimi anlatamıyordum. (Sayfa 8. Sütun 5 te) Garin bir uvku hastalığı Hindistanın Fi rozpor şehrin - de tuhaf bir uy- ku hastalığı gö- rülmüştür. Rar pakha © adında Hintli, bir akşam erkenden yatip uyumuş, fs- bir İ celbeden iki ba kat ertesi gün, Kirozpor kasabasın- dan, tam 25 kilometre uzaktaki Key-| zer demiryolu istasyonunda uyan - mıştır. Uyandığı vakit, yal ağa yalışını hatırlıyabi kadar. Anlaşılan, uyku halinde yatağın »! dan kalkarak 25 kilometre uzakteki| istasyona kadar yürümüş ve orada| tekrar yatarak uyumuştur. Fakat, iki kasaba arasında büyük bir kanal ve kanalın da çok dik ve sarp kayalıkları varmış. İşin en ziya- de hayret uyandıran tarafı da, Ram pakhanın bu kayalıkları nasıl aştır| ı olmuş. Çünkü, buradan gündüzle| ri bile geçmek mümikün değilmiş Bu uyku hastası, yaya yürüme yü- #ünden ayakları patladığı için, şim di hastahanede tedavi altında bu- Junuyor. Çi AYI - KIZI ZİYARET Hayatındaki Sır Hâlâ Çözülmiyen . Garip Mahlük Banyoya Alıştırıldıktan Sonra Artık Yalanmı- yor. Fakat Ot, Çiçek, Yemekte Devam Ediyor YAZAN: B fından ormanda büyütüldüğü söylenilen ve adı bilinmediği için kendisine “Meçhule, ismi verilen kızcağızın nasıl yalandığını, nasıl otladığını, nasıl homurdandığını hulâsa bir gününü nasıl geçirdiğini görmek i- çin, dün, emrazı akliye ve asa- biye hastanesine gittim! Doktorları, hastabakıcıları me- t altına sokmamak için, kız- cağızı görmenin yolunu nasıl bul- ir ayı tari İ duğumu süküt ile geçeceğim K rsi gördüğüm zaman, deli gömleği içine sukul- muş bulunuyordu. Beni, sırtıma beyaz bir gömlek giydirip doktor kılığına sokarak oraya götüren dok tor arkadaşım: İhtimal, dedi, yine bir azgın- lik etmiştir. Doktor arkadaşıma, hastabakıcı- dan, kızın ayaklarının niçin çıp- lak bulunduğunu sordu: Hastabekıcı: Belki, dedi, on defa giydir. dim. Fakat ben giydiriyorum. O çı karıp atıyor. Bugün yine iyi saat- *e olsunlar üstünde... B u 12 - 13 yaşlarında görü- nen kızcağızın yüzüne göz- lerimin olanca dikkatile bakiyo - rum: Saçları tiraş edilmiş, esmer de, nazarı dikkati derbal z hususiyet var: Birisi, saly, diyen mütema- k bulünduruşu ve kalın dilini, yorgun bir köpek dili gi- bi dışarı serkıtışı... Diğeri de, camdan yapılmış ka- dar hayatsız gözlerindeki | sabit, karanlık; ve yabani bakış! Hastabakıcıya soruyorum: — Yalanıyor, homurdanıyor mu? - Bu kızcağız, buyya geleli epey oldu. Geldiği zaman yaleri- yordu da, homurdanıyordu da' Fa kat yıkanmıya alıştıktan sonra, ya- lanmayı yavaş yavaş bıraktı. Ho- murdanması da eskisine nisbeten çok azaldı amma, henüz bir tek kelimeyi doğru dürüst telâffuz e- demiyor. Sonra, bütün gayretimi- 26 rağmen, ol, çiçek, yaprak. çöp. yemekten b rlü vazgeçireme- dik! Be idesinin tahammülü- ne saşıyorum, doğrusu! Taş yutsa, övütüyor... Doktor arkadaşım: ? diyor. Fev- kalâde bir hüsusiyel göstermiyor — Görüyorsun y Hele getirildiği günlerdeki itiyat- larının bir kısmından da zaman- la vazgeçtikten sonra, lâalettayin bir idyo'dan büyük bir farkı kal- inadı, M““! edilmekten ürken arka daşımın muhalefeti, ben kızcağızla Maha fazla mesgul mak imkânın - dan mahrum et ti Az sonra, has tanenin en $a - lâhiyettar mü - tehas sısların - dan birisile de görüştüm. Ve ona evvelâ — Siz, dedim, bu kızcağız hak- kında ne düşünüyorsunuz?. Maslesef, bize bu kız hakk... da verilmiş olan malümat mevsuk değil. Bunu buraya göndererler. mazisini değil, adını araştırmak lü zumunu bile duymamışlar, Kendisi ne meçhul adını burada biz taktık Adanadan buraya kadar gelen riva yetlerin hakikate ne dereye kadar İ uyduğunu tahkik etmiye de, bizim Naci Sadullah ne vaziyetimiz, ne salâhiyetimiz, ne işimiz, he de elimizdeki imkân - Jar müsait değil. Bu kız hakkında malümat almak için, bize müraca- ıt eden ecnebi profesörler bile var. Fakat onlar bize: Sizin hastahanenizde bir (ayı- " var mi? diye sorunca, bitta- — Yok! demek mecbu kalıyoruz. Çünkü elimizde mevcut malümat bu kızın bir ayı tarafından büyütül düğünü ne tekzibe, ne de teyide mü sait değildir. Fakat, bu kız hakkındaki şayis- ları, sizin neşriyatınızdan çok ev- vel biz de, birçok ağızlardan duy- müuştuk. Kızcağınn gösterdiği âraz da, kati bir hüküm vermemize müsait değil, Çünkü o hayvani ve insiyaki iti yatlar, hareketler, bazı idyolarda da görülebilir! .— Fakat, hastahanenize, seneler denberi yüzlerce idyo girip çıkı- etinde yor. Onlardan hiç birisinin uyan- dırmadığı slâkayı bu kızın uyandırı şına, onlardan hiç birinin kazan- madığı şöhreti ve onlardan hiç birinin çıkarmadığı bu dedikoduyu, bunun çıkarışına ne dersiniz?. B u sual, muhatabımı uzun U- zun düşündürüyor: — Hem, diyorum, bu kızın bu 4- lâkayı uyandı » rişinda, geze - telerin rolü de yok. Çünkü az evvel de söy- lediğiniz gibi, bu kızın mazi - si o hakkındaki sayialar ortaya gazetemiz va - sıtasile yayılmış değ'ldir! Doktor: — Ss rum. diyor... Biz, bu ininde büyütülmediği ni idda etmiyoruz. Öyle olması da çok mümkündür Nitekim, biz de bu rivayetlere inanmak -istidadını uyandıran birtakım sebepler de var. Fakat, bunu isbat edebilecek vaziyette değiliz! Eğer siz, bu kız. cağızın ismi gibi meçhul mazisini meydana çıkarmak - fedakârlığına katlanırsanız. hem bize, üzerinde #imniyetle işliyebileceğimiz bir mev ?7u kazandırmış hem de enteresan bunun kazanışına, bir davayı neticelendirmiş alursu- * nuz! Doktorun bu sözlerinden de anla şıliyor ki, ayı ininde büyümüş o- lan bu kızın mazisi hakkında da- ha fazla malümat almak icin bu hâdisenin tahkikine telgrafla me- mur edilen Adana muhabirimizin © göndereceği tüze malümatı bekle mekten başka çare yoktur!