LZ BAYİM Sultan Mecit, oğlunu kuzakla - Mak > için, dirseklerine dayanarak mak istemişti. Fakat buna mu Sak olamayınca, mecalsiz bir hir Efendi!. Benim, hazin M (W).. Hani. Muradım, ne- İSİ? Benim, talihsiz Muradım.. Diye seslenmiş. Bir şeyler söy- Vek istemişti. Fakat yine kendi- İ kaybedivermişti. O sırada Şehzade Murat Efendi, Yda değildi. Onun için babası- Ni davetine gelememiş. ve 0- ik, *9n sözlerini işitememişti. Bir * #aât sonra, koşup geldiği za » İN da derhal önüne geçmişler: e, Zatı şahane, istirahate muh- rlar. Kendilerini sonra görür“ Minüz, Diye, oda; a ekten menet - eml 1 ultan Mecit, tam kırk sekiz saat ecel ile pençeleşmişti. müddet zarfında, bütün saray ni ile, vükelâdan ekserisi de- ür elem ve ıstırap içinde, onun arkanı beklemişlerdi. Ni- Salı günü (2) tam öğle ezanı wrken, harem dairesinde, ev- Kulakları tırıhalıyan cam şan ları işitilmiş sonra da; > Aslanım.. aslanım! Bizi, kim- bırakıp ta gidiyorsun? iye haykıran, çılgın kadın fer- TAİ yükselmişti.» 'eryat aşıtılir ışıtilmez. Kap- derya Mehmet Ali Başa, der- Yerinden fırlamış: > Kâlü innâ billâh. age mırıldanarak, köşedeki yal- Sg koltuğa gömülmüş olan Sadra ix Kıbrısli Mehmet Paşanın yüzü İtin mıştı. Bu bakışta, evvelce ve İŞ olan bir kararı hatırlatan, mâ bir ifade vardı. kaş saker Rıza Paşa, derin bir te- * İçinde idi. Gözlerini, odanın ine dikmişti. Vücudü, san Maş kesilmişti. i hağrazam Mehmet Paşa, Şeyhu- lee Rıza Paşanın dalgın vazi- li den istifade ederek, kaş göz üye Mehmet Ali Paşaya kapıyı Kani Ve, elindeki altın saplı bastona dayana dayana ses- Sdadan çıkarken, Mehmet Ali Sini ayni sükünetle onu takip vol Bit © 4 £, hı Vezir, ara kapıdan, sarayın tayana inmişlerdi. Kumları ça- yg Satırdata yürürlerken, arka İn n Sadrazamın ağası koşa ko Me İşmişti, kış, met Paşa, başını çevirerek şu şti vermişti: Sai Veliaht Hazretlerinin da- » n Bidiyoruz. Arabayı, Topka- İy Ayına gönder, Sonra gel, beni ki İİ ve, Vezir. adımlarını biraz daha ayrmişler. “Adeta, koşmıya baş ardı e arda. aka dakika sonra, Veliaht dal lan; önüne gelmişlerdi. Rıhtıma İhya Kapının önünde; harem ağa- ayy bâhçivanlardan, Baltacı - kg, Mürekkep küçük bir kalaba- & Bizi Yordu, Bunlar, çehreicrin « liye bİr memnuniyetle, Hünkâr Ni ği, “len gelen kadın çığlıkları - Orlardı. ÜüngaeeRk renk ve çeşit çeşit « - Miley” rı ayrı o kadar derin ha- Naz, * dalmışlarıdı ki, Sadrazam een me ye” uk, Ye luğu tamamile sıhhatsiz ge- 9 İK küçük yaşında, anasini ve- en Abdülkamit, e tarihler hüzünengiz bir çehre ile gezer. TA gi Sultan Mecit bu oğluna ek. (2) gpzin Şpcuk) diye hitap ederdi. > 1800) senesi Zilhicce ayının Züng. ÇIRAGAN SARAYINDASSYIL 11/22 ANN Sultan Mecit, 48 Ecel İle Pençeleşmişti diklerinin farkında bile olmamış - lardı. Birdenbire, Harem ağalarından Haşim ağanın ince sesi yükselmişti — Açılın. Açılın... Sadrazam Paşa Hazretleri... Derken; yanındaki kapı yoldaş - larını, iki tarafa itelemiş.. ileri atı- israk, Sadrazam Mehmet Paşaya, yerle beraber temenna etmiş: — Buyurunuz, Paşa Efendimiz Hazretleri. Demişti. Ve ayni zamanda; Kap tan Paşanın önünde eğilerek, onu hürmetle eteklemişti. Kron derya Mehmet Ali Pa şa; ayni zamanda (Damadı Hazreti şehriyari) ünvanım haizdi. Bir hayli zaman evvel, Sultan Azi zin hemşiresile izdivaç etmişti. Ve bu yüzden de bir defa, sadaret mev kiine geçmişti. Rizlemiye lüzum görmediği bir te- bessümle: — Koşun.. efendimize haber ve- rin. Huzura gireceğiz. Demişti. (Efendimiz)... Bu tabir, nekndar hazindi. Daha on dakika evvel, o- nun (Efendisi) Sultan Mecitt!, Fa - kat Sultan Mecit, hayata gözlerini kapar kapamaz; artık bu (Efendi) lik ondan geçmiş. Şu anda, açık pencerelerden birinin perdesi ar - kasında kulaklarım Hünkâr daire- sine alar Umaş olan TADMUKZİZ) © intikal edivermişti, y Haşim ağa, hemen kapıdan içeri dalarak, koridorlardan koşmıya ve merdivenleri tırmanmıya başlamış fa. İki tarafa çekilerek divan duran- ların arasından, bu sefer de Cev- her ağa ileri atılmıştı. Bir elile göğsünü kavuştururken, diğer elile içeriyi İşaret ederek: — Buyurunuz, Paşs Hazretleri. Buyurunuz Efendimiz. Diye, yol göstermiye başlamıştı, Sadrazam ile Mehmet Ali Paşa, (Yeni Efendi) lerini Osmanlı tah- tına davet için büyük bir istical ile kapıdan dalmışlar.. Cevher Ağanm delâletile, alt katta küçük bir sa - lona girerek, böyle yorgunluklara alışık olmıyan vücutlarını, geniş birer koltuğun içine atmışlardı. Bvrur burada böylece bekler ken, Veliaht dairesine bi tişik olan (Şehzade Murat Efendi) nin dairesinde de çok hazin bir sah ne cereyan ediyordu. Sultan Mecidin ilk sevgili oğlu; (Murat Efendi) ile (Hamit Efendi), geceyi beraber geçirmişler. Saba. ha kadar gözlerini yummıyarak dert leşmişlerdi. Babalarının zamanında, hayat - ları çok mesut geçmişti. Her arzu- ları derhal yerine gelmiş; dünya- nın zevk ve nimetlerinden en kü- çük bir şev bile kendilerinden eşsiz genmemişti. Fakat babaları gözlerini kapar kapamaz, vaziyet derhal değişe cekti. Bütün bu hayat, birdenbire sönüverecekti. Saltanat hanedanı - nın meşum bir âdeti mucibince, artık höcra birer sarayın köşeleri- ne atılıverecekler; saltanat maka - mına gelecek olan amcalarının bü- tün emir ve fermanlarına boyun eğeceklerdi. Onlar, buna da rıza gösteriyorlar dı. Ve yalnız, hayatlarından korku yorlardı. Sultan Mecit; büyük bir gaflet eseri göstermişti. Veraset u- sulünü tebdile çalışmakla, velaht Aziz Efendiyi son derecede gücen- dirmişti. Hiç şüphesiz ki, Aziz Efendi, tah ta çıkar çikmaz, bunun intikamını almak istiyecek.. büyük biraderi » TA Yazan: ZİYA ŞAKİR Saat nin yapmak istediği haksızlığın acı sını, oğullarının burnundan fitil fi til getirecekti, İki kardeş, sabaha kadar bu me - sele etrafında dertleşmişlerdi; ve bu derde derman olmak için, ölüm den başka çare görememişlerdi. Murat Efendi, büyük bir göz pek Uiliği göstererek: — Ne yapalım?., Bari, intihar e- delim. Demişti. Ve hattâ; — Hem de bunu, babamız henüz sağ iken yapmalıyız. Hiç olmazsa; ölümüz olsun hakaret görmez. Sözlerini ilâve etmişti. Fakat Hamit Efendi, daha kü - çük olmakla beraber Murat Efendi den daha makul hareket etmiş; — Aman birader. bu kadar acele ye ne lüzum var, Hele biraz sabre- delim. Hak var, rahmet var. Diye, Murat Efendinin cüretkâ- Tane düşüncesinin önüne geçmek is temişti, Sabah olup ta aradan birkaç saat geçer geçmez, nihayet acı hakfkat zuhur etmişti. Hünkâr dairesinden yükselen feryatlar; iki kardeşin kalbine birer avuç ateş serpmişti. O anda, iki kardeş biribirlerine sarılmışlardı. Hıçkıra hıçkıra ağla mıya başlamışlardı. Birdenbire kapı açılmış; perişan kıyafetli bir kadın ortâya atılmış. &. (Devamı var) "MÜBRİM Evlenme yaşını biraz daha kü - çültmek üzere, Büyük Millet Mecli sine sunulan kanun lâyihasını ga- zetelerde okuduğunuz vakit “müb- rim bir sebebe mebni,, tabirinin güzelliği elbette gözünüzden kaç- mamıştır. O mübrim sebebin annesi olan co cuk vaktini beklemeden anne ol - maktan suclu sayılsa bile, onun co cuğunun hiçbir suçu yoktur, Onu 9 ile kanununun dısarısında bıraka- rak bütün ömründe bedbaht bı - rakmak acıklı bir haksızlıktı. Yeni kanunun bu haksızlığı kaldırarak, tabiatin vaktinden örlee anne yap- tığı kız çocuğa ietimai kanunda da anne olabilmek hakkını vermesi, bütün medeni memleketlere örnek olmıya lâyik derin hir adalet düşün cesinin eseridir. Bundan dolayı o düsüncenin sahiplerine teşekkür et mek borcumuzdur. Fakat o mtihrim sebep, yani ken disi henüz cocuk sayılan pek genç Annenin çocuğu seaba nasl o do- #ar? Bilirsiniz ki, eskidenberi he - kimlerin bircoğu gencleri kücük yaşta evlendirmeyi sevmerler. Bıra- kınız cocuklar biraz daha küyüsün ler, bülüg vaşından sonra dört beş yıl geesin, derler. Sözlerine kuvvet vermek icin de, pek genç yasla ev- lenen kızlar doğururken hir takım sakatlıklar olduğunu, çocuğun cılız. doğduğunu anlatırlar, Doktor Budi bu sözlerin nekadar doğru olduğunu anlamak üzere ista tistik tetkiklerine girişmis. On &e- kiz yaşından aşağı, on sekizle vir. mi, vrmi birle yirmi üç, yirmi dört le yirmi yedi arasında yaşlarda ilk cocuklarını doğuran, her gruptan 250 kız ayırmıs. Bin kisi üzerine bir istatistik, epeyce doğru bir netice verebilir, Birinci grupta, yani on sekizin - den şe Ter arasında, geç do- Zuran yalnız 28 olduğu halde ücün cü grupta 51, dördüncüde 58 olmuş. İkinci grupta doğurması uzun sü- ren yok. Fakat o gruptal6 defa for sepse lüzum görülmüş, halbuki en genç olanlarda 11 defa, üçüncüde 10, dördüncüde 15 defa Doğum esnasında yırtılma, yine a Darvinden 107 Sene Evve İnsanın Maymundan Geldiğini Söyliyen Bir Türk Âlimidir aassup ve cehaletle kel- leler uçurulduğu bir devirde, Hasankaleli Türk âli- imi İbrahim Hakkı, arzın te- şekkül safhalarını ve yeryüzü» nün tabii ve coğrafi hâdisele- lerini tesbit ederek insanın maymunun tekâmülünden mev dana geldiğini yazmıştır. * Garp medeniyetinin yayıldığı diyarlarda bile on dokuzuncu as- ra kadar din taassubunun kurba- nı olan âlimler arasında Jtalyalı Vanini de bulunuyormuş. Papaz- ların gazabına * uğrıyarak Paris civarında yakalanan bu âlim, 1619 senesinde Tulus şehrinde di- ri diri yakılmıştı. Vanini Inâanlar- lâ hayvanlar arasındaki obenzer- liklerin şümullü olmasının sebep- lerini ilk defa olarak ortaya ko- yan ve fakat iddiasını isbat ede- miyen bir bilgindi. Avrupada on dokuzuncu asra kadar tek bir ilim adamı çıkıp ta din ve mezheeplere aykırı bir mü- talea yürütmeye cesaret eden ol- mamıştır: Arzın teşekkülü, canlı- ların hereden ve nasil meydana geldiklerinin izahı dalma batıl a- kiğelerle karıştırılmıştır. Ancak on sekizinci asır ortalarında bir Ingiliz edibi olan Olivier OGold- #mith papazlardan korkmıyarak batıl itikatlılara çatmış ve bir kaç edebi eser yazabilmişti. 1772 sene- sinde yazılan bu eserlerden on do- kuzuncu asırda İransızcaya yapiı- lan tercümeler - arasındaki (Ibra- him Hakkı) adında bir Türk âli- minin mevcudiyetinden haber al- mış bulunuyoruz. Goldemith, te- kâmülün gözle görülecek şekiller aldığını, muhit ve yaşama tla- İ canın bünye-üzerinde #ahavvüller “ SEBEP, en az en genç olanlarda: Sıravla 75, 85, 95 ve 125. doğumdan sonra hastalık ta yine en gençlerde ar: 16, 10, 15. gene anneler, şlılardan daha i- ile onlara biraz daha fazla gelmiş: Sırayla 8, 8. 5 ve 6. hir de 250 en genç anne arasında 12 de fa cocuk ters taraftan gelmis. Eski hekimler, genç annelerin co cılız olur, derlerdi. Halbuki bu istatistiğe göre büyük fark yok. Dört grupta en genelerinden baslı- yarak sırayla çocukların vasati ağır ağı: 3,010, 3.090, 3,010, 3.050 gram enç 250 anne arasında yalnız inin çocukları 2800 gramdan a- şağı düşmüs. Buna karşılık 3 tanesi de 4 kilodan daha ağır çocuk do - Hurmuşlar, En ziyade güze çarpan fark en genç annelerin daha cok erkek co- cuk doğurmalarıdır. İki yiz elli a. rasında yüz tane kız eocuğu karşı- lık 134 erkek çocuk. Öteki gruplar yüz kıza karsılık 95, 98 kek. Fakat bu farkı genç annelerin hesabına iyilik sanmayı- nız. Memleketin istikbali icin, iler de her biri bir anne olacak kız ço- cuk daha değerlidir. Görülüyor ki, bu istatistiğe gö- re pek genc annenin çocuğu ne do- ğarken fazla zahmet veriyor, ne de cılız oluyor. Mübrim sebebin zekâ- sına gelince, onu da doktor Marro- nun ilk mekteplerde - hocalara mak sadını söylemeden - yaptığı bir an- ket bildiriyor: Genç annelerin ve babaların çocukları cok yaramaz. fakat akıllı oluyorlar. Biraz daha ol gun Yaştakilerin cocukları bem a- kılfı, hem uslu, yaşların cocukları da hem yaramaz, hem de daha az akıllı oluyorar- Akıllıık usluluktan üstün oldu Kuna göre çocuklarınızı gene evlen- dirmekte hic tereddüt etmeyiniz. Bu iste en doğruyu söyliyen Ezop filozoftur. Öteki filozofların genç evlenmeli demelerine karsı, müm - kün olduğu kadar erken evlenmeli, aklı başına gelecek yaşa ka dar beklenirse hiç evlenmek iste- mez, dermiş,... 5 ; YAZAN: : Lütfi Arif 3 Kenber Vara Darvin'in kabul ettiği ilk insan Gpi husule getirdiğini anlatmış ve çö- le salıverilen develerde hörgüçle- rin küçüldüğünü ve fakat yük ta- şımağa başladıkları zaman hem hörgüçlerinin, hem de nasırlarının büyüdüğünü söylemektedir. Gold- smith, bu malümatı Erzurumlu Türk âlimi Ibrahim Hakkıdan al- dığını takdirkâr bir ifade ile an- latmaktadır. Biz, bugün her canlı mahlükun kendinden evvel yaşamış bir can- dan meydana geldiğini, ferdi te- kâmülün (Antojeni) ve nesli te- kâmülün (Filojeni) mevcudiyetini Darvinden sonra kabul ettiğimiz halde, Darvinden yüz yedi sene ev- vel yaşamış olan Hasankaleli Türk âlimi, hayat mücadelesini, tekâ- mölün tabii bir ıstıfa şeklinde te- ini orlaya çıkarmış ve daha bir çok ilmi mevzuları kiy- metli ve zengin ifalelerle izah et- miştir, Şarl Rober Darvin 1959 sene- sinde cenubi Amerikadan döndük- ten sonra (Tabii ıstıfa ile nevile- rin menşel) adındaki kitabini yaz- mıştı, Halbuki Ibrahim Hakkının — Marifetname — si 1752 sene- sinde yani Darvinden 107 sene ev- vel yazılmıştır. Bu kitapta din ba- hislerile beraber, felsefe ve içti- malyta, İlmi heyete, hendeseye, ta- bâbete, hayvanat ve nebatatın teş- rihine ait olan mevzular bugün- kü ilim mevzularile büyük bir ya- kınlık göstermektedir. Mahmut devrinin, müteassıp softaları ya- lancı kerametler gösteren şeyhle- ri arasından yetişmiş olan Türk âlimi hiç korkmadan eserini türk- çe olarak yazmak cesaretini göster- miştir. Ibrahim Hakkı, hicri 1115 tari- hinde Erzuruma tâbi! Hasankale- de doğmuştur. Büyük babası Mol- la Bekir adında zengin bir adam- mış. Babası da tahsili yerinde ve çelebilik lâkabını kazanmış derviş Osmandır, Ibrahim Hakkı doğduk- tan sonra, hastalanan derviş Os- man, Erzuruma gelmiş ve orada Molla Mehmet Sahrani isminde bir Türk âlimile tanışarak birlikte Slirde gitmişlerdir. Siirdin Telov köyünde zamsnın üleması arasin- da tanınmış ve aslen Arsp olan Şeyh Ulvi Ismail bu iki Türk bil- gininden boşlanarak kendilerini hayatlarının sonuna kadar yanın- da alıkoymuştur. Hasan kalede ka lan Ibrahim Hakkı dokuz yaşında iken valdesiz kalmıştır. Oradan Siirde babasının yanına getirilmiş- tir. brahim Hakkı Siirtte arapça- yı öğrenmiş ve genç yaşta şiir yaz- mağa koyulmuştur. Türk âlimi kendi doğuşunu kendi kalemile yaz muştur: Hicretin tarihi bin yüz on beş oldu ol bahar Kalei Hasanda Ibrahim Hakkı doğdu zâr Ihtiyarı ölm idi tâ söli bin yüz kırka dek Aşka düştü arif oldu vecdühali kıldı kâr Sâl bin yüz yetmiş oldu sinni Hakkı elli beş Gitti kârı bârüzarı, ihtiyarı kal- dı yar. diyerek kendi hayatını tarihle mektedir. Büyük âlim Anadoluda, Arabistanda, Hintte, Iranda sene- lerce dolaşarak tetkikler yapmış ve müşahedelerini pervasızca tos- bit etmiştir. İbrahim Hakkı, arzin teşekkülü. nü izah ederken zamanımızın jeo- lojik bilgilerine yabancı gelmiyen mütalealarla neviler ve cinsler a- rasındaki periodik teselsülü anlat- makla beraber, erkek uzüvlu hur- ma ağacı ile dişi uzuvlu hurmanın mukarin (ilkah demek olacak) ol- madıkça meyva veremediğini ve insana maymunun benzeyişini şu sU retle kaydetmiştir. (Marifetname sayla 26, 27). “Anasırı erbaanın istihale ve imtizacından iptida madeniyat hâsıl olup, andan nebatat peyda olap andan hayvanat vücude gel- miştir ve hayvan kemalini bul- dukta insan zahir olmuştur. Ne- batat ile hayvanat arasında mu- tavassıt mahli hurmadır. Zira ol nebat iken hayvan gibi mü- zekkerine mukarin olmadıkça nes ticesi hurma olmaz ve başını ka- tetseler helâk olup kurur ve am- ma hayvanat ile insan arasında mutavassıtların zuhüru maymun dur. Zira ki, cümle azası biyru- ni derun insana müşahihtir ve bu mutavassıtların vücudünde hikmet budur ki, her biri kendi mertebei esfelinden nihayeti â- lüsina vâsıl olup meratibi mev- cudat ol teselsül birle mürettep ola ve mertebel İnsaniyede ni: hayet bula, Estelden âlâya tabiri; iptidal hay van ve nebatin birer silsile teşkil ederek büyüdüklerini ve hali mü- kemmeliyete vâsıl olduklarını va- zih olarak gösteren bir ifade tarzı olarak kabul edilebilir, Marifetna- menin 28 inci sayfasında ise büyük âlim, canlı cisimlerde hayat baş- langıcında nebatların iptidai şekil- lerinden ürediğini ve bunu tohum- suz (kriptogam) nebatlarının ta- kip ettiğini ifade etmektedir ki, je- olojik zamanlarda yaşamış nebat- ların üremine dair kabul edilmiş olan nazariyelere tamamen uygun gelmektedir. Bu nazariyeler ise an- cak on dokuzuncu asrın mahsulü- dür. Büyük âlime göre de ilk can- Ular: *Asârı nebatiyeden nesvünema bulup ol mertebeden dahi uruç e- dip tohumsuz biten nebatat mer- tahesine gitmiştir. Bâdehu tohum ile biten nebatat mertebesine ve andan sureli eşçare varıp nahli hurmaya yetmiştir ve mertebel hurmadan meratibi hayvanata u- ruç edip nice senin ol mera- tipte muammer olmuştur. Tâ fil ve sürette, insana müşahih olan Nesnas ve maymun mertebesin bulmuştur ve ol mertebeden da- hi uruç edip sureti İnsana gel miştir ol insan ki, meratibi kema lin suret ve seyretinde terakki edip insanı kâmil mertebesine gi- dip ol kemali marifete erip aklı külle vâsıl olmuştur.,,, Büyük Türk âlimi canlılığın iz- maarz üzerinde madeniyat a- dını verdiği muhtelif sahralara sap- lanır, kalırmış. Hayatin menşeine dair asrı hazır nazariyeleri de, i canlılığın cansiz cisimlerin #stih lesinden hâsıl olduğunu kabul et ğine göre, üstadın görüş ve kavra- yışının derece ve kıymetini 184 se- ne evvelki yazılarından arlamış bulunuyoruz. Yazık ki, büyük bir Türk bilgi. ninin hangi tarihte öldüğünü ve nereye gömüldüğünü bilemiyoruz. Bu noktaları araştırmak tarihçile- rimize düşen bir vazifedir.