. k is . ir m vi KEYİF VERİCİ ZEHİRLER: Akıl, Irade ve Seciye Düşmanlarına Karşı İnsafsız Davranmalıyız uzir ve tehlikeli unsurları takip ve tecrit etmek her cemiyetin en mühim, en hayati va- zifelerinden biridir. Bu muzır un- surların en muzırına karşı en şid- “ detli tedbirleri tatbik etmekse, ka- ti bir zarurettir. Bu unsurların kim lerden müteşekkil olduğunu ta - yin etmek üzerinde, zerre kadar tereddüde yer görmüyoruz. Bun- Jar insanların malından ve canın- dan daha çok aziz olan nimetlere, insanların aklına, iradesine, seciye- sine kasteden, eanilerdir. Bunlar İnsanlığı temelinden kemirmiye . ve yıkmıya uğraşıyor ve çok iyi İn- sanlardan, idrâk yoksulu, şuur yok» sulu, tereddinin en koyu bataklığını temsil eden birtakım canavarlar türetmiye çalışıyorlar. Bu maksa - da varmak için kullandıkları va- sıta: Keyif verici zehirlerdir. Bun- Jarın iğfaline kapılarak bu zehirle- rin birine dadanan zavallılar için, hayatın bütün ufukları kapanıyor ve bütün düşünceleri, gayeleri, ya» şamaktan maksatları, bu zehirleri kullanmak, her gün akıllarım bi- yaz daha tahrip etmek, seciyeleri- nin bütün temellerini biraz daha kemirmek, hayatın bütün asil en- dişelerinden biraz daha sıyrılmak, insanlığın bütün yüksek kaygula- rını biraz daha öldürmek ve niha- yet cemiyetin başına muzır ve teh- Jikeli bir unsur olarak musallat ol- maktır. Bu âfete kapılanlar, ailelerini yakıp yıktıktan sonra şuur ve id- râk yoksulluğunun verdiği cüret- Je her cinayeti yapmaktan çekin- miyor ve kendilerini iğfal eden canilere eş ve ortak oluyorlar. Cüm huriyet hükümeti, bu beliye ile ger çi mücadele ediyor ve bu muzir un- surları aman vermez bir takibe tâ- bi tutuyor, fakat biz, bu insanlık düşmanı, bu akıl ve idrâk ejderha- $ı canilere karşı, en müfrit şiddeti bile az görenlerdeniz ve bu keyif verici zehirleri yaymıya çalışanla- rın birer birer idam olundukları- nı haber aldığımız gün seviniriz. Çünkü akıl, irade ve seciye düş- manları bu ağır cezaya lâyıktırlar. Ve bu âfetin kökünü kırmak için bu ağır cezaları göze almak lâzım- dır, B: müthiş canilerin nasıl tah- ribat yaptıklarını anlamak İçin muhterem üstat Fahrettin Ke- rim ile konuştuk. Akıl düşmanlari- İe kahramanca mücadele eden gü- zide üstat, bize bu menfur iptilâ- nın mahiyeti hakkında şu izahat verdi: — Gençler arasında bazı betbaht ların bir nevi zehir iptilâsına yaka- landıklarını görüyoruz. Son salgın 1930 da kendini gösterdi. Daha ev- vel mütareke yıllarında beyaz Rus- Jar memlekete kokain zehirini ge- tirdiler. Bu zehir çok tehlikeli ok duğu halde kök salmadı ve bazı cinayetlere sebebiyet £ verdikten #onra ardı çabuk kesildi. Bundan başka bir kısım ailelere munhasır kalmak üzere morfin iptilâsı ve memleketin bir kısım Garp vilâyet- lerinde okumamış zümre arasında esrar kullananlar vardı. Eskiden - beri bazı yerlerde esrar birtakım merasimle kullanılırdı ve birçok es- rar tekkeleri vardı. 1931 de başlı- yan tehlike esrar ve kokaine ben- zemedi, Morfin gibi külfetli olma- dığı için de kolay yayıldı ve maa- Jesef gençlik zümresini tehdit et- ti. İstanbulda açılan ve biri bir Ja- pona, diğeri başka bir yabancıya 8- İt olan iki morfin fabrikası, bu ip- tilânın yayılmasına sebep oldu. Hükümet vaziyeti ciddiyetle telâk- ki etti ve fabrikalar kapattı, iş bu- nunla bitmedi. İşin kârlı olduğunu gören bir kı- sım tufeyliler, büyük evlerin alt katlarında birer tezgâh kurdular, kaçakçılar faaliyete geçtiler ve e roinin bir gramı üç liraya çıktı. Demek ki, kilosu 3000 lira tutu - N | yi Profesör Fahrettin Kerim ÖR YAZAN: Ömer Rıza Doğrul Naam yor, Bu iptilâ mektepliler, aile ço- Gukları, şoförler, seyyar satıcılar, terziler arasında bile rağbet gör- dü. O kadar feci vakalara tesadüf ettim ki, tüylerin ürpermemesi mümkün değil © ç ir bütün aile varını yoğunu sarlednyor, çocuğunu yetiştiri yor, lisenin son sınıfına getiriyor. Günün birinde, cehenneme giden yoldaş arar, kabilinden bir arka- daşı kendisine yaklaşıyor, nezle to- zu, diye zehri uzatıyor ve bu ço- cuğu avlıyor. Bu yüzden mektep unutuluyor ve bir istikbal mah - oluyor. Otomobilini satan şoför, dükkâ- nını yıkan berber, evinde ailesinin bütün kıymetli eşyasım satan, pal- tosunu elli'kuruşa okutan türlü tür- lü adamlar. Kaçakçılar, gençleri avlamak çin bidayette zehiri bedaha verir- ler. Çünkü, avladıkları adamın $0- nunda pek sadık bir müşteri ©- lacağını bilirler. 15 liralık çizmeyi bir liraya sa- tan bir delikanlı bütün mukadde- satını bu uğurda tehlikeye koydu- ğunu anlatıyordu. Bizim bazı iyi ederek çıkardık- larımız vardır, Onları ikinci defa avlamak için eski kurtlar derhal fasliyete geçerler ve telkinata baş- larlar. Bunlara göre, bir defa © roini kullananlar terkederlerse be- yinlerinin içinde kurtlar peyda 0- lur, onun için bırakmıya gelmez! Ve bu yüzden malüllerin çoğu has- taneye üç, beş defa girerler. Eroin denilen zehir, ilk alın- dığı zaman uyanıklık verir, sıcak- lık, neşe getirir, fakat balayı çok kısadır. “Ay,, kelimesini sulisti - mal etmiyelim, çünkü İşin zevk ta- rafı bir hafta bile sürmez. Her gün, alınan eroin miktarını artırmak lâzımdır. Ve sonra cehennem ha- yatı başlar. Zehiri kullananlar i- çin için mahvolurlar. Yüzleri bal- mumu gibi sararır. Cılız ve kan- sız olurlar. Elli kiloluk bir genç 33 kiloya iner ve bu çeşit adam- lar, eroin içmedikçe çalışamaz. İar. Bir yerde oturamazlar. Ne ya- Pip yapıp onu bulurlar. Günde üç lira kazanıyorsa bütün kazançla - rıni oraya verirler. Bütün varları- nı mahvettikten sonra hırsızlığa başlarlar. Hayatta herkes akıl hastanesine düşeceğim, diye korkar. Fakat bu betbahtlardan o hale gelenler var- sararan arar, Mİ dır ki, hastaneye kabul edilmek i- çin pejmürde kıyafetlerile, bitkin yüzlerile kapı kapı dolaşırlar. Bun- larda ne seciye, ne irade, ne duygu kalmamıştır. Hayatın en betbaht in sanları bunlardır. Fakat kaçakçı memnundur. Çün- kü, bir kilo zehiri 3000 liraya dağı- tıyor. Az bir ticaret mi? Yakala nırsa bir müddet yatar ve O 7 man ortakları tarafından besle nir, maddelere karşı çok sıkı tedbirler aldı, Vekiller heyeti, mühim ka - rarlar verdi. Ve bu zehirlerle mü- cadele için ayrı bir mahkeme ku - ruldu. Fakat, kaçakçı hapisten korkmuyor. Sıkı takibatın şu faydası oldurki, iş oldukça mahdut bir zümreye münhasır kaldı. Eğer sıkı tedbirler alınmasaydı, iptilâ fevkalâde kör- kunç bir şekilde yayılacaktı. Hükümetimiz tarafından alınan tedbirleri bütün devletler beğen- mişlerdir. Bu tedbirleri ve karar- ları akıl hıfzıssıhhaesı kongresine anlattığım zaman bütün murahhas- Jar bunları takdir ile karşıladılar. Yalnız bir mesele var: Bizde ham afyon satışı, bu uyuşturucu maddeler takibatını istilzam etti. ren kanunun içinde takyit edilme- miştir. Bundan dolayı eroin bula- mıyanlar ham afyon tedarik edi - yorlar. Halbuki son seneler içinde afyonkeşler azalmıştı. Eroin isti- mali sıkıştırılınca yeniden ham af yon kullananlara rastgeldik. Bizim tababette herhangi o bir salgın hastalık çıktığı zaman ona karşı mücadele ağılır. Bu mücade- le ile salgın söndürülürken yeni ya kalanma olup olmadığı araştırılır. Yeni yakalanma bulunursa nere - den çıktığı tahkik edilir. Gerçi hâ- lâ tesadüf ettiklerimizin mühim bir kısmı eskidir. Fakat tek tük yeniler de görüyoruz. Bundan da anlıyoruz ki, ateş sönmemiştir. Hem ümhuriyet hükümeti ilk gü- şimdi yalnız İstanbulda değil, İz- | mit, Bursa, Ankara gibi şehirleri- mizde de tek tük vakalara rastlı - yoruz. İstanbulda siki takibata uğr - yanlar, demek ki, dağılmak istida- dını gösteriyorlar, O halde bu işte iki yoldan yürüyeceğiz. Biri Ye- şilayın ve akıl hıfzıssıhhasının yap- tığı gibi çocuk velilerini ve gençle- ri irşat etmek. İkincisi: Hükümeti- mizin çok haklı olarak yaptığı mü- cadeleyi ateş sönünceye kadar im- hakâr bir şekilde takip etmesini dilemek, Geçen sene Paris kongresinde uyku ilâçlarının da gâzetelerde i- lân edilmemesi ve reçetesiz veril- memesi temenni edildi. Bu da şüp- (Devama 7 incide) Kaderi ilama aa vay sağıma UCU | Vatandaşla POE YE EN Yeni Dikilen Fidanlar Harbiyede oturan bir okuyucumuz! yazıyor: | “Birkaç ay evvel Taksimle Har-| biye arasındaki bulvarın ortasındaki toprak kısma taflanlar dikildi. Bele- diye işçilerinin iyi bir dikkatle bu işi yaptıklarını gelip geçerken görüyor- dum. Bir iki defa da, altları çapalan- dı. Yani bakıldı. Fakat şimdi, geçer- ken görüyorum, bunlardan bir kısmı yaprak açmadı. Hattâ kurumıya yüz tuttu. Bunun sebebini izah edeyim: Yeni dikilen bu fidanlara belediye- den çok halkın şefkat ve himmet gös termesi lâzımdır. Halbuki, fidanların dipleri bir yol oldu. Herkes çiğneyip geçiyor. Buradan gelip geçerken, siz de görürsünüz. Top: şiğneyince tabii bu küçük fidanların neşvüne- ması mümkün olmaz. Hattâ, dallarını kırarak gelip geçenler bile * vardır. Dikkatsiz, hoyrat hir düşünce ile buradan geçenler; acaba, bu şehrin içinde yaşıyan bir hemşehri olduk- larını hatırlamıyorlar m? Bir şeyi yapmak, tesis etmek, kurmak belki de o kadar mühim bir iş değildir. A- sıl mesele, onun muhafazasında, ida- mesinde bakımındadır. Halkın bu nevi işlerde nedense dikkati azdır. Biraz daha fazla oturduğumuz şehri Adamına Göre Ceza mı? İstanbul muhteliti (First Viyana) | ya yenildi, İyi tertip edilse idi, hiğ de- ledi, Lükin eski ehemmiyet yahsi infial neticesi en kuvvetli kad- rolarımızdan birine malik olan Beğik- taş gibi şampiyon namzedi bir klüp - ten oyunsu çağırılmamıştır. Bu klüpten Iki genç, vaktile Bükre. karşı oynıyan İstanbul muhtelitine ik etmiyarek takımı zayif düşür- dükleri için tecziye edildi. Bu defa | İstanbul muhtetitinde yerleri olduğun ktaşlı oyüm- rak takımı zayıf düşür: 4. valemidim aanehan all Aklelerimi dığımız eyuncularınkinin ayni değil midir? Yoksa adamına göre sera ve adamı- | na göre nizam mi v | - Güreşte Yeni Bir Ümit Ae > g ir müzik hole girmiştim. Madam Shotwel'e tesadüf ettim. Bana: yanında bir sandalye ikram etti, Lilian Shotwel'le iki temiz dost- tuk. Lilian İrlandalıydı; güzeldi, ve iyi bir ailenin kızıydı. Parlak tenile ve ateşli gözlerile çok cana yakındı. Onü ilk defa olarak Na- polide tanımıştım. Çabuk dost ol- muştuk. Bu dostluk bir akşam Can- nes'da az daha tehlikeye gircek ve ateş bacayı saracaktı, Fakat ça - buk kendimizi topladık ve sadece arkadaş olarak kalmayı tercih et- tik. İşte o vakittenberi biribirimiz- le içli dışlıyız. . Şimdi Lilian'ı görünce, geçen - lerde başından geçen hâdiseyi ha- tırladım. ir akşam tiyatrodan beraber çıkarken Lillan bana: — Saat on biri kırk geçiyor, de- di. Tesadüf bu akşam beni inle karşılaştırdı. Sizden bir nasihat is- tiyecektim. On deklKâ sonra bir masanm ba- şında iki kadeh atıştırmıya otur - muştuk. Lilian kendi sigarasından bir tane ikram ederek: — Azizim, diye sözünü tamam- ladı, bu akşam kocamı aldatmak tasavvurundayım. Bu gece saat yarımda., — Ne? 5 — Golfte gayet cazip bir İspan- yola rastladım. Çevik, güzel vü - cutlu güzel bir adam. — Peki ne olacak? — Kocam bir ay evvel onu, ba- na tanıştırdı. Beraberce golf oy- namıya başladık. Bu müddet fç'i- de İspanyol pek ziyade hoşuma gitti. Sempatimi müthiş. “bir Su - rette okşuyor -pvv€lki gün beni gtrmee kucaklıyarak bu gece için benden söz aldı. Şimdi biraz sonra onun yanında olacağım... — Vay canina! — İşte kararım bu. — Fakat gitmemelisiniz! — Niçin? Hayır dostum, zannet- tiğiniz gibi olmıyacak. Sadece te « peden”bakıp döneceğim. — Sizin gibi genç bir kadın ge- &e yarısından sonra bir İspanyolla gevezelik etmiye giderse işin ta- mamlanacağını o gün düşünmemek safdillik olur. — Sizi temin ederim ki, her şe- ye karar vermiş değilim. — İhtimal,, Lâkin 12,45 tedu - © Nazmi pehlivan Azami üç dört sene sonra Türkiye- nin ağır cüsse başpehlivanlığına nam zet bir ümit meydana çıktığımı göre- rek seviniyoruz. Bandırmanın Ömer köyünden Nazmi ismindeki bu deli - kanlı, bugün imansız ve şüphesiz ha- daklarınız birer kadeh likörle ısla- nacak. Onun tablolarını seyrede- ceksiniz. Saat bir de biblolara ha; ran kalacaksınız, biri on geçe ona: Ço İİ kımsız bir halde iken çıplak 96 kilo gelmektedir. Boyu 1,86 metredir. Ka- ra Ali pehlivanın İstanbula getirdiği bu genç, kendi sikletindeki pehlivan- ları toparlayıp yenmektedir. Henüz körpe olduğundan ciddi gü- reş tutarak kavrulmamasını temenni ettiğimiz istikbalin bu başpehliyanını şehrimizin büyük güreş klüplerinden birisi âzası arasına almıştır. Yakında milli takımımıza kıymetli bir eleman olacağında şüphemiz olmıyan Nazmi- yi, İstanbula getiren Kura Ali peh- livanı tebrik ederiz. Bu münasebetle Kara Alinin 24 ni. | san pazar günü saat ikide Taksim sta- dında Tekirdağlı Hüseyin ile yapaca- ğı güreşin katileştiğini de haber ver - mek isteriz. Ayni günde Himmet pehlivan, İs- veçli Şerman ile güreşecektir. Eğer bu adam vaktinde İstanbula yetişe - mezse, Himmet 20 nisanda gelmesi Bir İyiliğin Cezası Faik BERCMEN "Maurice Dekobra,,dan beklenen Mülâyim pehlivanla güreş tutacaktır. “Dostum ileri gitmeyin!,, diye- ceksiniz. Saat bir buçukta ise ya- vaşça: “Sevgilim diye fısıldıyacak- — Oh, siz ne fena düşünüyorsu- nuz! — Hayır.. Bu muhakkak böyle 0- lacaktır, azizem. Biraz düşünelim. Kocanızı bu İspanyolla aldatacak- siniz değil mi? Niçin? İki kapı ara- sında kaçamak bir zevk tatmak i- çin. Tehlike dalma etrafınızdadir. Ne kadar liberal olduğumu bilir- siniz. Kocanızı altmamz beni alâ- kadar etmez. Fakat sizi bu yoldan çevirmek vazifemdir. Kocanızi ta- wrim. Ve zannetmiyorum ki, onun asil Britanyalı alnı bu ziynete müstahak olsun. Tecrübelerime iti- mat edin. Birkaç gün sonra bu ge- ce ziyaretinden müthiş bir pişman- lik duyacaksınız. — Cesaretimi kırıyorsunuz, dos- tum! — Sonra bana hak vereceksiniz. Siz şerefli bir kadınsınız; asil, kül- İri ve zarif bir kadın. Böyle ba- yağı maceralara düşecek vaziyette değilsiniz. Bu radayuya gitmeyin Lilian.. Size hürmetimi viliyorsu. nuz. y — Biliyorum, ve ba hürmeti | kaybetmek istemem, ği — Teşekkür ederim. Haydi Yan evinize döneceğinize dair ba- ha söz verin! ——— Ber burziyaretin temtrBir | şekilde kalacağını vadedersera? — Vadinizi o tutamıyacaksınız. Çünkü hâdiseler iradeniz haricin | de cereyan edecektir. | Madam Shotwell, t-sodüt edir Yor gibi idi rianatimi biraz daha artırdım. Öğütlerime aklı yatıyof gibiydi. O zaman saati çıkarıp bak* tam: — Lilian saat bir. Randevu 28” mani geçti. Sizi evinize götüreyim- İçini çekerek kalktı. Sonra: — Beni doğru yola soktunuz, do” tum, dedi. Siz papaz olmalı idinis- Otomobile bindik. Lilian'ı evini? kapısında bıraktım. ğ a i B u vakadan iki gün sonra zel sanatler klübüne git” miştim. Bir dostum beni gö: : yanıma koştu ve elimi sıktıktan — Ta: — Şimdi İngiliz. dostlarımdfİ, Edvard Shotwell'in yanından. ge rum, dedi. Onu tanır mısın? — Adım duydum. Bir yerde şittim galiba. ö — Bu Shotwel'le çok sıkı fıkl babız; bana bir şey söyledi kiz © | güldüm, Karısına bir ay evvel. | zel bir genç takdim etmiş, Bu yi cin o muhakkak Okarısımı Ke. dıracağını “umarak a mış. Çünkü bu suretle ti | nu bulup karısından ayrılmak | yormuş. Fakat tam iş yoluna # ceği gece bir faziletli ukalA Gİ mış, karısını, kocasını alda” tan vazgeçirmiş. İngiliz müthiş hiddetli, dişlerini ge rak: & — O aşşağılık herifin kim © gunu bir öğrensem büyük bir 7, le çenesini, kafasını darmadağ” deceğim, diyor... i #|