7-2 -938 TA Hükümet, alt kaçakçılığını men" için bazı tedbirler aldı. Bu me- yanda şimden sonra altın satışmı yalnız bazı bankalara tahsis etti. Memleketten yüz binlerce liralık servetin harice akıp gitme- sine sebep olan altın kaçakçılığı nasıl yapılır, kimler yapar ? Bir muharririmiz aşağıda bu husustaki tahkikatını anlatıyor : Tİ Kaçakçılığını Kimler Yaparlar ? Ss abah saat dokuzdu.. Mah- mutpaşa başında, Saatçiler- de Varakçı hanında meşhur mü- baysacı Bay (O. A.) ile karşı karşı- ya sabah kahvelerimizi içerken sö- ze başladım — Memlekette altın azalıyor! diyorlar. Kuzum bayım, söyler mi- sin? Altının azalmasındaki sebep ve İllet ne?! — Ne diye söylemiyecek mişim! Senin anlıyacağın, bu işlerde kuv- vetli dalavereler çeviren gizli el- ler vardır. Altın oldular, altın! — Kim bu gizli eller? — Kim olacak ki.. Türkiyeden altın topliyanlar! Benim işim yok. Senin de yoksa otur, sana bu işin enini, boyunu anlatayım! Sana evvelâ altınlardan ve fiyat- lardan bahsedeyim.. Altın dört a- yardan başlar ve yirmi dört aya- ra kadar çıkar. Yirmi dört ayar al tın çok yumuşak olduğu için ku- yumculukta işlenmiye gelmez. O- nun için bizim piyasamızda o pek kullanılmaz. İşlenenler ve en çok alıp satılanlar sekizden yirmi &- kiye kadar syarı olan altınlardır. Altıdan sekize kadar olanları da şöy Je böyle. Dört ve beş ayarlılar pek çabuk karardığı için o kadar mak- bul sayılmazlar. Bu altınlar, toz, kırıntı, ufak parçalar halinde. çu- Dum, mi1 velinin Biltiğimiz ak. samile'yirmi beşlik; ellilik ve yüz lira, beşibiryerde veya ziynet al. tınları halinde, veyahut ta küpe, yüzük, bilezik vesaire gibi huliyat PA e *Yazan: Yalkın, pr rr rr 1 İ Bir sarraf, ha sas teraz'le müş. terinin getirdiği altını tartıyor — Gümrük memurları görmez mi onları? — Gümrüklerden © geçirirlerse bittbi görürler ve tutarlar. Hem benim işin o taraflarına aklım pek ermez. Ben ancak alım ve satımını bilirim! Masa üzerindeki notlarımı topla- dım. Bay “O. nun ortalarında bi. rer iri pırlanta oturtulmuş, kalın altın yüzüklü parmaklarını okşar gibi yavaşca elini sintım ve ayrık halindedir. Altın alışverişinde fiyat dım. borsadan çıkar. Vahidi kıyasisi ak tın liradır. Meselâ, Türk lirasının #ıkleti, iki dirhem bir denk, İngi- liz lirasının iki buçuk dirhem ol - duklarına ve ayarları da yirmi iki bulunduğuna göre, o günkü altın piyasa fiyatı üzerinden bir dirhe- me isabet eden miktarı biraz nok- sanile o günkü perakende alış fi- yatı olur. Daha açık söyliyeyim, © günkü piyasada meselâ, İngiliz lirası 1050 kuruş ise o gün yirmi i- ki ayarındaki altının dirhemi dört yüz yirmi kuruş addedilir ve on - dan aşağı ayardakiler de ufak fark larla fiyatlandırılır. Bittâbi mü - bayaacının müşteriden aldığı fiyat bundan noksandır. imdi geçelim gizli eller me- selesine, bunlar Türkiye- den hariç memleketler için altın meskükât İle çubuk ve külçe halin de altin alan büyük sermayedar- lardır. Bunların kendileri gibi giz- li müteaddit komisyoncuları var- dır. Her komisyoncunun da bu çar gıda bir mübayaacısı, bir de be- destende dolapçısı, başkaca da Ka- Yaköyde, İstanbul Balıkpazarında, borsa karşısında bir sarrafı var - dır. Bu saydıklarım altın toplayıcı ttır. Gizli sermayedar - daima borsada, eli pi. Yasadadır. Altın biraz düştü mü? Hemen fiyatı yükseltmiyecek mik- tarda mübayaata başlarlar. Bu su- retle piyasamızdan düşük fiyatlar» la topladıkları altınları saklar. fi- Yatın yüksek zamanlarında harice satarlar. — Bu gizli ellerin yazıhaneleri hangi semttedir? hanesi olm; n ete sir vergi mükellefiyetleri bi- oktur. Beyoğlunda kurdukları Apartmanlarda yan gelip safaları- 3 çok kârlı işte h na bakar! ıkları altınları memle- ket haricine nasıl çıkarırlar? — Canım uçuracak değil ya?! Yrenle, vapurla işte! stanbul Balıkpazarı cadde - sinde, büyük ve genişdü- kânların köşelerine sıkıştırılmış ca mekânli küçük ve daracık dolap- lardan birinde sarraflık eden eski tanıdıklardan birini meşgul bul dum. Bir köylüden almıya uğraş tığı kulplu bir beşibirliği pazarlık ile meşguldü. Bir kenara çekilip bekledim. Köylü dayı soruyordu: — En son ne vereceksin? Onu söyle!. — Dedim ya!, Piyasa yok. (E- lindeki gezetedeki borsa listesini göstererek) Bak, burada yazıyor. Bugün altına fiyat yok! — (Gülerek) Haydi ülen!. Fiyat yok olur mu? Beşibirlik altın bı O yazılanlar sizin düzeniniz. Hay- di eziyet etme, durmiya “vaktim yök... — (Beşibiryerdeyi elinde evi- rip çevirerek) Haydi senin tatlı di- lin, güzel hatırın için kırk beş bu- çuk vereyim! Olmaz mı? Köylü bir hışım ile sarrafin & linden beşibirliği kaptı. ve yürü- dü. — (Bağırarak) Kırk beş yetmiş beş olsun! Gel darılma hemşerim! Köylü dönüp bakmadı bile, yo- İuna devam ediyordu... — (Haykırarak) Hemşeri! Hem- şeril, Gitme gel. Tamamladım.. Kırk altı olsun! Köylü diğer bir dükkâna gir - mişti bile. Fırsattan istifade ede- rek sarrafın yanına sokuldum. Fa- kat, girilecek, sığılacak bir yer de- gil ki... Kendi bile güç sığıyordu. Büzülerek dolapların bir kenarı- na iliştim. Vakit geçirmeden sor - dum — Altına fiyat yok! dedin. Se- bebi ne bunun? — Ben demedim! öyle yazıyor. Sebebi de ara böyle krizler olur ve sonra açılır. Canım neyine gerek.. Lohosa ce - miyeti var da altın istiyorsan. Se- nin için kolay... Borsa Dstesi sıra — Kimlere satarsın sen aldığın altınları? — Alıcı çok!. Bunların toplayı- cıları var.. Gelir alırlar. Zaten biz aldığımızı elde tutmayız. O gün alır, o gün satarız. — Bu altınları topliyanlar ne ya parlar? — (Gülerek) Adam, turşusunu kuracak değiller ya? Onlar da sa- tar ve üç, beş ne ise bir şey kaza- nırlar.. — Kime ve nereye? — Bir vakitler İtalya çekiyor, diyorlardı. Fakat şimdi gidiyor mu bilmem!. Ne bileyim? Alırlar işte! Komisyoncular alır, tüccarlar alır. Herkes alır, — Başka? — Beyruttan, Halep ve Şamdan gelip toplıyanlar da eksik değildir. Başka bir suale hazırlanırken kadınlı, erkekli bir kafile geldi. Ziynet altını istediler. Jsulca : — İşine mâni olmıyayım, başka zaman görüşürüz, dedim ve sıkış- tiğım yerden müşkülâtla sıyrılıp çıktım. Bü kafilede pazarlığı ya- pan adamcağız; benden boş kalan yere oturmak için ilerledi. Şimdi dolaba o giriyordu. imdiye kadar aldığım ma. lümat ile, memleketteki al- tınların bircok marifetli eller ile çekilip yadillere, ağyar ellerine geçirildiğine kanaat hâsıl etmiştim. İşin asıl can alacak noktası, bu na- zeninleri alıp esir edenlerin mem- leketten hangi vasıtalarla kaçırıp, hangi esir pazarlarında sattıkları. nı enlamak kalmıştı. İşte bu müş- külümü halledecek zatin Kantarcı- lar bivarındaki evine de gelmiş tim. Gümrükler muhâfaza idaresi mü fettişliğinden mütekait Bay A. be- ni çok beşuş bir çehre ile karşıla- dı. Ömrünün hemen otuz senesini kaçakçılarla mücadele içinde ge- çirdiğini bildiğim bu ihtiyar kurt ile karşılıklı oturduk. Ziyaretimin sebebini kısaca an- lattım.. Elindeki mendili ile ağzını sildi ve: — Evet azizim! Hakikaten te- €ssür ve heyecan uyandıracak mü him bir hâdise! dedi. — Kaçak işleri ile meşgul olan alâkadarların, şimdiye kadar de - vam eden, bu altın kaçakçılığını hissetmemelerinin, haber almama- larının imkânı yok.. Her halde bu- nun men'i için icap eden tedbirleri ittihaz etmekten de geri kalmamış lardır. Ben alındığını tabii buldu- ğum bu tedbirlerin altın akınına mâni olamaması sebeplerini dü - şündüm.. İki ihtimal ile karşılaş- tam. Biri, alınan tedbirlerin bu ka- çakçılığı men'e kâfi gelmemesi; di- geri de, tedbirlerin iyi bir surette tatbik edilememesi... Benim bildiğim, altm kaçakçılı. ğı, meselâ tütün ve gümrük k çakçılığına hiç benzemez.. ve rük kaçakçılığı için alınan tedi lerle altın kaçakçısı tutulamaz. Ni- tekim uyuşturucu maddeler kaçak- şılığındaki hususiyetler anlaşılmış ve bu işin takibi ayrı ellere veril miştir. Altın kaçakçılığı işi de böy- le yapılmalıydı. — Bu kaçakçılar, bir teşkilât ha linde mi çalışırlar? — Hem de ayrı ve çek munta - | zam bir teşkilât ile! Onların da i- darecileri, habercileri, - gözcüleri, işçileri, izcileri vardır. Meselâ, bir vapur kumpanyası- nın İstanbul acenteliğinin bu işle meşgul olduğunu ben de işitmiş- tim. Bilmem gazetelerde siz de © kudunuz mu? Az bir zaman evvel, Beyoğlunda bir adamın. sahipleri firari olarak hariçte bulunan ve o zamana kadar Emlâki milliyeye in tikal edemiyen, birçok emlâk ve akaratı idare ettiği tesbit edilerek tutulduğu yazılmıştı.. Şimdi sora. rım size.. Bu adam, seneleree ida- (Devamı 10 uncuda) İÇTİMAİ YARDIM TENSİK EDİLMELİ Evkaf İdaresinin Üsküdarda ve Aksarayda iki imareti var- der. Buralarda haftanın muayyen günlerinde fakirlere sicak yemek dağıtılır. Memlekette içtimai yardım işinin modern bir şekilde tensiki lâzım geldiğini bir kere daha tekrar ederken Aksaray imaretinde fakirlere yemek dağıtılma işinin iptidai manzarasını da bir film halinde tesbit ediyoruz? >» Önce İmarel'n Kendilerine yemek verilenlerden iki tip Şu Garip Dünya : 40 Sene Erkek Gibi Yaşamış Belgrat gazetelerinin yazdığına gö re, Makedonyada Tetovo kazasının Slati köyünde yaşlı bir kadın yaşa» maktadır. Bu kadın, daha 8 yaşında kızken erkek çocuğu olmıyan fakir İ babasına yardım olmak üzere bir er- kek gibi çalışmak mecburiyetinde kalmıştır. Köydaşları onu tam 40 se- ne erkek sanmışlardır. Kadın Arna- vuttur. Bütün bü 40 sene zarfında hep erkek elbisesi giyerek çalışmış- tır. Fakat şimdi tam 48 yaşına bastığı bir sırada evlenmiye kalkmış ve böy- lelikle kadın olduğu meydana çıl- mıştır, * Çamur içinde boks maçı Son zamanlarda, Amerikada ça murda boks oynamak yeni bir mo- da olmuştur. Böyle bir boks maçında maruf böksörlerden Bayan Milder Berk ile Bayan Ber Gordon ve ha- kem tepeden tırnağa kadar çamur içinde kalmışlardır. Bulaşan çamur- lardan tanınmıyacak bir hale gelmiş lerdir, * Yahudiler isimlerini değiştiremiyecekler Almanyada çıkan yeni bir kanına göre, Yahudiler Almanyada kendi i- simlerini ve soyadlarını katiyen de- Biştiremiyeceklerdir. Kanun, isimle- rini değşitirmiş olan Yahudiler için de mer'idir. Şöyle ki. kanundan ev« vel isimlerini değiştiren Yahudiler de derhal eski isimlerini alacaklar« dır. * Zayıf delikanlılar İngilterede orduya gönüllü olarak alınan yeni efradın bir kısmı zayıf çıktığından, bunların beslenmesi için bir komisyon teşekkül etmiştir. Çün- kü zayıf olan bu delikanlılara talim yaptırılamamaktadır. Bu sebeple za» *frat hneyet hir relima #&bi tutularak 6 hafta beslenmektedirler. Bü #uretle İyi neticeler elde edilmiş ve böylelikle zayıf olun ta askere &- lnamıyanlar beslendikten sonra or- duya alınmışlardır. we Dayakoterap (Başı 5 inelde) lerinden daha mülessirdi. O da öteki- ler gibi iyi yürekli idi. Birgün bana bir tokat attı, Yerden kalkamadan mahzun mahzun yüzüne baktım. Ben birşey yapmadım ki, diyebildim. An» ladı. Meğer birisine benzetmiş. Mek» tepten çıkıncıya kadar her görüşün. de kızararak: Seni haksız dövdüm, u- nut! demişti. Büyük bir merdane fa- âlet değil mi? Edirne Müdürü Ebucehil müdür. lerin en babası, en iyisi ve en hırçını idi. Oğlu, üstümüzdeki sınıfta idi. Fakat bütün talebeyi öz oğlundan çok severdi. Bunu bilen talebe de yedikleri dayağı memnuniyetle he- 1âl ederlerdi. Ömer Seyfettin Koca Mustafapaşa, Hakkı Sapanca, Hasan Adli Köprülü, Şükrü Yenibahçe, Çingene Hakkı, Kokoz Ahmet, Zey- tin Ahmet, ben bir Cuma günü De- mirtaşta kuzu yemiye gittik. Siz mi- siniz araba ile gezmiye giden? Ben en çelimsizleri ve bir bakıma uslula- rı olduğum için on sopa ile kurtul dum. On bin defa helâl olsun. Bir fıkracık daha; Arkadaşları mızdan biri —adı lâzım değil — pek çalışkandı, her sene sınıfı heyamola ile geçerdi. Nerden öğrenmişse öğ. renmiş (bihakkın) kelimesile (bigay- rihakkın) kelimesini öğrenmiş, fakat mânalarını pek o kadar belliyeme- miş. Her ne sebebe mebni ise! Hüsa- mettin Bey basmış sopayı. Arkadaşı mız “beni haksız dövüyorsunuz.. de- mek istemiş, bunu da edebi ve Arabi bir Tisanla söylemeyi kurmuş ta de- miş ki: Efendim beni bihakkın dö- vüyorsunuz!) O bunu söyledikce müdür Bey de ne bilsin: Ha şöyle! İtiraf et haka- yım! Aferin! Eğer bihakkın olduğu- nu söylemeseydin daha dövecektim. Bu kadarla kurtuldun. Hepsine karşı hepimizin minnet ve şükranlarımız eksilmemiştir. Ö- lenlere Tanrı rahmet etsin, sağları- nın da kulakları cınlasın.