— Nasıl doğdu? - Nasıl yaşadı? - Nasıl battı? No, 28 akât buna mukabil, Musta- fa Sabri Efendinin fırka merkezinde de zaptolunmaz bir ga leyan başgöstermişti. Iki Hderlik davacisı arasmda yeniden bir çarpışma başlamıştı. Ve artık mesele, tıpkı âdi bir so- kak kavgası gibi büsbütün (şahsi. yat mücadelesi) halini almıştı. Şeyhislâmlık makamını işgal e- den Mustafa Sabri Efendi, Sadık Beye hitaben: (Seviyci idrâk ve hamiyeti kıt. mevki hursiyle ortaya atılmış bir müstebit... Dalavereci adam...) Diye bağırıyordu. Sadık Bey de, Mustafa Sabri E- fendiye kargı : (Fırsattan istifade ederek (Kar- “ dinal Rişliyö) rolünü oynıyanı: * memlekette, (Klerikalizm) tesis et miye çalışan... otomobilden inme- mek için, iktidar mevkiini bir tür- lü bırakmıyan... Ferit Paşa lehine Propaganda yaparak, milleti dala. lete sürükliyen yalancı ve şarla- tan...) diye haykırıyordu. Sadık Bey, efkârı umümiyenin kendi #ehine bazı hislerle mütehas- sis olduğunu anlıyordu.. Ve bunu, arttırmaya çalışıyordu. Bir kısım matbuatta kendi sözlerine yer bu- İabilecek kadar bir sempati kaza- habilmişti. Bunlarda, (gâsıplar) Bamını verdiği şahsiyetlere bir hayli şeyler söyledikten sonra: ni- hükümet aleyhinde çok a- çık bir lisanla bir beyanname da- ha neşretmişti. Bu mühim beyan- ein hülâsası, şundan ibaret- (Memleketi bugünkü hale sokan, Ve daha feci hale sokmak istiyen- lerin müerimiyetleri tayin edilme- e. IZatı Sâhâne, bu hususu ihmal #tmemelidirler, Böyle bir zaman. da, bu (kudreti âliye) nin (yani, Pa dişahın), mesuliyeti mâneviyesi Şok büyüktür. Zira; gösterilen bu #üküt, şu garip vatanı pek feci hal- lere düşürür. (Vaktiyle İttihatçıların takpi et- tikleri sakim siyaset ve hareketler- den, bugün milleti mesul tutuyor- Jar. Bugünkü hükümet erkâninin hareketlerinden, yarın yine milleti mesul tutacaklar, (Enverler, Talâtlar; senelerce bu at sürdüler. Çal dılar, çırptılar, keyfe müyeşa ya- $adılar, Sonra da, başları! sıkılın- <a, bırakıp kaçtılar... Millet, hu- Bin onların yaptıkları fenalıkların hesaplarını vermek için, iztıraplı Bünler yaşıyor. Artık bu gaflet ye- terJ Sadık Bey, doğru ( söylüyordu. Pakat, Ittihatçıların zamanındaki İenalıkların kendi hesabına düşen Mesuliyet hissesini düşünmüyor... sene evvel, kendisinin de memleketi bırakıp kaçtığını unu- tüyor.. ve bir gün gelip, memleke- ti daha feci bir şekilde bırakıp ka- Şacağını aklına getirmiyordu. Möamafih; bu beyanname, halk Üzerinde iyi bir tesir husule getir- Miş. efkâri umumiyede, hissedi- lecek derecede bir heyecan husu- Ve gelmişti, Vaziyet, cidden feci bir şekle Birmişti... Hiç şüphesiz ki; (fırka) kelimesi icat edildiği gündenberi dünyanın hiç bir devrinde, ve hiç bir memlekette, böyle bir rezalet görülmemişti. Herhangi bir fırkada, bir ihtilâf Zuhur etmesi, pek tabil addedile. bilirdi. Fakat çıkan ihtilâf ve hat- İâ ayrılık, devletin idaresine teal- &den bir meseleye; veyahut programı, idare meseleleri gi bi Gideli bir sebepten ileri gelirdi. Halbuki; şimdi Hürriyet ve İti- Mit frkasında zuhur eden bu nifak Ve şikak, (firkacılık tarihi) inde emsaline tesadüf edilmemiş dere- Sede garip ve büsbütün şahsiyat- — İKİNCİ KISIM — Şaban Ağa tan ibaret bir mahiyet göstermek- teydi. Asıl dikkat ve hayrete ş2- yan olan cihet ise; bu akıllı uslu, âlim ve fazıl efendilerin, memle- ketin düşman ayakları altında çiğ nendiğini unutacak - veyahut, al- dırmıyacak - kadar gaflet ve his- sizlik göstermeleri idi. Gesi Ok meydanında, ka- labalık bir seyirci kitlesi karşısında, bir baş mandaya gü- reş ediyorlarmış gibi, ayan ve be- yan bir surette (post kavgası) na tutuşan bu efendiler; İstanbul 1 maninı baştan başa dolduran düş man gemilerinin direklerindeki ar şın arşın ve rengârenk bayraklar. dan ibret alarak en küçük bir hi- cap eseri bile göstermiyorlar. Av- rupa siyaset âleminin (sulh dileni- len kapılarında), İstnabuldaki bu (sandalye mücadeleleri) nin, ne tiksindirici tesirler uyandıracağı- na zerre kadar ehemmiyet vermi- yorlardı. «Dün; İttihatçıların korkusu kar- sında, canciğer gibi birbiirlerine sarmaş dolaş olan bu efendiler; bu gün menfaat karşısında kanlı bi çaklı düşmanlar gibi biribirlerine saldırıyorlar.. Şu fani dünyada hiç kimseye ebediyen mal olmı- yan bir kırık sandalye için, gırtlak gırtlağa geliyorlardı. Fırka erkânı arasında zuhur e den bu nifak ve şikak, fırkanın bazı efradına da sirayet etmişti. Fırkanın programından ziyade, fır ka erkânının şahıslarına, ve onlar» dan gelecek menfaatlere bağlı o- lan bu cins fırkacılar da, derhal efendilerinin arkalarında birer saf teşkil etmişlerdi... Karaköy mey. danında müslüman kadınlarının peçelerini cebren açan... Gülhane parkında pakize sile kadınlarına iğrenç bir vahşetle saldıran. ya- nından gçen bir masumun, kaza İ- le kol çarpmasından öfkelenerek © zavallıyı kırbaçlar, tokatlar, sille- ler altında kıvrandıran renk renk, çeşit çeşit yabancılar, sanki düş- man değillerdi. Bunlara husumet göstermek değil, yan bakmıya bile lüzum görmüyorlardı. Fakat; (Sa- dık Bey) ciler, (Mustafa Sabri E- fendi) cileri.. onlarda ötekileri, birer kaşık suda boğmak için elle- rinden geleni yapmaktan çekinmi yorlardı. Dedikodu yüzünden geçinen ba- zı gazeteler de bu uygunsuz cero- yanlara iştirak ediyorlar. Her iki tarafın âsabını heyecana getirecek neşriyat ile vaziyeti İstismar et- mekte devam eyliyorlardı. Artık, (Serkl Doryan) dan, Edir nekapısının en hücra köşelerinde- ki en âdi mahalle kahvesine ka- Yazan: Ziya Şakir | Neşredilen Beyanname Hayli Heyecan Uyandırdı dar herkes işini, gücünü, derdini illetini düşünmüyordu. En yüksek diplomattan, en basit bahçıvan çi- rağına kadar herkesin dilinde, sa. dece şu isimler dönüp dolaşıyor. du: — Sadık Bey. Mustafa Svbri Hoca.. Şaban Ağa.. Vasfi Efendi... Bu garip çarpışma, birdenbire o kadar ehemmiyet kesbetmiş; ve bu mücadelenin kahramanları, bir kaç gün zarfında o kadar iştihar eylemişti ki: Damat Ferit Paşanın ismi bile, ikinci derevcye iniver- mişti. Fırkanin “yeniden dirildiği za- man yapılan tantanalı propağgan- dalardan ümitlere düşen bazı saf. diller, bu hal ve hâdisat karşısın- da boyunlarını bükmüşler : — İttihatçılara, şöyle böyle di- yorduk. Fakat yazık.. Bunların 4- çinde de memlekete hayırlı fayda- sı dokunacak kabiliyette bit fırka- cı yokmuş. Diye, teessüflere girismişlerdi. Halk, meyus ve muztaripti. Za- ten, düşman işgalinden dilhun o- lanlar, bu nifak ve mücadeleler karşısında, artık hükümet kuvve- tinin kimlerin elinde kaldığın dü şündükçe: — Eyvah!.. Bu adamların elle rinde mahvolup gideceğiz. (Arkası var) Ne kadar güç birşey soruyor- sunuz, sevgili okuyucu; biraz yaş” hca olanlar ne yemeli, diyorsu- nuz. Fakat, biraz yaşlıca diyebile- ceğiniz kimlerdir? Bir kere, bu si- fatı kabul etmek isteyenler pek azdır. Sizin de bu suali kendiniz için sormadığınız, yazınızın düz- günlüğünden, ifadenizin tazeliğin- den belli, Galiba çok sevdiğiniz annenizin, yahut babanızın hasta- lanmasına meydan vermemek, öm rünü uzatmak için sağlık yollarını öğrenmek İstiyorsunuz. Zaten biraz yaşlıca olduklarını kabul edenlerin yahut kabul edi- lenlerin hepsine uygun gelecek bir yol göstermek te kolay değil. Yaş- lanmak, vakıâ, bir hastalık değil dir, her insan için tabii bir devir- dir. Fakat yaşlanmak türlü türlü hastalıklara yol açar ve hastalık- lardan her birine göre yemek ve yaşamak tarzı az çok değişir. Farzedelim ki, sizin sağlığını ko- rumak istediğiniz sevgili vücut el- li yaşlarında olsun ve belli başlı, yani henüz meydana * çıkmış bir hastalığı Bulunmasın. O halde başlıca yemek öğle ye- meği olacaktır. Ancak bizde bu usule riayet etmek güç olduğunu ben de itiraf ederim. İstanbulun dağınık bir şehir olmasından do- layı evde herkesi ayni s0fraya top layan ancak akşam © yemeğidir. İnsan yaşlı da olsa başlıca yeme- ğini evde herkesle birlikte, güle oynaya değilse bile, konuşa konu- şa yemek ister. Onun için başlıca yemeği öğleyin yiyebilmek fırsa- tı herkesin eline geçemez. Öyle o lunca, onu akşama bırakmak, fa- kat uyku saatinden mümkün oldu- ğu kadar uzak ve erken bir za- manda yemek zaruri olur. Bu başlıca yemekte ne yemeli? Kolay hazmedildiği ve kana ko- layca geçtiği bilinen herşey. Bun- larm hepsini bu yazıda saymak tabii kabil değildir. Belli başlı bir hastalık ve ondan dolayı su veva BORSALARDA : Tür Borcunun Mübadelesine Başlanıyor Paris borsasında Unitürk 350 fran ga yükselmiştir. Unitürkün mübade. lesi birkaç güne kadar başlıyacağı için Paris barsasmda Unitürkün da-|$ ha bir miktar yükseleceği tahmin 0. lunmaktadır. Borsamızda dünkü mu ameleler birinci ve ikinci tertip ola. rak 19 Mira üzerinden yapılmıştır. Dİ. ğer tahvil ve hisseler üzerinde mua- mele olmamıştır. Merkez Bankası bir Sterlini 627 — 630 kuruştan kıymet- lendirmiştir, Londra borsasmda bir Sterlin 152.50 frank ve 5,0135 dolar olarak satılmıştır. ; Hayvan Borsasında Satiş || |$ Hayvan borsasında 1179 karaman dört kıvırcık, 707 kuzu, 162 keçi, 44 öküz, 17 manda, 15 malak satılmış ve mezbahaya gönderilmiştir. Az Zahire Geliyor Dün zahire borsasına on dokuz vagon buğday, beş vagon arpa gel. miş ve bir kısmı satılmıştır. Ziraat Bankasının piyasaya çıkardığı buğ. daylar 120 bin kiloluk tir parti kilo Su 5,28 kuruştan satılmıştır. Mevru. datın azlığı fiyatların 3—4 para ka- dar yükselmesine sebep olmuştur. Yalniz arpa fiyatları 1 — 2 para dü- şüktür. Ihracatçılar 4,05 kuruştan, fazlasına arpa almamaktadırlar, Yer Hi satışlar için arpalar 4,06 kuruştan muamele görmüştür. “ Suşehrinde Pamuk Ziraati Tecrübeleri Suşehri, (TAN) — Burada ve Kel kit; Kavilhisar vadilerinde pamuk zi raati tecrübeleri yapılması kararlaş- Biraz Yaşlıca... tırılmıştır. Ziraat Vekâletinden muh telif cinste pamuk tohumu istenil,| rilcü peynirlerin 16 kiloluk tenekele. miştir. bu yemeklerden yemeye bir en- gel olmadıkça hiraz yaşlıca kim- se - hele, hasta olmamakla bera- ber, yorgun düşmüş bulunursa » tavuk yer, et yer, balık yer. Yal niz av etlerinden vazgeçer. Zaten Peynir Fiyatları Sebepsiz Arttı Süt mahsulü az olmadığı ve fiyat- lar da yüksek bukunmadığı halde, be. Dün piyasadaki buğdaylar. dan sertler 5,20-5,25 kuruştan ve yumuşaklar 5,28-6 kuruştan satılmıştır. Dünkü satışlar yer- Wi sarfiyat içindir. * Şehrimizde Çanakkale mm- takasından getirilen 25 bin beş yüz kiloluk bir parti natürel no hut kilosu 3,15 kuruştan satıl- maştar, * Trakya mıntakasından piya- samıza gönderilen 33 bin kilo miktarında bir parti keten to- humu kilosu 12,20 kuruştan yağ çıkarılmak üzere müşlerisine verilmiştir. Karadeniz mıntakasından şeh- rimize gelen 15 bin beş yüz ki- lo kabuklu fındık ile 30 bin beş- yüz kile tombul iç fındıklardan yalnız iç fındıklar kilosu 33.50 kuruştan ihracat için satılmış- tır, yaz peynirler pahalıya satılmakta. dır. Piyasada toptan fiyatla tam yağ k peynirler 38 — 40, yarım yağlılar 32 — 33 kuruşa verilmektedir. Fa- kat, perakende olarak yağlılar 55 — 65, yarım yağlılar da tam yağlı imiş gibi 55 kuruştan satılmıştır. Halbuki. mevsim başlangıcında piyasaya geti. ri toptan 350 kuruşa verilmiştir. Bazı tüccarlar, peynir yapan mn. takalardaki adamları vasıtasiyle bü- tün peynirleri toplatarak buzhanele- | re doldurmuşlar ve piyasanm ihtiya. cı kadarını satışa çıkararak fiyatla. rm düşmesine mâni olmuşlardır. Hal. buki daha evvelki senelerin peynir fi yatları bu senekilerden 10 — 15 ku. ruş ucuz ve peynirler de yağ bakı. mından yüksek ve nefisti, Doğum Nisbeti Fazla Sürmene (TAN) — 937 senesinde 1171 çocuk doğmuş, 538 ölüm, 255 evlenme ve 5 boşanma vakası tespit edilmiştir. Ayni sene İçinde kazamiza hariçten 38 kişi gelmiş, 425 kişi de harice gitmiştir. "BORSA | av eti yemek, bizde pek te yayıl- mış bir âdet değildir. Midye ve is- tiridye gibi deniz mahsullerinden bile yememesine bir sebep yok- tur. Ancak hangisi olursa olsun İ tereyağlı, yahut zeytin yağlı ol- ması lâzımdır. Kuyruk yağından | | 31—1—3$ vazgeçmelidir. Bir de tuzun az ol- ması şarttır. Elli yaşlarına gelmiş PARALAR böbrekler, ne de olsa yorgun bur Alış Satış lunurlar.Öyle böbreklere de tu- Prank m— 1— zun çoğu dokunur. Karaciğerde bo Delar 123 126— zukluk olmayınca yumurta da bir m Mr ie 22. yaşlıca olanların yiyebilecekle- | | Beki Pr rai ri yemekler arasındadır. Kışın seb Yukle 9, sre İma x6 çeşitleri azalınca konserve seb- Leva »— — zelere, kuru sebzelere rağbet etme Ke 65— 1— miye de bir sebep yoktur. Kuru in ve Mey sebzeleri “ezme şeklinde yemek, | | Mar OZ e hem çiğnemeyi, hem de hazmet- Zioti »— 22 meyi kolaylaştırır. Pengo 1— 25— Biraz yaşlıca kimse, öğle yeme | | £*” ei Hinde pilâv da yer, makarna da | | Kem tveç ale Sİ yer, tabii ifrata giderek, midesini Bterlin 626,— 62.— | onlarla doldurmamak şartile. Altan Bugün fiyat yoktur, | Demek oluyor ki öğle yemeğin- az Mei ee ya de bir et, bir sebze, bir de pilây ÇEKLER yahut makarna, Üstüne de bir kom. posto veya yemiş. Pilâvı, yahut eyi » vE Pari 24235 2AZI makarnayı bırakarak ikisinin ye- sml 0,795793 1,7940 rine arada sırada hamur tatlısı da Brüksel 47020 — 47915 yiyebilir. Atina — Bunların yanında ve arasında | | Şa” 34000 salata - soğanlı bile olsa - yiyebilir. | | Amsterdam 14236 Akşam yemeğine gelince: O ye Prag 226015 mekte etten vazgeçmek, hafif bir | | Viva e şorbadan sonra sebzeyle, yoğurt | | MUH e la, sütlü yemeklerle, yemişlerle ik- Varşova şi 419 tifa etmek elbette hayırlı olur, Budapeşte : 3.9880 Fakat yumurta, akşam yeme- | | Bükreş 106,8730 1064730 ğinde tavsiye edilecek şey değil Belgrat 342460 342460 ilim İİ Yokohama 23268 27265 yaşlıca adamın karaci; Stokholm 30792 30782 geri azçok yorgun ve bozuk olur. . Londra 610— 630.— Yumurtayı sabah kahvaltısına Moskova 237375 237375 bırakmak, öğle yemeklerinde ye- | mek tercih edilmelidir. i DIŞ TICARET: İsviçre Ticaret Heyeti Geldi ve Ankaraya Gitti Isviçre İktısat Nezareti müdürle- rinden doktor Albinin reisliğinde beş kişilik bir Ücaret heyeti dün şehrimi e gelerek Ankaraya gitmiştir. He- yet, Isviçre ile aramızda yapılmış 0. lan ve müddeti bitmek üzere bulu. nan ticaret anlaşmasmı yenilemek için müzakerelere girişecektir. İsviç- re ile aramızdaki ticaret ve kliring anlaşmasının tatbikatı hakkında dok tor Albi bir muharririmize şunları söylemiştir: “.— İki hükümet arasında yapıl- mış olan anlaşma martta bitecek- tir. Biz yeni anlaşmanın yeni kliring sistemi üzerinde, fakat biraz daha şümullü olması için gö- rüşeceğiz. Federal konsiyesi, iki hü kümet arasındaki ticaret işlerini artırmak arzusundadır. Bu itibarla bu seferki anlaşmada umumi hü- kümler arasına bazı yeni esaslar konulması ve hususi takas şeklin» den de istifade edilmesi hatıra ge- lebilir. Ankarada kolaylıklar gö receğimizi ümit ederiz... Türkiye - Polonya Ticareti Türkiye ile Polonya arasmda ya. pılmış olan ticaret ve kliring anlaş- masındaki kliring hesapları ile müa- melelerini Polonyada takas şirketi idare ediyordu. Bu şirketin hususi mahiyeti dolayısiyle bundan böyle kliring işlerinin yeni kurulan takas enstitüsü tarafından görülmesi ks- rarlaşmıştır. Polonyaya gönderilecek ve oradan memleketimize getirilecek mallara ait muameleler enstitünün mürakabesinden geçecektir, GİRESUNDA: Atatürk Heykeli Için Hazırlık Giresun, (TAN) — Burada dikfle- cek Atatürk heykeli için açılan mü- sabakaya iştirak eden sanatkârla- rın gönderdikleri resim ve makat- ler, âbide komisyonuna gösterilmek ve muamelesi bitirilmek üzere, be- lediye, reisi Eşref Dizdar tarafın - dan Ankaraya götürülmüştür. Heykelin keşif bedeli 40 bin lira dır, Kaldesini teşkil edecek (taşla- rm mühim bir kısmı Şimdiden hazır Janmıştar. Ş. Karahisar Civarında Linyit Giresun (TAN) — Birkaç ay ev- vel Ş. Karahisar kazasında vuku- bulan heyelânlar esnasında, güver- cinlik ve Tepelce köyleri arasında bir maden ortaya çıkmıştır. Nümü- neleri İktisat Vekâletine gönderil- miş ve gelen cevapta bu madenin linyit zuhuratı olduğu, maden tet- kik ve arama enstitüsünce o civar- da tetkikler yapılacağı bildirilmiş « tir. Bir Cürmü Meşhut Yapıldı Giresun (TAN) — Burada vukubu lan çirkin bir hâdise herkesi müfe- «sir dimiştir. Bir evde cürmümeş - hut yapılmış, bir mektep talebesile İdikiş yurduna müdavim bir kızın göyrimeşru münasebetleri meydana çıkarılmıştır. Tahkikat evrakı ağır ceza mahkemesine verilmiştir. ERZURUNDA: Yoksullara Yardım İçin Çalışmalar Erzurum, (TAN) — Yıldan yıla a. zalan, fakat halen şehrimizin varlığı nhi kemiren yoksulluk hastalığına karşı, burada ve bütün kazalarda, na hiyelerde faaliyete geçilmiştir. Bu fa aliyetin başmda Vali Haşim Işcan vardır. Belediye reisi Şevket Arı, ma arif müdürü Keskin. Sıhhat müdürü, mafın müdürü Mehmet Ali, bütün doktorlar. daimi encümen Âzssmdan Hadi, Halkevi Reisı Ahmet ve tüccar dan Rifat Karslı da fakirlere yardım hususunda çok çalışanlardandır. Bütün mektepler gezilmiş, binala rın en ufak ihtiyaçları bile tespit edil miş olduğu gibi yoksul çocuklara ders levazımı, hastalarına ilâç veril. mektedir. Yardım kolları, büyük kü. çük yoksulların evlerine kadar git. mekte ve her türlü muavenette bu- 'unmıya çalışmaktadır. SL lake