Sürekli Hikâye: 6 Miki Fare, Sevgili okuyucularına BUBUL İLE Bİ Harp Patlıyor Meğer Çın Çin de General olmak sahiden kolay ve tatlı bir işmiş. Bibi hemen bütün gün parkta, bahçeler. de, dolaşıyor misafirlikten misafirliğe gidip eğleniyordu. İş zamanı günde beş dakikayı bile geçmiyordu. Dün- yanın Çın Çından başka neresinde böyle ordu, böyle generallık bulunur SİLAH BAŞINA! SİNEKLER HARP AÇTI. (Silâh başına! Sinekler harp açtı.) Hele kırlara çikinen Bibi sanki ye ni bir dünyada imiş gibi neşele bep şarkı söyleyip gülmek, eğlenm istiyordu. Yalnız kalmasın diye Zizi ve ilbay da onunla beraber dolaşıyor. lardı. Hepsi çemnet gibi güzel Çin Çin da eğlenip duruyorlar, yakında baş- larmda kopacak kıyametin farkında olmuyorlardı. Svet Çin Çin yakmda büyük bir fe ükete uğrayscaktı. Çünkü: İlbayla general kolkola kırlarda dolaşirken, beriyanda “Sinekler memleketi, inde (Çın Çın) a karşı konkunç bir savaş hazırlanıyordu. Sineklerin bütün büyükleri Krak- larının emri altında bir toplantı yap- ışlardı. Karal onlara: Biz gittikçe çoğalıyo- Fuz. Bu memlekete sığamaz olduk ar tak, Hem yeni bir memlekete, hem de Asha fazla paraya ihtiyacımız. var. Yanbaşımızdaki böcekler memleke- li Çı Çın gok güzel ve çok zengin dir yer. Ahalisi de az. Onlar çalıp iğırmakta, eğlenmektedirler. e Vu- tuşmaktan, çarpısmaktan birşey an adıkları yok. Çabuk orduyu, donan Bayı, uçakları hazırlayın. Bir hücum japalım. Ya teslim olsunlar. Yahut a bütün böcekleri kırıp geçirip mem Eketten atalım. Güzel (Çın Çin) a — Buldum,şeytanca bir kur- sazlık buldum. Dedi. Bunları o kadar heyecanla. yeyin ne ol hikâyesini takdim eder. O Kadar tatlı tatlı söyledi ki toplan ya koştu O, herhalde harbin pe oldu Gurumaz bir hale geldi. Yumruğu ile ya çağrılan bütün sinekler hep bir. den, bağrıştılar: — Alacağız, Çın Çın'ı alacağız. O günden sonra hemen kocaman Pir sinek ordusu hazırlanmıya baş landı. (Çın Çın) m ne halde olduğu nu İyice anlamak için oraya gizli ca- suslar yollandı. Bu casuslar (böcek memleketi) nde herkesin uykuda ve eğlencede olduğunu öğrenip kendi memleketlerine haberler saldılar. Çok geçmeden tepeden tırnağa kadar âhir bir sinek ordusu (Çin dırmak için hazır oldu ve toplandı. Bizim genç General Bibi ile ihtiyar ibay hâl kırlarda, parklarda gezip toza dursunlar, sinek ordusu merede ise yola çıkacaktı İşte o günlerden birinde bir sabah Bibi Zizj ile birlikte dolaşırken uzak- tan uzağa kulağına acı bir zil sesi geldi. (Çin Çın) a kocaman bir zil var dı; Adr (Tehlike zili) idi. Korkular cak birşey oldu mu bu zil çalmırdı. Zili duyan her böcek gehrin büyük meydanma koşar, orada büyük bir duvara asılı koca bir jlinda korkulan. uğum okurdu. Bibi zil sesini duyar duymaz: — Zizi, dedi, haydi çabuk araba- muza atlayıp “büyük meydan, & ko- şalım. Bak “tehlike gili, çalıyor. Arabalarına atladılar. Yolda ken Yumruğunu masanın üstüne Vurapı. dileri gibi büyük meydana koşan yüzlerce böcek ve araba kalabalığı vardı. Herkesin yüzü merak ve kor ku içinde idi. Meydanın ilân duvarın- da kocaman harflerle şu sözler yazı ayd. h başına! Sinekler harp açtı. lari, Tehlike gili düyan herkes korkunç birşey duyacağını zaten biliyordu. A | ma bunu ya bir büyük yangm, yahut ta buna benzer birşey sanmışlardı. Çünkü: Ne kadar yıllar var ki böcek ler memleketine savaş olmamıştı. B3 rada herkes harbin adını bile unut- muş gibiydi. Herkes ne ise ne amma, ya zavallı Bibi ne yapsın. Daha General olalı bir ay olmadan bu harp te nereden çıkmıştı. İlbay onu kavga nedir. bil- miyen bir memlekete general yapmış ti. Bibi harpten, askerlikten ne anlar di. Zaten böcekler memleketinden başka yerde ole onu kim general ya Zunu bilirdi. Bibiye de yapacağı sey Meri öğretebilirdi. Fakat ne gezer? Za vallı Bibi bu düşüncesinde adam akil hı yanılmıştı. İlbay, kızının korkudan ağladığı, sokaklarda koşuşup ka - çişanları görünce ona: masasının üstüne vurup: Ya öleceğim, ya bir çare butap bepimizi kurtaracağım. diye b Bibi Harp Meclisi Kuruyor Fakat Bibiye birdenbire bir ferah. bk geldi. Yüzü gülümsedi çünkü #k- lma geytanca bir kurnazlık gelmişti: 1 Sanki o kadar neye telâşlandım. Ben birşeyden anlamam amma sava gin plânlarını yapacak bunca akil iş adamlarım var, Onları çağırır, bir #6y bilmediğimi sezdirmeden işi onla Ta yüklerim, Bana da emir verip, #özü mü dinletmek dülger. Zaten herkesin İ benim emrimi beklediğini bay söyle — Memleketi kurtarmak sana düşüyor Bibi. — Bibi, dedi, sen bu memleketin birlelk generalisin yurdu kurtarmak #anu düşüyor. Düşün, taşın, çere bul Herşey senin emrinde, Haydi. (bu- yur) bakalım Bundan fazla da bir şey söylemedi, Zavallı Bibi sıkmtıdan yüreği — hop hop ede ede kendini iş odasına (dar attı, Burada yalnız başma ozu bir dü Şüncedir aldı. İşte sinek ordusu geli yordu. Çin Çında nerede ise top ses- İeri'duyulmıya başlıyacaktı. Böcek ordusunun ne canı vardı ki, zora da Yansın. Sinekler bütün memleketi ala caklar, kadın oçeuk, genç, ihtiyar de meden öldüreceklerdi. Hattâ Bibiyi #erserilikten kurtarıp Generâlliğe yük #elten büyük kalbli ibayr, hattâ ar- Kadaşı ve nişanlısı Ziziyi bile, Gazetenizin Hazırlıkları Küçük Okuyucular ; Gelecek sayımızdan baş $ lıyarak size birçok yenilik- Ş ler hazırlıyoruz. Okullarımız açıldığı zaman gazeteniz si- ze hem faydalı, hem eğlen celi birçok yeni yazılar, re- $ simli hikâyeler, bulmacalar Ş sunacaktır. Bundan başka, Ç hediyelerimizi zenginleşti. Ç riyor ve kazananların sayı- $ senı da çoğaltıyoruz. “TAN, ın çocuk klübüne girenler içinde birçok yeni şeyler hazırladık. TAN klü Bünün azaları bu azalığın çok işlerine ine göre- ceklerdi / Gelecek sayıda size bütün $ bunları teker teker yazaca- $ ie. $ Bunları düşününce Bibi yerinde, — Biliyorsunuz ki Mİ İİ medi mi? İşte Bibinin bulduğu çare bu idi. Hemen önündeki zile bantı. Uşağma: — Çabuk, bütün sabaylarımı ça” ğır, emrini verdi, On dakika gı Sinek karlı bütün adamlarını topladı den içeriye uzun bacaklı, ince uztın burunlu biri girdi. Başmda Amiral Kasketi, sırtında yeşil uzun kuyruk. Ju şık bir elbisesi vardı, Bibinin önün de saygı ile eğildi. Ve şu emri aldı: sinekler bize harp açtı. Ne zırhlılarımız, ne de çaklarımız yetişmez. Çabuk yüz zrh- ih ile, bin uçak hazırlayınız. Bekliye- cek vaktimiz yok. Yeşil elbiseli böcek, hava donanma işlerinin başıydı. Aldığı emirden şa- şaladı: (Yüz zırhlı, bin uçak, bekli- yecek vaktimiz yok.) Bütün bunlar olacak şey mi amma ne denir. Harp patlamış, emir, emir. dir. Böcek memleketi bul Yeşilli iş adamı askerce bir selâ- ma durdu: — Koş arabamıza atlıyalım. İ Meydana gidelim. — Başüstüne Komutan diyip oda- dan çıktı. (Arkası var) Gelecek hafta Böcek — Sinek haz. vi. NE Ea Puslayı İlk Defa Kim Kullandı? Eskiden Yunanlılar ve Romalılar, mıhladızm pe mühim bir işe yarıya- cağını tamamile bilemiyorlar, ona yalnız demiri çekmek işlerinde kulla Bıyorlardı. Mıhladız iğnesinin dünya zan çekici kuvvetine uyarak şim. kutbuna doğru döndüğünü yedinci ye sekizinci yüz yıllarda ilk defa Çin iller buldular. Ondan sonrü Araplar bunu Çinlilerden öğrenerek kullandı lar. Haç savaşları zamanında da Av- rupalılar da Araplardan öğrendiler. Daha sonra Amerikayı keşleden meş hur Kâşif (Kristof Kolomp) pusla iğnesinin tamamiyle arzm şimal kut- bunu göstermediğini, kutup nokta- Sından biraz ayrıldığını meydana çi kardı. Ve puslanm doğru olarak kul lanılmasımı buldu, Tava Neye Yarar? İvar. Bunlar ateşle kolay tutuşmıya. Kim bunu duyar da tereddüt eder: “İçnde bir şeyler kızartnıya tabii... Ya tenis ne ile oynanır. Ne ile cak? “Raket, le tabi, Halbuki tava” nm bir işi daha varmış. Tenis ter: ketten başka bir geyle oynanıyor muş. Biz de yeni öğrendik: Tenis ta- Ya İle oynaniyormuş. Nerede mi? A vüstralyada, Orünm tenis şampiyonu bir gün söz arasında arkadaşlarına “Ben değil raketle tava İle bile oy - Pâsam önlime çıkan oyuncuyu yene- Tim. diye öyünmüş, arkadaşları da onu bu sözüyle tutmak istemişler. İçlerinden en İyi bir oyuncu hemen Tdletin alıp sahaya çıkmış Kendini övenin eline de bir tava er. Tabii herkes bu garip o - yuncunun hemen mağlâp bekliyor ve gülüşüyorlarmış. Halbı- ki: Çok geçmeden tavalı tenisçi oyu- pu kazanmış, Gülmek sırası ona gel miş, O günden sonra tenisi tava ile oy. mamak moda olmuş. Herkes raketini bir yana atmış, birer tava edinmiş. Spor mağazalarında simdi raket ye- rine tava satılıyormuş. Raketlerse antikacı dükkânlarının camekânları- ni süslüyormuş. Yavrularını Balık Olarak Doğuran Balıklar Bilirsiniz ki balıklar da kuşlar gibi yavrularmı yumurtladıkları yumür- tadan çıkarırlar. Acaba bu kaideye aykırı olarak yavrularmı yumurtla- adan doğuran balıklar var mı? Balıkların en çoğu yavrulıyacağı zaman yumurtlarlar, Sonra bu yu. murtalar vakti gelince yarılır. Mini- mini balıklar ortaya çıkar. Fakat bar 71 denizlerle tatlı sulardaki balıkla rn yumurtaları doğrudan doğruya balıkların karımda açılır ve Küçü- cük yavrular meydana çıkarlar. Bu cins balıklara bilhassa Fransa sahillerinde rastlanır. Camgöz ve kö-| pek balıkları da bu cins balıklarda, dır. ola | olacağını | İTE BUNU, BİLMİYORDUM Camdan Şapka ve Elbise Son zamanlarda camdan şapka ve elbise yapmak işleri çok ilerledi, Ön ce camdan iplik yapılıyor sonra bu ipliklerden şapka yapılıyor Etbiselik kumaş dokunuyor. Şapka için hazırlanan bu iplikler tıpkı hasır şapkalarda kullanılan $a- man sapları gibi camdan saplardır. Böyle yapılan şapkaları cam sama- undan şapka deniliyor. Bazı memle- ketlerde bu şapkalar satılığa çıkarı muştur. Bir taraftan da cam iplikle. rinden çul ve kumüş nevinden d0- kumalar yapmak için çalışılmakta. dir. Cam kumaşlardan yapılacak «bi seler çok dayanıklı olacak ve artık yazın elbiselere musallat olan güve derdinden herkes kurtulmuş olacak. 'Cam elbiselerin birçok faydası dana cak, ve yıkamakla kısalıp daralmıya caktır. Bizim devrimiz tarihte cam devri diye isim alacak. Himalaya ve Tibet'e Gidenler Dünyan en yüksek dağı olan Hi- maliiyaların tepesine çıkmak kaç yıl dır birçok gezmenlere, coğrafya bil- ginlerine büyük bir merak oldu. Bu uğurda kar ve buzlar altında can ve: yenler de yok değil, Bu yıl yine bir İngiliz bilgin ve gezmen kefilesi o te paye tırmanmak için hazırlandı. Bun larm hazırlıkları her sefer gidenler. den çok daha mlikemmeldi. Çünkü bu kafileye baş olan adam Himalâya ya ilk defa gitmiyordu. Daha evvel ler de ayri yolculuğa teşebbüs etmiş, tepenin (300) metre yakınlarına ka- dar çıkmış fakat ondan yukarıya gi dememişti, Gidememişli amma bu ulu dağlara tırmanmak için en iyi mevsimin han- gin oldluğunu, yolculukta neler lâzım olacağını da öğrendiği için bu sefer herkesten ve her zamandan iyi ha- zarlanmıştı. İşte bu gezmen kafilesi yalnız Hi- malâyaya tırmanmakla kalmadılar, oralarda coğrüfyaya, havaya ve da ha birçok geyler Üstünde incelemeler yaptılar. Bundan başka bir de mü- kemmel film çektiler. Bu film renkli dir. Dünyanın en esrar dolu bir mem ileketi olan Tibetteki papazları, hükü met adamları renk renk efbiselerile bu filmde görünmekte, Parlak boyalı saraylar, manastır lar, Himalâyaların üstünde güneşin doğuşu, batışı da hep bu filmde, Bu gezmenler oralardan zakkum ve dü- ha başka oralara mahsus çiçekler, fi danlar da getirip ekmişlerdir. Onla- rm sayesinde yakında İngilterede Ti- bet çiçekleri, Tibet fidanları görüle cek. Oralara kadar gidemiyenler de hiç olmazsa bu çiçekleri, manzarala | belki de İ KAHKAHA XOSESİ Baydar — Galiba evimizden taşı: macağız. Nazlı — Neden anladı — Bu sabah pencerenin bir camını kprdım da annem. bana hiçbir Şey söy Jemedi, Haylaza Göre Ders Oğretmen — Cemil; senin hiç ders dinlediğin yok. (Bir beş kuruşu kürsünün üstüne atıp) kalk söyle bakalım bu, ne?, Cemil — Tura! Lokantada — Garson, bu sıcakta bulıklarmız taze mi — Vallahi orasını bilemiyorum ba yım, ben buraya geleli sekiz gün ol- Çocuk Mantığı Güneş (6 yaşında) — Yeni evlenen ablamın bir çocuğu olmuş. Bu sabahi mektup aldık. “Aysel (7 yaşımda) — kız mı, oğ- lan mi? — Bilmiyorum ben de çok merak ediyorum. Acaba teyze mi oldum, yoksa dayı mi? Za A Dalkavuk Şi. Prusyanm eski Krallarından Pre İderik —Giyom bog zamanlarında res. samlığa heves eder, acayip tablolar çizeri. Eli bu işe hiç yamadığından çizdiği resimler mânasız, münasebet siz şeyler olurdu. Fakat etrafında. kiler onun her resmini hayranlıkla ve takdirle karşılarlar, her vurduğu fırçanın harikulâde bir sanat eseri meydana getirdiğini söylerlerdi. Bir gün Kral yine böyle, boyalarla oynar ken, yanmdakilerden birine sordu: — Şa yaptığım tablo, kaç para der dersin? — Beriki atıldı: — Bu tabloya paha biçmiye | lm- kâin yoktur Majeste fakat birisi bu- mu 200 altına aldığı zaman “yar. gun vurdum.,, dedi. Kral — Haydi ben bu kanar para iste- mem, 100 altın ver de tablo senin ol- sun, dedi. Zavallı dalkavuk, beş para etmi rı seyredip Himalâyaları, Tibeti gör. İmiş gibi olacaklar, yen tabloyu almak mecburiyetinde kaldı. Kiiçük Ahmet, hüngür hüngür aj yordu. Amcası sordi — Ne var oğlum, ne ağlıyorsun? — Annem bana beş kuruş vermiş ti kaybettim. — Haydi, al ben sana on kurüş W reyim de ağlama. Küçük Ahmet, on kuruşa almet daha acıklı acıklı ağlamıya başladı. Amcası sordu: — Ayol, ne oldun? Şimdi neye ağ iyorsun — H.H. Ben ağlamıyayım da kim ağlasm. Eğer annemin beş ku- ruşunu kaybetmeseydim, şimdi 15 kuruşum olacaktı. Şaziyenin annesi, babasma dedi kiz — Yazık, geçen gün aldığın fırça gürükmüş, bütün kılları döküldü. Bu sırada Şaziye söze karıştı: — Merak etme anne, fırça kıl dö- ken hastalığına tutulmuştur. Birkaç gün sonra kılları yine çıkar. Açık Sözlülük Baba — (E..) e saat kaçta tren e Memur — Benimle eğleniyor mu. sunuz? Tam beş keredir. sordunuz, söyledim. Baba — Konusmanız çocuğu güldü İriyor da... Hasta 8 i — Anne, kuşun kafesinin kapısını açık bırakmışım. — Inşallah kaçıp gitmiştir. — Hayır kaçmadı amma, soğuk J almış dört defa sırtı sırtına hapyar. du. Berberde Berber, müşterisine, saç çıkartar suyu methetmişti. Müşteri: — Vallahi, dedi böyle şeylere hiç emniyetim yok. Baksanıza, bu seç suyu işe yarasaydı evvelâ sizin başı niz süçerz olmazdı. Berber: — Hayır bayım, dedi, Bakmız br zim kalfaya saç suyunu kullandı Saç iarı arttı, Ben de kendi icadım olar kl döken merhemini kullandım. Ne Hiende barım kahağa döndü. i i