İstanbulun İçinden Röportaj : Hamallık Kalktıktan Sonra İstanbul Sokaklarını Dolduran Muhtelif Arabalar Arasında B ir arkadaşım anlatmıştı — Bundan on sene kadar evvel, Parisin büyük gazinoların- dan birine oturmuştum. Tanıdıklar- dan birini beklemek icap ediyordu. Vakit bir türlü geçmediği için ca- ıldı. Önümden bir film sür- yle gelip geçen, yüzlerce araba, otomobil, omnibüs, kalabalığına gözlerim dalıp gittiği bir sırada, aklıma geldi — Şu Pariste, kaç türlü nakil vasılası olduğunu merak eder du- yurdum. Hazır, vaktim var, şunları birer birer sayayım, dedim. Belki, böylelikle canım sıkılmaz! Hattâ, eğlenirim bile... Ve, birer birer saymıya başla. dım. O gün, Pariste, benim gözü- me ilişen atlı, motörlü, toprak üs- lü ve toprak altı nakil vaartalarını “21,, e kadar çıkarmıştım. Bugün. üşenmeden - ayni işi bursda yap- sam, acaba kaç çeşit vasıtaya rast- larım?, M erakların, çabuk sirayet et- tiğini söylerler, * Doğrudur. Arkadaşımın merakı, birkaç daki. ka içinde bana da geçmişti. Onun üşendiği işi ben yapmıya karar yerdim. Hemen, Sirkeciye çıkan cadde üzerinde, bir gazino seçip yerleş- tim. Gözüm, pencerede, beklemiye başladım. Tik olarak, bir el arabası geçti. Amma, nasıl el arabası... O- nu anlatmalıyım: Hani Japonların insan taşıdıkları arabalar vardır. Meocmualarda filân görürüz. Adıma çekçek mi derler, ne derler. Işte tıpkı onlara beriziyen bir garip a- rsba... Içi, tepeleme karpuz dölü... Adamcağız, bir yandan tıkır tr- Kir arbasını sürüyor, bir yandan da ağız dolusu haykırıyor: — Kesmece... Kesmece! Kabu- Zina para yök... Kesmece dedik!... Üç, dört tramvay arabâsı, re morklu, remorksuz, kırmızı yeşili, yeşil kirmızıyı kovalıyarak, biribiri ardı sıra geçip gittiler, Ve işte tram vayların ardından üç tekerlekli bir el srabası dâha.. Amma ,bunun gekli ötekine benzemiyor. Tıpkı mo- törsliz bir motosiklet! Yalnız bir farkı var: Motosiklet adam taşır bu ise; balya taşıyor. rTtık şekil şekil, boy bol, el a- A rabaları, önümde geçit res- mi yapmıya başladılar. Dünyada, akla gelen, gelmiyen ne kadar bi- gimde araba yapmak mümkünse yapmışlar. Sırt hamallığı yasak edildikten. #onra, şehirde, el arabasmın semer yerini tuttuğunu bende herkes gibi görüp duruyordum amma, az zamanda, el arabası ihtiramda bu kadar ileri gitmiş zanast ehlinin yetişebileceğini doğrusu ummamış. tım. Meşhur eşek kulak davasma kadar, hendesede ne kadar karışık gekil varsa, hepsini birer birer si- ralasam, şu sokakta gördüğüm ara- baların şekillerini size Jâyıkiyle ta- rif edemem: Kimi nakıs bir mah- Tuta, kimi, altı geniş, Üstü dar bir üstüvaneye, kimi intizamsız çizilen bir müsellese, ve daha ne! nele- re benzemiyor bu el arabali Sırt hamallığını, o sırtlarından silkip attıktan sonra hamallara da, hafif bir gurur geldiğini, dünilk | defa farkma vardım. Onlar da, her kes gibi, göğüslerini gererek, baş- ları havada, eski bir tâbirle tam “Efendice., yürüyorlar. Neydi o iki | büklüm yürekler acısı hal? İ A . bakm.. bu, hepsinden şık.. rt renge boyanmış bir el arabası!... Sarı, kırmızı, eflâtun ve siyah... Sabık hamaln elinde bir gelin arabası azametiyle ağır ağır geçiyor. Içinde ne ar, diye merak m et- tiniz? Söyliyeyim: Kışlık soğan... Oyle sanırım kl, soğan, soğan ola- İk: bu kadar şık bir arabada seya- hat etmemistir.. MT ç Yazan: Salâhatt n Güngör : EM İİ Marangoz elinden yeni çıkmış bir araba Bu çeşitlerine e“"iden rastgelidik Eski velospet tekesleklerinden mamul bir el arabası Amma dünkü hamallarada bu ra heves ettikle- ri için biraz da hak vermiyor deği- lim. Içi ot dolu, yağlı semerden Kur tuluşlarınm şenliğini yapıyorlar. Belki, siz bunu görmemişliklerine verir, ne oldum delisi olmuşlar, der- siniz. Amma, ben böyle düşünmü- yorum, Ne yapsın zavallılar . Or- tada, belli bir el arabası modeli yok ki, hep birden gidip arabalarını o model Üzerinden ısmarlasmlar... Ben, sözde bu pencerenin önüne, nakil vasıtalarını saymak için otur- muştum. Amma, mümkün mü? Bir kaç tanesini sayayım, dedim, yo- ruldum. Este, sizede tekrarlıyayım: Uzun küfe, kısa küfe, —ya- ni havaleli ve havalesiz— tek bey- girli uzun araba, çift beygiri göç arabası, ortası derin, bodur kılıklı muhacir arabasi, üç tekerlekli ei er b laamlelalyn lr —— miş motosiklet kılığında eşya ara- bası; üzeri tel kafesle süslenmiş gayet konfor (1) Tu —ihtimal ba- yanların paketlerini taşımıya mah sus— birtakım yeni arabalar. Sönra, bunların yanmda, meselâ gaz sandıklarından yapılmış. teker- leksiz kızak kaldırımda sü- rüklenerek götürülen arabalar! Şimdiye kadar, bizim Istanbulun kara nakil vasıtaları mahduttu: Tren, tramvay, tünel otomobil, ©- tobüs, yük arabası ve bir de, nadi- ren bazı akşamcıları geç vakit ev- lerine götürmek ve öteberi eşya (8 şımak için kullanılan küfe vardı: irt hamallığı kalktıktan son- Ss ra; irili ufaklı neki) vasrta- ları o kadar çoğaldı ki, hangi biri- ne ne ad takacağımızı biz de şâşır- dık. Ad takıp takmamanm ehem- miyeti yok amma, gu el arabaları, biraz düzene konulsa bari... Sırt hamalı, göze ne kadar sakil geli- gelişi güzel yapılmış, entipiften arabalar da, © derece zevkimizi kaçırıyor. Bütün şehir için tek bir araba modeli kabul edilemez mi?... yorsa, yamrt yumru, | Zohguldakta Uçak Bayramı Zafer ve U- Zonguldak, (TAN) çak bayramı münasebetile, burada büyük merasim yap: w. Geçit resmi, çok parlak olm askeri kıta-! lar, İşçi ve esnaf kurumları munta- zam bir geçit resmi yapmışlardır. Yu karıki resimde, Kozlu kömür işçileri- ni geçit resminde görüyoruz. TAN HdikKA YE G özyaşları dökmekle ve inle- mekle geçen sekiz günden beri ilk defa olarak anne, tek başı na yemek odasında, bu yeni hayatı na başlamak üzere oturmuştu. Yıllardır bu yemek saati onun için en tatlı ve mesut bir zamandı. Sevgili oğlu Moris akşam yemekle rini ekseriya şehirde yerdi. Fakat sabahları daima annesine hizmet e derek onunla başbaşa kahvaltıları- ni yapardı. Geceleri geç vakit döner ve ya» Vaşça kapıyı açarak hâlâ onu bek- lemekte olan annesini kucaklar ve çocukça bir neşe içinde aynaya ba- karak bıyıklarını düzeltirdi., Fakat şimdiz Morisciği yoktu. Sekiz gün evvel ansızın gelen bir ölüm, yirmi beş yasındaki oğlunu alıp götürmüştü. Bu ölüm anneyi tarifsiz bir kedere gömmüştü. İsta bu sabah, bütün rstırabınâ rağ- men ilk defa olarak, oğlunun boş yerinih karşısına geçip oturmuştu. u bir hafta içinde dostlarm dan, ıstırabını tahfif etmek maksadile yazılmış birçok taziyet- ler, telgraflar, mektepler almıştı. Henüz kahvaltıya başlamışken kapı çalındı ve postacı bir zarf u- attı. Bu güzel kokulu, ve üstü bir kadın eliyle yazıldığı belli olan bir zarftı. Zarfı yarı endişeli ve korkak bir tavırla alarak oturma odasina geç ti. Bu küçlicük odada vaktile oğlu hun sigara içişini beklerdi, Büyük bir heyecanla ve bütün vücudt tit riyerek zarfı bir müddet elinde tat tu. Mektup oğlunun sdina gelmiş- ti. Bir müddet onu açıp sçmamak için düşündü, Sonra hazin bir teces Süs tesirile zarfı yırtarak şu satır. ları okudu: “Bu satırları seni bir parça azar lamak için yazıyorum. Aziz Moris! Geçen cumartesi Andromögue'in provasından sonra sen! mutat ye- rinde bulmak üzere koşmuştum. Sa ni tekrar göreceğim için n& kadar mesuttum bilsen. Rollerim için, söylediğin mülâhazaları ne büyük Sönra leri için - senin kollarmdayken anlatmaktan ne bü- yük bir hâz duyacaktım. kat neden sevgili Morisci- ğim orada yoktun? Sonra gölün kenarma seni bulmak ümidi- le gittim. Fakat çok, pek çok bek- ledim. Nihayet boynum bükük ve mahzun bir halde eve döndüm. Be barın azarlarına ve homurdanma- larma aldırmadan odama girdim. Nihayet bu pazartesi piyesi oy- nadık. Talebenin ne hünerler yap- tığmı görmeliydin. Amma umumi- yetle fena oynamadım doğrusu. Bilyük bir dost kafilesi beni hara- retle tebrik etti. Bu arada gaze- teciler, meçhul ahbaplar da vardı. Hasta olduğunu düşünmek dahi #stemiyorum.. Kimbilir ne işin ol- muştur? Bu akşam saat beşte, göl kenarmdaki yerimizde seni bek'e- diğimi unutma! Bu hafta seni mediğim için ne kadar çok ağ! dım.” Mektubun hepsi bu kaderdi. Bu satırları okuduktan sonra an ne Âdeta kendini unutmuştu, Mek- tüp parmakları arasmdan kayarak halının üzerine düşmüştü . Sanki oğlunu tamamile kaybet- miş değildi, Dünyada ondan bir par ça onu teselli edecek bir varlığın hayatta bulunduğunu düşünüyor- Ju. Ani bir £i kafasmdan geçti Randevu söst'nde gidip bu genç kı Ai görecek ve oğ'unu onunla beri ber anacük, beraber ağlaşacakla, dı. am zamanımda evden çıktı. Gölün kenarmdaki parka geldiği vakit bir kenapeye olurup beklemiye başladı. Etrafa bakıyor ve bir vakitler oğ lunun da buralarda gözlerini gez- dirdiğini düşünüyordu. Nihayet uzaktan genç bir kadı nın gelmekte olduğunu görünce kendi kendine: — Bu, odur dedi. Genç kadın oraya yaklaştığı za- man göyle etrafa bakındı ve bir sı- ranm Üzerine oturdu. Anne, oğlunun sevdiği bu güzel ve cazip çehreden gözlerini ayıramı vordu. Gavriihtivari varlığında ga RANDEVU esasen Yazan: "“Hugues Le Roux,, dan Çeviren: Faik Bercmen .aeareaseramaee aaaaanasananessasaz >. rip bir kıskançlık duydu. Sonra bu kıskançlık büylk bir merhamete inkılâp edince ağır'a- ğir yerinden kalktı ve genç kadma yaklaşarak hafif bir sesle: — Matmazel, Morisi bekliyen sizsiniz değil mi?, diye sordu. Genç kız silkindi. Yanakları kıp- Kırmızı oldu. Herien yerinden sıç — Fakat Allahım! dedi. Bunu si ze kim söyledi? Anne yavaş sesile mırıldandı: — Korkma yavrucuğum.. Size ha ber vermiye geldim. Moris bugün gelemiyecek. Bir yere gitti. Uzun bir seyahate çıktı yavrum. Bunu duyunca genç kız ıstırapla: — Bana Allaha ısmaçladık deme den ve birkaç satır yazmadan mı? dedi. Peki siz kimsiniz Madam? Si ze nasıl inanabilirim? İhtiyar kadm göz yaşlarmı tuta madı. Buna rağmen gülümsemiye uğraşarak; — Ben onların eski bir dostu- yum. Moris bana itimat eder! de- di. O zaman genç kız ihtiyar kada dikkatle baktı, ve yavaşca DEÜ dandı: E. — Beni aldatmak istiyorsun" Siz Morisin dostu değil anne! nne kendisinde bunu tef? A edecek kuvvet bulan Söz yerine hançeresinden uzun hıçkırık çıktı, Genç kın kadr? tem elbisesinden ve durmuya9 > yaşlarından acı hakikati sezer #” bi oldu: — Moris., demek Noris öldü” Uzun bir müddet sessiz ses laştılar, Nihayet anne sordu: — Onunla nasıl tanışma Genç kız Morisle olan ilk teni tani ad A ela İn dar bir arada geçirdikleri bölü” Ir günleri anlattı. Böylece uzun bir müddet, pi kapanıncaya kadar yavaş bi le konuştular. > Evvelâ yerinden kalkan ge z gözyaşlarını kurutarak: — Adiyö Madam! dedi, rilmalıyım. Bu akşamki rolüm var!. Yüsl bir tavırla ihtiyar kağ selâmladı. Anne onu bağrım ei maktan kendini alamıyars£ i ve hüzünlü sesile mırıldandı" — Çok ıstıraplı günlerimöö rada buluşarak ondan bi için arada sırada geleceğini V# yorsun değil mi çocuğum?” ded O | 3 Köpek er ve Askerlik | Son zamanlarda gerek Fransız. gerek Alman ordularında muhabere köpeklerinin cinsleri ıslah edilmekte, yeni cins muhabere köpeklerinden ise çok istifadeler temin olunmaktadır. Resimde, Alman ordusündeki yeni cins muhabere köpeklerini görüyo. ruz, Kandıradd | - Mahrukaf Buhranı Biti ——— Hacılar Ormanında | Katiyat Yapılıyor K sea İ T. hassa andıra, (TAN) — Bİ ve pri se kahvecil katsızlık yüzünden kaplar! ef mak Üzere bulunurlarken. Haci manından katiyata müsaade © ye 8i üzerine hiç bir tehlike kelmi 4 Yeni kanun ormanlardan mesi intıfar menetti e yi için, kereste “an e verilecek Ni | kestane, karaağaç, dişbudak. ” İ ağnçlarmı metre mikâhından V“ i ra, ticaret için kesilip satacak yn Vüt odunun kentalinden doKÜ ayd | meşeden daha fazla, köylünÜN” edi yakacağı odundan ise bunu” ya biri nisbetinde Ücret alınmas! rür eylemiştir. eni orman kanununa TİS, medikleri için şimdiye kadar " yf raba, hayvanları ve tasıdıkla” 4 larla bersher müsadere edilmi hinleri de mahkemeve veril? € ge bla # riayet