BENÜ D N"l_al'l. kapıları, burçları, Diy, hklgri, desteklerile bü- le,.inç ârbekir kalesi, eski tarih- âr. Kiîiıt_lğri zengin bir Bitpazarı- V takı '&nhmr kaç türlü ve kaç bay- Şey buraya kendisinden bir kedon lkmlştır. Sümerlerden Ma- | Yallara kadar her devrin mar &n bu on üç, on beş ki- İ ğ”";ık Sevresindeki kalenin a- L ":H her köşesi için bir ef- | giâfğ'" İçkaleye bir delikten Küşaşı * Halidin ordusu kaleyi Yorlap p Fakat bir türlü alamı- | da ı-mi'şHR'lldin otağı Dicle tarafın- Sltma t;aîıu gün bakmış ki başının | laş, a adlşı ekmeğini çalmış - | %'lk Halit aç kalmış. (Not: | lam%:;mandam başka yiyecek bu- ğihi m) Ertesi günü yine ekme- D &a.t Muşlar. O gün de aç kal- | Süncü gün kölesinden şüp - D Siz k% Köle yemin etmiş. Çare- P tek Halit bu esrarengiz ek- | t Z'"“!zım kölesile beraber göz- | ıy%k&l'ar Vvermiş, Sabahın alaca | h“hş Nda bakmış ki, bir köpek | ' Sadıragiriyor, Halidin ek- | Wne E> kaarsfar — Könedin İW Bkpi #müşler. Ne görseler? Kö Tu? Hedelikten Içkaleye girmiyor k Men bir büyük harp şürası O sa, YOT Birkaç fedai seçiliyor. (D "iyoya, Stbaha karşı o delikten gi- İf © * Kapıları açıyorlar falan v li < | b Z Bidiyor, başkaları, başka Büni D “üyop ça Biriyorlar. Şu oluyor hu () S vap f Akat muhakkak olan bir İ t “” Şudür: Diyarbekir bilin- | irlardanberi Türktür. | B N efsanelerin arasında bir | th Ve .Turk efsanesi var ki, haya- P Suy yöklâbm ta kendisidir. Bu h burçlarının efsanesidir. bu ilg CDi yukarıda gördüğünüz ba kirşüzel bürcün ikisi de cenu- Iî%ır_ Birisi Urfa kapısı ta- < ha'" ötekisi Mardin kapısının [ Rıl şmdadn'. hıim:_u'çlaxdan birincisini yapan L k' Ya bir babadır, ya bir us- © )%a:dlr sanatli, o kadar güzel, Ki koj Muhkem yapmış ki, hak - e klarını kabartıp: eq_k bî:te bunu ben yaptım. Ve an- b hend::Pabilirim. böyle bir bür- sonra yapacak yoktur. Gj Wığı Zaman git zaman; oğlu veya Taki k Belişmiye başlamış. Çı - h"“hq alfa olmuş. Peştemal ku- kalfalıktan ustalığa çık - SEN BURÇLARI prorrr..rr....AA Yazan: 3 ğAka Gündüzğ Düzene b di Zei ErERARA Düriğrrse mış, Zembil omuzlamış, derken e- fendim, bir gün babasımın veya us- tasının karşısına dikilmiş. Demiş ki: — Ey benim sanatimin velini - meti! Senin yaptığın bürç şüphesiz ki, dünyada tektir. Böyle bir bürç tek kalmamalıdır. Öte köşeye de bundan daha iyi bir bürç yapmak gerek . — Hay oğul! demiş ustası. Ben artık ihtiyarladım. Onu ancak ben yapabilirdim, Benden başka kim var ki, yapsın? — Hay babam!. Demiş eski çı- rağı. Ben gencim. Ben yapacağım ve daha iyisini yapacağım! — Onu ben yaparım! Onu ya - pan benim! Sen yapamazsın! — Sen yalniz değilsin. Daha iyi- sini ben yaparım. Ben dururken ar tık sen yapamazsın? — Ben yaparım, sen değil! — Sen değil, ben yaparım! Ustanın yaşıtları ustanın tarafı- at tutmuşlar. Çırağın yaşıtları da çırağın tarafını. » htiyar usta keserini havaya kaldırıp and içmiş: — Daha iyisini yapabilirsen ben , bu keserle kendimi, yaptığım bur- cun üstünden atarım! Genç işe başlamış. Yapmış, bi - (* Yüksek, Geniş ve Güzel Ük %I;“:’ Seniş ve güzel) isimli yeni bir filmden cazip bir sahne... Baş- p. Dünne'le “Randolph Sestt'dedir. Bu filmin musikisi fevka- *Simde ikisini de başbaşa görüyoruz. Diyarbekir kalesinde meşhur Sen'ü Ben burçları Diyarbekir Kalesinde tirmiş. Halk toplanmış. Herkes ka- rarını vermiş amma, içinden ver - miş, İhtiyar ustanın yüreğini in - citmek istememiş. Usta gelmiş. Görmüş, Incelemiş, Halk ağzının i- çine bakıyormuş. Usta demiş ki: — Hele bir kere de benimkini bir daha göreyim, Kendi burcuna çıkmış, her ya - nını görmüş te: — Ey ahali! Demiş. Biliniz ki; her yeni doğan, kendisinden önce- kisini geçiyor ve daha iyisini yapı- yor, Biz artık yerimizi bizden iyi yapanlara — bırakmalıyız. Aferin genç usta! Ve keserini beline sokarak kendi sini burçtan aşağıya ativermiş, Halk ihtiyarı parça parça oldu sanmışlar. Cenazesini kaldırmak için gitmişler, bir de ne görsünler? Us- tadan eser yok! Bu iyi yürekli, de- ğer bilir, gençliğe hak verir ihti - yar usta uçmuş, erenlere karışmış. Yeni usta da o zaman demiş ki: — Keserimin değerine ve adma and içerim ki, ben de yerimi ben- den sonra geleceklere birakacağım. ayat ve inkılâp denilen rea- litenin ne güzel bir efsanesi değil mi? İnkılâpçılık; yeni gelen iyiye, doğruya ve güzele yer vermek de - mektir, Amma sonraları bu benlik, sen- lik davası; hayattan, sanatten, ilim- den, mkilâptan çıkarılmış ta basit politika benliğine senliğine dökül- müş. İşte o zaman işler bozulmuş. Politika senlikleri benlikleri yakın mazimize kadar, düne kadar bu mil leti perişan etmiş, Hatta adsız şai- ri bile dışımndan biraz müphem gö- rünen bir manzüme yazmış ki, asıl işe yarar kıtasını buraya alıyo - rum: “Ne Bemlik var, ne Senlik var: “Düzenlik var, esemlik var, “Eğer Senlikle, Benlik var: “Gerek hurcun sarup göçmek,, , Şair şunu demek istiyor: Bir yerde ki benlik senlik davası yoktur, orada düzenlik, nizam vardır, Sıh - hat, rahat vardır. Amma nerde sen lik benlik çekişmesi görürsek he- men hürç denilen eşya dengini top la, sar ve oradan sıvış. Bizim de bugünkü davamız poli- tika senlik benliği değil; sanat, bil- gi, eser, hayat ve inkılâp senlik benliğidir. Diyarbekir kalesinin katmer, kat mer tarihi ne olursa olsun, ben sa- dece iki burçtan bir inkılâp düs - turu çıkardım. 149 Saat Yüzen Bacaksız Bir Adam Amerika gazeteleri tarafından ve- rilen malümata göre Charles Zimmy namında bacakları kesik bir adam, Albany ile Nevyork arasındaki mesa- feyi 149 saat yüzerek geçmiş ve Nev- yorka son derece bitik bir balde var- dığı için hemen hastaneye yatırıl- mıştır. Zimmy, saatte bir mil süratle yüzüyor ve dinlenmeden, 149 saat yü zerek kendisince rekor kırmış bulunu- yor. Zimmy hastanede mükemmel ye- mek yemiş ve bir sürü sigaralar iç- Bacaksız bir adamın bu kadar uzun bir müddet su üzerinde kalması ve ba caksız yüzme rekorunu kırması hay- retle karşılanmıştır, TAN Ii — ; ASA Yeni Bir M ( Tayyare Modeli â Resimde görülen tayyare Al- ç Mmanların en son icadı olan Mes- sersehmidt avcı tayyarelerinden biridir. Bu tayyarelerde perva- nenin mihveri bir namlu vazife- sini görmekte ve ufak çaptan top, mermileri atmaktadır. Mes- serschmidt tayyarelerinin aza- mi hızları saatte 350 kilometreyi bulmaktadır. Tayyarecilik, bilhassa harp tayyareciliği üzerinde Fransada $ ve İngilterede de gizli çalxşma-, b $ eli AAA Y A lar, uğraşmalar oluyor, Hava- cıliık mühendisleri, yeni sistem ğ harp tayyareleri icat etmek $ gayretiyle durmadan çalışıyor- 4 5 lar, Bir habere göre, bir Fransız â ; mühendisi, dağ tepelerine, sair $ !arızalı yerlere kolaylıkla kona- &4 bilecek bir tayyare yapmak sev- & dasındadır. Amerikada bir fen & adamı, yere düşen tayyarelerin & parçalanmamasımı ve içindekilerin $ ölmemesini temin için bir âlet 5 icat etmek üzere uğraşıp duru- yormuş, ; Şu tayyarede namlu hizmetini gören pervane mihverini açıkça görüyoruz. Windsor Dükü Nasıl Yaşıyor? Eski Kral Sekizinci Edvard ve şim- diki Dük dö Windsor, Ingiltereden ay- rılalı dokuz ay olduğu halde her gece Londraya telefon etmekte ve I. ile yirmi dakika — konuşm (Londra ilc Viyana arasında ü kikalık mükâleme üç dört Tüzk (lra sma mal ölur! Dük ile Düşes balay- larımı başbaşa Wasserleonburg şato- sunda geşiriyor ve çok sade bir ha- yat sürü- orlar. Her sabah taraçada kahvaltılarını yapan karı koca, bura- dan Avusturya, Italya ve Yugoslav- ya dağlarına bakıyor ve kenarları çi- çeklerle süslenmiş yüzme havuzunun kıyılarında Londra, Amerika ve A- vusturya gazetelerini okuyorlar. Dük dö Windsor, artık normal bir mahiyet alan mektuplarını okuduk- tan sonra hafif bir öğle yemeği yiyor ve öğleden sonra sporla meşgul olu- yor ve tenis, golf oynuyor, yahut ba- lığa çıkıyor ve dağa tırmanıyor. Dük geçenlerde 2000 metre yüksekliğinde- ki Dobrash tepesine tırmanmış ve bütün köylüler onun çevikliğine ve hünerine hayran olmuşlardır. Düşes, misafir kabul etmediği za- man vaktinin çoğunu yazı yazarak geçirmektedir. Kendisinin bir eser yazmakla meş- gul olduğu anlaşılmaktadır. Düşes çok sade giyinmekte ve onun hergün yeni bir Paris modasını taşımasını bekliyenleri meyus etmiş bulunmak- tadır. Şatonun kapısında bir tek ihtar vardır: “Köpeklerden sakının!,, Bundan da Dük ile Düşese ait yav- ruların büyüdüğü anlaşılıyor. Civardaki köylüler, Dük ile Düşe- sin son derece bahtiyar göründükle- rini söylemektedir. —IWelek Yüzlü Canavar Kocasını ve Aşıkını Zehirliyerek öldürdü Bugünlerde Viyanada, çok merak- lı ve heyecanlı bir dava görülecektir. Davanm suçlusu, Martha Marek ad- Hi çok güzel bir kadındır. Ve birçok rezaletlerden başka üç kişiyi zehirle öldürmek suçundan tevkif edilmiş bulunmaktadır. Halbuki Bayan Marekin asıl tevkif sebebi, sigorta kumpanyasımdan prim koparmak için evinde sahte bir hır- sızlık komedyası tertip etmektir. Fa- kat bu kadının hayatının birçok es- rarlı noktaları bulunduğunu sezen Avusturya polisi, Martha'nın mazisi- ne bir göz atınca, üç cinayetile ve Anglo Danubian Lloyd kumpanyası- na sigortalı olan kocasını zorliyarak adamcağıza zorla bir bacağını kes- tirmek, nihayet zavallıyı zehirle öl- dürmek şeklinde korkunç hâdiselerle karşılaşmıştır. Martha Marek'in hayatı tetkik edi- lirse, garip sergüzeştlerden ibaret bir romanla karşılaşılır: Daha 12 yaşlarında bir genç kız iken Fritsch adlı altmışlık bir zengine metreslik etmekte idi. Günün hirinde ihtiyar zengin, iç yüzü pek iyi an- laşılamıyan bir hastalıkla ölünce, mey dana çıkan vasiyetnamesinde bütün servetini ve emlâkini Martha'ya ter- kettiği görüldü. İş yalnız Bu Vadatla da kalmamış, ufacık kızı bu ihtiyar herife kiralıyan annesi de kendine külliyetli dünyalık temin etmişti. Bu sıralarda büyük harp batlıdı. Marthanın muazzam serveti bir mum gibi eridi ve annesi de kendisi de beş parasız denecek bir halde kaldı- lar. Martha o sıralarda kendisine de- lice âşık olan Emil Mark adlı bir zu- bitle evlenmeyi kabul etti fakat za- bitin mesleğini terkederek ticarete başlamasını şart koştu. Karı koca 'Hangi işe er saramlarsa hiçbninde uru- vaffak olamadılar. Bunun Üüzerine 1925 haziranmda bir sabah bahçeyi belliyen zavallı Marek ağır surette yaralandı ve bacağın kesilmesi lâzım geldi . Bu felâketin pek iyi bir tarafı oldu. Bacağı kesilen zabit, meğerse Anglo Danubian Lloyd kumpanyasına siş;or talıymış, bu kaza üzerine kumpanya- nm 400 bin dolar vermesi icap etti. Kumpanya dava açtıysa da karana- madı ve karı koca pek fena bir za- manda yetişen bu dört yüz bini aldı- lar. Lâkin Marek'in ömrü vefa etme- di ve 18 ay sonra sebebi pek iyi anla- şılamıyan bir hastalıkla öldü. Haydut Kadın, Sigorta Parası Almak İçin Daha Önce Kocasının Bacağını Kestirmiş Avusturyanın melek yüzlü canavarı Martha Martha Marek, bu ölümden pek mil fteessir olduysa da birkaç ay sonra Neumann adlı yeni bir âşık peydar- lamaktan çekinmedi. İki âşık bir vil« lâda oturmıya başladılar. Bu arada villânın bir odasını da kiraya veriyor lardı. İlk kiracı, yalnızlıktan hoşla - nan zengin bir kadındı. O da birkaç zaman içinde iç yüzünü tespite imkân görülemiyen bir hastalıkla öldü. Va- siyetnamesile kendine biricik varis olarak Marthayı seçtiği öğrenildiği vakit herkes hayrete düştüyse de Martha Marek: “Kendisine ödünç pa- ra vermiştim. Bu şekilde ödeşmesi tabildir.,, dedi.. Kimse de buna cevap veremredi. Aradan hirkac ay gecince, Marthanm zengin halâsı da öldü. O da bütün servetini Marthaya bırak- tı. Anlaşılan Neumann'la metresi de«< ğirmen gibi bu paraları övütüyorlar- dı. Çünkü az bir zamanda yine parâ- sız kalarak tevkiflerine sebebiyet ve- ren sahte hırsızlığı tertip ettiler v23 yakalandılar. İşte bu yakalanış Martha için bir felâket oldu. Çünkü polisin yaptığı ince tetkikler neticesinde gerek E- mil Marekin, gerek bedbaht âşıkın güzel kadın tarafından zehirle öldü- rüldüğünü anlamış ve mahkemeye vermiştir. SONBAHAR olmanız için koyuyoruz: a T MODELLERİ Bu genç kadın yeni sinema yıldızlarından Maria Von Tasnady- dir. Fakat biz bu resmi, sonbahar modası bir elbise modeli görmüş Şık bir sonbahar mantosu. NLT