5.9.- 937 AN %elik Gazete BAŞx Ş MUHARRIRI TAN?"“" Emin YALMAN n ıı'Bdel"i: Haberde, fi- — Füst , ? şeyde temiz, dü- Bazı olmak, kariin et . İ Xm olmrya çalışmaktır. # - Gn Haannnd SS NÜN MESELELERİ ğ ,kh:':l Hesapları Va ve dl-&xekui Celâl Bayar, Alman- ""ıdıu kn"'ılemleketlerle bizim ara- Tadoğy Jang hesaplarına dair A- ğ Sına beyanatta bulun- b.u h Ciahari İyet Merkez Bankası da tir, &it cetvelleri neşretmiş- K tayıe'.plıı Arin bütün teferruatiyle or- | ““Ğl I, İktısat Vekâletinin Uygun bi #Çik ve samini usullere bu u hal'ekettir. Herkesin zihni Bümneyi © 3Ydınlanmış olur, şu veya 'Evi dan k!lıt:ı:ın Ve rivayetlere de mey- %yı my“da bağlı kalan paramızdan I""'duıı ehdişeler geçirdiğimiz gün- " endişe de pek çok ihracat- Çök İi SUSİ vaziyeti dolayısiy- Ş Nde idi. Eskisi gibi avans Sok m“lm“mıdiyle yapılmış oleam pek .ıd'“"ml ©lelerde, usullerin değişme- Ür Tüeoa, © Pek çok sıkıntı çekilmiş. q'lıı t!nıjn hususi bankalardan yar- 'îizı" he mecbur olmuş, yüksek "*Uştnr iz İmiş, büyük zararlar ol- 'B'_' Mmüddet piyasanın kolu l d.,kh.'g:la"mlştır. Eski mukavele- hnnymm'yle ihracata devam mec- Tüşty “kintıyı bir kat daha artır- "ğhdl Besredilen Takamlardan an- b“lıq.k hiç olmazsa paramız kay- iya “€ Memleket bakımından nn © Meydan yoktur. Bir defa &Vvej u bağlı paramız birkaç ay "“l)unl Milyon küsur lira iken otuz Mağya . MMiştir. Buna mukabil Al- Memleketimize veresiye o- Llgy , Gttiği — malların — yekünu S.şs’gğğ% liradır. ki — bunlardan T İiranm vadesi altı ay içinde y LA L Enüz gelmemiş mallar bu ye- Awdlhn değildir. h"ly&îğmsnu unutmıyalım: İki a _'—l ulu orta karşılaştırmak Cat mm:îlldir. Biz Almanyaya ihra- "hn.hk Satıyoruz ki dünya piya- n’hühnm“e&nlüller müucibince peşi- ©si lâzımdır. Buna mukabil kendi eşyasımı piyasaya "'*u, Satmaktadır. Hükümete ge- Ba Z TT Mübayaası için uzun kre- in etmiştir ki bu krediler e g Şşartnamelerinin ygmhı::uîîyıtlnr bu kredilere gö- K V Şirünlarüs netice iiba: ğğ:'m' bulunmasına rağmen za- idan ortada gayri- hu ::::hhi vardır. Piyasa bu yüz- tlmî Çekmiştir ve Almanyaya m%_ bu yüzdem fasılaya uğra- ide '“::H'" hazırlanan protokol, blo- Na T F F evvel eritilmesi için bazı havi bulunmaktadır. Bun- M Sinda bizde parası bağlanan Nfş Bit bazı üç taraflı mu- ardır. x% İçin eski tecrübelerden Ve A, * kadar istifade edileceğin- Yanın sırf iktısadi bir a- Ve k.:ı"“lk hususunda me dere- oqqf. V. hüsnüniyet göstereceğin- %"'G Sziyet şu veya bu istikamete ığ:.kn' bir zamanda aydınlana- YU mesele üzerinde daha 9tüz Tüiya şimdilik lüzum görmü- p ğ:. Memleketlerin bizde bloke Y alarma gelince bu para _h almıya namzet paralardır. Ki yanm fiyatları sun'i bir Yükseltmesi ve herhangi bir :;'İq':tâm borca yazdırması yü- | iye kadar bu paralarla ::N»W.h İmkân bulummamıştır, Fi- | M ::ı h “'“:ııîııwın seviyesine uy- | ce bu bloke parala- | thnyahmda hareket phe yoktur. Üt kut:h"du Stadyom kh' (TAN) — 30 bin liraya işip, Adyom projesi ve koşfi bi ç dediye yakında inşaatı — ““Gkaracaktır. TAN Bu hafta arkadaşımız Hıfzı Tevfik, çok mühim bir edebiyat mgselesi üzerinde durmaktadır. B. Hıfzı Tevfik, küçük hikâye mevzuunu konuşur- ken milli kaynakları ihmal ve inkâr etmek nankörlüğünü de ehemmiyetle ele alıyor. Yazısının başına kendi elile koyduğu başlık: KÜCÜK HİKÂYECİLİK VE DEDE KORKUD üçük hikâyecilik ede- biyatın en ziyade alâka uyandıran — kısımlarındandır. Birkaç sayfa içinde hayatın bir köşesini tanıtan veya bir ruhun heyecan ve ıstırabını tahlil eden bu nev'e karşı ka- rilerin hatır sayılır bir sem- patisi vardır. Bu tarz yazıları kısa olduğu için çok vak't sarfetmeden trende, vapurda,'tramvayda o- kumak ta kabildir. Bundan do- layı olmalı ki bizim gündelik gazetelerin hemen hepsi küçük hikâyelere bir yer ayırmayı ihmal etmemişlerdir. Hattâ bir kaç tesadüfle anladım ki gündelik gazetelerin yalnız bu hikâyelerini takip eden okuyucula rın sayısı mühim bir miktara ba- liğ oluyor. İşin böyle oluşunda insan karak- terinin hâdiselere karşı gösterdiği tecessüs hissinin büyük bir hisse- si bulunduğunda şüphe edilemez. Küçük çocukların masallara kar- şı duydukları şiddetli alâka ile baş lıyan bu tecessüs ömrümüzün her anında bizi takip eder, Gençlerin başlarından geçen vakaları biribir lerine anlatıp dinlemeleri, ihtiyarla rın maziye ait menkibeleri hikâye edişleri, toplantılarda ahbapların fıkralar teati etmeleri hep ayni duy gunun tezahürüdür AA // / A / MASALLARI Yazan: Hıfzı Tevfik YA YA A AAA AA AAA AA A CA hikâyeleri, Tutunameler gibi ya - bancı kaynaklara başvurduk, Bu- nunla beraber Şark edebiyatların- dan edebiyatımıza intikal eden bu ve buna benzer mevzular bile kü- çük hikâye nevinin Türk edebiya-. tma zannedildiği gibi Tanzimatla beraber girmemiş olduğuna kâfi birer delildir. Ve hakikaten küçük hikâye nevinin gerek sözlü ve ge- rek yazılı edebiyatımızda eskiden- beri bir mevkii olduğunda şüphe edilmemelidir. İşte biz bu yazımızda bu davayı ortaya koyarken bilhassa Türk hi kâyeciliğinin en eski ve milli bir örneğini teşkil eden Dede Kurkud hikâyeleri üzerinde biran durmak ve bu hikâyeleri karilerimize ta - nıtmak istiyoruz . H er bakımdan ayrı bir ehem miyet taşıyan bu hikâyeler uzun zamanlar Türk edebiyatçı - larına ve bütün dünya edebiyat- gılarma meçhul kalmıştır. Dede Kurkud kitabınım asıl nüshası Drest kütüphanesindedir. Drest kütüphanesine nereden ve nasıl gittiği meçhul kalan bu nüsha bu- rada zamanlarca unutulup kaldık- bu zamana kadar bazı ufak tefek makalelerden başka toplu ve ciddi hiçbir etüt neşredilmiş değildir. Hattâ hikâyeleri ihtiva eden cil- din kabında “eser hakkında kita - biyat malümatını havi bir mu- kaddeme ile metindeki lügatleri muhtevi bir lügatçe ikinci kısım 0- larak neşredilecektir.,, denildiği halde yirmi senedenberi bu ikinci kısım da çıkarılmamıştır. Bu hikâyelere dair Fuat Köprü- lünün ““Türk Edebiyat Tarihi,, adın- daki kiymetli eserinde ve ondan naklen diğer bazı edebiyat kitap - larında mevcut malümat ta tam bir tetkik mahiyetini arzetmemek tedir. iz de bu yazımızda eseri bu bakımlardan tetkik etmek niyetinde değiliz. Yalnız bu hikâ - yelerin sırf hikâyecilik, kompozis- yon ve deseription bakımlarından havi olduğu hususiyetlere ait bazı düşüncelerimizi kısaca kaydetmek istiyoruz: Küçük hikâyeciliğin kariler ta- rafından sevilen bir edebiyat nevi olduğunu söylemiştim. Şunu da ilâ "!'H&Mfıîî'âğfımgî; âdeta hu- susi bir mevkii vardır. “Filân a- dam hoşsohbettir.,, denildi mi ak- la gelen şey o filân adamm fıkra - lar, hikâyeler nakletmekteki ma- haretidir. Biraz daha ileriye gider- sek bu işin bizde âdeta bir meslek ve ihtisas haline geldiğini de görü- rüz. Eskidenberi Türk cemiyetin- de fıkralar, hikâyeler nakletmeyi kendine meslek edinmiş adamlar vardı. Yakın zamanlara kadar şu- rada burada bakayasına tesadüf edilen meddahları da bu mesleğin belli başlı mütehassısları gibi say- mak doğrudur. Bu vaziyet bizim şifahi edebiyatımızda fıkracılığın hikâyeciliğin çok ehemmiyetli bir mevkii olduğunu gösterir, Menşeleri bilemediğimiz zaman- lara kadar çıkan ve nesilden nesle intikal ede ede zamanımıza kadar gelen çocuk masalları, bektaşi hi- kâyeleri, Nasreddin hocaya ait fık ralar hep bu şifahi edebiyatın mahsulleridir, Fakat malüm sebeplerle geri ka- lan edebiyatımız küçük hikâye ne- vine olduğu gibi bütün Türk ede- biyatına değerli bir kaynak olan bu eski masallara ve milli hikâye, mevzularma uzun zamanlar hiçbir kıymet vermedi. Ve bu yüzdendir ki, şifahi edebiyat örneklerimiz ya zılt edebiyatımıza intikal edemedi. debiyatımızın her bakımdan zenginleşmesine hizmeti ve sanat eserlerimize hakiki bir nilli karakter vermiye büyük tesiri do- kunacak olan bu şifahi örnekler- den istifade *'ememiş oldufumu - za acmmamak mümkün değildir. Garp milletlerinin şifahi edebi - yatlarından nasıl mevzular çıkar - dıkları malümdur. Fransızlar, pek basit bir hikâye olan ve asıl Ma - nuscritsi Oxford kütüphanesinde mahfuz bulunan Chanson de Ro - land'ı asırlarca terennüm ettiler, Shakespeare Ingiliz masallarından ölmez âbideler çıkardı ve Goethe en meşhur eserlerinin mevzularını Cermen hikâye ve masallarından aldı. Halbuki biz edebiyatırmızın milli kaynaklarını bir tarafa atmakla kalmıyarak üstelik bir de bize ve zevkimize hiç uymıyan binbir gece âl a v önLEğü BT ÜİYESTTEZ rafından kopye edilmiş ve 1332 - 1916 tarihinde bu Berlin nüshası- nın fotoğrafisi çıkarılarak eser Ki- lisli Rifat tarafmdan İstanbulda bastırılmıştır. Gerek Türk dili, gerek Türk folkloru bakımlarından ayrı ayrı tetkik edilmesi muhakkak icap e- den bu eser hakkında o zamandan KUTYÜP da gerek teknik bakımdan, gerek mevzularmı seçme bakımından ve gerek dar bir saha içinde bir ha- yat köşesini canlandırması veya ruhi bir hâdiseyi tahlil etmesi ba- kımından edebiyatın en güç kısmı- nı teşkil eder . Bundan dolayıdır ki, muasır mil letlerin edebiyat alanında büyük İspanyada başlıyan silâhlı hâdiseler her zaman her yer- de görülen bir “Dahili harp,, sayılmıştı. Sonradan anlaşıl- dı ki bu, bir “Yeni usul,, harp- tir ve kendine göre orijinal- liği de vardır. | Uzak Şarkta başlıyan hâ- | diseler İspanyadaki “Yeni | usul,,ü demode etti. Milyon- | lar, harp etmeden, harp sözü- nü ağızlarına almadan har- bediyor. Bu daha modern bir icat sanıldı. ı Fakat aradan birkaç hafta bile geçmeden bu modern icat ta orijinalitesini kaybet- ti, Eskidi. Yerine yepyeni, fütürist bir sistem geçti: Meç- hul muharip harbi! Meçhul muharibin meçhul tahtelbahirleri, meçhul tayya- releri; malüm bayraklı gemi- | Teri batırmıya başladı. Bu fü- türist sistemin modası çabuk geçiştirilemezse dünya işleri- ni çok değişmiş göreceğiz. Meselâ herhangi *bir devlet herhangi bir devlete harp aç- / mıya karar verecekse ne dip- | Meçhul Muharibin Fütürist Harbi . ile - titriyenler de belki meç- lomasiye kuru gürültü ettire: cek, ne protesto çekecek, ne ültimatom verecek, ne de pa- tırdılı seferberliklere başvu- racak. Beş on tayyaresi ile beş on tahtelbahirinin numa- ralarını, adlarını kazıyacak, boyalarını değiştirecek, bay- rağını indirecek, ve vurmak istediği devletin gemilerini, müesseselerini, limanlarını, şehirlerini vuracak. | Bu işi kim yapıyor? Ger- çekten yapmıyanlar tabiatile ve şiddetle reddecekler. Yap- tıran da bunların arasına ka- tışacak. Fakat ortadaki meç- hul muharibin harbi bütün fa-| cialarile sürüp gidecek. Sulh korkusu ile - tabir yanlış değildir, sulh korkusu hul muharibi tanıdıkları hal- de ses çıkaramıyacaklar. Ve bu korku yüzünden insanlar parçalanacak, şehirler - tutu- şacak. Hayır! Buna mizah | gözile değil, insanlık gözile bakmalı, şöhretler kazanmış birçok şair, ro mancı, temaşacı isimlerine tesadüf edildiği halde Fransızların Nouvelles dedikleri bu edebiyat nevinin meş- hur simalarına pek az rast geli- nir. Bizim edebiyatımızda da Tanzi- mattan sonra garp milletlerinden mülhem olarak daha modern bir şekil altında gördüğümüz bu edebi nevin üstatları pek azdır, Dede Kurkud hikâyelerini Bu- günkü modern Nouvelles nevinden ayıran bazı esaslı nokta- lar olmakla beraber yedi yüz yıla yaklaşan eski bir zamana ait oldu- ğu düşünülünce bu hikâyeleri bu- günkü küçük hikâye nevinin daha iptidaf bir şekli addetmek kabildir. Kitapta mevcut on iki hikâyenin hemen hepsinde dasitanı epigue mahiyet arzeden bir kahramanlık gururu hâkimdir. Fakat bu kahra- manlık gururüu arasında ana, baba, evlât sevgisi, kardeş ve eş muhab- beti fedakârlık, yurtseverlik, inti- kam, merhamet, âlicenaplık gibi his- ler gamimi ve coşkun bir talâkatle ifade edilebilmiştir. Hikâyelerin en cazip ve dikkati çeken tarafı tasvirlerinde görülen hususiyetlerdir. Menşeleri çok u- zak zamanlara varan bu hikâyele- rin Oğuz aşiretlerinin göçleriyle beraber Türkistandan Anadoluya geldiği ve orada bir taraftan ma- hallileşirken diğer taraftan islâmi tesirlere kapılarak müslüman aki- delerine bağlandığı açıkça görülü- h4 k isterim ki ilerin hoş- hi IKM ÜÜÜ îâ%â%“ e%%, “SATLER D-_Jmğu, böyle olmakla beraber Di- van Edebiyatımndan Halk Edebiyatma ve nihayet sözümüze, sazımıza ka> dar tesirini işleten Arap ve Acem edebiyatlarınım malüm motifleri Dede Kurkud hikâyelerine, bu hikâ- yelerdeki tasvirlere, buluş ve gö- rüşlere hiçbir suretle sirayet im - kânını bulamamıştır. ivan Edebiyatının esasg mal- zemesini teşkil eden selvi boylu, nergis gözlü, lâal dudaklı dilberlerine mukabil Dede Kurku- dun ”karagözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı,, güzelleri vardır. Ve onun her şeyi tasvirinde, bü- tün o coşkun ve samimi ifadelerin- de kendine mahsus kalan bu mil- Ni unsurlar eserdeki hâkimiyetini muhafaza etmektedir. Dede Kurkud hikâyelerinin kom- pozisyon tarafı zayıftır. Her hikâ- ye hemen ayni dekorla başlar ve ayni hâtime ile sona erer, Bununla beraber hikâyelerin tasvirleri ka- dar bu tertip tarafı da tetkik edil- miye şayan hususiyetlere maliktir. Böyle bir yazıda Dede Kurkud kita- bı üzerinde daha fazla durmıya maatteessüf imkân yoktur. Bu noktalara başka bir fırsatla tekrar avdet etmek emelini muhafaza e - derken bilhassa şu ciheti hatırlat- mak istiyorum: Dede Kurkud hikâyeleri Türk sa- natkârları için yalnız bir ilham ve bir mevzu kaynağı değil yepyeni bir tasvir hazinesidir de. Fikrimce bu kaynaktan istifade etmek, bu hazineyi açmak Türk yazarlarmın borcu sırasına geçmiştir . Amerika Sahillerinde Bir Gemi Battı Nevyork, 4 (TAN) — Dün sabah Tarpon adlı bir yük gemisi, Florida körfezinde East civarında batmıştır. Vapurun battığı, yüzerek sahile çıkan bir tayfadan haber alınmıştır. Bunun üzerine Triton isimli karakol gemisi batan gemiye yetişmiş ve gemi mü- rettebatından dokuz kişiyle geminin ihtiyar kaptanının cesedini denizden çıkarmıştır. .A Okuyucu ğ mektubu AAA AAA B Suyumuzu Kendimiz Araştırıyoruz Fakat... Okuyucularımızdan Bakırköyde B. Saim Nuri yazıyor: “Birkaç gün evvel evimizin su ihtiyacını temin için kuyuya motör taktırmış ve tesisatı hazırlatmıştık. Elektrik şirketile de mukavele -*e- dilmiş iken cereyanın halâ verilece- ğini mütevekkilâne beklemekteyiz. Şirket telin uzatılması için Nafia komiserliğinden mezuniyet bekliyor. Komiserlik Vekâletten emir bekliyor. Fakat bir türlü bu kırtasi muamele ikmal edilip te Kerbelâya dönen evi- miz susuzluktan kurtulamıyor. Şir- ketirk Vekâletle münaziünfih mesaili olobilir fakat bizim kabahatimiz ne- dir ki bir sürü masrafa katlanıp yap- tırdığımız motöre cereyan verilmi- yor? Bakırköyde terkos suyunün ol- madığı malümdur. Şahsi fedakârlığı- mazla su tesisatıma çalışırken cereya nım verilmemesindeki sebep ve âmille ri bir türlü anlıyamadım. Bu mua - mele ne vakit bitecektir?,, Kooperatif Ortaklarının : Sevinçleri Dörtköy Tarım Kooperatifi Reisi Ahmet yazıyor: “Her sene birçok masraf ihtiyar e- derek ortaklardan topladığımız Af- yonları İstanbula kadar götürerek U- yüşturucu Maddeler İnhisarı Idaresi- ne satmakta idik, Bu sene Inhisarlar İdaresinin ayağımıza kadar Eksper göndererek hiçbir masraf yapılmak- sızın süratle afyonlarımızı mübayaa etmesi, afyon müstahsilini çok sevin- dirdi. Dörtköy Kooperatifi ortakları bilhassa Uuşturucu Maddeler İnhi « sarile Ziraat Bankasına açık teşek- kürü borç biliyorlar.. İ Ankarada , Çok garip Bir hastalık Şehrimizde garip bir hastalık vakası isminde bir zat altı gün altı gece u- bilmiştir. Bu bir hafta içinde birkaç kere uyandırılmış, yemek yedirilmiş- tir. Fakat kendi haline terkedilince yine uykuya dalmıştır. Altmer gün kalktığı zaman melekâ. tına hâkim olduğu görülmüştür. Ken disine biraz fazla uyuduğu söylendiği “— Evet bir parça uyuya kalmışım Ben ne zaman yattıydım?” diye etra- fmdakilere garip garip sualler Sor- muştur. Ş Hasta yattığı müddet zarfındaki - yandırılışlarını, yemek yediğini, hattâ dır. Mehmet doktorların müşahedesi altma almmıştır. Söylendiğine göre bu hastalığa tıp âleminde çok nadir te sadüf edilmektedir. Buna benzer bir vaka da Aktaş ma dacılarından Şevkinin karısı Firdevs duğu için kocası telâş etmemiş; ebe cağız bir iki saat kıvrandıktan sonra çocuğunu doğurmuş. Fakat kendisi hareketsiz kalmiş., Kocası yakın polis merkezine koş- muş; karısının öldüğünü haber ver- miş, polisler yetişmişler ve ilk mua- yenede kadının hakikaten öldüğünü, mediğini görmüşler. Çocukla ölü ana- sı bir otomobile konulmuş ve doğum evine götürmüş... Doktorlar iğne ile muşlardır. Avusturya Manevraları Viyana, 4 (Tan) —A vusturya ordu sunun Çekosloyak hududunda — ma- nevraları başlamıştır. zırı Sehmidt te iştirak etmişlerdir. Manevraları müteakıp, Başvekil Şuş- nig, Avusturyanın politikası ve istik- bir nutuk söyliyecektir. konuştuklarımnı hiç hatırlıyamamakta- hallesinde olmuştur. Diyanet işleri o- — üç gün evvel hastalanmış; hâmile ol- ve doktorlar da çağırmamış.. Kadın- — Ankara, £ (Tan Münübirindeny — ” kaydedilmiştir. 40 yaşlarında Mehmet — yumuş, altıncı gün güç hal ile uyana- — nabzınım durduğunu ve kalbinin işle- ve sair tıbbi çarelerle birkaç saat — sonra ölüyü tekrar hayata kavuştur- Ana ve çocuk şimdi sıhhattedirler, — Manevralara Başvekil Schuschnigg, Hariciye Na- — lâlinin muhafazası arzusu hakkında