TAN Günde ik Gazete AAŞYUNARR Emin YALMAN hedefi: Haberde, fi T seyde temiz, dü. İz beyanatta bulun. | Sümariyet Merkez Bankası da! iv Ait cetvelleri neşretmiş-| yalm bütün teferruatiyle or. Iktıat Vekâletinin; ve samimi usullere! ir. Herkesin zihni haz 4ydnlanmış olur, Şu veya | dan Kalay 2 ve rivayetlere de mey» ke Dı bağlı kalan paramızdan | rolu endişeler geçirdiğimiz gün- | endişe de pek çok ihracat- maa hüsusi vaziyeti dolayısiy- dok aça de idi, Eskisi gibi avans! m yapılmış olen pek | “dog e, usullerin değişme- | ürer İt pek çok sıkıntı çekilmis. ae han bankalardan yar-; mecbur olmuş, yüksek lar en, büyük zararlar ol. MA bağ, müddet piyasanm kolu dok mt. Faki mukavele- ei Siyle ihracata devam mec Büyü, #ıkıntıyı bir kat daha mir) Yat iy eği yesim açık edilen rakamlardan an. hiç olmazsa paranız kay- By “iye memleket bakımından meydan yoktur. Bir defa öy 4 bağlı paramız birkaç ay Müş, Milyon küsur lira iken otuz Payam tir. Buna mukabil AL rak, memleketimize veresiye 0- lay oi malların — yekün liradır ki Oobunlardan Jiranm vadesi altı ay iinde yenemez ae Ki gelmemiş mallar bu ye i in. unutmıyalım: İki Ün ze orta karşılaştırmak ekilir, Biz Almanyaya ihra- ml #atıyoruz ki dünya a İsamiller mucibince pesi- ay, esi Hüzumdur. uma, mukabil kir kendi eşyasını piyasaya a hamakta Hükümete ge- lm Mübaynası için uzun kre- nl miştir ki bu krediler şartnamelerinin e bu kredilere gö- k tak rin netice itiba- buhunmasma rağmen 7a- ün bakımından ortada gayri- aşka vardır. Piyasa ba yüz- Sekmiştir ve Almanyaya VE bu yüzden fasılaya sğra- Gyz protokol, bio- bizde parası zim Ni ait bazı üç taraflı mu- ON iş bundan sonraki İçin eski tecrübelerden Si 8 kadar istifade cdlleceğin- Manyanm sırf iktasadi bir a- m hususunda me dere- vr amini göstereceğin- $u veya bu istikamete Si bir zamanda aydmlana- Sa Mesele iizerinde daha Ha şimdilik Tüzum görmü- ÜR rn bizde bloke Di yea gelince bu para ya namzet paralardır. i, Unan yanm fiyatları sun bir i ve herhangi bir Ez hale #elince bu bloke parala- “di hayatımızda hareket $iiphe yoktur. Se Stadyom ba; » (TAN) —30bin liraya il projesi ve keşfi bi az, Belediye yakında İnşaatı er eki. TAN Bu hafta arkadaşımız Hıfzı Tevfik, çok mühim bir edebiyat meselesi üzerinde durmaktadır. B. Hıfzı Tevfik, küçük hikâye mevzuunu konuşur- ken milli kaynakları ihmal ve inkâr etmek nankörlüğünü de ehemmiyetle ele alıyor. Yazısının başına kendi elile koyduğu başlık: KÜCÜK HİKAYECİLİK VEDEDE KORKUD MASALLARI K üçük hikâyecilik ede- biyatın en ziyade alâka uyandıran in Birkaç sayfa içinde hayatın bir köşesini tanıtan veya bir ruhun heyecan ve tstırabını tahlil eden bu nev'e karşı ka- rilerin hatır sayılır bir sem- patisi vardır. Bu tarz yazıları kısa olduğu için çok vak't sarfetmeden trende, vapurda,'tramvayda o- kumak ta kabildir. Bundan do- layı olmalı ki bizim gündelik gazetelerin hemen hepsi küçük hikâyelere bir yer ayırmayı ihmal etmemişlerdir. Hattâ bir kaç tesadüfle anladım ki gündelik gazetelerin yalnız bu hikâyelerini takip eden okuyucula rın sayısı mühim bir miktara ba- liğ oluyor. Işin böyle oluşunda insan karak- terinin hüdiselere karşı gösterdiği tecessüs hissinin büyük bir hisse- si bulunduğunda şüphe edilemez, Küçük çocukların masallara kar- şı duydukları şiddetli alâka ile baş kyan bu tecessüs ömrümüzün her anında bizi takip eder. Gençlerin başlarından geçen vakaları biribir lerine anlatıp dinlemeleri, ihtiyarla rm maziye ait menkibeleri hikâye edişleri, toplantılarda ahbapların fıkralar teati etmeleri hep ayni duy gunun tezahürüdür Se ekiaetiuğan susi bir mevkii vardır. “ Gari » dam hoşsohbettir.,, . denildi mi ak- It gelen şey o filân adamın fıkra - lar, hikâyeler nakletmekteki ma- haretidir. Biraz daha İleriye gider- sek bu İşin bizde âdeta bir meslek ve ihtisas haline geldiğini de görü- rüz. Eskidenberi Türk cemiyetin. de fıkralar, hikâyeler nakletmeyi kendine meslek edinmiş adamlar vardı. Yakın zamanlara kadar şu- rada burada bakayasma tesadilf edilen meddahları da bu mesleğin belli başlı mütehassisları gibi say- mak doğrudur. Bü Vaziyet bizim şifahi edebiyatımızda fıkracılığn hikâyeciliğin çok ehemmiyetli bir mevkii olduğunu gösterir. Menşeleri bilemediğimiz zaman- lara kadar çıkan ve nesilden nesle intikal ede ede zamanımıza kadar gelen çocuk masalları, bektaşi hi. kâyeleri, Nasreddin hocaya ait fık ralar hep bu şifahi edebiyatın mahsulleridir. Fukat malüm sebeplerle geri ka- lan edebiyatımız küçük hikâye ne- vine olduğu gibi bütün Türk ede- biyatıma, değerli bir kaynak olan bu eski masallara ve milli hikâye, |/ mevzularma uzun zamanlar hiçbir kıymet vermedi. Ve bu yüzdendir ki, şifahi edebiyat örneklerimiz ya gılı edebiyatımıza intikal edemedi. debiyatımızın her bakımdan zenginleşmesine hizmeti ve sanat eşerlerimize hakiki bir nili karakter vermiye büyük tesir! do. kunacak olan bu şifahi örnekler. den istifade #en:emiş olduğumu - za atınmamak mümkün değildir. Garp milletlerinin şifahi edebi - yatlarından nasıl mevzular çıkar - dıkları malümdur, Fransızlar, pek basit bir hikâye olan ve asıl Ma - nuscritsi Oxford kütüphanesinde mahfuz bulunan Chanson de Ro - || land'ı asırlarca terennüm ettiler, Shakespeare Ingiliz masallarından ölmez &bideler çıkardı ve Goethe || en meşhur eserlerinin mevzularmı Cermen hikâye ve masallarından aldi, Halbuki biz edebiyatımızın milli kaynaklarını bir tarafa atmakla kalmıyarak üstelik bir de bize ve zevkimize hiç uymıyan binbir gece » İ , MA “Ymm: Hıfzı Tevfik İNE TT hikâyeleri, Tutunameler gibi ya - bancı kaynaklara başvurduk, Bu- nunla beraber Şark odebiyatların- dan edebiyatımıza intikal eden bu ve buna benzer mevzular bile kü- çük hikâye nevinin Türk edebiya- tına zannedildiği gibi Tanzimatla beraber girmemiş olduğuna birer deli, Ve hakikaten küçü hikâye nevinin gerek sözlü ve ge- rek yazılı edebiyatımızda eskiden- beri bir mevkii olduğunda şüphe edilmemelidir. İşte biz bu yazımızda bu davayı ortaya koyarken bilhassa Türk hi küyeciliğinin en eski ve milli bir örneğini teşkil eden Dede Kurkud hikâyeleri üzerinde biran durmak ve bu hikâyeleri karilerimize ta - nıtmak istiyoruz adi er bakımdan ayrı bir ehem miyet taşıyan bu hikâyeler uzun zamanlar Türk edebiyatçı - Jarıma ve bütün dünya edebiyat- çılarma meçhul kalmıştır. Dede Kurkud kitabının asl nüshası Drest kütüphanesindedir. Drest kütüphanesine nereden ve nasıl gittiği meçhul kalan bu nüsha bu- yada zamanla zamanlarca unutulup | kaldık. N rain kopye edilmiş ve 1332 - 1916 tarihinde bu Berlin nüshası- nım fotoğrafisi çıkarılarak eser Ki- lisli Rifat tarafından İstanbulda bastırılmıştır. Gerek Türk dili, gerek Türk folkloru bakımlarından ayrı ayrı tetkik edilmesi muhakkak icap & den bu eser hakkında o zamandan bu zamana kadar bazı ufak tefek makâlelerden başka toplu ve ciddi hiçbir etüt neşredilmiş değildir. Hattâ hikâyeleri ibtiva eden cil- din kabında “eser hakkında kita - biyat malümatını bavi bir mu- kaddeme ile metindeki lügatleri muhtevi bir Igatçe ikinci kısım 0- larak o neşredilecektir., denildiği halde yirmi senedenberi bu ikinci kısım da çıkarılmamıştır. Bu hikâyelere dair Fust Köprü- lünün “Türk Edebiyat Tarihi,, adın. daki kiymetli eserinde ve ondan nâklen diğer bazı edebiyat kitap - larında mevcut malömet ta tam bir tetkik mahiyetini arzetmemek tedir. İz de bu yazımızda eseri bu bakımlardan tetkik etmek niyelinde değiliz. Yalnız bu hikâ - yelerin sirf hikâyecilik, kompozis- yon ve deseription bakımlarından havi olduğu hususiyetlere ait bazı düşüncelerimizi kısaca kaydetmek istiyoruz: Küçük hikâyeciliğin kariler ta- rafından sevilen bir edebiyat nevi olduğunu söylemiştim. Şunu da ilâ SİSE ağ lane, da gerek teknik bakımdan, gerek mevzularmı seçme bakımından ve gerek dar bir saha içinde bir ha- yat köşesini canlandırması veya ruhi bir hâdiseyi tahlil etmesi ba- kımından edebiyatın en güç kısmı- ni teşkil eder. Bunden dolayıdır ki, muasır mil letlerin edebiyat alanmda büyük Meçhul Muharibin Fütürist Harbi İspanyada başlıyan silâhlı hâdiseler her zaman her yer- de görülen bir “Dahili harp, sayılmıştı. Sonradan anlaşıl- | dıki bu, bir “Yeni usul,, harp- tir ve kendine göre orijinal- liği de vardır. Uzak Şarkta başlıyan hâ- diseler İspanyadaki “Yeni usul,, ü demode etti. Milyon- lar, harp etmeden, harp sözü- nü ağızlarına almadan har. bediyor. Bu daha modern bir icat sanıldı. Fakat aradan birkaç hafta bile geçmeden bu modern | icat ta orijinalitesini kaybet- | d. Eskidi. Yerine yepyeni, fütürist bir sistem geçti: Meç- hul muharip harbi! Meçhul maharibin meçhul tahtelbahirleri, meçhul tayya- releri; malüm bayraklı gemi- leri batırmıya başladı. Bu fü- türist sistemin modası çabuk geçiştirilemezse dünya işleri- ni çok değişmiş göreceğiz. Meselâ herhangi “bir devlet herhangi bir devlete harp aç- mıya karar verecekse ne dip- lomasiye kuru gürültü ettıre: cek, ne protesto çekecek, ne ültimatom verecek, ne de pa- tırdılı seferberliklere başvur boyalarını değiştirecek, bei rağını indirecek, ve vurmak istediği devletin gemilerini, | müesseselerini, limanlarını, şehirlerini vuracak. Bu işi kim yapıyor? Ger çekten yapmıyanlar tabiatile ve şiddetle reddecekler. Yap- | tıran da bunların arasına ka- | tışacak. Fakat ortadaki meç- hul muharibin harbi bütün fa- | cialarile sürüp gidecek. | Sulh korkusu ile - tabir yanlış değildir, sulh korkusu - titriyenler de belki meç- hul maharibi tanıdıkları hal- de ses çıkaramıyacaklar. Ve bu korku yüzünden insanlar parçalanacak, şehirler tutu- şacak. Hayır! Buna mizah gözile değil, insanlık gözile şöhretler kazanmış birçok şair, ro mancı, temaşacı isimlerine tesadüf edildiği halde Fransızların Nouvelles dedikleri bu edebiyat nevinin meş- hur simalarına pek az rast geli- pir. Bizim edebiyatımızda da Tanzi- mattan sonra garp milletlerinder mülhem olarak daha modern bir şekil altında gördüğümüz bu edebi nevin üstatları pek azdır. 5 ÇIRA e Okuyucu 2 * mektubu rr Suyumuzu Kendimiz Araştırıyoruz Fakat... Okuyucularımızdan Bakırköyde B. Saim Nuri yazıyor: “Birkaç gün evvel evimizin su ihtiyacmı temin için kuyuya motör taktırmış ve tesisatı hazırlatmıştık. Elektrik şirketile de mukavele -*“e- dilmiş iken cereyanm halâ verilece- ğini mütevekkilâne beklemekteyiz. Şirket telin uzatılması için Nefa komiserliğinden mezuniyet bekliyor. Komiserlik Vekâletten emir bekliyor. Fakat bir türlü bu kırtasi musmele #kmal edilip te Kerbelâya dönen ev'- miz susuzluktan kurtulamıyor. Şir. ketir Vekâletle münaziünfik meli olobilir fakat bizim kabühatimiz ne- dir ki bir sürü masrafa katlanıp yapı- tırdığımız motöre cereyan verilmi- yor? Bakırköyde terkos suyunun ol- madığı malümdur. Şahsi fedakârlığı- mızla su tesisatına çalişirken cereya nın verilmemesindeki sebep ve âmille ri bir türlü anlıyamadım. Bu mua - mele ne vakit bitecektir?,, &de Kurkud hikâyelerini Bu- e günkü modern Nouvelles z nevinden ayıran bazı esaslı nokta- Kooperatif Ortakların lar olmakla beraber yedi yüz yıla : Sevinçleri yaklaşan eski bir zamana âit oldu- Zu düşünülünce bu hikâyeleri bu- günkü küçük hikâye nevinin daha İptidal bir şekli addetmek kabildir. Kitapta mevcut on iki hikâyenin hemen hepsinde dasitanı epiğüe mehiyet arzeden bir kahramanlık gururu hâkimdir, Fakat bu kahra- manlik gururu arasında ana, baba, evlât sevgisi, kardeş ve eş muhab- beti fedakârlık, yurtseverlik, inti- kam, merhamet, âlicenaplık gibi his- ler samimi ve coşkun bir talâkatle ifade edilebilmiştir. Hikâyelerin en cazip ve dikkati çeken tarafı tasvirlerinde görülen hususiyetlerdir. Menşeleri çok w zak zamanlara varan bu hikâyele- rin Oğuz aşiretlerinin göçleriyle beraber Türkistandan Anadoluya geldiği ve orada bir taraftan ma- hellileşirken diğer taraftan islâmi tesirlere kapılarak müslüman aki- delerine bağlandığı açıkça görülü- Bu, böyle “olmakla beraber Di- van Edebiyatmdan Halk Edebiyatma ve nihayet sözümüze, sazımıza ka- dar tesirini işleten Arâp ve Acem edebiyatlarının malüm motifleri Dörtköy Tarım Kooperatifi Reisi Ahmet yazıyor: derek ortaklardan topladığımız Af- yonları Istanbula kadar götürerek U- ne satmakta idik, Bu sene Inhisarlar İdaresinin ayağımıza kadar Eksper göndererek hiçbir masraf yapılmak. sızın süratle afyonlarımız: mübayaa etmesi, afyon müstahsilini çok sevin- dirdi, Dörtköy Kooperatifi ortakları bilhassa Uuşturucu Maddeler İnhi - sarile Zirâat Bankasına açık teşek- kürü borç biliyorlar. Ankarada Çok garip Şehrimizde garip bir hastalık vakası kaydedilmiştir. 40 yaşlarında Mehmet isminde bir zat altı gün altı gece u- yumuş, altıncı gün güç hal ile uyana” Dede Kurkud hikâyelerine, bu hikâ- | bilmiştir. Bu bir hafta içinde birkaç yelerdeki tasvirlere, buluş ve gö- rüşlere hiçbir suretle sirayet im - kânını bulamamıştır. ivan Edebiyatınm esas mal- zemesini teşkil eden selvi boylu, nergis gözlü, lâal dudaklı dilberlerine mukabil Dede Kurku- dun “karagözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı,, güzelleri vardır. Ve omun her şeyi tasvirinde, bü- tün o coşkun ve samimi ifadelerin- de kendine mahsus kalan bu mil Wi unsurlar eserdeki hâkimiyetini muhafaza etmektedir. Dede Kurkud hikâyelerinin kom- pozisyon tarafı zayıftır. Her hikâ- ye hemen ayni dekorla başlar ve ayni hâtime ile sona erer, Bununla beraber hikâyelerin tasvirleri ka. |hailesinde olmuştur. Diyanet işleri o- dar bu tertip tarafı da tetkik edil- dacılarından Şevkinin karısı Firdevs miye şayan hususiyetlere maliktir, Böyle bir yazıda Dede Kurkud kita. bt üzerinde daha fazla durmıya maatteessif imkân yoktur. Bu noktalara başka bir fırsatla tekrar avdet etmek emelini muhefaza e - derken bilhassa şu ciheti hatırlat- mak istiyorum: Dede Kurkud hikâyeleri Türk sa- natkârları için yalnız bir ilham ve bir mevzu kaynağı değil yepyeni bir tasvir hazinesidir de, Fikrimce bu kaynaktan istifade etmek, bu hazineyi açmak Türk yazarlarınm borcu srasma geçmiştir . Amerika Sahillerinde Bir Gemi Battı Nevyork, 4 (TAN) — Dün sabah Terpon adlı bir yük gemisi, Florida kere uyandırılmış, yemek yedirilmiş. tir, Fakat kendi haline terkedilinoo yine uykuya dalmıştır. Altıncı gün kalktığı zaman melekâ. tına hâkim olduğu görülmüştür. Ken disine biraz fazla uyuduğu söylendiği zaman da; “— Evet bir parça uyuya kalmışım Ben ne zaman yattıydım?” diye etra- fmdakilere garip garip süsiler sor. muştur. Hasta yattığı müddet zarfındaki 8. yandırılışlarmı, yemek yediğini, hatti konuştuklarını hiç hatırlıyamamaktan © dır, Mehmet doktorların müşahedesi sltına alınmıştır. Söylendiğine göre i bu hastalığa tıp âleminde çok nadir te sadüf edilmektedir, Buna benzer bir vaka da Aktaş ma üç gün evvel hastalanmış; hâmile ol- duğu için kocası telâş etmemiş; ebe ve doktorlar da çağırmamış.. Kadın- cağız bir iki saat kıvrandıktan sonra çocuğunu doğurmuş, Fakat kendisi hareketsiz kalmiş.. Kocası yakın polis merkezine koş- muş; karısını öldüğünü haber ver- miş, polisler yetişmişler ve ilk mua- yenede kadının hakikaten öldüğünü, nabzının durduğunu ve kalbinin işle- mediğini görmüşler, Çocukla ölü ana- “Her sene birçok masraf ihtiyar e- yuşturucu Maddeler Inhisarı Idaresi. İTER d 9 | ğ / vi st bir otomobile konulmuş ve doğum evine götürmüş... Doktorlar iğne ile ve sair tıbbi çarelerle birkaç saat | sonra ölüyü tekrar hayata kavuştur- muşlardır. Ana ve çocuk şimdi sıhhsttedirler. Avusturya Manevraları Viyana, 4 (Tan) —Avusturya ordu. i i 1 i İl | körfezinde East civarında batmıştır. | sunun Çekoslovak hududunda mi Vapurun battığı, yüzerek sahile çıkan | nevraları başlamıştır. Menevralara bir tayfadan haber almmıştır. Bunun | Başvekil Sebusehnigg. Hariciye Na- üzerine Triton isimli karakol gemisi | zırı Schmidt te iştirak etmişlerdir... batan gemiye yetişmiş ve gemi mü. | Manevraları müteakip, Başvekil Şuş- rettebatından dokuz kişiyle geminin | niz, Avusturyanın politikası ve İstik- || ihtiyar kaptanının cesedini denizden | lâlinin muhafazası arzusu hakkında çıkarmıştır. bir yaisk söyliyecektir.