26 Temmuz 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

26 Temmuz 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Ne iş Selçuk Şah Hatunun TAN Yazan : Ziya Şakir Gözleri Birdenbire Kararmıştı a Hatunun birdenbire ya s3 Bütün vücudü, > Meçi ” dan kya kuvvetle omuzlar» dina 08 gibi, ağır ağır oğ- V Söyliyeceği söz- maz, vak. Mi Diye Belle gmat pallin m m kemeri sıkı sıkı VE zeki prens, an- z istiraplarını anlamış içini çekerek ko- Miştr:, » Eitmekten mem- m Yam? Bl Fakat, ne yapa, Yandan e. Beni bir dakika evde v, Emak istemiyor.. Hat- Ne bile kendisinden biraz o Anıyor, Bözlerile beni Gözlerine emen Yanma çağırıyor... 2 Bözlerimin içine dikerek sada kendisine karşı giz- Ulay, FüRcem olup olmadığını — Biye iyor. Mü. kar Hepsini, | biliyo- İt, bİÇ olmazsa, bugün 0- Bitmesen.. Hasta- > sgk göndersen... k <n güktenberi türlü bahaneler- gönderdi. Hasta 5 4 âdam m öğren S nk Hatinun, bütün vü- büy, hile Ya gibi gerilmişği. Selen. big, eden meşum düşün- Beere gp eobire onu korkunç güp- ri tüm 2m *m, neden Yusuf. Bugün tümiyoyeraber bulünmünı hiç ie- var, Adeig içide garip bir hüzün Biçin kork korkuyorum. - Fakat, tum, uğumu, ben de bilmiyo- YA, diye ha Şimaı, tifçe g,* Yusufun vücudü de ha- Rahim, ba ti. Fakat; Uzun Ha- Betini £, SONE VE cesur oğlu, an- Bütüne, m etmek için pervasız Sap, verm ekil bir tavırla — oram yer. göz gabeyimin beni bu u ye > BaPsİne alması, yalnız sat, ePbeden ibarettir. Be- Milayneş DAtta gözüm olmadığını Macar, ağ kendi de müsterih da rahat verecektir. a Ss ei Hatun, çok gey bilip te İİ deyi, yemek istemiyormuş gi- de. ei İçini çekmişti. Belki katmak İste, “diği oğlunu kor bie emişti, Ni iye Onu da biliyorum, Yorum iy. Kat, Beni o kadar sevi- den biy bir a Bugün içimde, garip . ve Eminim ki bu kor- bir yu, © Sebepsiz. Belki de, a kal der ibaret. . Fakat, * evlât : ? den muhabbeti karşısın. *tiy; ii vi hin ğ Yar, aş epey bile ihmal Yümuç ge mak İstemiyorum, Y, korku ile cevap ver- Mini ony 2 değil, anne... Eğer Berin le Bitmek istemezsem, ü #üphe celbede- Mann, ug kalın a ünü açarak, al- Tat, ! Zöstermekle ik- o Stniyi, “las koşu koşa bir köle ii Yl DAYAN, avluya biyo, Miş, © Beyin Yengi, Ydlm” evvel, av. Diye rldanaa omuzuna er- Bitmeden olma? guvan renginde ipek bir harmani- ye atmış.. Sarayın dehlizinde, kaş- mıya başlamıştı. Selçuk Şah Hatun, bir müddet put gibi donakalmıştı, Sonra, ys- vaş yavaş gözleri parlamış; yav- rusunu tehlikede gören bir dişi kaplan gibi: — Artık yeter... Bu helecanlara, ne ben tahammül edebileceğim. Ne de Yusufum... Allahın takdiri ne ise, yerini bulmalı. Diye homurdanmıştı. gün; Tebriz saraymda ber şey derin bir slkünet için- de geçmişti. Selçuk Şah Sultan, akşamlara ka dar kimsenin gözüne görünmemiş- ti, Harem halkınm çoğu, onun bir- denbire hastalanarak yattığını zan- netmişlerdi. Halbuki Valde Sultan, hasta de- gildi, Ortada görünmemesi; bu 2- ralık kalbine son derecede Istırap veren hâdiselerin onu böyle bir in- zivaya mecbur etmesinden de ile ri gelmemişti... Bugünkü uzletinin başlıca sebebi, hususi odasının ka- pısnı sımsıkı kapıyarak, orada, her kesten gizli bir meşguliyetten iba- retti, Selçuk Şah Sultan, yanına en e- min ve sadık cariyesi olan Zühreyi almış, odasma kapanmıştı. Bu iki kadın, bir milddet başbaşa vererek konuşmuşlardı. Sonrs, garip bir meşguliyete başlamışlardı. Bu meşguliyet, uzunca devam et mişti... Bunun sonunda - bu sabah Zöhrenin getirterek Selçuk Şah Ha tuna gizlice verdiği çıkmdan çıkarı tan şeylerle - bir büyük tas dolusu (Ravend şerbeti) o Yapılmıştı. Ve sonru, küçük bir şişenin içindeki ha val mavi bir su, bu şerbete katıl. MIŞİL. Bu iş bittikten sonra, Selçuk Şah hatun yine derin bir düşünce ge. gırmişti, Çehresinde, her zamankin den daha acı ve daha mânalı bir j- fade belirmişti. Odada, bir müddet dalgın ve düşünceli bir halde ge zinmişti, Fakat sonra, derin derin içini çekerek: — Mukadderat.. Ne yapalım?. Herkes, mukadderatına razi olsun Sevgili Yusufunuun bir felâkere uğ sı, Haksızlıklarm, önü alın ması, Ve nihayet; zulüm yüzün. den, istikbali tehlikede olan htikü. ramam; metin kurtulması! için... Bu, lâzan, Diye, söylenmişti. Ss içinde geçmişti. tikçe, Valde Sultanm çehresindeki hatlar, biraz daha derinleşmişti. Artık, ortalık kararmıya başla. dığı zaman, Selçuk Şah Hatunun endişe ve sabırtizlığı, tahammül e- dilmiyecek bir sinir buhreni ha'i- ne gelmisti. — Niçin, gelmediler?. Niçin, bu kadar geciktiler?.. Acaba, bugün İ- çimdeki korku, mânevi bir irşat gelen gün, derin bir sükün Fakat ber süat geç alçak Şah Hatuna pek uzun | mıydı?. Yusufamun ma bir hi mi geldi?. e Diye; düşüne düşüne, âdeia ken- dinden geçmişti. İşte o sirada, sarayın avlusunda, gürültülü nel sesleri ve silâh şa- kırtıları işitilmişti... Pencereye ko şan Selçuk Şah Hatun, etini kalbi- nın üstüne bastırmıştı. Bulânan göz lerile, avluyu dolduran süvarilerin arasında, sevgili oğlu Yusuf Beyi aramıştı, Onun, neşeli bir tavırla, büyük kardeşi Sultan Yakup ile konuştuğunu görünce, geniş bir ne fes almıştı. — Çök şükür, Rabbim. Artık, evlâdımi Yusuf, kurtuldu, demek- tir, Diye, murıldanmıştı (Arkası var) Simal Kutpunu Aşan Sovyet Tayyarecileri Neler Gördüler? Geçende Moskovadan tay- yare ile kalkıp bir hamlede kutup yolile Amerikada Kali- forniya'ya 62 saatte uçan Rus tayyarecileri, Amerikadan dö- nüşlerinde vapurda İngiliz ga- zetecilerile görüşmüşlerdir. İn. giliz gazetelerinden bu mülâ- katı şöyle hulâsa ediyoruz: P ayyareci Chikolof Normandi ya vapurundaki lüks kama- rasında yatağına oturmuş, gözleri: ni uğuşturuyordu. Sovyet Birlij nin Ingiltere sefiri Mâiski ie birlik te onu uykusundan uyandırdık, Mu azzam gemi Nevyorktan Hovre li- manına gitmek üzere Santhaupto- na uğramıştı, Şimal kutbü yolu ile Moskovadan Amerikaya giden üç tayyareciyi görmek üzere gemiye girdik ve Madam Maiskiyi kamara dışında bırakarak Chikolofu uyku- sundan uyandırdık. Sordum: — Şimal kutbü üzerinden uçar» ken neler hissettiniz? Bir kelime ile cevap pverdi: — Nichevo! u kelime rusçanın türlü tür. Hi mânalara gelen kelimele- rinden biridir. Fakat bu mânaların çoğu tembellik ve lâkaydi ile alâ- kadardır. Eskiden bu kelime Çarlık Rusyasmm bütün kötülüklerini tem si) ederdi. Kıtlık ile karşılaşan Rus köylüsü, ellerini uğuşturur, kolları. ni silker ve : — Nichevo! Derdi. Ve bu kelimenin mânası: — Eh, ne yapalım!dı. Fakat Rus tayyarecisi bu kelime ile: — Birşey değil! Nihayet bir gün lük i Demek istiyordu, LOKMAN HEK GG GSUJ TLER ii e İMİN Sütkardeşler Vaktiyle sütkardeşliğe pek e hemmiyet verirlerdi. Insan, sütü- nü emdiği bir kadının çocuklarını âdeta kendi öz kardeşleri gibi tut- mıya kendisini borçlu sanırdı, O za manlur, kız ve erkek sütkardeşler arasında nikâh ta düşmezdi. Şim- diki kanunlarımıza göre sütkar deşler arasında nikâh düşüp düş- mediğini bilemiyorsam da. gençler den birçoğuna sütkardeşlerinden bahsedildiği zaman onları sütlerini içtikleri ineklerin yavrularına ben- zetmekten çekinmiyorlar, Halbuki yeni yapılmakta olan il- mi tetkiklere göre sütkardeşlik tekrar ehemmiyet kazanacak gibi görünüyor. Buna sebep insan ka- nınm gruplara ayrıldığı gibi, insan sütünün de ayniyle gruplara ayrıl- dığının anlaşılmasıdır. Insan kayın nasıl gruplara ay rıldığını bilirsiniz. Bir insan kanın. daki kırmızı küreciklerle kanın su- yu biribirinden ayrılıp ta tekrar birleştirilirse, kürecikler kanın su- yu içinde hemen yayılır. Fakat bir insanım kanmdaki kürecikler baska gruptan bir insanım kanm- daki su ile karıştırılırsa kürecikler bilâkis biribirlerine yaklasırlar, ya Pışırlar ve bir küme teşkil ederek kan suvumun dibine çökerler... Ba bakımdan insan kanları dört bü- yük grapa ayrılır. Başka başka ırklarda kan grup larmın da ayrı ayrı vasıflarda ol- duğunu duymuşsunuzdur. Bir ara- Wk, babasının kim olduğu tahkik e- dilen bir çocuğun kanında böyle tetkik yapılmasına bir mahkeme- den karar verilmiş olduğumu gaze- beee elbette okumuştunuz. nsan sütü üzerinde ni tetkikler sütte de e NE gruptan kandaki kırmızı kürecik- leri bir arada toplamak hassası bulunduğunu gösteriyor. Sütü ve- ren kadının kanı ile ayni gruptan olan başka bir insanm kanındaki kırmızı kürecikler o kadının sütü- ne karışmea bir araya toplanmı- yorlar, fakat başka bir gruptan bir kan olunca 0 kadının sütü kırmızı kilrecikleri hemen bir araya toplu yor. Böyle, kırmızı kürecikleri bir araya toplamak bakımından sütler de . kanlar gibi - dört grupa ayrı hyorlar. Işin can sıkacak bir tarafı, inek sütünün de İnsan kanmdaki kırmı zı küreciklerin bir araya toplanma sına sebep olmasıdır. Bereket ver- sin ki inek sütündeki bu hassa, başka bir gruptan olan insan sil- tündekinden daha hafiftir. Bu tetkiklerin neticesinden çi- kan ehemmiyeti, şüphesiz, tahmin ediyorsunuz: İnsanın kanı ile sü- tü arasında sıkı bir münasebet var, demektir. Bir çocuğa süit veren bir kadm, kendi kanmdaki tabii has- sayı da o cocuğa geçiriyor. Bursda sütkardeşlik meselesi. nin ehemmiyeti pek büyük değildir. Asıl büyük ehemmiyet her çocu- Zün kendi annesinin sütünü emme- si lüzumundadır. Çocuk kendi an- nesinden başka bir kadının sütünü emince, acaba bu yabancı kağınm kanı çocuğun kaniyle ayni grup- tan tadır? Hekimlerin ötedenberi verdikle- ri, her anne çocuğunu kendisi em- zirmelidir, öğüdündeki doğruluk bir kere daha -hem de ilmi surette- sabit oluyor. Ciddi bir sebepten dolayı anne sütü emmiyen zavallı çocuklar için de, inek sütündeki yabaacılığın ha fif olması bir teselli olur. Yabancı bir kan grupundan bir sütminenin sütünden inek sütü daha az zararlı demektir. — —— ————— Son harikanın Bu adamların tevazuu, gâzeteci- yi rahatsiz edecek derecede idi. Hal buki bunların yaptıkları sefer, yıl- larca süren keşiflerin, kutüp mta kalarında kurulan istasyonların, ku tüp ahvali cevviyesi hakkında alınan yığın yığın malümatın; kutüp mm takasında, mütemadiyen kayan sa- halarda birleşerek durmadan çalı- gan heyetler tarafından elde edilen neticelerin muhassalası idi.Bütün bu hazırlıklar yapıldıktan sonra Sta- lin bu muaxzam hava seferinin ya- pılmasına karar vermiş ve Çekalof ile iki arkadaşma: — Yola çıkın! demişti. O günden beri büyük bir ordu teşkil eden insanlar bu üç tayya- reci hesabma çalışıyorlardı. Bun- lar hava mühendisleri, heyeteçiler, coğrafyacılar, doktorlar, levazım- cılar ve saire idi, E âyyarecileri uyandırdıktan sonrs büyük salona geçtik. Çekalof ile Baidukut ve Belyakof ta bize İltihak ettiler, Gazeteciler, fotoğrafçılar toplanmişlardı. Yol- cular, kutbü geçen bu adamlara hayretle bakıyorlardı. Marlen Dit- rih te ayni vapurda bulunduğu gibi Çarlık hânedanma mensup Prenses Lymski de ayni vapurda idi. ekalof, işçi . ve çiftçi adam neşesini taşıyor, Nerde mi tahsil etti, Fakat kendisi tahsil hayatının hâtıralarını kolay kolay toparlayamadı vesonunda ihtilâl çocuğu ve ihtilâl mektebi mezunu olduğunu hatırlıyarak şöyle böyle tahsil gördüğünü söyledi. Çekalof, kolay kolây anlaşılar bir adam. Fakat Baidukov bir ba- kışta anlaşılması güç bir genç. Fa- kat son sefere çıkmadan bir gün evvel kızıyle birlikte © gezip dolaş- mış, kiziyle birlikte oynamış ve böy.ece muazzam sefere hazırlan» maştal üç kahramanı 'Tayyarecilerin üçüncüsü olan Belyakof kısa boylu, şişman ve 80- rinlik için yaz mevsiminde başmı tıraş eden bir adüm, Babası bir köy, muallimi idi. Kendisile konuşmak üzere iken Çekalof sözümüze karığ- tı ve arkadaşlarile birlikte oksijen kıtlığı yüzünden az kalsın felâkete uğramak üzere olduklarını gü şekil de anlattı: — Yola çıktıktan sonra, evvelce sandığımızdan daha çok yüksek uçmamız Jâzımgeldiğini anladık. Çünkü kutüp mıntakasında 15,000 kademden daha alçaklarda uçmak yüzünden tayyare kanatlarının Üs zerinde kalın buz tabakaları teşek» kül ediyor. Fazla yüksekte uçarak yanımızda oksijen kullanmıy'a bag- ladık. Yanımızdaki oksijen ise an- cak sekiz saat yetişebilecek kadar. dı, Oksijenin bitmek üzere olduğu- örerek alçaktan uçmaya bağla dık, Sonra yükseldik. Çünkü kanat lar buz tutuyordu, Tekrar alçaldie ğımız zaman oksijenimiz bitmek zere idi. Burnumuzdan kan akıyor» du. Bir arslık mahvolacağımıza inandım. Çünkü kanatlar üzerinde teşekkül eden buz tabakası bir hay li kalmdı, Fakat buna rağmen ile- riledik.,, ekalofun kanatine göre Mos- kova - Sanfransisko, yahut Moskova ile Nevyork arasında en kısa yoldan, yani kutup tariki ile muntazam seferler yapılacaktır. Kendisi diyor ki: “Hiç olmazsa yaz mevsiminde bü hattan istifade edilebilecektir, Bu- na imkân verecek vesaite melikiz, Çünkü buranın iklimi hakkında kâ- fi derecede tetkikat yaptık. Kış mev siminde de seferleri devam ettir. mek mümkündür, Fakat seferlerin daha fazla dikkatle hazırlanması lâzımdır.” Anlaşılan Rus tayyarecileri ya» kında daha büyük maceralarla dilm- yayi hayrete düşüreceklerdir. rr... Dünyanm ilk âsartatika müzesi, 15 inci asırda Italyada kurulmuştur. .. Dünyanm ilk ve en eski kitabı 19 uncu asır başlangıcında keşfolun- muş ve 1847 de Pariste tabedilmiş- tir, Bu kitabm adı “Prin Papirüsü, dür. Kitabım Mısırda Milâttan evvel hâkim olan beşinci hükümdar sülâle. si zamanında yazıldığı bilinmektedir. * ” Dünyanın en büyük çalar saati, Belçikada Malines şehrindeki Süint Rambanud kilisesinin saatidir. Bu sa atin kutru 36 metredir. Adetlerinin boyu 1,96 dır. Yelkovanları da 3 met re 62 santim uzunluğundadır. Saatin beher saat işareti arasındaki mesafe 3 metredir. Bu saat 15 inci asırda yapılmıştır. .. Birçok kimseler, Amerikada kaç| tane Ispanyol dili konuşan hükümet olduğunu bilmezler. Brezilya Porte. kiz dili konuştuğuna göre müstakil memleket olarak Amerikada Ispan- yolca konuşan 18 hükümet vardır. Dünyanm ilk ipek çörap giyen ka. dımı kim olduğunu herhalde merak Şu Garip Dünya , ME edersiniz. Bu kadın Fransa Kralı Ikinci Hanrinin karısı Kraliçe, Kate- İ rin dö Mediçi'dir. Ipek çoraplar uzun zaman çok pahalı satılmışlardı. ——— TN a Fil pin Reisi Cumhuru $ Filipin Adaları Cümhurreisi Ma- nuel, L Guezan, geçenlerde Avrupa. da bir seyahate çıkarak, zevcesi ve gocuklariyle beraber Berline gitmiş- ti. Yukarıdaki resimde Relisiciimhar zevcesi ve çocuklariyie (beraber görünmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: